OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

By Limaei

4.5M 383K 529K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... More

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 16• GÜN 11''
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 23• GÜN 27
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 57• GÜN 90
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 64• GÜN 92
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 81• GÜN 102
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 67• GÜN 93''

25.1K 2.7K 4.2K
By Limaei

🎵Bôa - Duvet

{Ve  sen anlamışa benzemiyorsun
Ne yazık, dürüst bir adama benziyordun
Ve sıkı sıkıya tutunduğun tüm korkuların
Kulağında birer fısıltıya dönüşecekler

Ve onların söylediklerinin seni incitebileceğini biliyorsun
Ve bunun çok şey ifade ettiğini biliyorsun
Ve sen bir şey bile hissetmiyorsun

Düşüyorum, tükeniyorum
Her şeyimi kaybettim

Ve sen yalancı birine benzemiyorsun
Aklını okuyabiliyor olmam üzücü
Ve orada okuduğum her şey
Mum ışığında paylaştığımız gülümsemelerden ibaret

Ve seni incitmek istemediğimi biliyorsun

Ama bunun çok şey ifade ettiğini biliyorsun
Ve sen bir şey bile hissetmiyorsun}

İyi okumalar ♥

• • •

Afra Ahsen Çakmak / Tutsak 7

1 Ağustos 2021

Çağrı birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.

Sonra sakince, "Annen clublara gidiyor muydu?" diye sordu. Çağrı'nın, Ölüm'ün iddiasını kesin olarak reddetmemesi trajikomikti. Sorduğu soru onun doğası için normaldi. Öte yandan tüm gece çatıda oturan biri ne ara inip cluba gidebilirdi ki? Annesinin Çağrı'nın elinden alkol alma ihtimali düşük gözüküyordu. Hem Çağrı gibi birinin yolunun Samandıra'ya düşmesi çok uçuk bir ihtimaldi.

Gerginlikten alt dudağıma dişlerimi saplarken Gökhan'a kaçamak bir bakış attım. Olayları nasıl yorumlayacağını merak ediyordum. Hemen konuşmayacaktı, bunu biliyordum. Bir süre gözlem yaptıktan sonra yorumunu ortaya atabilirdi. Gökhan hiçbir zaman aceleci biri olmamıştı.

"Allah belanı versin senin," dedi Mete parmaklarını alnına dayayıp gözlerini yumarken. Parmaklarıyla alnına masaj yaparken Kutay'ı da dahil ederek, "Allah belanızı versin," diye düzeltti. Gerginlik seviyesini çok iyi anlıyordum. Benim hissettiğim gerginlik de her zamankinden farklıydı. 

Gerçekten aramızdan biri Ölüm'ün annesini intihar etmek için teşvik etmişti. Ve Çağrı... Gerçekten onu sarhoş etmiş miydi?

Hatırlamadığımız anılar sanki yaşadığımız en önemli anlardı. Vicdanımız bizi kandırmak için mi en kötü zamanları en iyileriyle değiştirirdi?

"Harika," dedi Egemen fakat sesi pek de neşeli çıkmıyordu. Kumrala çalan sarı saçlarının dağınıklığını çekiştiriyordu. Kemikli yüzü gergin gözükmüyordu. "Çağrı'nın sırasının geçtiğini düşünmüştük ama onunla ilgili en önemli kısım, onun sırası geçtikten sonra ortaya çıkıyor."

"Adamın yediği boklar say say bitmediği için her yerden bir şey çıkabiliyor," dedi Gökhan. Öldürecek gibi Çağrı'ya bakıyordu. Sanırım bu evde en çok Çağrı'dan ve benden nefret ediyordu. Gökhan alnını kapatan saçlarını geriye yatırıp, "Bu hepimizden yeni bir şeyler çıkabileceği anlamına geliyor. Sıramız geçse de bizimle işi bitmemiş olabilir," diye ekledi.

Kafamı sallayarak onu onayladım. Ölüm her an geçmişe dönebilecek gibi duruyordu. Sarp'ın annesinin ölümünü durdurabilecek son kişi olduğu bilgisini bile bize yeni vermişti. Üstelik Sarp, onun aramızda en sevdiği kişiydi. Ya da en merhametli olduğu...

Ona kusmuk yedirttiği aklıma gelince bu düşüncem geldiği gibi gitti.

Belki de Ölüm, bizden nefret etme konusunda biraz olsun haklıydı. En azından yoldan geçerken karşındaki kişiyle selamlaşmamana neden olacak bir nefret miktarı içinde olabilirdi. Herkesi kaçırıp bir eve kapatıp manyak gibi oyunlar oynatacak bir nefreti içinde büyütmesi hiçbir şekilde mantıklı değildi.

"Öyle bakma bana," dedi Çağrı alınmış gibi. Gökhan'ın bakışlarına karşılık verdi. "Herkes gençken hatalar yapabilir. Ben sadece hata yapmaya daha meyilli bir gençtim."

"Katılıyorum," dedi Kutay.

Mete yanında oturan Kutay'a tüm bedenini çevirdi. "Sen bizle taştaş mı geçiyorsun?" Tüm bedeni yüksek gerilim hattı gibiydi. Her an bir kavga çıkacağı düşüncesi ise beni tedirgin ediyordu. Hepsinin yüzünde ya da kollarında ufak tefek morluklar vardı. Son kavgalarını ne zaman yapmışlarsa hâlâ izleri tam olarak geçmiş değildi.

Kutay, Mete'ye yandan bir bakış attı. Korkmuş gibi gözükmüyordu. Şahit olduğum kavgalarda da hiçbir zaman korktuğu olmamıştı. "Hayır. Adam haklı, herkes hata yapabilir."

"Adam diyorsunuz iki seferdir alınıyorum ama," dedi Çağrı araya girerek. "Şurada ciddi bir şey konuşuyoruz. Eleman annesini sarhoş ettiğimi söylüyor." Ses tonu ciddiyet taşısa da söyledikleri bende ağlayarak gülme isteği uyandırıyordu.

"Günahsız kuzu olmaz, derdi annem," dedi Sarp. "Hem ses kaydı ya da video olmadıkça... Sen de olanları hatırlamıyorsan-"

"Bu söz böyle-" diye mırıldanan Gökhan'ın sözünü istemeden kesmiştim: "Biz kuzu muyuz Sarp?" 

Sarp bana kırgın bir bakış attı. Sanırım kendisinin kuzu olduğunu düşünüyordu.

Göz ucuyla televizyonda yeni yazılar belirdiğini gördüğümde gözlerimi ondan ayırıp hızla kafamı televizyona çevirdim.

Ölüm: ...

Ölüm: Sizden anca günah keçisi olur.

"Bizi dinleyip konuyla alakalı laf sokuyor," dedi Egemen kaşlarını havaya kaldırırken. Siniri bozulmuş gibiydi ama bu muhabbetin onu eğlendirdiğini düşünüyordum. 

"Onun da sohbet etmeye ihtiyacı olabilir," dedi Sarp alçak sesle.

Herkes Sarp'a döndü.

"Ne? Tüm gün bizi izliyor, emir vermek dışında canlılarla konuştuğundan şüpheliyim."

Ölüm'ün yalnız olduğunu daha önce hiç düşünmemiştim. Hatta gündelik hayatının nasıl olabileceği ile ilgili kafa bile yormamıştım. Yalnız mıydı yoksa etrafı kalabalık mıydı? Cevap umurumda bile değildi. Yalnızlık çukurunda delirerek geberebilirdi. Hak ettiği şey buydu.

Kimse Sarp'a cevap vermedi. Verilecek herhangi bir cevap ortamın daha çok gerilmesine neden olabilirdi. Ölüm ciddi bir şey söylemişti ve Çağrı ciddiyetin içinden geçmişti.

Ölüm: Ah, istediğiniz ses kaydı mı?

Ölüm: Bunu da kanıtlayabilirim.

"Sadece... Bir şey söylemek istiyorum," dedi Sarp araya girerek. Uzun sarı saçlarını omzundan geriye doğru attı. "Pis Yedili'de bile ses kaydından kişinin sesini alıp başka bir şey söylemiş gibi editleyebiliyorlardı. Hani daha kaç yıl öncesinde yapmışlardı bide bunu. Şimdi bu evdeki teknolojiye bakarak Ölüm'ün ne kadar üst düzey bir teknolojiye sahip olduğunu tahmin etmek zor değil." Eliyle kameralı silahları işaret etti. Silah selam verir gibi ona doğru gıcırdadı. Sarp irkildi. "Sesimize ulaşıp onu editleme ihtimali de var yani. Ona güvenmiyoruz. O zaman kanıtlarına niye güveniyoruz?"

Kısa bir sessizlik oldu.

Mete aniden, "Seninle gurur duyuyorum," dedi. Sarp'ın sırtını sıvazlarken gözlerinde farklı bir ifade vardı. "Bugün biraz zekice laflar ediyorsun."

"Ben zaten zekiyim," dedi Sarp kaşlarını çatarken. "Zeka görecelidir ve lise bitirmekten bağımsızdır."

"Dediğin şey," dedi Kutay gönülsüzce lafı üstelerken. "Doğru olabilirdi. Ama değil. En azından benim için gösterdiği kanıtlarda dediğin doğru değil. Sokakta yanımda olan o insanlar öylesine insanlar değildi. Hepsini tanıyorum. Arkadaşlarımın kim olduğunu bulup onları editlemiş olamaz. Giydikleri... Görüntüler gerçekti."

Sarp, Kutay'a bakarken üzgün gözüküyordu. Hayal kırıklığına uğramıştı. "Yani gerçekten o sözleri kadına söyledin mi?"

Kutay onun yüzüne bakakaldı. Sesli bir şekilde yutkunurken kirpikleri titreşti. Ardından ela gözlerini kaçırdı.

Sarp kafasını eğerken kasvete boğulmuştu. 

Tekrar ekranda yazılar belirirken dikkatimi televizyona verdim.

Ölüm: Annem hakkında hiçbir zaman yalan söylemedim.

Ölüm: Siz aşağılıkları oradan buradan toplayıp kafamda bir senaryo kurup ona göre sizi suçladığıma mı inanıyorsunuz?

Ölüm: Böyle bir hikayeye inanmaktansa kötü insanlar olduğunuza inanmaya ne dersiniz?

Ölüm: Etrafınızdaki insanlar sizi nasıl biri olarak görürse görsün gece tek başınıza kaldığınızda gerçekte kim olduğunuzu biliyorsunuz.

Ölüm: Mayası günahtan olan insanlar için fazla iyimsersiniz.

"Kendini kötü biri olarak görmediğine eminim," dedi Egemen sert bir sesle. "Delilere herkes deli diyor ama deli kalabalıkta da, tek başına kaldığında da deli olmadığına inanıyor. Sen de böylesin. Bizim mayamızı düşünmektense ne halde olduğuna bir bak."

Ölüm: Ben kötü biri değilim.

Ölüm: Deli de değilim.

Ölüm: Kimse benim kötü ve deli olduğumu kanıtlayamaz.

Bu ev, deliliğinin kanıtıydı.

Ölüm: Ama ben, sizin tüm günahlarınızı kanıtlayabilirim.

Yazı bir süre ekranda asılı durdu. Ardından tüm yazılar aniden yok oldu. Ekranda tekrar bir görüntü belirdi. Bu seferki görüntü eskisi kadar bulanık değildi. Kaliteli bir videoydu. Bir çatı katını gösteriyordu. Çatının kenarında bir erkek, bir de kadın oturuyordu. Kamera onların bir omzunun hizasında, sırtlarını da biraz gösteren bir açıdan kayıt alıyordu.

Kadının sapsarı saçları gece olmasına rağmen belli oluyordu. Saçları yüzünü örtmüştü. Onun dışında videodaki diğer renkler belirsizdi. Karanlık hepsini yutmuştu.

Videonun üzerinde bir mikrofon simgesi belirdi. Ardından küçük çizgiler hareketlenmeye başladı. Aynı anda kulaklarımıza sesler ulaşmaya başlamıştı.

Çağrı ayağa kalkıp televizyonun dibine girdi ve gözlerini kısarak görüntüyü incelemeye başladı.

"Eğer gitmezsen ölümümle seni de alakalı tutarlar," dedi kadın. Sesi buğuluydu ve umutsuzdu. "Her gördüğün insana yardım etmeye çalışma. Olan sadece sana olur. Bu dünyada kalmayı bu kadar çok istiyorsan aklında olsun."

"Abla ben atlayacağına inanmıyorum," diyen erkek sesinin Çağrı'ya ait olduğunu direkt anlamıştım. Aynı tonlama, aynı konuşma şekli... Sadece kelimeleri biraz daha yavandı. Bazı harfleri gereğinden fazla uzatıyordu. Bedeni kadının arkasında kaldığı için görüntüde tam olarak gözükmüyordu. "Eğer ben intihar edecek olsaydım birinin beni görmesini çaresizce beklemezdim. Gerçekten ölmek istiyorsam ölür giderdim."

"Birinin beni görmesini beklemiyorum," diye karşı çıktı kadının sesi. 

Video kaydında adamın yüzü kadına doğru döndü. Yan profili belli olduğunda burnundan Çağrı olduğundan emin olmuştum. Kulaklarında yine küpeler vardı. Tıpkı... Arkadaş ortamındaki videoda olduğu gibi.

"Bu benim," dedi Çağrı şaşkınla.

"Herkes birinin onu fark etmesini ister," diye karşılık verdi sesteki Çağrı. "Yaşamaktan yorulduğumuzda insanların bunu fark etmesini bekliyoruz. Bence birinin seni tutup geri döndürmesini bekliyorsun. Mesela ben kafam taşşak gibiyken buraya gelip oturdum çünkü yanlışıkla düşüp ölmeyi bekliyorum içten içe."

"Neden atlamıyorsun?" Kadının sesi sanki bir yılanın ağzından çıkmıştı. Kelimeleri tatlı bir zehir doluydu.

"Off, yarına bir sözüm var. O yüzden ölemem." Çağrı omuz silkti. "Ne zaman kendime bir şey yapacağıma inansam herkese söz veriyorum. Anne söz o yemeğe giderim. Kanka söz o partiye gideriz. Baba söz o gün seni arabayla bırakırım. Aşkım söz bir dahaki sefere daha yavaş olurum."

"Sözlerini tutmak zorunda değilsin," dedi kadın. Son cümleyi pek de takmış gibi gözükmüyordu.

"Ben sözlerimi tutarım," dedi Çağrı ısrarla. "Bok gibi bir veledim ama ben her zaman sözümü tutarım."

Boğazım yanarken kimsenin bana bakmıyor olmasına rağmen herkes bana bakıyormuş gibi hissediyordum. Kafamı çevirip Gökhan'a bakmak istedim. Kendimi zor tutuyordum.

Kadının omuzları alçalırken sarı saçları hafif bir rüzgarla dalgalandı. Kadının yan profilini, burnunun kıvrımını, dudaklarının şeklini görünce göğsümün üzerine bir ağrı bindi. Dudakları dolgundu, burnunun kıvrımı kusursuzdu. Dalgalanan saçları bile ölmek isteyen birine göre fazla dolgun ve canlı gözüküyordu. Sanki... Bu görüntü bana bir şeyler çağrıştırıyordu. Fakat ne olduğunu çözemiyordum. Tek hissettiğim şey tutarsız bir hüzündü.

Çağrı kafasını geriye yatırıp dudaklarına doğru bir şişeyi kaldırdığında, elinde alkol şişesi olduğunu yeni fark ettim. Kafasını ve şişeyi indirdi, bir an sonra şişe kadının elindeydi ve kafasını geriye yatırıp şişeyi dikleyen kendisiydi.

Gözlerim kısıldı. Şişeyi ona kendi mi vermişti yoksa kadın mı almak için ona uzanmıştı?

Çağrı onun omzuna elini koydu. "Ablam be, güzel de kadınsın aslında. Yapma bence."

Kadın güldüğünde, sadece yan profilinden bile gülüşü büyüleyiciydi. Kadın... Baştan aşağıya çok güzeldi. Yine de, "Güzellik beş para etmez," dedi. Sesinde acı bir şeyler vardı.

"Ölmeyi o kadar da istemiyorsun. Bunu düşününce fark edersin. Hem bak bunu da bir daha içemezsin sonra. Zevk alınacak ve tadına bakılacak çok şey var. Erkekler de çok var."

"Ölüm, ölmemi söyledi," derken kadının sesi kısıktı.

Çocuğu olan Ölüm mü?

"Ne?" dedi Egemen aniden. "Annenin ölmesini kendin mi ona söyledin?" Ölüm'e hitaben konuşmuştu, yüzünü silahlardan birine çevirmişti.

Video ve ses aniden durdu. Videonun üstünde yazılar belirdi.

Ölüm: Herkesin kendi Ölüm'ü vardır.

Ölüm: Onunki ben değildim.

"Bu ne anasını satayım, sizde nesilden nesle gelenek mi?" diye homurdandı Mete.

Ölüm onun dediğini umursamadı. Mesajları ekrandan yok olurken video da ses kaydı da tekrar harekete geçti. Çağrı televizyonun dibinde oturmuş şok içinde kendini izliyor ve geçmişteki kendinin söylediklerini dinliyordu.

"Herkes ölmek istiyor," diye devam etti Çağrı'nın sesi. "Ben yardım ederim bak sana, param da var. Instagram'ını verir misin varsa? Ya da telefon numaranı. Yanlış anlama lütfen. Zaten çok büyüksün benden. Ben milf sevmiyorum ne kadar güzel olsa da. Etik değil. Her neyse, ben de sana yardımcı olabilirim. Bence sarhoş değilken seni ikna edebilirim."

"Tanımadığın birine yardım etmeye çalışma."

"Bence dünyada en az birine iyi geliyorsundur," diye diretti Çağrı. "Bu yeterli."

Kadın zarif bir kahkaha patlattı. Ölüm'ün annesinin görünüşündeki ve sesindeki her şey rahatsız edici derecede kusursuzdu. "Tam şu an atlasam başına geleceklerden dolayı benden nefret edeceksin."

Çağrı geriye yaslandığında yüzü gözüktü. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı. "Paramla kurtulurdum."

Kadın yüzünü ona döndüğünde sadece kafasının arkası gözüktü. "Oğluma karşı değil."

Çağrı yine dikkat kesilmişti. "Bir oğlun mu var? Zenginse net bizim partilerde tanışmışızdır."

"Evet," derken kadının sesinde en ufak bir duygu yoktu.

"O zaman onun için yaşamalısın," dedi Çağrı kendinden emin bir şekilde. "Dünyada en sevdiği insanlardan birisindir değil mi? Ben annem olmadan yapamazdım."

Videonun ve ses kaydının devamı sessizlikti. Videonun hızlandırıldığını gösteren '2x' ibaresi videonun kenarında yazarken Çağrı da, Ölüm'ün annesi de daha çok kıpırdanıyorlardı. Video tekrar yavaşladığında kadın elindeki şişeyi bitirmişti ve arkasına dönüp çatının kenarına koymuştu. Yüzünün tamamı bu ufak anda gözükürken kadın fazla kusursuz gözükse de görünüşünde ters bir şeyler olduğunu hissettim. Ama ne olduğunu anlayamamıştım. 

Videonun kenarındaki ibare tekrar '1x'e döndüğünde görüntü yavaşladı.

"Sen gerçekten iyi bir çocuksun," dedi kadın. Ses tonu tekrar değişmişti. Şimdi bir kabulleniş yaşıyor gibi tatlı, hafif bir sesle konuşmuştu. "Sen... Beni yaşamaya ikna ettin."

Videodaki Çağrı neşeyle kısa bir kahkaha attı. "Gerçekten mi?"

Kadın kafasını sallayarak onu onayladı. "Çocuğum varken bunu yapamam, haklısın. Sanırım biraz daha alkol alıp insanlar sokağa çıkmadan kalkıp buradan gideceğim." 90'lardaki İstanbulluların sahip olduğu temiz Türkçe ile konuşuyordu. "Sana ne kadar teşekkür etsem azdır."

Çağrı çatının kenarından çatının içine indi. Pantolonunun kalçasını silkeledi. Ardından bir iki adım atarak yalpaladı. "Alkolü o kadar kenarda otururken alma abla," dedi uyarırcasına. "Bu biralar ve- bir şey daha almıştım, onlar sana emanet. Hepsini içme."

Ekran karanlığa gömüldü.

"Hasiktir," dedi Çağrı televizyonun dibinden boş televizyon ekranına bakmaya devam ederken. "Bu harbi benim lan."

"Parlak genç Çağrı mı?" diye sordu Egemen. Gözlerini iki kere açıp kapadı.

"Bana fazla iyi geldin," diye yorumladı Mete. Acaba ne hissediyordu? Ayık kafayla kadını çok da umursamadan iş görüşmesine yetişmek için binanın altından geçip gitmişti. Çağrı ise gidip onunla konuşmuştu.

"Shop olabilir," dedi Gökhan kayıtsızca.

Çağrı kaşlarını çatarak onlara döndü. "Yakışıklılığım anlamında tabii daha iyiydim, bir tarzım vardı. Ve sanırım... Shop değilim."

"Aslında karakter anlamında söylemiştik," dedi Gökhan kafasını yana eğerken.

"Sonuçta mal gibi bir siyah poşet alkolü kadının yanında bırakıp gitmiş," dedi Egemen iç geçirirken. Yüzünü ellerine gömdü. Çağrı'ya tekrar fiş sokmayı düşünüyor olabilirdi.

"Lan kadını yaşamaya ikna etmişim!" diye bağırdı Çağrı. Kendi de şok içindeydi. İşaret parmağıyla Kutay'ı gösterdi. "Bu lavuk gelip tezahürat etmeseydi bu siktiğimin evine tıkılmıyorduk lan! Kadın belki sakin sakin aşağıya inip gidecekti!"

"Eminim kendine başka bir bahane bulurdu," diye mırıldandım.

"Hayır!" diye yakındı Çağrı bana bakarak.

"Bana bok atma," dedi Kutay yüzünü ekşitirken. "Kadın her türlü intihar edebilirdi ve tam onu ikna edemeyip üstüne alkol verdin diye Ölüm, ölümünde en büyük sorumlunun sen olduğunu düşünebilirdi. Kadına alkol verdin-" diye vurguladı. "Hem de birkaç bira- umarım kırmızı değillerdir- ve 'hatırlamadığın bir şeyle' dolu poşeti ona bıraktın. Benle konuşurken sarhoştu. Belki de sarhoş olmasa atlamayacaktı."

"İhtimalleri bilemeyiz," dedim araya girerek. "Birbirinize saldırmanız doğru değil. İkinizin de yaptıkları buraya hapsedilmeniz için geçerli bahaneler değil, bu kadar. Ölüm'ün adalet sistemine göre değil, ülkenin adalet sistemine göre yargılanırdınız gerekirse."

Gökhan bıyık altından güldü. "Ülkenin adalet sistemi."

Çağrı ayağa kalkıp heyecanla ileri geri yürümeye başladı. "Madem ben onu yaşamaya ikna etmişim," dedi düşünceli bir tavırla. "Bu evde niye ağzıma sıçıldı lan? Ağzıma fiş girdi, tacize uğradım, dayak yedim, ifşa edildim, kimse tarafından sevilmiyorum..."

Ekranda yazılar belirdi.

Ölüm: Daha fazlasını hak ediyorsun.

Ölüm: İntiharı düşünen bir kadının sarhoş olmasına neden oldun.

Ölüm: Sana daha fazlasını da yaşatacağım.

Ölüm :)

Tacizden daha fazlası ne olabilirdi?

Çağrı ekrana bakarken donakaldı. "Bu gülücük," dedi donuk bir şekilde. "Bu gülücük hiçbir zaman hayra alamet olmuyor."

Çağrı'yı savunmak istedim. Dudaklarımı aralayacaktım ki en son Gökhan'la Çağrı'nın yaşayacağı şeylere engel olmaya çalıştığımda neler olduğunu hatırladım. Sonuç onlar için de, benim için de iyi bitmemişti. Bu yüzden konuşmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım ve kendimi Çağrı'ya bakmamak için zorladım. Sustuğum için vicdan azabı çekiyordum.

"Benim yaptığım, senin yaptığının yanından bile geçmez," dedi Çağrı ciddiyetle ona bakarken. "Öl demişsin lan kadına."

"Yeter," dedim bıkkın bir şekilde. Kutay'ı savunduğum yoktu. Sadece 'kim daha iyi, kim daha kötü' yarışmasının hiçbir yere ulaşmayacağını farkındaydım.

"Günah mı kapıştırıyorsunuz?" dedi Mete büyük bir sakinlikle. "İkinizi de cehennemi cennet gibi hayal edene kadar dövebiliriz. Şimdi kapatın siktiğimin çenenizi de sidik yarıştırmayın."

"İkinizin yaptığı da yanlış bir hareket sayılır," dedi Gökhan bıkkın bir şekilde. "Çağrı'nın onu ikna etmesi güzel fakat ona alkol vermesi bir hataymış. Kutay'ın yaptığından bahsetmeyeceğim bile. Yine de tüm bunlar onun-" Duraksadı. "Deniz'in intihar etme nedeni değil. En başında zaten intihar etmek istiyormuş. Ne kararlı, ne kararsız gözüküyordu. Ne olursa olsun kimse burada olmayı hak etmiyor." Derin bir nefes aldı. "Benim dikkatimi başka bir şey çekti."

Gözlerinde zihninin çalışan çarkları belli oluyordu. "Ne fark ettin?" dedim onu teşvik etmek için.

"Neden bunlar kayıt altına alınmış?" dedi Gökhan gözlerini bana çevirirken. "Kutay'ınkinde ses kaydı dinledik. Yani ses kaydına alan ya Deniz'in tam kendisiydi ya da başka biri, Deniz fark etmeden oraya bir ses kayıt cihazı bırakmıştı. Ya da başka bir ihtimal... Biri Deniz oraya gitmeden bunu yapmıştı. Fakat fark etmeden yapıldığını sanmıyorum. Çağrı'nın videosunda ya bir kamera ya da bir telefonla video çekilmiş. Çatı çok büyük gözükmüyor ve kadının dönüp bunu fark etmeme ihtimali yok. Açı bile özellikle seçilmiş gibi."

Kısa bir sessizlik oldu.

"Yani..." dedi Mete. "Kadının kendini kayda alma ihtimali daha mantıklı gözüküyor."

"Burada da asıl soru karşımıza çıkıyor," dedi Egemen çenesini avucunun içine dayarken. "Neden böyle bir şey yaptı?"

Sarp ve Çağrı kafasını sallarken Kutay sessiz kaldı. Gökhan herkesin ona katılmasıyla birlikte oturduğu koltukta iyice dikleşti. "Buna cevap vermesi gereken kişi Ölüm," dedi Gökhan kendinden emin bir şekilde. "Bu ses kayıtları ve video bunun oradan geçen kişiler için bir komplo olduğunu düşündürüyor bana."

"Ee-" diye söze girdi Sarp. "Biri intihar etmeye karar veriyor. Sonra da ona engel olmayan, teşvik eden ya da- ııı- kafasını kaldırıp çatıya bakmayan kişileri tespit ediyor. Bu da Ölüm'ün oyun oynaması için seçtiği insanları toplamasına mı yarıyor?"

Sabahki konuşmada... Ölüm olmadığını iddia eden kişi Ölüm'ün başka bir kişiliğini tanıdığımı söylemişti. Yani bir noktada, bu teoriye katılamıyordum. İşin içinde tesadüfler vardı fakat Ölüm'ün annesi Deniz intihar etmeden önce Ölüm'ün kendine bunu yapacak insanlar aradığını düşünemiyordum. Bu... Daha da delice olurdu.

"Bence alınan kayıtların bununla ilgisi yok," dedim dirseklerimi dizlerime dayarken. Yüzüme dökülen saçları geriye iterken hiçbirinin yüzüne bakmadım. "İçimden bir ses böyle söylüyor." Kafamı kaldırıp kameralı silahlardan en yakında olana gözlerimi diktim. "Neden çatı katında video kaydı var?" diye sorarken her kelimeyi vurgulamıştım.

Televizyonda yazılar belirmeye başladığında hepimiz oraya döndük.

Ölüm: Haklısın kelebeğim, ben masumum.

Ölüm: Olanları kayda alan ben değildim, annemdi. Bu onun tedavisi için bir terapi yöntemiydi.

Ölüm: Annem ölmeden önce bir kayıt alındığından haberim yoktu. Birilerini hapsetme planım da yoktu. 

Ölüm: O günden önce sizden nefret ettiğim kadar nefret ettiğim hiçbir canlı olmamıştı.

"Annen oradayken sen neredeydin?" diye sorarken sesim ruhsuzdu.

Ölüm: Annemin nerede olduğunu bilmiyordum.

Ölüm: Kayda alma nedeni terapiden başka bir şeyse bunu hiç kimse, hiçbir zaman öğrenemeyecek.

Ölüm: Çünkü annem öldü.

Bu cümle ilk defa salona ağırlık çökmesine neden oldu. İlk defa o kadının ölümünde aramızdan birilerinin etkisi olduğunu biliyorduk. Gözlerimi Çağrı'ya çevirdim. Tamamen ciddi gözüküyordu ve biraz olsun üzüldüğü, hafifçe sarkan dudaklarından belli oluyordu. Kutay'ın yüz ifadesi ise daha sert ve vurdumduymazdı. Kaşları çatılmıştı.

Gökhan'a katılıyordum. Deniz'in ölümü tamamen onların ve bizim suçumuz değildi ama... 

Avucumu alnıma dayayıp ofladım. 

"Duruma göre hepiniz bir şekilde o sokaktaydınız," dedi Egemen. Kafamı kaldırıp ona bakarken Egemen yayıldığı koltukta dikleşmişti. Kahverengi gözleri kısılmıştı. "Bu hikayedeki yerimi anlamıyorum."

Cevap gecikmedi.

Ölüm: Hepinizin bir sırası var.

Ölüm: Sabırsız olmamalısın.

Ölüm: Eğer bir şeyleri konuşmak istiyorsanız Tutsak 7 de, sen de geçmişiniz hakkında konuşmaya başlayabilirsiniz.

Geçmişimi anlatma düşüncesi kalbimin sıkışmasına neden olurken Egemen'le gözlerimiz aynı anda buluştu. Ben onun geçmişinin ufak bir parçasını biliyordum. O da benim geçmişimden bir parçaya sahipti. Ama ne birbirimize, ne de diğerlerine hikayenin tamamını anlatmamıştık.

Eğer anlatmak zorunda kalacaksam anlatabilirdim. Zorunda olmadığım sürece... Yaşadıklarım, kendi isteğimle anlatabileceğim şeyler değildi.

Gözlerimi kaçırdım. Tutsaklardan hiçbiri bizim geçmişimizden bahsedebileceğimiz hakkında yorum yapmadı.

"Egemen kadını itmiş olabilir," dedi Gökhan omuz silkerken. "Tabii bu ihtimalde muhtemelen binadan çıkamaz ve yakalanırdı ama-"

"Ya da," dedi Sarp sertçe onun sözünü keserek. "Trafiği tıkayıp Mete'nin geç kalmasına neden olmuş, sizin bakkaldan sakız almış, Afra'ya çelme takmış, Çağrı'nın siyah alkol poşetini üreten şirkette eli poşete değmiş olabilir. Ne kadar mantıklı nedenler değil mi? Ya da, o da ekmek almaya giderken kafasını kaldırıp gökyüzüne bakası falan gelmemiştir belki. Bu da çok mantıklı."

"Sen biraz gerildin sanki," dedi Mete.

"Evet çok gerildim," dedi Sarp ellerini saçlarına bastırırken. "Babamın Samandıra'da kiraya çıktığı günü yok etmek istiyorum. Bu nasıl mahalle ya?"

Telefon titrediğinde irkildim. Gözlerim önce bomboş televizyon ekranına, sonra da telefona kaydı. Ölüm tekrar telefondan yazmaya dönmüştü.

Ölüm: Artık iki yüzlünüzün gerçeklerini öğrenme vakti geldi.

Ölüm: Ona kim olduğunu sor.

Ölüm: Bu onun canını en çok acıtan soru. 

Ölüm: Bana anlattığı gibi size anlatmasını iste.

Sabah yazan kişinin bu mesajları görüp görmediğini merak ederken sertçe yutkundum. Ardından gözlerimi koltukların arasında duran orta masaya sabitledim. Kutay'a bakmak istememiştim. "Ölüm, Kutay'ın konuşmasını istiyor," diye başladım. "Soruyor ki... Sen kimsin?" Boğazımı temizledim. "Ölüm'e anlattığı gibi anlatmasını istiyor."

Sessizlik tekrar etrafımızı kuşatırken hafif bir iç geçirme sesi bunu bozdu. "Hayır," diye mırıldandı Kutay. "Ölüm'e anlattığım gibi anlatmak istemiyorum."

"Ne olursa, söyle gitsin," dedi Mete sert bir sesle. "Gerçekleri söylemediğin sürece gerçekleri sana söyletene kadar zaten durmayacak."

"Bir kadına tecavüz mü ettin?" diye sordu Egemen pat diye. "Ya da taciz mi ettin?"

Herkes suspus oldu. Bunu bu kadar ani sorabilmesi dilimin boğazıma kaçmasına neden olmuştu.

Kutay ona yandan bir bakış attı. Cevap vermedi. Gözlerini önüne çevirip onu duymamış gibi konuşmaya devam etti. "Olanları Ölüm'e anlattığım gibi size anlatmayacağım çünkü sizden, beni anlamanızı bekliyorum. Yine de aklınızda olsun, kimseye tecavüz etmedim. Sapık da değilim. Çağrı'nın aksine."

"Ben sapık değilim," diye tersledi Çağrı onu. "Sadece deli dolu ve aktifim."

"İlk günlerde Afra'ya neler yaşattığını biliyoruz."

Çağrı kaşlarını çattı. "Bunun özrünü dilemiştim," derken sesi alçalmıştı. Kendini bu konuda çok da savunamıyordu.

"Geçti gitti," dedim konuyu kapatmak için. Gözlerimi Kutay'ın yüzüne çevirdim. Hiç kimseye bakmadan konuşuyordu. Kıvırcık saçları hareketsizdi. "Anlatmaya devam et. Neden seni anlamamızı istiyorsun?""

"Elimde değil," dedi Kutay kırgın bir sesle. Sanki ona hakaret etmiştim. "Nasıl hissettiğimi daha önce yakın arkadaşım dediğim, yıllarca tanıdığım insanlara bile hiç anlatmamıştım. Bu benim için bir ilk. Ne tepki vereceğinizi merak ediyorum. Belki sorunluyumdur, belki bazı insanlar da benim gibi düşünüyordur... Yalnızca, anlayacak mısınız merak ediyorum."

"Şansını dene," diyerek destek çıkan kişi Gökhan'dı. Kutay'a bakışında ılımlı hiçbir şey yoktu fakat onu anlatmaya teşvik etmişti. Belki... Kendi de hikayesini anlatırken bizden anlayış beklediği için onu anlıyordu.

"Hayatım boyunca hep kim olduğumu düşündüm," diye başladı Kutay. Gözlerini ellerine indirdi. "Ortaokulda voleybol ve futbol oynardım mesela. Ama bunu kendi zevkim için yapıp yapmadığımı hiçbir zaman anlayamazdım. Telefondan, bilgisayardan birkaç oyun oynamıştım fakat bunu da eğlendiğim için yapmamıştım. Böyle şeyleri yapıyordum çünkü... Bu sayede çevremdeki insanlarla konuşacak bir şeyim oluyordu. Elimde onlarla iletişime geçecek bir şey oluyordu ve ben yaratılışımdan beri buna açtım."

"İnsanlarla konuşmaya mı?" dedi Sarp tuhaf bir ifadeyle. Asosyal sosyal olarak bunu garipsemesi tuhaftı. Ben asosyaldim ve bir bağa hasret çekmiyordum. Sarp asosyaldi ama bilgisayarda onun için kocaman bir sosyal ağ vardı. Kutay ise...

"Evet," dedi Kutay dudaklarını diliyle ıslatıp. "Yaşıma yakın kuzenim yoktu. Mahallede her zaman oyun için gruplar olurdu ve ben beş yaşında, bir grubun içine girmem gerekiyorsa onlardan biri olmam gerektiğini fark etmiştim. Hem ilgilerini çekecek kadar farklı, hem de seni kendilerinden biri olarak görecek kadar tanıdık olmalıydın. Hayatımda karşılaştığım tüm düşünceler bu sistematikte ilerliyordu ve ben, iletişim kurmak için bir şeyler yapıp dururken her seferinde yaptığım şeylerden zevk almadığımı fark ediyordum."

Bu hissi bilmiyordum. Hiç başkası seviyor diye kendi zevk almadığım bir aktiviteyi yapmamıştım. Yine de söylediklerini, insan ilişkilerini analiz etme şeklini anlayabiliyordum Haklıydı. Bir topluluğa dahil olmak için ilgilerini çekmen yeterli olmuyordu. Bu sadece daha fazla bela getiriyordu. Onlardan biriymiş gibi gözükmen gerekiyordu. 

"Korkutucuydu. Sanki bir kişiliğim, benlik duygum yoktu. Kim olduğumu bilmiyordum. Sadece onların arasında olmak için şekilden şekilde giren bir varlıktan ibarettim. Yeri geldi sınıfın şebeği, yeri geldi üniversitede sınıfta sorumluluk sahibi biri, yeri geldi arkadaş grubunda sürekli yapacak bir şeyler bulmayı başaran kişi oluyordum. Bunların hiçbiri öylesine, doğal bir şekilde gelişen davranışlar değildi. Kendimi herhangi biri olmak için zorluyordum. Ve kendimi ne zaman farklı bir kalıpta görsem kim olduğum sorusunun cevabı zihnimde daha da silikleşiyordu. En sevdiğim yemek, en sevdiğim aktivite, en sevdiğim insan... Hepsi soran kişiye göre değişiyordu."

"Biz buna ikiyüzlülük diyoruz ama sen bilirsin," dedi Egemen alayla. "Tanıştığın her insana fark ettirmeden yağ çekiyormuşsun."

"Sen de iki dakika ortalığı karıştırma be abisi," dedi Mete, Egemen'e kaşlarını çatarken. 

"Abisi?" dedi Egemen sorarcasına.  "Ağır abi tavırlarını kendine sakla."

Sanırım Mete'nin bu tavırlarını seven tek kişi bendim. Çok iyi bir abi figürüydü. 

Tam da ikisinin iyi anlaştıklarını düşünmeye başlamıştım. Sonuç yine hüsrandı. 

Boğazımı temizleyip ikisinin de dikkatini kendi üzerime çektim. Onlara zayıf bir tebessüm yolladıktan sonra tebessümüm tamamen silindiğinde gözlerimi Kutay'a kaydırdım. "Devam et."

"Her sikimde lafımı kesip duracaklar mı?" 

"Ben ne bileyim?" diye diklendim.

"Her sorunun cevabı soran kişiye göre değişiyordu," diye teşvik etti Sarp onun son cümlelerini derleyip. "Ya sonra..."

Kutay'ın kaşları çatıldı. Odaklanmaya çalışır gibi duraksadı. "Ee... Çünkü insanlar bir soru sorduğunda, bunu seni merak ettikleri için sormazlar. Senin ne kadar kendine benzediğini içgüdüsel bir şekilde merak ederler. Verdiğin cevabın ve kişiliğinin hoşlarına gidip gitmediğine bakarlar."

"Ve sen de onların hoşuna gitmek için soruların cevaplarını o kadar değiştirdin ki soruların gerçek cevabını hatırlamıyorsun," dedim olayı bağlayıp. Kutay'ın gözleri yüzüme kaydı. "Evet," derken şaşkın gözüküyordu. "Biri benimle tanıştığında beni sevmemesine imkan yoktu. İnsanlara bir bakış atıp karşısında ne görmek istediğini tahmin edebiliyordum. Ve ben de o kişiye dönüşüyordum. Sosyal farkındalığım gereğinden fazla erken gelişmişti ve insan ilişkilerinin dinamiği ben daha neden beş parmağım var diye sorgulamaya başlamadan zihnimde yer edinmişti."

Hassas bir ruh için zeka büyük bir lanetti. Bazen, durduk yere bu cümle aklıma gelip dururdu fakat cümlenin öznesi ben olmazdım. Ne hassastım ne de zeki.

"Sadece mutlu olmak istiyordum." Kutay ellerini iki yana açıp tek tek hepimize baktı. "Etrafımda kimse olmadığında inanılmaz mutsuz hissediyordum, ki yalnızlığı da denemiştim. Kendimi bulmaya çalıştığım, birkaç kişisel gelişim kitabı okuduğum zamanlar olmuştu. Kim olduğumu, neleri sevdiğimi anlamayı denedim fakat bir türlü bunun cevabına ulaşamıyordum. Yalnızlık hiçbir zaman bana göre olmamıştı çünkü etrafımda ona göre şekil alacağım biri olmadıkça bir benliğim bile olmuyordu. Kitap mı okuyacaktım? Oyun mu oynayacaktım? Yürüyüşe mi çıkacaktım? Bunların hiçbiri tek başıma olduğumda beni mutlu eden şeyler değildi."

Kutay konuşurken telefon titredi. Konuşmayı bırakıp bana baktı. Gözlerimi ekrana indirdim.

Ölüm: İçim bayıldı.

"Eee," dedim gözlerimi zar zor telefondan ayırırken. "Devam edebilirsin."

"Ne yaparsam yapayım, ailemin istediği kişi olamıyordum," diye devam etti Kutay. "En zor kısmı buydu. Tüm insanlara kendimi sevdirebilirdim fakat onların karşısında mükemmel, iyi niyetli, onları hayal kırıklığına uğratmayacak oğul olmayı başaramazdım. Onların yanında her zaman iyi ahlaklıydım. Davranışlarım, giyimim, kuşamım... Hepsi istedikleri gibiydi. Yine de her seferinde beni eleştirecek bir şey bulmayı başarıyorlardı. Tam onların istediği biri gibi olduğumu düşünürken, bunun tam tersi çıkıyordu."

Ah, bu kısmı anlayabilirdim. Aslında... Hepimiz anlayabilirdik. Hangi birimiz anne babamızın istediği biri gibi olmak için çabalamamıştık ki? Gözlerimi Gökhan'a kaydırdığımda onu bana bakarken yakaladım. Ona baktığımı fark edince kaşlarını hafifçe çatıp Kutay'a döndü.

"Üniversite sınavı sonucu geldiğinde sonucum onları hayal kırıklığına uğrattı. Ya doktor ya diş hekimi ya da eczacı olacaktım. Diğer her şey onların gözünde kıdemsiz ve önemsizdi. Kesinlikle işsiz kalma garantiliydi. Kendileri eğitimsizdi, bu yüzden benim onlardan farklı olmamı istiyorlardı." Duraksayıp daha yumuşak bir sesle devam etti. "Onların beklentisini anlayabiliyordum. Yine de başaramayacağımı biliyordum. Kendini tanımayan biri, hangi çalışma yöntemini kullanarak bir şeyleri anlayacağını da bulamazdı. Daha ne olduğumu bile bilmiyordum. Ne olmak istediğime hiç kafa yormamıştım. Hedefsiz, nasıl bir teknikle çalışması gerektiğini bilmeyen biri nasıl iyi bir sonuç elde edebilirdi ki?"

"En iyi sonucu elde edip sonra hedef belirlemeyi deneyebilirsiniz," dedi Egemen ona bakmadan. Gözlerini tavana sabitlemişti. "Eh, sanırım senin için iş işten geçti. Afra ve Gökhan bunu düşünebilirsiniz."

"Sağ ol ama üniversite sınavı şu an aklımdaki son şey," dedi Gökhan iç geçirerek. 

"Ben de intihar ederek bu yılkini kaçırdım sanırım," dedim gözlerimi kaçırarak. "Gerçi her türlü bu evde tıkılıp kalmıştım ama..."

Telefon titredi.

Ölüm: Sizin için soruları çalıp sizi burada sınav yapmamı ister misiniz? 

Ölüm: Tabii neredeyse bir yıl var.

Ekrana bakakaldım. Yutkunuşum odadaki herkesin duyabileceği kadar sesliydi. "Ölüm... Soruları çalıp bizi burada sınav yapmayı teklif etti. Mmh... Seneye olan sınav için konuşuyor."

Gökhan'la göz göze geldik.

"Yok, sağ ol," dedi soğuk bir sesle. "Ayrıca soruların her yıl az da olsa çalındığı düşüncesinin kafamda pekişmesi beni hayattan daha da soğuttu."

"Beni de bir yıl daha bu evde kalma düşüncesi buz gibi yaptı," dedi Mete. 

"İstersen sana bir tıp ayarlasın Ölüm," dedi Egemen alayla Kutay'a bakarken.

"Seni henüz konuşturmadığına göre seni daha çok seviyor gibi, istersen sana ayarlasın," dedi Kutay.

"İhtiyacım yok," dedi Egemen kedi gülümsemesiyle.

"Neyse ne," dedi Sarp üniversite- sınav mevzularını gram umursamadan. "Sınava çalışmış mıydın sen?" Kutay'a dönük konuşuyordu.

Kutay kafasını onaylarcasına salladı. "Aylarca her gün, düzenli çalışmama rağmen hiçbir şeye ulaşamamıştım. Onların istediği sonucu elde edememiştim. Böylece tekrar sınava hazırlandım. Mezun olurken on yedi buçuk yaşında olduğum için çok da sene kaybetmiş gibi olmamıştım."

"Bizim oğlan da sınava çok hırslı hazırlanıyor," diyerek sözünü kesen bu sefer Çağrı'ydı.

"Aileme göre dünyanın en zeki, potansiyeli sonsuz olan çocuklarından biriydim," dedi Kutay, Çağrı'ya dik dik bakarak devam etmeye çalışırken.

"Ailen de maşallah çok iyi tanıyormuş seni," dedi Çağrı koltuğuna çökerken. "Rol yaparak istediğin her şey olabileceğin kısmı doğru en azından."

Kutay dişlerini gıcırdattı. Gözlerini zar zor Çağrı'dan ayırıp bakışlarını televizyona dikti. "Onlara göre çalıştığımda yapamayacağım hiçbir şey yoktu. Bu yüzden sonuçlar geldiğinde, bu sefer daha büyük bir hayal kırıklığı olmuştum. Ailemle bir kere bile kavga etmemiştim. Her zaman onların suyuna giderdim fakat... O yaz, onlarla ilk kez kavga ettim. Bana aldıkları kitaplara ve beni yazdırdıkları dershaneye verdikleri paranın lafını ettiler. O kadar gözüm dönmüştü ki bir an üniversite okumak bile umurumda değildi. Fakat onları hayatımdan kesin bir şekilde silip atamazdım. Dört yıllık yazmak istemiyordum. Onlardan olabildiğince az yıl para almak istiyordum. Böylece onları tamamen silemeyeceğim için köpek gibi gidip iki yıllık sağlık bölümü yazdım."

"Ve böylece evde pansuman yapmayı bilen biri olmuş oldu," dedi Sarp neşeyle. 

"Onu üniversitede öğrenmedim," dedi Kutay göz devirirken. "Sokak kavgalarında lazım oluyordu."

Sarp'ın neşesi havası kaçan bir balon gibi söndü. Eh, ona katılıyordum. Kulağa çok profesyonelce gelmiyordu.

"Pandemide ne öğrenebilirim ki?" dedi Kutay omuz silkerken. Sarp'ın tepkisine karşı savunmaya çekilmişti.

"Hesaplarıma göre eğitiminin iki yılının büyük bir kısmı pandemiye denk gelmiyordu," dedi Gökhan üsteleyerek. "Ne bahanesi bu?"

"Bak, ilkel pansuman taktikleri için iki yıllık bölüm okumaya gerek mi var sanıyorsun?"

"Kolum sakat kalmadı diye sevinmeliyim sanırım," dedi Egemen kurşunun sıyırdığı koluna bakarken. O sıyrığa neden olan kişi bendim. Kırmızı bölgeden beni çekmeye çalışırken bunun olmasına neden olmuştum ve... Sanırım hep, bir şekilde Egemen'e zarar vermeyi başarıyordum. Vicdan azabı bir yük gibi vücuduma kan pompalayan damarlarımın üzerine çöktü.

"İçine zehir yerleştirdim," dedi Kutay, Egemen'e ters ters bakarken. "Birkaç aya ölürsün."

Egemen alayla sırıtsa da yüzünde donuk bir şeyler vardı.

Kan kustuğu tekrar aklıma gelirken kaşlarım çatıldı. Egemen gerçekten öleceğini düşünüyor olabilir miydi?

"Komik değildi," dedim gözlerimi Kutay'a dikerken. "Sırf odama izinsiz girdin diye Ölüm şu anda bile seni öldürebilir."

"Evet, öldürebilir," dedi Kutay rahat bir tavırla. "Onun için oldukça önemli olduğun belli oluyor." Onun derken kast ettiği kişinin Egemen olmadığını hemen anlayamamıştım. Ölüm'den bahsediyordu.

"Tamam, tamam," dedi Sarp koltukta öne eğilip ellerini iki yana açarken. "Herkes, her an ölebilir. Ezel ecel mecel falan... Devam mı etsek artık? Farkında değilsiniz galiba ama iki saattir silahlar gıçgıç gıçgıç oradan oraya dönüp duruyor."

"Pekâlâ," diye mırıldandım. Konuşma yönetme işini Ölüm'ün istediği gibi üstlenecektim. Eve ilk geldiğimdeki gibi değildi hiçbir şey. Artık bir soru sorduğumda kimse çıldırıp sağa sola saldırmaya çalışmıyordu. "Nasıl hissettiğinden bahsettin. Ölüm'ün söylemeni istediği..." Doğru kelimeyi bir süre düşündüm ama aslında, kelime oldukça basitti. "-geçmişinden bahsetmeni istiyorum."

"Ha o mu," dedi Kutay gülümseyerek. Ela gözleri donuklaştı. Sanki içeride bir yerlere, bir şeylerin üstüne perde çekmişti. "Beş kişilik bir arkadaş grubumuz vardı, videoda gördükleriniz onlardı. Sevgili olan iki yakın arkadaşımın ayrılmasına neden oldum. Hatta sonra çocuğu hapse attırdım iftira atarak. İkisi ayrıldıktan sonra ilişkileri pek iyi gitmiyordu da. Sanırım diğer arkadaşımın da intihar etmesine neden oldum, geriye mektup bırakmadığı için çok bir fikrim yok. Ama son konuşmamızda bana epey küfür etmişti. Diğer bir arkadaşımı da ihbar edip hapse sokturdum." Bir an duraksadı. "Sanırım bu kadar."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Kutay'ın yüzüne bakakaldım. Egemen kaşlarını kaldırıp yüzünü eline yaslarken eğleniyor gibi gözüküyordu. Mete'nin gözleri irileşmişti. Sarp bomboş bir yüz ifadesiyle televizyona bakıyordu- ne düşünüyordu ki? Gökhan'ın yüzünde mimik bile oynamamıştı.

Çağrı bir gülümsemeyle öne eğildi. Ellerini kovuşturup boğazını temizlerken samimi gözüküyordu.

"Kanka, arkadaş grubunun anasını sikmişsin." 

• • •

Selamlaar!

Görüşmeyeli nasılsınız? (Ben internetsiz ve mutsuzum. Son 463mb ile bakışıyoruz. Instagramda paylaştıklarınızı story atamadığımda lütfen kızmayıın, sürünüyorum internetsizlikten şimdilik.)

(İnternetim olmadığı için bu bölüme görseller ekleyemedim çok yer diyeŞKEMFŞKAEMKŞA sinirim bozuldu.)

Dört gün de olsa burayı çok özledim ♥ Bu kısımlar hızlı hızlı atmak istediğim ve olayların kaotikleşme seviyesini anlayacağınız kısımlar. Kendimi iki günde bir bölüm atmamak için zor tutuyorum stokladığım bölümler bitmesin diye. 

Bölüm atarken stok yapmaya devam ediyorum bu arada, üniversite açıldığında aşırı zorlanmayayım diye. Ve şimdilik haftada iki bölümle devam ediyoruz fakat 2 haftaya, haftada 1 bölüm düzenine döneceğiz. Çünkü Tutkunun Tanrısı için de stok bölümlerimi tamamlayıp yavaş yavaş paylaşmam gerekiyor.

Gelelim bölüm sonu sorularımızaaaa!

Çağrı'nın Deniz'i ikna etme çabalarını okudunuz. Düşüncelerinizi alalım... Sizce Çağrı suçlanacak bir şey mi yaptı? 

Kutay hikayesinden önce hissettiklerini anlatarak başladı... Tam da tercih günleri geride kalmışken bazılarınızın onunla empati kurabilmiş olacağını düşünüyorum. Kutay'ın konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kutay tecavüzcü olmadığını söyledi. Sizce buradan ne çıkacak?

Kutay'ın son söylediği, gelecek bölümümüzdeki hayat hikayesini başlatıyor... Sizce bir arkadaş grubundan nasıl bir hikaye çıkacak?

Bölüm dedikodusu için panoya, twittera ve instagrama bekleniyorsunuz efendim ^^

Cumartesi akşam yeni bölümde görüşmek üzere! Bir sonraki bölümde planlarıma göre Kutay'ın hikayesinin -neredeyse- tamamını öğrenmiş olacaksınız! HEHEHEHE

Seviliyorsunuz, bunu unutmayın. <3

İnstagram hesaplarım:

Kişisel: ilimaei
Instagram Blog Hesabım: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: limaeiwattpad

Tiktok: i.limae

Twitter: ilimaei

Spotify: Limaei

Continue Reading

You'll Also Like

HATALI HAYAT By 🫀

Teen Fiction

69.7K 4.2K 34
(Kitap klasik konulu abi kitabıdır ne olur kitaba gelip saçma sapan şeyler yazmayın) Kendimce normal yaşayan bir insanken bir anda hayatım değişirse...
1.3K 417 12
"Bilinç altının derinlerinde ki bölge, Rüzgar ile fısıldar sessizce. Ay ışığında dans eden gölge, seninle dolaşır gizlice." Olivia, dörtlüğü okudukta...
2.4K 1.1K 22
Kapak tasarımı için @hayalliruzgarlar çok teşekkür ederim Senaryo yazmayı merak edenler için ders niteliğinde paylaşmak istedim. Not: İçindeki bilgil...
MONZA| C&A By nyx

Teen Fiction

639 32 3
Dünya bir cehennem ise bu insanları sadece şeytan yapar. Adamın tek derdi dünyayı unufak etmekti. Sadece gülüyordu.Dokunduğu her yer enkazdı, herkes...