Olimpos'taki Anahtar

By Chiqelata

57.5K 7K 5.3K

-Antik Tanrılar Serisi -2- Kronos ve Rhea'nın oğlu, gökyüzünün ve yıldırımların tanrısı, bütün tanrıların ve... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-

-18-

1.4K 187 79
By Chiqelata

Zeus^

Herkese merhaba!

Uzun bir ara oldum biliyorum, bunun için çok üzgünüm. Geçen süre zarfında özel hayatımda bir sürü şey yaşandı, bunlardan en yeni olanı da yaklaşık üç buçuk dört senedir çalıştığım ofisten Haziran ayında ayrılmak oldu. Avukat olarak günlerim çok yoğun geçtiği için (tek sebebi bu değil ama ana sebebi bu) hikayelerime vakit ayıramıyordum, özellikle seri olanlara.

Ilona'yı hem biraz kalemimi hem de kendimi yoklamak için yazdım. (Ilona bu serinin öncesini anlatan, Hades ile ilgili olan tamamlanmış bir kısa hikaye. Okumadıysanız bir bakın derim. Çünkü gelecek kendi hikayesiyle bağlantısı olacak.^^) Kurgu bittikten bir ay sonra kadar da işten ayrıldım zaten ve kolları sıvayarak kurgularımın başına geri oturdum. Zeus'un hikayesi büyük bir yumak olduğu için önümü kestiremiyordum, kurgunun nasıl gitmesi gerektiği konusunda tereddütlerim vardı. Şimdi o yumağı çözmeye başladım ve bu bölümü paylaşmadan önce de dört bölüm daha yazdım, biraz cebimde birikmiş bölümüm olsun istedim sizleri bekletmemek adına :')

Bu ve devamında gelecek birkaç bölüm durgun gelebilir ancak önemli detaylar var, o yüzden dikkatli okumanızı öneririm. Bir de Slyvia ve Zeus'un yakınlaşmaya başlamasını göreceğiz bol bol. Ayrıca duvarımda söylemiştim ama burada da tekrar dile getireyim, bu hikaye muhtemelen yazacağım en uzun kurgum olacak. Ortalama 50 bölüm civarında yazmayı düşünüyorum, çoktan 300 küsür sayfayı geride bıraktık :)

Evet bu kadar konuşmanın ardından sizi yeni bölümle baş başa bırakıyorum efenim. Tekrardan hoş geldiniz, iyi okumalar dilerim.

.
.
.

BÖLÜM 18

''Enerjisi değişmiş.''

Ra kontrollü sesine fazla yansıtmamaya çalıştıysa da, huzursuz olduğu her halinden belliydi. Zeus onu onaylayan bir ses çıkarttığında Güneş Tanrısı'nın siyah kaşları çatıldı.

''Slyvia'nın hayatı tehlikede Zeus.''

''Bana bilmediğim bir şey söyle.'' Dedi Zeus alayla.

''Ben ciddiyim. Göz... Gücünün bir kısmını Slyvia'ya aktarmış. Bu yüzden yarım.''

''Evet, bunu fark edeli biraz oluyor.''

Ra'nın kaşları biraz daha çatıldı.

''Açıkla.''

''Kendimce bazı çıkarımlarda bulundum, bunu sende fark ettiğine göre demek ki doğru yerlere parmak basmışım.''

''Göz ilahi bir güç barındırıyor Zeus. Slyvia ise yalnızca bir fani, bu gücü kaldıramaz. Göz ölümüne sebep olacak. Onu panteonuma götürmek zorundayım, Göz'ün gücünü ondan arındırmam şart.''

Zeus hemen cevap vermeden önce kristal sürahi içerisinde duran ambrosiadan kadehine cömert miktarda doldurup büyük bir yudum aldı. Kadınların daha rahat konuşabilmesi için yarım saat önce, Ra ile birlikte evindeki diğer salonlardan birine geçmişlerdi.

Ra'nın onunla konuşmak istediğini gözlerinden okuyabiliyordu, tanrı huzursuz ve gergindi. Eh, getirdiği bilgileri göz önünde tuttuğunda onu yadırgayamazdı da. Eşinin en yakın arkadaşının hayatının tehlikede olması, Bella'nın mahvolması demekti.

''Belki de işler sandığın gibi ilerlemez.'' Dedi Zeus kısık bir sesle. Ra'nın yüzünde daha net açıklama yapmasını istediğini belli eden sert bir ifade oturdu. Tanrı iç çekerek devam etti. ''Slyvia'nın saçlarını ya da parmaklarını fark ettin mi?''

Ra sorusunu kısa bir süreliğine düşündükten sonra gördüğünden şüphe duyuyormuş gibi tuhaf bir sesle cevapladı.

''Parmakları epey toparlanmıştı. Apollon...?''

''Oğlumun da yardımı oldu elbet, ama Slyvia işin büyük kısmını kendi kendine halletmişti.''

''Ve saçlarının beyazlaması?''

''Bana Ay ile ilgili olduğunu düşündürtüyor.'' Zeus kadehinden başka bir yudum alarak, teorisini yüksek sesle dile getirdi. ''Sanırım Ay'ın döngüleriyle birlikte saçlarındaki beyazlık da artıyor.''

''Bu imkânsız. Göz sıradan bir faniyi neden hedef olarak seçsin? Bu hiç mantıklı gelmiyor.''

''Belki de kadın sıradan bir fani değildir.'' Dedi Zeus iyice kısıklaşan bir sesle.

Cümlesini bitirdiği gibi Ra'nın bakışları keskinleşti. Amber rengi tehlikeli bir ışıkla parıldarken, duruşundaki ciddiyet iyice artmış, ifadesi keskinleşmişti.

''Benim bilmediğim bir şeyler biliyorsun.''

''Belki.''

''Zeus.''

Zeus cevap vermek yerine kadehini yudumlamaya devam etti. Ra, Göz'ü fark ettiği için bu durumu açıklığa kavuşturana kadar kurcalayacak ve araştıracaktı. Güneş Tanrısı bir konuda karar verdi mi onu geri döndürmek imkânsızdı. Zeus tanrının ne kadar inatçı olabileceğini iyi biliyordu.

Aynı zamanda ona güvenebileceğini de biliyordu, Ra erdemli ve dürüst bir ölümsüzdü. Bu yüzden gittiği her yerde ona karşı duyulan korkuyla beraber büyük bir saygı vardı. Çoğu tanrı ya da tanrıçanın sahip olamayacağı bir mertebeye sahipti.

''Kadın fani değil mi? Bunu mu demeye çalışıyorsun?''

Ra'nın üstelemeye devam etmesi üzerine Zeus bir kez daha tanrıya güvenmeyi seçti. Er ya da geç, Ra kendi kendine bu gerçeği fark edecekti. Slyvia'nın güvenliğini sağlama konusunda ondan başkasına güvenmeyi düşünemiyordu. Yine de işleri kendi bildiği şekilde garanti altına alacaktı.

''Evet.'' Zeus derin bir nefes alarak az önceki alaycılığını bir kenara bıraktı ve oldukça ciddi bir ifadeyle Ra'nın yüzüne baktı. ''Sana bu konuda güvenebilir miyim?''

''Cevabı biliyorsun.'' dedi Ra dürüst bir sesle.

''Bu konuşmanın aramızda kalacağına dair bana yemin et.''

''Bella ve panteonumun üzerine sana yemin ederim.''

Zeus'un gözleri hafifçe irileşti, bu kadarını duymayı açıkçası beklememişti.

''Japon panteonundaki Ay tanrısını hatırlıyor musun?''

Ra sorusunun beklenmedikliğine karşı bir kaşını yukarı kaldırarak, ona boş bir ifadeyle baktı.

''Evet. Tsukiyomi'yi uzun bir süredir görmedim. Hatta son yapılan BP toplantılarında da yer almamaya başladı, sanırım bir tür depresyonda. Bunun Slyvia ile ne ilgisi-dur biraz,'' Ra kendi kendine sorusunun cevabını bularak, yüzünde nadir beliren saf bir şaşkınlıkla ona bakakaldı. ''Şaka yapıyorsun.''

''Keşke.''

''Slyvia onun soyundan mı geliyor?''

''Öz kızı desem?''

''Siktir.'' Ra ellerini saçlarının arasından geçirerek, ona da bir içki doldurması için kadehini uzattığında Zeus seve seve kadehi altın rengi tatlı sıvıyla doldurdu.

''Slyvia'nın bundan haberi var mı?''

''Elbette hayır. Kadına bunu açıklayamam. Kendisiyle ilgili bir şeylerden şüpheleniyor ancak güveni hala amcasından yana. ''

''Amaterasu bunu öğrenirse-''

''Hayır.'' Zeus zehir saçan bir sesle tanrının sözünü kesti. ''Asla böyle bir şey olmayacak. Slyvia'nın varlığından haberdar ama onun Susanoo'nun kızı olduğunu düşündüğü için rahat. Susanoo Tsukiyomi'yi koruyabilmek için suçu kendi üzerine aldı, ceza olarak da dünyaya sürgüne gönderildi. Ancak Slyvia'nın ölümünü gördükten sonra geri dönebilir.''

''Bu kadının gaddarlığı beni hiç şaşırtmıyor.'' Ra alnını ovuşturarak, düşünceli gözlerle onu süzüp kadehinden büyük bir yudum aldı. ''Slyvia'nın yarı tanrı olmasına karşın güçleri olmadan normal bir fani gibi yaşadığını düşünürsek, Göz ile birlikte güçleri uyanmış olmalı. Aksi takdirde Göz'ün gücünü kaldıramazdı, bir ölümsüz için bile fazla güçlü. Seth'i dahi fena hırpalamış.''

''Göz'ü kaldırabilmesi bana kalırsa Ay ile bağlantısı olmasından. İkisi de aynı gücün sembolleri. Göz, Seth'e kıyasla Slyvia'yı kendine daha yakın görmüş olmalı. Kadın bu yüzden hayatta ve saçlarının git gide açılmasını da göz önünde bulundurursak, aralarındaki bağın güçlendiği de ortada. Göz ona zarar verecek gibi durmuyor.''

''Şimdilik.'' Dedi Ra kuru bir sesle. ''Göz asıl sahibine dönmek isteyecektir. Asırlardır Horus'un bir parçasıydı, Slyvia sadece geçici bir konak. İşler yoluna girdiği gibi kadın kendi dünyasına geri döneceğinden, Göz ile arasındaki bağ kuvvetlenmeden ondan arındırmak en iyi çözüm olur. Aksi takdirde bu durum Slyvia'ya zarar verebilir.''

''Slyvia'nın Seth ile aynı panteonda bulunma riskini göze alamam Ra. Göz'ün kendine ait bir benliği, düşünme şekli var. Slyvia'nın her geçen saniyeyle birlikte Göz'e farkında olmadan daha çok adapte olduğu aşikâr, fakat onu gücün diğer kısmını taşıyan Seth ile aynı bölgeye soktuğunda neler olacağını da düşündün mü? Ya yeniden Göz tek parça haline gelmek ve Horus'a dönmek için Slyvia'ya zarar verirse?''

Ra'nın amber rengi gözleri güneşin gücünü yansıtan koyu bir renkle parladı. Odadaki sıcaklık bir anlığına kızgın çöllerdeki kumlar gibi ısındıysa da, anında yatıştı ve tanrıdan derin ve de uzun bir iç çekiş yükseldi.

''Bunları bende düşündüm, fakat yapılabilecek en iyi şey Göz ile bağı derinleşmeden Slyvia'yı kurtarmak.''

''Göz onu kurtarıyor Ra, kaosun ta kendisi ile burun buruna olduğu halde, Slyvia bu zamana kadar hayatta kaldı. Bunu sağlayan Göz'dü, Seth'in ise ne durumda olduğuna bak. Göz'ü kendi bünyesine geçirmiş olmasına karşın hala acı çekiyor.''

Ra'nın kara kaşları biraz daha çatıldı.

''Ne yapmamı öneriyorsun?''

''Slyvia'yı evine gönderene kadar bırak Göz'ün gücü onda kalsın. Kadın bizim dünyamıza karşı oldukça savunmasız. Evim onun için güvenli bir alan olsa da, daha fazla korunmaya ihtiyacı var.''

''Bu tehlikeli bir fikir. Göz ona fazla bağlanırsa, daha sonrası Slyvia'ya zarar verebilir.''

''Ya da vermez.'' dedi Zeus kendinden emin bir tonla.

''Bu bir kumar Zeus.''

''Slyvia Ay'ın kızı. Japon panteonundaki üç ana ölümsüzden birinin kızı, bunu kaldırabilecek kadar büyük bir potansiyele sahip. Ayrıca Göz tam gücünde değil, kendin söyledin; yarım. Onu tehdit edecek kadar büyüklüğe sahip değil.''

Ra kadehinde kalanı bir dikişte midesine indirerek, gerilen kaslarını gevşetmek amacıyla omuzlarını hareket ettirdi. Tanrının bronzdan çok daha koyu olan teni sanki içine milyonlarca küçük güneş ışığını hapsetmiş gibi, kollarındaki takılardan çok daha yoğun bir ışıkla parlıyordu.

Zeus teklifinin ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı, Slyvia'nın artan gücünü zamanla diğer ölümsüzlerin fark etmesi olası bir durumdu fakat Göz'ün ne kadar kudretli olduğunu da biliyordu, kendisinin olmadığı zamanlarda ona bir koruma sağlayacağından emindi. En azından kadını bu zamana kadar hayatta tutmuştu, bunun boşa bir çaba uğruna olduğunu hiç zannetmiyordu.

''Pekâlâ. Fakat en ufak bir tehlike sezersem-''

''Senin istediğin gibi olur.''

''Buna inanamıyorum.''

Slyvia yanaklarından akan yaşlarla arkadaşına şaşkın gözlerle bakakaldı.

Isabella'nın her zaman sıra dışı duran, ender bir güzelliğe sahip olmuştu fakat şu anda karşısında duran arkadaşı hatırladığından çok daha güzel, farklı ve en önemlisi güçlüydü. Slyvia oturduğu yerden yaydığı gücü hissedebiliyordu, Seth gibi korkutucu değildi. Aksine sakin bir limana yaklaşmak gibi güvenli ve sıcak hissettiriyordu. Ancak bu yeni detayı fark etmek genç kadını epey sarsmıştı.

Öğrendiği bilgileri nasıl sindirebileceği hakkında en ufak fikri yoktu. Bella'nın anlattıkları akla hayale sığdırılır gibi değildi, fakat öte yandan kabullendiğini, yaşadıklarından sonra gördüklerinin hayal olmadığının da bilincindeydi. Bu kısmı çoktan aşmıştı, daha da doğrusu devam edebilmek için aşmak zorunda kalmıştı.

''Yani sen... Sen şimdi Mısır panteonun- ve-ve o...yani Ra ile... Tanrım!''

''Kulağa çok uçuk geldiğinin farkındayım.'' Dedi Bella hafif utangaç çıkan bir sesle. Giydiği açık renk şifon elbisenin içinde Isabella tam anlamıyla bir tanrıçaya dönüşmüştü. Canlı bir kızıla sahip gür bukleli saçları, altın rengi ufak tokalarla yüzünün önünden çekileceği şekilde toplanmıştı, teni daha bronz, altın rengi parıltılar taşıyan gri gözleri ise daha canlıydı.

''Son günlerde çok daha fazlasını gördüm.'' Slyvia zayıf bir gülüşle arkadaşının elini sıktı. ''Hayatta olduğun için o kadar mutluyum ki.''

''Benim için seni karşımda görmek de öyle.'' Bella'nın yüzündeki ifade kırgınlaştı. ''Senin için çok korktum Via. Zeus seni bulana kadar en kötüsünü dahi düşündüm.'' Ölümünü. Bella bunu dile getirmemişti, lakin arkadaşının gözlerinin altına oturmuş koyu harelerden ve titreyen ellerinden açıkça görebiliyordu.

''Ben iyiyim Bella,'' Slyvia sesinin elinden geldiğince telkin verici çıkmasını sağladı. Bella'ya kurtarılmasına rağmen hala karanlıktan ya da ışığın ulaşamadığı yerdeki gölgelerden korktuğunu, yükselen seslerden çekindiğini ve dört duvar arasında kalmaktan ne kadar gerildiğini dile getirmeye gönlü razı gelmedi. Bella'yı daha fazla endişelendirerek yıpratmak istemiyordu.

''Slyvia,'' Bella iki elini de sıkıca tutarak, muazzam sıcaklığının bir kısmını onunla paylaştı. ''Yaşadıklarını atlatabilmende sana yardımcı olmak istiyorum, fakat sadece desteğimle bunun mümkün olamayacağını görebiliyorum. Bu konuda uzman birinden destek almak istersen-''

''Bella-''

''Sana yardımcı olabilirim.'' dedi Bella, sözünü kesmesine izin vermeden. ''Lütfen Slyvia, sana en azından bu konuda yardım etmeme izin ver.''

Slyvia'nın kaşları arkadaşını anlamadığını belli eden bir ifadeyle yukarı kalktı. Bella neden söz ediyordu? Yokluğunu fark eden ilk kişiydi, eğer bu yüzden Zeus'tan yardım istemeseydi muhtemelen hala o soğuk, ıssız yerde acı içinde kıvranmaya devam edecekti. Hatta kurtarılmasından önceki birkaç saati düşünürse, belki şu an burada hayatta olması bile mümkün olmayacaktı.

Genç kadın ölümü hissedebileceği, parmaklarıyla dokunup kavrayabileceği kadar yaklaşmıştı. Kurtarılmasını mümkün kılan kişi Isabella'ydı, Slyvia Zeus'a borçlu olduğu kadar ona da yaşamını borçluydu.

''Sen neden bahsediyorsun?'' Slyvia yumuşak bir sesle arkadaşına yeniden sarılarak, güçten düşmüş bedeninin izin verdiği kadarıyla sıkıca sarılmaya çalıştı. ''Senin sayende hayattayım Bells, eğer yokluğumu fark etmeseydin, hayatta bile olamayabilirdim. Hayatımı Zeus'a olduğum kadar sana da borçluyum.''

Bella'nın bedeni sözleriyle birlikte titredi. Genç kadın-tanrıça, titremesini hem bastırabilmek, hem de ona karşılık verebilmek amacıyla sıkıca sarılıp, güven verici sıcaklığına hapsetti. Slyvia arkadaşının kucaklayışı arasında tanıdık duyguların verdiği huzuru içine temiz hava gibi çekti. Bu duyguyu özlemişti. Zeus'un yanındayken de kendini güvende hissediyordu fakat bu bambaşkaydı. Tıpkı uzun, yorucu bir yolculuktan sonra eve dönmek gibiydi, tarifsiz bir huzurdu.

Bella yıllarını birlikte geçirdiği, her türlü özelini ve sırrını rahatlıkla paylaşabildiği tek kişiydi. Amcasıyla dahi kurmadığı başka türlü bir bağ vardı aralarında.

Isabella ne demek istediğini tek bir bakışından bile kolayca anlardı, Slyvia bir başkasına anlatırsa yargılanacağını ve belki de utanacağını bildiği sıkıntılı parçalarını, Bella'ya aktarırken rahattı. Kadının onu yargılamayacağını, küçük ya da hor görmeyeceğini biliyordu.

Bella kendi karanlık geçmişine rağmen hiçbir zaman öyle bir insan olmamıştı, ona karşı yapıcı ve hoşgörülüydü. Takılıp düştüğünde onu kaldırdığı gibi arkadaşının da ona aynısını yapacağını biliyordu. Bu yüzden Bella onun için bir arkadaş ya da dosttan daha fazlasıydı, sahip olmadığı kız kardeşi gibiydi. Kan bağının olmaması ikisi içinde hiçbir zaman önem arz etmemişti.

''Bana hiçbir şey borçlu değilsin Via. Ben sadece senin kayıp olduğunu onlara haber verebildim... Geri kalan her şeyi Zeus yaptı, seni kurtarırken de orada olmalıydım.''

Bella'nın sesi son cümlesine doğru duyduğu suçluluktan ötürü çatlayıp inceldiğinde, Slyvia anladığını gösteren bir şefkatle saçlarını okşadı.

''Bunun için suçluluk duyma Bella lütfen,'' Slyvia dediklerini daha iyi anlayabilmesi için geri çekilerek arkadaşının yaşlarla parlayan gözlerine doğrudan baktı. Bella her ne kadar aklı hayale sığdıramayacağı güçlere sahip bir tanrıça olmuş olsa da, şu andaki haliyle tanıdığı ve bildiği Bella'dan hiçbir farkı yoktu. Aynı kırılganlığı ve saflığı taşıyordu. ''Şu anda burada tek parça halinde olmam önemli olan şey değil mi? Az öncede dediğim gibi bir şeylerin ters gittiğini anlamasaydın, her şey için çok geç olabilirdi.'' Slyvia Bella'nın yeniden akmaya başlayan yaşlarına karşı sıcak bir gülümsemeyle devam etti. ''Fiziksel olarak bulun ya da bulunma, sen zaten beni kurtardın. ''

Bella boğuk, hıçkırığı andıran kırık bir ses çıkardı. Yaşlarla ıslanmış yüzüne ters kaçan tatlı bir gülümsemeyle ona bakarken, yüzündeki minnettar ifadeyi açıkça görebiliyordu. Kim bilir ne zamandır kendine bu düşünceleriyle eziyet ederek, parçalara ayırıyordu. Oysaki asıl minnet duyması gereken kişi kendisiydi. Ortada suçlanması gereken tek kişi, akıl sağlığını mahvetmiş olan Seth'di.

''Az önceki önerin içinde teşekkür ederim. Ancak daha yeni olayları ve içine düştüğüm durumu kavrayabiliyorken, bunları farklı biriyle paylaşmaya hazır değilim. Önce biraz kendime gelmek istiyorum. Senden sadece, bu konuda bana destek olmanı istiyorum o kadar.''

''Elbette Via, her zaman.'' dedi Bella bir çırpıda. ''Neye ihtiyacın olduğunu bilebilecek en iyi kişi yine sensin, eğer bunun iyi geleceğini düşünüyorsan üstüne bir şey söyleyemem. Fakat ekstra bir yardıma ihtiyacın olursa, benimle paylaş. Yardımı dokunabilecek birilerini tanıyorum.''

''Tamam, senden ne zaman bir şey saklayabildim ki zaten?'' Slyvia ufak bir gülüşle gözünün önüne gelen anılardan birini anlattı. ''Lisedeyken, merdivenleri hızlıca indiğim sırada yuvarlandığım zamanı hatırlıyor musun?''

Bella anında neyden bahsettiğini anladığını gösteren bir kahkahayla gülmeye başladı.

''Utancından neredeyse yarım dakika boyunca bayılma taklidi yapmandan mı bahsediyorsun?''

''Evet ama hemen fark etmeni beklememiştim! Kalkmam için yardım bile etmedin.''

''O sırada gülmekle meşguldüm.'' Bella bir başka kahkaha attı. ''Peki bankadan para çekmek için gittiğimiz zamanı hatırlıyor musun?'' Genç tanrıça daha sorusunu bitiremeden yeni kahkahalarla gülmeye başladığında, Slyvia hatırladığı anılarıyla birlikte yanaklarının ısındığını hissetti.

''İlk defa yapacağım bir şeydi, nasıl yapıldığını bilmiyordum!'' Dedi Slyvia isyan dolu bir sesle.

Yıllar önce, amcasının ihtiyacı üzerine Bella ile birlikte ilk defa bankaya para çekmeye gittiğinde nasıl yapıldığına dair hiçbir fikri yoktu. Gişenin arkasında oturan yakışıklı bir çalışana para çekmek istediğini anlattığında, adam prosedürün nasıl işlediğini ona açıklamış ama Slyvia anlayamamıştı.

Yine de kendisini bozuntuya vermemek ve imajını bozmamak için 'Anladım' diyerek, arkasını dönüp devam etmişti. Adam ise arkasından ona seslenip, 'Bana numaranı ver.' Demişti.

''Gişedeki adamın cep numaranı istediğini sanman ve bir çırpıda adama cep numaranı verdikten sonra onunkini istemen?'' Bella gözlerinden akan yaşları parmağının ucuyla sildi. ''Harikaydı.''

Slyvia pembeleşen yanaklarına karşın güldü. İlk defa birinin numarasını bu şekilde istediğini düşündüğü için heyecanlanmıştı. Fakat sonrasında olanlar tam bir utanç kaynağıydı, yine de hatırladığında aptallığına gülmeden duramıyordu. Adamın numarasını istediğinde, ona tuhaf bir ifadeyle bakıp, 'Hesap numaran, parayı çekebilmen için hesap numaranı bilmem gerekiyor.' Demişti. Yanında çalışan bütün arkadaşlarının gülüşünü hala daha hatırlayabiliyordu.

''Bankayı değiştirmek aldığım en iyi kararlardan biriydi.''

''Kesinlikle.'' Dedi Bella bir başka kahkahayla.

İkisininde kahkahaları bir müddet sonra yatışarak, yerini sessizliğe bıraktığında, Bella boğazını nazikçe temizleyerek ne zaman boşluğa odakladığını fark etmediği dalgın gözlerini yeniden üzerine çekmesini sağladı.

''Bizimle gelebilirsin Slyvia. Zeus karşı çıkacaktır, fakat seni burada tek başına bırakma fikrinden de hoşlanmıyorum.''

Slyvia teklifi cezbedici bulduysa da hemen cevap vermedi. Hayatını kaybettiğini sandığı arkadaşının yakınında olmak ve yaşadıklarından sonra tanıdığı birinin yakınında olmanın ona iyi hissettireceğini biliyordu. Bu karşı koyamayacağı bir gerçekti. Öte yandan, hayatını kurtaran tanrıya karşı gelmekte istemiyordu. Zeus'a ödemeyeceği bir borcu vardı, tanrı burada kalmasını isterken onun iyiliği için olduğunu tahmin edebilmek çok zor değildi.

Yunan tanrısını tanımıyordu lakin Bella yardım istemek için ona geldiğine göre bu hakkında bazı şeyleri tahmin edebilmesi için yeterliydi. Bunlardan biri de şüphesiz Zeus'un iyi ve güvenilir biri olduğuydu. Bella gururlu bir kadındı, travmaları onu sivriltmiş ve kendi ayakları üzerine durmaya itmişti. Ondan dahi yardım isterken genellikle bunu son çaresi olduğundan yapardı, dolayısıyla yardım için eşi Ra'dan ziyade Zeus'a başvurması, basit gibi dursa da aslında çok önemli bir detaydı.

''Teşekkür ederim Bells ama burada kalmam sanırım daha iyi. Kendimi yeni bir yere geçecek ve adapte olabilecek kadar hazır hissetmiyorum.'' Dedi Slyvia dürüst bir sesle. Yeni bir yer değişikliğinden ziyade stabil kalmaya ve olanları sindirmeye ihtiyacı vardı.

Bella'yı canından çok seviyordu fakat bu bile, Slyvia'yı hareket etmeye itemiyordu. Seth onu sandığından daha fazla yaralamıştı. Yaraları fiziken artık yoktu, hatta onu en çok yaralayan keloidleri dahi hiç var olmamış gibi tek bir iz bırakmadan teninden silinmişti. Büyük ihtimalle Apollon'un iyileşmesi adına yaptığı ritüellerinin bir sonucuydu, Slyvia fark ettiği an çok şaşırdıysa da başka hiçbir şey hissedememişti.

Keloidleri, Seth hayatını alt üst etmeden önce ilişkilerini devam ettirememesinin ve partnerlerinin onda yaralar açmasına neden olan derin travmalarından biriydi. Keloidlerinin tedavilere karşı yanıtsız kalmasıyla Slyvia onlarla yaşamasının bir yolunu bulmak zorunda kalmış ve daha fazla incinmemek ve kendini en iyi şekilde koruyabilmek adına hayatına kimseyi almamaya karar vermişti.

Özgüveninde ve genel olarak yaşamında bu denli kilit bir nokta oynayan keloidlerinden kurtulduğu için nihayet mutlu olması, hatta sevinçten ağlaması gerekirken, Slyvia sadece şaşkınlıktan irice açılmış gözlerle kasıklarına bakakalmış, birkaç saniye sonra da sanki hiçbir şey görmemiş gibi pantolonunu yukarı çekmişti.

Bir gün onlardan kurtulmayı başarırsa nasıl bir tepki vereceğini hayal ederken, bu denli duygudan yoksun bir tepki vereceğini geçmişteki kendisi dahi tahmin edemezdi muhtemelen.

Görünürde uzun zamandır düzgün beslenememiş olmasından dolayı zayıf düşmüş bedeni dışında hiçbir şeyi olmamasına karşın içi vahim durumdaydı. Keloidlerinin yokluğuna karşı vermiş olduğu tepki bunun en büyük kanıtlarından biriydi. Bella'nın yanındayken kendisini ne kadar olmadığı biri gibi gösterebileceğini bilmiyordu, bunun için yeterli gücü yoktu.

''Slyvia...'' Bella'nın endişeyle cılızlaşan sesine karşı Slyvia yüzüne yapay bir gülümseme iliştirdi. Bella anında gülümsemesinin içten olmadığını görebilse de, Slyvia onun için daha fazla endişelenmesini istemiyordu. Ona ulaşamadığı her gün Bella için fazlasıyla ıstırap verici geçmiş olmalıydı, nasıl bir his olduğunu kendisi de çok iyi biliyordu, daha fazlasına gerek yoktu.

''Ama beni ziyarete gelmeni çok isterim.'' Slyvia neşeli bir sesle devam etti. ''Geleceksin değil mi?''

''Sen şaka mı yapıyorsun elbette! Zeus'a odalarından birini kalmam için vermesini dahi isteyebilirim. Evinin saray boyutlarında olduğunu göz önüne alırsak onun için çok zor olacağını sanmam.''

Bella göz kırparak cümlesini tamamladığında Slyvia kıkırdadı. Tam o sırada, isimlerinin anılmasını bekliyormuş gibi Zeus ve Ra iri cüssesilerine karşı sessizce girişten içeriye süzüldü. Slyvia gözlerini Zeus'a çevirmekten kendini alıkoyamadı. Tanrının muhteşem güzellikteki kusursuz yüzü kasvetliydi. Meraklı gözleri Zeus'un yanı başındaki Güneş Tanrısına çevrildiğinde, onunda aynı ifadeye sahip olduğunu görmesiyle bir terslik olduğunu anında anladı.

Sebebi Zeus'un dün geceki krizi olabilir miydi? Slyvia ilk başta tanrıyı o halde görünce korkmuştu fakat korkusu, Zeus'un titreyen bedenini, kuru öğürtülerinden dolayı çatallaşmış sesini ve iki büklüm oluşunu fark ettiği an yok olmuştu. Bedeninin ufak formu yüzünden mümkün olmayacağını bildiği halde o anda Zeus'u kollarının arasına alarak, onu içinde saklayıp korumak istemişti.

Bir nevi bunu başarmıştı da fakat eylemi fiziksel olmaktan öteye geçmemişti. Zeus'un tepkisinin altında yatanı merak etse de, Slyvia durması gerektiği yeri çok iyi biliyordu. O burada sadece geçici bir misafirdi. Onu ilgilendirmeyen özel konulara burnunu sokmakla yalnızca haddini aşardı. Üstelik merak edip kurcalaması demek buraya ve Zeus'a daha fazla bağlanması demekti.

Slyvia bunun olmasını istemiyordu. Ra buradaki vakti dolduğunda hafızasından silineceğinden bahsetmişti, olan biten her şeyi unutacak olmasına karşın henüz nasıl hissedeceğini bilemiyordu fakat emin olduğu bir şey varsa, o da Zeus ile arasındaki belirgin çizgiyi aşmamaktı.

''Toplantınız bitti mi?'' Bella'nın eşine bakarak sormuş olduğu soruya karşın, Ra kasvetli ifadesini dağıtan ufak bir tebessümle eşinin başının tepesini öptü. Görüntü Slyvia'nın içini ısıttı. Ünvanına karşın Bella'nın normalde de bir tanrıça gibi değer gördüğünü görebiliyordu rahatlıkla.

''Evet, şimdilik bitti. Siz özleminizi giderebildiniz mi?''

''Sayılır.'' Dedi Bella mutlu bir gülümsemeyle. ''Slyvia'ya bizimle birlikte diyarımıza gelmesi için teklifte bulundum.'' Sözlerini işittiği anda, Zeus'un korkunç bir hızla kararan mavi gözleri arkadaşının üstüne çevrildi. Bir şey söylememişti ama bakışları onun adına konuşacak kadar net bir hoşnutsuzluk taşıyordu. ''Bana hiç öyle bakmana gerek yok Zeus, zaten Slyvia teklifimi reddetti. O yüzden beni her gün göreceksin, kendini buna hazırlasan iyi olur.''

''Neden konuşulmuş ve kapanmış bir konuyu yeniden açmak istediğini anlayamıyorum.'' Dedi Zeus karanlık bir sesle. Ancak Bella tınısından çekinmek yerine sanki buna alışkınmış gibi rahat bir tavırla açıklamasını yaptı. Bunu yaparken de saçını omzunun üzerinden atarak duruşunu destekledi.

''Slyvia benim dostum. Ona benimle birlikte gelmesini tabiki de teklif edecektim, aksini yapamam.''

''Bu onun iyiliğini düşünmek değil Isabella. Onu tehlikenin ortasına götürmeyi teklif ediyorsun, bunun dostlukla bir alakası yok.''

''Zeus-''

''Bende buradayım.''dedi Slyvia, Ra'nın uyarı tınısı taşıyan sözünü bölerek. ''Tehlikeden kastınız tam olarak nedir? Seth mi?''

Bella'nın sesi nefretle sertleşti. ''Sana asla ulaşamayacağı bir yerde, bundan hiç şüphen olmasın.''

''Bu denemeyeceği anlamına gelmiyor. Üstelik Göz'ün durumundan onun da haberi varken, Slyvia'ya ulaşmak için her şey yapabilir.''

''Göz mü?''

Soruyu oldukça masumane bir tonla dile getirmiş olmasına karşın Zeus sert bir küfür savurdu. Ra derin bir iç çekişle gözlerini tek eliyle kapatırken, Bella bakışlarını ondan kaçırarak zemine odakladı. Pekala, kesinlikle dile getirmemesi gereken bir soruyu sormuştu fakat tepkilerinden anladığı kadarıyla bunu sormaması sorun olan değildi, daha çok hepsi bilmesinden kaçınıyora benziyordu.

Slyvia'nın içindeki merak kamçılandı. Öğrenmek istiyordu ama az önce kendine hatırlattığı sınırları da ihlal etmek istemiyordu. Fakat bu konu Zeus'tan ziyade kendisiyle ilgiliydi. Yine de sınırları ihlal etmiş olur muydu?

''Bunun benimle bir ilgisi var değil mi?''

Karşılaştığı sessizliğe karşın kalbi hızla içinde atmayı başladı. Görüşü aniden yükselen paniğe karşı daralırken, avuç içleri terlemeye ve bedeni tepki olarak titremeye başlamıştı.

''Slyvia,'' Zeus önüne geçerek, bedeniyle görüşünü doldurdu ve sadece ona odaklanmasını sağladı. ''Bilmen gereken bazı şeyler var.''

''Zeus-''

''Bunu bilmesi gerek Ra. Bu gerçeği ondan daha fazla saklayamayız.''

''Hangi gerçeği?'' Dedi Slyvia ürkek bir sesle. Kendinden daha emin olmak isterdi fakat bunu yapabilmek, bir metrelik karın içinde koşmaya çalışmasına ve başaramamasına benziyordu.

''Apollon'un parmaklarını gördüğü zaman söylediklerini hatırlıyor musun?''

''Ne kadar hızlı iyileştiklerinden bahsetmişti.''

''Çok doğru.''

''Bu durumun onunla bir ilgisi yok değil mi?''

Zeus'un bakışları, hissettiği paniğe karşı bir nebze olsun yumuşayarak, sakin ve de kontrollü bir sesle açıklamasını yavaşça, onu olduğundan daha fazla ürkütmemeye çalışarak devam etti.

''Kısmen. Apollon diyarımdaki en usta şifacıdır lakin senin gösterdiğin gelişme, onun iyileştirme kabiliyetinin dışında kalan bir hadiseye işaret ediyor... Slyvia, Seth Mısır Panteonundan çok değerli bir şey çaldı. Horus'un Gözü'nü.'' Zeus ona Göz'ün değerini ve kabiliyetlerinden bahsederken Slyvia'nın anıları onu dağ kulübesinde maruz kaldığı korkunç görüntülere götürdü.

Seth'in koltukta rahatça yayılarak oturmasını, elinde tuttuğu kocaman bıçakla kendi gözünü oymasını ve o zaman anlayamadığı ama şimdi ne olduğunu anladığı Göz'ü yerleştirmesini çok net hatırlıyordu. Uzun süre unutabileceği bir şey değildi.

Seth bunu yaparken rahat gözükse de, bedeninin acıyla kasılmasını ve acıyla karışık kesik hırıltılarını ve iniltilerini, kanın ıslak sesini ve metalik kokusunu zihninden atamıyordu bir türlü.

''Onu nasıl kendisine yerleştirdiğini görmüştüm.'' Dedi Slyvia duyulması güç bir sesle. Yumruk şeklini almış ellerini iki dizinin üzerine yerleştirerek nefes almaya çalıştı. ''O... O Kendi gözünü oymuştu. Tanrım, korkunçtu.''

Bella ona destek olmak için yerinden hareketlendiyse de, Zeus bir elini havaya kaldırarak arkadaşına yaklaşmaması için kibar sayılabilecek bir uyarıda bulundu. Slyvia bunu yaptığı için minnettardı. Etrafının kalabalıklaşması onu daha fazla gerilmesi demekti. Zeus bunu nasıl tahmin etmişti bilmiyordu, belki de neye ihtiyacı olduğunu anlayabilmek adına zihnine bakmıştı. Şu anda bunu umursayabilecek bir ruh halinde olmadığından Slyvia tepki vermedi.

''Çok cesur bir kadınsın.'' Dedi Zeus sadece onun duyabileceği bir sesle. Sözlerinin teselliden ziyade övgü için mi çıktığını anlayamadı, idrak etmek içinde uğraşmadı. Onu kuşatan panik, yüreğinde hissettiği sıcaklıkla yatışmaya başladığından bu detay onun için daha mühimdi.

Slyvia bir müddet sonra başını iki yana sallayarak Zeus'un sözlerine karşı çıktı. Tanrı içinde mücadele ettiği şeytanlarını bilse yine onun hakkında böyle düşünür müydü merak ediyordu doğrusu.

''Beni yatıştırmak için böyle söylüyorsun. Ben sandığın gibi bir kadın değilim Zeus.''

''Senin hakkında nasıl düşünmem gerektiğine sen karar veremezsin Via. Kendine benim gözümden bakmanı isterdim,'' Zeus usulca, beden dilindeki dalgalanmalara dikkat ederek, nazikçe yanağını okşadı. ''O zaman bana hak vereceğinden eminim. Sen çok, sandığından çok daha güçlü ve cesur bir kadınsın. Sakın aksini düşünmeye kalkışma, yaşadıkların kolay şeyler değil, zaman üzerindeki etkisini hafifleteceği gibi bizlerde sana destek olacağız. Yalnız değilsin, öyle hissetmeni ya da düşünmeni istemiyorum.''

''Sen- Sizler tanrısınız.'' Slyvia kendini açıklamaya çalışarak, Zeus'a ve arkasında endişeyle izlemekte olan Bella ve sessiz bir yırtıcı gibi duran eşine de baktı. ''Ben sizlerden farklıyım. Yeryüzündeki diğer insanlardan hiçbir farkım yok.''

''Bizim ölümsüz olmamız ya da senin fani olman yaşadıklarını küçümseyeceğimiz anlamına gelmiyor. Kaos Tanrısı'nın elinde yaklaşık bir buçuk ay geçirdin Gwen Slyvia, bu kelimelere dökemeyeceğim kadar büyük bir takdiri hak ediyor.'' Ra'nın kalın, fazlasıyla ciddi ama bir o kadar dingin bir sakinliğine sahip sesi Slyvia'nin gözlerini yaşlarla doldurdu. Başını engelleyemediği bir mahcubiyetle eğerken Ra devam etti.

''Göz varoluşundan beri Horus ile birlikteydi. Seth'i sahibi olarak benimsemedi.''

''Göz'ün kendi iradesi mi var?'' Dedi Slyvia şaşkınlıkla.

''Evet ve kendine başka birini aradı.''Ra'nın güneş rengine sahip parlak amber rengi onu delip geçen bir ifadeyle sertleşti. ''Daha uygun birini.''

Güneş Tanrısının belirgin iması üzerine Slyvia'nın nefesi sıkıştı.

''Beni mi? Anlayamıyorum... Nasıl yani?''

''Sandığın gibi sıradan biri değilsin Slyvia.''

Zeus'un iması üzerine bu sefer Bella kaşlarını yukarı doğru kaldırarak onunkine yakın şaşkın bir ifadeyle Zeus'a baktı.

''Ne demek oluyor bu?'' Eşinin hiçbir tepki vermemesi üzerine Bella'nın gri-amber rengi parlak gözleri bu sefer eşine çevrildi. ''Zeus'un neyden bahsettiğini biliyorsun.'' Dedi sessizce. Cümlesinin soru gibi çıkması üzerine Ra konuşmanın yanlış anlaşılmaya dönmesine müsaade etmeden açıklamasını yaptı usulca.

''Benimde biraz önce haberim oldu. Zeus söyleyene kadar bende bilmiyordum.''

Slyvia çığlık atarak neyi demek istedi. Onların bildiği ama kendisinin bilmediği ne olabilirdi? Hele de bu kendisiyle ilgiliyken? Slyvia yutkundu. Canını acıtacak kadar panik ve korkudan irileşmiş gözleri bir kez daha Zeus'a çevrildiğinde, Zeus duygularını kolaylıkla yüzünden okuyarak, telkin edici gözlerini üzerinden çekmeden havada asılı duran sözsüz soruları cevapladı.

''Bu açıklamayı yapmak bana düşmez. Gel, seni amcana götüreceğim.''

''Amcam mı?''

''Bay Kazuo mu? Nasıl yani... Ra?'' Bella aynı kafa karışıklığıyla eşine bakarken, Zeus çoktan ayağa kalkması ve dengede durabilmesi için elini sıkıca kavramıştı. Ra Bella'ya açıklama yapmadan önce güneş rengi gözlerini onlara çevirdi.

''Bundan emin misin Zeus? Slyvia kısacık bir süre zarfında çok fazla şeye maruz kaldı.''

''Bu bilmesi gereken bir gerçek. Bella'nın hayatta olmasını ondan gizleyemeyeceğim gibi kendisiyle ilgili bu gerçekte daha fazla gizli kalamaz. Özellikle de bizim dünyamızdayken ve Göz onu seçmişken. Daha fazla karanlıkta kalmamalı.'' Sözlerinin ardından Zeus başını ona çevirdi. ''Hazır mısın?''

Hazır mıydı? Kesinlikle değildi fakat öte yandan, Zeus'un da dediği gibi karanlıkta kalmak istemiyordu. Belki öğreneceği bilgilerle birlikte kendini daha az muhtaç bir konuma getirmeyi başarabilir ve yabancısı olduğu bu dünyadaki süresi dolana kadar, kendini biraz daha iyi korumayı öğrenebilirdi.

Üstelik bu gerçek kendisiyle ilgiliydi, hazır hissetsin ya da hissetmesin bilmesi gerekiyordu, az önceki konuşmayı duymamazlıktan gelmenin ona bir faydası olmazdı. Ayrıca merakı, onu içten içe kemirerek yiyip bitirirdi. Yaşadıkların sonra bir parça gerçeği hak ediyordu.

Slyvia derin bir nefes alarak Zeus'un elini daha sıkı kavradı.

''Evet.''

***

Zeus Slyvia'yı sakinleştirmeye çalıştığı sırada Bella;

Durumu fark eden ama çaktırmamaya çalışan Ra;

Continue Reading

You'll Also Like

271K 18.4K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
1.8M 97.1K 48
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
7.6M 425K 79
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
859K 19.8K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...