-16-

2.1K 264 160
                                    

Slyvia'nın kaldığı oda tam olarak bu olmasa da buna benzer diyebilirim^

Merhabaaaaaaaaaa!

BÖLÜM 16

Uzanmakta olduğu yatak bugüne dek bedeninin değdiği en rahat, kabarık bulutlardan bir araya getirilmiş en yumuşak şey gibi hissettirmesine rağmen Slyvia kaskatı kesilmişti.

Zeus'un kalması için verdiği odanın içi karanlıktı, gökyüzünün tepesinde yer alan yarım Ay, bir parça içeriyi aydınlatsa da Slyvia'yı rahatlatmaktan ziyade olduğu yerde iyice gerilmesine ve sanki tek bir nefeste uçup gidecekmiş kadar ufalıp, büzüşmesine neden olmuştu. Tek başına olması, odanın karanlığı ve Ay'ın gümüşi gölgesi ona kulübede kaldığı kâbus dolu, tazecik anılarına götürüyordu ve Slyvia henüz buna engel olacak kadar güçlü değildi.

Slyvia işkence gibi geçen korku ve acı dolu günlerinin ardından sonunda güvende olduğunu biliyordu, bunu iliklerine kadar hissetmiş olmasına karşın onu titreten amansız korkudan kurtulamıyordu bir türlü. Seth'den kurtulmuştu, artık tepesinde uğursuz bir gölge gibi dikilip onu bir et parçası süzen gri gözünden ve tehditkâr sözlerinden uzaktaydı, fakat üstünde bıraktığı izler hala onunlaydı. Onlardan kurtulamamıştı.

Beyni olanları idrak ediyordu, şu anda bulunduğu yatağı ve yumuşaklığını algılayabiliyor, odanın içini ısıtan tatlı sıcaklığın tenini sarışını hissedebiliyor ama gölgelere bakmaktan, karanlıkta uzun süre gözlerini açık tutmaktan çekiniyordu. Gözlerini hem kapatmak istemiyor, hem de istiyordu. Güvende olduğunu bildiği halde bunu tam olarak özümseyememiş olmak Slyvia'yı ufaktan çıldırtmaya başlamıştı.

Normal hissetmek istiyordu. Karanlıkta kalmaktan yorulmuştu, bunu istemiyordu. Öte yandan gözlerini kapadığı takdirde kendini yeniden kulübede bulmaktan ve bütün bunları hayal etmiş olmaktan korktuğu için gözlerini açık tutmaktan ötesini de yapamıyordu.

Odanın ışığını açması gerektiğini bildiği halde bedeni o kadar kasılmıştı ki, bütün uzuvları taş gibi ağır ve sert hissettiriyordu. Kendini kıpırdatamıyordu, tek yapabildiği sertçe nefes alıp vermek ve Ay'ın gökyüzünde bulutların arasından süzülüşünü izleyip, bir an önce Güneş'in doğması için dua etmekti.

Aciz, çaresiz ve yalnız hissediyordu. Hepsi kulübede tattığı duyguların birer yansımasıydı, onu boğuyor, olduğu yere sindiriyordu. Seth oyun hamuruyla oynar gibi onu yıkıp, yeni baştan inşa ederken temeli çökmeye hazır bir bataklığın üzerine kurulmuş eski bir bina gibiydi. Aldığı her nefesle birlikte titriyor, sallanıyor ve enkaza doğru biraz daha sürükleniyordu.

Seth'in pençelerinden kurtulduktan sonra her şeyin son bulacağını düşünürken ne kadar saf ve aptalca düşünmüş olduğunu şimdi görebiliyordu. Slyvia'nın eski benliğine ait bütün parçaları etrafa saçılmıştı. Özgüveni, cesareti, dünyaya karşı dik durabilmeyi başarmış iskeleti toz olup gitmişti. Geriye karanlıktan, gölgelerden ve yalnız kalmaktan korkan ufak bir kız çocuğunu bırakmıştı. Fakat en azından gururu hala onunlaydı. Yataktan ağlayarak çıkmasını ve birinin -Zeus'un- kollarına yapışarak, odasına çekmesine mani oluyordu.

Geceyi güvendiği biriyle geçirdiği takdirde en azından bir nebze olsun uyuyabileceğini biliyordu. Slyvia uzun bir süredir sürekli diken üstünde durduktan sonra buna ne kadar ihtiyaç duyduğunu onu var eden her şeyiyle hissetmesine karşın, Zeus'un karşısında kendisini daha da ufaltıp güçsüz göstermek istemiyordu. Burada Gökyüzü Tanrısı'ndan başka kimseye güvenemiyordu, kısacık bir sürede birden fazla kişiye güvenecek kadar düşünceleri sağlıklı değildi. Ruhu ve bedeni hala fazlasıyla hırpalanmış haldeydi.

Olimpos'taki AnahtarDär berättelser lever. Upptäck nu