BEYAZ IŞIK KIRINTISI | KIRMIZ...

By mehriial

7.9K 929 2.8K

❝Beyazlıktan ibaretsin. Aşık olup kırılıyorsun, renklerin saçılıyor etrafa. Kalbinse kararıyor.❞ Zeynep Çalha... More

1. Konser
2. Kalbin Hissettiği Notalar
3. Yabancı
4. Ters Çalışan Kalp
5. Gülümsemeler
6. Yangın
7. Güven
8. Tavanı Süsleyen Anılar
10. Kalp Hızlandıran Sesler
11. Nabzın Üzerinde Atan Nota
12. Hoşlantı
13. Dövme
14. Hızlı Çarpan Kalp
15. Konser
16. Oyun
17. Aile
18. Kavga
19. Şans
20. Konser | Final

9. Korkutucu Belirsizlik

322 43 126
By mehriial

9.Bölüm | Korkutucu Belirsizlik

En son ne zaman şanslı hissettiğimi bilmiyordum. Genelde tüm şanssızlıklar aynı anda beni bulurdu. Ece şans getiren şeylere çok inanırdı ve bazen o kadar şanslı biri oluyordu ki, benim payımı da elimden aldığına inanırdım. Taktığı bilekliklere, kolyelere ve taşlara aptalca şeyler demelerim onu kızdırırdı. Ona göre önemli olan bunlar değildi, inançtı.

İnanmamı istemişti ama uğraşmamıştım bile.

Bileğime dolanan kırmızı ip saatler öncesine kadar onun bileğindeydi ve ona şans getirdiğini söylüyordu. Bileklik şanslı bir bileklik olsa dahi bendeki etkisinin nasıl olacağına dair bir fikrim yoktu. En azından şans konusunda. Kalbim için aynısını diyemezdim çünkü gözlerimin odağına her girdiğinde Ateş'in bilekliği koluma taktığı anı hatırlıyor, bileğimde onun dokunuşlarını hissediyordum.

Garson çocuğun masaya bıraktığı içkilerden birini direkt alıp kafama diktiğimde çocukla göz göze geldim. Bana sırıtarak bakmasına karşılık yüzümü buruşturdum. Boşalan bardağı tekrar yerine koyarken bu sefer ikinci bir shot bardağına uzandım. Garsonun aşırı yavaş davranması ve benimle göz teması kurmaya çalışması sinirlerimi bozarken elimdeki bardağı kafasına vurmak istemiştim ancak bundan vazgeçtim. Yanımda oturan Ateş'in her an çocuğun üzerine atlayacakmış gibi baktığını düşündüğümüzde bu davranışım bir kavganın başlangıcı olacaktı.

"Koçum," dedi Ateş dişlerinin arasından. Gürültü yüzünden yerinden kalkarak ona doğru yaklaşmıştı, böylece bana yaklaşarak görüş açımı da kapatmıştı. Garson çocuk ona doğru dönerek duymak için yaklaştı. "Biraz daha oyalanırsan ben de seni fena oyalayacağım." Çocuk geri çekilerek tedirgin bir bakış attı. Ateş yerine geri otururken, "O gözüne de sahip çık," dedi. Gözlerimi devirerek içkiyi tek dikişte içtim.

Boğazımı yakan iğrenç sıvıyla yüzümü buruşturdum. Geriye doğru kayarak oturduğumda gözlerim etrafı kolaçan etmişti. Doğrusu buraya gelirken görmeyi beklediğim şey tamamen farklıydı. Bar dedikleri için her tarafta iğrenç çiftler görmeyi bekliyordum mesela ancak birkaç öpüşen çiftten fazlası olmamıştı. Yüksek sesli müzik insanların gürültüsünü azaltıyor, aynı zamanda feci bir baş ağrısı bırakıyordu. Işıkların da pek bir farkı yoktu ondan. Yine de kendi müziklerimi bu baş ağrısına tercih ederdim.

"Hadi gel dans edelim," diyen Aslı bilmem kaçıncı içkisini içiyordu. Kör kütük sarhoş olmuştu. Ona nazaran daha ayıktım. Aslı elimden tutarak beni çekerken elimdeki boş bardağı diğer yanımda oturan Doruk, elimden alarak masaya bıraktı. Burada bile telefonunu bırakmıyordu. Bardağı yerine bırakarak oyuna devam ettiğinde ona olan bakışlarımı fark etmemişti. Doruk bana hem çok yakın hem de çok uzak bir karaktere sahipti. Bu yüzden onunla anlaşabileceğim kadar tam aksi bir şekilde kavgasız anımızın geçmeyeceğinin farkındaydım.

Cihan'la çok iletişimimiz olmamıştı ancak kötü birisine benzemiyordu. Hiçbiri benzemiyordu ancak Cihan aralarında en masum karaktere sahip biri gibiydi. Masumluğa en uzak karakter sağ tarafımda oturan Ateş'ti. Aslı'nın beni çekiştirmesine müsaade ettim. Dans pistine ulaşarak insanların arasına karıştığımızda bedenime yayılan alkol o an bedenime temas eden bedenleri umursamamı önlüyordu. Ellerimden tutarak dans eden Aslı'ya ayak uydurdum.

Dikkatimin tamamen başka şeylere odaklanmasından olmalı ki halsizlik hissetmiyordum. Benim aksime Ateş bunu fazla önemsiyordu çünkü geldiğinden beri birçok kez ateşim olup olmadığını ve nasıl hissettiğimi sorup durmuştu. Beni biraz fazla bıktırmıştı ancak bir yanım onun bu ilgisinden fazlasıyla memnun olmuştu. Bunun farkında olmak içkinin dibine vurmamı sağlamıştı. Kaç bardağı kafaya diktiğimi bilmiyordum ancak ışıkların da etkisiyle kayan bakışlarım yeterince sarhoş olduğumu bana fısıldıyorlardı.

Yanımızda Cihan'ı görmemle, "Cihan!" diye bağırdım. Bedenim bir an bile yerinde durmadan müziğe uyumlu bir şekilde hareket ediyordu. "Bu çok kötü müzik! Dans edemiyorum." Cihan dans eden beni süzerek, "Belli," dediğinde koluna vurdum. Biraz sert olmuş olmalı ki, ya da sadece bunu beklemediğinden bilemem, gözleri şaşkınlıkla irice açılmış, kolunu tutmuştu. "Yavaş vurdum. Sen de arkadaşın gibi başlama hemen. Çok narinsiniz."

"Acımadı ama vurduğunu da hissettim."

Gözlerimi kıstım. "Arkadaşın o zaman yalan söylüyor. Sana göre daha güçlü gibi."

"Yalan söylemez o piç herif," diye bağırdı. "Kavga eder çok. Bedeni morluklarla dolu. O morluklardan birine vurmuşsundur. Öyle olmasa bile daha sert vurmuş olabilirsin."

Suratımı astım. "Niye hiç yalan söylemezmiş gibi konuşuyorsunuz? İnsan değil mi? İnsanlar hep yalan söyler." Cihan müziğe uyarak dans ediyor olsa da tüm dikkati benimle Aslı'daydı. Aslı bizi bırakmış, yanındaki kızla dans ediyordu.

"Ateş yalan söylüyorsa bunu anında anlarsın," dedi kulağıma doğru bağırarak. "Bak mesela randevu diyordu ve randevusu seninle çıktı. Teknik olarak senden habersiz kendi kendine plan yapmıştı ama sonuçta doğruydu. Doruk onun hayatında biri olmadığını biliyordu, onun yalan söylemeyeceğini de biliyordu. Geriye bir tek Alya kalıyordu. Yanıldı ama neyse."

Başımı iki yana salladım. "Doruk'un ona güvenmesiyle benim güvenmem aynı şey değil. Doruk onun yalan söylemeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyabilir ama ben onu ne kadar tanıyorum ki?" Durdum. İşaret parmağımı ona doğru yönelttim. "Ne senin sözlerinle ona güvenebilirim ne de Doruk'un ona güvenmesiyle." Güldüm. "Arkadaşın fazla yavşak."

Ve fazla düşünceli.

Gözlerim kolumdaki kırmızı ipe dokunduğunda, "İçki içelim," diyerek onu kolundan yakaladım ve bara doğru sürükledim. Bar tezgâhın arkasındaki taburelere oturduğumuzda Cihan ikimiz için de bir içki istemişti. Barmen çocuk önümüze içkiyi bıraktığında direkt bir yudum alarak boğazımı yakmasına izin verdim. Gözlerim Cihan'ın sarı kıvırcık saçlarına takılı kalırken, "Ece de sarışın," diye mırıldandım. Onu çok özlemiştim. Burnumu çektim. "Akın'la ben kara kara ama Ece sarışın. Bu yüzden ona hep evlatlıksın derdik Akın'la." İçkimden bir yudum aldım. "Bu bizi kötü bir abi ve abla mı yapar?"

"Benim abimin bana neler yaptığını bilsen bu basit kalır."

Kaşlarımı çattım. "Seni çöp poşetine attı mı?" Cihan bana garip bir ifadeyle baktığında kıkırdadım. "Akın beni çöp poşetine atmış uyurken. Neyse ki babam su içmeye kalkmış da onu görmüş. Dört yaşındaki bir veledin kırkı çıkmayan bir bebeğe karşı böyle davranması hiç etik değil. Haklıyım değil mi?" Bardakta kalan içkiyi bitirerek birini daha istedim. "Lütfen haklı olduğumu söyle. O pislik bazen keşke babam uyanmasaydı der. Şaka yapıyor ama düşününce üzülüyorum. Ya gerçekten babam uyanmasaydı? Onunla hiç abi kardeş olamadan ölecektim."

"Sarhoş olunca çok konuşasın geldi galiba, kardeşim."

"İçimden konuşmak geliyor. Sana ne?" diye sızlandığımda omuz silkti. "Konuş, konuş." Gözleri çok kısa bir an dans pistine çevrildi. Aslı'ya bakıyor olmalıydı. O an bir iç güdüyle biri tarafından izlendiğimi hissederek gözlerimi üzerimde hissettiğim gözlere dokundurmuştum. Ateş içkisini içerken beni dikkatli bir şekilde izliyordu. İçkimi kaldırarak ona gülümsedim ancak samimiyetten tamamen uzaktı. Sarhoştum çünkü. Sarhoş insanlar hep sırıtırdı. Yani galiba o yüzdendi.

"Aslı'yı mı seviyorsun?"

"Ne?" diyen Cihan hızla bana döndüğünde Ateş'e bakmayı kesmiştim. "Yok öyle bir şey. Arkadaşız biz. Çok konuşmak sana yaramadı. Benim tanıdığım Zeynep'in şu an bana ne demesi gerekmez miydi?"

Omuz silktim. "Bana ne zaten de soruyorum işte. Seviyorsan söylemelisin bence. Hislerinin karşılığı varsa güzel olur ama yoksa kötü. Kendini kandırılmış hisseder." Cihan kaşlarını çatarak bana ne diyorsun dercesine bakarken ofladım. "Düşünsene birine arkadaş olarak yaklaşıyorsun ama o sana karşı aynı değil. Sen ona arkadaşın diye sarılıyorsun ama seni seviyor ve bu sarılma onun için farklı anlam. Boktan bir durum."

Gözlerim tekrar Ateş'e çevrildi. Bu kez bana bakmıyordu, dikkati Doruk'taydı. Doruk'un tüm dikkati telefonda gözükse de dudaklarının hareketinden Ateş'e bir şeyler anlattığı bariz belliydi. Çok değil, sadece birkaç saniyenin sonunda Doruk hâlâ konuşmaya devam ediyor olsa da Ateş bana baktı.

"Aslı'yı sevmiyorum," dedi Cihan sesini yükselterek. "Seviyorum ama arkadaş olarak. Fazlasını düşünmedim onun için."

"Gözlerin onun üzerinde hep. Onu koruma çabası içerisindesin. Biri onu rahatsız eder diye kalktığından beri oraya bakıyorsun. Endişeleniyorsun onun için. Mesela şu an ona bir şey olsa üzülürsün."

Gözlerim hâlâ Ateş'in gözlerindeyken Cihan'la konuşuyordum. Bunu fark etmişti. "Sen de Ateş'e bakıyorsun. Bu, onu sevdiğin anlamına gelmiyor. Bu koruma ve endişe meselesini üçümüzde de bulabilirsin. Aslı'ya karşı bu hep oldu, hep de olur." Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi gözlerine çıkardığımda, "Artık sana da karşı," diye mırıldandı. "Sonuçta sen de artık bizim gruba dahilsin değil mi?"

Afalladım. Öyle miydim?

"Öyle miyim?"

Sorum mu yoksa yüz ifadem mi bilmem Cihan'ı güldürdü. "Çok yakın olmasak da evet, öylesin. Zamanla alışırsın. Zamanla biz de sana alışırız." İçkisini bitirerek bardağı tezgâha bıraktı. "Sen bize güveneceksin, biz de sana. Arkadaşlıklar bir anda olmuyor ama başlangıcı koymalısın ama değil mi? Anlaşılmayan bir durum olursa da arkadaşlığı bitiriyorsun ve gidiyor. Bu kadar basit."

"Hiç de basit değil." Birden söylediği başka bir detaya takıldım. Kaşlarımı çatarak, "Ateş'e bakmıyordum ben," dedim. "Doruk'a bakıyordum."

"Doruk'a mı aşıksın o zaman?"

Omuz silktim. "Bence mükemmel birisi. Bana benziyor diye söylüyorum."

"Gıcık birisi," dedi göz ucuyla Aslı'ya bakarak.

"Bana gıcık mı demek istedin?"

Gözleri tekrar bana çevrildiğinde cevap vermesine izin vermeden, "Arkadaşlığımızı başlamadan bitirdin kıvırcık," dedim. Onun yanından geçerek Doruk'la Ateş'e doğru ilerlerken bir an duraksayıp Aslı'ya bakmıştım. O kadar çok geçmişti ki kendinden, kiminle dans ettiği hakkında bir fikri yoktu. Önüne gelenle dans ediyordu. Cihan'ın onun yanına gideceğini bildiğimden ve o an zaten hiçbir şeyi umursamayacak bir kafada olduğumdan yok sayarak ilerlemeye devam ettim.

Doruk'la Ateş'in arasındaki boşluğa bedenimi bırakmadan hemen önce Ateş'in elinde tuttuğu bardağı almış, bardağın dudaklarının değmediğine emin olduğum tarafıyla içindeki içkiyi içmiştim. Bir küfür ederek bardağı eline geri verirken, "Zehir be bu!" diye bağırdım. Midem bulanmıştı ama ondan daha öncelikli bir sorunum vardı. Uykum geliyordu.

Ateş bana herhangi bir şey demedi ama bakışlarıyla sana iç diyen oldu sanki dediğini görebiliyordum. "Niye dans etmiyorsun?" diye sordum ona. "Sevmiyor musun dans etmeyi? Ben çok severim ama şarkı söylemeyi daha çok severim. Böyle duracağım mikrofon elimde, kapatacağım gözlerimi, şarkımı söyleyeceğim." Ateş hafif bir tebessüm ederek bedenini bana doğru çevirdi.

"Şimdi söyler misin peki benim için bir şarkı?"

Başımı salladım. "İstediğin bir şarkı var mı? Bağırmam gerekecek ama olsun. Başlıyorum." Dudaklarım aklıma gelen ilk şarkıyı söylemek için birbirinden aralanmıştı ki, Ateş elini dudağımın üzerine kapatarak bana engel oldu. Kaşlarımı çatarak elini tuttum ve dudaklarımdan uzaklaştırdım. "Dalga mı geçiyorsun benimle ya?"

"Başka zaman söylersin belki. Ayık olduğun bir zaman."

"Ayığım," dedim ancak ondan iki tane görüyor olduğumu dile getirmedim. Bence bu onun hoşuna gitmeyecekti. Kendini beğenmiş biriydi. İkinci bir Ateş olmasını kabul edecek biri olduğunu düşünmüyordum.

Ateş alayla gülerek, "Biraz önce bir yudum aldığın içki bile seni sarhoş etmeye yeterli. Ondan önce içtiklerini saymıyorum bile," dedi.

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Anladım ben seni. Sesim kötü mü ki?"

"Sarhoşken her zamanki Zeynep olmaktan çıkıyorsun. Keşfettik bunu da." Masada duran içkilerden birini alıp kafama diktiğimde Ateş bana engel olmakta gecikmişti. "Sesin kötü değil. Sadece bunu isteyerek yapmanı istiyorum. Farkında olarak."

"İstiyorum ama?"

"Sarhoşsun." Eli onun bardağına doğru uzanan elimi hedefe ulaşamadan yakaladığında, "Daha fazla içme," diye mırıldandı. "Hastaydın zaten." Soğuk eli alnıma dokunduğunda, "Ateşin yok neyse ki," dedi.

"Sen benim Ateş'im değilsin ki."

Ateş bir kahkaha attığında bu Doruk'un da dikkatini çekmişti çünkü kendisi bana ne dediğimi sormuştu, hemen ardından Ateş'e iğrenç güldüğünü söyleyerek durmasını söylemişti. Ben de Doruk'a kızmıştım çünkü hiç de iğrenç gülmüyordu. Doruk'la ben aramızda Ateş'in gülüşünün muhabbetini yaparken o gülmeye devam etmişti.

Buna bir son verdiğinde bana doğru yaklaşarak dikkatimi Doruk'un üzerinden kendisine çekmişti. Gözlerim onun kara gözleriyle buluştu. "Olmamı mı isterdin?" Anlamayarak gözlerine bakakaldığımda, "Ateş'im değilsin dedin ya. Olmamı mı isterdin diye soruyorum."

Ondan uzaklaştım. "Ne isteyeceğim be? Git oradaki kızların Ateş'i ol. Bana ne?" Ateş kaşlarını kaldırdı. Onun gösterdiğim yerdeki kızlara bakmasını bekledim ancak bunu yapmadı. Gözleri gözlerimden bir saniye olsun bile ayrılmadı.

"Beni ne ilgilendirir o kızlar?"

"İlgilendirmiyor mu?" Kaşlarını kaldırarak cıkladı. "Ben mi ilgilendiriyorum seni?"

Gülümsedi. "Fazlasıyla."

Yumruğumu omzuna geçirerek, "Oynama benimle," diye homurdandım. "Güvenmiyorum sana." Dilimden düşmeyen iki kelime bir kez daha onun moralini bozarken daha fazla onunla konuşamadım. Uykum geliyordu. Ondan biraz daha uzaklaşarak arkama yaslanarak gözlerimi kapattım. Rahat değildim ancak başka bir çarem yoktu.

Yüksek sesli müziğe rağmen uyumaya inat ediyordum ancak ağrı saplanan başım ve kapalı gözlerime rağmen hissettiğim yorucu ışıklar bana engel oluyorlardı. Bedenimde gezinen alkolün verdiği bir cesaretle yavaşça doğruldum ve gözlerimi açmadan başımı Doruk'un omzuna yasladım. Bunu beklemediğinden irkilmişti.

"Ne yapıyorsun acaba? Bu ne yakınlık?"

"Uykum geliyor," diye homurdandım. "Susup oyununa devam eder misin? Rahatsız etmem seni."

Doruk'un bir anda omuzlarını silkmesiyle irkilerek gözlerimi açtım. Başım hâlâ omuzuna yaslı duruyordu. Kaşlarımı çattım. "Bu ne kötülük?" diye sorduğumda, "Başını sağ tarafa eğerek uyuman sol tarafa göre daha iyi," diye homurdandı. Kendisi solumda kalıyordu.

Sağ tarafımda Ateş vardı.

"Böyle bir bilgi niye senin kafanda?"

"Şu an uydurdum," dedi. Başımı kaldırarak yüzüne alık alık baktım. Kafam hiçbir şeyi almıyor gibiydi. Umursamayarak tekrar başımı omzuna yasladığımda Doruk, sabır dilenircesine nefesini verdi. Telefonunun ekranını aydınlattı. Şifresini girmesinin ardından bir uygulamaya tıkladı. Oyun oynayacağını sanırken bir ekranda gördüğüm karışık kodlar beynimi durdurmak için yeterliydi. Normalde anlamazdım ancak sarhoş kafayla hiç anlamamakla kalmamış, kodlara baktıkça midemi bulandırmıştım. Ne yapıyordu bu çocuk?

"Banka mı soyuyorsun?"

Ağzının içinde, "Susmayacaksan o başını omzumdan uzaklaştır hemen," diye homurdandı. "Ben çok sabırlıyımdır, Zeynep. İstediğin kadar konuşabilirsin aslında ama sabrımın tükeneceği noktaya kadar beklemek gibi bir aptallık yapmaktansa sorunu en başta çözmeyi tercih ediyorum."

"Sensin be sorun," diyerek ondan uzaklaştım. "Nasıl çözeceksin?"

"Çözüldü," dedi omzuna göz ucuyla bakarak. "Hatta sana bir iyilik yapayım bu iyiliğin karşısında." Bir anda beni kolumdan tutup Ateş'in üzerine doğru yıktığında başım onun koluna yaslanmıştı. Bunu beklemeyen Ateş irkilerek bize baktığında Doruk elini geri çekti. Elini kapatıp açarken, "Sana bir borcum yoktu ama sana da iyilik yapmış oldum. Borcuna yazdım," dedi. Gözleri Ateş'in üzerindeydi.

Geri çekilmiştim ancak iki saniye sonra rahatsız koltuğu düşünerek tekrar başımı omzuna yasladım. "Uyuyacağım, sus. Sakın yavşaklık yapma. Başka bir anlam da çıkarma." Ateş'in gözlerinin bana kaydığını hissetsem de ona bakmadım. Gözlerimi açmadan öylece durmaya devam ettim.

Birkaç saniyenin ardından, "Gözünde gerçekten yavşak biriyim değil mi?" diye sordu. Onaylayan bir mırıltı çıkardım. "Belki güvenmiyorsun ama ya dediklerim ve hissettiklerim gerçekse? Yani o düşünceni, o kelimeyi hak etmiyorsam?"

Omuz silktim. "Sadece bana karşı yapıyor olsan da yavşaklık yapmış oluyorsun." Sızlanarak başımı kaldırdım. "Uyumama izin vermeyecek misiniz? Of! Dans etmek istiyorum ama uykum da geliyor."

"Hava almak ister misin? Kendine getirir."

Mantıklı bir fikir olduğundan onu onayladım. Ateş ayağa kalktığı gibi bana elini uzattı ancak onun elini tutmak istemeyen yanım yüzünden kendim kalkmaya çalıştım. Anlık dönen başım yüzünden takılıp geriye doğru düşmek üzereydim ki, Ateş kolunu belime dolayarak beni kendisine çekti ve dengede durmamı sağladı.

Gözleri yakından daha güzeldi.

Bir kez daha bunun farkına varmıştım. "Bana sarılmaya çok meraklısın," dedim kıkırdayarak. Sarsak adımlarım yüzünden durmadan takılıyor olsam da Ateş sayesinde düşmüyordum. Bu yüzden geri çekilmiyordum. Hem elinin varlığı da beni rahatsız etmiyordu.

"Art niyet yok. Hemen yavşak deme."

Dudaklarımı kulağına yaklaştırarak, "Sen çok mu üzülüyorsun sana öyle dememe?" diye bağırdım. Geri çekilmemle gözlerime birkaç saniye baktı, ardından bir cevap vermeden ilerlemeye devam etti. Hemen yanında beni de götürüyordu.

İnsanlara çarpa çarpa dışarı çıkmayı başardığımızda sert esen rüzgâr anında saçlarımı yüzüme doğru savurmuş, tüm bedenimi titretmişti. Dudaklarım aralık kalırken kollarım anında bedenimi sardı. Ceketimi almak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ateş beni kafenin girişinde tutmayarak biraz öteye doğru ilerletti, ardından diğer elinde tuttuğu ceketi omuzlarıma bıraktığında ona karşı çıkmadım. Ceket benim ceketimdi.

"Hastayken neden böyle ince giyindin?" diye kendi kendine homurdanırken ceketin altında kalan saçlarımı çıkardı. Rüzgâr saçlarımı geriye doğru savurdu. "Tokan var mı?" Bileğimi ona doğru uzattığımda gözleri yavaşça bileğime doğru kaydı. Kırmızı ipin hemen yanında duran lastik tokayı yavaşça çıkardı, ardından elleri saçlarıma uzandı. Gözlerim o sırada tekrar kırmızı ipte takılı kalmıştı.

Bana doğru yaklaştığında başımı kaldırarak gözlerine baktım. Saçlarımı eline aldı, yüzünde ciddi bir ifadeyle saçlarıma tokayı geçirdiğinde bana doğru biraz daha yaklaşmıştı ve kokusu böylece burun deliklerimden içeri sızmayı başarmıştı. İçki kokuyordu ama bunun yanı sıra kendi kokusu da hâlâ onunlaydı. Ateş saçlarımı incitmemeye özen göstererek topladığında gözlerimi kırpmadan çehresini izlemiştim. Kalbim yaşadığımız andan dolayı mı yoksa sarhoşluğumdan dolayı mı bilmem hızlanmaya başlamıştı.

Elleri saçlarımdan uzaklaştı ancak bedeni geriye doğru gitmedi. Başını eğerek gözlerime baktığında sertçe yutkundum. "Sarhoş seni ayrı bir sevdim," diye fısıldadı. Yüzünü azıcık uzaklaştırmıştı konuşurken. "Ama yine de bana yumruk atan Zeynep'i daha çok seviyorum, üzgünüm."

Dengede duramayarak arkamdaki duvara yaslandığımda aramızdaki mesafe böylece çoğalmıştı. Onun yüzünü karanlık sokağı aydınlatan cılız ışıkların izin verdiği kadarıyla görüyordum yine. Tek sorun ara sıra iki veya üç Ateş olmasıydı. Şu an olduğu gibi. "Ben bir Ateş'e razıyım, ikinci ve üçüncüyü kabul etmiyorum." Dördüncü Ateş'e ters ters baktım. "Hatta dördüncüyü de."

Tüm Ateş'ler bana kaşlarını çatarak baktı.

"Ne bakıyorsunuz be! İstemiyorum hiçbirinizi." Birinci Ateş'e baktım. "Sen kalabilirsin şu anlık. Senin kalmanı isteyip istemediğimi bilmiyorum. Düşünmem gerek."

Ateş bana doğru bir adım attığında diğerleri de onun hemen yanındaydı. Gözlerimi kapatarak onları görmemeye çalıştım. Kollarımdan tutan soğuk elleri hissettim, ardından usulca ellerime kayan o elleri. Ellerimi tutarak başımdan uzaklaştırdığında göz kapaklarım aralanmıştı.

"İnsan sarhoşken doğruları söyler. Bir soru soracağım. Benden nefret mi ediyorsun?"

Saçma sapan konuşmasına karşılık, "Senden nefret etseydim şu an seninle olmazdım ki," dedim omuz silkerek. "Sadece çok yavşaksın ve benim dengemi bozuyorsun."

"Benden nefret eder gibi bir halin var."

Omuz silktim. "Ediyorum zaten." Kaşlarını çatmasıyla kıkırdadım. Seslice nefesini vererek başını iki yana salladı, ardından tebessüm etti. Gözlerim çok uzağımızda kalan çifte kaydı. Fazla yakınlardı, iki saniye sonra bu yakınlığı azaltarak öpüştüklerinde daha fazla onları izlemedim ama Ateş o an neye baktığımı görmek için onlara dönmüştü.

Gözleri anında tekrar gözlerimle buluştuğunda derin bir nefes aldı. "Şu an sana o kadar çok soru sormak istiyorum ki," diye mırıldandı. "En sevdiğin şeyleri, hayatını, olmak istediğin kişiyi, olmaktan kaçtığın kişiyi. Hakkında her şeyi o kadar çok merak ediyorum ki, bu merak beni korkutuyor."

"Niye sormuyorsun?"

"Sarhoşsun," dedi bilmem kaçıncı kez. Sayamayacak kadar beynim durmuştu. "Bana dürüst cevaplar verebilecek bir zamandasın ama ben bunu istemiyorum."

İnsanlar sorularına dürüst cevap almak istemezler miydi?

Kıkırdayarak, "Sen de çok sarhoşsun," dedim. "Sana yalan söylememi mi istiyorsun?"

"Hayır, bana doğruları bilinçli olarak vermeni istiyorum. Sarhoş hâldeyken istemeyerek değil."

"Peki ya ben sana şu an sorular sorsam bana doğruları mı verirsin?"

"Sana hiç yalan söylemedim."

Sözlerine normal bir zamanda belki inanmazdım ama o an sarhoşluğum yüzünden buna inanasım geldi. Ayıldığımda ona inanmamaya devam edeceğimi biliyordum. "Niye ben peki?" diye içimde büyük bir meraka neden olan soruyu dile getirdim.

Bana doğru yaklaştı. "Bunun cevabını da ayık olduğunda vermek isterim ama sana şunu söyleyebilirim," diye fısıldadı kulağıma doğru. Tenime çarpan nefesi kalbimi hızlandırdı. Belki de alkolden dolayıydı, emin değildim.

Sarhoşken bile onun üzerindeki etkisini inkâr ediyor, bir türlü kabullenemiyorsun.

Kabullenmek istemiyordum.

"Gözlerine bakmak kalbimi yavaşlatıyor."

Kalbim onun yavaşlayan kalbimi çığırından çıkarırken göğüs kafesimde bir savaş meydana gelmişti. Bana yakınlığının üzerine bu kelimeler daha da delirtmişti kalbimi. Kafamda bir düzene giremeyen o kelimeler bir kez daha onun sayesinde yerlerinden oynadı.

"Yarın uyandığında her anı unutsan dahi bunu unutma olur mu, Zeynep? Senden tek istediğim bu. Beni bile unut, bu sözümü asla unutma."

Neyi hatırlayıp hatırlamayacağımı bilmeme rağmen o an ona, "Unutmam," dedim. Bilinmezliğe rağmen verebildiğimiz net cevaplar bir yalana çevrilebilirdi. O an yaptığım yanlış buydu çünkü uyandığımda bunu hatırlamazsam bir yalan söylemiş olurdum. Ve işin kötü yanı şu ki, ben bir yalan söylediğimi bile hatırlayamazken Ateş, benim yalan söylediğimi bilecekti.

İçmiş olmasına rağmen yeterince ayıktı.

"Ve sana her sözüm belki yalan gelebilir ama bu sözümün doğru olduğuna inan. Buna inanırsan eğer diğer sözlerim de sana gerçeği hissettirir belki."

Gözlerim onu bir kez daha çok görmeye başladığında ona tutunarak gözlerimi kapattım. Başım dönüyordu. "Dans edelim," dedim kulağıma dolan müzik sesiyle. Bir anlık baş dönmesinin ardından bunu istemem ve üzerine onu çekiştirerek tekrar mekâna sokup da dans pistine götürmem, Ateş'in şaşkınlığına neden oldu. Dans etmeye başlamıştım ki bana izin vermedi.

"Biraz dinlen. Bak Aslı'lar da orada. Sonra dans ederiz. Olur mu?"

Başımı salladım. Beni masaya geri getirdiğinde kendimi Aslı'nın yanına bırakmıştım. Beni görmesiyle elindeki içki şişesini bana doğru uzattı ancak reddettim. Midem çok kötüydü. "Az iç," diye bağırdı Ateş, Aslı ona göz devirerek içkiden bir yudum aldı. Öfkeli bir tavra sahipti. Bunu tek fark eden ben değildim. "Ne oldu sana?"

"Eğlencemin içine etti arkadaşın!"

Gözlerimiz aynı anda Cihan'a çevrildi. Rahat bir tavırla oturuyor olsa da öfkeli gibiydi. Ona baktığımızı fark ettiğinde seslice nefesini verdi. "Birisi sarkıntılık ediyordu ben de haddini bildirdim. Onun için de şimdi bana kızıyor."

"Ben senin yanına gelen kızı kovdum mu? Sen niye karışıyorsun bana?"

Cihan öfkeyle yumruğunu sıktığında hızla eğilerek dişlerinin arasından konuştu. "Sarhoşsun diye üzerine gelmiyorum ama uzatma. Sadece pişman olacağın saçma sapan şeyler yapmanı engelliyorum."

Aslı alayla güldü. "Aynen, o kız da yardımcı oluyordur sana."

"Delireceğim ya!" diye bağıran Cihan'ın sesini bir anda ortamda yükselen çığlık seslerinden dolayı zor duyabilmiştim. Sevinç çığlıkları olduğundan hiçbirimiz önemsemedik. "İkinizden biriniz bu kızla ilgilenin yoksa ben sinirlerime hâkim olamayacağım. Sarhoşluğuna veriyorum ama cidden saçmalıyor. Çekip almasam çocuk resmen onu götürecekti ve kendisi bunun farkında bile olmayacak kadar zil zurna sarhoş. Böyle bir ortamda bir de o herifin verdiği içkiyi içecekti az kalsın." Gözleri Ateş'e kaydı. "İçinde ne olduğunu söylememe gerek var mı?"

"Aslı," dedi Doruk, tüm dikkatler onun üzerine çevrildiğinden Cihan'a kimse bir şey dememişti. Doruk telefonunu bıraktıktan sadece iki saniye sonra geri aldı. "Poz verin ikiniz de." Telefonu ikimizi de kadraja alacak bir şekilde tuttuğunda Aslı'yla anında kameraya gülümseyerek poz vermiştik. Aslı benim elime de bir içki tutuşturdu. Bir fotoğraf daha çekti Doruk, ardından bize fotoğrafları gösterdi.

"Oha," dedi Aslı. "Aşırı güzel çıkmışız. Harikayız!"

"Ortam da siz de güzelsiniz. Alın istediğiniz kadar fotoğraf çekin," diyerek Aslı'nın telefonunu eline aldı ve kamerasını açarak onun eline verdi. Aslı'yla fotoğraf çekmeye başladığımızda en son Doruk'un diğerlerine, "Sorun halloldu," dediğini duymuştum.

Aslı'yla saçma sapan fotoğraflar çekmemizin sonrasında toplu birkaç fotoğraf da çekmiştik. Aslı en sonunda telefonu kenara bıraktığında gözleri direkt Cihan'ı bulmuştu. "Seninki dans ediyor, gitsene yanına." Cihan sabır dilenircesine nefesini verdiğinde Aslı kaşlarını çatmıştı.

"Benimki deyip durma kıza. Yanıma geldi ama ben seninle ilgilendim. Nereden benimki oldu?"

Kendi aralarında kavga etmelerini izlemek yerine dans etmeyi tercih ederek ayağa kalkmıştım. Ateş'in bana seslendiğini duysam da dönüp ona bakmadım. İnsanlara çarpa çarpa dans pistine ulaştığımda başımda müthiş bir ağrı vardı ancak o an dans etme isteğim ne o baş ağrısını ne de mide bulantısını umursamamı sağladı. Bedenimi kıvrak hareketlerle dans ettirirken gözlerim çoktan kapanmış, sözün tam anlamıyla anı yaşıyordum.

Bedenimde sıcaklık hissediyordum ancak bunun hastalıktan dolayı mı yoksa sarhoşluğumdan dolayı mı olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim dans etmek istediğimdi. Müziğe kapılarak kendimi kaybedecek bir duruma geldiğimde yanımda birinin varlığını hissetmiştim. Ateş'i görmeyi bekledim ama arkamı döndüğüm an gözlerim yabancı gözleri gördü. Karşımda benimle birlikte dans etmeye başladığında onu umursamadım ancak bir anda koluyla bedenimi sardığında gözlerim irileşti.

Saniyesinde onu kendimden uzaklaştırdım ancak bir sendeleme sonucu sırıtarak tekrar bir adım attı bana doğru. Sarı saçlarını yolup ellerine vermek istedim, bir de mavi gözlerini oymak. "Senin gibi güzel bir kızın yalnız dans etmesi haksızlık," diye bağırdı. Tekrar elini belime doğru uzatmıştı ki, azıcık da olsa içimde kalan güçle bileğini yakalayarak burktum.

"Git başımdan sapık herif!" Gözleri bile ben sapığım diye bağırıyordu. Acıyla inleyerek bileğini kurtarmaya çalışırken çığlığı yakınımızdaki kişiler tarafından duyulmuş, bir çocuk onu kurtarmaya çalışmıştı. Bıraktım ancak bunun sebebi o çocuk değildi, yanımıza gelerek araya giren Ateş'ti.

Gözleri direkt beni süzdü, ardından çocuğun dediğini, her ne dediyse bilmiyorum, duymasıyla kaşlarını çatarak ona dönmüştü. Bir şey söylemiş olduğunu bile Ateş'in onun üzerine yürüyüp, "Bir daha söylesene o kelimeyi," diyerek çocuğun yakasına yapışmasından anlamıştım. Gürültü o kadar çoktu ki, duyamamıştım. Bir sebep de onun gözlerine bakmamdı.

Bu sefer Ateş'ten kurtarmaya çalıştılar ancak pek de başarılı olamadılar. Ateş öyle sıkıca tutuyordu ki çocuğu, bir kafa atmadan rahatlayamayacakmış gibiydi. Ateş'in kolundan tuttuğumda gözleri kısa bir an bana kaydı ancak varla yok arasıydı.

"Sürtüğün diyorum, sahip çık ona. Bileğimi burktu."

"Sen kime sürtük diyorsun lan!" diye bağırarak elimdeki bardağı kafasına vurmak üzereydim ki biri bileğimden yakalayarak bana engel oldu. Gözlerim bileğimi tutan esmer çocuğun üzerine çevrilirken ona ters ters baktım. "Bırak bileğimi yoksa senin kafanda kırarım." Bileğimi bıraktı. Diğerinin başına vurma isteğiyle bileğimi uzatmıştım ki, Ateş benden önce davranarak kafa atmıştı.

Ben demiştim kafa atmadan rahatlamayacaktı diye.

Saniyeler içerisinde herkes birbirine girmişti. Ateş'e kafa atmak yetmemişti çünkü çocuk bu sefer ona bir küfür etmişti. Ateş'in öfkesini daha da çoğaltırken onu engellemek için hiçbir şey yapmadan çıkan kavgayı izleyerek kaldım. Sarışın çocuk Ateş'in üzerine yürürken arkadaşları onu tutuyordu, tanımadığım birkaç yabancı insansa Ateş'in karşısında durarak ona engel olmaya çalışıyorlardı.

Sadece birkaç saniye sonra onların arasında Cihan da kendi yerini almıştı.

"Bırakın lan! Bildireceğim ben ikisine de haddini!"

Kaşlarımı kaldırdım. Ateş'e bir şey yapamazdı. Ee bana da bir şey yapamazdı. O an bu beni güldürdüğünde öfke saçan gözleri bana çevrildi. Ne dediğini duyamadım ancak Ateş duymuş olmalı ki, "Senin ben," diyerek ona doğru bir adım atmıştı ki, Cihan onu engelledi. Sorun şu ki, beni tutan biri yoktu.

Yumruğumu çenesiyle buluşturmam birkaç saniyemi almıştı. Küfür etmiş olmalıydı.

Biraz sonrası daha karmaşıktı çünkü bu kez çocuğun arkadaşlarından bir kız benim üzerime gelmeye başlamıştı. Kendimi büyüyecek olan kavgaya hazırlamıştım ki, mekânın çalışanlarından birinin araya girerek hepimizi kovmasıyla kavga başlamadan bitmişti. Doğrusu bu kavganın dışarıda süreceğini sanmıştım ancak bizden önce çekip gitmeleriyle bir sorun olmamıştı.

Ateş'in arabasında sessizce oturuyordum.

Cihan ayık olduğundan Aslı ve Doruk'u o bırakacaktı. Beni bırakma işi yine Ateş'e kalmıştı. Sessizdi ve bunun nedeni biraz öfkeli olmasından dolayıydı. Kavgasının nedeni bendim ve bu, kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu. Normal bir hızda arabayı kullanıyordu. Bir ara farkında olmadan hızlanmıştı ancak kısa sürmüştü. Benim farkıma vararak hızını azaltmıştı. Normalde hız sevmezken bir de üzerine bedeninde alkol varken hızlanması beni geriyordu.

Başım çatlıyordu.

Esneyerek yerimi rahatladığımda gözlerimi açma zahmetinde bulunmamıştım. "Uyu istersen, vardığımızda uyandırırım." Tek gözümü açarak ona baktım. Sesi sakin gelmişti. Yüz ifadesi hâlâ sertti. Çözememiştim. Gözlerimi kapatarak onun dediğini yapmaya çalıştım. Uykum geliyordu. Başımdaki ağrı gözlerimi açmamı istemiyordu zaten. Konuşmak da o an büyük bir yüktü ancak bir an dudaklarımdan dökülen kelimelere engel olamamıştım.

"Keşke senden nefret etseydim." Burnumu çekerek kıpırdandım. "Senden nefret etmemi ister miydin, Ateş? Nefret etmek istiyorum çünkü kafamı çok karıştırıyorsun. Sevmem ben belirsizlikleri. Düz bir insanım ben. Sen beni belirsizlikle kaplı bir boşluğa bırakıyorsun. Nasıl bir şey biliyor musun? Aynalarla kaplı bir alandasın. Nereye doğru adım atacağını dahi bilmiyorsun. Ya doğru yere varacaksın ya da sertçe o aynaya çarpacaksın. Kafayı yiyeceksin orada. Kimse de kurtaramayacak çünkü kendisi de kaybolacak."

"Sana hissettirdiklerim bunlar mı?"

Onaylayan bir mırıltı çıkardım. "Çok korkutucu değil mi?"

"Hayır, değil." Kaşlarımı çattım. "Çünkü daima bir çıkış var ve daima biri tarafından bulunma ihtimalin var. Umut böyle bir şey, güzelim."

Arabayı kenara çekerek durdurduğunda gözlerimi açtım. Gözlerim camdan dışarı kaydı. Daha varmamıştık. Ateş'e dönüp neden durduğumuzu soracaktım ki, onun bana olan bakışlarıyla duraksadım. Aralanan dudaklarım arasından tek kelime dökülemedi çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Kalbin daima belirsizlikte çarpar. Kendinden tamamen emin oluncaya kadar böyledir, sonrası o kalbi hızlandıran kişinin belirsizliğinden ibarettir. Belirsizlik korkutucu güzelim ama bu hayatta korkutucu olmayan hiçbir şey yok."

"Hiç mi yok?" Başını iki yana salladı. "Aile? Dostluk? Aşk? Ne bileyim işte insanların çok sevdiği ve bağlılık duyduğu şeylerde de mi?"

"Her birinde kaybetme korkusu var. Daima vardır."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kafam almıyor gibi hissediyordum. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda bir an Ateş'ten birkaç tane gördüm. Başımı iki yana salladım ancak bu sefer başımdaki ağrıyı şiddetlendirmiştim. Daha fazla dayanamadan tekrar gözlerimi yumdum. O an dudaklarımdan dökülenlere engel olamamıştım.

"Kalbi hissetmek belirsizlikten korkutucu ve sen bana kalbimi hissettiriyorsun."

*

düşüncelerin?

instagram: fleurdenarcise
twitter: mehriial | bliestry

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

847K 41.3K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
4.3K 369 14
Edwin kısa bir anlığına düşündükten sonra, konuştu; "Nereden geldiğini bilmiyorum ama, herzaman kalbimde olduğunu ve olacağını hissediyorum..." Sende...
3.9M 46.6K 10
KİTAP OLDU. (30.12.2023) Doksan Artı Dört'ün kitap haline tüm sitelerden ve kitapçılardan ulaşabilirsiniz. ☽ Galatasaray fanatiği genç iş adamı Me...
788K 35.4K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...