Ruh Bağı

By hayaletelf

14.6K 1.1K 70

" Umarım daha sık görüşürüz. " dedi prenses. Erkek çocuğu yine hiçbir şey söylemeden önüne döndü. Erkek çocu... More

1. Bölüm " Ruh Bağı "
2. Bölüm " Şövalye Eres "
3. Bölüm " Akşam Yemeği "
4. Bölüm " Balo "
5. Bölüm " Kızıl ve Kehribar "
6. Bölüm " Kehribar ve Kızıl "
8. Bölüm "Tiyatro"
9. Bölüm "Gizemli Adam"
10. Bölüm "Ceket"
11. Bölüm "Akşam Yemeği"
12. Bölüm "İstek"
13. Bölüm "Söğüt Ağacı"
14. Bölüm "Nişan"
15. Bölüm "Gezinti"
16. Bölüm "Kolye"

7. Bölüm "Eğlence"

822 63 1
By hayaletelf

Şövalye Eres'in yanından hızlıca uzaklaştım.

Elimde sımsıkı tuttuğum şalım vardı.
Derin bir nefes aldım. Sanırım artık hava almak istemiyordum.

Hızlıca odama doğru ilerleyip kapıdan içeriye girdim. Odamın balkonundan nefes alabilirdim.

Elimdeki beyaz şalımı hâlâ bırakmamıştım.

Balkona çıkıp derin bir nefes aldım. Kötü şeyler olmuştu. Kötü bir gündü. Bakışlarım elimde sımsıkı tuttuğum şalıma kaydı. Kalbim gümbürdüyordu. Bunun sebebinin yorulduğumdan mı yoksa başka bir şeyden dolayımı olduğunu bilemedim.

Gözlerimi yumdum. Bir yandan da garip bir gün olmuştu.

Tekrar derin bir nefes alarak gözlerimi araladım ve dışarıyı izlemeyi sürdürdüm.

Bugün akşam saraydan dışarıya çıkacaktım. O büyük eğlence bugündü. Bütün o kötü olaylara ramen heyecanla dışarıyı izledim.

Kapı tıklanıp yavaşça açıldı. İçeriye Amelia girmişti. Ağır adımlarla balkona çıkıp yanıma kadar geldi. Benim gibi balkon demirlerinden tutarak dışarıyı izledi.

" Hava çok güzel değil mi Leydim? " Başımı yavaşça salladım. İkimizde geceyi izliyorduk ve ikimizde geceyi seviyorduk.

Amelia ile bir gece vakti tanışmıştık.

Annemin işkencelerinden kaçarak sarayın arka bahçesine çıkmıştım. Sanırım o zamanlar sekiz yaşındaydım. Amelia ile o gece arka bahçede karşılaşmıştık. O da benim gibi sekiz yaşındaydı. İkimizde küçüktük. O gün yaralarımı o sardı.
O sarıyor, ben ağlıyordum. Normalde kolay ağlayan biri hiç olmamıştım fakat onun bana ilgisi ve şefkati beni duygulandırmıştı. Bunlar yabancısı olduğum şeylerdi.

O sarayda yaşayan iki hizmetlinin çocuğuydu ve saraya hizmet etmek için eğitiliyordu. Bu yüzden de her zaman saraydaydı.

Onu her zaman görmek isterdim. Konuşmuşluğumuz pek yoktu, sessizliğimizi paylaşıyorduk.

En sonunda kendime bir kişisel hizmetli seçmem gerektiğinde hiç düşünmeden onu seçmiştim.

Aslında kişisel bir hizmetlim vardı önceden fakat o ölmüştü.
Daha doğrusu bakıcım Yena öldürülmüştü...

Annemin bana işkence ettiğinin farkındaydı. Karşı çıktı, beni korumaya çalıştı fakat bu onun ölümüyle sonuçlandı. Herkes ne kadar bir kaza sonucu öldü desede ben biliyordum, onu annem öldürtmüştü. Bu annemin planıydı.

Hizmetlilerin bana olan o küçümser bakışlarının farkındaydım. O yüzden Amelidan başka birini seçmek istememiştim. O da benden başka birine gitmek istememişti. Böylelikle o kişisel hizmetlim oldu. Belkide ilk arkadaşım o olmuştu.

O gece, o kâbus gibi olan gecede tanışmıştım onunla. O gece beni ona götürmüştü.

Gözlerim doldu. Derin bir nefes aldım. Amelia da benimle aynı şeyleri düşünmüş olacak ki seslice burnunu çekti. Ağlıyordu. Güzel sırdaşım duygusal biriydi.

Yüzümde bir tebessüm olduğunda gözümden bir damla yaş yanağıma doğru süzüldü. Onu gerçekten seviyor ve değer veriyordum. Yavaşça aramızdaki mesafeyi kapatıp ona sıkıca sarıldığımda o da bunu bekliyormuş gibi bana sıkıca sarıldı.

Birlikte her geceyi izlediğimizde aklımıza bu gelir, sonrasında ağlayarak birbirlerimize sarılırdık.

Onun bu haline kıkırdadığımda "Gülme" dedi Amelia sinirlenerek.
Seslice burnunu çekti. Bir kaç dakika sadece öyle sarılarak durduk.

Amelia omuzlarımdan tutarak beni kendisinden uzaklaştırdığında "Yeter bu kadar ağlamak." Dedi gülerek. İkimizinde gözleri kızarmıştı. Bu halimize ikimizde gülmeye başladığımızda "Yorulmuş gibisin. Hadi, içeriye geçelim artık." Dedi bu sefer daha sesli bir şekilde burnunu çekerken. Omuzlarımdan tutarak beni balkondan içeriye sürükledi.

"Sizi gördüm, dans ediyordunuz." Dedi Amelia sinirle. "Ne istiyormuş yine o velihat bozuntusu?" Beni aynalı masaya oturtarak arkama geçti. Bilmiyorum der gibi ellerimi kaldırdım. "Derdi ne kim bilir yine?
Bi bırakmadı gitti peşini."

Oda da yalnız başımıza olduğumuzda samimi konuşabiliyorduk fakat sonrasında resmiyete geri dönüyorduk her zamanki gibi.

Saçımdaki tokayı çıkararak onları serbest bıraktı. Ardından yüzümdeki o hafif makyajı çıkarmaya başladı.

"Kral Magnus ve o velihat bozuntusu konuşmak için Kral'ın toplantı odasına gittiler. Geri çıktıklarında velihat bozuntusunun keyfi gayet yerindeydi fakat Kralımızın morali düşmüştü. O şerefsizin ne söylediğini bilmiyorum artık." Dedi.

Ne söylediğini şimdi çok merak etmiştim.
Babamın moralini bozan ne söylemiş olabilirdi ki?

Sıkıntıyla derin bir nefes aldım.

Amelia makyajımı silmeyi bitirerek arkamdan çekilip dolabımdan beyaz bir gecelik çıkardı. Ardından kapıya doğru ilerleyerek "İyi uykular Leydim." Dedi. Gülümseyerek başımı salladığımda o da gülümsememe karşılık vererek odamdan dışarıya çıktı. O çıkınca yavaşça dolabıma doğru ilerleyip içerisinden bordo sade bir elbise çıkardım. Boydan aynanın karşısına geçerek elbisemi üzerimden çıkardım.

Uzun saçlarım sırtımı örtüyordu. Onları sol omzumun üzerinde toplayarak sırtımı açıkta bıraktım. Arkamı döndüm, sırtımın aynaya dönmesini sağladım. Başımı hafifçe çevirerek boş gözlerle sırtımdaki kırbaç izlerine izledim.

Annemin bana verdiği tek şey buydu.

Zorlukla yutkunarak bakışlarımı sırtımdaki izlerden çektim.

Annem bana hep çirkin olduğumu söylerdi. Anneler kızlarını güzel bulmaz mıydı? Bir müddetten sonra aynalara bakmayı kesmiştim çünkü her kendimi gördüğümde rahatsız oluyordum.

Sevgisini benden uzak tutmuştu. Sadece bana uzaktı o sevgisi. Diğer kardeşlerime sevgisini gösteriyordu.

Bana her vurduğunda tek söylediği şey 'Kimse seni istemiyor. Kimse seni sevmiyor.' olurdu.

Neden diğer kardeşlerime sevgi doluyken bana böyleydi?

Büyüdükçe bana olan o işkenceleri azaldı fakat bende bıraktığı izler geçmiyordu.

İşkencelerin azalma sebebi artık karşılık vermememdi. Ağlamıyor ve bağırmıyordum sadece susuyordum. Bu onu eğlendirmiyordu. Bir gün bana olan o işkenceleri tamamen kesildi. Gözlerimi kapattım o günü anımsamak istemesemde gözümde görüntüler oluşmaya başlamıştı çoktan.

Karanlıktı, sarayın zindanları karanlık ve soğuktu.

Beni yaka paça çekiştirerek oraya götürdü. Elinde ise bir hançer vardı. Bu sefer çok sinirliydi çünkü babama herşeyi anlatacaktım. Onun bana yaptığı herşeyi, bütün bu işkenceleri babama söyleyecektim fakat o beni son anda durdurmuştu.

Şuan sarayın zindanındaydım. Beni öldürecek sandım. Kolumu sertçe tutarak derin bir kesik açtı. Kanlar yere akıyordu. Öfkeliydim. Acıdan gözlerim dolmaya başladı fakat akmadı. Öfkeyle onun gözlerine bakıyordum. Bana doğru yaklaşarak 'O ağzını bir daha açmaya cürret edersen bu sefer boynunu keser seni öldürürüm anladın mı beni!?' dedi. Gözü dönmüş gibiydi.

Sertçe çenemi tutarak beni kendisine yaklaştırdı. 'Anladın mı?' Hiç birşey söylemeden çenemi onun elinden sertçe kurtardım. Benden uzaklaşarak 'Anladığını düşünüyorum.' dedi. Hançeri bana doğrulttu. Bıçaktan kanım damla damla yere akıyordu.
'Bir daha' dedi üzerime eğilerek.
'Konuşmayacaksın.' elim kan akan kolumu kavradı. Çok acıyordu.

'Bu işkencenin bitmesini istiyorsan konuşmayacaksın. Tek kelime dahi etmeyeceksin, tıpkı bir dilsiz gibi.' gözlerim onun gözlerini buldu. Büyük bir kahkaha atarak 'Sana gerçekten yardım edebileceklerini mi düşünüyordun? Kimse seni umursamıyor bile! Kimsenin umrunda değilsin!'

Bu sarayda birlikte yaşadığım insanlar gerçekten benim ailem miydi?

Bu benin annem miydi?

Anneler çocuklarına böyle mi davranırlardı?

Kafamı iki yana sallayarak bu kabustan çıkmaya çalıştım fakat hâlâ etkisi altındaydım.

Derin nefesler alıyordum. Sanki bir krizin eşiğinde gibiydim.

Hayır. Bugün kötü şeyler düşünmeyecektim. Derin derin nefesler aldım. Gözlerim dolmaya başladı.

Elim koluma gitti. Annem bunu yaptıktan sonra şifacılara büyü ile tedavi ettirmişti bu yüzden kolumun üzerinde bir iz yoktu fakat sırtımdaki izlere hiç birşey yaptırtmamıştı. Sebebini bilmiyorum.

Saçlarımı geriye ittirerek sırtımı kapatmalarını sağladım. Kırmızı sade elbisemi alarak üzerime giydim. Sarı saçlarımı aşağıdan bolca örerek uçlarını bağladım. Perçemlerim alnıma dökülüyordu. Ayaklarıma sade kırmızı bir babet ayakkabı giydim. Son olarak bezden çantamı çıkararak boynuma taktım ve bir kolumun altından geçirip sağ tarafıma almamı sağladım. Çantamın içerisinde tiyatro bileti, biraz demir ve gümüş para, bir defter ve kalem vardı. Tekrar dolabıma yönelerek içerisinden siyah bir pelerin çıkarıp omuzlarıma yerleştirdim.

Odamdan dışarıya çıkarak sessiz koridorda ilerlemeye başladım. Güvenlik sıkılaştırılmıştı fakat bu katta kimse yoktu. Sanırım muhafızlar aşağı katlarda nöbet tutuyorlardı.

Yaşadığım saray devasa bir büyüklükteydi. Buranın içerisini bilmeyen kişilerin kaybolması çok kolay olabilirdi. Benim bile bilmediğim gizli geçitleri, odaları ve yerleri vardı. Tam olarak sarayı henüz keşfedememiştim çünkü büyüklüğü ürkütücüydü.

Aslında bahçesi de aynı bir labirent gibiydi. Bilmeyen biri yine kolaylıkla kaybolabilirdi. Düzenli gibi görünürdü fakat içerisinde ilerledikçe kaybolurdunuz.

Aşağıya kadar çok dikkatli bir şekilde inip bahçeye çıktım. Etrafta pek fazla kişi yoktu zaten. Arka bahçeye çıktığımda hızla gizli kapıya doğru ilerlemeye başladım.

Saraydan çıkmam ya çok zor oluyordu yada çok kolay oluyordu. Kolay çıkmamda bir sıkıntı yoktu fakat zor olan baya aksiyonlu ve korkutucu geçiyordu. Bazenleri saraydan çıkamadığım günler bile olurdu.

Surun altına dikkatlice geldim. Başıma şapkamı geçirip kapıyı saklayan yaprakları bir kenara çektim. Ardından kapının kulpunu tutarak yukarıya doğru çekip açtım. İçeriye hızla girdiğimde ardımdan kapıyı kapattım.

Sanırım kimseye görünmemiştim.

Karanlık koridorda ilerlemeye başladım. Teker teker dikkatli bir şekilde merdivenleri çıktım ve tam üstümde olan kapıyı ittirerek yavaşça açtım. Kendimi dışarıya attığımda yavaşça kapıyı kapattım.

Bir kaç saniye durup etrafı dinledim. Yukarıdan bazı sesler geliyordu. Anlaşılan biraz bekleyecektim. Bir kaç dakika surun altında durduğumda sesler sonunda uzaklaşmaya başladı. Rahat bir nefes alarak ilerlemeye koyuldum.

Ağaçlara doğru ilerlemeye başladığımda koşuyordum.

Birinci adım, ikinci adım ve ormanlık alandayım!

Artık göremezlerdi. En azından ağaçların sık olduğu yerlerden gidersem göremezlerdi.

Beş dakika kadar yürüdüğümde en sonunda kasabaya yaklaşmıştım. Müzik sesleri buradan bile kulaklarımı dolduruyordu.

Heyecanla üzerimdeki pelerini çıkarıp her zamanki ağaç dalına astım. Kasabaya hızlı adımlarla ilerlemeye başladığım sırada insanlar çoğalmaya başlamışlardı.

Küçük ve tatlı kasaba evleri, renkli bir sürü ışıklar, insanlar, etrafta koşuşturan çocuklar, takı ve atıştırmalık satan kişiler vardı.

Gecenin karanlığında bile olsak burası gerçekten çok aydınlıktı. Işıklar her yeri aydınlatmıştı. Çok güzel olmuştu. Burası her zaman güzeldi fakat bugün ayrı bir havası vardı. Ayrı bir güzelliği vardı.

İnsanların arasına karışarak ilerlemeyi sürdürdüm. Bir yandanda etrafıma bakıyordum. Bir insan topluluğu ile eğlence alanına girdiğimizde dikkatimi ilk elma şekeri çekti. Minik adımlar ile elma şekerlerine doğru ilerlediğimde bez çantamdan demir bir para çıkararak genç adama doğru uzattım.

Adam nezaketle gülümseyerek elma şekerlerinden bir tanesini bana uzattığında çubuğundan tutarak aldım.

Tam ondan uzaklaşarak gidecektim ki "Afedersiniz." dedi elma şekeri satan genç adam. Ona doğru döndüğümde çekinerek suratıma baktığını gördüm.
"Adınız nedir acaba?" Bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Neden adımı soruyordu ki?

"Ah!" Dedi panikleyerek. "Sizi rahatsız ettiysem özür dilerim." Karşımdaki genç adam benimle aynı yaşta gibi görünüyordu. Eliyle ensesini kaşımaya başladı, gözleri ise yerdeydi. Utanmış mıydı?

Çantamı açarak içerisinden defter ve kalemimi çıkardım. Bu sırada kumral genç adam merakla ne yapacağımı izliyordu.

Defterimin kapağını açarak 'Liris' yazıp defteri ona doğru çevirdim. Meraklı gözleri defterimi buldu.

"Adınız Liris mi?" Yavaşça başımı salladım. Sanırım konuşamadığımı düşünüyordu. Şaşırmış gibiydi fakat bu şaşkınlığını hemen üzerinden atmıştı.

"Bende Marco." Çok hareketli ve sevecen birine benziyordu. Gözlerinden bile belliydi enerjik olduğu.

Boyu benden çok az uzundu. Saçları kumral ve gözleri lacivertti. Hoş biriydi.

"Sizi buralarda daha önce hiç görmemiştim. Yeni mi geldiniz bu kasabaya." Ne kadar yalan söylemek istemesemde zorunda kalmıştım şuan.

'Evet.' Anlamında başımı salladım. Defterime 'Tiyatro gösterisini izleyebilmek için geldim.' Yazıp ona doğru çevirdim.

"Ah, evet." Dedi eliyle ileriyi işaret ederek. "Tiyatro şurada oynanacak." Tabiki de biliyordum nerede oynanacağını fakat ona bunu söylemedim.

'Teşekkür ederim. İyi satışlar dilerim.' Yazdım ve ona gösterdim. Okuduğundan emin olarak defterimi indirdim.

Tam ona tekrar arkamı dönüp ilerleyecektim ki koluma hafifçe dokunarak beni durdurdu. Merakla ona doğru döndüm. Bir eli hâlâ bileğimde, bir eli ise ensesindeydi. Gözleri yerdeydi yine. Elini bileğimden çekti. Söyleyeceği bir şey vardı fakat utanıyor gibiydi.

En sonunda derin bir nefes alarak gözlerime baktı. "Sizi bir daha nerede görebilirim?" Afallayarak yine aynı şekilde bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Beni tekrar mı görmek istiyordu? İyide neden ki?

Defterime 'Bilmiyorum.' Yazıp ona gösterdim.

Yüzünün düştüğüne şahit olmuştum.
"İyi eğlenceler." Dedi ve tekrar gözlerime baktı. "Ve tekrar karşılaşmak dileğiyle." Umarım karşılaşmazdık çünkü birileriyle yakın olmak istemiyordum. Yakın olduğum kişi sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Onu üzmemeyi tercih ederek gülümsedim ve 'İyi işler dilerim.' Yazdım. "Size de iyi eğlenceler dilerim." Dedi ve sonunda ondan uzaklaşarak ilerlemeye başladım.

Bakışlarını sırtımda hissediyordum. Etrafı keşfetmek amacıyla adımlarım yavaş ve ağırdı. Henüz elma şekerimi kabından çıkarmamıştım.

Tiyatronun başlamasına daha vardı. Etrafta dolaşabilirdim. O sırada yılan oynatıcılığı yapan yaşlı bir adam gördüm. Onu es geçerek ağzından ateş çıkaran bir adamın yanına gittim.

Adamın etrafı insanlar ile çevriliydi. Biraz geride kalarak adamı izlemeye başladım. Elindeki meşaleyi ağzına yaklaştırarak havaya doğru ürküyordu ve sanki ağzından ateş çıkıyormuş gibi görünüyordu. Bir topun üzerindeydi ve dengesini çok iyi bir şekilde koruyordu. Adam ateşe her üflediğinde kalabalığın şaşkın ve beğeni dolu sesleri kulaklarımı dolduruyordu.

Heyecanla etrafıma bakmaya devam ettiğimde çalgı çalan bir kaç adam ve ortada dans eden bir kadın ile karşılaştım. Kadın etrafındaki kimseyi umursamadan simsiyah saçlarını savurarak dans ediyordu. Gerçekten çok güzel bir kadındı. Boyu uzun ve vücudu iriydi. Dumanlı makyajı onu gizemli gösteriyordu. Dans ederken eğlendiği çok bariz belliydi. Onu izleyen kalabalığa doğru ilerledim. Bir kaç kişide kadın gibi ortaya çıkarak dans etmeye başlamışlardı.

Elma şekerini bezden çantama koydum. Kalabalığa katılarak müziğin ritmine göre ellerimi birbirlerine vurmaya başladım. Kalabalığın en önlerinden birine geçebilmiş ve dans edenleri rahat bir şekilde izleyebilmiştim.

Niyeyse heyecanlanmıştım. Dans etmek istediğimi fark ettim fakat ortaya çıkacak cesaretim yoktu. Yüzümde bir tebessüm oluştuğunda ortada dans eden siyah saçlı kadının gözleri, kalabalığın içerisindeki beni buldu. Gerçekten çok gizemli ve güzel görünüyordu.

Gözlerini benden ayırmadan yanıma kadar dans ederek geldiğinde bembeyaz dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi. Yanıma kadar geldiğinde hiç beklemediğim birşey oldu, kadın kolumdan tutarak beni kendisi ile birlikte ortaya hızla çekti.

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Kadın hızlı hareketler ile bir elini sırtıma bir eli ile elimi tuttu. Ona ayak uydurmamı istermiş gibi baktığında biraz afallasamda elimi omzuna koydum.

Şaşkındım fakat anın heyecanına kendimi bırakmak istedim.

Kalabalık bizi izliyordu. Çok hızlı bir şekilde etrafımızda dönerek ilerlemeye başladığımızda ona ayak uydurmaya çalışıyordum. İkimizinde suratında bir sırıtış mevcuttu. Beni hızla etrafımda döndürüp tuttu. İzleyen kişi sayısı bir anda daha çok kalabalıklaşmıştı. Herkes bizi seyrediyordu. Kendi etrafımda dönüp ona tutunduğumda kalbim anın heyecanıyla atıyordu.

Bir tur daha döndüğümüzde beni tutarak hızla eğdi. Kalabalığın bize eşlik eden coşkulu sesi hızla çoğalıyordu.

Adını bilmediğim kadın ile kollarımızı birbirlerimize kenetleyip etrafımızda dönmeye başladık. Çalgı çalan adamlar bile eğleniyorlardı. Birbirlerimizden ayrıldığımızda kırmızı elbisemin eteklerinden tutarak hafifçe kaldırıp hem kendi etrafımda hemde kadının etrafında dönmeye başladım. Kadın bana eşlik ederek ellerini çırpmaya başladığında gerçekten eğlendiğimi hissettim. Belki birazda utanıyordum bu kadar insanın içerisinde dans etmekten fakat onların coşkusu bana da bulaşmıştı.

Kadın beni tutarak tekrar bir elini sırtıma bir elini elime koyduğunda bu sefer ikimizde kendi etrafımızda dönmeye başladık. Saçlarımın örgüsü çözülmüş etrafa savruluyordu. Dudaklarımın arasından bir kahkaha çıktığında elini belimden çekerek sadece elimi tuttu ve çalgı son buldu.

Bizi izleyen insanlar bir yandan alkışlıyor bir yandan ıslık çalıyorlardı. Sık sık nefesler almamla birlikte göğüsüm hızla kalkıp inerken kadınında benden farksız olmadığını gördüm. Yüzümde bir sırıtış mevcuttu. Çok eğlenmiştim.

Alkış sesleri son bulduğunda çalgıcılar yeni birşeyler çalmaya başladı. Dans edemeyecek kadar yorulmuştum.

Güzel ve olgun kadın bana doğru dönerek gülümsedi, benim gibi onunda saçları dağılmıştı. Elimi bıraktı. Arkaya doğru bir kaç adım atıp göz kırparak benden uzaklaşmaya başladığında arkasından bakıyordum. Kalabalığı yararak yavaş adımlarla aralarından geçip gitti ve görüş alanımdan kayboldu.

Derin bir nefes aldım. Bende kalabalığın içerisinden geçerek insanların birşeyler içtikleri bir alanda boş bir sandalyeye oturdum. Soluklanmaya başladım. Gerçekten yorulmuştum.

Bir kaç dakika sadece öylece oturarak dinlendim. Etrafı da bir yandan izliyordum. İnsanların tiyatro düzenlenecek alana doğru ilerlediklerini gördüm. Sanırım vakit yaklaşıyordu.

Sandalyemden doğrularak tiyatronun oynanacağı yere doğru ilerlemeye başladım. Enerjim yüksekti. Resmen enerji doluydum.

Hızlı hızlı ilerleyerek tiyatronun düzenleneceği alana geldiğimde sıraya girdim. Herkes biletini vererek içeriye giriyordu. Biletleri toplayan kişi Henry'di. Henry ile her tiyatroya gittiğimde karşılaşırdım. Burada görevliydi. Kahverengi saçları ve kahverengi kısa sakalları vardı. Gözleri ise açık kahve rengindeydi. Henry kırklı yaşlarının ortasında bir adamdı. Boyu benimle neredeyse eşitti. Beni çok sever ve kızı olarak görürdü. Ayrıca korumacı ve açık sözlü bir adamdı da.

Sıra bana geldiğinde gülümsedim.
"Bende nerde kaldı bu kız diyordum." Çantamdan biletimi çıkararak ona uzattım. "İyi eğlenceler." Dedi elimden alarak. Ona gülümseyerek içeriye adımımı attığımda boş sandalyelerden birine oturdum.

Tiyatro açık alanda yapılıyordu ve etrafı perdeler ile kapatılıyordu. Yerden hafif yükseklikte olan bir düzenekte oynanacaktı.

Sanırım tiyatronun başlamasına daha on dakika falan vardı. İnsanlar sandalyelere kurulmaya çalışıyorlardı.

Elimi çantama götürerek içerisinden elma şekerimi çıkardım. Sanırım beklerken bunu yiyebilirdim.

Continue Reading

You'll Also Like

873K 17.2K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
334K 19.3K 6
Nisa'nın bir iş çıkışı durakta otobüs beklerken eski eşini kanlar içinde görmesi ile hikayeleri tekrardan başlar... Yanlışlıkla olan "tesadüfler" baz...
Atlas By m

Romance

58.7K 4.8K 20
Bir mantık evliliği hikayesi.
157K 10.8K 8
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.