ARAF

By Khrmnbeyza02

10.9K 3.6K 5.5K

Hayatı zorluklarla geçen hasta bir kız... Yıllar önce onu görüp aşık olan bir adam... ******** Uzun bir süre... More

ARAF-1
ARAF- 2
ARAF-3
ARAF-4
ARAF-5
ARAF-6
ARAF-7
ARAF-8
ARAF-9
ARAF-11
ARAF-12
ARAF-13
ARAF-14(Part-1)
ARAF-14(Part-2)

ARAF-10

531 233 261
By Khrmnbeyza02

MERHABA PATATES KIZARTMALARIM🍟🍟

BU BÖLÜM BİRAZ DAHA ESKİLERE GİDECEĞİZ.

SİZE ESAT'IN AĞZINDAN YAZARKEN HAZAL İÇİN DİNLEDİĞİMİZ ŞARKIYI GÖSTERMEK İSTİYORUM.

Kenan Doğulu - Baş Harfi Ben

İYİ OKUMALAR

OY VERMEYİ UNUTMAYIN

*********************

ESAT KARADEMİR

Destek ekibinin gelmesiyle zanlılar araçlarına binip alandan ayrılmıştı. Varlığıyla hayat bulduğum kadın, kollarımda baygın halde yatıyordu. Hazal'ı yarasına dikkat ederek kucağıma aldım. Ambulansın olay yerine gelmesini bekleyemezdim. Hemen tedavi edilmesi gerekiyordu.

Canını yakmadan koşar adımlarla aracıma gitmeye çalışıyordum. Selim ve Emre olası bir tehlikeye karşı bizi koruyordu. Araca yaklaştığımda Selim hemen arka kapıyı açmış Hazal kucağımdayken oturmama yardım etmişti. Selim kapıyı kapatıp koşar adımlarla sürücü koltuğuna geçerken Emre de yan koltuğa oturmuştu.

Araba son hızla gitmesine rağmen daha hızlı sürmesi için Selim'e emir veriyordum. Hazal'ın alnını kapatan saçlarını geriye doğru çektim. Öne doğru eğilip alnından öptüm. Normal bir zamanda soğukkanlılığımı korurdum ama konu Hazal olunca 'normal zaman' diye bir şey olmuyordu.

"İyileşeceksin ufaklık. Biraz daha dayan."

Ölmeyecek dedim kendi kendime, yaşayacak. Yarası hayati değildi. Panik olmamam gerekiyordu ama elimde değildi. Miniğime kavuşamadan yine elimden alacaklar diye çok korkuyordum. Bu sefer ondan uzak kalmayı başaramazdım. Bu kadar yaklaşmışken gitmesine izin veremezdim.

"Gelmedik mi hala Selim? Nerede bu hastane?" Selim'le dikiz aynasından göz göze geldiğimizde ateş saçıyor olmalıydım ki hemen bakışlarını tekrardan yola çekmişti.

"Çok az kaldı efendim. Beş dakikaya oradayız."

"İki dakikan var aslan parçası. Yaşayabilmen için sadece iki dakikan var." tam da dediğim gibi iki dakika sonra hastanenin bahçesine giriş yapmıştık.

Araba durduğu gibi Selim yardım çağırmak için içeriye koşarken Emre kapıyı açıp arabadan inmeme yardım etmişti. Sağlık ekibinin gelmesiyle Hazal'ı sedyeye yatırdım. Sedyeyi içeri doğru götürürken neler olduğunu soran doktora da durumu anlatıyordum.

"Omzundan vuruldu, tek kurşunla. Kan grubu A+ . Morfine alerjisi var." doktor yan taraftan gelen hemşireye döndü.

"Hemen 4 numaralı ameliyathaneyi hazırlasınlar. Lokal anestezi uygulanacak. Hastanın morfine alerjisi var." hemşire geldiği yöne geri dönerken bizde ameliyathaneye doğru gidiyorduk. Ameliyathanenin kapısına geldiğimizde hemşire buradan ileriye gidemeyeceğimi söyleyip beklememi söylemişti.

Otomatik kapı kapandığında sinirle saçlarımı karıştırdım. Koltuklara doğru ilerlerken köşede Selim ve Emre'nin durduğunu görmemle onlara doğru ilerledim. Önce Selim'i ardından da Emre'nin yakasından tutup sallamaya başladım

"Sizi ben ne diye tutum lan? O masaya ne diye oturttum? Çay içip sohbet edin diye mi?" elleri önlerinde, başları da aşağıda beni dinliyorlardı.

Kafayı yiyecektim. Peşimize düşen adamlar yetmiyormuş gibi korumalarım da bir halta yaramıyordu.

Hazal içeride can çekişiyordu. Canı yanıyordu, vücudunda tedbirsizliğimiz yüzünden bir iz daha taşımak zorunda kalacaktı.

En çokta buna canım yanıyordu.

Elimdeki kanı umursamadan yüzümü sıvazladım. Kravatı söküp bir kenara fırlattım ve gömleğin iki düğmesini açtım. Nefes almaya ihtiyacım vardı.

İşaret parmağımla Emre'nin göğsüne baskı uyguladım. "Tunç'u ve Emir' i ara buraya gelsinler." Emre başını sallayıp yanımızdan ayrılırken Selim'e doğru döndüm.

"Sende git bana Erhan Başkomiseri çağır. Olayın en ufak ayrıntısına kadar her şeyi bilmek istiyorum."

"Baş üstüne Başsavcım."

Selim de yanımdan ayrılınca ameliyathaneye en yakın koltuğa oturdum ve beklemeye başladım. Ameliyathaneye girmesinin üzerinde on beş dakika geçmişti. Sanki on beş dakika değil de beş saattir bekliyormuşum gibi hissediyordum.

Bundan sonra ne olacaktı?

Daha kimle karşı karşıya olduğumuzu bile bilmiyorduk. 

Sesli bir şekilde nefes verdim. Bizimle uğraşan her kimse onu bulmalıydım. Hazal'ı korumam gerekiyordu. 

Ameliyattan çıkınca ne olacaktı?

Ya bu olay onda eskiyi tetiklerse?

Kafamı iki yana salladım. Sanmıyorum. Hazal sandığımdan çok daha güçlü bir kızdı. Adım gibi emindim ki kendine geldiği an, savaşmak için plan kuracaktı.

Öyle bir kızdı ki...

Onu alanda ilk gördüğüm anda tüm ezberlerimi unutturmuştu bana.

3 YIL ÖNCE...

"Abi hadi ya, senin yüzünden kendi mezuniyetime geç kalacağım." yıllardır kravat yapmama rağmen beş dakikadır kravat yapmakla uğraşıyordum. Bugün Tunç'un mezuniyet günüydü. Keratayı ittire kaktıra okutmuştuk ama sonunda mezun olmuştu.

Sonunda düzgün bir şekilde kravatı bağladım. Ceketimi giydim ve odadan çıktım. Merdivenlerden inerken Tunç'un bir sağa bir de sola adımladığını gördüm. Emir onun bu hallerinden sıkılmış olmalıydı ki Tunç'u yok sayarak telefonuyla ilgileniyordu. Bu hallerine kafamı salladım.

"Hadi gidelim." Emir koltuktan kalkıp kapıya doğru ilerlerken Tunç yanıma gelmiş beni azarlıyordu(!)

"Abi biraz daha gecikseydin seni bırakıp gidecektim valla." sağ elimle ensesine vurdum. "Git de sonrasında bak bakalım bir boklar yediğinde arkanı toplayan biri olacak mı?" Tunç ensesini tutarken Emir bu manzaradan pek mutluydu.

"Valla bende yardım etmezdim. Başsavcımın sözü sözdür benim için." unvanımı duyduğumda yine garipsemiştim. İki ay önce başsavcının yaptığı usulsüzlük gereği görevden alınmış ve alınan kararla yeni Başsavcı olarak tayin edilmiştim. 

"Kaç kere dedim dimi iş dışında şöyle seslenmeyin diye." bu sefer eğlenme sırası Tunç'a geçmişti. Kardeş değil mi gıcık edince mutlu oluyordu. 

****************

Uzun uğraşlar sonucu park yeri bulabilmiştik. Arabadan inince etrafı süzdüm. Mezun olduktan sonra bir daha hiç uğramamıştım buralara. Şimdi de son kez Tunç'un mezuniyeti için gelmiştim. Emir arabayı kilitleyip yanıma geldi. Tunç olacak kerata, arkadaşlarını gördüğü gibi yanımızdan kaybolmuştu.

Ailelerin oturması için düzenlenen alana ilerledik. 5 ve 6 numaralı koltuklara oturduk. Gözlerimi kapattım. Bundan tam altı sene önce aynı yerde annem, babam ve Tunç oturmuş benim mezuniyetimi kutlamışlardı.

Annemle babamı kaybetmeden tam bir hafta öncesi...

Annem, Demet, ve babam, Haldun, da bizim gibi (artık Tunç'u da sayabilirdim) hukuk insanıydı. Annem hakim, babam da savcıydı. İkisi de işlerine son derece düşkün ve sadıklardı. Gece gündüz demeden aşkla çalışırlardı. Tabi bizi de ihmal etmezlerdi. Ellerinden geldikçe bizimle vakit geçirir, hayatımızdaki her anın destekçisi olurlardı.

Ta ki o kaza yaşanana kadar...

O dosya bizim parçalanmamıza sebep olmuştu.

Yaman dosyası...

"Esat sen beni dinliyor musun?" Emir'in bana seslenmesiyle şu ana geri döndüm. Kafamı sesin sahibine doğru çevirdiğimde Emir kızgın bir şekilde bana bakıyordu.

"Mazilere dalmışım. Sen ne diyordun?" eliyle tören alanını gösterdi.

"Diyorum ki bizden sonra buranın rengini mi değiştirmişler?" sorusuyla kahkaha attım. Emir her zaman gittiği yerlerin rengine ve dizaynına dikkat ederdi. Bu konuda onunla dalga geçtiğim zaman görselliğin her şey olduğunu söyleyerek kendini savunurdu ama bana göre, bu takıntısı tam bir kız işiydi.

"Oğlum aradan kaç sene geçmiş, o zamanda hangi renk vardı nerden bileyim. Ayrıca şu huyunu bir an önce bıraksan iyi olacak. Erkek adamın renk uyumunu incelediği nerede görülmüş."

Emir sözlerimden memnun olmadığını gösterecek şekilde burnunu kıvırdı. "Sen ne anlarsın zaten sanat ruhundan." önüne döndü ve birkaç saniye etrafı izledi. Sonrasında daha söyleyecekleri bitmemiş olmalıydı ki bana dönüp tekrardan konuşmaya başladı.

" Farkında mısın bilmiyorum ama için her geçen gün daha da çürüyor. Eskiden böyle değildin; gerçekten eğlenirdin, tutkuların vardı. Şimdi ise...  Amaçsız ve boş bir hayatın var Esat. Buna artık bir çözüm bulmalısın." söylediklerine sadece kafamı salladım. Bunları bende biliyordum ama elimden bir şey gelmiyordu.

Hayatım altı yıl önceki o kazadan sonra yavaş yavaş çürüyordu.

Yaşayan ama ruhunu kaybetmiş bir adamdım.

Yaşamamın sebebi de kardeşimdi. Tunç'un bir kez daha yıkıldığına şahit olamazdım.

Alanda hafiften müzik çalmaya başlamıştı. Bu da birkaç dakika sonra tören başlayacak demekti. Kürsüye 1.70 boylarında, sarışın bir sunucu çıktı. Mikrofonun çalıştığından emin olmak için bir iki kez vuruş yaptı.

Herkesin bildiği klasik açılış konuşmasının ardından öğrencilerin alana gelmesi için duyuru yapıldı. Öğrenciler tek sıra halinde alana gelirken bende Tunç'u görmeye çalışıyordum. Öğrencilerin hepsi ailelerine, sevdiklerine, arkadaşlarına; gülümseyerek, el sallayarak, öpücük atarak mutluluklarını paylaşıyordu.

Hala Tunç'u bulmak için öğrencilerin hepsine göz atarken içlerinden sadece birinin el sallamadığını hatta etrafına bile bakmadan öylece yüzünde hüzünlü bir tebessüm ile ilerlediğini gördüm. 

Hüznün yanında tedirginlik de vardı.

"Abi bak Tunç bu tarafta." Emir'in yönlendirmesi sayesinde kızdan bakışlarımı çekip Tunç'a yönelttim. Tunç büyük bir coşkuyla bize el sallayıp hayali öpücükler gönderiyordu. Onun bu sevinci karşısında mutluluk ve gururu bir arada yaşıyordum. El sallayıp gülümsedim. Bu zamana gelmemiz kolay olmamıştı.

Başardık kardeşim.

Herkese ve her şeye rağmen...

Tunç sandalyesine oturunca dikkatimi tekrardan az önce gördüğüm kıza verdim. Tahminen 1.60 boylarında, koyu kahverengi saçlı, beyaz tenli minik bir kızdı. Tunç'un iki sıra önünde oturan bu kız, az önceki tavırlarının aksine oldukça sakin ve neşeli gibiydi. Yanındaki arkadaşlarına bakıyor hatta arada bir gülümsüyordu.

Onu izlerken içimde bir kıpırtı hissetmeye başladım. Sanırım kalp atışlarımı hissediyordum.

Heyecanlanmış mıydım?

İçimde, sanki günlerce konuşsak da ona olan merakım geçmeyecek gibi bir his vardı. Sergilediği bu davranışları ve bende yarattığı etkisi, merak duygumu açığa çıkartıyordu.

Tunç'un bana baktığını fark edince bende ona bakıp el salladım. Bir süre sonra bölüm başkanı sandalyesinden kalktı ve kürsüye çıktı.

"Sevgili öğrencilerim ve onlarının değerlimi değerli velileri hepiniz hoş geldiniz." kalabalıktan çok büyük bir alkış sesi yükselmişti. Bölüm başkanı birkaç saniye bekledikten sonra konuşmasına devam etti. "Hepiniz çok çabaladınız, gecenizi gündüzünüze kattınız ama bunların hepsine değdi değil mi? Bakın bugün mezun olacaksınız birkaçınız çok başaralı bir avukat, birkaçınız saygın birer savcı ve birkaçınız da adaletli bir hâkim olacak. Size söyleyecek son sözlerim şunlar; başınızdan ne geçerse geçsin, hayatınız pahasına da olsa adaleti savunmaktan bir gün bile vazgeçmeyin. Albert Einstein'ın çok beğendiğim bir sözü vardır: 'Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.' İşte biz, bu tehlikeyi ortadan kaldırmak ile yüklüyüz bunu hiçbir zaman unutmayın." bu sefer ilkinden çok daha yüksek bir alkış tufanı kopuyordu. Ben de onlara eşlik ediyordum.

Bölüm başkanı konuşmasının ardından öğrencileri tek tek kürsüye çağırıp diplomalarını vermeye başlamıştı. Herkes sırayla çıkmaya başlamıştı. Sıra Tunç'a geldiğinde Emirle ben ayağa kalkıp ıslık çalmıştık. Ben alkışlarken Emir de etrafa kendi kardeşi olduğuna dair laflar ediyordu.

Neredeyse herkes diploması için sahneye çıkmıştı biri hariç.

"Hukuk Fakültesi bölüm birincimiz Hazal Taşkın." bölüm başkanının sözleriyle uzun zamandır göz hapsinde tuttuğum kız ayağa kalktı. Açıkçası törenin başından beri gösterdiği değişken ruh halleri sebebiyle bölüm birincisi olmasına şaşırmıştım.

Çekingen adımlarla kürsüye çıktı ve diplomasını aldı. En öndeki yerini aldığında gözlerinde umut parıltıları vardı. Tek bir hareketini kaçırmamak için gözümü kırpmadan ona bakıyordum.

Acaba senin hikayen neydi Hazal?

Öğrenciler ondan geriye sayarak keplerini havaya fırlattılar. İsminin Hazal olduğunu öğrendiğim bu kız, yirmi dakika öncesinde hiç üzgün değilmiş gibi kepini zıplayarak havaya atmış, şimdi de coşkulu bir şekilde sevincini yaşıyordu.

Gözlemlediğim bu uzun dakikalar sonucu onu daha yakından tanımaya karar verdim. Sağ tarafıma doğru kafamı çevirdim. Emir oldukça mutlu bir şekilde töreni izliyordu. Omzumla hafifçe ona vurarak dikkatini çekmeyi başardım.

"Demin bölüm birincisi olarak çıkarılan kız var ya?" Hazal'a kısa bir bakış atıp bana döndü ve kafasını salladı. "Onun bizim şirkette çalışmasını istiyorum. Pazartesi günü arayıp mülakat için çağırın." sözlerimin ardından kaşlarını havaya kaldırdı. 

"Sende biliyorsun ki biz, bütün avukatlarımızı özel olarak seçiyoruz. Başarılı olabilir ama daha yeni yetme olan birini şirkete almamız mümkün değ..." elimi kaldırıp sözünü kestim. Söylediklerinin bende farkındaydım.

"Emir kızı istiyorum dedim ve bitti. Anladın mı? Pazartesi günü arayın, mülakata gelsin."

Sözümün üstüne söz söyleyemeyeceğini anladığında arkasına yaslandı. "Tamam abi. Sen nasıl istersen."

Tekrardan önüme döndüm ve hem Tunç'u hem de Hazal'ı izlemeye başladım. İkisi de, Hazal için artık sonunda diyebilirim, olması gerektiği gibi mutlulardı. Bu, onların hayattaki en önemli anlarından biriydi. Yıllar süren öğrencilik hayatı bitecek ve asıl gerçek dünya ile tanışacaklardı. Bu zamana kadar her şey toz pembeydi onlar için.

Maalesef Tunç için pek toz pembe değildi.

Umarım Hazal için toz pembe geçmiştir.

İçten içi öyle olmadığını bilsem de...

Hazal sahneden inip koşar adımlarla seyircilerin olduğu tarafa doğru ilerledi. Onun geldiğini gören genç bir kız Hazal'a doğru ilerledi ve birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Arkadaşının olmasına sevinmiştim. En mutlu gününü birileriyle paylaşabilecekti. Arkadaşıyla bir şeyler konuştuktan sonra Hazal, tören öncesindeki ruh haline geri bürünmüştü. 

Arkadaşı ne söylemişti ki tekrardan tedirginleşmişti?

İçimden yanına gitmek geliyordu ama yanlış anlaşılmasından korkuyordum. Sandalyeden usulca kalktım. Hareketimle Emir de bana doğru döndü. "Nereye gidiyorsun abi?"

"Biraz dışarıda hava alacağım." Emir'in cevap vermesine izin vermeden oturma yerlerinden ayrıldım. Hazal çoktan çıkışa doğru ilerlemeye başlamıştı. Hızlı ama insanların dikkatini çekmeden Hazal'a doğru adımlıyordum. Taksi durağına gittiğini fark edince elimi havaya kaldırdım.

Gitmesini engelleyecektim ama kim olarak?

Belki bu yaptığım şey onu rahatsız edebilirdi.

Elimi indirdim ve sessizce onu izledim. Taksiciye birkaç şey söyleyip abinin gösterdiği taksiye bindi. Emin değildim ama ya çok dalgın biriydi, ki bölüm birincisi olduğuna göre pek sanmıyorum, ya da gideceği yerden mutlu değildi. Çünkü yolun ortasında dimdik ona bakıyor oluşumu fark edemiyordu.

Taksici abi bile ona baktığımı görmüştü.

Ama o beni görmüyordu.

Taksi hareket etti ve tören alanından ayrıldı. Ben öylece arkasından bakakaldım.

Şimdiki Zaman

Acaba o gün onu durdursaydım tüm bu felaketlerin önünü kesebilir miydim?

Keşke geçmişe geri dönseydim ve bu karanlığın içinde çekebilseydim.

"Abi! Hazal!" Tunç'un hastaneyi ayağa kaldıracak şekilde bağırmasıyla kendime geldim. Koltuktan kalktım, bu saatten sonra sakin kalmam gerekiyordu. Tunç beni görünce koşarak yanıma gelmeye başladı. Tunç'un arkasından sakin adımlarla Emir geliyordu.

Tunç yanıma ulaştığında kollarımdan sımsıkı tutmuş, hesap soran gözlerle bana bakıyordu. "Nasıl oldu bu saldırı abi? Hazal iyi mi? Konuşsana abi!" derin bir nefes aldım. Ben kendime bile daha tam mukayyet olamazken bir de Tunç'a mukayyet olmak zorunda kalacaktım.

"Dışarıdan birileri aniden ateş açmaya başladı. Erhan Başkomiser geldiğinde bende daha detaylı bilgi sahibi olacağım. Hazal sol omzundan vuruldu ama çok ciddi bir yara değildi. İyi olacak."

Tunç'u kolundan tutup koltuğa oturmasını sağladım. "Şimdi sakince otur ameliyatın bitmesini bekle." dediklerime inanamıyormuş gibi bana baktı.

"Abi konu Hazal iken, o içeride canı yanarken nasıl sakin kalabilirim?" Tunç'un ensesinden tutup başımı onun başına dokundurdum.

"Biliyorum sakin kalmak çok zor, ben de kendimi sakin tutamıyorum ama senin olası bir sinir harbi yaşamanı da göze alamam. Anladın mı? Ben her şeyi çözeceğim." yüzünü iki elimin arasına alarak göz göze gelmemizi sağladım. "Güven bana."

Tunç kafasını yavaşça salladı. Verdiği cevaptan emin olunca geri çekilip duruşumu düzeltim. Hazal ameliyata gireli tam bir saat olmuştu ama daha ses seda yoktu. Sıkıntıyla saçımı çekiştirdim. Kafayı yiyecektim artık. Arkamı döndüğümde Emir tepkilerimi inceliyordu.

"Tunç'a söylediklerini kendinde de uygulamayı unutma." Tunç'a yandan bakış atıp tekrar Emir'e döndüm.

"Unutmuyorum her saniye aklımda." çıkışarak söylediğim bu sözler karşısında Emir ellerini havaya kaldırarak geri çekildi. Bu hareketi bile tam tersi davrandığımı gösteriyordu. Tunç ve Emir'i geride bırakarak Emre'nin yanına gittim. 

"Selim'den bir haber yok mu?" dikkatimi başka konulara vererek kontrolü elimde tutmaya çalışıyordum. Emre olduğu yerde mümkünmüş gibi daha da geri çekilerek kendini dikleştirdi. "Selim bir saate Erhan Başkomiserle geleceğini söyledi Başsavcım." bir saat benim için tolere edilebilir bir zaman dilimiydi. Emre'nin omzuna hafifçe vurarak ameliyathanenin kapısına doğru yaklaştım.

Ameliyat nasıl gidiyordu?

İyi olacak mıydı?

Kafamda yine bir sürü soru vardı. Yine hepsi Hazal ile ilgiliydi. Onu ilk gördüğüm andan beri aklımda hep o vardı. Sanki onu gördüğüm anda beynim ve kalbim resetlenip sadece Hazal'ı barındıran bir program yüklenmişti.

Ameliyathaneye arkamı dönüp Emir ve Tunç'un yanına yaklaştım. Tunç sözlerimi dinlemiş sessiz sedasız sakin bir şekilde bekliyordu. İkisi de yanlarına geldiğimi fark edince bana baktı.

"Erhan Başkomiser bir saat sonra gelecekmiş. Bende biraz dışarı çıkacağım hava almaya ihtiyacım var." Tunç kafasını sallayıp tekrar önüne döndü. Emir ayağa kalkıp omzumu sıvazladı.

"Merak etme sen gelene kadar ben göz kulak olurum." başımı salladım ve arkamı döndüm. Ben ameliyathane katından ayrılacakken Emre de benimle gelmek istemişti ama kabul etmedim.

Bahçeye çıkmadan önce karşıma çıkan ilk tuvalete girip elimde ve yüzümde olan kan izlerini temizlemeye çalıştım. Kan çoktan üzerimde kurumuştu ve çıkarması da oldukça zorluydu. Birkaç kere daha yıkadıktan sonra tuvaletten çıkıp bahçeye gittim.

Banklardan birine oturdum. Gözlerimi kapattım ve başımı geriye, banka doğru yasladım. Derin derin nefesler alarak biraz da olsa zihnimi sakinleştirmeye çalıştım.

Endişeliydim.

Hazal için, Tunç için, kendim için.

Bu yaşanılanların suçlusu varsa. O da bendim. Hepimizin üstüne yapışan bu bela, benim yüzümden idi.

Kim olduklarını bilmiyordum.

Kimse bilmiyordu.

Ama etrafımda olduklarını hissediyordum.

Yıllar önce üstümüze üşüşen akbabalar şimdi de avını yakalamak için tepemizde uçuyordu. Ama bu sefer her şey farklı olacaktı. Eskiye göre büyümüştüm, güçlüydüm. Kimseyi kaybetmeyecektim.

Oturduğum yerden doğrulup ceketimin cebinden sigara kutusunu çıkardım. Paketten bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına koydum ve ateşi yaktım. Dışarı verdiğim dumanla kısmi görüş alanım yok olsa da paketi cebime geri koydum. 

3 sene önce başlamıştım sigaraya. Anne ve babamın ölümünde bile sigaraya başlamayan ben, Hazal'ı kaybettiğim günün gecesi sigara bağımlısı olup çıkmıştım. Beni onun peşine düşüren ruhumun tekrardan nefes almış olmasıydı belki bilmiyorum ama iyi ki gitmiştim.

Aşık olduğum kadın bilmiyor olsa da ben her zaman onun yanındaydım.

3 Yıl Önce....

Masada oturmuş dava dosyalarını inceliyordum. Mezuniyetten tam iki gün geçmişti. 

Bugün Pazartesiydi.

Sabahtan beri kafamın dağılması için bir sürü dosyalara, denetlemelere girişmiştim ama kendimi bir telefona bir de saate bakmaktan alıkoyamıyordum. Emir'in haber vermesiyle şirkete gidip onun mülakatına katılacaktım. Aslında bunu yapıyor olmam kanunlara aykırıydı. Şirketin büyük hissedarlarından biri olsam da devlet memuru olduğum için şirketin yönetim kurulunda ya da herhangi bir kısmında resmi olarak söz hakkım yoktu.

Zaten şirkete çok fazla da karışan biri değildim. Emir kendi alanında oldukça başarılı bir avukattı. Bu sefer istisnai bir durum olarak katılacaktım. Çünkü Hazal'ın ağzından çıkacak bir harfe kadar merak ediyordum.

Saat üçe doğru gelirken odada telefon zil sesim yankılandı. Aceleyle dosyayı kapatıp telefonu elime aldım. Arayan Emir idi.

"Efendim Emir."

"Alo abi, nasılsın." asıl konuya gelmesi için söylenmek istiyordum ama kendimi bu kadar ele vermek istemiyordum.

"Davalara bakıyordum koçum. Sen ne yaptın hallettin mi?" sorumun ardından uzun süre sessizlik oluşması kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu.

"Abi biz bugün kızı, Hazal'ı, aradık ama telefonu arkadaşı olduğunu söyleyen başka bir kız açtı. Hazal şu an yoğun bakımdaymış abi. Kız kaza geçirmiş." olduğum yerde dikleştim. Gözlerim boş bir şekilde odaya bakarken Emir'in dediklerini anlamaya çalışıyordum.

"Kaza mı dedin? Trafik kazası mı geçirmiş?" yine aynı sessizlik oluştu.

"Hayır abi. Babası ve abisi tarafından öldürülesiye dövülmüş. Büyük ihtimal ölsün diye yaptılar ama kız yaşıyor durumu baya ciddiymiş." gözümü sımsıkı kapattım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu.

O gün neden çekindiğini artık anlıyordum.

"Bana Hazal'ın ailesinin adresini bulup gönder. Hemen." Emir'in bir şey demesini beklemeden telefonu kapattım. Sandalyeden kalkıp odada tur atmaya başladım.

Öfkeliydim...

Şok olmuştum...

Kenardaki küçük sehpaya bir tekme atıp tekrar odada volta atmaya başladım. Gidip kendi gözlerimle neler olduğunu görmeliydim. Telefondan gelen mesaj sesiyle hemen telefonu elime alıp baktım. 

Emir adresi yollamıştı.

Apar topar ceketimi alıp odadan ayrıldım. Koşar adımlarla arabaya binip Selim'e adresi söyledim. Emir yoğun bakımda demişti. Öyleyse hastane polisi çoktan olaya el atmışlardır. Durumu ne olursa olsun o heriflerin ceza alması gerekiyordu.

Şiddetin hiçbir türlüsüne göz yumulamazdı.

Bende yummayacaktım.

Müstakil evlerin bulunduğu bir mahalleye girince Selim arabayı kenara çekti. "Geldik efendim." Selim'e arabanın yanında beklemesini söyleyip arabadan indim. Etrafta top oynayan çocuklar, çekirdek çitleyen teyzeler vardı.

Adreste yazan mavi renkli eve doğru yürümeye başladım. Bahçedeki çiçeklerin hepsi solmuştu. Evin bazı yerlerinde de çatlaklar vardı. Oldukça bakımsız bir hali vardı.

Kapıya varınca bir süre içeride biri var mı diye sessizce bekledim. Mahallenin gürültüsünden dolayı anlayamayınca kapıya vurmak için elimi kaldırmıştım ki arkamdan biri konuştu.

"Boşuna tıklamayın evde kimse yok." sesin sahibine baktığımda yetmiş yaşlarında bir teyzeydi. Sakin adımlarla teyzenin yanına doğru ilerledim.

"Siz tanıyor musunuz evin sahiplerini?"

"Tanımaz olur muyuz o şarlatanları. Bütün mahalleli nefret ederiz o adamdan ve oğlu olacak pislikten."

"Neden şikayet ediyorsunuz bu kadar?" teyze hayretle bana baktı.

"Bu adamlar itin kopuğun teki. Dışarıya iyi profil çiziyorlar ama ben biliyorum onların ne mal olduklarını. Güzelim kızı ziyan ettiler ah ah!"

"Hangi kızdan bahsediyorsunuz efendim?"

"Hazal kızımdan bahsediyorum tabi. Ah bahtsız çocuğum benim. Babası ve abisi olacak kansızlardan hayatı boyunca şiddet gördü yavrucak. Annesi doğumda öldü. Abisi de babasının ilk karısından. Hazal kızım üniversiteyi kazanınca okumak için gitmişti buralardan. Tam dört sene... Geçen cuma günü mezun olunca ailesine göstermek için geri gelmiş. Sonra da olanlar oldu."

"Neler oldu efendim siz biliyor musunuz?"

"Tabi biliyorum ya. Ben onların komşusuyum her şeylerinden haberim var benim. O gün Hazal'ımı çok dövdüler evladım. Normalde Hazal kızım hiç ses çıkarmaz canı yansa bile sessiz sedasız çeker cezasını. Bu sefer öyle değildi. Hazal'ın çığlıkları bütün mahalleyi inletti. Adam oldu diye sevinecekleri yerde kızı ölsün diye dövdüler. 

Mahalleli kapıya dayanıp Hazal'ı zor çıkarttılar evden. Hatırladıkça içim ürperiyor evladım. Hazal'ı çıkardıklarında cansız gibiydi. Bu gördüğün yerlerin hepsinde oluk oluk kanlar vardı. Apar topar hastaneye götürdüler. Yoğun bakıma almışlar benim yavrumu. Kırıkları, yanıkları varmış vücudunda. Doktor ölmemesi mucize demiş."

Duyduklarım karşısında yer ayağımın altından kayıyor gibiydi. Bunlar nasıl insanlardı böyle? Benim görmek için can attığım kızı onlar nasıl ölmesi için döverlerdi?

"Teyze bu adamlar nerde peki? Polis gelip götürdü herhalde?"

"Ah evladım böyle insanların ceza aldığı nerede görülmüş? Bu adamlar kaçtı gitti"

"Teyzeciğim bu ülkenin polisi, askeri, hakimi, savcısı ne güne duruyor. Hak var hukuk var. Elbet ceza alırlar. Ne demek kaçtılar?"

"O zaman söyle bana çocuğum. Yıllardır Hazal'ında bizim de şikayet etmemize rağmen bir kere bile polis kapıya dayanmış mı? Ben cevap vereyim hayır. Çünkü her seferinde o babası denecek kansız araya insan sokup olayı kapattı. Bu son olayda da aynısı oldu. Ortalarda bir süre gözükmemek için baba oğul gittiler. Bereket Hazal'ın arkadaşının babası da nüfuzlu da bu kansızların peşine düştü diye duyduk." sinirden ellerim titremeye başlamıştı. Ellerimi arkamda kenetleyerek sıktım.

"Hazal şu an hangi hastanede kalıyor teyze?"

"...... Hastanesi evladım." teyzeye teşekkür ettikten sonra yanından ayrıldım. 

Hastaneye giderken teyzenin anlattıklarını düşünüyordum. Anlattıklarına inanmak istemiyordum ama en iyi ben bilirdim bu olayları. Kadınların evlerinde, sokak ortalarında, ormanlarda katledilip bırakılmasını en iyi ben bilirdim. Her gün karşıma en az bir kadına şiddet davası çıkardı.

Ne kadar gelişmeye çalışırsak çalışalım kafaların içi gelişmedikçe bu olaylar bitmeyecekti. Hazal'ın böyle bir duruma kurban gitmesine çok üzülmüştüm.

Daha gencecikti, zekiydi, biliyordum ki kariyeri de parlak olacaktı ama hayat bunları yaşamasına izin vermeden başka engeller koymuştu karşısına.

Aile kimsenin aşamadığı bir konuydu.

Aile, bazı insanların hayatına basamak olurken bazılarının hayatına ise aşılması için bir engel oluyordu. Ve bu engel ölüm olmadığı sürece de kolay kolay aşılamıyordu.

Her ne kadar yaşlı teyze nüfuzlarını kullanarak adaletten kaçtıklarını söylese de ben, Hazal iyileştikten sonra onunla konuşup pisliklerin peşine düşmekte oldukça kararlıydım. Başka bir kurbana daha izin veremezdim.

Hastanenin önüne gelince bu sefer Selimle beraber içeri girdik. Kimliğimi göstererek Hazal Taşkın'ın yerini sormak, istediğim cevaba ulaşmamı sağlamıştı. Yoğun bakımın önüne geldiğimizde çok fazla yaklaşmadan durdum. Pencerenin önünde duran kız geçen gün mezuniyet töreninde Hazal'a sarılan kızın ta kendisiydi.

Yanına gidip Hazal'ın durumunu sormak istiyordum ama bu haldeyken konuşmanın doğru olduğunu düşünmüyordum. Anladığım kadarıyla da bu insanlar devletin olaylara dahil olmasını istemeyen tiplerden biriydi.

Uzun bir süre olduğum yerden yoğun bakım ünitesini inceledim. Tam gitmek için geri dönecektim ki kızın yanına takım elbiseli bir adam yaklaştı. Kıza bir şeyler söyledikten sonra beraber asansöre doğru ilerleyip gözden kayboldular.

Bunun Hazal'ı görmem için bir fırsat olduğunu düşünerek yoğun bakım penceresinin önüne doğru adımladım. Aslında anlatılanlardan sonra her şeyi görmeye hazırdım ama yüzü de dahil bütün vücudunun sargılar içinde olduğu, bazı yerlerinde de alçıların olduğu bir görüntü beklemiyordum.

Daha iki gün öncesinde gördüğüm bu kızın şimdi burada her yeri sargılı bir şekilde yatıyor olması yüreğime ağır gelmişti. Her türlü vakayı görüp inceleyen ben, bu vahşete bakmaya dayanamamıştım.

Yanımda duran Selim'e doğru döndüm. "Buraya bizim adamlardan birini diksinler. Hazal'ın durumunu, iyileşme sürecini gizlice takip etsin ve olası bir saldırıya karşı da Hazal'ı korusun. Tüm bu dediklerim gizli yapılacak Selim. Başkalarının dikkatini çekmek yok."

"Emre'yi bu görev için görevlendirebilirim Başsavcım. Kendisi eski askerlerden olduğu için bu görevi en iyi şekilde yapacaktır." Selim'in önerisini kabul edip gitmeden son kez Hazal'a baktım.

Hastaneden çıkmak için ilerlerken aklım da kalbim de geride, camın önüne de kalmıştı.

Şimdiki Zaman

Hazal'ın o görüntüsü hala aklımın bir köşesindeydi. Bu zamana kadar kendime edindiğim en büyük vazife; Hazal'ın bir daha böyle bir durumu düşmesini engellemekti. 

Hastanenin önünde polis arabasının durmasıyla o yöne doğru bakmaya başladım. Erhan Başkomiseri görmemle elimdeki sigarayı küllüğe attım. Söylenenden daha erken gelmesine sevinmiştim.

Erhan Başkomiser yanıma oturmadan ayakta selam verdi. "Başsavcım."

"Hoş geldin Erhan. Olay yerinde bir şey bulabildiniz mi?"

"Cafenin ve çevresindeki kamera kayıtları o saatte aktif değilmiş. Olay yerinden 30 metre ötede bir işletmenin kamera kayıtlarını bulabildik. Orda da çok net olmasa dahi 5 kişi olduklarını ve kurşunun siyah bir BMW'den çıktığını görebildik."

Bunlar benimde fark ettiğim detaylardı zaten. Kurşunun hangi arabadan çıktığını görebilmiştim.

" Plakayı tam net göremediğimiz için yakın çevrelerde görülen bütün siyah BMW araçlarını kontrol ettirdim. Bu sonuçtan herhangi bir şey çıkmadı ama cafeye orta uzaklıkta olan bir piknik alanında terk edilmiş bir araç ihbarı aldık." bu yeni gelişme oldukça dikkatimi çekmişti.

" Araçtan ne çıktı? "

" Başsavcım araç, bizim aradığımız aracın ta kendisi. Adam arabayı orda bırakıp yakma planı yapmış sanırım ama etraftaki insanların dikkatini çektiği için kaçmak zorunda kalmış. Aracın içi ve etrafı benzinle ıslatılmış." sağ elimle çenemi sıvazladım. Delilleri ortadan kaldıramayacak kadar acemiydi.

" Devam et Erhan."

" Arabadan saç teli ve kan örneği aldık. Çatışmada adam yaralanmış olmalı. " anladığımı gösteren bir şekilde kafamı salladım.

Bu örneklerden bir sonuç çıkacaktı elbette. Fakat adamın acemi olması paralı tutulan serserilerden biri olma ihtimalini de ortaya çıkarmıştı.

Her seferinde bir çıkmaza giriyor olmaktan sıkılmaya başlamıştım. Sıkıntıyla nefes verdim. Tam arkamı dönüp gitmeyi düşünüyordum ki Erhan Başkomiserin poşet içinde bir şey çıkarmasıyla olduğum yerde durdum.

"Başsavcım biliyorsunuz ki bu tam bir delil olarak geçmemekte. Ancak şahsın arabasında bu armayı bulduk. Torpidoda duruyordu. " poşeti elime alıp incelemeye başladım. İki ejderhanın sırt sırta verdiği bir armaydı bu.

Kaşlarımı çattım. Bu arma bana bir yerden tanıdık geliyordu. Daha önce bir yerlerde gördüğüme emindim. Bir süre daha inceledikten sonra nerde gördüğümü hatırlamıştım.

Akbabanın başı belli olmuştu.

"Adamlarını hazırla çok yakın zamanda birilerini ziyaret etmeye gideceğiz." Erhan anlamadığını gösteren bir ifadeyle bana baktı.

"Nereye gideceğiz Başsavcım?"

"Demir Yaman'ın malikaneyi ziyaret edeceğiz." poşeti Erhan'a geri verip ayağa kalktım. Ben ayaklanınca Erhan da ayağa kalkıp selam verdi. Baş selamı verip hastaneye giriş yaptım. Artık bize musallat olan belanın kim olduğundan net bir şekilde emindim. 

Yıllar önce ailemize musallat olup anne ve babamı bizden koparan.

Demir Yaman idi...

************************

Evet bebeksular bu bölümü nasıl buldunuz?

Ara ara geçmişe dönmemiz olayları çok daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor bence.

Artık kime karşı savaşmamız gerektiğini öğrenmiş olduk.

Umarım bölümü sevmişsinizdir.

Bundan sonraki bölüm belki gecikebilir çünkü pazartesi günü başlayıp 3 hafta sürecek bir final dönemim var :( lütfen bana şans dileyin.

Sizi çok seviyorum <3

Öpüldünüzz <3

Continue Reading

You'll Also Like

54.1K 2.1K 18
Mirzah Arslan 3 yıldır aşık olduğu kızı yanına almak isterse ne olur? Mirzah Arslan ❤️ Gizay Çetin Not: -Arkadaşlar bu kitap benim kendi yazdığım k...
359K 23.6K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
378K 20.8K 46
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
105K 2.9K 46
Arkadaşı tarafından para için ihanete uğrayan bir kızzın adama mahküm edilmesi ön izleme : 3.bölüm Helin ben çok özür dilerim pişman oldum gerçektenn...