Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18]

By melikey897yldz

577K 11.7K 1.7K

"Soyun" Sessizce yatakta oturmaya devam ettim. "Sana soyun dedim, duymadınmı?" Sakin bir şekilde söylemeye de... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9. Hoş Geldin 18 !
10. Uzak Dur Benden...
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
39.
40.

38.

4.5K 138 40
By melikey897yldz


A.

"Bu hangi keçinin inadı?"

Elleri önden bağlı kargocu kafasını kaldırmadan yere bakmaya devam etti. Ellerimi pantolonumun cebinden çıkararak yaslandığım masamın önünden çekildim. 12. Katın camından Antalya'ya kısa bir bakış attım. Ellerimi kafama koyarak canım sıkkın bir şekilde kaşıdım.

"10. 'yuda gönderin."

"Ama efendim, dediler ki-"

Lafımın üstüne 'Ama' katması canımı bir kez daha sıkmış olacak ki keskin bakışlarım cümlesini yarıda kesip atmıştı.

"Peki efendim..."

Odadan çıkan kargocuyla birlikte deri döşeme koltuğa yavaşça oturdum. Aklıma gelen kadınla küçük sesli bir tebessüm bıraktım boş odaya.

"Bu nasıl bir inat be kadın?"

Kendi kendime sorduğum soru ile tekrar holdingin en tepedeki katından, boydan cama bakış attım.

***

Siyah pantolonum ve genellikle evde giyindiğim tişörtüm ile annemin karşısına dikilmiş ne tepki vereceğini izliyordum. Ama son beş dakikadır tepkisizce bana bakıyordu.

"K-kızım bu ne?"

Kendime dönüp tekrar baktım.

"Ne... Ne var?"

"Kızım Holdinge gidiyorsun, bakkala değil. Daha canlı bir şey giyinseydin daha iyi olur gibiydi sanki?"

"Ay bide onun için süslenecekmiyim anne?"

"Kızım süslen demiyorum ki, biraz daha canlı şeyler giy diyorum sadece. Meselaaa..."

Ayağa kalkarak dolabıma yaklaştı ve elini, yakın bir zamanda aldığım mavi mini elbisemin askısına yaklaştırdı. Tam o sıra bileğini yakalayarak bana bakan anneme tepkimi koymuştum.

" Asla. "

Annem ise tek kaşını bu sefer sinirli bir şekilde kaldırdı. Sanırım uyuyan yılanı uyandırıyordum. Derin bir nefes verdim ve yavaşça elimi bollaştırarak bileğinden çektim. Uzandığı askıyı eline geçirerek boydan süzdü.

"Hmmmm"

Olumlu bir şekilde çıkan mırıltısı kafaya çoktan bir şeyleri koyduğunu gösteriyordu.

"Bunu giy."

Dönüp ne tepki vereceğime baktığında bana baktığını fark etmemiş gibi tekrar tekrar baktım.

"Hayır zaten siz kararınızı vermişsiniz bana niye soruyosunuz?"

Kahkaha atarak "Hadi hadi giy şunu" diyen annem elbiseyi yatağımın üzerine sererek odadan ayrıldı. Yanlız başıma kaldığım odada bir elbiseye bir aynaya bakıp duruyordum. Cihan neredeydi? Ne yapıyordu? Ne yiyordu ne içiyordu? Bu soruların cevabını bile bilmiyorken kalkıp bunları yapmak bana dünyanın en saçma dakikaları geliyordu. Bu elbiseyi giyinmem, süslenip o herifin ayağına gidecek olmam... Herşey onsuz anlamsız geliyordu. Geçmiyordu içimdeki sızı, bitmiyordu.

"Hadii!"

Kapıyı açıp bir anda kafasını çıkaran annem ödümü patlattığı için küçük bir korku nidası bırakmıştım. Kısa bir hatırlatmadan sonra tekrar kapıyı kapatan annemin bildirimi ile soyunmaya başladım. Elbisenin ince fermuarını açarak üstten içine girdim. Kapattıkça sıkılaşan fermuar elbisenin bedenime tam oturduğunun işaretiydi. Üzerime tam oturan elbise ile aynada kendime uzun uzun baktım.

"Bu elbiseyi senin için giyinmem gerekiyordu..."

...

Soydere Holdingin önünde beton duvara yaslanmış kollarımı kızgın edası ile birbirine bağladım. Şuanda çok kıymetli Azat Soydere'nin holdingdeki önemli işlerini bitirip yorgunluk şampanyasını yudumlamak üzere evine gitmesi için son model arabasına binmesini bekliyordum.

Züppe...

Evime geldiği günden sonra onu bir daha görmemiştim. Artık 3. çiçeği kendi alıp evime kadar üşenmeyip bir kere daha gelir diye düşünmüştüm ama düşündüğümden daha yoğun ve meşgul bir adammış ki 9 tanesini birden başkasına yollattı.

Kendi kendime düşünceli ve yarı kızgın bir halde beklerken, annemin hayallerinin aksine işi hızlı ve öz bir şekilde bitirmeliydim. Anlamazsada anlayacağı dilden konuşurdum. Buketlerin içindeki yazılı notlar kendi şirketinin not kartıydı. Ve kartın arka köşesinde, iş başlangıç-çıkış saatleri hakkında küçük bir bilgi notu vardı. Tabii internette de yazan bu bilgileri tekrar kontrol ettim. Aptal gibi sabahtan akşama kadar onun iş çıkışını bekleyemezdim. Hatta tembellik edip erkenden evine gitmiştir umarım, 'en azından denedim' gibi hazır bir bahanem olurdu annem için.

Dönen büyük cam kapıdan çıkan Azatla beraber hayallerimin ve yüzümdeki gülücüğün düşmesi bir olmuştu. Bir yandan devasa yapıdan dışarı çıkıyor, hızlı adımlarla kapısı açılan arabasına yetişiyor. Bir yandanda siyaha yakın lacivert ceketini beyaz gömleğine geçiriyordu.

Yaslandığım duvardan süratle doğruldum ve kollarımı çözerek yavaşça ona doğru adımladım. Araba ile arasında bir kaç metre kalmıştı ancak ben hâlâ daha uzaktım. Artık arabanın yanına kadar gelmişti ve binmeye hazırlanıyordu.

"Azat!"

Duyduğu isimle yavaşça dönüp ince sesimin geldi noktaya, bana baktı. Gergin yüzü beni görünce uzunca bir süre rahatça gevşedi, hatta dudakları hafif kıvrılmıştı. Hoşuna giden neydi? Şahsen ben şuan çok sinirliydim. Arabanın yanından süratle ayrıldı ve eli ile yanındakileri durdurur gibi yüzlerine bile bakmadan bana doğru yaklaşmaya başladı.

Direk konuya dalmalıydım.

"Bak, gönderdiğin şu gül buketleri saçmalığı-"

"Çok güzel olmuşsun."

Sinirli ve gergin yüzümün bir anda beklemediği cümle karşısında, şaşkınlık nidası olarak donup kalma tepkisi onun aksine hiç de etik değildi. Kala kalmıştım ve o ise sadece gözlerime bakıyordu. Tanıştığımız yerde, erkekler tuvaletindeki gibi bakıyordu şuan gözleri. Ne yapıyordu bu adam?

"Bana şöyle bakmayı kes!" sağ işaret parmağımı yüzüne kaldırarak ciddice yüzüne baktım.

Önce tam burun hizasında olan parmağıma sonrada tekrar gözlerimin içine bakarak yavaşça sırıttı ve bir adım daha yaklaştı yüzüme.

"Nasıl?"

Artık gözüm lacivertlerine takılı kalmıştı sanki. Gözleri ile bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ama ben onun dilinden anlayamıyordum. Bir kaç saniye süren anlamsız ama aslında anlamlı olan boş bakışmamızın ardından tekrar lafa atılan ilk kişi ben oldum.

"Bak... Azat"

"Efendim... Çiçek"

Sinirle derin bir nefes verirken gözlerimi kapatmıştım. Sanki inadıma yapıyordu, sinirlerimi gerçekten kızıştırmaya başlamıştı.

"Lütfen evime bir daha çiçek buketi ve ya her hangi bir şey gönderme, tamam mı?"

Gayet açık ve net bir şey söylediğimi düşünüyordum. Biraz durdu ve beklemiyormuş gibi hafiften kaşlarını çattı.

"Ya göndermeye devam edersem?"

Beklemediğim cevaba bu sefer ben donup kalmıştım. Ne diyeceğimi bilemiyordum çünkü bir polise evime gönderilen çiçeklerden dolayı birini şikayet etmek kulağa çok saçma geliyordu.

"Bak... şartım hâlâ geçerli..."

Akşam yemeği teklifine gidiyordu bu işin sonu.

"Seninle bir akşam yemeği yememi mi istiyorsun?"

Evet der gibi kafasını yavaşça sallarken gayet ciddiydi.

Biraz daha yüzüne yaklaşarak gözlerine baktım. Bu yaklaşımım üzerine dikkatini tamamen yüzüme toplamış bir şekilde beni izlemişti. Kulağına bir dönüş yaparken sessizce fısıldadım.

" Asla seninle bir yemek yemeyeceğim"

Bunu söylerken tebessüm eden yüzümün aksine onun ki benden daha ciddiydi. Söyleyeceğim sözlerin son bulduğunu, artık söylenecek başka bir söze gerek duymadığım için çantamın askısını omzumda yoklayarak uzaklaştığım gözlerine son bir bakış atarak arkamı döndüm. Hızla uzaklaşmaya hazırlanırken konuşmayı bitirdiğim yerden tekrar devam ettirdi.

"Komşun nasıl?"

Olduğum yerde mıhlanarak kaldım. Yoksa? Yoksa Cihanın ortadan kaybolmasıyla bir ilgisimi vardı? Beynimi delip geçen iki kelime gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Olduğum yerde bir kaç saniye kala kaldım. Arkamı dönmeye cesaretim varmıydı onu bile bilmiyordum.

Gözlerimi tekrar yüzüne döndürdüm.

"Sen?"

"Sen ne demeye çalışıyorsun?"

Eğer cihan hâlâ nefes alıyorsa , hâlâ hayattaysa, bu benim şuan aldığım en güzel haber olurdu. Ancak neden gitmişti ki? Neden gitmişti benden? Sıcağımdan nasıl vazgeçmişti? Ne yaşamıştı? Zorunda kaldığı şeyler mi olmuştu? Her türlü düşünmek zorundaydım. Çünkü Cihan asla bana bunu yapmazdı. Benden vazgeçip kaçmazdı. Gözlerinin gözlerime bakışını görmüştüm. Bana bakarken içten içe eriyişini görmüştüm. Yüzüme bakarken ki süzüşünü görmüştüm. Hiç biri yalan olamayacak kadar gerçekti. Hatta hayatımda yalan olduğuna asla inanmayacağım tek şey onun gözleri ve bana olan hisseleriydi. Ondan emindim, ondan ve kendimden. Ve eğer bir yerlerde hâlâ yaşamaya devam ediyorsa bu benim içimi rahatlatacak tek haberdi. Bilirdim ki Cihan bir şeyler planlıyordur ve çok yakında bu planını devreye sokacaktır. Ve ben o güne kadar onu bekleyeceğim. Çünkü onunla olan güçlü bağım bu şekilde kopmadan devam edebilir. Bilirim ki o asla sıcağımdan vazgeçmedi, sadece biraz soğuğa alışmaya çalışıyordu.

"E bu akşam bendesin o zaman? On numara yemek yaparım ona göre."

Aklımda hâlâ Cihanın varlığı hüküm sürerken donup kaldığım uzaklardan beni çekip çıkaran Azatın kalın ve geniş elleriydi. Yüzüme salladığı ellerini geri çekti.

"İyisin sen demi? Bak bir şok oldun gibi? "

" Yok, yok iyiyim ben. Yemeğe falan da gerek yok bence, hemen şurada konuşup halledebiliriz şu komşu olayını."

Bir sağına bir soluna sonrada başımın üstünden rahatça arka tarafıma bakarak etrafı kolaçan etti.

"Burada mı?"

Bende aynı onun gibi etrafıma bakarak onu taklit ettim.

"Evet"

Sıradaki tepkisini merak ederken kaşlarım kalkmış bir şekilde yüzüne baktım. Kahkaha atarak kafasını salladı ve ince bileğimi kalın elleri ile nazikçe sararak arabaya doğru ilerledi. Arkasından dengesiz adımlarda yürüyordum.

"Azat?"

"A-Azat?"

"Gel benimleee!"

Arabanın ön kapısında durduğunda bende sinirle yüzüne odaklandım.

"Ne yapıyorsun?"

Hiç bir şey demeden sadece arabayı işaret etmişti. Sanırım sessizce arabaya binip uslu uslu beni götüreceği yere gitmemi planlıyordu.

"Arabana falan binmeyeceğim?,"

Kaşlarını rahatsızca çatarak kapattı ve kafasını sağa sola döndürdü.

"Off Çiçek illa kucağımda mı götüreyim ne yapayım?"

Şaşırarak gözlerimi açtım. Bunun üzerine o da neden şaşırdığımı düşünüyor olacak ki bekleyip bir iki saniye düşündü ardından benim gibi donukça yüzüme baktı.

Arabaya sessizce binerek sadece karşı tarafa odaklandım. Kollarımı ise rahatsız bir şekilde tekrar bağladım. O ise ben binene kadar, hatta ben bindikten sonra bile beni uzunca kapıdan izlemişti. Yavaşça kapımı kapattıktan sonra sürücü koltuğuna bindi ve arabayı çalıştırdı.

"Nereye gidiyoruz?"

Sorduğum sorunun ardından beni biraz bekletmişti.

"Bana"

____________________________________

Continue Reading

You'll Also Like

726K 45.2K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
807K 36.6K 27
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...
558K 35.2K 12
Melis, annesinin kaderini yaşayan bir genç kızdı. Babası ve abisi tarafından evin hizmetlisi gibi görülür ve onlar için para kaynağı olmaktan ileri g...
359K 23.6K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...