Fütürizm Etkisi

By ecoolayn

8.6K 970 1.2K

Eğer onu ve kendimi tarif etmemi isteselerdi zıtlık derdim. O; büyülü bir denizin en dibindeki mercanlara ula... More

FÜTÜRİZM ETKİSİ
1.ABSÜRT HAYATLAR KARESİ
2.TEKİNSİZ TEK SAYILAR
3.İFFETİNİ KORUYAN SÖZLER
4.DUYGUSAL TÜRBÜLANSLAR VARDIR
5.BİR KOLEKSİYONERİN ANILARI
6.NEFESSİZ KOŞULAR
8.ATEŞE ADANAN DİLEKLER
9.DİLE PELESENK CÜMLELER
10.ATEŞİN İZLERİ
11.UYDURUK LAKIRDILAR
12.SENCİLEYİN SANCILAR
13.HALÜSİNASYON GERÇEKLER
14.ARALANAN DÜŞ PENCERESİ
15.ARTÇI DEPREMLER
16.ŞAPŞAL AŞIK SEREMONİSİ
17.BÜYÜMEKTEN KORKAN KIZ ÇOCUĞU
18.KAL, GİT VEYA KAÇ
19.AİLE OLMAK YA DA OLAMAMAK
20.ÇIKMAZ SOKAKTA ATAN İKİ KALP
21.İZİ KALAN SAVAŞ BOYALARI
22.ÇILGIN TEORİLER ÜRETİCİSİ
23.FİRAR EDEN UYKULARIN TATLI KABUSLARI
24.BEN, BİZ, SİZ, ONLAR
25.BİR KÜÇÜK UYANIŞ ÖYKÜSÜ
26.ŞANSI BABASI OLAN KIZLAR
27.KUCAK DOLUSU HUZUR

7.KORKU SAÇAN PORSELEN BEBEK

299 36 34
By ecoolayn

Keyifli Okumalar🖤
7.KORKU SAÇAN PORSELEN BEBEK

Devrim: Meraktan çatladın dimi

Ceylan: Anlamadım?

Devrim: Sorunun cevabını alamadın ya onu diyorum

Ceylan: Çocuk gibisin!

Devrim'den gecenin köründe mesaj gelmesiyle uykuya tutunmaya çalışan bedenim ayıldığında sırtımı yatak başlığına dayamış, yazdığı saçmalıkları okuyordum.

Ve haklıydı, meraktan çıldırıyordum.

Devrim: Büyümek pek güzel değil porselen bebek

Son yazdığı mesaja dalgın gözlerle bakarken porselen bebeklerin bazıları için görsel şölen, bazıları için korku saçtığını biliyordum.

Devrim, bunu hangi seçeneği baz alarak yazmıştı bilmiyorum ancak ben, görsel şölen olamayacak kadar korkunçtum.

Ceylan: Gerçekten bir cevabın var mı?

Devrim: Evet
Devrim: Benim her zaman bir cevabım vardır Ceylan

Ceylan: Hangi anlarda ciddi olduğunu çözemiyorum

Devrim: Akışına bırak

Son yazdığını cevapsız bırakıp telefonu kenara bıraktığımda ellerimle yüzümü sıvazladım.

Kalp denilen organın, bu kadar aptal oluşu ve beyin kadar güçlü bir organı yeniyor oluşu hayatın adil olmayan tarafının ispatıydı.

Kalbim, Devrim'e yeniliyor muydu emin değildim ancak bir şey vardı, hissediyordum. Onun yanındaki hislerimin bir adı vardı.

Aşk bu kadar çabuk gerçekleşmezdi, bunu biliyordum. Benim hislerim, yalnızca mutluluktu. Birinin yanında rahat olmayalı, mutlu olmayalı sanki asırlar geçmiş gibiydi.

Her an tetikte bekleyip birinin kınar bakışları üzerimde gezindiğinde neler yaşadığımı bilirdim.

Sonrasında ne kadar bunu atlatmış ve rahatıma bakmış olsam bile; içimde bir yerlerde susmayan Ceylan, devamlı bağırırdı.

Bir gün onun susması, benim daha çok işime gelecekti; bunu biliyordum...

🪶

"Mesela," dedim gözlerine bakarak. "Bitter çikolata mı, sütlü çikolata mı?"

Harika!

Kimsenin aklına bile gelmeyecek bir muhabbet açmak, ana temadan sıyrılmanın en muhteşem yoluydu kesin!

Devrim, peçetesiyle dudaklarına bulaşan çikolatayı sildi ve yutkunduktan sonra, "Bitter tabi ki," dedi. Bana ayak uydurup ne konuşuyor bu kız saçma sapan diye düşünmeden cevapladığı ifadelerinden okunuyordu. "Sen şimdi bana zıt gitmek için kesin sütlü çikolata dersin zevksizce."

"Saçmalama, damak tadı olan herkes bitter seçer."

"Ortak noktamız var yani," dedi sorguya düşmüş gibi.

Önümdeki pastaya çatalımı saplarken, onu onaylayıp, "Demek ki," dedim. "Ara sıra ben de şaşırıyorum, Devrim. Nasıl oluyor da bu adamla aynı fikirde buluşuyoruz diye ama oluyor işte."

İç sesim, asıl soruyu sormam için bağırıyor, saçını başını yoluyordu fakat kulaklarımı öyle bir tıkamıştım ki, saçma konulara odaklanmak daha iyi bir seçenek gibi geliyordu.

Bitirdiği pastanın tabağını hafifçe ileriye ittirdiğinde filtre kahvesine uzandı. Geçen gün geldiğimiz pastaneye getirmişti beni, oysa sıra bendeydi ve benim onu bir yerlere götürmem gerekiyordu. Fakat durduk yere arayıp spontane bir plan yaptığı için sıralamayı bozmuştu.

Devrim kahvesini yudumlarken çantamda titreyen tuşlu telefonu hissedip çantama uzandım ve iş telefonu olarak kullandığım cihazı çıkarttım.

Geçen gün portföyleri gönderdiğim adam arıyordu ve umarım işi bana verirdi. Yoksa ay sonu hali harap bir Ceylan olarak arabamı bile yerinden kıpırdatamayacaktım.

"Buyurun Ersan Bey," diyerek oldukça resmî bir konuşmayla telefonu açtığımda orta yaşta sıkışmış, eskiyle yeniyi henüz ayırt edemeyip günümüz şartlarına ayak uyduramayan iş sahibini dinlemeye koyuldum.

Hala el broşürleriyle iş yapabileceğine inandığı için marka çekimi, sosyal medya üzerine kurulu bir iş hayatı ona göre değildi ve konuşmaya başladığı kelimelerle bariz belli ediyordu.

"Anladım," dedim sıkıntıyla. "Sorun değil, ne zaman isterseniz dönüş sağlayabilirsiniz."

Asılmış yüzümle telefonu kapatıp çantama geri attığımda kaç gün yaşarsam paramla idare edebileceğimin hesabını yaparken, "Çakal," dedi Devrim. Girdiğim ruh hali, üstümden çekilip kaşlarım çatıldığında, "Yedek telefon ha!" diye bir tepki verdi gülerek. "Çok ayıp Ceylan, beni aldatsan haberim olmayacak."

"Birini aldatmak için önce arada ilişki olması gerekiyor yalnız."

Güldü, kocaman bir gülüş yüzüne sinsice oturduğunda arkasından gelecek konuşmanın izleri hüküm sürdü. "Yani önce manita olalım diyorsun?" Gözlerini asma tavana kaldırıp bir iki saniye kadar bekledikten sonra yüzüme baktı ve "Ciddi ilişki bana göre değil aslında," dedi. "Ama ne yapalım, madem sen istiyorsun biz de sevgili oluruz."

Arka arkaya sıraladığı cümlelerin saçmalığı ağzımı açık bırakırken kendimi topladıktan sonra, "Bravo," dedim alt dudağımı sarkıtıp. "Azmine hayran kaldım. Yani Devrim, bana yürüdüğünü belli etmemekte ısrarcısın ama beceremiyorsun, bunu bil."

"Hayır," dedi bir anda, oldukça ciddi yüz ifadesi, karşısında konuşmaya çekinilen birisi gibi çehresini sardığında duraksadım. "Gayet de belli ediyorum."

Pardon?

"Desem mesela diye devam edeceksin şimdi, biliyorum," diyebildim hafif çekinerek.

"Ya çen içerledin mi o gün dediğime," dedi çocuksu bir havayla. Kocaman adamın böyle konuşması bastıramadığım kahkahamı dışarı bırakmama sebep olurken kaşlarını kaldırıp indiriyordu. "Nasıl oluyormuş Ceylan Hanım," dedi bu sefer. "Benimle fazla hassas bir tipsiz diye dalga geçerken iyiydi tabi."

"Kabul," dedim gülmeyi sürdürürken. "Kötüymüş."

Yaslı olduğu sandalyeden hafifçe öne doğru eğildiğinde dirseğini masaya, çenesini avuç içine yasladı ve öylece yüzüme baktı. "Ne güzel gülüyorsun kız sen öyle..."

Fazla boğuk, fazla nefes alışverişli kurduğu cümle, kalbimin zihnime abesle iştigal eden düşüncelerini arttırıyordu.

Devrim, pek de öylesine sayılmayan parlak bakışıyla beni izlemeyi sürdürdüğünde sanki onun cümlesi hoşuna etmiş ergen Ceylan, gülüşünü silemiyordu.

Aksine, daha fazla güleyim bari diye kendini zorluyor, utanmasa çengelle dudaklarını kulaklarına bağlayacak bir havaya giriyordu.

"Sağ ol," dedim pat diye.

Sağ ol mu!?

"Akşama bir planın var mı?"

Daldan dala atlayan, yerinde duramayan leylek misali konular oradan oraya savrulurken, "Yok," diye yanıtladım. Aslında içimden, haftaya ölmezsem param yok sen bana plan diyorsun diye cevaplamıştım.

"O zaman şenliğe gidelim," dedi çenesini elinden çekip sandalyeye yaslanırken. "Olur mu?"

"Olur."

Kesin olurdu zaten, içten içe çürüyen bir ağaçken dışarıya güçlü duruş mu yansıtmaya çalışıyordum, yoksa bu adamın enerjisine kapılıp daha fazla zaman geçirmek istediğim için mi her dediğine tamam diyordum bilmiyorum, ancak ikinci seçenek ne kadar kabul etmek istemesem de daha ağır basıyordu.

"O zaman şöyle yapalım," dedi dahiyane bir planı varmış edasıyla. "Önce yemek yiyelim, sonra geçelim."

Dolaptaki farelere yemek bırakmak şu an mantıklıydı ve kulağa gerçekten dahiyane bir plan gibi gelmişti. Ayrıca yemekleri ben ısmarlarsam, sıra bir dahaki sefere bana gelene kadar sıyrılabilirdim.

Gayet mantıklı bir seçimdi.

"Tamam ama öyle pasaklı bir yerde yemem."

"Bayılacaksın," dedi ve siyah gömleğinin yakalarının ucunu çekiştirirken konuşmaya devam etti. "Bana güven yaa... Şu adama bir güven be Ceylan."

"Çok ilginç Devrim ama güveniyorum, biliyor musun," dedim, soru amacı gütmeyen cümlemde soru işaretinin yeri yokken nedensizce güven duyduğum zıpır adamın enerjisine bayıldığımı kabullenmeliydim sanırım. "Hatta böyle pat diye konuşuyorsun ya, daha bi güven duyuyorum."

"Hadi bakalım öyle olsun," dediğinde sanki bu sözlerim hoşuna gitmiş gibi sırttı ve "Geç kalmadan kalkalım," dedi hesabı istemek için etrafa bakınırken. "Önce sana gidelim, dar ve rahat bir şeyler giyin."

"Pardon?"

Bir an afalladı ve hesap istemek için kaldırdığı eli havada kaldı. "Böyle diyince çok erotik oldu, Ceylan," dedi iyice sıvayarak. "Hep bol pantolon giyiyorsun ya, gideceğimiz yer uygun değil demek istemiştim."

Tiz bir kahkaha attığımda, "Tamam tamam," dedim. "Anladım ben, rahat ol."

Nabzını yavaşlatacak kadar uzun süredir tuttuğu soluğunu bıraktığında ifadesi de biraz olsun toplanmış görünüyordu. "Oh be, bir an yanlış anladın sandım, Ceylan."

"Devrim, ben oradan bakınca nasıl görünüyorum bilmem ama kasılmanı gerektirecek biri değilim."

Yavaşça sandalyeyi ittirip kalktığım o da kalktı ve pastanenin çıkışına yürürken, "Kasılmıyorum da," dedi devamı geleceği belli olan cümlesine başlarken. "Kıracak ya da yanlış anlaşılacak bir şey söylemek istemiyorum."

Önden geçmem için araladığı kapıdan çıkıp arabaya doğru ilerlerken yan yanaydık. Göz ucuyla ona bakarken, "Rahat olabilirsin," diye mırıldandım. "Hala benimle görüştüğüne göre, kıracak veya yanlış anlaşılacak bir şey yapmadın. Buradan da anlıyorum ki, yapacak gibi de değilsin."

"Var ya, Ceylan," diye arabaya binerken konuşmaya başladığında sesine ve yüzüne yansıyan huzurlu ifadeye bakılırsa benim de hoşuma gidecek bir cümle kuracaktı. "Kimseye benzemiyorsun. Belki de sorunun cevabı budur," dedi ve ikimiz de emniyet kemerimizi takmak için harekete geçtiğimizde sanki birbirimize bakma ihtiyacı duymuş gibi kafamızı kaldırdık. Oldukça yakındık ve bu yakınlık sürerken, "O yüzden sana bu kadar çekiliyorumdur belki," diye fısıldadı gözlerimin içine bakarak.

Kısa bir anlığına kalbimde tekleme yaşadığımı hissettiğimde Devrim'in bakışları sadece gözlerime saplanmıştı.

Kıpırdamıyorduk. Nefes dahi almıyorduk. Sadece birbirimize bakıyorduk...

Yutkunarak önüme döndüğümde onun fısıltıyla kurduğu cümleyi yok sayarak arabayı çalıştırdım fakat aklımdan, onun sır verir gibi fısıltıyla kurduğu cümleyi çıkartamıyordum.

Zihnim, duyduklarını kaydetmişti ve devamlı kaseti başa sarıyor, aynı cümleyi dinletiyordu...

Nasıl olduysa Devrim de susmuştu ve yol boyu sanki varlığı tam yanımda değilmiş gibi ilerlemiştik. Onun kafasından neler geçtiğini öğrenmek için tüm bilim kurgu filmlerini izleyip işe yaramayacak yöntemleri denemeye razıydım fakat direkt sormam daha kolay bir seçenek gibiydi sanki.

Ama yapmayacaktım...

Evin önüne park ettiğimde onu yukarı davet etmeli miydim yoksa aşağıda kalmasını ve beni beklemesini mi söylemeliydim diye arada kaldığımda, "Sakıncası yoksa seni burada bekleyeyim," dedi. "Sen de rahatça hazırlanıp gelirsin."

Devrim Manas, kesinlikle bir eğitim almış olmalıydı; his okur yazarlığı. Eğer öyle olmasaydı içimdeki hisleri böylesine okuyup karşılık vermezdi.

"Olur, çok sürmez zaten," diyerek anahtarı kontakta bırakıp arabadan indim ve babaannemden kalma evimin kapısına yürüdüm.

Aile yadigarı binanın merdivenlerini tırmanırken ikinci kattaki çelik kapı yavaşça aralandı ve sanki bizi pencereden dikizlememiş gibi çöp atma bahanesiyle halam göründü. "Aa Ceylan!" dedi yapay bir şaşkınlıkla. "Ne zamandır görüşemedik halam, ne ara geldin eve?"

Sorusu öyle saçmaydı ki, aynı oğlu Can'ın aptal soruları gibiydi ve haftalardır evde olmam dışında bir sorun yoktu. Sanki ilk kez merdivenlerden çıktığımı duymuş, pencereden gelip gittiğimi görmemiş, iki üst kata çıkıp çöpümü atıp atmadığımı kontrol etmemiş gibiydi.

"Halam," dedim aynı onun tınısını yakalayarak; samimi görünüp içten içe uyuz olduğumu belli ederek. "Ben geldim de sen hiç gelmedin. Hiç sormuyorsun bu kızın yemeği var mı, aç mı açıkta mı, öldü mü kaldı mı..."

Beni sorguya çekmek için çıkmışken kendisinin sorguya çekilmesi hoşuna gitmemişti ve bunu, yüzündeki titreyen kaslardan anlayabiliyordum.

"Var mı bir ihtiyacın, yemeğe gelir misin?" diye sordu usulen, öyle yarım ağız sormuştu ki olsa bile söylemezdim zaten.

Ayrıca halam ve onun kan bağı taşıdığı kişilerle iletişimi minimuma indirmem benim iyiliğimeydi. Hatta bu evde kalmaya bu kadar ihtiyacım olmasa kaçarak uzaklaşır, izimi kaybettirirdim onlara, o kadar kurtulma odaklıydı hislerim.

"Yok halacığım, zaten üstümü değişip çıkacağım."

Gülümserken çalışan on yedi kas, bizi buraya zorla getirdiler diye bağırıyordu halama bakarken ancak seslerini yalnızca ben duyuyordum ve halama göre, gayet normal bir ifadeyle bakıp, yine gayet normal bir biçimde gülümsüyordum.

Anahtarı tuttuğum sağ elimi kaldırıp hafifçe salladığımda birkaç basamak daha ilerledim. Füsun Hanım çoktan arkamdan eve girmiş ve cama koşmuştu kesin...

Halam ve eniştem, her medeni insanın yapacağını yapıp anlaşamadıklarına karar verdiklerinde boşanmışlardı ve halam, babaannemin binasına dönmüştü geri.

Benimkilerin aksine buna cesaret etmiş olmaları, koca adam olmasına rağmen Can'ın psikolojisini derinden sarsmıştı; bulunduğu mahalleden ayrılıp yeni bir düzen kurmak zor gelmişti beyzadeye.

Kim bilir benim yaşadıklarıma şahit olmuş olsaydı ne yapardı...

Yine de kabullenmese de en az benim kadar problemli bir tipti ve aslında çok iyi anlaşabilecek olmamıza rağmen, aile baskısı içinde beni dışlamayı tercih etmişti.

Ve ben, tercihlere her zaman saygı duyardım.

Kimse bana saygı duymasa bile!

Dairenin kapısını açıp anahtarı konsola bıraktıktan sonra; önce ellerimi yıkamaya ve ardından da üstümü değiştirmeye geçtiğimde Devrim'in garip ricasını göz önünde bulundurarak dolaba bakındım.

Açıktan koyuya sıralanmış kıyafetlerimden kırmızı tabanlı, beyaz çiçekli elbiseyi çıkartıp üzerimde varlığı sürenlerle değiştirdiğimde uzun, kestane renk saçlarımı tepemde at kuyruğu yaptım ve vazgeçilmez siyah lastikli tokamla bağladım.

Saçta üç kere dönen ve sıkı sıkıya tutunan böyle bir toka, her kadının mutlaka vazgeçilmezidir ve bende, bunlardan onlarca vardı...

Son kez aynadaki görüntüme bakıp iyi göründüğüme emin olduktan sonra evden ayrıldığımda hızla merdivenleri indim ve binanın tam önünde duran arabama yürüdüm.

Devrim, yolcu kapısını aralayıp dışarı çıktığında gözlerini mesken eden bakışlar, içime işliyordu sanki. Onun yüzünü saran ifade, güneşte yanan tenin güzelliğine karşın şeffaf sütyen askısının omuzlarda bıraktığı acıyı çektiriyordu bana.

Güzeldi ama acı veriyordu.

Belki kaybetme korkusunun acısı, belki değişime eğdiğim boynumun acısı, belki de yaşanacak bilinmezliklerin kalbime bırakacağı acıydı bu.

Ve tüm bunların güzelliği ise, içlerindeki zıtlıklarda saklıydı; kaybetmek için kazanmaya, değişim için kabullenmeye, kalbin acıması için de öncesinde iz kalacak mutluluklara ihtiyaç vardı.

Karşımda bana böylesine bakan bir adam varken o acının hissini yok saymaktan başka da çarem yoktu...

"Olmamış mı?" diye sordum aynı onun gibi bakışlarımı elbiseme çevirirken. "Öyleyse değiştirip geleyim."

Ayılmak ister gibi başını sağa sola salladı ve "Hayır," dedi. "Hayır hayır," diyerek üçlemeyi tamamladı ve cümlesinin kalanını kurmayı başardı: "Çok güzel olmuşsun..."

Devrim'in cümlesi, bir nakarat gibi yankılanırken, "Biliyorum," dedim saçımı savurup. "Yine de teşekkür ederim."

Az önce kıyafetimin olup olmadığını sorarken üstüme yığılan tedirginlik yerini, göğe yükselen bir egoya bırakırken arabayı kullanmayı teklif etti ve önce ben, ardımdansa şaşkınlığını üstünden atan Devrim arabaya bindi.

"Canım sığdın mı oraya?"

Kaşlarımı çatarak Devrim'e döndüğümde arka koltuğa bakıyor, boş koltukla konuşuyordu. "Devrim?"

Ciddiyetle, "Ceylan, bir saniye lütfen," dedi bana bakmadan, sonrasındaysa tam tabiriyle kocaman bir gülüşle önüne dönüp bana baktı. "Egonla konuşuyordum, senden önce arabaya bindi de, rahat mı diye merak ettim."

Bu sefer bir tık bozulmuş olarak, "Haha!" diyerek yapma bir gülüş sesi çıkartıp, "Çok komik," dedim ve Devrim arabayı ilerletirken, "Neyse nereye gideceğiz, onu söyle." diye sordum merakla.

Direksiyonu kısa bir anlığına bırakıp ellerini kavuşturdu ve şeytani bir sırıtışla bana bakarken, "Edirne'ye gidiyoruz," dedi. "Kakava Şenliğine..."

Continue Reading

You'll Also Like

968K 53.4K 41
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 96.6K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
8M 374K 65
"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZİRAN 2016 Bitiş: 18 EKİM 2019" ...
SİYAH MEZAR By sinemselay

Mystery / Thriller

12.5K 9.9K 50
Hayat sınavdı ve sınavlar zorluydu. Benim sınavımsa hayatımdı. Sevdiklerimin bedenimde ve ruhumda açtığı yaralarla onların söz hakkı olduğu hayatımdı...