Zemheri | Tamamlandı

By yericeryazar

3.8M 230K 73.7K

Yaşadığı travmalar yüzünden ailesi tarafından şımartılarak büyütülen Ahsen'in, yolu diktatör bir yüzbaşı ile... More

Giriş.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm | FİNAL
Yeni Hikaye.

33.Bölüm

71.2K 3.7K 1.1K
By yericeryazar

Zehra'nın önüme bıraktığı tabaktan cips alıp ağzıma attım.

"Bir şey söyleyeyim mi bence bu film çok sıkıcı." Diyen Zehra'ya göz devirerek baktım.

"Madem söyleyeceksin ne diye soruyorsun söyleyeyim mi diye?" Dedikten hemen sonra ekledim. "Ayrıca bu film sıkıcı falan değil. Çok güzel."

"Madem izledin niye tekrar izliyoruz?"

"Canım istiyor." Dedim hızla.

"Of ya!"

"Beğenmiyorsan bak kapı orada."

"Misafirim ben."

"Ne misafiri ya?" Diye sordum. "On gündür buradasın. Misafirlik mi kaldı?"

Zehra ile başta her şey çok güzeldi. Tamam şuan da berbat değildi fakat çok fazla kavga etmeye başlamıştık. Hoş bu bizim için gayet normal bir şeydi ama başladığı gibi devam etmemişti.

Cahit ile sevgili olalı tam altı gün olmuştu. Koskoca altı gün! Ve biz sadece bir kere görüşebilmiştik. O da dünden önce ki gece, görevden gelince.

Görevden geldi diye sevinirken, benim şansıma karakolda işler bir anda çoğalmıştı.

Adam eve gelemiyordu.

Cahit'i beklerken sıkıntıdan ölmemek için Zehra'ya film izlemeyi teklif etmiştim, o da kabul etmişti. Filmi beğendiği söylenemezdi ama orası beni hiç ilgilendirmezdi.

Pür dikkat televizyona bakarak filmi izliyordum ama kafamı izlediklerime veremiyordum. Başka şeyler düşündüğüm için ne izlediğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Oflayarak geriye yaslandım ve üzerimde ki pikeyi boğazıma kadar çektim.

"Şimdi bu adam bu kadar mefret ederken aşık mı olacak?" Diye sordu Zehra.

"Bilmiyorum." Dedim dalgınlıkla.

"Bilmiyor musun?" Dedi hızla. "Az önce izledim demedin mi sen?"

"Of!" Diye bağırarak ona baktım. "İzlediysem izledim! Her detayını hatırlamak zorunda mıyım?"

"Detay mı? Filmin konusu bu!"

Cevap verecekken telefonuma mesaj geldiğinde dair bir bildirim sesi duyuldu.

Hemen telefonumu elime alıp ekrana baktım. Cahit mesaj atmıştı. Ama mesaja bakamadan araması ekrana düştü. Hiç beklemeden aramayı kabul edip telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Ben geldim, evdeyim."

"Tamam." Dedim ve telefonu suratına kapatıp hemen ayağa kalktım.

"Ne oluyor be?"

"Ben Cahit'e gidiyorum."

"Güle güle."

Dolaptan hırkamı alıp üzerime geçirdim ve panduflarımla evden çıkıp karşı kapının önüne geldim. Zile basacakken kapı açıldı.

"Hoşgeldin."

"Hoşbulduk." Dedim gülümseyerek. İçeriye girip kapıyı kapattım ve boynuna sarıldım. "Bir an hiç gelmeyeceksin sandım."

Kollarını belime sararken o da konuştu. "Bir an hiç gelemeyeceğim sandım."

"Neyse ki geldin." Dedim ondan ayrılırken.

"Geldim."

"Çok yorgun musun?"

"Az önce bütün yorgunluğum geçti."

Dudaklarımda yer edinen gülümseme kocaman oldu.

"Beni görünce geçti yani?"

"Seni görünce." Derken elini kaldırıp işaret parmağı ve orta parmağını yanağımda gezdirmeye başladı. "Sana sarılınca, sesini duyunca."

Başımı hafifçe yana yatırıp, yüzümü eline yerleştirdim.

"Bazen o kadar güzel şeyler söylüyorsun ki." Dedim gözlerinin içine bakarak. "Nasıl karşılık vereceğimi şaşırıyorum."

"Kendine benim gözümle baksan, bu söylediklerimin hiç bir şey olduğunu anlarsın."

"Bu gün çok romantiksiniz Cahit bey." Dedim.

"Çok özlediysem demek ki."

"Yaa." Dedim uzatarak. "Sen sevgilini çok mu özledin?"

"Çok özledim. Sevgilim beni özlememiş mi?"

"Aşkım ya! Özledim tabii ki."

"Aşkım mı?"

İlk defa aşkım demiştim Cahit'e. Canımdan başlayarak, alıştıra alıştıra söylüyordum ki adamda ters tepki yapmasın.

Sonuçta romantik şeyler söyledi, çok aşık diye de bir anda hepsini yüklemeyeyim.

"Aşkım değil misin?" Diye sordum.

"Öyle miyim?"

"Öylesin." Dedim. "Ama rahatsız olduysan söylemem."

"Rahatsız olmadım. Neden olayım?"

"Olmadın mı?" Diye sordum hemen.

"Olmadım." Dedi gayet rahat bir şekilde. "Olmam mı gerekiyordu?"

"Yani ben böyle kelimelerden rahatsız olursun diye düşünmüştüm. O yüzden söyleyemiyordum, çekiniyordum."

"Böyle kelimeler derken?"

"İşte aşkım, hayatım, birtanem, canım, güzelim."

"Yani sonununcu pek bana uygun olmasa da. Rahatsız olacağımı sanmıyorum."

"Ya nasıl bir adam çıktı senin içinden?"

Kaşlarını çattı hemen.

"O ne demek şimdi?"

"Yanlış anlama. Kötü bir şey demedim. Ben sadece böyle bir durumda, ilişki yaşarken yani göründüğün gibi olursun sanıyordum."

"Neden öyle olayım güzelim?" Diye sorunca bir anda ne diyeceğimi unuttum.

Allah'ım çok şükür!
Çok teşekkür ederim hayatıma Cahit gibi bir adam girdiği için.

"Ne bileyim." Dedim kendimi hemen toparlayıp. "Senden hoşlandığımı anladığım zaman seni hiç böyle hayal edememiştim. Çünkü çok farklısın. Daha önce tanıdığım hiç kimseye benzemiyorsun. Bu yüzden de seni diğerleri gibi, herkes gibi hayal edememiştim. Tabii senin gibi, sana olan duygularımda çok farklı. Ayrıca seni de her gördüğümde de gözlerinden alev çıkacak kadar sinirli olduğun için."

"Yalnız o sinir sana değildi." Diyerek araya girince kaşlarımı çattım. "Kimeydi?"

"Çakma muhabire."

"Şimdi kimim?"

"Aşık olduğum kadın."

Yine aynı şey oldu. İçimden bir şeyler aktı gitti sanki kabime doğru.

Cahit bana her güzel şey söylediğinde, her iltifat ettiğinde böyle oluyordu. Ve bu akıp giden şeyler kalbime gidip, orada ki aşkı, sevgiyi daha da büyütüyordu.

"İçeriye geçmeyecek miyiz?" Diye sordum.

"Geçelim." Diyerek belimde ki ellerini çekti ve eliyle oturma odasını işaret etti. "Buyrun."

Gülümseyerek arkamı döndüm ve odaya geçip koltuğa oturdum.

"Yemek yedin mi?"

"Tülin?" Dedi kaşlarını çatarak. "Sen misin?"

"Ya niye öyle diyorsun?" Dedim hemen. "Açsan yemek ye diye dedim."

"Eve gelir gelmez seni aradım. Hiç bir şey yapmadım sadece üzerimi değiştirdim."

"O zaman açsın."

"Yemek mi yapacaksın bana?" Diye sordu.

"Yapamaz mıyım?"

"Yok ona göre açım ya da tokum diyeceğim." Deyince hızla koluna vurdum. "Çok kötüsün!"

"Niye öyle dedin ki şimdi? Ben sen yapacaksan açım diyecektim."

"Hıı." Dedim yüzümü buruşturarak. "Kesin öyledir."

Kollarımı göğsümde bağlayıp hafifçe sola doğru döndüm.

"Kızdın mı?" Diye sorunca cevap vermedim. "Sevgilim." Diyerek bana yaklaştı.

Ya senin sevgilim diyen ağzını öperim!

Nasıl bir anda aşk kuşu çıktı ama içimden. Vallahi bana da çok sürpriz oldu. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. Zaten şu hayattan beklemediğim ne varsa hepsini teker teker yaşamıştım.

En azından bu sefer beklemediğim şeyleri yaşamak mutluluk veriyordu. Gerçekten mutlu hissediyordum kendimi.

"Konuşmuyorum ben seninle."

"Ama insan özlediği sevgilisine sırtını döner mi?" Diyerek kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi.

"İnsan hiç sevgilisinin yemeklerine bu kadar laf eder mi?"

"Ben hiç bir şey söylemedim."

"Mesele de bu zaten. Hiç bir şey söylemeden, çok şey söylemen."

Küçük bir kahkaha attı.
Hani tam ergenliğimize denk gelen yıllarda, bir gülüşü var kelebek görse ömrü uzar diye bir söz vardı. Her duvara -facebook duvarı da dahil- yazılıyordu.

Bu söze katılacağım hiç aklıma gelmezdi.

Ama Cahit'in gülüşü çok güzeldi.
Kelebek görse ömrü uzar mıydı bilmiyorum ama ben her güldüğünde mest oluyordum.

"Tamam yemekleri sen değil, ben yaparım. Nasıl fikir?"

"Sen?" Dedim. "Yemek yapacaksın?"

"Evet."

"Sen?" Dedim tekrardan.

"Hayırdır Ahsen hanım, neyine şaşırdınız bu kadar?" Diye sordu.

"Ne bileyim canım." Dedim omuz silkerek. "Yani seni yemek yaparken düşünemedim bir an."

"Sen de beni ne sanıyorsun yavrum, yemek yaparken düşünemedin , severken düşünemedin. İnsan değil miyim ben?"

Bu sefer kahkaha atan ben oldum.

"Duvar gibi dış görünüşün var." Diyerek kendimi savundum. "Benim bir suçum yok yani." 

"Her şey benim suçum yani?"

"Yani." Dedim omuz silkerek. "Her şey olmasa da çoğunluk senindir."

"Olsun bakalım."

"Hadi kalk o zaman yap kendine bir şeyler." Diyerek kalkacakken elimden tutup engel oldu kalkmama. "Boşver şimdi. Canım istemiyor."

"Neden?"

"Burada seninle oturmak varken, başka bir şey yapmak istemiyor canım."

"Açsın ama."

"Değilim." Dedi ve ekledi. "Ayrıca sana bakarakta doyabilirim."

"Demek bana bakarakta doyabilirsin?" Diye sordum.

"Evet."

Yüzümü, yüzüne doğru yaklaştırırken çalan zil bütün evin içinde duyuldu.

"Birini mi bekliyordun?" Diye sordum otomatikman ondan uzaklaşırken.

"Hayır." Diyerek ayağa kalktı ve kapıya gitti. Oturduğum yerden kapı rahat bir şekilde gözüktüğü için kim gelmiş diye peşinden gitmedim bence.

Cahit kapıyı açtı. Alparslan gelmişti.

"Selamın aleyküm." Diyerek içeriye girdiği sırada beni gördü. "Selamın aleyküm yenge."  Dedi. Bu sefer lafını yarıda kesmemişti.

"Aleyküm selam Alparslan." Dedim.

Birilerinin yengesi olacağım hiç aklıma gelmezdi...

"Ben yanlış bir zamanda mı geldim?" Diye sordu hafifçe arkaya dönüp Cahit'e bakarak.

Cahit konuşacakken hızla araya girdim. "Yok ya, hoşgeldin."

Cahit'e kalsa, evet deyip kovacakmış gibi duruyordu. O yüzden araya girmiştim.

Zaten Alparslan gereğinden fazla ima yaparak beni yeterince utandırıyordu. Bir de böyle bir şey yaşanmasına hiç gerek yoktu.

"Aç mısınız?" Diye sordu Alparslan, tezgaha doğru ilerlerken. "Lahmacun aldım. Ama yengemin burada olduğunu düşünmediğim için çok almadım."

"Ben tokum ama Cahit aç."

"Bende öyle tahmin etmiştim."

Cahit sonunda kapının önünde dikilmeyi bırakıp kapıyı kapattı ve Alparslan'ın yanına doğru yürüdü.

"Kardeşim sen hiç zahmet etmeseydin." Dedi dişlerinin arasından.

"Aaa kardeşim!" Dedi Alparslan abartılı bir şekilde. "Ne zahmeti. Aramızda lafı bile olmaz. Ama ben arayayım bir kaç tane daha söyleyeyim, bunlar yetmez."

"Söyle Alparslan söyle." Dedi Cahit ve bana döndü. "Sende Zehra'yı çağır istiyorsan. Zaten başbaşa değiliz, kız evde tek kalmasın."

"Çağırayım o zaman." Diyerek ayağa kalktım ve telefonumu alıp Zehra'yı aradım.

"Efendim Ahsen?"

"Zehra ne yapıyorsun?"

"Oturuyorum."

"Gel istersen sende Cahit'e."

"Neden geleyim canım?" Diye sordu. "Siz vakit geçirin başbaşa."

"Başbaşa olsak seni çağırır mıyım sence Zehra? Cahit'in arkadaşı geldi, sende gel tek başına oturma evde."

"Öyleyse geleyim o zaman."

"Gel hadi."

Telefonu kapattıktan sonra arkamı dönüp küçük koridoru hızla geçtim ve kapıyı açtım. Zehra'da evden çıkmıştı.

"Hoşgeldin." Dedi Cahit, Zehra içeriye girince.

"Hoşbulduk." Dedi Zehra da.

Alparslan bir elinde telefon, lahmacun söylemeye çalışırken kısa bir an başını kaldırıp Zehra'ya baktı.

"Merhaba." Dedi Zehra kibarca.

Alparslan başını hafifçe sallayarak selam verdi. Zehra şaşırmıştı ama ben hiç şaşırmamıştım.

Buranın havasından mıdır suyundan mıdır biz herkese ılımlı yaklaşmaya çalıştıkça, herkes bize soğuk yapıyordu.

"Zehra, Ahsen'in kuzeni." Diyerek tanıttı Cahit. Alparslan tekrardan Zehra'ya baktı. "Alparslan bende, memnun oldum."

"Bende memnun oldum."

Gecenin geri kalan kısmı, bizim istediğimizin aksine hiç sessiz sakin geçmemişti.

Ben sevgilim ile başbaşa, biraz romantik, bol bol sohbet edeceğimiz, hatta birbirimizi daha iyi tanıyacağımız bir gece hayal ederken Cahit'in evi bir anda yol geçen hanına dönmüştü.

Sesleri duyan Tülin, aşağıya geldikten bir kaç dakika sonra Cahit'in telefonu çalmıştı ve Hande ona geleceğini söylemişti. Neymiş Alparslan geldiğinden beri oturup doğru düzgün konuşamamışlar. Tabii gelip bizi görünce oldukça çok şaşırmıştı ve belli etmemeye çalışsa da keyfi kaçmıştı. Sonra da Sibel gelmişti. Onu da herkes burada olunca ben çağırmıştım. Artık battı balık yan gider hesabı. O da şansımıza Davut ile beraber gelmişti.

Hande her fırsatta Cahit ile konuşup gülüşüyordu ve bu benim bütün keyfimi kaçırmıştı. Evet onca olan şey değil, bu keyfimi kaçırmıştı.

İşin kötü yanı henüz Zehra ve Alparslan dışında kimse aramızda bir şeyler olduğunu bilmediği için ben ne bir şey yapabiliyordum ne de bir şey diyebiliyordum.

Elimde tuttuğum çay bardağını sinirle sıkarken çayımın bittiğinin farkında bile değildim.

"Ahsen." Diyen Cahit ile kendime gelip ona döndüm. "Çayın bitmiş, ver çay koyayım sana."

Bir şey söylemeden bardağı ona doğru uzattım. Cahit tezgaha doğru giderken Hande ayağa kalktı. "Bende çay alayım."

"Ver sanada koyayım." Dedi Cahit.

"Yok ben alırım sana zahmet olmasın." Diyen Hande'ye göz devirdim. Ne kadar da düşünceli (!)

İkisi de tezgahın başına geçtikten sonra Hande çaydanlığı alıp iki bardağa da çay doldurdu. Daha sonra Cahit'e biraz yaklaşıp bir şeyler söyledi.

Derin bir nefes aldım. Fakat sakinleşmem imkansızdı. Sanki her şeyin farkındaymışta, benim inadıma yapıyormuş gibi hissediyordum!

"Sakin ol Ahsen." Diye mırıldandım kendi kendime.

Yanımda oturan Sibel bana dönüp "Bir şey mi dedin?" Diye sordu.

"Yok. Yok bir şey demedim."

Sibel önüne dönerken bende tekrardan Cahit'lere baktım.

Bu sefer konuşan Cahit'di.
İçeri de o kadar çok ses vardı ki duymam imkansızdı.

Cahit sustuktan sonra ikisi de bana döndü. Bende onlara baktığım için önce Hande'yle sonra Cahit ile göz göze geldim.

Bu bakıştan sonra benim hakkımda konuştuklarını anlamamak salaklık olurdu.

Önce Hande mi bir şeyler söylemişti acaba benimle ilgili? Söylediyse de ne demişti? Cahit ne cevap vermişti?

Şuan bütün sinirimin yerine, merak geçmişti.

Derin bir nefes aldım.

Cahit, Hande'yi mutfakta bırakıp elinde çay bardağım ile bana doğru geldi.

Uzattığı bardağı aldıktan sonra "Bir sorun mu var?" Diye sordum usulca.

"Hayır." Diyerek yanıma oturdu. "Neden sordun?"

"Bilmem." Dedim ona bakmadan. "Bir an öyle geldi."

"Nasıl geldi?"

İç çekerek ona döndüm. "Bir sorun var gibi."

"Yok."

"Peki." Dedim ve önüme geri döndüm.

Hande, kalktığı yere oturmak yerine Alparslan'ın yanına oturdu.

Ben Sibel'lerin konuştuğu konuya odaklanmaya çalışırken, Hande ve Alparslan'ın bakışları beni buldu.

Adım kadar emindim ki onlarda benim hakkımda konuşuyordu.

Derin bir nefes aldım.

Bir kaç saniye bunun sonlanmasını bekledim. Ama dayanamayıp ayağa kalktım ve banyoya gittim.

Her zaman böyle olmak zorunda mıydı?
Tam mutlu olacağım diyorum, büyük ya da küçük şak kafama bir şey düşüyordu.

Ellerim uyuşmuştu sinirden.
Benim hakkımda bir şeyler konuşmaları bir gram umrumda değildi. Bu zamana kadar hep konuşulmuştu. Ama bunun Hande olması beni deli edecek kadar sinirlendiriyordu.

Ben uğraşmak istesem Hande ile çok güzel uğraşırdım. Bu beni yormazdı bile. Çünkü benim hayatım benimle uğraşmak isteyen insanlarla uğraşarak geçmişti. Ben sürekli insanlarla bir savaş içindeydim. İyi ya da kötü sürekli bir mücadele vermek zorundaydım.

Bu hayatta herkesin mücadeleleri vardı. Yapmak zorunda olduğu sorumlulukları, yerine getirmek zorunda oldukları görevleri, işleri, bakmaları gereken insanlar, falan filan bu liste uzar giderdi. Herkesin vardı.

Ben maddi açıdan zorluk çekerek büyümemiştim. İstediğim her şey, bir kelimem ile önüme dizildi.

Fakat benim de mücadelem insanlar ileydi. Ve öyle olmaya devam ediyor. Ben kendi hayatıma, kendi yoluma bakmak istedikçe benim yoluma alakasız olan bir sürü insan çıkıyor.

Mesela Hande.
Hande benim dengim bile olmayan biriydi.

Ama ben artık uğraşmak istemiyordum.
Hele de şimdi. Cahit ile sevgili olduktan sonra. Burada yeni ve gerçek bir hayat kurmaya başladığım sırada, hayatımı ilk defa gerçekten düzene soktuğum sırada ben Hande ile uğraşmak istemiyordum. Kafamı bulandırsın, aklıma gelsin istemiyordum. O bana yaptı, bende ona yapayım demek istemiyordum.

Eğer istesem bunu en başında yapardım. Ve Hande ikinci gün bana ağzını açıp tek kelime edemezdi. Ama ben uğraşmak istememiştim. Şimdi hiç daha istemiyordum.

Fakat hayat istemediğim ne varsa suratıma doğru fırlatıp duruyordu.

Derin bir nefes aldım ve musluğu açıp ellerimi yıkadım.

Çıkmak için kapıyı açtığım sırada bir anda Cahit ile burun buruna geldim. Konuşacakken bana doğru bir adım atınca bende geriye doğru bir adım attım ve banyoya geri girdim.

İçeriye girip kapıyı kapattı.

"Ne yapıyorsun?" Diye sordum yüzüne bakarak.

"Ne yapıyorum?" Dedi gayet rahat bir şekilde. Bir elini pantolonun cebine soktuktan sonra kapıya yaslandı.

"İçeride insanlar var." Dedim hızla.

"Varsa var ne olmuş?"

"Cahit!"

"Cahit mi?" Diye sordu kaşlarını hafifçe çatarak. "Aşkım yok mu?"

Gözlerimi kıstım. "Yok."

"Az önce vardı nereye gitti?"

"İçeride insanlar var." Dedim tekrardan. "Kimse aramızda bir şeyler olduğunu bilmiyor."

"Aramızda bir şeyler var mı diyorsun sen ilişkimize?"

"Yanlış bir şey mi diyorum?"

"Yani sevgilim diyebilmeni tercih ederim."

"Diyebilmeni derken?" Dedim hemen. "Diyemediğimi mi düşünüyorsun?"

"Diyebilir misin?"

"Derim. Neden demiyeyim?"

"Bilmem. Diyebiliyorsan içeridekilere neden söylemiyoruz?"

"Dedik ya biraz zaman geçsin, biz de birbirimizi daha iyi tanyalım bu zamanda diye."

"Ben demedim sen dedin."

"Sende tamam dedin?"

"Sen ne dersen."

"Ne?"

"Sen ne dersen, ben tanam derim diyorum." Deyince gülümsedim.

"Madem öyle sorduğum her şeye de cevap verirsin?"

"Veririm."

"Hande sana benim hakkımda ne dedi az önce?" Diye sordum hızla.

"Ne alaka şimdi?"

"Çok alaka!"

"O bir şey söylemedi." Dedi.

"Yalan söyleme."

"Ben söyledim." Diye ekledi.

Kaşlarımı çattım.

"O benim sana karşı bir şeyler hissettiğimi biliyordu. Hatta anlamamda yardımı bile oldu diyebilirim."

"Hande'nin?"

"Evet." Dedi ama hiç inanasım gelmedi. Benim hakkımda söylediklerini duymasam belki inanabilirdim. Ama şuan inanamıyordum. "Bende sevgili olduğumuzu söyledim."

"Sevgili olduğumuzu mu söyledin?"

"Evet."

"Ee o zaman içeride ki herkes öğrenmiş oluyor!" Dedim hızla. "Davut, Sibel ve Tülin hariç. Tülin'e en yakın zamanda söylemezsek, bizi keser."

"Keser." Diyerek beni onayladı. "Ama ona da söylememize gerek var mı bilmiyorum."

"O ne demek? Ona da mı söyledin?"

"Hayır ama anlamıştı zaten o."

"Doğru." Dedim. "O zaman ben onunla yarın konuşurum."

"Yarın konuşamazsın."

"Neden?"

"Çünkü yarın bir planın var."

"Ne planı?" Diye sordum. "Yok benim planım falan. Ayrıca sen nereden biliyorsun? Ne zaman söyledim?"

"Şimdi ben söylüyorum." Deyince anladım ne demek istediğini.

"Ha seninle bir planımız var?"

"Aynen."

"Neymiş?"

"Yarın görürsün."

"Sürpriz mi?" Diye sordum hızla.

"Sürpriz."

"Olamaz."

Kaşlarını çattı. "Neden?"

"Çünkü ben merak ederim."

"Etmezsin."

"Aşkım ederim." Dedim. "Söyle bence sen."

"Söylemem."

"Ama lütfen."

"Hiç şirinlik yapma, sürpriz dediysem sürpriz."

"Şirinlik mi? Ben hiç öyle bir şey yapmadım. Ha sen beni şirin buluyorsan yapacak bir şeyim yok."

"Boşuna uğraşma yavrum, söylemem."

"Oy senin yavrum diyen ağzını yerim ya." Diyerek ellerimi kaldırmıştım ki, ellerim yüzüne ulaşmadan koridordan bir ses duyuldu.

"Ahsen?"

"Hii!" Diye bağırdım sessizce. Fısıldayarak devam ettim. "Basıldık."

Konuşacakken elimi dudaklarına kapattım. "Sus!"

Derin bir nefes aldım.

"Efendim Tülin?"

"Neredesin kız bir gittin gelmedin."

"Çıkıyorum şimdi."

"İyi misin?"

"İyiyim." Dedim ve Cahit'i kapının arkasına doğru ittim.

Kapıyı yavaşça açıp, ardına kadar açmadan hızla banyodan çıktım.

"Bir şey mi oldu?"

"Yok bir şey olmadı da ben gelmeyince merak ettim."

"İyiyim iyiyim." Dedim. "Hadi geçelim içeriye."

"Cahit odasında mı?"

"Bilmem. İçeride değil mi?"

"Değil."

"Odasındadır herhalde. Nerede olacak?" Dedim. Banyoda benim yanımda olacak hali yoktu ya...

Tülin ile içeriye döndükten sonra biraz daha oturup, eve gitmek için kalkmıştık. Biz ayaklanınca diğerleri de kalkmıştı.

"Sibel." Dedim. "Gel bize istersen."

"Yok Ahsen, annemin haberi yok şimdi hiç kavga etmeyelim."

"İyi kendin bilirsin."

"Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Zehra kapıyı açınca eve girdim.

"Sizin başbaşa bir akşam hayali yalan oldu bu gün."

"Öyle oldu." Dedim ayakkabılarımı dolaba koyarken. "Ama canım sevgilim hemen telafi ediyor."

"Bu gece onda mı kalıyorsun?" Diye sordu hızla.

"Hayır ya ne alaka?"

"O burada kalıyor."

"Hayır. Senin aklından neler geçiyor?"

"Ne o zaman?" Dedi benim sorduğum soruyu umursamadan.

"Bende bilmiyorum. Yarın bana sürprizi varmış."

"Oo." Dedi uzatarak. Kendini koltuğa bırakıp tekrardan konuştu. "Enişteden beklenmedik hareketler."

"O ne demek?" Diye sordum yanına otururken.

"Sen adamı odun gibi anlattın. Şimdi sürpiz falan diyorsun."

"Ben de öyle sanıyordum."

"Artık sanmıyor musun?"

"Sanmıyorum."

"Neden?"

"Çünkü öyle değilmiş." Dedikten sonra tekrardan ayağa kalktım. "Neyse ben yatacağım."

"Tabii yat. Sen ne kadar erken uyursan o kadar erken sabah olur."

Ona göz devirerek odama geçtim.
Üzerimi değiştirip yatağa yattıktan sonra telefonumu elime alıp Cahit'e mesaj attım.

Siz : Yarın kaçta hazır olayım? (00:34)

Mesajı gönderdikten bir kaç dakika sonra cevap geldi.

Diktatör Yüzbaşı : Dokuzda çıkarız. (00:37)

Siz : Sabah dokuz? (00:37)

Diktatör Yüzbaşı : Evet. (00:38)

Siz : Aşkım cumartesi cumartesi sabahın dokuzunda nereye gideceğiz? (00:38)

Diktatör Yüzbaşı : Böyle yaparak laf alabileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun. Söylemeyeceğim.  (00:39)

Siz : Çok kötüsün. Ne olur söylesen? (00:40)

Diktatör Yüzbaşı : Sürpiz olmaz. (00:40)

Siz : Olmasın ne olacak? (00:40)

Diktatör Yüzbaşı : Ben sevgilime sürpriz yapamaz mıyım? (00:40)

Siz : İyi tamam bir şey demiyorum. (00:41)

Diktatör Yüzbaşı : Sabah dokuzda hazır ol. (00:41)

Siz : Tamam. (00:42)

Diktatör Yüzbaşı : Küstün mü sen bana? (00:42)

Siz : Hayır canım. Niye küseyim ki? Küsmem gereken bir şey mi yaptın? (00:45)

Diktatör Yüzbaşı : Ben bir şey yapmadım ama sen belki yanlış anlamışsındır. (00:45)

Siz : Ben her şeyi yanlış mı anlıyorum? Öyle mi demek istiyorsun? (00:46)

Diktatör Yüzbaşı : Hayır. Onu nereden çıkardın? (00:46)

Siz : Ne bileyim. Bir an öyle diyormuşsun gibi geldi. (00:47)

Diktatör Yüzbaşı : Hayır. (00:47)

Siz : Tamam. (00:50)

Diktatör Yüzbaşı : Kalın giyin yarın. (00:55)

Siz : Neden ki? (00:55)
Siz : Nereye gideceğiz? (00:55)
Siz : Soğuk bir yer mi? (00:55)
Siz : Hoş bu şehirde her yer, her zaman soğuk orası ayrı konu. (00:55)
Siz : Ama umarım ekstra soğuk bir yere gitmiyoruzdur. (00:55)
Siz : Ayrıca aşkım senin teknolojiden haberin olmayabilir, bu konuya uzak olabilirsin. Ama mesajları okuduğunu görebiliyorum. (00:56)

Diktatör Yüzbaşı : Nasıl olabiliyorda ağzını bile açmadan çok konuşabiliyorsun? (00:56)

Siz : ay rahatsız ettik paşam kusura bakma. (00:57)

Telefonu yatağın yanında ki komodinin üzerine bırakıp başımı yastığa koydum.

-

Ertesi sabah rahat rahat hazırlanmak için iki saat önceden kalmıştım. Acele etmek istemiyordum. Çünkü geç kalacağım diye acele ettikçe her seferinde daha çok geç kalıyordum.

Oldukça kalın kıyafetlerim ile bir kaç kat olmak üzere güzel bir kombin yapabildim. Kombinim güzel olmuştu fakat beni olduğumdan beş kilo falan fazla gösteriyordu.

Zil çalınca elimde ki bereyi başıma geçirmeye çalışarak kapıya geldim ve açtım.

"Günaydın!" Dedim neşeyle.

"Günaydın. Hazır mısın?"

"Hazırım." Dedim ve kapının arkasında ki dolabı açıp beni sıcak tutacağına adım kadar emin olduğum montumu aldım. "Çok mu abartmışım?" Diye sordum montu giymeden önce.

"Hayır gayet iyi giyinmişin."

"Eldivenlerimi de alayım mı?"

"Al." Dedi. "Hatta yanına yedek kıyafet de alabilirsin."

"Biz nereye gidiyoruz?" Diye sorduktan sonra hemen ekledim. "Yani merak ettiğimden sormuyorum. Ona göre kıyafet alayım diye soruyorum."

"Kalın kıyafetler alman yeterli."

"İyi tamam!" Dedim ısrar etmeden. İçeriye döndüğüm sırada arkamdan konuştu. "Fotoğraf makinanı da al istersen."

Bir şey demeden yatak odama gelip hızlıca bir kaç kıyafet aldım yanıma. Çantamı ve fotoğraf makinamı aldıktan sonra evden çıktık.

Arabaya binince hiç bir şey söylemedim.
Nereye gittiğimizi deli gibi merak ediyordum fakat Cahit'in söylediği onca laftan sonra tekrardan sormak istemiyordum.

Soğuk bir yere gittiğimiz kesindi. Fakat Cahit hiç öyle bir yere gidecekmişiz gibi değildi. Çünkü üzerinde siyah bir kaban vardı sadece. Benim kıyafetlerimin yanında onun kıyafeti yazlık kalkıyor desem abartmış olmazdım o derece. Ama gittiğimiz yeri bilmediğim için ben mi abartmıştım yoksa o mu anlayamıyordum.

Radyodan kısık sesle gelen şarkıyı duyunca Cahit'e döndüm. "Sesini açabilir miyim?"

"Aç. Niye soruyorsun?"

"Ne bileyim." Diyerek sesini açtım. "Ben çok severim bu şarkıyı."

"Bu şarkıyı?"

"Evet." Dedim ve nakaratının gelmesini bekledim. Gelince bende yüksek sesle eşlik etmeye başladım.

"Şimdi ağlamak geldiyse içimden!
Ne fark eder? Ne fark eder?
Ağlamak güzeldir diyor bak Sezen.
Ağla kalbim! Belki geçer."

Şarkının sözleri çok dram doluydu. Ama Gökhan Özen söylediği için mi yoksa melodisi yüzünden mi bilmiyorum bu şarkı hoşuma gidiyordu. Ve dinleyince de moodum düşmüyordu. Aksine sanki pop dinliyormuşum gibi gayet keyifle dinliyordum.

"Sen sevmez misin?" Diye sordum.

"Pek tarzım değil."

"Ne peki tarzın? Ne dinlersin."

"Bir şey dinlemem genelde." Dedi.

"Dinlersende kesin Müslüm Gürses falan dinlerin." Dedim.

"Yani genelde öyle oluyor."

"Ya bakar mısın bir haftada sevgilimi ne kadar iyi tanıdığıma." Deyince güldü.

"Bir dakika bir dakika." Dedim hızla. "Sana Müslüm Gürses'ten bir şarkı armağan etmek istiyorum."

"Hangi şarkı?"

"Bekle." Diyerek radyoyu kapattım ve telefonumu elime alıp hızla aklıma gelen şarkıyı açtım.

"Solmadan gel artık aşkımın gülü.
Olsa da konuşsa kalbimin dili!
Küçücük dünyamda bir bilsen seni.
Görünmez yazıyla yazdım kalbime."

Solmadan gel artık aşkımın gülü.
Olsa da konuşsa kalbimin dili!
Küçücük dünyamda bir bilsen seni.
Görünmez yazıyla yazdım kalbime."

Ona döndüm ve şarkının nakatarına bağırarak eşlik ettim.

"Böyle bir aşk görülmemiş dünyada!
Ne geçmişte, ne de bundan sonra da.
Arasalar bulamazlar rüyada.
Göremezler seni yazdım kalbime."

Cahit büyük bir kahkaha attı.
Şimdi ben böyle güzel gülen bir adam, kalbime yazmayayım da ne yapayım?

"Senin de Müslüm dinlediğini bilmiyordum."

"Ee bizde boş değiliz."

Gözlerini kısa bir an yoldan çekip bana baktı.

"Daha gelmedik mi?" Diye sordum.

"Gelmedik."

"Ne kadar var?"

"Var daha."

"Çok mu?"

"Çok."

"Ne kadar çok?"

"Bilmiyorum tam olarak." Deyince kaşlarımı çattım. "Nereye gittiğimizi bilmiyor musun?"

"Öyle mi dedim ben? Tam olarak ne kadar kaldığını bilmiyorum dedim."

"Nereye gittiğimizi biliyorsun yani?"

"Evet."

"Nereye gidiyoruz?"

Güldü.

"Ne kadar akıllısın sen öyle ya?"

"Ee." Dedim gururla. "Tabii ki öyleyim."

"Ama maalesef bir işe yaramayacak."

"Ay amma inat ettin he! Birazdan göreceğim işte, ne olur söylesen?"

"Birazdan göreceksin işte." Dedi. "Ne olur sabretsen."

"İyi tamam!" Dedim hızla. "Susuyorum! Gidene kadar hiç bir şey de sormayacağım, hiç bir şey de söylemeyeceğim tamam!"

Cahit'in bir şey söylemesini bekledim. Ama hiç bir şey söylemedi.

Neredeyse bir saat boyunca hiç konuşmadan, sessiz bir araba yolculuğundan sonra araba durdu.

Sessizlik ve arabanın içinde ki sıcaklık uykumun gelmesine sebep oldu.

Gözlerimi zar zor açık tutmaya çalışırken araba durunca yerimde dikleştim ve etrafıma bakındım.

"Aşkım buraya mı geldik cidden?" Diye sordum hızla.

"Biraz sabır yavrum biraz sabır." Diyerek kapıyı açtı ve arabadan indi. Bende inecekken arabaya eğilip "Sen dur geleceğim ben." Dedi.

Arabadan indikten sonra karşıdan gelen bir kadının yanına gitti ve bir şeyler söyleyip, kadının uzattığı bir şeyi aldı ama ne aldığını görememiştim.

Tekrardan arabaya geldi ve arabayı çalıştırdı.

"Kimdi o?"

"Bizim karakoldan birinin annesi." Derken sola döndük.

"Anladım." Derken etrafıma bakındım. "Buraya kadar gelmemize hiç gerek yoktu. Bizim sokakta böyle zaten."

Dağın başındaydık. Ve her yer karla kaplıydı. Neredeyse Mart ayına girecektik ama burası hala kara kıştı.

Araba tekrar durdu. Tamamen ahşap bir evin önünde durduk.

"Ha ben şimdi anladım." Dedim.

"Sonunda." Dedikten sonra bana döndü. "Hadi inelim."

"İnelim." Dedim gülümseyerek. Kemerimi çıkartıp arabadan indim. "Tamam tamam, bizim sokak böyle değil." Diye konuştum yanına giderken.

"Beğendin mi?"

"Kartpostal gibi." Diyerek etrafıma bakarken, kolunu boynuma sarıp beni kendine doğru çekti ve yanağıma bir öpücük bıraktı.

Gülerek önüme döndüm. Birlikte evin kapısına geldik ve Cahit kapıyı açtı.

Kapı direkt evin içine açılıyordu. Bir taraf tamamen camakendi. Camın önünde koltuklar varken oranın tam karşısı mutfaktı.

Mutfak ve oturma odasını ayıran masaya baktım.

"Sen mi hazırladın bunları?"

"Hayır." Dedi. "Az önce anahtarı aldığım kadın ilgileniyor burayla. Bir kaç tane daha var böyle ev. Bende bir mekanda kahvaltı etmektense böyle bir yer daha güzel olur diye düşündüm."

Gülümseyerek ona baktım.

"Çok güzel düşünmüşsün."

"Hadi geç, kahvaltı edelim sonra da dışarıya çıkarız."

"Kardan adam da yapar mıyız?"

"Kardan adam mı yapmak istiyorsun?"

"Bilmem. Hiç yapmadım ki daha önce." Dedim montunun fermuarını açarken.

"Hiç mi? Çocukkende mi yapmadın?"

"Hiç." Dedim. "Uludağ'a giderdik her sene, hatta günlerce kalırdık. Ama babaannemin zoruyla her seferinde ya kayak yapardık ya başka bir kar sporu."

"O zaman önce kahvaltı ediyoruz. Sonra dışarıya çıkıp sana kardan adam yapıyoruz."

"Anlaştık!"

Montumu çıkarttıktan sonra birlikte masaya geçtik. Hayatımda ettiğim en keyifli kahvaltıydı. Yediklerimle hiç bir alakası yoktu. Hatta ne yediğimi hatırlamıyordum bile. Ama o kadar güzeldi ki.

Kahvaltıdan hemen sonra dışarı çıkmıştık.

"Cahit!" Diye bağırdım birden beni kucağına alınca. "Hayır dur! Aşkım dur."

"Hazır mısın?"

"Aşkım atma bir yere dur bak çok üşüdüm."

"Az önce sırtımdan kar attın?"

"Aaaa!" Diye bağırdım kollarımı boynuna sararken. "Ya sen asker değil misin? Koskoca Yüzbaşı olmuşsnun. Bir avuç kar mı koyacak sana? Cahit dur! Aşkım!"

"Biraz daha konuş bakayım ikna edebilecek misin?"

"Ederim birtanem, tabii ki-"

Lafım bitmeden Cahit beni hızla yere attı. Her yerim kar olurken çığlık attım.

Daha sonrası kovalamaca, koşuşturmaca derken beraber kardan adam yapmıştık. Pek güzel olmamıştı ama olsun...

Saat dört gibi üşüdüğüm için içeriye girmiştik. Cahit, şömineyi yakarken bende üzerimi değiştirmiştim.

"Bir şey söyleyeyim mi daha önce hiç bu kadar kar oynamamıştım." Diyerek koltuğa oturdum.

"Daha bir sürü ilki beraber yaşayacağız." Deyince gülümsedim.

"Yaşayacağız değil mi sevgilim?"

"Yaşayacağız."

Cahit, şömine ile uğraşmaya devam ederken koltuğa uzanıp onu izlemeye başladım bende. Ateşin sesi, yorgunluk, sıcaklık derken gözlerim yavaşça kapandı.

-

"Güzelim."

Derinlerden bir yerlerden gelen Cahit'in sesi gözlerimi aralamama sebep oldu.

"Hı." Diye mırıldandım.

"Uyan hadi."

Gözlerimi tamamen açtım.

"Ne oldu?"

"Bir şey olmadı." Dedi.

"Uyuya mı kalmışım ben ya?" Diyerek yerimden doğruldum.

"Evet." Dedi ve ayağa kalkıp yanıma oturdu.

"Hava kararmış." Dedim. Yavaşça ona doğru yaklaşıp başımı göğsüne yasladım. Kolunu omzuma atıp kendine doğru çekti beni.

"Çok yorulmuşsun."

"Sen ne yaptın ben uyurken?"

"Seni izledim."

Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım.

"Öyle mi?"

"Öyle."

Yavaşça uzanıp yanağını öptüm.

"Romantik sevgilim benim ya."

Gülümsedi.

"Dönecek miyiz?" Diye sordum tekrardan başımı göğsüne yaslarken.

"Döneceğiz." Deyince yüzüm düştü.

"Yine gelir miyiz buraya?"

"Ne zaman istersen geliriz." Dedi. "Ama gitmeden önce benim sana bir şey vermem gerekiyor."

Göğsünden uzaklaşıp bağdaş kurarak oturdum. "Ne vermen gerekiyor?"

Cebinden bir kutu çıkarttı. Kutuyu açmadan yüzüme baktı.

"Ahsen." Dedi iç çekerek.

Bende iç çektim.

"Ben bu zamana kadar çok kar gördüm. Bir çok şehirde, bir çok dağda. Hani hep söylerler ya her kar tanesi birbirinden farklı diye. Bu konu daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. Ayrıca nasıl farklı olabilir, binlerce kar tanesi diye düşünüyordum. Sonra hayatıma bir kar tanesi düştü."

Duraksadı ve derin bir nefes aldı.

"Baştan, diğer kar taneleri gibi hiç dikkatimi çekmedi. Ama sonra gördüm. Fark ettim ki gerçekten her kar tanesi farklıymış ve en güzel benim yüreğime düşmüş."

Bir şeyler söylemek istedim. Dudaklarımı araladım ama hiç bir şey söyleyemedim.

"Yıllardır soğuk olan yüreğimi o ufacık kar tanesi ısıttı. Benim hayatıma düşen, yüreğimi ısıtan kar tanesi sensin Ahsen." Dedi.

Bakışlarını gözlerimden çekip elinde ki kutuya çevirdi ve kutunun kapağını açtı.

Benim de bakışlarım kutuya kaydı.

"Bu yüzden sana ilk hediyem böyle bir şey olsun istedim. Yani böyle şeyleri becerebilir miyim bilmiyorum ama özel olsun istedim."

Ucunda kar tanesi olan kolyeyi kutusundan çıkarttı.

"Birtanem." Dedim içli bir şekilde. O kadar duygulanmıştım ki. "Çok güzel bu."

"Beğendin mi?"

"Beğenmek ne kelime, bayıldım!"

"Takayım o zaman."

"Tak." Diyerek saçlarımı kenara çektim.

Cahit kolyeyi boynuma taktıktan sonra saçlarımı ellerimin arasından alıp omzuma doğru saldı.

"Yakıştı mı?"

"Çok."

"Teşekkür ederim sevgilim." Dedim.

"Rica ederim." Dedikten sonra saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı.

"Seni çok seviyorum."

"Bende." Dedi. "Bende seni çok seviyorum."

Geldim geldim geldim.
Romantik bey Cahit ile hafta sonunu kapatalım 🧡

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorumlara yazmayı ve vote vermeyi unutmayın lütfen ❤️

Instagram / yericeryazar

Yeni bölümde görüşürüz!💓

Continue Reading

You'll Also Like

5.6M 187K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
350K 29.6K 49
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
1M 87.9K 61
İklim Akağaç, yaşıtlarının arasında en iyi patencilerden biridir, ancak etrafa saçtığı gülümsemelerin, kazandığı ödüllerin ve zarafetinin ardında baş...
2M 124K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...