KARAYEL +18 (KBM)

By blackkgillerr

857K 17.9K 3K

Eski adı: KORUMAM BİR METEOR ☄️ Ben nerden bilebilirdim ki babam bana koruma atayacak? ☄️ "İçi... More

Tanıtım
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
ÇOK ÖNEMLİ
31
32
33
34

35

2K 105 29
By blackkgillerr

HERKESE MERHABA!!

DEPREM BÖLGESİNDEYDİM...

GEÇ KALINMIŞ BİR GEÇMİŞ OLSUN DİLEKLERİMİ BIRAKIYORUM BURAYA, BİRİNCİ DERECEDEN KAYBIM OLMADI FAKAT SEVDİKLERİM, SEVDİKLERİNİ KAYBETTİ. BİR DÖNEM HAYATIMDA OLMUŞ İNSANLARIN OLMAYIŞINA ALIŞMIŞTIM ANCAK NEFES ALMIYOR OLUŞLARI VE SÜREKLİ AKLIMA GELİŞLERİ ÇOK GEÇ KALDIĞIMI GÖSTERİYOR DEĞİL Mİ?

DENİLDİĞİ GİBİ HAYAT KISA.

TÜM BUNLARIN YANINDA İYİ ŞEYLER DE OLDU. YENİ KARARLAR ALDIM. HAYATIMDA BÜYÜK BİR GELİŞME YAŞANDI.

KISA KESEYİM!

HERKESE İYİ OKUMALAR :)

🖤

Bir karanlık odanın içine küçük bir delikten ışığın sızması gibiydi Sidar'ın gözleri. O, duygularını pekala çok iyi bir şekilde kamufle edebiliyordu. İsteyince demir kadar sert, duvar kadar soğuk olabilirdi. Ancak gözlerinde gördüğüm o isteksizliğin sebebini bilmesem de geçerli bir açıklaması olduğunu hissedebiliyordum.

Anlatabilirdi, ancak o bunu istemiyordu ve buna rağmen nasıl oluyorsa, öyle iyi hissettiriyordu ki, ben de bana bir şey anlatmasını istemiyordum artık. Tek isteğim üzerimdeki havludan bedenimi kopartıp kendi bedenine katmasıydı. Onu çok özlemiştim ve onun da gerilen yüzünün dalgalanmasından bunu anlamıştım. Benden etkileniyor olması dahası bunu gizlemeden bana gösteriyor oluşu çok hoşuma gidiyordu.

Gerilen bedenini hissedebiliyordum, gerilen yüzü dalgalanıyor ve manasız bir dirayet sergiliyordu. Oysa yapacağını zaten söylemişti.

Bir adım geri gittim, sonra bir adım daha giderken onun elini tuttum. Diğer elini tutacağım sırada bir adım daha geriledim ve henüz buhardan arınmamış sıcak banyonun soğumuş olan duvarlarına verdim sırtımı. Ürperdim ama bu bir şey değildi. İçimde büyüyen yangının yanında hiçbir şey değildi.

"Küçük ağzım seni bekliyor." Ellerini bıraktım ve gömleğinin düğmesine geldiğimde açmaya başladım. Çok sürmeyen bu durum, dudaklarımın tenine sürtünmesi üzerine, Sidar sağ elini yanağımın yanından geçirmiş ve fayansa dayamıştı. Bense kaslı bedeninin her hattını ellerim ile okşuyor, dudaklarımın yoksunluk çekmesini umursamadan sulu sulu öpüyordum.

Soğuk eli boynuma çıkmıştı. Sert olmayacak ancak yumuşak sayılmayacak derece de sıktı. Beni istediğini anlamak için iki bacak arasındaki uzvunu şahlandırmaya gerek yoktu. Sıklaşmış nefes alışverişleri, kısılmış gözleri ve kaskatı kesilmiş bedeni, iğne ucu kadar minik her kısmı beni istiyordu ve ben de onu.

İki yanından sarkan gömleğini çıkarmak zor olmazdı ancak yarı giyinik haldeyken daha iştah açıcı duruyordu. Açılmak üzere olan bir davetiyeydi. Acelem hiç yoktu.

Çıplak bedenine indirdiğim ellerim milim milim gezintiye çıkmışken kusursuz bedenine nakış gibi izlenmiş izlerin üzerinde oyalanmaya başlamıştı.

"Bunları daha sonra sor demiştin?" Belli belirsiz güldü. Eğildi ve beni izlemeye başladı. Çok değildi lakin az da sayılmazdı. Beli silahlı, yıllarını birilerini korumak için harcamış türlü eğitimlerden geçmişti. Yine de birkaç izin unutulmaz anısı olduğuna emindim.

Sağ bileğimi tuttu ve sakince sol göğüsüne çıkarttı. Kalbinin altında kalan izin üzerine bastırdı. Sonra usul usul okşamamı istercesine hareket ettirdi.

"Annem yaptı." Tuttuğu elim kaskatı kesildi. Bakışlarım onu buldu ve o zaten beni izliyordu. Yutkundum. "Ders vermek istiyordu." Elimi çekmek istesem de müsaade etmedi. "Sekiz yaşındaydım, beni eğitiyordu ve ciddi olmam gerektiğini aksi takdirde sonuçlarının iyi olmayacağını göstermek istedi." Dişlerimi sıktım, duyduklarım bırak hoşuma gitmesini canımı yakmıştı. O ise bana gülümsedi. Elimi sertbest bıraktı ardından yüzümü avuçladı.

Onun izlerinin hiçbirinde iyi bir anı yoktu.

"Asıl sen bana ne izler katacaksın?" Göz kırptı ve başını iki yana salladı. "Şimdi biraz onu konuşalım." Mümkünmüş gibi yaklaştı ve duvar ile onun arasında sıkışmamı sağladı. "Aslında konuşmayalım, en iyisi uygulamak." Dedi ve dudakları dudaklarıma mühürlendi.

Sakindi ancak biliyordum ki sakin olmak istemiyordu. Kafamız öpüşmenin verdiği hoyratlık ile bir sağa bir sola hareket ederken eli karnıma gitti. Havlumu çekip alsın isteyen yanlarım kıvranırken o kendine bir açıklık buldu ve tenimi okşamaya başladı.

Kısa bir anlık durdum, yüzüne baktım ve gülümsedim aynı karşılığı bana vermesiyle kaldığımız yerden devam etmeye başladım ve daha sert öpmem ile aynı karşılığı almam zor olmadı.

Kalçama inen eli, çıplak alt gövdemi yoğurmaya başlamıştı. Dokunuşları hiç de yumuşak değildi ve dahası bu beni çıldırtıyordu. Gittikçe derinlik kazanan öpüşmemiz, içimize doldurduğu hazzın sadece alt yapısını oluşturuyordu.

Sidar geri çekildi ancak durmadı, sol eli boynumu sertçe kavramış sağ eli ise aynı sertliğine devam ediyordu. Beni hızla duvara doğru çevirdi. Üzerimde havlunun oluşu inanılmaz sinirlerimi bozuyordu. Yüzümü sola çevirmemi sağladı ve eğilip dudaklarımı öpmeye devam etti. Bunun için parmak uçlarımda yükselmiş ve ona doğru uzanmam gerekmişti. Sonra sağ eli aniden onun için yanan kadınlığımı hoyratça avuçlaması ile inleyişlerim her fayans tanesine santim santim yayıldı.

Öyle bastırdı ki, zihnim kendini kapattı ve yıldızlar uçuşmaya başladı.

Eli yeterli kalacak mıydı? Asla. Verdiği hazzın getirisi olarak kalçam kıvrak hareketlerine başlamıştı. Bu durum karşısında kadınlığıma daha çok bastırdı ve beni kendine yaslamış oldu. Aynı anda inlemiş olmamız kaçınılmazdı.

Havlu hışımla çekildi üzerimden, sert soluk alışverişlerimiz duyuldu sadece. Artık yüz yüze gelmiştik. Gözlerinin aldığı karalık ise yosunlarını örtmüştü.

Şimdi boynumu daha sert kavramış beni daha hoyrat bir şekilde öpmeye başlamıştı. Tüm bedenim onun ile duvar arasında ezilirken, ezilen tüm hücrem ise Sidar'ın adını haykırıyordu.

Beni kucakladı, bedenimi soğuk lavabo mermerine bıraktı ve gözlerini gözlerimden ayırmadan üzerini çıkarttı. Ben ne hissediyorsam, o benden daha fazlasını hissediyordu ve bunu gözleri bana haykırıyordu.

Elleri bacaklarımı sıktı. Gerinip kendimi arkaya doğru kaydırdığımda o ise beni öne doğru çekmişti. Tepeden kusursuz, iştah açıcı görünüyor dahası dilimi damağımı kurutuyordu.

Çok geçmeden iki göğüs aramı önce öptü, sonra burnunu sürttü ve çok geçmeden yaladı. Eli belimi sımsıkı kavrarken bir eli ile göğüsümü avuçlamaya başlamıştı. O muhteşemdi. Dudaklarımı dişliyordum lakin keskin bir inlemenin havaya süzülmesinin tek nedeni diğer göğüsümü emmek ve ısırmak arasındaki bağı sert ve seri şekilde devam ettirmesiydi.

Soluk alışverişlerim mümkün olduğundan daha fazla sıklaşmıştı. Boynuna giden elim saç diplerini okşuyor ve kendime daha da çekiyordu.

Benden uzaklaştı, gözleri üzerimden ayrılmadan elleri pantolonuna gitti ve hiç de yavaş olmayacak bir şekilde üzerindekilerden kurtuldu. Hangi ara daha da açtığımı bilmediğim bacaklarımı, o sertçe kavrayıp beni kendine çektiği zaman fark etmemi sağlamıştı.

Parmak izleri bacaklarıma kazınmış olduğuna emindim artık. Sidar boynunu sertçe tuttu ve bana doğru eğildi. Hiç nazik sayılmayacak bir hareketle dudaklarımı öpmeye başladı. Öyle sert öyle aceleciydi ki inlemelerim ağzının içine yankılanarak kayboldu.

Bir eli kabaca göğüslerime indi, ucunu çekiştirdiği gibi ağzımdan kaçan iniltiyi yine yutmuştu.

Nefes nefese kalmıştım, her dokunuşu ruhumu ateşe veren kibrit çöpünden farksız, kavurucu derecede sıcaktı. Yetmiyordu bana, daha fazlası için doğan istek filizlenerek taşıyordu bedenimden.

"Sidar..."

Ellerim ensesinden saçlarına keşfe çıkmış, çekiştirmekten telleri avucumda kalmış olsa da bırakamıyordum asla.

"Güzelim?"

Sadece inledim, o ise beni anladı. Bacaklarını sardığım bedenine daha çok çekildim. Hızla kucaklandığım gibi sertçe sırtım duvar ile buluştu.

Kollarım yılanları kıskandıracak derecede boynuna dolandı. Altımda hissettiğim sertlik, Sidar'ın da yardımı ile artık altımda değil tamamıyla içimdeydi.

Ve dünya dönmeyi bıraktı.

Banyonun fayansları, her anımıza şahitlik yeminleri etti.

Karanlık her şeye rağmen beyaza boyandı.

🖤

Eve kimin geleceğini dahi umursamadan banyoda çok kalmayarak yatağıma geçmiştik, şimdi ise kolları arasında uyuyor her zaman bu denli huzurlu ve Sidar'a yakın olmanın güzelliklerini düşünüyordum. Dahası daim olmasını bozulmamasını...

Dilediğim gibi olmamıştı. Telefonum çalmaya başlamış hemen ardından da Sidar'ın saati ötmeye başlamıştı. Yerimden dahi kalkmak istemezken belime sarılan kol, beni kendine daha çok çekti. Yüzümde oluşan gülümseme bedenimde hafife alınmayacak etkilerinden biriydi işte.

Sessizliğimiz yeniden aranmamız üzerinde gölgelendiğinde ise Sidar bu defa lütfedip kolunu kaldırarak kimin aradığına baktı. Bense kollarından çıkmak istemediğim için melodiyi duymazdan gelmeye devam ediyordum.

"Konu neyse kısa kes?"

Sarıldığım bedenin gerildiğini anbean hissettim. Karşıdan gelen konuşmayı duymuyordum ve iyi bir şey duymadığı da çok açıktı.

"Sebep?"

Daha çok gerildi.

"Durumu?"

Mümkünmüş gibi daha çok gerildi.

"Gizleyin."

Kendisi bu kadar kısa kesmese de olurdu. Kime ne olduğunu ancak konuşması bittiğinde anlayacaktım. Derken telefonum yeniden çaldığında bu defa istemeden de olsa kollarından çıktım ve komodinden telefonu aldım. Ozan arıyordu, henüz açmak üzereydim ki benden önce davranan Sidar aramayı cevaplamama engel olduğu yetmezmiş gibi yüzüne de kapatmıştı.

Sorgulayan bakışlarımın hedefi olduğunda ise her şey normal seyrinde gelişti. Telefonu aldığım yere bıraktı ve üzerime doğru eğilerek beni öpmeye başladı.

Hiçbir acelesi yoktu ancak sert ve etkili olduğu su götürmez bir gerçekti.

Kolunu belime sararak beni kendine daha çok çekti ve daha da hızlandı. Daha çok sardı, okşadı, sevdi ve bıraktı.

Şimdi nefes nefese birbirimize bakarken gözlerinin karaya çalan yeşillerinden alamadım gözlerimi.

"Bu kez bencil olacağım." Eğildi ve sertçe öptü. "Bu kez burada kalacağım." Henüz uzaklaşmamış ve dudakları dudaklarımda gezinirken tekrardan öptü. "Birazdan duyacaklarını ne kadar geç duyarsan o kadar işime gelir." Kaşlarım havalanmış ne duyacağımı düşünürken o tüm bedenimi hızla altına aldı ve üzerime çıktı.

Tüm ağırlığı üzerime nüfuz ederken boynuma değen dudakları ile nefesim sıklaştı. Elleri üzerime öylesine geçirdiğim geceliğin altında bacaklarıma geldi ve sertçe okşamaya başladı.

İnliyordum dememe gerek var mıydı? Sidar artık sadece bana gülümsüyor olsa dahi ben inleyecek kıvama geliyordum.

Dudaklarımı hoyratça öpüşü, oldukça hızlı hareketleri, omzumu ısırması ve henüz onun acısı dinmemişken aniden içime girmesi ile attığım çığlık saniyeler içinde gerçekleşmişti.

Bu adamın sevişirken bana verdiği izler, darp sayılır mıydı?

Başta gelen acı, arsız bir şekilde yerini zevke bırakırken onun hızlanan hareketleri asla yavaşlama girişiminde değildi. Soluğum her darbesinde kesilirken, birleşmemizden doğan çarpışma sesleri zihnimde yankılanıyordu.

Tüm bedenim yanıyor, alevler içinde kalmışçasına ter döküyor ve zevkten gözümden yaş geliyordu.

İkimizde çıldırmış, kendimizden geçmiştik. Aynı anda doruğa gelerek zirveyi görüp başladığımız işi bitirmemiz ile tırnak uçlarıma kadar titremiştim. Yorgunluğum baş göstermiş, nefes alırken ciğerlerim yanmaya başlamıştı. Sidar'ın yan etkileri görülmeye değer bir kazançtı işte.

Saatlerce evden tek bir çıt sesi dahi çıkmazken sadece ikimizin nefes alışverişleri duyuldu odamda. Taa ki bahçeden gelen hır gür sesine kadar... Ne olduğunu anlamamış, ilk olarak babamdan şüphelenmiş olmamla birlikte bulunduğum konumu asla bozmak istemesem de Sidar da hazırlanmaya başlamıştı.

Yüzüne baktım, demir gibi olan ifadesi ser verip sır vermiyordu.

"Sidar?" Ne olduğunu anlamayan yanım merak delhizlerinde yüzerken o hazırlanmış ve karşıma geçmişti. Bense hala yatakta oturuyor açıkta olan bedenimi beceriksizce örtmeye çalışıyordum. Bir süre baktı bana, çıplak omuzumu tuttu ve alnıma uzun soluklu bir öpücük bıraktı.

"Odanda kal, hemen geleceğim güzelim." Gitmesini istemesemde gidişini izlemiştim. Sonra evimin bahçesinde sanki birbirine giren insanlar yokmuş gibi yatağa attım kendimi ve gözlerimi kapattım.

Ne kadar durdum öylece bilmiyor olmakla birlikte, sıcaklamış ve öncesinden de terlemiş olan bedenim bir hayli temizlik isteyince duş almaya karar vermiştim.

Girmek her ne kadar zor gelse de çıkmak hiç de öyle olmamıştı.

İç çamaşırlarımı giyinmiştim ki çalan telefonum ile duraksayıp elimde olan tişörtü hızla başımdan geçirmiş telefonuma koşturmuştum.

Ozan arıyordu, bu defa açmam gerekiyordu ki öyle de yaptım.

"Selam," aramış ve ben yani Sidar, yüzüne kapatmamış gibi bir karşılık beklemeye başladım.

"Kumru," sesi yorgun geliyordu. "Söyler misin çalışanlardan biri annemin odasını hazırlasın, yoldayız geliyoruz." Görmese de başımı sallamış ancak bu isteğin ne için olduğunu anlamamıştım. Halamın odası her zaman temizlenir ve kullanmaya hazır bırakılırdı, yıllarca yurtdışında olsa dahi bu kural değişmezdi.

"Hallederim ama siz iyi misiniz?" Sadece derin bir nefes bıraktı. "Gelince konuşalım güzellik." Dedi ve kapattı.

Henüz pantolonumu giyinmemiş öylece dikilirken odada birinin varlığını hissetmiş ve arkama dönmüştüm ki Sidar ile burun buruna geldim.

"Sen ne zaman?" Eğilip burnumu öptü ve gülümsedi. "Giyinmeye başladığın andan itibaren." Refleks olarak omzuna vurmuş ve gülümsemiştim.

"Sapık gibi bir halin de yok ama..." Kinayeli bir şekilde söylemiştim. Belimi kavradı ve kendine çekti. "Sana yaptıkları sapıklık sayılmamalı." Sayılmıyordu zaten. Gülümsedim ve hazırlanmam gerektiği için kolundan sıyrıldım. Yatağımın üzerinde olması gereken pantolonumu Sidar'ın elinde görünce durup bekledim. O ise yatağıma gitti ve oturdu öylece bekledi. Hiçbir şey dememişti ama ben yanına gitmiş ve ne yapmak istediğini anladığım için hareketlerini izlemiştim. Beni giydirecekti.

Tuttuğu pantolonum paçasına bir ayağımı geçirmek için kaldırdığımda gülümsedi. Diğer ayağımda ise eğilip diz kapağımı öptü. Giydirdikten sonra düğmemi geçirmiş ve tişörtümü düzeltirken olan halleri o kadar güzeldi ki içime akan sıcaklık beni duygulandıracak derecede güzel hissettirmişti.

Onun bana yaklaşımı her zaman güzel olmuştu. Her zaman sıcak hissettirmişti.

🖤

Yolda olduklarını söylemesinin üzerine iki saat geçmiş olmasına rağmen gelmeyen Ozanlar'ı merak etmeye başlamıştım.

"Nerede kaldılar?" Sidar da gitmişti ve iyice sıkılmaya başlamıştım. Çok geçmeden çalan telefonum ile Ozan'ı görünce kaşlarım çatıldı.

"Nerede kaldınız?" Açar açmaz sorduğum sorunun üzerine karşılık olarak gelen ambulans sesi ayağa fırlamama neden oldu.

"Ozan ne oldu, o sesler ne?" Gelen hışırtı seslerinden sonra sonunda sesini duyurdu.

"Kaza oldu Kumru." Dizlerim titredi, anında burnumun ucu sızladı.

"Herkes iyi mi?" Artan sesler içimdeki korkuyu şahlandırdı. Dahası bir cevap gelmedi. "Ozan herkes iyi mi?!"

"Annem kanıyor Kumru..." Sendeledim, halam... Kalbim sıkıştı.

"Dayım..." Babam?

"Ozan o iyi mi?" Sesler kulağımı delecek kadar arttı.

"Bilmiyorum bilinci kapalı. Nefes alıyor mu emin değilim." Gözümden bir damla yaş süzüldü.

Bu üzüldüğüm için değildi. Babama bir şey olmasına karşın hiçbir şey hissetmediğim içindi.

Hat kesildi, büyük bir sessizlik tokat misali yüzüme çarptı. Kaza olmuştu.

"Biri buraya baksın derhal!" Dediğim an girişte bekleyen Yunus ve yanında adının Alper olduğunu düşündüğüm koruma geldi.

"Babamlar kaza yapmış." Yüzlerine baktım tepkisizlerdi ve ritmik hareketlerle başlarını salladılar. Bazen insanlıklarını alıp içini tamamen saman doldurduklarını düşünüyordum. Daha dikkatli baktım onlara ve siktir zaten biliyorlardı!

"Siz aptal mısınız? Bunu bilip bana nasıl söylemiyorsunuz?"

"Ulan bana vahiyle mi bu bilgi gelecek?"

"Siz demezseniz ben bu boş evde nasıl bileceğim."

"Necisiniz siz aile sırrı bakanlığı mı?"

"Kumru Hanım..."

"Ya kes! Kumru Hanımmış, kaale dahi almayıp ancak böyle carlayınca aklınıza hanım olduğum geliyor. Kimri Hinim!"

Yunus bana bön bön bakarken, Alper değilse de benim için Alper olan koruma, ne diyeceğini bilemez halde kalakalmıştı.

"Bıktım anlıyor musunuz, bıktım. Her şeyden de bıktım. Babamdan da sizden de!" Az kaldı birazdan içimi dökecektim.

"Sizi kapı dışarı etmiyorsam, her haltı benden önce bildiğiniz için. Şimdi beni hastaneye götürün. İtiraz edecek olan bir daha dönmemek üzere şuradan çıksın."

"Kumru Hanım, şuradan kastınız bahçe ve salon arası mı?" İmdat diye bağıracağım!

Yunus benden önce davrandı ve Alper'in kafasına geçirdi.

"Gerizekalı, diğerlerinin yanına git bekle. Etrafta kuş dahi uçmasın ben Kumru hanımı götürürüm." Aptal aptal etrafa bakıp bir şeyler mırıldandı ve çıktı. Cidden salağa da benziyordu. Babam bazen işini asla bilmiyordu. Sorunca da her şeyin en iyisini o bilirdi. Bok biliyordu!

"Kaza nasıl olmuş?" Araba o kadar sessizdi ki sinirim bozulmuştu.

"Erhan Bey kullanıyormuş Kumru Hanım." Sözde usta şofördü.

"Nasıl olmuş dedim, kim arabayı kullanıyormuş dediğimi hatırlamıyorum?" Budala Yunus!

"Yanlış sollama yapan araç ile çarpışmışlar Kumru Hanım." Nedense öyle olmadığını düşünüyordum.

"Sen niye ezbere konuşuyor gibisin Yunus?" Sanki önünde bir metin vardı da onu bana aktarıyordu.

"Sorularınızın cevapları beni bu şekilde konuşmaya itiyor." Hiçbir şey değil benim sorularımın cevapları onu bunu yapmaya itiyordu. Pes!

"Sessizlik bile daha az sinirimi bozuyor sayende Yunus." Bir daha da ikimizden çıt çıkmamıştı.

Yol akıp gitti, bir türlü bitmezken Sidar'a mesaj atmak aklıma geldi. Eve dönmemi istemişti lakin ben hastaneye gitmemi ve halamı elbette görmem gerektiğini söyledi varsaymış ve bir daha cevap vermemiştim.

Herkes benim için karar veriyor, bana ne yapmam gerektiğini söylüyordu. Bir yere kadar mecbur kalmıştım. Babamın eziyetinden ve hastalıklı ruh halinin getirdiği saçma ancak ruhumu yaralayan cezalarından korktuğum için boyun eğmiş olabilirdim. Ancak şimdi sesim çıkıyordu. Artık sadece babama değil herkese çıkıyordu. Ben yalnızca Kumru değildim. Kumru Karadağlıydım. Erhan Beyin gözü kara ise benimkiler daha karaydı.

Ölsün ister miydim? Hayır. İyi ya da kötü bana annemle olan güzel anlarımızı hatırlatacak tek kişi oydu. Annemi özleyince babama sarılıyordum. Tabi bazen o insan dışı davranıp beni ittiriyor ve kendinden uzaklaştırıyordu ama acısına çok kez vermiştim bu davranışlarını. Daha önce de demiştim annemle birlikte babamın aklı da gitmişti.

Günlerdir ve hatta haftalardır içimde bir huzursuzluk vardı. İyi değildim, hiç iyi değildim. Dengem babam ile kinetik kum dayanıklılığına bürünürken intihar dahi etmiş ve gerçekten akıllanmamıştım. Babam için değmezdi ama onun yaptıklarına katlanamıyordum. Şimdi durumu nasıldı ve ne haldeydi gerçekten merak etsem de içimde minik bir endişe ve üzüntü asla yoktu. Daha çok Halamı düşünüyor ve onu sağlıklı görmek istiyordum.

Araba durdu, nihayet gelebilmiştik. Yunus'u beklemeden girdiğim hastane adeta kan kokuyordu. Midem bulandı, yüzümün halden hale girdiğine emindim. İğrençti...

Yoldayken Ozan ile iletişimde olduğum için biliyordum hangi katta olduklarını. Kısa sürede yanlarına varmışken Yunus da bana yetişmişti.

Ozan'ı buldu ilk gözlerim. Dimdik duruyor yüzündeki bir çizik dahi olmayışı büyük şans dedirtmişti. Beni görünce yerinden kalktı ve kollarını açtı. Koşar adım gidip sımsıkı sarılmıştım.

"Nasılsın?" Daha sıkı sarıldı kolları belime.

"Sadece gerginim." Gözlerine baktığımda nedenini bilmediğim bir öfke gördüm. Bazen neden aramaya gerek yoktu.

"Durumları nasıl?" Gülümsedi.

"Annem iyi, dayım başında kırık var bilinci kapalı." Kalktığı yerine tekrardan oturdu. "Neyse ki yaşıyorlar." Bana değil de kendi kendine konuşuyordu. "Aksi olsa cesetleriyle çıkardım ringe." Ne saçmalıyordu bu? Ozan'a olan tahammül seviyem de sınırlı olduğu için karşısında olan boş sandalyeye geçtim.

Cesetleriyle ringe çıkacakmış! Manyak. Tuhaf bir dünyası vardı. Zaten çevremde bir tane normal yoktu.

"Halamı görebilir miyim?" Bakışları beni buldu. Elini kaldırıp 538 numaralı odayı işaret etti.

"Git git." Bıkkın ifadesi katlanılacak gibi değildi. Yerimden kalktım ve odaya doğru adımladım. İçime çöken burukluk Halamı nasıl bir halde göreceğimdi. Güzel yüzüne hasar aldıysa eğer bizi de Allah korusun diyebilirdim.

Hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı.

Halam büyük kulaklıkları takmış hayat ile bağını kesmişti. Beni henüz fark etmemiş olsa da ben sağ gözünün altındaki morluğu fark edebilmiştim. Kolunda alçı vardı ve sebebini bilmediğim bir şekilde kırmızı renkteydi. Halam da normal değildi.

Sonunda beni fark etmiş ve kulaklığı çıkartıp bir kenara fırlatmıştı. O kadar yüksek sesle dinliyordu ki uzakta olan kulaklıktan ses odada duyuldu.

"Halacığım nasılsın?" Şaşkındım, hiç böyle beklemiyordum. Kahkaha attı, sanki kazayı ben geçirmiş gibi yorgun, bitkin ve ölü hissederken o enerjikti.

"Bomba gibiyim bal Kumru." Kaza geçirdiğine dair şüphelerim vardı. Ona uzaylı görmüş gibi baktığımda emindim.

"Şükür iyisin hala ama bu kaza nasıl oldu?" Enerjik görünmeye çalışsada hareketlerinden sıkıntıda olduğunu anlamak zor olmadı.

Henüz müziğin ritmiyle başını sallarken durdu ve bana baktı. "Kaza olmadı ki?" Şüphelerim toz bulutu olup havaya karıştı. Kaza olmadıysa ne olmuştu.

"Kaza değilse ne oldu, sen be babam nasıl bu hale geldiniz?" Yüzünü buruşturdu. Hareketlerine tamamen son verdi.

"Yaşıyor mu hala o gerizekalı abim?" Kaşlarım havalandı. Yıllarım bu aileyle geçmişti, bin yıl daha geçse ben bu aileyi anlamayacaktım.

"Ne oldu yine hala?" Sağlam olan eli, göz alıcı olan algısına gitti ve onu sakince okşadı.

"Kolumu kırdı, bende kafasını kırdım." Birbirlerini düşmancasına seven iki kardeşlerdi adeta. "Birbirimize girdik, söylememe gerek yok, elbette ben haklıydım." Tartışmaya kapalıydı, aksini iddia edecek soruyu sormaya dahi cesaretim yoktu. "Tabi ben parmağını da kırdım." Sinsi sinsi güldü. "Yıllar önce kırdığı bacağımın acısını çıkartmam gerekiyordu." O kadar normaldi ki onun için herhalde ben anormal biri olduğumdan idrak edemiyordum tüm bunları.

"Siz düşman değilsiniz?" Gözlerinin rengi  öyle bir hızla değişti ki bir adım gerilememek için kendimi zor tuttum. Bana farklı bakmaya başladı. Beni ilk defa görüyormuşçasına inceledi, baştan aşağı. Yetmedi aşağıdan yukarı ama farklıydı bakışları, aklımdan ne geçiyordu da bana ağlamaklı olup kızacakmış gibi bakıyordu.

"Bunca zaman nasıl bilemedim." Gözlerimi gözlerinden kaçırma ihtiyacıyla çektim ve yumruğunu var gücüyle sıktığını gördüm. Meraklı bakışlarım gözlerine tırmandı. "Bunca zaman nasıl da kandırıldık biz." Kim kimi nasıl kandırmış olabilirdi? "Bal Kumru,"

"Efendim hala?" Yumruğunu gevşetti ve bana gülümsedi.

"Ne benim ne de senin hikayen daha başlamamış."

🖤


(16.06.23 - 0:15)

🔥

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 41.6K 48
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
662K 44.5K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
2.2M 71.8K 56
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
790K 45.9K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...