TESLİMİYET

By sihirlisonbahar

1.8M 95.9K 97.3K

İşaret ve orta parmağını kızın göğüs oluğundan hafif sürterek aşağı indi. O tozu bu mükemmel iki göğsünün ara... More

-ˋˏ ༻ GİRİŞ ༺ ˎˊ-
Bölüm 1 ❝ KORKU ❞
Bölüm 2 ❝ TUTSAK ❞
Bölüm 3 ❝ HÜSRAN ❞
Bölüm 4 ❝ CEZA ❞
Bölüm 5 ❝ TESLİMİYET ❞
Bölüm 6 ❝ MAĞLUBİYET ❞
Bölüm 7 ❝ KUMARHANE ❞
Bölüm 8 ❝ JİLET ❞
Bölüm 9 ❝ GİTMEYECEKSİN ❞
Bölüm 10 ❝ TEHDİT ❞
Bölüm 11 ❝ DEHŞET ❞
Bölüm 12 ❝ TAKINTI ❞
Bölüm 13 ❝ UMUTSUZLUK ❞
Bölüm 14 ❝ İFLAH OLMAM ❞
Bölüm 15 ❝ YANGIN ❞
Bölüm 16 ❝ PİŞMANLIK ❞
Bölüm 17 ❝ KABUL ❞
Bölüm 18 ❝ DEĞİŞİM ❞
Bölüm 19 ❝ BENDEN UZAKLAŞMA ❞
Bölüm 20 ❝ KALIN DUVARLAR ❞
Bölüm 21 ❝ YABANCI HİSLER ❞
Bölüm 22 ❝ ARAF ❞
Bölüm 23 ❝ DÖNÜM NOKTASI ❞
Bölüm 24 ❝ AŞIK OLDUM ❞
Bölüm 25 ❝ ZAAF ❞
Bölüm 26 ❝ VUSLAT ❞
Bölüm 27 ❝ GÖZLERİNDE KAYBOLURUM ❞
Bölüm 28 ❝ AŞK YANMAKTIR ❞
Bölüm 29 ❝ ALEV ALEV ❞
Bölüm 30 ❝ ENDİŞE TOHUMLARI ❞
Bölüm 31 ❝ RUHUMDAKİ KATLİAM ❞
Bölüm 32 ❝ AYNI YERDEN ACIYORUZ ❞
Bölüm 33 ❝ UMUDUN EN KARANLIK HÂLİ ❞
Bölüm 34 ❝ YEŞEREN UMUTLAR ❞
Bölüm 35 ❝BENİ SEVDİĞİNİ SÖYLE ❞
Bölüm 36 ❝SOĞUMUŞ KÜLLER❞
Bölüm 37 ❝ KURŞUN ❞
Bölüm 39 ❝ İTİRAFLAR ❞
Bölüm 40 ❝ KALBİM AYAKLARININ DİBİNDE ❞
Bölüm 41 ❝ "SADECE SENİN RÜYALARINA GİRMİYOR" ❞
Bölüm 42 ❝ DOKUN BANA ❞
Bölüm 43 ❝ SENİ BIRAKIP ÖLMEYE NİYETİM YOK ❞
Bölüm 44 ❝ SARHOŞ OLMAK ❞
Bölüm 45 ❝ ALDIĞIM NEFESTEN FARKIN YOK ❞
Bölüm 46 ❝KEŞKE İLE BAŞLAYAN CÜMLELER❞
Bölüm 47 ❝ İHANET❞
Bölüm 48 ❝ UMUDA DOĞRU ❞
Bölüm 49 ❝KAYBOLMANDAN KORKUYORUM❞

Bölüm 38 ❝ KISKANÇLIK ❞

28.2K 1.8K 1.4K
By sihirlisonbahar

Kıskançlık
━━━━━━━━━━━━━━━

Terasa aldığımız salıncakta hafif bir ritimle ileri geri sallanırken, parmaklarım omuzlarıma attığım ince şalın kumaşıyla oyalanıyor, gözlerim uzaklara dalmış öylece otururken gelişi güzel topladığım saçlarımın sağdan soldan fırlayan tutamları, akşam üzeri çıkan hafif esintilerle yüzümün önünde uçuşuyordu.

Sezgin'in aracının üzerine not bırakılmasının üzerinden üç gün geçmişti fakat yüreğimde filizlenen o huzursuzluk hissi bir türlü geçmek bilmiyordu. Düşüncelerimi de esen rüzgara karıştırıp uzaklara yollamak istiyordum fakat Ekrem'in bizi öldürmekle tehdit ettiği kurşunlar ve not hafızamdan silinmiyordu.

O gecenin hemen ardından Yaman, evin etrafına adamlar yerleştirmişti. Bahçe kapısının önünde sürekli iki kişi vardı ve etrafında volta atan üç kişinin dışında içlerinden sadece Ali'yi tanıyordum. Aslında korumalarla kendimi güvende hissetmem lazımdı fakat tüm bunlar tehlike çanlarının işareti olduğu için güven yerine tedirginlikten başka bir his salgılamıyordu.

Dalgın bakışlarım karşıdaki masada oturan Yaman'ın ayağa kalkmasıyla onu buldu. Yaklaşık beş dakikadır yaptığı telefon görüşmesini sonlandırmış, sigarasını küllüğe söndürüp bakışlarını bana dikmişti. Üzerine bir şey giyinmediği için gözlerim kısa bir an sert göğsünü bulmuş, ardından gözlerine yönelmiştim. Benim aksime o üşümüyordu sanırım, çünkü altında sadece bacağına çektiği ve her an belinden düşecekmiş gibi duran siyah eşofmanı vardı.

Sanki bir şeyleri hesaplıyormuş gibi yüzünden anlaşılmaz bir ifade geçtiğinde, masanın üzerindeki kutu birayı alıp ağır adımlarla yanıma doğru gelmeye başladı. Tam önümde dikilip gözlerime bir süre daha baktığındaysa yorgun bir nefes aldı ve yanımda ki boşluğa kendini bıraktı. Bense parmaklarımın ucuyla sallanmayı kesip, bomboş gözlerle kaybolan güneşin bıraktığı kızıllıkları izlemeye devam ettim.

"Üşüyor musun?"

İfadesiz ses tonu karşısında omuz silkip, "Biraz." diye mırıldandım. Üzerimde kalın askılı beyaz bir tişört ve altında kısa taytım vardı. Yaz günündeydik fakat akşam üzeri olunca bulunduğumuz kesimden dolayı hava inceden serinlemeye başlıyordu.

"Hava serin, sen üşümüyor musun?"

Yaman, elindeki kutu birayı kafasına kaldırıp uzun yudumlar aldığında yanındaki boşluğa bıraktı ve sigarasını az önce söndürmesine rağmen cebinden paketi çıkarıp bir dal daha yaktı.

"İyi böyle."

O geceden sonra oturup bu konuyla ilgili tek kelime etmemiştik fakat duygusuz tepkileri ve rahat tavırları beni daha çok tedirgin ediyor, umursamaz davranışları altındaki soğukluk iliklerime kadar işliyordu.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum sakince. Gözlerim, aydınlığını yitiren gökyüzüyle, uzaktaki dağların kesiştiği yerlerde seyre dalmış gibi görünse de tamamen ona odaklıydım aslında.

Yaman, çektiği sigaranın dumanı karşıya üfleyip, gözlerimin önüne ince bir sis tabakasının yayılmasına sebep olduğunda , "Önemli şeyler değil." dedi, takındığı o ruhsuz tınısını bozmadan. "Asıl sen ne düşünüyorsun? Çok sessizsin, dalgınsın..." Umursamaz tavrını bir kenara bırakıp ciddileştiğinde sıkıntılı bir nefes aldı. "Bu hâlinden hiç hoşlanmıyorum."

Başımı yavaşça ona çevirip baktığımda, parmaklarının arasında duran sigaradan gözlerini ayırıp bakışlarını benimle buluşturdu. Onu tanıyordum ve gözlerinde gördüğüm buzullaşmış ifadeye karşın kuşandığı sakinlik hiç hayra alamet değildi.

"Benimle hiçbir şey paylaşmıyorsun, Yaman. Ne yapmamı bekliyorsun? Bir şey olmamış gibi gülüp eğleneyim mi?" Tıpkı onun gibi sakince konuşurken ses tonum sitem doluydu.

Tepkim karşısında ufak bir afallama yaşarken, "Paylaşacak bir şey yok, güzelim." diye konuştu daha ılımlı tonlamayla. "Niye bu kadar kafana takıyorsun her şeyi?"

Sarf ettiği sözcükler gerilememe neden olduğunda dişlerimi birbirine bastırdım. Lanet olsun! Korkuyordum ve kendimden çok ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Ama onun umurunda bile değildi.

Kalbim huzursuzlukla atmaya başladığında, "O kurşunların hedefinde biz varız." dedim, gerginliğim ses tonuna yansırken. "Nasıl basit bir şeymiş gibi bahsediyorsun aklım almıyor. Ekrem denilen adam bizi öldürmekle tehdit ediyor görmüyor musun?"

"Lan başlayacağım şimdi tehdidine, şu itin adını ağzına alma dedikçe..." Sustu ve burnundan sert bir nefes verirken, sakinleşmek ister gibi gözlerini yumup açtı. "Bak akşam akşam yine asabım bozuldu."

"Konumuz da zaten o adamın adı." dedim dalga geçerek, ancak sesim sinirden titremeye başlamıştı. "Ben ne diyorum sen ne anlatıyorsun ya. Bazen aynı dili konuştuğumuzdan bile emin değilim."

Bakışlarımı ondan koparıp, yorgun bir ifadeyle kapayıp açtığım gözlerimi az önceki manzaraya çevirdim. Her ne kadar gözlerimin odağı değişse de Yaman'ın bana baktığını göz ucuyla görebiliyordum. Kısa bir müddet daha tepkisizce beni izlemiş, ardından parmaklarının arasına kıstırdığı sigarasından peş peşe birkaç kez çektiğinde bitirdiği bira kutusunun içine bırakmış ve minik bir cız sesi eşliğinde ortalığı duman altı etmişti.

Görüş alanım sigaranın gri dumanıyla haşır neşir olmuşken, Yaman'ın parmak uçlarını şakağımda hissettim. Yüzümü gölgeleyen tutamları parmaklarıyla ağır ağır kulağımın arkasına ittiğindeyse tenine sinen sigara kokusu ve parmak uçlarından yayılan sıcaklık neredeyse gözlerimin kapanmasına neden olacaktı.

"Tartışmak mı istiyorsun?" diye sordu, kısık bir sesle. "Tamam dök içini, rahatla."

Kendimi anlatamamanın verdiği hisle başımı tekrar ona çevirdiğimde, sinirden neredeyse inleyecektim. "İçimizden birine zarar gelecek diye korkuyorum." dedim çaresiz bir tınıyla. "Sana bir şey olmasından deli gibi endişeleniyorum ve sen tutmuş bana tartışmak için arandığımı mı ima ediyorsun?"

Yanağımda gezinen parmakları usulca boynuma, oradan saçlarımın arasına doğru ilerlerken baş parmağını elmacık kemiğimin üzerinde hafifçe sürtmeye başladı. Bunu yaparken hipnoz edici bakışlarını bir saniye bile gözlerimden çekmemişti. "Böyle yaparak sadece kendine eziyet ediyorsun." dedi daha anlayışlı bir ifadeyle. "Seni de anlıyorum aslında, son günlerde sinirlerin çok yıprandı. Tatsız şeyler yaşadık, üstüne bir de bunlar olunca iyice gerildin."

Vereceği hiçbir tepkiyi umursamadan, "Ben Cihan'ı görmek istiyorum." dedim pat diye. Yaşanan tatsız olaylardan sonra benimle görüşmek istemeyeceğini düşünüp, sürekli zihnimin gerisine attığım dostumun varlığına şu an deli gibi gereksinim duyuyordum.

Tenimde ki parmakları gerildiğinde çehresi anbean katılaştığına şahit oldum. "Bu nereden çıktı şimdi?"

"Ne demek nereden çıktı?" dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. "Ne kadar zamandır görmüyorum onu farkında mı-?

"O herifle görüşmeni istemiyorum." diye kesti sözümü. Bakışlarındaki buzdan mızraklar doğrudan gözlerimi hedef almış, az önceki anlayışlı ifadesinden eser kalmamıştı.

Sabırsız ve kesik bir nefesi içime çektiğimde, "O herif dediğin kişi bir zamanlar benim en yakınımdı." dedim üstüne basa basa. "Ayrıca senden izin istemiyorum. Görüşeceğim!"

"Görüşeceksin?" Sertleşen çehresine nazaran alayla kaldırdığı kaşlarının altından bana bakarken, eli hâlâ yanağım ile boynumun arasındaydı. Yavaşça yüzüme doğru eğildiğindeyse buram buram alkol ve sigara konusunun genzime nüfuz etmesine neden oldu. "Yapma ya, izin vereceğimi nereden çıkardın?"

Üzerime kurmaya çalıştığı hakimiyet dişlerimi sıkmama neden olduğunda sakin davranmaya çalıştım. Yoksa birazdan ciddi bir tartışma bizi bekliyordu. Gerginliğimi ses tonuma yansıtmamaya çalışıp, beni anlamasını umarak, "Geride kalan sakin hayatımdan birlerini görmeye ihtiyacım var." dedim.

Bakışlarım kısa bir an bira kutusunu tutan eline kaydığında ise teneke kutuyu saran parmakları yavaş yavaş sıkılaşıp, rahatsız edici bir sesle bükülmesine neden olmuş, dişlerini de aynı oranda sıkıyordu. "Benim yanımda huzurun kalmadı yani? Bunu mu anlatmaya çalışıyorsun?"

Afallayan bakışlarım yeniden gözlerini bulduğunda ona inanamazcasına baktım. "Neden olaylara sadece kendi pencerenden bakıyorsun? diye fısıldadım inler gibi. "Niye bir kere olsun beni anlamaya çalışmıyorsun?"

Gözlerini bıkkınca yumup açtığında, "Konu kapanmıştır." dedi kesin bir dille. Sözlerinin onun için ne kadar önemli olduğunu anlamamı istiyor gibi kirpiklerini bile kırpmadan doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. "Bunca sorunun içinde bir de o herifin gereksiz varlığını kafama taktırma benim."

Bakışlarındaki uyarıya aldırmadan başımı sertçe çevirip, aynı anda kendimi geriye çekerek ayağa kalktım. Omuzlarımı kavrayan şal yeri boylamış, dişlerim birbirine kenetlendiği gibi dizlerim de öfkeden titremeye başlamıştı. Yaman ise afallamaktan ziyade benimle aynı duyguları paylaşıyormuş gibi bir hâli vardı fakat umurumda bile değildi.

"Ben senin tutsağın değilim!" dedim öfkeden titreyen sesimle. "Beni sevdiğini söylüyorsun ama zerre kadar duygularıma saygı duymuyorsun. Söylesene neyim ben, sevgilin mi, kölen mi? Yoksa başka bir şey mi? Ne?"

Jilet gibi keskinleşen bakışlarında ufak bir farklılık gözlemledim, ancak yakaladığım değişim çok kısa sürdü ve gözlerime bakmaya devam ederken, "Konuyu saçma sapan yerlere çekiyorsun." dedi ifadesini bozmadan. "Sana olan duygularımın söylediklerinle ne ilgisi var, kızım?"

Sakinleşmek için derin bir nefes alıp kollarımı göğsümün altında bağladım. Ayağımın biri istemsizce yerde ritim tutmaya başlamış, aşık olduğunu bildiğim hâlde gösterdiği tutumu karşısında sarf ettiği bu kelimeler beni tatmin etmiyordu.

"Söyle bana o zaman." dedim. "Ben de senin için ne ifade ettiğimi bileyim. Özgürlüğümü kısıtlayan duygularının adı ne?"

Zeminle buluşan tiz bir sesten sonra elindeki bira kutusunu yere bıraktığını o an anladım. Aynı anda yavaşça ayağa kalktığında, "O herife yakın olmandan nefret ediyorum." diye tısladı dişlerinin arasından, fakat sabit ifadesini koruyordu. "Kıskanıyorum ulan, onunla arandaki bağı bile kıskanıyorum. Beni hâlâ çözemedin mi?"

"Çözmek falan istemiyorum, Yaman. Sadece bana saygı duymanı bekliyorum." Tüm kelimeler birbirine yük olup ağırlığını sırtıma verdiğinde, göğsümde kavuşturduğum kollarımı çözüp, pes eder gibi omuzlarımı düşürdüm. "Ama görüyorum da..." Hayal kırıklığıyla bezeli ses tonumu düzene sokmak için sustum ve anlayış bekler gibi gözlerimden medet uman bakışlarına usulca arkamı döndüm. "Boş versene, boşuna uğraşıyorum." Son kelimelerimse fısıltıdan ibaretti.

Yaman'ı arkamda bırakıp terastan içeri girdiğimde yavaş adımlarla merdivenlerden aşağı inip, ışığı yakmaya gerek duymadan ortadaki sehpanın üzerindeki telefonumu aldım ve salondaki tekli koltuğa yerleşerek bacaklarını kendime çektim. Gözlerim, zeminden tavana kadar yükselen pencerenin dışında öylesine geziniyor, kalbim az önceki kargaşanın ve hayal kırıklığının etkisiyle hâlâ düzensiz bir ritimle çarpıyordu.

Bir anda bu konuma nasıl geldiğimizi bilmiyordum ama sanki yorulduğumu yeni fark edebiliyordum. Son günlerde gerilen sinirlerimi kontrol altında tutmak için kendimi sürekli bir şeylerle oyalamış içimde kabaran endişenin üzerini defalarca farklı bahanelerle örtmüştüm. Ama olmamıştı işte. Ne kadar çabalarsam çabalayayım muhakkak bir yerden patlak vereceği belliydi.

Karanlığın usulca hakim olmaya başladığı bahçeyi izlerken sessiz ama derinden bir nefes çektim içime. Yabancısı olduğum bu dünyada git gide daha da dibe batarken birbirine dolanan hislerim sinsi bir düşman gibi damarlarımın etrafına dolanmış kan akışımı yavaşlatıyor, beni kangren etmeye çalışıyordu. İnkar edecek değildim, onun yanında mutluydum, eksik parçalarım onunla tamamlanıyordu fakat anlamadığı ya da anlamak istemediği şeyler vardı.

Geçmişimi tamamen silip hayatımda kalan birkaç kişiden nasıl vazgeçmemi bekliyordu ki?

Hoş, başıma gelen onca olaydan sonra gözüme Cihan bile görünmemişti, zihnim onu sürekli ikinci plana atmış bana olan kırgınlığının ardına gizlenerek ben de kendimi geriye çekmiştim, fakat gel gör ki şu an eksikliği deli gibi hissediyor, onu görmek istiyordum. Tabii o beni hâlâ görmek istiyor muydu, bundan emin değildim.

Elimde sıkı sıkıya kavradığım telefonun ekranını açtığımda ilk işim Cihan'ın ezbere bildiğim numarasını kaydetmek oldu. Daha sonra mesaj kısmına gelip ismini ekledim ve boş ekrana uzun bir müddet bakarak öylece durdum. Keşke numarasını yazmak kadar kolay olsaydı içimden geçenleri ona iletmek. Parmaklarım satırları doldurmak için hazır olda bekliyordu fakat aramıza giren zaman diliminden sonra lafa nasıl gideceğimi bilmiyordum.

Belki de en iyisi vazgeçmekti.

İsminin yazılı olduğu kısma gelip silmeye yeltendiğimde bir anda gelen cesaretle aşağı satıra indim içimden ilk geçeni yazarak ve gönder tuşuna bastım. Gözlerim ise hâlâ yazdıklarımdaydı.

Gönderilen: Cihan

"Bana kızgın mısın hâlâ? Lütfen hayır de, çünkü seni görmeye çok ihtiyacım var. En azından sesini duymaya. Lütfen müsait olunca dön, ben Cemre."

|20:49|

Yazdığım mesajı tekrar okuduğumda ekranı kapatıp yanımdaki boşluğa bıraktım. Gerçi gelecek olan cevaba -tabii gelirse- hazır bile değildim.

Dakikalarca oturduğum yerde bakışlarımı bir noktaya kilitlemiş, zihnimi tırmalayan hisleri düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Beni içinde bulunduğum durumdan sıyıran ses ise basamaklara düşen ayak sesleriydi.

Yaman'ın varlığını belli eden sesler hemen arkamdaki koltukta son bulduğunda bakışlarımı karşıdan çekmeden oturmaya devam ettim. Kalbim ise kendini belli etmek istercesine yeniden hızlanmaya başlamıştı Fakat bunun heyecanla bir ilgisi yoktu, tamamen gerginlikten kaynaklı bir durumdu. Onunla yeniden tartışmak istemiyordum.

Huzurun olmadığı sessizliği bozan nefeslerimiz duvardaki saatin tik tak seslerine karışırken, "O herifin yanına gitmene izin veremem." dedi, pürüzlü bir sesle. "Dışarısı güvenli değil artık. Ama..." Kısa bir es verdiğinde. "O buraya gelebilir." diye ekledi beni şok ederek.

Tepkisini ölçmek adına kısa bir an sessiz kaldığımda afallayan bakışlarımı ona çevirip ciddi olup olmadığını tartmak istedim. Fakat içerisi biraz daha kararmış, orada oturduğunu görsem de içeriye düşen ayın fersiz ışığına rağmen yüzünü tam anlamıyla seçemiyordum.

"Gerçekten mi?"

Başını ağır ağır salladığında, ellerini hafif bir açıyla araladığı bacaklarının üzerine koydu ve sesli bir nefesi alırken kafasını arkaya yasladı. "Duydun işte." dediğinde, ses tonu pes eder gibi çıkmıştı. "Seni üzmeyeceğime söz verdim. Onca şeyden sonra bir de o herif yüzünden kabininin kırılmasını istemiyorum."

Cihan'a olan kıskançlığı gözlerimi devirmeme neden olurken son sözleriyle kalbim olduğu yerde birkaç parende attı ve yüzümde engelleyemediğim bir gülümsemeyle birlikte oturduğum yerden kalkıp usul adımlarla yanına vardım. Yaman ise gelişimi hissetmesine rağmen arkaya yasladığı başını doğrultmamış, bana bakmamıştı.

Nedense bu hâli gözüme birden çaresizce göründü. Fakat çaresizlik ve Yaman'ın aynı cümlede kullanılması öyle zordu ki yıkılmaz kişiliğini bir yana bırak, en başında adamın egosuna tersti.

Yüzümdeki çarpık gülümsemeyi soldurmadan dudaklarımı dilimle ıslatıp yutkundum ve tereddütle koltuğa oturduğumda bacağının üzerindeki elini tutup ona bakmaya devam ettim. Başını kaldırmadan elimi avucunun içine alıp dudaklarına götürdüğündeyse parmak uçlarımı öpüp elimi bıraktı ve kolunu omzuma sarıp beni çıplak göğsüne çekti.

Hiç düşünmedim kollarımı bedenine dolarken. Ona sarılmak tüm dünyayı kucaklamakla eş değerdi benim için.

"Ben onu görmek istiyorum ama o beni görmek istiyor mu bakalım?" dedim, düşüncelerimi dilime yansıtarak. "Bana çok kırgındı en son."

Çeliği andıran sert göğsü hafifçe sarsıldığında, "Gerekirse silah zoruyla getirtiriz, sıkma canını." diye dalga geçti benimle. "Bu da ona hediye olur ama neyse..."

Gülümsemem genişlediğinde başımı hafifçe sarstım. "Manyaksın."

"Muhtemelen." dedi beni doğrulayarak. Ardından diğer eli saçlarıma uzandı ve ufak bir tokayla tutturduğum saçlarımı serbest bırakıp parmaklarını dağılan saçlarımın üzerinde gezdirmeye başladı. "Toplama saçlarını, sevemiyorum doğru düzgün." diye devam etti, konuyu başka bir boyuta taşıyarak. "Açık bıraktığın zaman kokusunu uzaktan bile alıyorum. Bu bile içimi huzurla dolduruyor."

"Hmm." Sırnaşarak ona biraz daha soluduğumda, "Demek üzerinde bu kadar etkim var." dedim, alaylı çıkan sesimde bariz kibir vardı. "Hislerini içinde tutma ki, iplerin ne kadarını elime verdin bileyim."

Verdiği nefesten güldüğünü anladım. "Ben de kendimi egoist biri sanırdım ama sen beni de geçtin."

Kibirle gülümserken, "Ne sandın?" dedim. "Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan demişler duymadın mı?"

"At mı dedin sen bana?"

Kendimi zapt edemeyip kahkaha attığımda beni göğsünden çekmiş, karanlıkta siyah bilyeler gibi parlayan gözleriyle bana bakıyordu.

"Ha- hayır." dedim gülmeye devam ederken. "Öyle derler ya hani-"

Uyarı vermeden beni geriye yatırıp üzerime eğildiğinde, dudaklarıma kapanmasıyla birlikte gülüşüm Yaman'ın ağzının içinde kayboldu. Henüz üzerimdeki anlık afallamayı atlatamadan, "Benimle dalga geçersin ha?" diye sordu, dudaklarımın üzerine doğru nefesini verirken. Ardından nefes almama dahi izin vermeden yeniden dudaklarıma gömüldü. Ses tonundaki muzipliğine rağmen öpüşü saf tutku içeriyordu.

Bir yerlere tutunma ihtiyacıyla elimi boynuna götürüp saçlarının arasına doğru uzattığımda öpüşüne aynı oranla karşılık vermeye başladım. Onun göğsünden kopup gelen boğuk inlemeyse bedenimi tepeden tırnağa ürpertmiş, kalbimi şiddetli bir titreme nöbetine sokmuştu. Sanki dakikalar önce birbirine karşı zırhlarını kuşatıp karşı karşıya gelen biz değilmişiz gibi tutkuyla öpüşüyorduk.

Saniyeler sonra oksijen ihtiyacıyla yanıp tutuşan ciğerlerimiz, dudaklarımızın birbirinden ayrılmasıyla kendi çapında rahata kavuştu. Oysa birbirine karışan nefeslerimiz öyle hararetliydi ki, soluksuz kalmak umurumuzda değilmiş gibi dudaklarımız yeniden kavuşmayı bekliyordu.

"Beni önce çıldırtıp peşinden kendine nasıl hapsediyorsun, anlamıyorum." diye fısıldadı, soluk soluğa. "Karşında tüm iradem tuzla buz oluyor."

Kesik kesik soluk alırken güldüm ve elimi sırtına indirip parmak uçlarımı teninde gezdirmeye başladım. Karanlığa alışan gözlerim gözlerini net bir şekilde seçiyordu artık.

"Sence övünmeli miyim?"

Ukala bir tavırla sarf ettiğim sözler karşısında Yaman, sesli bir soluk çekti içine ve burnunu burnuma sürttü. Kollarını başımın iki yanına yaslamış, çıplak göğsü hızla inip kalkan göğsüme çarpıyordu.

"Senin egonu çıtır çıtır yerim." dedi dudaklarını yanağım boyunca sürtüp boynuma doğru kasıtlı bir yavaşlıkla ilerlerken. "Ölüyorum sana, kızım."

Dudaklarının ve kirli sakallarının tenime yaptığı tatlı işkence gözlerimin arkaya kayarak kapanmasına neden olduğunda ufak bir inleme koptu genzimin ötesinden. Telefonuma gelen bildirim sesi içinde bulunduğum kızılımsı sisin yavaş yavaş dağılmasına neden oldu.

"Yaman." diye fısıldadım. "Mesaj geldi kalk üstümden."

Boynumda dolanan dudaklar hiçbir şey olmamış gibi aşağılara doğru ilerlerken, "Bırak şimdi mesajı." dedi kendinden geçmiş bir sesle. Elleri ise tişörtümün içine sızmış arsızca geziniyordu.

Gelen mesajın Cihan'dan olma olasılığı yüksekken kendimi artık Yaman'a kaptırmam çok zordu. "Hadi ama bakmam lazım."

Başını boynuma gömüp sesli bir nefesi içine çektiğinde, "Kaç kişide var numaran, yavrum?" diye sordu. Sesi boynuma baskı yaptığı için boğuk çıkmıştı. "İnci'dir işte niye bölüyorsun şimdi bizi?"

Dudağımın kenarını dişlerimin arasına aldığımda gözlerimi tavana dikip, "Sanmıyorum." diye mırıldandım.

Cevabım Yaman'ın başını ağırca kaldırmasına neden olurken kapkara gözlerini gözlerime dikti. "Kim o zaman?"

"Eski sevgilim olabilir." dedim işi dalgaya vurarak. Belimin kavisinde olan parmakları hafif bir baskıyla tenime gömüldüğündeyse, bir 'ahh' döküldü dudaklarımdan fakat hareketi canımı yakmak yerine gıdıklamama neden olmuştu. Başımı arkaya atıp gülüşümü zorlukla bastırırken, "Ş-şaka yaptım ya!" dedim. Kendimi ne kadar sıksam da dudaklarımdan dökülen kıkırtılara engel olamıyordum.

"Senin o şaka yapan ağzını var ya-" Dişlerinin arasından çektiği nefesle yüzüme eğildi dudaklarımın üzerinde durdu. "Fitili ateşleme ısırırım o dudaklarını."

Beni sertçe öperek geriye doğru kalktığında belimdeki eliyle birlikte beni de kaldırmış karşı karşıya gelmemizi sağlamıştı. "O herife mesaj attın, değil mi?" diye sordu, zihnimi okur gibi. Yüz ifadesini tam olarak seçemesem de gözlerini kaçırmadan bana baktığını görebiliyordum.

"Evet." diye fısıldadım. Gözlerim, karanlığın esir aldığı çehresinde bilinçsizce oyalanmış, çaresizce yeniden gözlerine yönelmişti. "İzin versen de vermesen de onunla görüşmeyi zaten kafama koymuştum."

"Çok dik başlısın, ayar ediyorsun beni." dedi homurdanarak.

Kaşlarım alayla havalandı fakat görüp görmediğinden emin değildim. "Sen de benim bu hâlime aşık olmadın mı?"

"Senin de eline koz geçti ya, yapıştır anasını satayım." diye konuştu huysuzca. "Hadi aç şu mesajı ne yazmış it herif."

"Ondan mı geldi bilmiyorum ama eğer oysa cevabı okumaya korkuyorum." diye fısıldadım üzgün bir tonla. "Ya benimle görüşmek istemediğini yazmışsa?"

Umutsuzca dökülen kelimelerimin ardından Yaman'ın iri avuçları yanaklarımın üzerinde şekillendi ve uzanıp burnumun ucuna ufak bir öpücük bıraktı. "Tam olarak ben de bunu istiyorum zaten."

Hafifçe geri çekildiğimde dudaklarım aralanmış, baka kalmıştım. Ufak bir afallamadan sonra yumruk yaptığım elimi omzuna geçirip ellerinin arasından kurtularak ayağa kalktığımda, "Çok fenasın." dedim. "Ben de, beni cesaretlendirecek bir şeyler diyeceksin sandım."

Ayağa kalkmamla birlikte Yaman, rahat bir şekilde arkasına yaslanmış, kollarını ensesinden bağlarken ikiye ayırdığı bacağının üzerine diğer bacağını çapraz bir şekilde atmıştı. "Seninle her saniye dip dibe olmak için can atan bir adam var burada, sen hâlâ elin itinin seninle görüşüp görüşmek istemeyeceğini düşünüyorsun."

Kıskançlığı karşısında gözlerimi devirirken uzanıp telefonu aldım ve karman çorman olmuş duygularımla ekranı açtım. Heyecan, endişe, ümitsizlik hepsi bir araya toplanmıştı.

Gönderen: Cihan

"Hâlâ o adamın yanındasın değil mi?"

|21:38|

"Ne yazmış, o ibne?"

Yaman'ın sesi dikkatimi dağıttığında umutsuzca omuzlarımı düşürdüm ve ayaklarımı sürüyerek koltuğa vardığımda yanındaki boşluğa oturup başımı omzuna yasladım. Yaman ise vakit kaybetmeden beni kolunun altına alıp kendine yaslamıştı.

"Yanında olmama bozuk atıyor." diye fısıldadım. "Ona kötü davrandın, onun yanında bana kötü davrandın. Bak unutmuyor işte."

"Sikeceğim şimdi onun afrasını tafrasını, naz mı yapıyor?"

"Yaman!"

Bıkkınca soluduğumda, telefonu elime alıp gönderdiği mesaja karşılık yazmaya başladım. Yaman'ın da gözlerinin telefonda olduğunu hissediyordum.

Gönderilen: Cihan

"Sandığın gibi değil, Yaman bana çok değer veriyor. Ve ben, ne senden ne de ondan vazgeçmek istemiyorum. Bana birazcık değer veriyorsan yollayacağım konuma yarın gelirsin. Eğer gelemezsen de bir daha seni rahatsız etmeyeceğim."

|21:45|

"İyice Türk sinemasına çevirdiniz." dedi Yaman, homurdanarak. "Bir de gelmezsen bileklerimi keseceğim de tam olsun."

Başımı kaldırıp, kıskançlığı tavan yapan adama sertçe baktım. Telefonunun ekranından yansıyan ışıkla çehresine yerleşen katı ifade, benim Cihan'a olan ilgimi hazmedemediğini açıkça haykırıyordu.

"Sen git biraz oksijen al dışarıda." dedim ters bir dille. "Kıskançlıktan iyice saçmalamaya başladın."

Çatılmış kaşlarının altından gözlerime sert bir ifadeyle bakmaya devam ederken sessiz kaldı. Kim bilir dilinin ucunda ne kelimeler vardı ama gereksiz bir çaba olacağını anladığı için vazgeçmişti belki de...

Telefona gelen bildirim seni kalbimi yeniden hoplatırken, bakışlarımı derhâl ekrana çevirdim. Şu hareketim bile Yaman'ın ağzının içinden ağza alınmayacak küfürlerin dökülmesine sebep olmuştu.

Gönderen: Cihan

"İyi. Gelelim bakalım."

|21:48|

"Ergen gibi trip atıyor, beynine soktuğum!"

Cihan'ın tavırları ve Yaman'ın ipe sapa gelmez kıskançlıkları neredeyse birazdan bayılmama neden olacaktı. Bunaldığımı belli edercesine sesli bir şekilde nefes aldığımda bakışlarımı ona çevirip, "Aa yeter ama!" dedim isyan ederek. "Sen çok farklısın sanki ondan? Sabahtan beri çocuk gibi davranıyorsun?"

Biraz önce sinirlenen o değilmiş gibi kesik izi olan kaşını alayla havaya kaldırdığında, gözlerinden haylaz parıltılar geçmeye başladı. "Az önce beni öperken hiç öyle demiyordun ama?"

Hiç beklemediğim cümlesiyle yüz ifadem boşalıp dudaklarım birkaç kez aralandığında, "Ne alakası var ya?" dedim. "Böyle yaparsan tribin âlâsını yiyeceksin haberin yok."

İşaret ve baş parmağını birleştirip ağzına götürerek fermuar gibi çektiğinde sessiz kaldı. Pislik! Nereden vuracağını gayet iyi biliyordu.

Onun bu hâli yüz ifademin boşalmasına sebep olduğundaysa göğsümün gerisinden gelen gülme istediğini zorlukla geri itip elimdeki telefona konsantre oldum. Konumu Cihan'a attığımdaysa yüzümde galip gelişimin izlerini taşıyan huzurlu bir gülümseme oluşmuştu.

━━━━━━━━━━━━━━━
Devam edecek...

Bölüm bildirimleri için profilimi takibe almayı unutmayın sihirlisonbahar
Sizleri seviyorum ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

Eftalya By esmaa

Teen Fiction

284K 12.7K 21
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
345K 9K 49
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
434K 19.8K 15
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.4M 82.6K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.