Bölüm 38 ❝ KISKANÇLIK ❞

28.1K 1.8K 1.4K
                                    

Kıskançlık
━━━━━━━━━━━━━━━

Terasa aldığımız salıncakta hafif bir ritimle ileri geri sallanırken, parmaklarım omuzlarıma attığım ince şalın kumaşıyla oyalanıyor, gözlerim uzaklara dalmış öylece otururken gelişi güzel topladığım saçlarımın sağdan soldan fırlayan tutamları, akşam üzeri çıkan hafif esintilerle yüzümün önünde uçuşuyordu.

Sezgin'in aracının üzerine not bırakılmasının üzerinden üç gün geçmişti fakat yüreğimde filizlenen o huzursuzluk hissi bir türlü geçmek bilmiyordu. Düşüncelerimi de esen rüzgara karıştırıp uzaklara yollamak istiyordum fakat Ekrem'in bizi öldürmekle tehdit ettiği kurşunlar ve not hafızamdan silinmiyordu.

O gecenin hemen ardından Yaman, evin etrafına adamlar yerleştirmişti. Bahçe kapısının önünde sürekli iki kişi vardı ve etrafında volta atan üç kişinin dışında içlerinden sadece Ali'yi tanıyordum. Aslında korumalarla kendimi güvende hissetmem lazımdı fakat tüm bunlar tehlike çanlarının işareti olduğu için güven yerine tedirginlikten başka bir his salgılamıyordu.

Dalgın bakışlarım karşıdaki masada oturan Yaman'ın ayağa kalkmasıyla onu buldu. Yaklaşık beş dakikadır yaptığı telefon görüşmesini sonlandırmış, sigarasını küllüğe söndürüp bakışlarını bana dikmişti. Üzerine bir şey giyinmediği için gözlerim kısa bir an sert göğsünü bulmuş, ardından gözlerine yönelmiştim. Benim aksime o üşümüyordu sanırım, çünkü altında sadece bacağına çektiği ve her an belinden düşecekmiş gibi duran siyah eşofmanı vardı.

Sanki bir şeyleri hesaplıyormuş gibi yüzünden anlaşılmaz bir ifade geçtiğinde, masanın üzerindeki kutu birayı alıp ağır adımlarla yanıma doğru gelmeye başladı. Tam önümde dikilip gözlerime bir süre daha baktığındaysa yorgun bir nefes aldı ve yanımda ki boşluğa kendini bıraktı. Bense parmaklarımın ucuyla sallanmayı kesip, bomboş gözlerle kaybolan güneşin bıraktığı kızıllıkları izlemeye devam ettim.

"Üşüyor musun?"

İfadesiz ses tonu karşısında omuz silkip, "Biraz." diye mırıldandım. Üzerimde kalın askılı beyaz bir tişört ve altında kısa taytım vardı. Yaz günündeydik fakat akşam üzeri olunca bulunduğumuz kesimden dolayı hava inceden serinlemeye başlıyordu.

"Hava serin, sen üşümüyor musun?"

Yaman, elindeki kutu birayı kafasına kaldırıp uzun yudumlar aldığında yanındaki boşluğa bıraktı ve sigarasını az önce söndürmesine rağmen cebinden paketi çıkarıp bir dal daha yaktı.

"İyi böyle."

O geceden sonra oturup bu konuyla ilgili tek kelime etmemiştik fakat duygusuz tepkileri ve rahat tavırları beni daha çok tedirgin ediyor, umursamaz davranışları altındaki soğukluk iliklerime kadar işliyordu.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum sakince. Gözlerim, aydınlığını yitiren gökyüzüyle, uzaktaki dağların kesiştiği yerlerde seyre dalmış gibi görünse de tamamen ona odaklıydım aslında.

Yaman, çektiği sigaranın dumanı karşıya üfleyip, gözlerimin önüne ince bir sis tabakasının yayılmasına sebep olduğunda , "Önemli şeyler değil." dedi, takındığı o ruhsuz tınısını bozmadan. "Asıl sen ne düşünüyorsun? Çok sessizsin, dalgınsın..." Umursamaz tavrını bir kenara bırakıp ciddileştiğinde sıkıntılı bir nefes aldı. "Bu hâlinden hiç hoşlanmıyorum."

Başımı yavaşça ona çevirip baktığımda, parmaklarının arasında duran sigaradan gözlerini ayırıp bakışlarını benimle buluşturdu. Onu tanıyordum ve gözlerinde gördüğüm buzullaşmış ifadeye karşın kuşandığı sakinlik hiç hayra alamet değildi.

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin