REVOLVER

By S-Mare

535K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı

3.1K 365 303
By S-Mare

Multimedya: NF - How Could You Leave Us (Dinleyerek okuyun plis!)

Yeni bölümden merhabalar, oylamayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım bebeklerim, kurşunlarım. Yeni bölüm haftaya gelsin diye teşvikimi alayım. O halde yorumlara 😘

Bir de bir zamanlar şöyle bir şey demiştim:

Unuttum 😁 Ara verdiğimizde (1. Kitap finalinde) gönderecektim normalde ama geçen biri yorum yapana kadar hatırlamadım. Şimdi göndereyim. okuyucubiryazarr
her bölümde yorumlarıyla beni yalnız bırakmayanlardan sadece biri. Ona ve hepinize teşekkür ediyorum. (Bana iletişim bilgilerini özelden iletir misin canım ❤️)

Bunu yine yapalım, ikinci kitap finalinde yine. Okuma listesine eklemek, yorum yapmak, beni takip etmek... Şartlar yine aynı. Hepinizi çok seviyorum kalp kalp böbrek...

Keyifli Okumalar...

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare

(Alttaki resmin anlamı derim 🥺)


"Benim adım Venom,
Yılan yuvama basarsan zehirlenirsin."

Arya arkasındaki ağaca yaslanırken sokak lambasının ışığında, rüzgarda dalgalanan dallarıyla bakımsız gülün yere bıraktığı gölgeleri izliyordu. Eski evlerinin bahçesinden içeri gireli sadece birkaç dakika olmuştu. Evin dış kapısına geleli ise çok daha fazla.

Dakikalarca içeri girmek için cesaretini toplamaya çalışmıştı çünkü burası öylesine bir yer değildi. Burası en son evin diyebildiği ve öldüğü yerdi. İki kavramın bir arada olması ise oldukça tezattı. Burada yaşamıştı, bu bahçede koşup oynamıştı; babası şu an ışığı yanmayan ikinci kattaki odasında ona kardeşin için gitmelisin demişti. O da gitmişti, tam da o gül fidanının olduğu yerde ölmüş ve Diyar'la tanışmıştı.

Tarikatla da...

Orada hayatı bir cehenneme dönmüştü işte. Keşke Diyar'dan hiç çıkamasaydım, keşke sonsuza kadar bir gölge olarak kalsaydım demişti. İşkence görmüştü, bu bir eğitimdi güya. Eğitilmişti de, güçlü olmuştu ama işkenceden değildi. Bir gün ona ve diğer çocuklara yapılan işkencelere karşı onu eğittiğini söyleyen insanlardan intikam almak için güçlenmişti. Her şeye işte bu yüzden direnmişti.

Tüm acılara, tacizlere, çok daha beterlerine...

Şimdi ise yenilmiş hissediyordu. Tam da mezarına bakarken, başladığı yere geri dönmüştü. Elinde ise koca bir hiç vardı. Ve kulaklarında kardeşinin son sözleri...

Bundan sonra sadece mezarına gelirim.

Bunun ona verilen bir mesaj mı, yoksa gerçek bir veda mı olduğunu bilmiyordu. Buraya neden geldiğini de... Muhtemelen ilki olmasını umut ediyordu. Kardeşiyle küçükken de böyle kelime oyunları oynarlardı. O yüzden onu her şeyin başladığı yerde bekliyordu. Arven gelip onu bulsun diye bekliyordu.

Yavaşça ayağa kalktı. Yer yer dalları kurumuş gül fidanına doğru ilerledi. Gülleri hep çok sevmişti. Arven o yüzden onun mezarına bir gül fidanı dikmek istemişti şüphesiz. Gül kokusu da bundan geliyordu. Kardeşi Arya'yı hiç unutmamıştı. Arya da onu...

Fidanın hala hayat bulunan bir dalına dokunurken gülümsüyordu ama gülümsemesi yavaşça soldu. Ya Arven gerçekten gitmesini istemişse, ya söylediklerinde bir mesaj falan yoksa... O zaman ne yapacaktı? Kardeşini tekrar bulmuşken bir daha kaybetmeye dayanabilir miydi?

Parmak ucunda hissettiği acıyla elini geri çekti ve dikenin yaraladığı parmağından toprağa düşen damlaya baktı. Asil Kan, diye düşündü. Lanetli Kan...

Mezarının üzerinde artık kanı da vardı. Bu onu güldürdü. Hatta bir süre sonra gülüşleri kahkahaya dönüştü. Sonra da şiddetli gözyaşlarına...

"Lanet olsun!" diye haykırdı. Eski evleri boştu, içinde artık kimse yaşamıyordu ama etrafta sesini duyan birileri olabilirdi. Buna rağmen umursamadan ağlamaya ve bağırmaya devam etti. "Lanet olsun! Anne!"

Gölgeler birden üzerinde belirdi. Yavaşça üzerinde dönmeye başladılar. Köleleri...

"Anne!" dedi yine ağlayarak. Bir gölge yavaşça yanına süzüldü. Annesinin gölgesiydi o, biliyordu ama artık yüzü, bedeni, hiçbir ayrıntısı kalmamıştı. İlk günlerde onu görebilmesi bile onun için bir lütuftu. Konuşmuştu bile onunla. Teninde buz yanıkları bırakacağını bile bile sarılmıştı sıkıca. Arya onun ruhunu aldığı için özür dilememişti ama zaten annesi de anlamış gibiydi. Sorun değil, demişti. Sorun değil Arya'm. Benim güzel kızım, seni tekrar görmek bile ölüm için güzel bir sebep.

Arya buna da ağlamıştı. Deli gibi ağlamıştı. Annesi ona acı verdiğini anlayıp ellerini üzerinden çekmek istediğinde bile izin vermemişti, onu içine sokmak istercesine sarmalamıştı. Özlemini biraz da olsa gidermek istemişti. Tekrar annesini kollarında huzurlu hissetmek istemişti. Çok garipti belki ama Arya çektiği acıya rağmen yıllar sonra ilk defa o güveni de hissetmişti.

Ve Kardeşini koru demişti annesi. Artık onun senden başka kimsesi yok!

Korumak istemişti. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi. Annesinin son isteği olduğu için bile değildi bu. Kardeşi kendi canından bile önemli olduğu içindi.

Şimdi annesi diğer gölgelerden farksızdı. Yine de o annesiydi.

Artık ona sarılamayan annesi...

Dokunuşu daha çok acı veriyordu artık. Bedeninde derin buz yanıkları bırakıyordu ama annesi gibi görünürken buna aldırmıyordu. Bir gölgeye dönüştüğünde ise artık ona sarılamazdı. Ona dokunabilecek bir bedeni bile kalmamıştı geriye... Belki de onun kızı olduğunu bile hatırlamıyordu.

"Anne!" dedi yine de. Gölgeni siyah bir duman gibi önünde dalgalan görüntüsüne ağlayarak bakmaya devam etti. Annesinin görüntüsünü hatırlamaya çalıştı. Zorlandı ama başardı. Onu en güzel haliyle hayal etti. Koyu kestane saçları ve ela gözleri... Tıpkı Arven gibi...

"Sana ihtiyacım var," dedi bir hıçkırıkla. "Anne ben... Ben senin küçük kızın olamaz mıyım tekrar!" Gölge dalgalandı. Sanki hayır, artık olmaz der gibiydi. "Anne lütfen!" diye yakardı. Zamanında çok yakarmıştı, çok kez çaresiz kalmış, çok kez çaresiz hissetmişti ama şimdi... Bu çaresizlik onu parçalara ayırıyor gibiydi.

Her parçasını mezarına gömüyor gibi...

Ölüyor ama aynı zamanda hala nefes alıyor gibi...

"Neden?" dedi. "Neden babam beni sevmedi? Neden..." Boğazı düğümlendi, hıçkırdı. "Neden acı çekmeme izin verdi? Anne neden beni senden, Arven'den ayırdı. Beni neden koruma..."

Daha fazla konuşamadı, hıçkırıkları göğe doğru süzüldü ve gölgelerin arasında sıyrılarak ilerledi. Gölgeler sesini aldı, şekillendirdi. Hep bir ağızdan onun sesini taklit etmeye başladı. En acı olanı ise annesinin de artık onlara katılmasıydı.

Annesi bile onu unutmuştu.

Yere yığılırcasına oturdu. Küçük bir çocuk gibi toprakta kıvrıldı. Mezarının üzerinde, annesinin hıçkırıklarını tekrarlayan sesiyle dakikalarca ağladı. "Neden..." dedi hep ama bir neden bulamadı. "Ben sizinle yaşayamadım, ben sizinle bir daha yemek yiyemedim. Anne ben o günden sonra kardeşimle hiç mumları üfleme kavgası edemedim. Ben bir daha senin kollarında hiç uyuyamadım..."

Gül fidanının dalları sallandı, rüzgar biraz daha kuvvetlendi. Arya üşüdüğünü hissetti ama bu soğuktan değildi. Bu yalnızlığının soğuğuydu. "Keşke..." dedi, içini çekti. Doğruldu ve tekrar üzerinde dalgalanan gölgeye baktı. "Keşke o gün Arven'i öldürebilseydim. Keşke o gün kendimi öldürebilseydim. Acı çekme diye seni öldürdüğüm gibi... O zaman... O zaman yine birlikte olabilirdik."

"O zaman birbirinizi ebediyen unuturdunuz!"

Başını hızla çevirdi. Gözleri tanıdık kahverengi gözlerle buluştu. "Lucius..."

Lucius bahçe kapısının önünden ağır ağır ona doğru yürümeye başladı. "Venom," dedi ona has tonlamasıyla.

Arya, Tarikattaki ismini duysa da gerilmedi. Bunu söyleyen Lucius'tu çünkü. Özlemi içini parçalayıp dışarı çıkmak isteyen bir yaratık gibi acı verdi ama bunun aksine tedbirli bir şekilde hızla ayağa kalktı. Gözlerini şiddetle kuruladı. Lucius ona yaklaşırken eli göğsüne gitti. Bunu şiddetle çarpan kalbinin ritmini dindirmek için yapmamıştı, kendini her an Diyar'a atıp kaçmak için tetikteydi.

Lucius bunu anlayarak, "Yapma!" diye uyardı. Gizlemeye çalışsa da sesinde hafif bir özlem sezmişti Arya ama bunu kendisi hayal ediyor da olabilirdi.

"Daha fazla yaklaşma!" diye uyardı onu.

"Konuşmak istiyorum sadece," dedi Lucius sakin bir sesle. Yine de aralarında mesafe bırakarak durdu. Koyu renk saçlarının rengini açmayı sokak lambası bile başaramamıştı. Birkaç gündür tıraş olmamış gibiydi, yüzünde hafif bir sakal vardı. Bu yine de yanağındaki yara izini gizlememişti. Bir süredir beslenmemiş olmalıydı, aksi halde o iz silinirdi ama onu son gördüğünde bedeninde olan dövmeler silinmişti. Yakın bir zaman olmasa da yine de beslenmişti.

"Konuştuk zaten," dedi sertçe. "O ara sokakta, unuttun mu yoksa?"

"Hala öfkelisin," dedi Lucius, eliyle kirli sakalını hafifçe kaşıdı.

"Öfkeli mi?" dedi Arya, isterik bir şekilde güldü. "Sen buna sadece öfke mi diyorsun? Beni kullandın..."

"Seni kullanmadım!" dedi Lucius, onun da sesi bir anda sertleşmişti.

"Kardeşime ulaşmak için beni kullandın!" diye bağırdı neredeyse Arya. "Onun ruhunun diğer yarısı olduğunu bildiğin halde benimle yattın sen. Kardeşime aşıkken..."

"Kardeşini hiç karşı karşıya gelmedim Arya," dedi Lucius onun gerçek ismini kullanarak. Bunu genelde onu sakinleştirmeye çalıştığında yapardı ama bu kez işe yaramadı.

Yine güldü, bu gülüş canını yakmıştı. "Gerek var mı? Bu kahrolası bağ... Sizi birbirinize bağlıyor. Sizi birbirinize sahte her türlü duyguyla bağlıyor. Aşkla..." Son cümlesi boğazında acı bir tat bırakmıştı adeta.

"Bunun benim için bir önemi yok," dedi Lucius. Yalandı, Arya bunu adı kadar iyi biliyordu.

"Neden?" diye sordu yine de.

"Çünkü sen varsın," dedi Lucius tereddüt etmeden.

"Hayır!" diye şiddetle bağırdı, köleleri çığırından çıktı adeta. "Bunu bana yükleyemezsin! Kardeşimi öldürmek için beni kullanamazsın! Buna izin vermem!"

"Arya..." dedi Lucius. Elinde kırmızı bir gül vardı, Arya bunu ona doğru bir adım attığında fark etmişti. Ona bir gül getirmişti, üzerinde hayali kan damlaları olan...

Ona doğru bir adım daha attığında Arya gülden gözlerini çekti, elini göğsünden içeri itti ve Diyar'a geçti. Etrafı hızla değişti. Eski evinin duvarları döküldü, bahçe duvarlarının birkaç yeri yıkıldı. Mezarının üzerindeki gül çürüyüp siyah buzla kaplı zeminde kayboldu ama Arya daha fazla etrafındaki değişimle ilgilenemedi. Gölgelerinden biri onu sararken kaçmaya yeltendi. Lucius ondan hızlıydı. Gölge onu başka bir yere götüremeden Lucius kollarını kavradı. Elindeki gül Diyar'ın karanlığında çürüdü ve yere döküldü. Arya şimdi kendini o gül gibi çürümüş hissediyordu.

Onu saran gölge Lucius'un dokunuşuyla, "Üstün Asil!" diye çığlık atarak siyah sisin içinde kayboldu.

Arya dudaklarını araladığında Lucius ondan önce davrandı. "Bana itaat edin!" diye adeta gürledi. Köleleri hızla saf değiştirdi. Annesi bile Lucius'un köleleri arasına karışmıştı.

Arya yıllar sonra Diyar'ın içinde yine yalnızdı.

"Sakın!" dedi Lucius, sesi sert olmasa da emrediciydi. "Sakın bir daha benden kaçmaya çalışma!"

Arya ise buna karşılık olarak onu şiddetle itti. Lucius'un söylediklerinin aksine bir kaçış yolu aradı. Onun kölesi olmayan tek bir gölge bulsa bu bile işine yarardı ama yoktu. Lucius saniyeler içinde onun köleleri de dahi olmak üzere, etraflarındaki her bir gölgeyi emrine sokmuştu. Burada bir kaçışı yoktu artık.

Lucius ona doğru bir adım attığında Arya belinden ince bıçağını çekti. Diyar'da bir bozuk kanın kanı akmazdı ama o bir Asil Kandı. Lucius da öyle...

Hayır, Lucius kahrolası bir Üstün Asil'di. Yine de ona karşı savaşacaktı. Gerekirse onu yaralayacaktı. Belki de onu öldürecekti.

İçi oyuluyormuş gibi acıdı, bunu sadece bir düşünce yapmıştı. Onu öldüremezdi. Ne olursa olsun, onu öldüremezdi ve bunun Lucius'un dehşet verici gücüyle hiçbir ilgisi yoktu.

Lucius elindeki bıçağı umursamadan ona doğru bir adım daha attığında Arya bıçağı ona doğrulttu. "Bırak gideyim," dedi dişlerinin arasından. "Canını yakmak istemiyorum."

"Ben de öyle," dedi Lucius. Bir adım daha attığında Arya bıçağı ona doğru savurdu. Lucius geri çekildi ama onun yerini köleleri aldı. Gölgeler aniden Arya'yı sarıp yeri çiviledi. Arya bedeninde hissettiği buz yanıklarının acısıyla çığlık atarken Lucius devam etti. "Ama gerekirse yakarım."

Arya elindeki bıçağı kavradı ve avucuna bastırdı. Dünyadan gelen her silah burada ya işlevsiz hale gelirdi ya da etkisini çoğunlukla kaybederdi. Silahlar çalışmadı ama bıçaklar biraz daha körleşse de hala yara açabilirdi. İnce bıçak aslında çok keskindi ama Diyar'da elinde bir kesik açmak için yine de daha sert bastırmak zorunda kalmıştı. Akan kanı ile ona dokunan gölgelerden birkaçının tiz çığlıklarla yok etti. Hepsine gücü yetmese de aralarından sıyrılıp Lucius'a doğru atılmayı başarmıştı.

Bıçağın ucunu tam çenesinin altına dayadı. Bedenindeki yanıkların acısıyla yüzünü buruştursa da sesi güçlü ve bir o kadar da nefret dolu çıktı. "Bırak beni gideyi-"

Lucius çenesinin hemen altında duran bıçağa aldırmadı. İrkilmedi bile. Tıpkı onun sözlerine kulaklarını kapamıştı şüphesiz. Belini sıkıca kavradığı an dudakları Arya'nın vasıfsız sözlerinin sonu oldu. Lucius'un öpüşünde bir yumuşaklık yoktu, hiçbir zaman olmamıştı. O bir genç kızın rüyalarını süsleyen o prens olmamıştı hiç ama zaten Arya da bir prenses olmaktan çok uzaktı. Aralarındaki şey romantik olarak tanımlanamazdı, belki de hastalıklıydı. İki hasta ruh için bu tanımlama akla oldukça yatkındı. Bu yüzden birbirleri için yaratılmış olduklarını bile düşünmüştü. Ta ki Arven'in o psikopat herif kaçırdığı gün Ryder ile o ara sokakta onu görüp peşinden gidene kadar...

O Arya için yaratılmamıştı. O Arven için yaratılmıştı.

O kardeşinin ruhunun diğer yarısıydı.

Lucius da o gün böyle dememiş miydi?

Kardeşin Arya... Kardeşin ruhumun diğer yarısı. Ruhumun eşi...

Aralarındaki ilişkinin hiçbir zaman romantik olmadığı düşüncesinin yalan olduğunu o an anlamıştı çünkü canı feci yanmıştı. Canını yakan diğer şey ise Lucius'un neden onunla bu kadar ilgilendiğini anlaması olmuştu. O, Lucius'un ruhunun diğer yarısına ulaşacağı bir yoldu. Şimdi ise o acının daha beterini yaşıyordu çünkü Lucius'un amacının değiştiğini fark etmişti.

O, kardeşi ile aralarındaki bağı koparmak için Arya'yı kullanıyordu. Şiddetli duygular sahte duygulara hep galip gelirdi değil mi? Öfke, nefret, daha çok da aşk...

Ve bağ koparsa... Bunu başaran taraf diğerinin ruhunu alabilirdi.

İşte bu yüzden Arven'in, Ryder'a aşık olmasını istemişti. Bağı biri koparacaksa bu kardeşi olmalıydı. Arya Lucius'u öldüremezdi belki ama onun da kardeşini öldürmesine izin veremezdi. Belki... Belki bağı koparırsa onun yerine bunu Arven yapardı. Ryder'a aşık olursa eğer...

Ama Ryder'a da güvenmemişti. Hareketleri son zamanlarda kontrolsüz gelmişti. Kardeşini bir ateşten alıp başka bir ateşe atmaktan korkmuştu.

Bir bakıyorum beni ona itiyorsun, bir bakıyorum geri çekiyorsun, demişti ona Arven. Haklıydı, Arya ne yapacağını o kadar bilememişti ki bu davranışlarında tutarsızlığa neden olmuştu. Hala da ne yapacağını tam olarak kavramış sayılmazdı.

Mesela şu an... Neden Lucius'un öpücüklerine karşılık veriyordu?

Bu çok yanlıştı, bir o kadar da iğrenilesiydi ama Arya ona hiçbir zaman karşı koyamamıştı zaten. Hayır, bugün tam aksi olacaktı. Ondan kurtulacaktı, ondan kardeşini kurtaracaktı.

Ne ara aşağı indirdiğini anımsayamadığı bıçağını kaldırdı ve Lucius'un karın boşluğuna sapladı. Lucius'ın iniltisi dudaklarının arasında kayboldu. Yüzünü geri çekti, o yüzde ufak da olsa bir acı emaresi belirmişti. Koyu kahverengi gözleri Diyar'da adeta siyah gibi görünürken şimdi Arya'nın gözbebeklerini deliyordu adeta. Bakışlarına direnmek zordu ama başardı. Bıçağı geri çekti, Lucius'un yüzü kasıldığında Arya bir adım geri gitti.

"Benim adım Venom," dedi dolu dolu bir öfke ile. "Benim yılan yuvama basarsan zehirlenirsin. Kardeşime dokunursan Lucius, seni sadece zehirlemekle de kalmam! O Asil Kanını da akıtırım!"

Boynuna dayanan bir bıçakla kulaklarından içeri hafif bir gülüş yayıldı. Ardından ise fısıltıyla sözler... "Her çok konuşurdun Venom ama konuşmak yerine onun sana olan zaafını kullanıp kaçman gereken o fırsatı kullanmalıydın."

Arya saldırmaya fırsat bile bulamadan boynundaki bıçağın yerini başka bir metalin soğukluğu aldı ve bir klik sesi duydu. Kendi bedeninde boğulma hissi tam da o an geldi. İleri doğru itildiğinde dengesini bile sağlayamadan dizlerinin üzerine düştü. Eli boynundaki kısıtlayıcıya giderken gözleri bir çift açık kahve gözle buluştu. Damağına acı bir tat yayıldı. "Ciaran!" dedi tiksintiyle.

Ciaran Tarikat'ın en sevilenlerinden, yani tiksinilesi bir varlıktı. Adı gibi karanlıktı. Lucius ne zaman ışık saçsa Ciaran oraya çıkıp hep o ışığın sonu olmuştu. Yine öyle oldu. Ciaran ona pis bir gülümseme gönderdi ama gözlerini daha fazla üzerinde tutmadı. "Beslenmelisin," dedi Lucius'a.

Arya gözlerini tekrar Lucius'a çevirdiğinde onun yarasından akıp eline bulaşan kana baktığını gördü. Sanki bakışlarını hissetmiş gibi gözlerini ona çevirdi. Ona itiraz etmesini istedi, bir kez olsun Ciaran'ın karanlığı ona bulaşmasın istedi ama bu yine olmadı. Bir gölge o an Lucius'un ruhunun derinlerine gömüldü. Lucius başını geriye attı ve gözlerini kapattı. Bir gölge daha göğsünden içeri süzüldü. Ve bir gölge daha... Ta ki Arya şiddetle bağırana kadar gölgeler art arda ruhuna ziyafet çekti.

"Dur!" diye haykırdı adeta.

Son gölge Lucius'ın tam önünde durdu ve o gözlerini açtı. Başını ağır ağır önce sağa sonra sola eğdi. Ardından ona baktı. Arya'nın korkusunu o an fark etti, bu yüzüne kötücül bir gülümseme yayılmasına neden oldu. İşte bu Ciaran'ın karanlığının ona getirdikleriydi. Ciaran her zaman Lucius'un ışığını söndürmüştü, Lucius da buna izin vermişti. Nedenini hiç anlamamıştı. O pisliği neden yanında tuttuğunu da. Lucius belki iyi biri değildi ama Ciaran gibi de değildi. Kimse Ciaran gibi bir pislik olamazdı.

Lucius'un yüzündeki değişimi izlerken yine üşüdüğünü hissetti. Dudaklarında beliren gülümseme kendindeyken asla yüzünde olmayan bir gülümsemeydi ama gölgelere doymuşken üzerinde hiç yabancı durmuyordu. Arya yapmaması gereken en son şeyi yapıp onun önünde dalgalanan gölgeye baktı. Lucius'un da gözleri o gölgeyi buldu. Kanı kurumamış elini ona doğru uzatmıştı ki Arya tekrar bağırdı. "Hayır!"

Ciaran güldü, Lucius'un hafif gülüşü onun gülüşüne karıştı. Gözlerini gölgeden çekip ona çevirdi. "Annen mi?"

Arya cevap vermedi ama ellerinin titremesini göstermemek için buzlu zemini bastırdı. Lucius dudaklarını aşağıya doğru büktü. Gölgeyi bir insanı inceler gibi inceledi. "Canımı yaktın Venom, karşılık vermeli miyim?"

Temiz diğer eliyle gölgeyi kavradı, gölge bir kuzguna dönüştü ve avucunun içinde çırpınmaya başladı. Tıpkı Arya'nın göğüs kafesinin içinde çırpınan kalbi gibi... "Lütfen," dedi bu kez.

"Anlamıyorum," dedi Ciaran çenesinin altına gelen uzun açık kahverengi saçlarını eliyle geriye iterek. İfadesi alaycı, biraz da aşağılayıcıydı. "O bir gölge." Omuzlarını kaldırdı ve dudaklarını büzdü. "Öyle değil mi? Yani senin annenden geriye hiçbir şey kalmadı. Hala onu düşünmen... Ne bileyim... Çok acınası."

"Kapa çeneni!" dedi Arya öfkeyle.

Ciaran onu umursamadı bile. Omuz silkti ve gözlerini yine Lucius'a çevirdi. Bileğinden çektiği lastik toka ile saçlarının üst kısmını toplarken ona dudak büktü. "Öldür gitsin! Ah, ne aptalım! O zaten ölü, yok et demeliydim."

"Hayır!" diye bağırdı Arya. Lucius'a yalvarır gibi baktı. Beni dinle, bu kez beni dinle! "Eğer... Eğer onu serbest bırakırsan seninle gelirim."

Lucius tek kaşını kaldırdı. Ciaran ise güldü. "Bebeğim zaten elimizdesin. Sana bizimle gelmekten başka bir seçeneğin varmış gibi mi görünüyor?"

Arya ona bakmadı bile, gözlerini Lucius'un üzerinde tuttu. Avucunun içinde çırpınan kuzguna, gölgeye, annesini kararmış ruhuna bakmamak için büyük bir çaba göstermesi gerekti ama başardı. Lucius'un bakışlarında kısa bir an tanıdığı o anlayışı gördü ama yerini karanlık ruhunun alması uzun sürmedi. Ne zaman beslense bambaşka biri olurdu ve ne zaman Ciaran onun zihnine girse beslenirdi. Bir keresinde onu öldürüyordu bile. Çoğu zaman tamamen arınmazdı ama kendine biraz daha geldiğinde ufak da olsa o koyu renk gözlerinde pişmanlık emareleri belirirdi. Ondan hiç özür dilemese de bazen gönlünü de alırdı ama bu kez yapacağını düşündüğü şeyi hiçbir çabası affettiremezdi.

Kanlı eli diğer avucundaki kuzguna yönelmişti ki Arya yalnızca bir adım uzağındaki ince bıçağa atıldı. Ciaran hızla Lucius'un önüne geçti ama Arya'nın bu kez amacı ona zarar vermek değildi. Bıçağı bileğine öylesine sert bastırıp çekti ki şiddetli acıyla beraber kan oluk oluk avucuna akmaya başladı. Sadece kısa bir an gözleri Ciaran ile çarpıştı. Ciaran ne yapmaya çalıştığını anlamış ve çenesi kaskatı kesilmişti, Arya ona hafifçe gülümseyip bıçağı boynuna götürdü. "Serbest bırak!" diye bağırdı Lucius'a.

Lucius, Ciaran'ı hızla önünden çekti. Yanına koştuğunda saniyeler önce avucunda olan gölge havaya yükseldi. Lucius onu serbest bırakmıştı. Artık özgürdü, annesi özgürdü. Arya onu bir daha bulabilecek miydi, bulsa da onu diğer gölgelerden ayırt edebilecek miydi bilmiyordu ama annesi özgürdü artık. Kimsenin kölesi değildi ve Arya yine annesiz kalmıştı.

"Bırak!" dedi Lucius da neredeyse bağırarak. Arya da bıçağı yere bıraktı. Amacına ulaşmıştı, daha fazla gösterinin gereği yoktu. Lucius tek dizini buzlu zemine dayayarak önünde eğildi. Üzerindeki ince bluzu hızla başından çıkarıp parçaladı. Arya onu izlerken gözleri istemsizce çıplak göğsündeki dövmeleri aradı ama yoktu. O dövmeler her beslendiğinde silinirdi ama o yenisini yaptırmaktan hiç bıkmazdı. Gözleri bu kez dövmeleri bulamadı ama bambaşka bir şeyi buldu. Kalbinin üzerindeki halkaları. Derisini delmişti, deri iyileşse de halkalar hala yerindeydi.

O halkalar kalbine doğru bir yılan deseni oluşturmuştu.

Boğazı kupkuru oldu. Lucius'un onunla ilgili çok dövmesini görmüştü ama bu bambaşka bir şeydi. Bu, silinmeyecek bir şeydi. Hayır, dedi kendi kendine. Kalbi beni kabul etmedi. Etmeyecek! Etmemeli!

Lucius, Arya'nın kestiği bileğini sararken o öylece o halkalara baktı. Yılanı izledi. Öfke okunan bakışlar sonunda onun yeşil gözlerini bulduğunda dilini ısırıp tüm kelimelerini içine hapsetti. Lucius onunla ilgili hep bir şeyler yazdırırdı vücuduna zaten. Endişeleneceği bir şey yoktu.

Lucius o kadar öfkeliydi ki onun neye baktığını bile fark etmemişti. "İşte şimdi kanımı akıttın," dedi sertçe.

Arya donukluğundan o an sıyrıldı. Halkaları unuttu, yılanı unuttu. Keşke Lucius'u da unutabilseydi. "Romantik sözler," dedi çektiği acıya rağmen gülerek. "Sana yakışmıyor. Şu an canımı yakacağın yerdeyiz."

Lucius aniden onun çenesini kavradı. Kaşlarını kaldırıp başını hafifçe yana yatırdı. "Beni iyi tanıyorsun değil mi?"

"Karanlığını, aydınlığını, her halini..." dedi Arya boğukça. "Şu an karanlık yanınla muhatabım. O da bana bir ceza vermek için çıldırıyor."

"Belki bize kardeşinin yerini söylersen ceza vermesine gerek kalmaz," dedi Ciaran.

Arya güldü. "Bok gibi denemeydi Ciaran. Tıpkı senin gibi..."

"Belki de..." dedi Lucius onu duymamış gibi. "Buna gerek bile yoktur. Kardeşin bana kendi ayaklarıyla gelecek."

Arya'nın sahte alaycılığı o an son buldu. Kalp atışları yine hızlanmaya başladı, nefes alışı zorlaştı. Bunu anlamıştı, bunu o gün Arven'in yüzünde gördüğü o ifadeden net olarak anlamıştı. "Sonunda ruhun onun ruhuna ulaştı değil mi?"

Aracı kendisi miydi acaba? Öyle ise bu suçlulukla yaşayamazdı ama Arven'e hiçbir şey anlatmamıştı. Kimseye bir şey anlatmamıştı çünkü Aracının kim olduğunu bilmiyordu. Belki de Shawn denen o çocuktu. Ruh eşi zırvalığından bahsettiğini hatırladı. Arven'in ifadesi tam da o andan sonra değişmişti. O çocuğu sevmişti ama eğer Aracı o ise ve kardeşi onun yüzünden zarar görürse onun gırtlağını deşmekten çekinmeyecekti.

Lucius başını salladı. "Yakında o da ruhuma ulaşacak ve sonunda bana gelecek. Bunu engelleyemez."

Arya içindeki korkuyu dışarı yansıtmadı. "Planın ne? Bağı koparmak için yani. Nefret, öfke... Gerçi ikisinin de işe yarayacağını sanmam. Arven'e öfkelenmek ya da nefret duymak pek mümkün değil. Kardeşim diye söylemiyorum, muhteşem bir çekim gücü ve tatlılığı var."

"Belki de aşk," dedi Lucius.

"Birine mi aşık oldun?" dedi Arya yalancı ve boğuk bir gülüşle. Halkaların görüntüsü gözlerinin önünde döndü ama gözlerini aşağı eğip o yılana tekrar bakmadı. Kalbi beni kabul etmedi, etmeyecek!

"Kalbim sana ait," dedi Lucius. Elini geri çekse de uzaklaşmadı. "Ruhum ise bir gün ona yenilecek."

Arya uzun uzun onun yüzüne baktı. İçinde bir çığlık yükseldi ama ifadesi değişmedi. Onunla ilgili bedenine çok şey çizdirmişti ama böyle bir şeyi de hiç dillendirmemişti, yalan söylediğini düşünmek istedi ama söylemediğinden emindi. Bu belki bir zamanlar onu mutlu bile edebilirdi ama şimdi sadece delice korkutmuştu. Kalbinin üzerine silinmez bir yılan işleyen adamın kalbi onu korkutmuştu. Kalp kabul ettiğinde ruhun çok dayanmadığını bilecek kadar Tarikat'ta bilgi sahibi olmuştu çünkü.

Lucius onun yokluğunda duygularındaki karmaşadan emin olmaya başlamıştı demek ki. Tam da Tarikat'ın istediği şekilde ve tam da Arya'nın yapmasını istedikleri...

Şimdi yapacağı şey bir zamanlar gittiği o amacı sarsmak olacaktı.

"O halde kalbini biraz kıracağım," dedi dudak bükerek. "Biriyle tanıştım, en az senin kadar manyak biri." Aklına gelen ismi düşünmeden dillendirdi. "Adı Kyle. Her konuda senden iyi. Anlarsın ya, her konuda."

O ana kadar sessiz kalan Ciaran bir kahkaha patlattı. Lucius başını arkaya çevirip ona baktı. Ciara'nın gülüşü bıçak gibi kesildi. Lucius çoğunlukla Ciaran'ı dinlese de ona da acımasız davrandığı anlar olmamış değildi. İşte şu an tam da o anlardan biriydi. Gölgeler Ciaran'ın başının üzerinde dönmeye başlarken onlara ürkerek baktı. Ellerini hızla kaldırdı. "Ben sizi biraz baş başa bırakayım," dediği an havadaki ellerinden biri göğsünden içeri süzüldü. Kendini Diyar'dan gerçek dünyaya itti.

Lucius'un karanlık bakışları tekrar Arya'yı buldu, Arya kaşlarını kaldırdı. Ondan korkmuyordu, hiç korkmamıştı da. "Kalbinin bana ait olduğunu sen söyledin, ben öyle bir şey söylemedim. Sana karşı bir bağlılık ya da sadakat borcum yok. Takılıyorduk sadece, sen de biliyorsun."

Lucius, Arya'nın sardığı bileğine uzandı ve sargıyı yavaş yavaş açtı. Acı daha da şiddetlenirken kanın duraksayan akışı da hızlandı. Yine de Diyar'ın bedenine nüfus eden soğuğu durumu yavaşlatıyordu. Şüphesiz Lucius sargıyı çözmese kan akışı kısa sürede duracaktı ama Lucius yine bir şekilde kanını akıtmayı başarmıştı. Bileğini belki Arya kesmişti, bıçağı tutan el ona aitti ama bunu o yapmamıştı. Bunu görünmez elleriyle ona Lucius yapmıştı.

Lucius onun gözlerine kısaca bakıp yavaşça ayağa kalktı. Ellerini belinin iki yanına koyduğunda kasları da gerildi, başını gökyüzüne kaldırıp uzun bir nefes verdi. Arya bileğinden akan kana bakarken onu tekrar sarmaya uğraşmadı, Lucius'un ona verdiği ceza bu kadarsa buna sadece minnettar olurdu. Aslında çok daha şiddetli bir tepki beklemişti ama saniyeler akıp giderken o tepki gelmedi. Lucius sessizce gölgeleri izledi, Arya gözlerinin önünde oluşmaya başlayan kara noktalarla bileğinden süzülen kanı...

"Bok gibi denemeydi Arya," dedi Lucius sonunda. Arya inanmamasını da bekliyordu elbette ama şüphe... Sadece ufacık bir şüphe bile süreci geciktirirdi. Öyle olmasını umuyordu. Eğer olmazsa gerçekleri ortaya sermekten çekinmeyecekti.

"Ama beni yine de sinirlendirdi," diye devam etti Lucius söylediğinin aksine sakin bir sesle. Ta ki tekrar konuşana kadar... Artık sesi hem yükselmişti hem de öfkeden alev alev yanıyordu. "Yanında hep ben vardım. Hep! Kahrolası ailen neredeydi? Ben söyleyeyim! Sıcak yataklarında uyuyor, aynı masada yemek yiyorlardı. Sen işkence çekerken onlar belki de gülüşüyordu." Artık bağırıyordu. "Ve yanında ben vardım! Hep ben vardım! Sen ise prensesler gibi yaşayan kardeşini, senin yerine onun başını okşayan annenin gölgesini bile benden daha değerli görüyor. Onlar için bana iğrenç yalanlar söylüyorsun!"

Dilinin ucuna o kadar çok kelime dizildi ki ama Arya hiçbirini dillendirmedi. Sadece, "Yalan değildi!" dedi. İki kelimeyi söylerken bile dili dolanmıştı. Yalan olmasından değildi, bilinci artık onu yokluyordu. Başı dönmeye başlamıştı ama Lucius'un sözleri aklını da bir girdap gibi döndürüyordu. Onu yolundan saptırmaya çalışıyordu, izin vermeyecekti.

Bu hayatta nefes almasına sebep birisi varsa o Lucius değildi, Arven'di. Kardeşiydi. Keşke Lucius'u Arven için de öldürebilseydi ama düşüncesi bile devasa bir kaşıkla göğsünü oyuyorlarmış gibi hissettiriyordu. Ondan hem delice nefret ediyor hem de... Onu seviyordu.

Lucius bakışlarını sonunda aşağı indirdi ve ona baktı. "Önemi yok," dedi. "Söyleyeceğin hiçbir yalanın önemi yok Arya. Aslında her şey bitene kadar seni geri planda tutacaktım çünkü ben sana değer veriyorum..."

Arya hafifçe güldü, en azından güldüğünü düşündü. Oturduğu yerde bedeni sallandı ama düşmedi. "Değer?" dedi, gözleri yavaşça kapanıp açıldı. Boğazı kurudu. "Anlamını bildiğine... Emin değilim!"

"Sana yaptığım şeyleri küçümseme Arya! Sakın küçümseme!"

Arya bağırmak istediği halde cümleyi bile zar zor kurabildi. "Bana... Bir şey yapmak istiyorsan... Kardeşimden uzak dur!"

"Senin yüzünden duramam!" diye bağırdı Lucius.

"Cehenneme git Lucius," dedi Arya tiksintiyle.

"Canımı yakmaya mı çalışıyorsun? O halde devam et ama unutma! Canımı yaktıysan canın yanacak! Seni geri planda tutacaktım demiştim ya, artık fikrim değişti. Sen değiştirdin."

Değer vermek... Ruhundaki o gölgelerin ona verdiği şey onda eğer bir değeri varsa onu bile yok ediyordu, aksi halde değer verdiğin birine acı vermekten bahsedemezdin bile.

Lucius sonunda onu sağlam olan kolundan şiddetle çekip ayağa kaldırdı. Arya'nın uzaklaşma çabası iki bileğinin de kavranmasıyla sonuçlandı. Kanı şiddetle akarken gözleri karardı ve bacakları titremeye başladı. İniltisini bastıramadı.

"Merak etme," dedi Lucius yavaşça. "Geri döndüğümüzde seni iyileştireceğim. Kan kaybından ölmen müthiş Venom şöhretine ters düşer."

"Ya da senin planına," dedi Arya ama kelimeler artık duyulmayacak kadar kısıktı. Gözleri tekrar karardığında Lucius bileklerini bıraktı ve belini sarıp onu kendine çekti. Dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı ve başını omzuna yasladı. Arya buna rağmen son sözlerini tehditkarca söylemeyi başardı. "Kardeşimin... ruhunu almana izin vermeyeceğim."

Lucius sadece hafifçe güldü. "Kardeşinin ruhunu almamı sen sağlayacaksın Arya. Cezanı merak ediyorsun değil mi? O anı izlemenin bunun için oldukça uygun olduğuna karar verdim."

Merhabalar kurşunlarım...

Keyifler nasıl?

Peki ya bölüm?

Evvvet! Her şey yavaş yavaş açığa çıkıyor...

Lucius ile ilgili ilk izlenimleri alayım hemen...

Ciaran var bir de... Onu nasıl buldunuz?

Arya'nın anne diye ağladığı yer beni çok yaraladı 🥺 Ona karşı hala öfkeli misiniz acaba? Yoksa yumuşadınız mı?

Sevdiği adama karşı hala kardeşinin yanında, Arya'nın kardeş sevgisini küçümsemeyiniz lütfen

Lucius'la geri dönersek... Arven'in ruhunu alabilir mi gerçekten?

Öyleyse...

Sadece Arya yeri...

Not: Biliyorum sürekli Axel&Arven görmek istiyorsunuz ama canlarım hikaye hiçbir zaman bu şekilde ilerlemez. Zaten sadece onları anlatacak olsaydım üçüncü ağızdan yazmazdım, Arven'den yazardım hep. O zaman da hiçbir şey anlamazdınız. Revolver birçok karakterin göreceğiniz, kurguyu her bir kişiden okuyacağınız bir kitap. Sizi anlıyorum ama siz de Revolver'ı anlayın lütfen ❤️

Son olarak... Yorum ve oylarını esirgemeyin canlarım❤️

Diğer bölüm Axel'dan 😘

Kamera arkası görüntülerine geçelim...

Ciaran ona olan sevginizden dolayı size teşekkür etti ...

Arya'ya Lucius'un son sözlerini sorduk, bize imalı imalı gülümsedi

Sonrasında Arya ve Lucius hasret giderdi ama bana okuyuculara söyleme dediler. Tabii ki anlatmam dedim. Bir kere etik değil.

Sizi seviyorum siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

GÖRKE By .

Adventure

34.1K 1.6K 21
Ya ailesi sandığı kişi gerçek ailesi değilse
259K 15.6K 19
"Abi mi?" "Abi-ler." 16 yıl sonra tüm hayatınızın yalan olduğunu en yakın hissettiğiniz insanın aslında bir yabancı olduğunu öğrenseydiniz napardınız?
49.7K 3.9K 42
"Daha dünün yorgunluğunu atamadan bugün oluyor, ve emin olun endişemiz yarın... Oysaki zamanı yaratanı, imtihanlar verip, nasipler göndereni hiç zikr...
32.8K 4.3K 48
"Bana metal bir kol verdiler ve geriye kalan her şeyimi benden aldılar. Ama Marin, o; içinde kaybolduğum karanlıkta tek umudum, tek aydınlığım oldu...