OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

By Limaei

4.5M 382K 527K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... More

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 16• GÜN 11''
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 23• GÜN 27
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 57• GÜN 90
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 67• GÜN 93''
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 81• GÜN 102
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 64• GÜN 92

28.4K 2.7K 3K
By Limaei

🎵 The Plot In You- Face Me 

{
İçimden kurban seçmek gelmiyor
Ama kurban seçmemek de gelmiyor

Gerçeklerden uzak, kafamın içinde oturuyorum
Yaraları sar, geçmişe bakma
Çünkü kaybedecek bir şeyin var

Yüzü ortaya çıkarılana kadar kimin umurundaydı ki?
Yüzün ortaya çıkarılana kadar...

Bu yapmak istediğin bir şey mi?
Yüzün ortaya çıkarıldı...
Bu yüzden sadece benimle yüzleş
Eğer yaparsan, bir değişiklik yapabilirim
Bu yüzden belki de sadece beni takip etmelisin 

Denizindeki dalgalar gibi olmak istemiyorum
Asla güvenebileceğin biri değildim
Ama bu değişti
Senin yüzün ortaya çıkarılınca

Hissettiklerimi hissetmek ister misin?
Günahlarımı ödemek için yıllarca bu cehennemde uyanık kaldım
Ve günahlarım için ödediğim şey çoğu erkeğin sonunu getirecek
}

İyi okumalar ♥

• • •

Dokuz

31 Temmuz 2021

00.03

Dört duvar burada yedi kişiyi değil, bir kişiyi tutsak ediyordu.

Kadın çoğunlukla tutsakların ondan daha şanslı olduğunu düşünürdü. Kendisi Tutsak 1'den de uzun süredir bu odadaydı. İnsan yüzü görmüyordu. Tutsaklar en azından birbirine sahipti. Ekranda gördüğü maskeli yüzlere insan diyebilecek olsa işler değişirdi tabii. 'Dokuz' da bir sürü insana sahipti.

Ayda sadece bir kere yürüyordu. Ki maskeliler onu kovalayacak olsa bile kadın can havliyle koşmayı, bağlı olduğu sandalyeye tercih ederdi.

Maskeli, üniformalı adam ona doğru eğildi.

Hareket etmeyi özlüyordu. Özellikle de bu gibi anlarda.

Tuvalet ihtiyacını altına gideriyordu ve sandalyesinin altındaki lazımlığı maskeli bir 'hasta bakıcısı' tarafından değiştiriliyordu. İlk başlarda ondan utanıyordu. Utançtan ağlıyor, altına yapmamak için kendini tutuyordu. İçeriye giren maskeli her kimse onla konuşmuyor, yüzüne bakamıyordu. Bazen dışkıların kokusuyla ekranlara bakmaya çalışırken gözleri doluyordu.

Bunu da aşmıştı.

Gözlerini tavana dikip maskelinin işini bitirmesini bekledi. Üzeri temizlenirken ona değen beze odaklanmamaya çalıştı. Maskeli adam hızlıca işini bitirip ayağa kalktığında ise düz bir sesle, "Teşekkürler," dedi. Adam kafasını eğerek karşılık verdi fakat sesini kullanmadı.

Kadın sadece yanında olan bir insanın sesini duymak için teşekkür ederdi.

Yoksa neredeyse tüm maskeliler sürünmeyi hak eden pisliğin tekiydi.

Kadın, tutsakların genelde zorlayıcı görevler aldığını düşünmüyordu. Ölüm kendini iyice kaybetmediği sürece, tabii. Tutsak 6 ile Tutsak 7'ye verilmiş görevlere de diyecek lafı yoktu. Kusmuk yeme görevi de aklına geldikçe iskeletine yapışmasına ramak kalmış midesi takla atıyordu. Evet, bazı görevler çok zordu fakat...

Yalnız değillerdi.

Ölüm bile yalnız değildi.

Ama kendisi yalnızdı.

Her gün birinin ölümünü gerçekleştirecek emri birilerine iletmek zorundaydı. Kötü insanlara şantaj yapacak sırlarını elinde tutup bir grup kaçığa liderlik etmek zorundaydı. Kuzeni onu daha kötü şartlarda zorla hayatta tutmasın diye sessizce dediklerine boyun eğmek zorundaydı. Dark Web'in derinliklerinde, her bir sekmede akıl sağlığını kaybetmediğine kendini ikna etmek zorundaydı.

Kendini ikna etme konusunda çok başarılı değildi.

Anne tarafında genetik olan delilik, onu son iki yılda hayatta tutan şeydi.

Ve tüm o korkunç işleri tam da bu yüzden yapıyordu.

Tutsak 7'ye planlarını mahvettiği için kızgındı fakat ona hak vermiyor değildi. İlk başlarda kendisi de Kıyı'ya ölmek için defalarca yalvarmıştı. Yalvarışları cevapsız kalmıştı. Konuştuğu kişinin Kıyı değil de, bir başkası olduğunu kabullenmesi uzun sürmemişti. Kuzeni derinlerde bir yerlerdeydi. Ona sadece bir, iki kere ulaşabilmişti.

İlk tutsakla birlikte 13 Numara'yı kuşatan kameraların görüntüleri odasındaki ekranlara verildiğinde, Kıyı'nın düşündüğünden de kötü halde olduğunu anlamıştı. Eve yeni tutsaklar gelmeye başladığında ise bundan emin olmuştu. Çünkü...

Kesin olan şeyler şunlardı: Kuzeni delirmişti. Ağır bir kişilik bozukluğu vardı ve asıl kişiliği, Ölüm'ün ellerinde tamamen baskılanmış- yok edilmiş- bile olabilirdi.

Ölüm, kadını öldürmemekte ısrarcıydı. Bu da onun kurtulmak istiyorsa ölmek için yalvarmak dışında başka şeyler denemesi gerektiği anlamına geliyordu.

Sadece sesiyle insanları kontrol edebilirken kurtuluş planı yapması çok da kolay değildi.

Tüm dünyası olan odası, Ölüm'ün kendisine yaptığı odanın bir kopyasıydı. Ekranlar her yerdeydi ve odada ekrandan başka bir şey yoktu. Masanın üzerinde her şeyi kontrol etmesini sağlayan bir mikrofon vardı. Elleri oturduğu sandalyeye zincirlenmişti ve bileklerinin etrafında sızlamasına alıştığı kırmızı halkalar vardı. Eskiden zincirlerle derisini kanatacak kadar mücadele ettiği olmuştu.

Ellerini yavaşça kaldırıp maskeli yüzüyle zincirlerine bakmakla yetindi. İncecik kalmış kolunda sanki zincirler kemiğine ağır bir darbeydi.

Gerçi bu artık en ufak sorunlarından biriydi. Daha önemlisi...

Kadın, neredeyse adını unutmak üzereydi.

İnsanlar ona bir zamanlar hangi isimle sesleniyordu?

Ada.

Ada Altunlar.

Annesinin ona bu isimle, genellikle azarlamak için seslendiğini çok net hatırlıyordu. Fakat adının onun sesinden nasıl çıktığını hatırlayamıyordu. Annesinin sesi nasıldı ki? Onu doğuran kadın zihninde bir hayalete dönüşmüştü.

Yıllardır dört duvar arasındaydı, bu insanların sesini unutması için yeterli bir süreydi.

Tutsaklar, bu konuda da ondan şanslıydı. 

Ada onlara bakınca eski hayatındaki insanları anımsıyordu ve bundan nefret ediyordu. Bir zamanlar erkek arkadaşı vardı. "Erdem," diye mırıldandı çocuğun varlığını tamamen unutmamak için. Onu sevip sevmediğini, ne kadar sevdiğini bile unutmuştu.

İyi bir arkadaş grubu vardı. "Akgün, Hilal, Ceren, Mustafa," diye mırıldandı gözlerini yumup. Birlikte tatile gittiği, eğlendiği insanlardı.

Amcalarını ve halalarını severdi çünkü anne tarafından olabildiğince kaçmaya çalışmıştı. "Selim Amca," diye tekrarladı kendi kendine. "Kızı Azra." Vakit geçirmekten en çok hoşlandığı kuzeniydi. Kıyı'nın yanında olmaktan rahatsız hissetmeye başladıktan sonra...

Kendi sesi kulaklarında silik bir yankı bıraktı. Mikrofonun kapalı olduğunu göz ucuyla tekrar kontrol ederken kendi ses değiştiriciye uğramamış sesinin tadını çıkardı.

Gün içinde Ada'nın duymaktan zevk aldığı çok ses yoktu. Bileklerindeki zincirlerin oturduğu sandalyeye değdiğinde çıkardığı metalik sesler kafasını ütülüyordu. Çatı katında bir şeylerin ya da birilerinin hareket etmesiyle çıkan takırtı sesleri de rahatladığı ufak anlarda irkilmesine neden oluyordu. Özellikleri geceleri, bir zamanlar oyunlar oynadığı kuzeninin değiştirilmiş sesinden emirler almak ise en nefret ettiğiydi.

Sadece kendi yalın sesini duymak ve... Tutsakların sesini duymak ona iyi geliyordu.

Delirişini bir noktada durduran şey de bu olmuştu. Onların sırayla gelişini, aralarında bir bağ oluşmasını izlerken kendi yalnızlığından kopuyordu. Nadiren de olsa aralarındaki konuşmalara o bile gülüyordu. Bazen onların uyanmasını beklerken kendini en sevdiği dizinin bir sonraki bölümü için yaşayan insanlar gibi hissediyordu.

Her şey Mete'yle başlamıştı. Söz konusu o olduğunda, kendini diğer tutsaklara hissettiğinden daha sorumlu hissediyordu. Mete'nin iş yerinden konuştuğunu sandığı kadın Ada'ydı. Onu buraya çeken kendisi olmuştu. Ölüm'ün emri adamı tavlamasıydı ve Ada bunu başarmıştı. Hatta onunla konuşurken eğlenmişti bile. Ve sonrasında kendisi bu odada yalnız başına delirirken aylarca Tutsak 1'in de bunları yaşayışını izlemişti. Evin her karışını bağıra çağıra arayışından tut kitapları okuyamaz hale gelene kadar onu izlemişti.

Başarılı bir adamı bu noktaya kendisi çekmişti.

Diğer tutsaklar gelmeye başladığında çektiği vicdan azabı gittikçe yok olmaya başlamıştı ama asla gitmemişti. Tutsak 1'in kurtulmaya dair inancı olmadığını biliyordu. Fakat Tutsak 7'nin gelmesiyle onun farklı bir yanını görmüştü. Koruyucu ve çabalayan yanını... Ada için evi izlemesi daha keyifli bir hal almıştı. Özellikle Tutsak 7'nin, Ölüm'ün dengesizleşmesine neden olduğunu fark ettiğinde.

Ölüm'ün kendi oluşturduğu düzenden kopmaya başladığını gördüğünde içinde istemeden de olsa bir umut belirmişti. Bu sistem düzensiz yürümezdi ve Ada tüm bunları onun başına yıkabilirdi.

Kuzeninde, Kıyı'da değişen çok şey vardı. Fakat derinlerde bir yerlerde tanıdığı kişiyi görebiliyordu. Bir oyunun içinde olmayı değil, oyunu yönetmeyi seviyordu. Kendisine yönettiği oyunu oynayacak yüzlerce insan bulmuştu.

Kendi doğrularının kesin ve değişmez olduğuna inanıyordu. Şimdi ise bu doğrularını insanlara dayatmaya başlamıştı.

Ada sadece onun elinden kurtulmak istemiyordu.

Başka planları da vardı.

Sağ üstte bir ekran parıldadığında sandalyesinde geriye doğru yaslandı. Sandalye ilk başlarda rahattı. Fakat yıllarının çoğu oturarak geçtiğinde sırtının tamamen ağrımasına hiçbir şey engel olamıyordu. Acıya karşı sesini çıkarmamaya da çoktan alışmıştı. Omurgasının yamulmuş olma fikri çok da umurunda değildi.

"Dokuz," sesi duyulduktan sonra maskeli bir adamın yüzü ekranda belirdi. Gözlerini ışık aydınlatıyordu ve tereddütlü olduğu belli oluyordu. Maskeli yüzünden sadece masmavi gözleri ve esmer teni belli oluyordu. Saçları kahverengiydi. En azından ışıkta ve kimlik fotoğrafında, ah, bir de ehliyet fotoğrafında, öyle gözüküyordu. Eskiden Ada'nın en sevdiği kombinasyonlardan biriydi. Esmer ten ve renkli göz. Şimdi ise ona hiçbir şey hissettirmiyordu.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu Dokuz, artık Ada olmayan Dokuz, sesindeki merakı gizlemeden.

"Evet," derken adamın sesi titredi. Eli bir an kendi maskesine doğru hareketlendi.

Dokuz dudaklarını araladı. "Maskeni benim karşımda çıkarma."

Adamın eli maskenin üzerinde durdu. "Bir işbirliği yapacaksak birbirimizin yüzünü görmemiz gerekmez mi?" dedi duraksamadan. "Yoksa sen de Ölüm gibi-"

"Risk almamalıyız," dedi Dokuz sözünü sert bir sesle keserken. "Senin yüzünü zaten biliyorum fakat sen, benim yüzümü görmemelisin. Eğer hiçbir kanıta ulaşamamasına rağmen bir şeylerden şüphelenirse ve seni sorguya çekecek olursa en ufak bir mimiğin bile yüzümü bildiğini göstermemeli." Değiştirilmiş sesi adama ulaşırken sakince bekledi.

"Peki ya sorguya çekilen sen olursan ve sen bir şeyleri belli edersen?" dedi adam sorarcasına. Sesinde meydan okuma vardı.

"Ben yıllardır buradayım," dedi Dokuz. "Yüz kaslarımı çoğunlukla hissedemiyorum bile. Ve her gün yalanlar söylüyorum. Sorun benim yalan söyleme kapasitemde değil, Ölüm'ün hiç kimseye güvenmemesinde olurdu."

Adamın mavi gözleri ekrana kilitlendi.

Dokuz'un yalancı ve güvenilmez olduğunu adam elbette biliyordu. Tüm maskeliler öyleydi. Fakat yine de adam, ona güveniyordu. Dokuz, onun sırrını öğrenmişti fakat güveni inşa eden bu olmamıştı. Dokuz ona yardım etmişti. Zavallı adamın Ölüm'ün eline düşmesine neden olacak sırrı kardeşini kurtarmak istemesiydi.

Karşısında yirmili yaşlarında, çalışan ama maaşı ve birikimi kanser kardeşinin ameliyatına yetmeyecek bir adam duruyordu. Küçük kız kardeşi altı yaşındaydı ve organ nakli sırasındaydı. Çok geçmeden ise parayı verenin düdüğü çaldığını ve nakil sırasının çok da önemli olmadığını öğrenmişti. Verecek paran yoksa, o altın değerindeki organ bir başkasına gidiyordu.

Adam her şeyi denemişti. Sosyal medyada haykırmayı bile. Fakat bağış hızı çok yavaştı ve kardeşinin zamanı kalmamıştı. Küçük Birce'si... Onun için her şeyi yapmayı hazırdı. Ve ağın derinliklerine de böyle batmıştı. Organ mafyalarından kaçak doktorlara ulaşmıştı, oradan da ölmeden önce Tutsak 7'nin doktorluğunu yapmış Senem'in yönlendirmesiyle kendini Ölüm'ün elinde bulmuştu. Bağış parasını Ölüm'ü bulmaya kullanmıştı. Riskli ve çaresiz bir hamleydi.

Ölüm'ün onun sırrını öğrenmesine Dokuz tam olarak izin vermemişti. Çünkü planında üçüncü bir kişiye ihtiyacı vardı. Ölüm'ün aksine pis sırlarının açığa çıkmasından korkan ödleklere, birini korumak için çabalayan insanları tercih ederdi.

Dokuz, Birce'nin ameliyat olmasını sağlamıştı. Fakat adamın istediği, Birce'nin tüm bunlardan tamamen kopması ve normal bir hayat yaşamasıydı. Bu yüzden kendisinin de olaylardan kopması gerekiyordu. Ölüm'ün elinden kurtulmalıydı.

Bu da Dokuz'un tam da istediği şeydi.

"İşlerin ters gitmeyeceğini bilmeye ihtiyacım var," dedi yavaşça. "Bana bir şey olursa Birce-"

"Ölüm, Birce'yi öldürür," dedi Dokuz kafasını sağa sola sallarken. "Fakat bana güven. İşler bu noktaya gelirse sana bir şey olsa bile Birce'yi kurtaracağım. Söylediklerimi yapan tek kişi değilsin. Yine de ölmen, Birce için iyi olmaz." Ellerini iki yana kaldırmak istedi fakat sadece zincirlerinin ses çıkarmasıyla kaldı. "Bu yüzden her şeyi kusursuz bir şekilde yapacağız. Kayıtlarımız silinecek fakat iletişime geçerken yine de dikkatli olacağız."

"Peki ya-" Adam duraksadı. "Onun hapsettiği insanlar?"

 "Önceliğimiz onlar olmayacak fakat onların da, en azından bir kısmının, kurtulmasını istiyorum. Polisleri yönlendirecek ve oyalayacak olanlar onlar olacak. Polis ekiplerdeki maskelilerle ve sırlarıyla uğraşırken biz çoktan kaçmış olacağız." Dokuz yavaşça yutkundu. "Keşke senin de, benim de başka kurtuluş şansımız olsaydı. Fakat yok."

"Benden istediğin şey-"

"Bir katiller ekibini yönetmen," dedi Dokuz hızla. "Ve her gün Ölüm'le konuşmak zorunda kalacaksın. Yapamayacağını düşünseydim Birce yaşıyor olmazdı." Derin bir nefes aldı. "Bana borçlusun." Yardım etmezsen tüm boku üstüne yıkıp kardeşinle seni de öldürtebilirim fakat bunu gerçekten yapmak istemiyorum, diye düşündü dudaklarını birbirine bastırırken. 

Ölüm'le oynaması için Ölüm'e benzemesi gerekirse, bunu yapacaktı. Fırtınayı sadece daha güçlü bir fırtına geride bırakabilirdi.

Tatlı sözleri daha önce denemişti.

Adam kafasını kasvetli bir şekilde öne arkaya sallarken mavi gözleri bir an gölgelerin ardında kaldı. "O zaman bana daha fazlasını anlatman gerektiği kısımdayız. Tam da söz verdiğin gibi." Gölgeler şimdi sadece tek bir gözünü kapatıyordu. "Ölüm tam olarak kim? Ve ona tam olarak ne olacak? Çok da umurumda olduğundan değil ama..."

Dokuz bu hikayeye nereden başlayacağını biliyordu. Bunu ikinci kez birine anlatışı olacaktı.

İlk anlatışında, küçük isyan ekibinin ilk üyesi- ki kimlik bilgileriyle ilgili tek bildiği şey, kimliğin sahte oluşu olduğu için ona 'İsimsiz' demeyi tercih ediyordu- ona yardım etmeye karar vermişti. Dokuz ona çok güvenmiyordu fakat aylarca kadın ona ihanet etmemişti. İletişim kayıtlarını silen, bok gibi geçmişi olmayan birine ihtiyaç duyduğu için Dokuz ona muhtaçtı.

İsimsiz, Ölüm'ün eline sahte kozlar vermişti ve bunu oluşturmakta bir profesyonel gibi davranmıştı. Ölüm için, onu tehdit edecek tonla şey vardı fakat Dokuz biliyordu, hiçbiri gerçek değildi. Gerçekte İsimsiz'in kötü bir geçmişi veya tehlikeli sırları yoktu. Bu yaptıklarını hayali cv'sine eklemeyi planlıyordu- Dokuz, bunun bir Dark Web cv'si olduğunu düşünüyordu- ve sırf deneyim için Dokuz'a yardım ediyor, Ölüm'ün ekibinde yer alıyordu. En başından beri ise istediğinde çıkıp gidebileceğine inanıyor gibi bir hali vardı. Dokuz da onun düşüncelerine karışmayı çok düşünmemişti.

Ölüm'ün hikayesi İsimsiz'i eğlendirmişti.

"Öncelikle," diye mırıldandı Dokuz. Gözlerini adamın görüntüsü olan ekrandan ayırıp 13 Numara'yı izlemeye başladı. "Ölüm'ün ölmesini sağlayacağız." Adam ona cevap vermediğinde derin bir nefes alarak devam etti. "Onun kim olduğuna gelirsek..."

Bir zamanlar birlikte oyunlar oynadığı, başarısına özendiği kuzeniydi.

Kuzeni, Ada'nın esir alındığı gibi Ölüm tarafından esir alınmıştı.

🦋

Ölüm

31 Temmuz 2021

00.47

Ölüm ellerini masasına dayamış, öne doğru eğilmişti. 

Beyaz gömleğinin bilekleri yukarıya kıvrılmıştı ve Ölüm kendi bileklerine bakmamak için sınırlarını zorluyordu. Gömleğini yukarıya çekerken bir an jiletle bileklerini kesme hevesiyle dolup taşmıştı. Bu, bir anda gözlerinin dolmasına neden olmuş ve içindeki heyecanı kaybetmemek için maskeli yüzünü ekranlara dönük tutmayı tercih etmişti. 

Kan görmek istiyorsan, kan dök, demişti bir keresinde annesi. 

Yaşadığını hissetmek istiyorsan öldür, diye düşünmüştü Ölüm. 

Ölüm çok, çok heyecanlıydı çünkü tutsaklardan biri eksilmişti! Kahkaha atarak şampanya patlatmak ve bunu kutlamak isterdi. Sevdiği biri, onu anlayabilecek biri kalmış olsaydı bunu yapardı. Beraber tutsakları izlerlerdi. Bir dost gibi Ölüm'ün intikamını anlardı. Ona yardım ederdi. Şampanya patlatmayı o teklif ederdi. 

Ölüm aniden irkildi. Ardından düşüncelerinden tiksinerek derin bir nefes verdi. "İnsanlara ihtiyacım yok," dedi kendi kendine. "Sadece emirlerimi yerine getirecek canavarlara ihtiyacım var."

Bir dost fikri zihnine geldiği gibi gitti. Zor olmamıştı. Ölüm kendisi gibi zeki, anlayışlı, ileri görüşlü ve güçlü birini bulabileceğine inanmamıştı zaten. Kendisinden alçakta olan bir canlı ise sadece onun emirlerini yerine getirmeyi hak ediyordu.

Evet, Ölüm için güzel, heyecanlı ve farklı bir gün olmuştu. Şimdi en nefret ettiği tutsakların günahlarını anlatma sırası gelmişti ve belki de diğer tutsaklar ona hak verebilirdi. İşin aslı, diğer tutsakların Tutsak 3, Tutsak 4 ve Afra Ahsen Çakmak'tan nefret etmesini dört gözle bekliyordu. Tutsakların arasındaki bağın kopacağından emindi.

Tutsak 3'le Tutsak 7'nin arasındaki bağı kendi elleriyle parçalamak için dört gözle bekliyordu. 

Ölüm, bugün tutsaklara tekrar bir televizyon hediye etmişti, Tutsak 4'ün öldüğünü söylemişti. Hatta onlara bir 'Öldür ya da Hayatta Tut' oyunu bile oynatmıştı! Tutsak 4'ün öldüğünü öğrendiklerindeki yüz ifadeleri neredeyse orgazm olmasına neden olacaktı.

Bu güzel günde tadını kaçıran tek şey vardı: On Üç'ün ölümü.

Ölüm nedeni bağırsak enfeksiyonuydu ve bu neden, Ölüm'ü tatmin etmemişti. Bu onun yumurtlamakta başarısız olduğu anlamına geliyordu. Sinirlenmesi için bu yeterliydi. 

Ölümünün tek güzel yanı ise acı çekerek, haftalarca kıvranarak ölmesiydi. Neredeyse yatalak bir şekilde tüm gün yatağında yatarken kilo kaybetmeye başlamıştı. Ateşinin çok yüksek olduğunu söylüyordu. Sürekli kusuyordu. Yatağına dışkılamaya başlamıştı. Yüzünde maskeyle ağlayarak doktora gitmek için yalvarmıştı. Gidemeyecek hale geldiğinde ise Ölüm'e ona bir doktor göndermesi için yalvarmıştı.

Ölüm tabii ki göndermemişti. Tutsaklarına bozuk yumurta yollayan birini affedecek değildi.

Sonunda da ölmüştü.

Şimdi onun yerine başka bir pisliğin tekini koymak zorundaydı. On Üç, bu düzen için gerekliydi. Bir ihanet silsilesini durduracak grup, o gruptu. Bu yüzden sırlarının ortaya çıkmasından korkan büyük bir günahkar olmalıydı.

Ölüm gözlerini aşağıya doğru çevirmeden bir elini masadan ayırdı ve klavyeye bakmadan birkaç tuşa bastı. Birkaç saniye sonra sağda, yüzünün hizasında olan ekranda Dokuz'un yüzü belirmişti.

"Evet efendim," dedi Dokuz görüntü açılır açılmaz.

"On Üç hakkında bilgi ver."

"Cesedi yakıldı ve külleri bir binanın tepesinden saçıldı," dedi Dokuz sesinde en ufak bir değişiklik bile olmazken. "Ailesi o öldüğü için huzurlu. Onun yüzünden evin ensest sırlarının bilinmesi hiçbirinin hoşuna gitmiyordu. En azından buna gönüllü olanların. Polise gidemezler."

"Onun ölmesi o aile için hiçbir şey değiştirmeyecek," dedi Ölüm sesindeki tiksintiyi bastırarak. "Yeni doğanlar kendilerini bunun içinde bulacak."

Dokuz kafasını hafifçe öne eğerek onu onayladı.

"Hepsini öldürün," dedi Ölüm, değiştirilmiş sesi vahşileşti. Aktarılmış travmalarla bu dünyaya daha da bozuk nesillerin gelmesini istemiyordu. "Botla Yunanistan'a kaçıyormuş gibi gösterilip hepsinin boğulmasını istiyorum." Bu daha önce yaptıkları bir şeydi. Dokuz'un zihni daha da kırılganken Ölüm bununla bizzat onun ilgilenmesini istemişti.

"Nasıl isterseniz." Ölüm onun bu tarz fikirlere alışmış olmasından da zevk alıyordu.

"Yeni bir On Üç bul."

Dokuz gözlerini ekrandan ayırmadan kafasını öne arkaya salladı. Bileğindeki zincirler şakırdarken, "Size verebileceğim bir liste oluştururum," derken sesi hevesli gelmiyordu. Ölüm her seferinde On Üç numara olan kişinin, Dokuz'u diğer ekiplerden daha çok denetlemesini istiyordu. 

"En günahkârları istiyorum," diye mırıldandı Ölüm. "Adaletten ve yargılanmaktan en çok korkanları."

"Ekiplerde bunlardan çok var," diye mırıldandı Dokuz. Bundan duyduğu rahatsızlık belli oluyordu. Üstelik yıllarını bunun içinde geçirmişti. Ölüm başka bir günde onunla bunun için alay edebilirdi.  "İsterseniz birkaçını sayabilirim."

Ölüm sessizce ekrana bakmakla yetindi. Dokuz tereddütlü bir şekilde saymaya başladı: "Çocukları hayvanlarla kafes dövüşü yaptırıp bundan para kazanan ve haftada birkaç sokak çocuğunun ölümüne neden olan bir kadın var. Özel liselerde ya da üniversitelerde kindar zenginlerden para alarak o yaştaki çocukları öldüren bir kiralık katil var. Ailesi tarafından tecavüze uğramış ve ailesi ölünce kendi hasta kız kardeşine tecavüz etmeye başlamış bir-"

"Aynı babana benziyorsun Kıyı. Senin için her şeyi yaptım. Sen de annen için her şeyi yaparsın, değil mi?"

Ölüm derin bir nefes aldı.

"Sonuncusu," dedi Ölüm onun sözünü keserek. "Hangi ekipten?"

"İzninizle, bakmam gerekiyor," dedi Dokuz kafasını eğerken. Zincirler tekrar şakırdarken maskesi açtığı bir sekmenin ışığıyla iyice aydınlandı. Ela gözlerinin rengi belirginleşmişti. Ölüm, klavyenin çıkardığı hoş tıkırtıları dinlerken koltuğuna oturdu. Dokuz'un ekranına bağlanıp başka bir ekranda onun ne yaptığını izlemeye başladı.

"Sekizinci ekip," dedi Dokuz.

Ölüm önünde açılan sayfadaki adamın fotoğrafına ve hakkında tutulmuş notlara ilgisiz bir şekilde baktı. Kolları kaşınmaya başlamıştı. "Listeyi gönder," dedi umursamaz bir tavırla. Gözlerini ekrandan ayırdı. "Hepsini tek tek kendim araştıracağım."

Dokuz kafasını sallayarak onu onayladı. Bir an sonra, "Efendim-" dedi tereddütle. "Tutsak 4-"

Dokuz devam edemeden Ölüm bağlantıyı kesti. Ardından hızla kumaş pantolonunun cebinden çıkardığı küçük anahtarla büyük masasındaki kilitli çekmeceyi açtı. İçindeki silahı tek hamlede kavrayıp susturucuyu ucuna yerleştirdi. Gömleğinin kollarını aşağıya çekiştirirken kollarını sertçe kaşıyarak sandalyesinden kalktı. Odadan koşarcasına çıkarken nefesleri hızlanmıştı.

Tutsaklarıyla ilgili bir soru cevap yapacak havada değildi. Ki hiç kimse ona soru soramazdı. Soruları sadece kendisi sorabilirdi.

Bazen şeytanla yaraşır kötülükteki insanların varlığını duymak ona iyi gelmiyordu. Bu dünya kaldırmayacağı kadar ağırlaştığında ise dünyayı hafifletme arzusu bir bıçak gibi sivriliyordu.

Bu arzunun sonuçları iyi olmuyordu. 

Salonu geçip altın işlemeli bir kapıyı araladığında aşağıya doğru uzanan merdivenlere vardı. Kapıyı çekip merdivenlerden aşağıya inerken hiçbir şey görmüyordu. Son basamağa ulaştığında ise elinde silahla öylece ayakta dikilip gözleri karanlığa alışana kadar bekledi.

Bir eline cebinden çıkardığı eldiveni takarken silahı da o eline aldı. Duvarların hatlarını görebileceği kadar gözü karanlığa alıştığında devam etti. Bu koridoru yürürken yapay ışık kullanmak istemiyordu. Anın tadını çıkaracaktı.

Ağzı bağlı birinin çıkardığı çırpınma sesleri kulağına doldururken maskenin ardında yüzünü buruşturdu. Hapsedildiğinde mantıklı olan şey enerjini harcamamaktı. Ve eğer biri, Ölüm tarafından hapsedildiğini biliyorsa kurtulamayacağını da bilmeliydi. Sessizce olacakları beklemeliydi. Kurtulma çabasıyla çıkardıkları bu sesler, ona sadece sinek vızıltısı gibi geliyordu. Rahatsız edici ve...

Öldürme isteği tetikleyiciydi.

Çırpınma seslerinin ve boğazdan çıkan o tuhaf seslerin yankılandığı yerin yanından geçti. Duvar, sesle arasına girmişti. Sağda en yakındaki kapıyı aralayıp içeriye girdi.

Odanın içinde ufak bir cam parçasını itip odanın başka bir kısmına geçerken çırpınma seslerini artık net bir şekilde duyabiliyordu. Sandalyeye bağlanmış ve sandalyesi zincirlenmiş insan bedenine ulaştığında sakin bir şekilde silahın ucunu bedenine dayadı.

Adam hareketsiz kaldı.

Ölüm, silahı eldivensiz eline alıp eldivenli eliyle tek hamlede adamın gözlerini ve ağzını kapatan kumaş parçasını çözdü. Ardından biraz da iğrenerek ağzını saran geniş bandı sertçe çekerek adamın ağzını boşa çıkardı. Sesli nefesler dudaklarının arasından dökülürken Ölüm, silahı tekrar eldivenli eline alıp adamın ağzına soktu.

Adamın henüz karanlığı alışmamış gözleri irileşmişti.

"Merhaba, Tutsak 4," diye mırıldandı Ölüm zevkle. Dişlerini acıttığından emin bir şekilde silahın ucunu ağzının derinliklerine daldırdı. Parmağı tetiğin üzerine doğru yol alırken elini aceleyle geri çekip arkasına bakmadan odadan çıktı ve camı iterek örttü. Arkasından öksürük sesleri onu takip ediyordu.

Odanın bu kısmını aydınlatan tek şey, iki monitörün yaydığı beyaz ışıktı. Ölüm, eldivensiz eliyle duvara uzanıp bir kapağı kaldırdı ve içindeki düğmeye parmağının ucunu bastırdı. Aniden odayı loş ışık kuşattı ve aydınlatma görevini küçük ekranların üzerinden aldı.

Oda bomboştu ama aynı zamanda değildi de. Küçük bir masanın üzerine kurulu ufak bilgisayar sisteminin hemen arkasında, duvarı boydan boya kuşatan siyah bir cam vardı. Ölüm, diğer bir düğmeyi hafifçe çevirdiğinde camın arkasında kalan yer az da olsa aydınlandı.

Şimdi odada dönen her şey, amacını belli ediyordu.

Dört duvarda kameralı silahlar asılıydı. Tutsak 4'ün bağlandığı sandalye dört köşeye zincirlenmişti. Kaçma şansı yoktu, orası kesindi. Odadan çıkmayı başarsa bile kaçamazdı fakat Ölüm, tutsağının daha da baskı altında hissetmesini istemişti. Görünüşüne bakarsa, bu işe yaramıştı. 

Ölüm ne yapsa işe yarardı.

Tutsak 4'ün kıvırcık saçları birbirine karışmıştı. Dudaklarından yanaklarına çıkan bir kızarıklık vardı ve gözlerinin altı mosmor gözüküyordu. Ağzının kenarından damla damla kan sızıyordu. Muhtemelen Ölüm ağzına silah soktuğunda bir şeylere zarar vermişti. 

Hay aksi, diye düşündü alayla.

Tutsağı yere kanlı bir tükürük fırlattığında Ölüm yüzünü buruşturdu. Silahlardan birine dönerek, "Benden ne istiyorsun?" diye çıkıştığında Ölüm az kalsın kahkaha atacaktı. "Beni öldüreceksen öldür gitsin! Sikik herif!" Son sözleri çığlık atarak söyleyip çırpınırken Ölüm'ün kahkaha atma hevesi tamamen kaçmıştı.

"Dünyaya ışık geldi ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler," diye mırıldandı Ölüm. Değiştirilmiş sesi mikrofonda yankılanıp sorgu odasına ulaşırken kafasını yana eğdi. "Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları iş açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz. Ama gerçeği uygulayan kişi, yaptıklarını, Tanrı'ya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir." Kafasını sağa sola salladı. "Çok kötü şeyler yaptın."

"İnsanları kaçırıp yıllarca bir eve hapsediyorsun," dedi Kutay dehşete düşmüş bir şekilde. "O evde tacize, tecavüze, yalana ve şiddete neden oluyorsun. Ve kötü şeyler yapan biz miyiz?" Dişlerini birbirine bastırarak güldü. "Hadi ama... Biz ne kadar kötüysek sen daha da beterisin. Sen ve ben, birbirimize benziyoruz. Bizden nefret ediyorsun çünkü kendi yansımanı bizde görüyorsun. Annen intihar ederken sen neredeydin?"

"Benim siz aşağılıklarla bir benzerliğim yok!" diye bağırdı Ölüm. "Haddini aşma!"

Tutsağı kafasını sağa sola sallıyordu. "Sen ve çöp adamların maske takıyor çünkü iğrençliğinizin, gerçek yüzünüzün gözükmesini istemiyorsunuz. Maskeyle yüzünüzü karanlığa gömüyorsunuz çünkü yaptığınız işlerin açığa çıkmasını istemiyorsunuz. Havalı alıntılar ha?" Tekrar güldü fakat öfkesi belli oluyordu. "Ben maske takıyorum çünkü sevilmek istiyorum. Uyum sağlamak istiyorum. Hayatımla ilgili çok bir sik öğrenmiş gibi davranmayı kes."

Ölüm kıpırtısız bir şekilde olduğu yerde donakaldı. Maskenin altında tüm yüz hatları gerilmişti. Dişlerini gıcırdatırken silahı camın arkasındaki adama doğru kaldırıp öylece bekledi. Konuşmaya devam ederken sesi buz gibiydi. "Planım gerçek yüzünü gösterdiğin anda seni öldürmekti fakat sonrasında aklıma daha eğlenceli bir fikir geldi. Bir şeyleri hak etmeliydin."

Ölüm, onun sessizliğini ve düzenli nefes alıp verme çabalarını kendine bir teşvik olarak gördü. "Sevgili tutsağıma yaptıkların gerçekten çok ama çok kötüydü," dedi çocuk azarlarcasına. "Kelebeğimin erkekler hakkında çok travması var, değil mi? Sarhoş olup odasına dayanman hiç de sahte yüzüne yakışır bir hareket değildi."

Ölüm onun çenesinin gerilişinden olan biteni hatırladığını çıkardı. Gözlerinin hafifçe aşağıya doğru kayışı, dişlerini birbirine bastırmamak için verdiği çaba. Ve neredeyse kafasını öne eğecek oluşu... 

"Neler olduğunu bilmek ister misin? Hayal kırıklığına uğradı ve korktu. Ertesi sabah olanları konuştular. Onlardan akşam ufak bir oyun oynamalarını istedim. Ölmeni mi istiyorlardı yoksa yaşamanı mı? Oyunun tek sorusu buydu." Gözükmese de maskenin ardında gülümsedi.  "Hepsi tek tek cevap verdi." Ölüm'ün değiştirilmiş sesi zevkle yükseldi. "Onlara gerçekte olduğun kişiyi anlattım," dedi yalan olan kısma geçerek. "Ve bu yüzden, oy çoğunluğuyla ölmeni tercih ettiler."

Tutsak 4'ün aldığı nefes bile duraksadı.

İnsanları bir yalana inandırmak çok kolaydı. Ölüm dürüstlüğü sevmiyor olsaydı bunu sık sık yapabilirdi bile. "Ve bu oyunun sonuna göre," dedi doğrulttuğu silahı indirmeden. "Seni öldürmem gerekiyor."

"Uzatma artık," diye tısladı Tutsak 4 dişleri arasından. "Eğer beni öldüreceksen, öldür. Senin kurallarına göre oynamaktan bıktım."

Ölüm silahını indirdi. Zaten onu öldürecek olsa da bunu kendi elleriyle yapmayacaktı ama sembolik olarak hoşuna gitmişti. En büyük sorun, birinin ölüme teslim olmasının onu insan öldürtmekten soğutmasıydı.

Ölüm onun için bir ödülken neden onu öldürsündü ki? Kırmızı çizgiye bir kaza sonucu ayak basarlarsa tüm bedenleri delik deşik olurdu. Kendileri intihar etmek için bunu yaparsa ise Ölüm hiçbir şey yapmazdı.

Çünkü hevesi çok ama çok kırılıyordu.

"Off," dedi Ölüm sinirle.

"Ne of?" dedi Tutsak 4 siniri bozulmuş gibi. "O oflamayı benim yapmam gerekiyor."

"Yapabilirsin, az önce canımın çok sıkılmasına neden oldun."

"Kusura bakma ya, evde yeterince eğlendirdik sanıyordum."

"Beni kışkırtacak şekilde konuşuyorsun ama seni öldüresim kaçtı."

Tutsak 4 kaşlarını çattı. "Ben ciddiyim," dedi sert bir sesle. "Öldür beni." Yüzünü cama doğru çevirmişti fakat elbette Ölüm'ü göremiyordu.

"Bu kadar kolay teslim oluyorsanız, yaşama motivasyonunuz ne ki?" diye tısladı Ölüm küçümsercesine.

"Yaşama motivasyonum yok işte!" diye bağırdı Tutsak 4 aniden. "ÖLDÜRSENE BENİ!"

"Olmaz." Ölüm kafasını sağa sola salladı.

Kısa bir sessizlik oluştu.

"Ne demek olmaz?"

"Seninle bir oyun oynayacağız," dedi Ölüm aniden hevesle duruşunu düzeltirken. "Oyunun sonunda seçeneklerden birinde ölme şansın var. Fakat istersen eski hayatında olduğu gibi yaşamaya devam da edebilirsin."

Tutsağının yüz ifadesini dikkatle inceledi. Kararsız kaş çatışını, dudağının kenarının seğirişini... Zihninde çalışan çarkları duyabiliyordu. Ölüm onun diğerlerinden daha zeki olduğunu biliyordu. Fakat ahlaki değerleri en zayıf olan da oydu ve bu, onun oyunun sonucunu nasıl belirleyeceğini daha çok merak etmesini sağlıyordu.

"Nasıl bir oyun?" diye sordu en sonunda. Ses tonu normal bir seviyeye inmişti.

"İki seçeneğin var," dedi Ölüm ilerleyip masanın karşısında ekranlara doğru hafifçe eğilirken. "İlki, ölmen. Bedenin asılı silahlar tarafından delik deşik edilir. Hızlı bir ölüm olur. Hak ettiğinden daha da hızlı. Ama..." Fareyi masada kaydırırken dudakları hafifçe yukarıya kıvrıldı.

"Ama?" diye tekrarladı Tutsak 4, sabırsız bir şekilde.

"Annemin ölümünün gerçek kamera kayıtları için sana ve ailene dava açarım. Emin ol, para her şeyi konuşturur. Üzerlerine yüklü bir miktar tazminat yıktığımdan emin olurum. Sadece bu da değil. Arkadaşların, tanıdıkların, ailen ve akrabaların... Hepsi gerçek yüzünü öğrenir. Kendinde olmadığın zamanda neler yaptıklarını da. Ve sonra sende hasret çekecekleri hiçbir şey kalmamış olur. Bir gün ölünü onların bulmasına izin verirsem bile ölünü sadece tükürmek için görmek isterler."

Gözleri ekranın üzerinden tutsağını buldu. "Aileni çok seviyorsun, değil mi?" diye fısıldadı zehir gibi bir sesle. Eli klavyenin üzerine kaydığında tutsağının hemen üstündeki duvarda olan projeksiyon çalıştı ve bir görüntü, duvarın üzerine düştü." Ölüm, gözlerini görüntüye çevirmedi ve videonun oynatımı bitene kadar bekledi.

"Bu ben değilim," dedi Tutsak 4 aniden. Sesinde korku vardı. "Nasıl bir teknoloji kullanıyorsun bilmiyorum ama bu ben değilim."

"Sensin, sadece hatırlamıyorsun," dedi Ölüm görüntüyü kapatırken. Göğsünde zar zor bastırdığı, hiçbir zaman sönmeyen alevler tekrar boğazına doğru hareketlenmeye başlamıştı. Bu alevler peşinde bir öfke krizi "Annem asla yalan söylemeyeceğim bir konu. Onun katilleri gerçekten sizsiniz."

"Diğer seçenek?" diye sorarken, Ölüm onun yutkunuşunu boynunda görebilmişti.

"13. Daire'ye geri dönersin," dedi Ölüm tatlı tatlı. "Tek bir şartla... Benim için ufak bir iyilik yapacaksın." Masadan doğrulup kapıya doğru yürüdü ve tutsağının odasının ışığını tamamen kapattı. Bulunduğu odanın ışığını da öyle.

İki taraf da karanlığa gömülmüştü.

Ölüm ikisi arasında kalan cam kapıyı tekrar açtı ve gözlerinin karanlığa alışmasını beklemeden ona doğru yürüdü. "Ama benim için bir iyilik yaparken senin için ölüm oyu vermiş arkadaşlarının yanına dönmen biraz tuhaf olur, değil mi?"

Tutsak 4 üzerine tükürdü.

Ölüm silahı ona doğrulttu. Bedenini çoktan karanlıkta seçebilmeye başlamıştı. "Cevabını ver." 

"Bir oyunu oynarken çoktan nasıl sonuçlanacağını biliyorsun değil mi?" dedi Tutsak 4, kesik nefesleri arasından. "Seni eğlendiren şey bu."

Ölüm gülümsemekle yetindi.

• • •

• • •

Selamlar herkese!

Ben geri geldiim! Geri dönmek kolay olmadı. Size neler yaşadığımı açıklama yazımda uzun uzun anlatmıştım zaten. Yazı, profilimde de sabitliydi. (Ruhumu çok açık ettiğimi düşündüğüm için rahatsız hissedip profilimden kaldırdım. Ama panodaki duyuruda hâlâ var.) 

Bölüm biriktirip döneceğime söz vermiştim çünkü belirip kaybolmaktan çok yorulmuştum. Bu yüzden dediğimi yaptım ve geri geldim. Bu konuda bana güvenmezseniz anlarım. Bu akşam diğer bölümü paylaşmam ve Cuma da diğer bir bölümün gelecek olması umarım aramızdaki güveni yavaş yavaş tekrar oluşturmamızı sağlar.

Tekrar dönmek çok tuhaf. İtiraf etmek gerekirse anksiyetemi oldukça azdırıyor ve belirsizlik nefretimi körüklüyor. Bölümleri paylaştıkça bu his geçecek diye umuyorum. Artık sahip olduğum rahatsızlıklarla Afra'yı daha kolay yazarım herhalde kmkslkfmleskfekls

Umarım görüşmeyeli hepiniz iyisinizdir ve ülkemizde işler pek yolunda olmasa da sağlığınızı, huzurunuzu korumayı başarmışsınızdır. (Ben başaramadım.) Buraya içinizi dökebilirsiniz.

Gelelim bölüm sonu sorularına!

Dokuz kısmı hakkında neler düşünüyorsunuz? (Evet, Mete'yle flört edip onu eve çeken Dokuz'du... Bugün de Mete'ye üzülüyoruz.)

Yeni On Üç ve Dokuz'un planı hakkında teorileri olan var mı?

Kutay- Ölüm konuşması hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce bu konuşmanın sonuçları neler olacak?

Kutay hakkında neler düşünüyordunuz ve şimdi neler düşünüyorsunuz?

ÖNEMLİ: Kitapta ufak, kurgu gidişatına etki etmeyen değişimler olmuş (özellikle son 2 bölümde, yeni diyaloglar vs. eklendi) ve ufak mantık hataları giderilmiştir <3 Kitabın atmosferine girebilmek ve kendi yazdığım ufak detayları hatırlayabilmek için kitabı baştan sona en az üç kere okudum. Son olanları hatırlamayanlar için son 5-6 bölümü tekrar okumanız yeterli olacaktır diye düşünüyorum.

(Bölümler ile ilgili duyurular instagramda limaeibooks hesabımda ve sonra da panomda oluyor. Yaptığım açıklamaları görmeyenler muhtemelen açıklama görmek için çok da aramayanlardır. Bu yüzden lütfen saldırgan olmayın ♥ Hepsi profilimde sabitliydi.)

Akşam tutsakların olduğu bölümde görüşmek üzere!

İnstagram hesaplarım:

Kişisel: ilimaei
Instagram Blog Hesabım: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: limaeiwattpad

Tiktok: i.limae

Twitter: ilimaei

Spotify: Limaei

Continue Reading

You'll Also Like

715K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
HATALI HAYAT By 🫀

Teen Fiction

69K 4.1K 34
(Kitap klasik konulu abi kitabıdır ne olur kitaba gelip saçma sapan şeyler yazmayın) Kendimce normal yaşayan bir insanken bir anda hayatım değişirse...
4.5M 382K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
1K 286 16
Risale-i Nur'u okudukça ömrün sonuna kadar imanımız, amel-i salih olarak davranışlarımızı disipline ediyor. Amel-i sâlih de imanımızı arttırıyor ve i...