KARAYEL +18 (KBM)

By blackkgillerr

857K 17.9K 3K

Eski adı: KORUMAM BİR METEOR ☄️ Ben nerden bilebilirdim ki babam bana koruma atayacak? ☄️ "İçi... More

Tanıtım
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
ÇOK ÖNEMLİ
31
33
34
35

32

5.4K 241 174
By blackkgillerr

.
❗❗❗❗❗❗

BÖLÜME GECMEDEN ÖNCE LÜTFEN OKUYUN❗

Kitabın yeni adı KARAYEL.

OKUYANLARIN KİTABI KAYBETMESİNİ İSTEMİYORUM 😬

❗❗❗❗❗❗

Tekrar tekrar soluksuz okuyorum desem inanır mısınız?

Arkadaşlar bolca kafa karışıklığı, bolca kaos bıraktım.

...Anlayanlar anlamayanlara anlatsın lütfen diyorum ve yorumlarınızı bekliyorum...

İYİ OKUMALAR

☄️

Kaç zamandır yolunu gözlediğim derin uyku, şimdi sarıp sarmalıyordu beni, dahası öyle huzurluydu ki, tüm bedenim rahat ve dingindi.

Kabus yoktu, huzursuzluk ve buna sebep olan babam yoktu.

Sidar vardı, henüz bilincim tam açılmamış olsa da çıplak omzumu minik minik öpüyordu. Yataktan destek alıp üzerime doğru yöneldiğinde boynumda hissettiğim sıcak dudakları ise yüzümü güldürmüş yine de tam uyanmamı sağlamamıştı. Geri çekildi, iri bedenini yanıma bıraktı ve parmaklarının tersiyle omzumdan başlayıp dirseğime kadar, tüy kadar dokunuşuyla okşadı.

Bakışları yüksek ihtimal sırtımı delip geçiyordu. Birkaç dakikanın ardından tekrardan doğrulmuş ve koluma öpücükleri ile hayali bir yol çizmeye başlamıştı. Bunlar asla uykumu kaçıracak düzeyde olmadığı için terapi etkisi geliyor ve uykumu hiçbir şekilde açmıyordu aksine daha da mayışıyor daha çok uyumak istiyordum.

Bir süre sonra saçımın havalandığını ve sağ omzuma düştüğünü hissedince bu defa ne yapacağını bekledim. Beni uyuyor zannederken sessizce seviyor olması karnımda ılık bir sıcaklık yayılmasına neden oluyordu.

Ensemde hissettiğim nefesi, içimi kıpır kıpır ederken burnunu boynuma bastırdı ve sertçe kokumu solumaya başladı. Büyük ihtimal üzerime onun kokusu da sinmişti. Dudaklarım iki yana doğru kaymış ve minik de olsa hareketlenmiştim. Yapmasam daha iyiydim, belime giren ağrı ile dudaklarımdan kaçan cılız bir inleme duyuldu.

Karnıma kayan iri elleri, masaj yapmak ister gibi hareketlenmişti. Asıl ağrıyan yerlere masaj yapacak olursa işte o zaman başka şeyleri hareketlendirecekti.

Sırtıma kondurdu öpücük sesli olmuştu bu defa, uyandığım için varlığını daha çok hissettirdiği aşikardı.

"Ne kadar dikkat edersem edeyim," boğuk sesi tamamen ona odaklanmamı sağlamıştı. Nefesi enseme çarpıyor ve tüm bedenimi ürpertiyordu. "Mermer gibi tenine izlerim nakış gibi işleniyor." Çünkü beyazdım.

Aklıma gelen gecenin kalıntıları dudaklarımı dişlememe neden olmuştu. Dikkat ettiği hali bu ise, nedendi benim zeugma gibi bir bedene sahip oluşum?

"Sadece bana mı işleniyor?" Sessizlik kor alev olduğunda inanılmaz bir huzursuzluk sahiplenmeye başladı beni. Kasılan bedenimi hissetmemiş olması mümkün değildi. Yanak içlerimi ısırmaya başlamıştım. Hala da sessiz oluşu canımı sıkmıştı.

Ben ona özel hayatını hiç sormamıştım...

"Mermer ten, sadece sende var." Kaşlarım çatılmıştı, ne yani? Kumral birine işleniyor ama mermer tenli olarak sadece bana mı işleniyordu? Her ten rengine işleniyordu, bunu demek istemişti öyle değil mi?

"Ten kataloğun olduğunu bilmiyordum." Yüzüm asılmış halde öylece karşıya bakarken kolu bedenime daha güçlü sarıldı.

"Elbette var," dişlerimi sıkmaya başladım. Benim gibi koruduğu başka kişilerle de... Siktir! "Özellikle beyaz tene zafım var." Dudaklarımı dişlemeye devam ettim ve burnumdan hırsla bir soluk bıraktım. Pislik!

Omuzumdan tutup sırtımı yatağa bıraktığında gözlerim kısılmış alttan ona bakıyordum. Yüzüm ciddi bir ifadeye boyanmış dahası boş boş yüzünü incelemeye devam etmiştim.

Parmağını atletimin ince askısına kanca gibi geçirmişti. Sinsi bir yavaşlıkla aşağıya sürüklediğinde sadece gözlerime bakıyordu, hal durum böyle olunca ben de ifademi bozmamaya yemin etmiştim. Kısa bir sürede askı düşmüş göğüsümün büyük bir kısmı açıklığa kavuşmuştu. Gözleri oraya indiğinde yüzünde beliren aydınlık, tek kaşımın havalanmasına neden oldu. 

"Bir gün sırası ile, bana ihanet eden adamları önüme dizmişlerdi," minik bir öpücük bıraktı. "İlk koyu tenlilerden başladım." Hissettiğim ıslaklık ile bedenim titredi. Göğüslerimi yalamaya başlamıştı. "Sona her zaman beyaz tenliler kalırdı." Eliyle atletimi daha aşağı çekiştirdi ve hiç vakit kaybetmeden dikleşmiş ucu ağzına aldı. Elimin altında çarşafı sıkarken derin bir nefes almış dahası başımı yastığa daha çok bastırmıştım. "Beyazlar sandığından da fazla ilgi alanım." Sesli öpücükleri, kışkırtıcı bir hal alıyordu ve duracağa da benzemiyordu.

"Her tablo beyaz bir kağıttan doğar." Kapalı gözlerimi açmadan derin nefesler alırken iki göğüsümün arasındaki yolu, kendi yolu bilmiş ve başını oraya gömmüştü. "Sen ise benim," sertçe öptü, yukarı doğru yalayarak çıktı ve köprücük kemiğimde durdu. "Dokundukça daha çoğunu istememe neden olan, kayıtsız kalamadığım tenin," kemiğime dişini sürttü ve boynuma çıktı. Islak öpüşlerine dilinin kıvrak hareketleri de eşlik ettiğinde ellerim onun bel kıvrımlarına tutuldu.

Açtığım bacaklarımın arasına yerleştiğinde iyice üstümdeki yerini almıştı. "Aylardır sanatımı taşıyan tek ten." Gözlerim sakince açılmıştı, hafif aralık ağzımdan sık nefesler verirken o başını kaldırdı ve gözlerime baktı. Kısık gözlerim onun gölgesi altında kalmıştı. Bakışlarındaki ateş, ormanı kül edebilecek kadar büyüktü.

"Uzak duramadığım," bir eli çıplak bacağımı kavramış boydan boya okşamaya başlamıştı, arada durup avuçları arasında sıkıyor tekrardan okşamaya devam ediyordu.

Dudaklarımı dişleri arasına alıp çektiğinde boğuk inleyişim yüzüne çarpmıştı.

"Sidar..." Ne diyecektim ki, beni böylesine etkilerken ve babamın dahi kıramadığı soğuk duruşumu, o bozabilirken...

"Söyle," burnunu burnuma sürttü, "Söyle ayım," dudağımı sertçe öptü. "Söyle ay ışığım." Konuştukça kalbime kramplar giriyordu. Bense ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Her şeyden önce onunla beden diliyle anlaştığımız için yine aynısını yaptım. Bacaklarımı iyice ayırıp onu kendime davet ettim, hemen sonra kaslı beline dolanmalarını sağladım ve sonra kalçalarımı hafifçe havalandırarak kendimi ona bastırdım.

O beni elbette ki anladı.

Ve bedenlerimiz yeniden bir anlaşmaya girdi.

☄️

Saniyeler dakikaları, dakikalar ise saatleri devirdiğinde ancak babam aklıma gelebilmişti. Ben her ne kadar toparlanma telaşına düşsem de Sidar altında sadece baksırı ile yatıyor ve benim telaşımı gülerek izliyordu. O kadar rahat bir konum seçmiş ki kendine, hiç de kalkacak gibi durmuyordu.

"Sen yine izin mi aldın?" Tüm hareketlerim durmuş ve tek kaşım havada onu izlemeye başlamıştım. Elleri ensesinde bağlı olan Sidar, hızla sol dirseğinden destek aldı ve yan döndü, başını da avucuna bastırmıştı.

"Ne izni?" Göz devirmeme kim engel olabilirdi ki?

"Babamdan izin aldığın için mi rahatsın?" Alayla güldü, benimse bu tavrına kaşlarım çatılmıştı.

"İzne ihtiyacım yok." Bu adam yine beni çıldırtmaya başlamıştı. "Yanıma gel." Bir süre yüzüne baktım ve kollarım göğüs hizasında birbirine dolamıştım. "Gel hadi." Sağ elini yan tarafına vurarak gelmem gereken yeri gösteriyordu. Sıkıntıyla nefes bıraktım. Yanına gidip oturduğumda açıkta kalan bacaklarımı sevmeye başlaması uzun sürmemişti.

"Ben sadece koruma değilim güzelim." Biri onu duyabilirmiş gibi sesini kırmıştı. "Dahası baban da bilmiyor ama" daha dikkatli dinlemeye başlamıştım. "Ben ondan emir alacak adam değil," eli çeneme gelmiş, parmağının ucuyla sevmişti. "Emir verecek kişiyim." Boğazımda oluşan yumruyu yutkunmam uzun sürmemişti. Onun basit bir adam olmadığını biliyordum ancak bu gücü kimden aldığını bilmiyordum. İçimden bir ses tenhalardan yükseldi.

Sara K... Sidar tüm gücünü bahsi geçen kişiden mi alıyordu? Evet olabilirdi, babam kandırılmış olmasına rağmen, onun adamı olduğunu öğrenmiş ve yaşamasına izin vermişti. Aklıma oturmayan şeyler vardı. Emir alamayacak kadar güçlü biri ise nasıl bir başkasının adamı olabiliyordu?

"Ama Sidar," nasıl göründüğümü bilmiyor olsam da ciddi manada gözlerimden merak akıyordu."Başkasının emrinde değil misin?"

Önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Hiçbir şey göründüğü gibi değil, benim güzelim." Son dedikleri ile ona belli belirsiz gülümsemiş olsam da zihnim doluydu. "Sara da gücünü benden alıyor." Kalbimin atışının ağırlaştığını hissettim. Bu nasıl olabiliyordu?

"Sara benim de, tam olsun." Kafam karışmış onun gücünün sınırlarını düşünürken konuştuğumda sesim kısık çıkmıştı. "Benim zaten." Bakışlarım dehşetle onu bulduğunda ağzım açık kalmıştı.

"Sen?" Ağlamaklı çıkan sesim ile vermem gereken tepki gerçekten bu muydu bilmiyordum. Bakışlarım aramızdaki boşluğa indiğinde bir gülme sesi geldi kulaklarıma, ne olduğunu anlamadığım için de bakışlarım onu buldu ve bu defa daha sesli gülmeye başladı. Dahası gülerken konuştu.

"Ne? Benim de, tam olsun diyen sendin." Bu benimle dalga mı geçiyordu? Göz bebekleri kıpır kıpırdı, gülerek yüzümü izliyordu. Hırsla omzuna vurduğumda sarsılmadı ancak gülmeyi bırakmıştı. Yanından kalkmak üzereyken kolumu tuttu ve engel olduğunda küskün bir ifadeyle ona bakmaya başladım. Yüzüm asılmıştı. Kızar ya da çemkireceğimi sanmış olmalı ki o da bu ifadem ile belli belirsiz de olsa sırıtmaya devam etti. Yatakta oturur pozisyona geldiğinde elimi tutuşu daha güçlendi.

"Benim güzelim bana küsmüş mü?" Yaramaz olan ve o eğlendiğini hala belli eden tınıyı duymasam beni ciddiye alıyor diyebilirdim. "Gel gel," sesi değişmişti, adeta bebek avutuyor gibiydi! "Benim kızım bana küsmez ki," tek kaşım havalanmış ve nedenini sorgularcasına ona bakmıştım. "Çünkü Sara olmayan Sidar onu ısırır." Sinir bozucu olsa da kıkırdadım. Beni iyice kendine çekmişti ve bir kolu belimi sarmıştı. "Buradan seni ısırmamı istediğini mi anlamalı bu koca oğlan?" Güldüm, "Güzelim ister de yapmaz mıyım?" Az kaldı sesini daha da değiştirecek olursa kahkaha atmama neden olacaktı. Lakin çığlık atmama neden oldu çünkü kulağımda tikim vardı ve o kulak mememi ısırmıştı. Hem kahkaha atmış hem de elinden kurtulmak için de çığlık...

Kısa süren hengameden sonra soluk soluğa bir şekilde ben kendimi yatağa bırakırken o hazırlanmaya başlamıştı. Ben hazırdım ancak Sidar, saçlarımı birbirine katmamış olsaydı tam hazır sayılabilirdim. Bundan sebep kalktım ve banyoya ilerledim, Sidar aynanın karşısında saçlarını düzeltirken kapıya yaslanıp onu izlemeye başlamıştım. Kendisine bakmasını bilen biriydi. Yanına geçtim ve aynadan bana bakıyor olsa da ona bakmadan dolaptan günler önce kaybettiğim tarağımı aldım. Pis hırsız! Eşyalarımı araklayıp buraya hangi ara getirmişti bilmiyordum. O kadar ileri görüşlüydü ki fondötenimi de araklamıştı. Dünün izlerini ancak bu şekilde kamufle edebilmiştim. Sür, oldu bitti denilecek izler olmadığı için, kontrollü bir kapatma işlemi olacağı kesindi.

Şimdi aşağıda onun inmesini beklerken etraf çok sessizdi. Bu evin böylesine uzak bir konumda ve ıssız olması biraz içler ürpertse de yalnız değildim, korumam yanımdaydı.

Buz da görünürde yoktu, sahi o nerelerdeydi? En ufak bir kükremesini de duymamıştım. Sidar'ın kokusunu ötelerden alıp şimdiye buraya damlamış olması gerekiyordu. Düşüncelerim ile boğuşurken bacaklarıma ve belime dolanan kollar ile şaşırsam da hemen ona tutunmuştum.

"Şimdi gidebiliriz?" Yürürken canımın acısını belle etmek istemesem de anlamıştı. "Buz nerede?" Etrafına baktı. "Ayarları sıfıra dönünce eğitime gönderdim." Öylesi eğitmenlere de akıl fikir diliyordum doğrusu. Sidar ilerlemeye başlayınca onu izledim. "Nasıl sıfıra döndü." Saniyelik bana bakmış sonra önüne dönmüştü. "Bilmesen daha iyi." Bacaklarımı sallamaya başladım, söylemesini istiyordum. "Birini yemesi için önüne atmış olabilirim." Öylece baktım, bilmesem daha iyiymiş diye düşünmeden de edemedim.

"Beni onunla denk getirme sakın." Dikkatli bir şekilde arabaya bırakmış kemerimi de bağlıyorken yüzü gülüyordu. İşi tamamlanınca durdu ve beni izledi. "Senden önce beni geçmesi lazım." Eğildi ve sıcak bir öpücük aldı dudaklarımdan. "Ve ben buna izin vermem." Çekilip yerine geçtiğinde ben de iyice geriye yaşlanmış ve onu izlemeye koyulmuştum. Torpido gözünde olan silahını alıp beline takmadan önce şarjörü kontrol etmeyi ihmal etmemişti.

Taşlı yolda araba hareketlenmeye başladı, bir yerden sonra demir kapının açılmasını beklerken beni izleyen Sidar'a döndüm ve yanağına elimi uzattım.

"Çok güzelsin." Kıpır kıpır olan içim eşliğinde ona gülümsedim. "Benim güzelimsin." Şimdi daha geniş gülümsedim. Beni sahipleniyordu, bu onun için ilkti dahası benim için de öyle. Küçük derdi, küçüğüm derdi lakin artık benim diyerek özellikle belli vurguluyordu. Henüz bir şey söylemek üzereydim ki yüksek bir ses ile çığlık attım. Bu bir patlama sesiydi!

Yüreğim ilk dakikadan ağzıma gelirken içinde bulduğumuz araç, patlamanın etkisiyle sarsılmıştı. Ortalık toz dumana katılırken derin nefesler alıyordum. Şok içinde yarılmış ve bir parçası nereye uçtuğunu bilmediğim demir kapıya baktım.

"Kumru eğil!" Dehşet ile Sidar'a baktığımda önce algılayamadım, kulağım hala çınlıyordu. Bana uzanıp başımı eğdiğinde başımın üstünde elini tuttum ve ona baktım. "Ben çık demeden sakın çıkma!" Bağırıyordu. Önümüzde geçilmeyecek kadar adam yığılmıştı. Korku karışık panik ile soluklanırken onu başım ile onaylamaktan başka çarem yoktu.

"Ecdadınızı sikeceğim." Bunu nasıl yapacaktı bilmiyorum, o kadar kişiye karşı bir kişi olacaktı. Dertleri babam ise ben ortaya çıkabilirdim ama bu Sidar'ın meselesi ise ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Korkuyordum ve şimdilik onu dinlemem gerektiğinin farkındaydım.

Zaten elimde olan telefona bir heyecan sarılsam da şebeke yoktu! Civardaki telefonlar normalde çekiyordu ancak şimdi yoktu. Bu planlanılmış suikast, kim içindi?

"Sidar Kaleli çık!" Onun içindi, "Çok bile yaşadın çık!" Sidar'a bakmak istedim, minik bir hareketim karşısında, "Sakın Kumru!" Dediğinde titreyerek yerime sindim. "Korkma yanındayım, sadece beni dinle." Telaşla başımı salladım ancak tittiyordum bile.

Yüreğimin boğazımdan çıkmasına neden olan o sesler havada yankı buldu. Silah sesleri! İstemsizce çığlık atmaya başladım.

"Sidar!" Konuşana kadar ağladığımı fark etmemiştim bile, "Sidar sana bir şey olmasın!" Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Silah sesleri ile çığlığım daha da arttı ve titremelerim sıklaştı.

"Olmayacak," başımda hissettiğim eli saçlarımı okşadı. "İkimize de bir şey olmaya..." Boğazım yırtılırcasına çığlık attım. Ön cam kırılmış, tuzla buz olduğunu belli eden parçalar bana kadar gelmişti. Burnumu sertçe çektim.

"Sidar?" Ses vermedi, korkuyla hareketlendiğimde "Kumru," dişlerinin arasından konuşmuş sesi boğuk çıkmıştı. Ona bir şey olmuştu.

Dışarıdan yükselen kahkaha sesi ile korkum iki katına çıktığında kulaklarımı kapattım. İçten içte ona bir şey olmaması için dileklerimi sıraladım.

"Kumru beni iyi dinle," tüm odağımı ona verdim. "Araç geri geri gidecek, sana söz veriyorum seni koruyacağım." Bu ne içindi, ne içindi bu? "Al şunu." Ne olduğuna bakmaya çalıştım. Kanlı elini gördüğüm an bir hıçkırık daha kaçtı boğazımdan. "Sidar," diye fısıldadım ancak nafileydi. Ona ulaşmama engel oldu. "Kan var!" Diye bağırdım, nafileydi yine. Uzanıp yüzümü sevdi, parmaklarına bulaşan göz yaşıma onun kanıyla karıştı. "Al bunu güzelim hadi." O an elinde olana baktım. Kumandaydı bu... Hızlı bir şekilde yüzümü sildim ve ona bakmaya başladım. İyiydi, yarası nerede görünmüyordu ama hala güçlü duruyordu.

"Yanında kalayım." Başıyla reddetti, araca hedef alınmış olmalı ki o da eğildi ve ağzından bir kaç küfürü daha serbest bıraktı.

"Yemin ederim seni koruyacağım, al bunu arkana dahi bakmadan gir ve kapat. Camlar kurşun geçirmiyor bana güven." Başım ile onaylasam da daha şiddetli ağladım. "Korkuyorum." Sanki silah sesleri daha da artmıştı bu nasıl olabilirdi bilmiyorum. Ancak iki kat ses duymaya başlamıştım şimdi.

"İyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var Kumru," araba geri geri gitmeye başladığıda kalbim mümkünmüş gibi daha hızlı atmaya başladı. Titremelerim ise hala devam ediyordu. "Kapıyı aç ve kapatma, arkana dahi bakma, sadece koş." Eğilip koltuğun altından silah çıkarttı. Gözlerime son kez baktı. "Çabuk ol." Kalbim sıkışıyor onu burada bırakıyor olmak beni mahvediyordu. Elim kapının kulpuna titreyerek de olsa gitti. "Hadi." Belli belirsiz ona baktım ardından kapıya. Son kez yine ıslanacağını bilsem de yüzümü sildim ve kapıyı açtım.

Sidar iki elini de silahı almış nişan alırken, "Koş!" Dediği an çıkmıştım dışarı, elimde olan kumandayı sıkı sıkı tutarken silah sesleri duydukça tökezliyordum, o an yanımdan geçen kurşunu gördüm. Korkuyla çığlık atarken görüşüm ağlamaktan buğulanmış olsa da durmadım. İki üç adım sonra eve girdiğim an yere yığılmış ve hızla doğrulduğum gibi düğmeye basmıştım. Cam kapı saniyeler içinde kapandığı an üst kata koşturdum. Nefes nefese geldiğim katta onları görebileceğim yere baktım ve korkuyla sendeledim. Çok kalabalıklardı, evin önünden geçiş yoktu ama sonra ileride gördüğüm hareketlilik dikkatimi çekti. Gözlerimi kısarak o yöne baktığımda karınca sürüsünü andıran siyah takım elbiseli adamlar koşturarak buraya geliyorlardı ve görünen o ki bunu gören sadece ben ve bilen de Sidar'dan başkası değildi.

Bir adım geriledim ve olacakları soluksuz bir şekilde izlemeye başladım. Adamlar gördüğüm üzere planlı bir şekilde dağılıyor ve onların etrafını sarıyorlardı.

Bu yerleşkede gördüğüm küçük minimal evlerden çıkan adam sürüsü, buraya doğru geliyordu. Bu kadar adam o minik yapılara nasıl sığabilmişti ki ardı arkası kesilmiyordu. Bunlar Sidar'ın mı yoksa Sara'nın mı emrinde çalışanlardı?

En önemlisi, kapıya patlayıcı yerleştirilirken neredeydiler!

Tüm bunların ardından fark ettiğim ile daha ne kadar şaşıracağımı bilemedim. Adamlar tamamen arka planda gizli kalırken uluma sesleri duyuldu. Ağaçlar arasında çıkan, bir dakika kurt muydu onlar? Aklımı yitirmiyorsam eğer, hangi cins olduklarını bilmediğim sürü silah seslerini sekteye uğrattı.

Bağrış seslerine, uluma sesleri dahil olurken, şimdi dağılan dikkatlerine de beklemede olan adamlar dahil olduğunda müthiş bir bozguna uğradıkları su götürmez bir gerçekti, kan gövdeyi götürüyor ve ben sadece Sidar'ı düşünüyordum. Hareketlilik yoktu arabası beni bıraktığı yerde duruyordu ancak göremiyordum onu.

Ardından silah sesleri sustu, ancak kurtların sesleri devam etti. Kalbim hala göğüs kafesimi acımasızca döverken ben hala soluk soluğa izliyordum tüm olanları. Yerde yatanlara bakamadım, birkaçının parçalanmış halleri beni yeteri kadar korkutmuştu.

Sonradan gelenler, öylece durmuş etrafa bakınırken kurtlar usulca onlara ilişmeye başlamış ve sakinleşmiş görünüyorlardı. Lakin korkum geçmek bilmedi, ben sakin olamadım. Bir saniye dahi düşünmeden aşağıya koşturdum. Sidar'ın kanının bulaştığı kumandayı kullandım ve dışarı çıktım.

"Sidar!" Diye haykırdım, koşturduğum arabada sağlam kalan tek bir yer kalmamış ve kanlanmıştı. Nefesim kesildi. "Neredesin?" Sesim çıkmamıştı. Olduğum yere çökerken, için için ağlarken iyice büzüştüm olduğu yere. Üstüme düşen karartı ile irkilmiş başımı henüz kaldırmaya fırsat olmadan diz çökmüştü. Gelene baktığımda ise elim ayağım boşalmış, kendimi kuş tüyü kadar kafif hissetmiştim. İyiydi, tam karşımda beni izliyordu. Ensemden tuttuğu gibi başımı göğsüne yaşlandığında şimdi de sevinçten ağladım. Ona sımsıkı sarıldım ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Bir süre sonra beni kucağına aldığında gerisinde bekleyen adamları o an gördüm. Kurtlar yoktu. Sidar adım atmadan önce hafif onlara döndü.

"Sara'ya söyleyin, bunu yapanların başındaki iti, bizzat ben önüne atacağım." Sesi hiç bu kadar ölüm kokmamıştı. Herkes dağılırken ben sadece yutkunabildim, benim başım göğüsüne düşmüş, iç çekişlerim devam etmişti.

☄️

Sessizliği dinliyor ve sessizliği seviyorduk birlikte. Ben onun dizlerine yatmış o ise saatlerce saçımı sevmiş ancak tek kelime dahi etmemiştik. Ne benim konuşmaya ne de sorgulamaya halim kalmıştı ne de onun bir açıklama yapmaya. En azından ben öyle düşündüğüm için çıtım dahi çıkmadı.

"Yaran nasıl?" Kısık sesim, sessizliğe göre yüksek dahi sayılırdı. Saçlarımı sevmeye devam ederken oldukça nazikti.

"Sadece sıyrıktı." Olabilirdi, yaraydı sonuçta. "Olabilir, durumu nasıl?" Bir tutam saçımın havalandığını hisseddince ona dönmüştüm. O ise saçlarımı daha yakından inceliyordu. "Acımıyor," hafif eğilerek elindeki tutamı burnuna yaklaştırdı. "Ama eğer sana bir şey olsaydı," bu defa da saçlarımı uzun sayılacak bir süre öptü. "İşte o zaman canım çok yanardı."

Onun bu yaklaşımından sebep gözlerim yanmaya başlamıştı. Ağlayacaktım sanırım, çünkü saatlerce ağlamak yetmemişti. Gözlerim dilinden dökülenler ile dolarken gözümün kenarından bir damla yaş özgürlüğe doğru süzüldü. Uzattığım elimi yüzüne yaslandığım an kafasını avucuma dayadı.

"Ya ben?" Baş parmağım ile çenesini severken iç çektim. "Seni orada bırakırken ne hissettiğimden haberin var mı?" Bir damla daha akıp gitti. "Ben sanki, sanki nefesimi de yanında bıraktım."

Omuzlarımdan kavrayarak doğrulmamı sağlarken beni kucağına çekmişti. Bense sesli bir şekilde burnumu. Şimdi iki elim de yanağını avuçlamıştı. "Ya sana bir şey olsaydı." Alnını alnıma yasladığınca gözlerim usulca kapanıp açıldı. "O zaman çok ağlardım." Gülümsemeye başlamıştı.

"Çok mu ağlardın?" Sakince sormuştu. "Çok ağladın zaten güzelim" omuz silktim ve yüzümü astım. "Senin için daha çok ağlardım." Eğilip dudağını dudağıma sürttü. "Benim için mi ağlardın?" Bu defa ben başımı aşağı yukarı hareket ettirdim. "Evet, çok çok ağlardım."

"Ben ilk defa bir saldırıdan korktum." Yanağımı usulca öptü. "Benim minik kızıma bir şey olursa, sonra ben ne yaparım diye çok korktum." Bu defa yanağını ben öpmüştüm. Bir eli durmaksızın akan gözyaşlarımı silerken hafif bir melodi döküldü dudaklarından ve derin bir nefes aldı. "O zaman kim silerdi benim gözyaşlarımı." Tiz bir hıçkırık benden firar ederken hızla onun boynuna kollarımı dolamış sımsıkı sarılmıştım. Ondan gelen karşılık ise daha sıkı ve güçlü kolların aşıladığı şefkatti.

Bana kalsa bu kollar arasında bıkmadan kalabilir ve hiç de itiraz etmezdim. Ama işte bana kalmıyordu.

Sidar'ın ellerini sıkı sıkı tutup evin kapısından çıkarken elimde olmadan etrafı kontrol etmiştim, lakin güvenlik arttırılmıştı.

Aklıma takılan birkaç soruyu onunla paylaştığımda ise cevaplarını tek seferde almak beni şaşırtmış olsa da öğrendiklerim hafife alınacak şeyler değildi.

En çok da adamların neden geç geldiğini merak etmiştim, dahası bu merakıma da o guncuk kadar evlere, sayamadığım kadar adamın ve cinslerini öğrenmiş olduğum Sibirya kurtlarının nasıl sığdığıydı.

Meğer minimal evler, sadece bir paravanmış, her evlerin konumları, özel olarak ayarlanmış ve her evin altından gizli bir yol belirli noktada birbirine bağlanıyormuş. Tüm adamlar ise orada eğitim alıyor ve kurtları eğitiyorlarmış, hatta sınırları zorlayıp bunun nasıl mümkün olabildiğini de sorduğumda ise, Sidar'dan; Eğer bir örgütün üyesi isen her yerin, altında ve üstünde adamın olmalı. Dediği dakikalar daha farklı sorulara beni gebe bıraksada sormamıştım. Her bilginin beni daha çok yorduğunu hissediyor ve sorgulayacak gücü kendimde bulamıyordum.

Tüm bunların doğrultusunda adamların toplanması beklenirken, son dakika da görmediğim için bilmiyordum lakin daha uzak bir mesafeden kurtların Sara tarafından gönderilmesi olmuştu. Yani Sara, Sidar'ın dediğine göre, götümüzü kurtarmıştı. Ve bir başka dediğine göre ise Sara için kurtları oldukça önemliydi ve bunu onun da beklemiyor olduğunu söylemişti. Çünkü yeni bir bilgiye göre kurtlar aralarına yeni katılmamış olsa da Sara her zaman onların bu tür durumlar için yetersiz olduğunu düşünmüş olmasıydı.

Sara'nın bilmediğim çok kez hayatıma dokunduğu gerçeği ise üzerimden bir ürpertinin geçmesine neden oldu.

Nihayetinde o görkemli Karadağlı malikansine gelmiştik ancak Sidar yakın bir mesafede durdu. "Kumru," henüz o durmadan ona baktığım için konuşmasını bekledim. "Eve gidince uyu ve dinlen." Benimle gelmeyecekti anlaşılan. Sorgulayan bakışlarım yüzünü talan ettiğinde ise önce yola sonra bana baktı. "Halletmem gereken işlerim var." Bugüne sebep olanların ardına düşecekti, sanki bilmiyordum.

"Benimle gel lütfen," onun yaptığı gibi önce evin yoluna ardından ona baktım. "Uyuyacağım zaten," yanımda olmasını istiyordum, ona ihtiyaç duyuyordum. "Sonra gidersin, olmaz mı?" Yeşillerine sinen yoğunluk tam oradaydı.

Başını salladı, "Olur," dedi ve devam etti. "Sen uyanmadan da gelmiş olacağım, söz." Diye ekledi. Yüzüm anında aydınlanırken, ona gülümsedim.

Eve giriş yaptığımızda kapım bir başka koruma tarafından açılmıştı. Her şey bıraktığım gibiydi. Tüm ışıklar yanıyordu. Bugün burada her şey yolunda gitmiş olmalıydı. Acaba babam evde miydi? Ona görünmeden odama gitmek istiyordum.

Sıralı duran adamlar dizisinden selamlarını başım ile belli belirsiz alarak sonunda gitmiştim. Sessizlik burada da baş gösteriyordu. Bu iyiye işaret olmalıydı, en azından benim için.

Üst kata sessiz bir şekilde çıkmıştık, hala ses seda yoktu. Erhan Karadağlı engeline takılmadan odama geçebileceğim anlamına geliyordu bu sessizlik. Ancak odama giden geniş koridorda ilerlediğimde halamın odasından konuşma sesler dikkatimi çekmişti. Ben durduğumda Sidar da bana ayak uydurdu.

"Şenay bilmediğin çok şey var." Tek kaşım havalanmıştı. Bu ailede sadece benim bilmediğim şeyler olduğunu düşünen yanım oldukça şaşkındı şimdi.

"Bir süredir tehdit alıyorum." Halamdan gelen alay nidaları karşısında yüzü zihnimde canlanmış ve benim de yüzüme bir gülümseme yayılmıştı.

"Erhan Bey, hayatında ilk tehdit alışın gibi davranman yok mu?" Halamın alayına karşılık babamın sıkıntılı nefesi kapının ardından bana kadar gelmişti ve bakışlarım Sidar'ı buldu, tüm dikkati üzerimdeydi ve hiç de burada olmamı ister gibi bir hali yoktu. Elimi belimi yerleştiğinde bir adım geriledim, yanlıştı belki ama dinlemem gerektiğini söyleyen yanım ağır basıyordu.

"Öyle değil Şenay," kapıya bir adım daha yaklaşmıştım. "Bu birkaç süredir var." Histerik bir mırıltı halamdan çıktığında konuşacağını anladım.

"Desene başı ezilecek yılan türemeye devam ediyor." Bir anda halamın ciddileşen sesi ile olduğum yerde kalakaldım. Beynim bana siyah ekran verirken bakışlarım dehşet ile Sidar'ı buldu ve bana öyle dikkatli bakıyordu ki endişe miydi bu?

"Gidelim," dese de onu duymadım çünkü kulaklarıma dolan uğultular onu bastırdı. Aklımda cereyan eden ses yankı buldu ve yutkunarak Sidar'a tekrar baktım.

Bu izi unutma, baktıkça küçük başını nasıl ezdiğimi hatırla.

Babamın sesi kulaklarıma yankı yapıyor ve gittikçe azalıyordu.

Küçük fare...

Tüm sesler kesilse de sesli soluk alış verişlerim kesilmedi.

Tuttunduğum yer Sidar'ın koluydu, beni götürmek isteyen harketlerine çırpınarak karşı çıktığımda titreyen çeneme öylece bakmaya başladı. Ondan bir adım geri çekildim ve ellerim ölüm sakinliğinde başıma doğru çıktı ancak dokunmadı, belirli bir ritimde sallarken birkaç adım daha geriledim ve ağzımdan sesli soluklar aldım.

Şimdi her şey değişmişti. Ben odamda, yatağımda öylece oturmuş bebeğimle oynuyordum. Bu bendim, yani ben olmalıydım, bir şeyler diyordum bebeğe ama sesim kulaklarıma gelmedi.

Kafamı kaldırdım, Sidar bana endişe ile bakarken gördüm ve buğulu gözlerle etrafı inceledim. Boştu her şey.

Sesler gelmeye başladı, bağırma sesleriydi bunlar, tam o an küçük ağzımdan çıkan korku nidası kulaklarımı doldurdu. Korkmuş ve cama koşmuş küçük bir ben, ne göreceğimi bilmeden...

Soluk alışverişlerim hırıltılı bir hal aldı, artık daha sesli mırıltılarım acı yüklüydü. Zihnim ele geçirilmiş ve bana görüntüleri perde perde önüne dökerken açılan kapıyı fark etsem de bakmadım.

Camın önüne geldiğim an, aşağıda gördüğüm hengame odada tiz bir çığlık atmama neden oldu? Babam, annem ve ben... Yerdeydim, evet yerdeydim ve yüzüm kanıyordu!

Omzumda hissettiğim el, şaşkınlık ve korku ile kim olduğuna bakmış ve ışık hızıyla bir adım geriye kaçmıştım. Başıma giren şiddetli bir sancı beni kıvrandırırken ellerim ile şakaklarıma bastırdım.

Küçük bedenimi odadan dışarı atmış dahası koridorda koşarken ayağım takılmış düşmüştüm ama hiç beklemeden kalkıp merdivenlere yöneldim. Koşmaktan bir an olsun vazgeçmedim. Şimdi aşağıdaydım. Şimdi gördüğüm rüyayı dış göz ile izliyordum.

"Yaklaşmayın!" Sidar'ın yankı yapan sesi, koridorun duvarlarına çarpsa da bakışlarım onları kısa bir süreliğine bulmuş ve şimdi dehşeti halamda yaşamaya başlamıştı. "Ona dokunma Erhan Karadağlı." Sesi öyle baskındı ki, babam yemin ederim bir adım geriledi. Bir sancı daha nüksetti, gözlerimi kapattım.

Çıktığım bahçe kapısından çok geride kaldığımda olanları net bir şekilde görebiliyordum. Annemin arkasında kalan kolona sığındım. Annem titriyordu, babam da titriyordu ama onun aksine öfkeden kuduruyordu.

"Hayır hayır hayır," Başıma vura vura sayıkladığım an, halam şaşkınlığını bir kenara bırakmış olmalı ki benden uzakta ama onu görebileceğim bir yere diz çöktü. Ben hangi ara duvara yaslanıp oturmuştum bilmiyorum. Ellerini kaldırmış, bana yaklaşmayacağını gösteriyordu. Sonra o çığlığı duydum, aynısıdı ve anneme aitti.

Annem canından can gitmiş gibi attığı çığlık yankı buldu evin bahçesine, duvarlarına.

"Erhan yapma!" Bu nasıl bir acıydı ki aynısını hissediyordum. "Bak yüzü çok kötü, ne olur yapma!"

Kafamı eğdim ve içim çıkarcasına ağlamaya başladım. "Bu ne, Allah'ım bu ne?" Nefes akışlarım sıklaştığında hareketlerimin yavaşladığını hissettim.

Babamın söylediklerine hiçbir anlam veremeyen ben, bir adım öne çıktım ama kimse beni fark etmedi. Acaba görünmez miydim?

Acı dolu iniltilerim ile felç geçirmiş gibi yığıldığımda ağzımdan saçılan köpüğü hissettim. Bedenim kasılmış tüm hareketlerim kilitlenmişti dahası yerde zangır zangır titriyordum. Halamın endişeli sesi boy gösterdi.

"Abi sinir krizi geçiriyor!" Bu ne halt ise beni neden bulmuştu? Kayıp zihnimin beni neden böyle yerle yeksan ettiğini anlamıyordum. Sidar'ın bana doğru geldiğini gördüm, buz gibi sesiyle konuştu.

"Ambulansı ara." Eli ensemi kavramış başımı dizlerine çekmişti. Hala titremelerimde bir azalma olmazken o saçlarımı okşadı. Gözlerimi kapattım ancak beni karanlık değil acının kucağı karşıladı.

Babam yere paçavra gibi attığı bana, nefretle baktığında, acıyla kıvranan bedenimi çok net görüyordum. Olduğum yerde hareket edemedim.

Küçük başımı kaldırdım, çamur ve kana bulanmış yüzü gördüğümde daha önce hissetmediğim bir bıçak yardı geçti kalbimi, nefes dahi almak zor geldi. Bu nasıl bir etkiydi, beni bu hale nasıl getirebilmişti?

"Babam değilsin!"

Bilincim gidip gelmeye başladı. Gözlerim açılıp kapanıyor ancak ne anda, ne anılarımda kalabiliyordum. Tarifi olmayan bir acının sarmaşığı sarıldı boğazıma ve babam o tabureyi tekmeleyen tek kişiydi.

"Onu öldürdüğüm gibi öldürürüm seni!" Babam kötü bir adam olmalıydı değil mi? Ya da çok kızgındı ve nasıl davrandığını bilmiyordu. Benim zihnimden geçen bu aptal düşünceler de neydi, yoksa çocukluk mu demeliyim?

O an bunu yapacağını öyle derinden hissettim ki koşmaya başladım. Evet evet onlara doğru koşmaya başladım.

Bu defa da beynimden vuruldum. O biri ben miydim? Sidar'a biri vardı diye sayıkladığım geldi aklıma, ben miydim?

O zaman yerdeki kimdi?

"O biri ben miyim?" Sesim çıkmadı, Gözlerim kapanmıştı, zifiri karanlık sardı dört yanımı. Halam ne dediğimi anlamamış olacak ki, sormuştu. Bense zor bela aynı şeyi sayıklamaya başladım.

Körelmiştim...

Babamın eli havalanmıştı, Annem bir adım öne atıldı.

"Kumsal!" Dedik, evet aynı anda bunu dedik.

Yerde yatan kişi ise başını kaldırdı.

"Kumru kaç!"

Tamam ama o da bendim...

☄️

Anlayanlar?

Anlamayanlar?

(17.09.2022) - (20.15)

(4266 kelime)

🔥

Continue Reading

You'll Also Like

965K 60.2K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
514K 16.9K 11
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
674K 44.8K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...