HERKESİN EFENDİSİ

By Medusahikayeleri

563K 23.7K 11.7K

Mafya patronu olan Hera Ateş bütün şehri avucunun içinde tutuğunu düşünüyordu ama bir gün şehre yeni gelen bi... More

Prolog
1. DEVRE DIŞI KALAN EMNİYET
2. BATAKLIĞA ATILAN ADIM
3. YAŞAMIN PENÇESİNE TAKILAN ÖLÜM
4.ÖLÜME ATFEDİLEN YEMİN
bu bir iç döküştür
6. DÜŞMAN KALPLERİN SENFONİSİ
7. KAPIYA DAYANAN SAVAŞ
8. ÇOÇUKLUĞUNUN KÜLLERİNDEN DOĞAN KADIN
9.DUYGUSAL MAKİNA
10. İHANETİN ATEŞİ
11. PORSELEN FİNCAN
12. İHANETİN BEDELİ ÖLÜM
13. ÖLMEME İZİN VERME
14. KÜRKÇÜ DÜKKANINI ATEŞE VEREN TİLKİ
15. ANLAM KAZANAN RENK; KIRMIZI
16. HABERİN YOK ÖLÜYORUM
17. İBLİSİN İNİNE ÇOMAK SOKAN EFENDİ
18. KOYUN POSTUNA BÜRÜNEN KURT
19. AY IŞIĞINI EVLAT EDİNMİŞ GECE
20. CEHENNEMİN KAYALIĞINA TUTUNAN YOSUN
21. DUDAKLARIN RİTMİ
22. YUMUŞAK DOKUNUŞLAR VE PARÇALANAN KOZA
23. GÜNAHA BULANAN BEDENLER
ÖZEL BÖLÜM "GÜZEL GÖZLÜ ÇOCUK & ORMAN GÖZLÜ KIZ"
24. ÖLÜMÜN PENCESİNE TAKILAN PİŞMANLIK
25. BURUK BİR VEDA
26. TUTKUYA ADANMIŞ BEDENLER
27. ÇIPLAK BEDENLERİN DANSI
28. FAİLİ MEÇHUL CİNAYET
29. SATÜRNÜN UÇURUMUNA ZİNCİRLENEN RUHLAR
30. MUTLU SON?
31. GERÇEĞİN SURETİNE BÜRÜNEN YALANLAR
32. OKYANUSUN KOYNUNA HAPSOLAN KÜÇÜK KULAÇLAR
33. RUHUN PUSULASI; AŞK
ÖZEL BÖLÜM "PARS ALAZ"
34. GERİ DÖN
35. "ÖL DEDİĞİNDE ÖLECEĞİM"
36. TANRILARIN KISKANDIĞI GÜZELLİK
37. BEKLENMEYEN TEKLİF
38. TEKLİF VE ANLAŞMA
39. KAYBEDİLEN KAZANÇ
40. TOPRAĞIN ALTINA GÖMÜLEN ÇOCUKLUKLAR
41. GÜNAHKAR RUHLARIN YEMİNİ
42. RUHA DOLANAN BİR ÇİFT MAVİ
43. SENİ HATIRLIYORUM
44. SONSUZ HİSSETİRECEK KADAR
DUYURU

5. BEKLENMEYEN MİSAFİR

17.8K 1K 564
By Medusahikayeleri

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar. Öpüldünüz.


BEKLENMEYEN MİSAFİR

Yorgundum.

Bazen sadece her şeyi bırakıp gitmek istiyordum. Bunu yapabilirdim ama yapmayacaktım.

Benim geçmişime verilmiş bir sözüm vardı ve o sözü tutmadan pes etmeye niyetim yoktu.

Ofisimin kapısını açıp içeriye girdiğimde sadece biraz uzanıp dinlenmek istiyordum. Kaç gündür doğru dürüst uyuyamamıştım ve bugün de yorucu bir gündü.

Ofise girdiğimde ayağımdaki siyah rugan stilettoları tek tek çıkartıp kenara koydum ve masamın hemen karşısında bulunan koltukların birine uzanmak için ilerledim. Koltuğun yanına gelince hemen koltuğun önünde bulunan sehpanın üzerinde beyaz büyük bir kutu duruyordu.

Bunu kim buraya bırakmıştı? Aylin bana bunun hakkında bir şeyden bahsetmemişti. Kutunun içinde her şey olabilirdi, bu yüzden riske giremezdim.

Hemen masamın yanına giderek masanın üzerinde duran siyah telefonun ahizesini kaldırıp bir tuşa tıkladığımda çalmaya başlamıştı. Kısa bir çalışın ardından hemen açıldı.

"Efendim?" dedi Aylin kibar bir tonda.

"Aylin odamda bir paket var. Bunu kim bıraktı?"

"Kusura bakmayın efendim söylemeyi unuttum. Babanız sizin için bıraktı. Ben de odanıza bıraktım."

Babam benim için mi bıraktı? Bu adam gerçekten laftan anlamıyordu.

"Peki Aylin," dedim ve ahizeyi telefonu üzerine bırakarak telefonu kapattım.

Normalde babamdan gelen bir şeyi kabul etmezdim ama ben buradan yokken gönderildiği için elimden bir şey gelmezdi. Deha Sancak kendi istediği olsun diye emrivaki yapmaktan çekinmezdi ve ben de ne yaparsa yapsın onun söylediklerinin tersini yapmaya devam ederdim.

Paketin içinde ne olduğunu anlamak için tekrar koltuğuna giderek oturdum ve paketi masanın üzerinden çekerek kucağıma sabitledim. Fazla ağır bir şey değildi ve üzerinde de herhangi bir şey yazmıyordu. İçinde ne olduğunu az çok tahmin ediyordum. Çünkü Deha Sancak'ı tanıyordum ve kontrol deliliğinin nelere yol açabileceğinin farkındaydım.

Paketin üzerindeki beyaz kurdeleyi yavaşça çözüp kutunun kapağını sakince açtım. Kutunun içinde bembeyaz bir gece elbisesi ve ona uygun beyaz bir maske vardı.

Maskeyi elime alıp sağa sola çevirip baktım. Çok fazla taşları vardı ve pek bir numarası olmayan sade bir modeldi. Maskeyi uzanıp masanın üzerine bıraktım.

Bakışlarım yine kutuya kaydığında elbisenin üzerinde bir kart duruyordu. Kartı iki parmağımın arasına sıkıştırıp kaldırdım ve üzerinde yazanı okudum.

"Bu gece giymen için özel olarak diktirdim. Bunu giy ve o açık artırmaya gel."

Başka bir emri var mıydı acaba? Bu adam hediye verirken bile emir vermeyi nasıl başarıyordu? Gerçekten bu adamın her şeyi sinir bozucuydu ve ben deli etmesi için nefes alması bile yeterliydi.

Kartı elbisenin üzerine koyup elbiseye bile bakmadan paketi kenara koydum. Bu adamın aldığı elbiseyi giymektense çuval giymeyi tercih ederdim ve eminim o bile bana yakışırdı.

O açık artırmada ilgimi çeken bir şey yoktu ve bu da oraya gitmem için bir sebep olmadığını gösteriyordu ama işin ucunda Deha Sancak'ı sinir etmek yatıyorsa bunu seve seve yapardım. Bu yüzden yorgunluğumu bir kenara bırakmalı ve kendimi toparlamalıydım. Çünkü bu gece çıldırtmam gereken bir adam vardı.

Koltuktan kalkarak masanın üzerinde bulunan telefondan tekrar Aylin'i aradım ve giyinme odasına gelmesini söyledim.

Bende hemen ofisten çıktığımda Aylin'le koridorda karşılaşmıştık. Başını eğip bana selam verdiğinde bende aynısı yaparak onu selamladım. Hemen ofisin yanında bulunan giyinme odasının önüne geldiğimizde Aylin önüme geçerek kapıyı açtı ve geçmem için kenara çekildi. Hemen Aylin'i geçerek odaya girdiğimde kıyafetlerle dolu kocaman bir oda beni karşılamıştı. Burada güzel bir şey bulabilirdik.

"Bu geceki açık artırma hakkında bilgin var mı?" diye sordum Aylin'e parmaklarımı kıyafetlerin üzerinde gezdirirken.

"Konseptli bir açık artırma olacağını biliyorum efendim. Beyaz abiye ve maske zorunluluğu var. İlk açık artırmayla başlanacak ve gecenin ilerleyen saatlerinde partiyle devam edecek."

Başımı olumlu anlamda sallayıp her renk kıyafetin bulunduğu odada turlamaya başladım.

"Aradığınız özel bir şey var mı efendim?" dediğinde Aylin de tıpkı benim gibi kıyafetlerin arasında turlamaya başladı.

"Yok," dedim siyah bir elbisenin üzerinde gelip duraksayarak. "Ama görünce olacak."

Siyah elbiseyi yerinden çıkardığımda hiç bana uygun değildi. Ön kısmı tamamen kapalıydı ve bir rahibenin kıyafetini andırıyordu.

"Efendim?"

"Evet?"

"Burada hiç beyaz kıyafet yok," dedi Aylin kıyafetlerin arkasından eğilip bana bakmaya çalışırken.

"Biliyorum," dedim başka bir kıyafeti yerinden çıkarıp bakarken.

"Peki konsept ne olacak?" dediğinde elimdeki kıyafeti beğenmeyip geri yerine yerleştirdim.

"Konsept kimin umurunda?" dedim gece mavisi bir elbiseye bakarken.

"Nasıl yani?" dediğinde bıkkınlıkla bir nefes verdim. O benim dört yıldır sekreterimdi ve hala çok fazla soru sorulmasına katlanamadığımı öğrenememişti. Çok meraklıydı ve bu bazen beni sinir etse de işinde iyiydi. Bu yüzden onu yanımda tutmaya devam ediyordum.

"Aylin," dedim bıkkın bir tonda. "Oraya gideceğimi söyledim. Kurallara uyacağımı değil. Hem babamın bundan çok hoşlanacağına dair bir his var içimde."

Aslında bu onu çileden çıkartacaktı ve benim isteğimde buydu. O kurallara takıntı derecesinde uyan hastalıklı bir herifti. Bu da onu öfkelendirmek için çok iyi bir fırsattı. Hala beni elinde oynatacağı bir oyuncak olarak görüyordu ama bunun böyle olmadığını o hastalıklı beynine sokacaktım.

Elbiselerin içinde gezmeye devam ettim. Çok fazla kıyafet vardı ve hiçbiri benim istediğim değildi. Artık umudumu kaybetmek üzereydim. Burada bulamazsam alışverişe çıkmak zorunda kalırdım ve bunu istemiyordum.

"Efendim bir tane buldum. Bence tam sizin tarzınız ve size çok yakışacağına eminim," dediğinde bakışlarım onun olduğu yere kaydı. Elinde tuttuğu elbiseyi gördüğümde nutkum tutulmuştu. İnsan bir elbiseye aşık olabilir miydi? Oluyordu.

"Getir," dediğimde bana doğru yaklaştı.

Aradığım elbise kesinlikle buydu. Kendimi elbisenin içinde hayal etmek bile beni heyecanlandırmıştı.

"İşte bu," dediğimde tıpkı benim gibi Aylin'in de gözleri parlıyordu.

"Size çok yakışacak efendim," dediğinde sadece başımı sallamakla yetindim.

"Açık artırma saat kaçta?"

"Saat sekizde."

Pek fazla vakit kalmamıştı. Elbisenin üzerime tam oturmasını ummaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Eğer tadilat gerekirse bu elbiseyi de geçmek zorunda kalabilirdim.

"Saat kaç?" diye sorduğumda Aylin hemen kolundaki saate baktı.

"Saat dört efendim. Hemen hazırlanmaya başlamalısınız."

Başımı olumlu anlamda salladım. Haklıydı, geç kalmamak istiyorsam hemen hazırlanmaya başlamalıydım. Aslında geç kalıp kalmamak umurumda değildi ama Deha Sancak'ın yüzünün alacağı ifadeyi o kadar görmek istiyordum ki geç kalmayacaktım.

Oda ikiye ayrılmıştı. Bir tarafta kıyafetlerin bulunduğu bir alan diğer tarafta hazırlanmak için başka bir bölüm bulunuyordu ve burada bir duş da vardı. İlk olarak bir duş almalıydım.

"Aylin," dedim odanın diğer tarafına geçerken. "Hemen benim için bir maske ayarlamanı istiyorum. Bu kadar kısa sürede bulabilir misin?"

Aylin biraz düşünür gibi duraksadı. Sonra başını kaldırıp gözlerime kendinden emin bir ifadeyle baktı.

"Siz hazırlanmanızı bitirene kadar bir tane bulmuş olacağım."

"Teşekkür ederim," dediğimde hemen odadan ayrıldı.

Bende hazırlanma bölümüne geçtim. Burada bir makyaj masası ve bana gereken her şey vardı. Eve sık sık gidemediğim için burayı evime dönüştürmüştüm.

Elbiseyi hemen sağ tarafımda bulunan siyah koltuğun üzerine bırakıp üzerimdekilerden kurtuldum ve duşa girdim.

Kısa bir duş aldıktan sonra duştan çıktım. Duş sırasında yarama su getiememeye dikkat etsem de bunda pek başarılı olmamıştım ama pek de önemli değildi. Henüz tam iyileşmesine rağmen çokta kötü durumda değildi.

Büyük beyaz havluyu bedenime sarıp makyaj masasının karşısında bulunan sandalyeye oturdum.

Şu an da bir hayalet gibi gözüküyordum. Yorgun olduğum bütün bedenimden okunuyordu. Bu geceyi de sapasağlam atlatabilirsem kesinlikle bir gün boyunca aralıksız uyuyacaktım.

İlk olarak uzun sarıya çalan kumral saçlarımı kurutarak başlamalıydım. Normalde saçlarımın hafif dalgaları olsa da duş aldığımda daha belirgin bir hale geliyorlardı. Bu kadar kabarık olmaları hoşuma gitmiyordu. Bu yüzden masanın alt çekmecesinde bulunan kurutma makinesini alıp fişe takarak saçlarımı elimden geldiğince kuruttum. Bu saçlarımın daha da kabarmasına sebep olsa da umurumda değildi.

Masanın üzerinde bulunan bir saç kremini alarak parmaklarıma iyice yedirip saçındaki kabarıklığı alması için saçlarıma sürdüm. Şimdi daha iyi gözüküyordu. Makyajımı yapana kadar kabarıklığı biraz daha inerdi.

Ağır makyaj yapmayı sevmiyordum ama bu gün yüzümü toparlamam için ağır bir makyaj şarttı. İlk olarak gözaltlarımdaki yorgunluktan kaynaklanan koyu halkaları bir kapatıcıyla kapattım. Şimdi daha insancıl gözüküyordum.

Yüzümde kapatmam gereken fazla bir yer yoktu bu yüzden kapatıcıyı yerine koydum. Maske takacağım için göz makyajı yapma gereği duymuyordum çünkü yapsam da gözükmeyecekti zaten. Sadece bir rimel sürerek kirpiklerimi daha belirgin bir hale getirdim. Daha fazla bir şey sürmek istemiyordum.

Saçlarım artık daha iyi gözükse de şu an onlara yapabileceğim pek bir şey yoktu. Bu yüzden sıkı bir topuz yapmaya karar verdim. Bu hem elbiseye yakışacaktı hem de saçlarımın kabarıklığını gizlemiş olacaktım.

Ne kadar süre saçımla savaş verdiğimi bilmiyordum ama sonunda sıkı bir topuz yapmayı başarmıştım. Masadan kalkmadan önce kendime baktım, gayet iyi gözüküyordum.

Masadan kalkıp beyaz havluyu üzerimden çıkardım. Havlu üzerimden kayıp yere düştü. Masanın hemen yanında bulunan komedinin içinden bir iç çamaşırı alarak giydim.

Sutyen giymeme gerek yoktu çünkü elbise hem straplez hem de korseli olduğu için buna gerek yoktu. Kapı birkaç kere tıklandığında elbiseyi çoktan giymiştim.

"Gir," dedim elbiseyi son kez düzeltirken.

Kapı açıldığında bakışlarım kapıya döndü ve gelen Aylin'di. Elinde bir kutu vardı ve bana doğru ilerledi.

"Mükemmel olmuşsunuz efendim," dedi gözleriyle bütün vücuduma bakarken.

"Teşekkür ederim," dedim kendimi görmek için boy aynasının önüne giderek.

Kendimi aynada gördüğümde kesinlikle doğru bir seçim yaptığımı anlamıştım. Siyah straplez, korseli elbise dolgun göğüslerimi sarmış ve göz önüne sermişti. Elbisenin sol tarafında bulunan yırtmaç da bacağımı açıkta bırakıyordu. Bu haliyle bile muhteşemdi ama birkaç aksesuara ihtiyacı vardı.

"Maskeyi buldun mu?" diye sorduğumda Aylin başını olumlu anlamda salladı ve elindeki kutuyu gösterdi.

Bu iyi olmuştu, artık son düzenlemeleri yaptığımda tamamen hazır sayılırdım. Boynuma ve kulaklarıma inci küpe, inci kolye takmıştım. Elime dantelli uzun eldivenler, bacaklarıma ise uzun siyah ten çorap giymiş ve çorapları sabitlemek içinde lastik kullanmıştım. Ayakkabılarım ise bileğin biraz üzerinde biten sivri topuklu rugan botlardı.

Şu an tamamen kendim gibi gözüküyordum. Boy aynasında son kez kendime bakıp makyaj masasına geçtim. Masanın üzerinde duran kırmızı ruju da alıp dudaklarıma sürdüğümde puzzle parçaları tek tek tamamlanıyordu.


Puzzle parçasının tamamen tamamlanması için son bir parça kalmıştı ve o da maskeydi. Aylin'in makyaj masasının üzerine bıraktığı paketi açtığımda siyah sade bir maske beni karşıladı. Tam istediğim gibiydi. Elbise yeterince gösterişliydi ve maske onun aksine daha sadeydi. Böylelikle bütün ilgi elbisenin üzerinde olacaktı.

Hazırlanmam tamamlanmıştı. Şimdi sıra Deha Sancak'ı çıldırtmaktaydı.

Açık artırmanın olacağı yere vardığımızda araba durdu. Şoför arabadan çıkıp arkadan dolaşarak kapımı açmak için benim olduğum tarafa geldi. Bende koltuğun üzerinde duran siyah küçük çantamı koltuğun üzerinden alıp son kez önde bulunan aynadan kendime baktım. Her şey iyi gözüküyordu.

Şoför kapıyı açtığında ayağımı dışarı atıp oldukça kibar bir şekilde arabadan çıktım. Şu an imaj her şeydi ve ben de imajımı koruyacaktım.

Arabadan çıktığımda uzun kırmızı bir halı ve içeriye girmeye çalışan bir düzine konuk vardı. Konuklarını içeriye alan çalışanlar dahil herkes beyaz gitmişti. Bense herkesin arasında göze batan siyah bir lekeydim. Bu hoşuma gitmişti.

Çantayı iki elimle tutup önümde birleştirdim. Bedenimi olabildiğince dikleştirip önümden ilerleyen konuklarla birlikte ilerlemeye başladım. Çoğunu tanıyor olabilirdim ama maskeler yüzünden kim kimdi çözemiyordum.

Herkesin kolunda bir kavalye vardı ve ben tek gelmiştim. Savaş şu an hastanede olmasa büyük bir ihtimal şu an kavalyem o olurdu ama yalnız olmayı da dert etmiyordum.

Konuklar bir bir içeri alındığında sonunda elinde bir liste tutan genç bir çalışanın önüne gelip duraksadım.

"Hoş geldiniz efendim. Davetiyenizi gösterir misiniz?" dediğinde bana değil de önündeki listeye odaklanmıştı.

Çantamı açıp içinden davetiyeyi çıkartıp uzattığımda başını kaldırıp bana baktı.

Gözleri ilk olarak göğüslerime sonra da kıyafetime kaydığında soru dolu gözlerle gözlerime baktı.

"Üzgünüm efendim ama sizi bu şekilde içeri alamam," dedi mahcup bir tonda.

"Öyle mi, ne varmış halimde?" dediğimde ne yapacağını kestiremiyor gibi sağına soluna baktı.

"Kıyafetleriniz gece için uygun değil efendim," dedi günbegün ortada olan gerçeği gözler önüne sererken.

Arkamda bir kuyruk oluşuyor ve kendi aralarında fısıldayarak bir şeyler konuşuyorlardı. Şu an beni çekiştirdiklerine yüzde yüz emindim ama bunu kanıtlayamazdım.

"O zaman lütfen babama kapıya kadar geldiğimi ama beni içeriye almadığınızı haber verir misiniz?"

Çocuk uzayan kuyruğa sonra da arkasında bilgisayar başında oturan çocuğa bir şey söyleyip bana döndü.

"Babanızın ismimi öğrenebilir miyim?" dedi bıkkın bir ifadeyle.

"Deha Sancak," dediğimde çocuk şaşkın bir ifadeyle bana baktı ve sonra içeriden başka bir çocuk gelerek bana döndü. Diğerine oranla daha yetkili birine benziyordu.

"Sizi beklettiğimiz için özür dileriz efendim. Buyurun geçebilirsiniz. Babanız sizi bekliyor," dedi eliyle girişi gösterirken.

Hiçbir şey söylemeden girişe doğru yöneldiğimde girişin az ilerisinde beni bekleyen adamı hemen tanımıştım. Deha Sancak. Ne kadar maske takarsa taksın bu adamı tanımamam imkansızdı.

Üzerindeki beyaz takım kişiliğine tamamen zıttı. Bu adam beyaz giyecek kadar masum değildi. Buradaki çocuğu kişi öyleydi ve sırf kendilerini kandırmak için beyaza bürünmüşlerdi.

Bense kendimi biliyordum. Bir şeytan değildim ama onlar gibi melek olduğumu da iddia edemezdim.

Kendimden emin adımlarla ona doğru yürüdüğümde bakışları bedenimi delip geçecekmiş gibiydi. Buraya gelmeme sebep olan yüz ifadesi buydu işte. Beni aşağılayan, öfkeyle boyanmış gözler. Yanına ulaştığımda yüzüme sahte bir gülümseme yapıştırdım.

"Selam babacığım, nasılım? Senin gönderdiğin elbise biraz çirkindi de bende kendi istediğimi giyeyim dedim. İyi yapmış mıyım?" dedim yapmacık bir tonda.

Hiçbir şey söylemedi ve gösterdiği tek tepki sıktığı yumruğuydu. Şu an sıkmak istediği şeyin boynum olduğuna emindim ve bu beni eğlendiriyordu.

"Abinler senin için bir yer tuttular. Beni daha fazla utandırmadan git ve yerine otur," dediğinde etraftaki insanların bakışlarını üzerimizde hissedebiliyordum.

Biri rezil etmekten mi söz ediyordu? Ben öyle bir şey yapar mıydım? Şu an herkesten daha güzel olduğuma yemin bile edebilirdim.

"Emredersiniz babacığım," dedim sesimin yüksek çıkmasına özen göstererek.

Artık kesinlikle bütün bakışlar bizim üzerimizdeydi. Rezil olmak istiyorsa bunu yapmakta bir sıkıntı görmüyordum.

"Hera," dedi kendini sıkarken. "Dediğimi yap ve içeri geç."

"Ahh canım babacığım, hala beni tanıyamamışsın. Ne zaman senin verdiğin emirlere uydum ki? Artık senin o kemerle korkuttuğun küçük kız değilim. Eğer bunu o moruk beynine sokmazsan ben sokmanın bir yolunu bulurum," dedim ona doğru eğilip fısıldayarak.

Gözlerinden ateş saçıyordu sanki. Şu an insanların içinde olmasak bana el kaldırmaya çalışacağına emindim.

"Ben yerime geçiyim canım babacığım. Sende o kırılan egonu alıp bir tarafına montelersin."

Hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden karşıda bunulan açık artırmanın yapılacağı yöne doğru ilerlemeye başladım. Burası ünlü bir müzeydi ve daha önce bir açık artırma için burada bulunmuştum. O yüzden nereye gideceğimi iyi biliyordum.

Kapıdan içeri girdiğimde alıcıların oturduğu büyük bir alan ve açık artırmaya çıkacak olan eserlerin tanıtıldığı bir sahne vardı. Çoğu kişi alıcı değil sadece izlemek için buradaydı. Elinde sayı tabelası bulunan kişiler potansiyel müşterilerdi.

Kapıdan girer girmez genç bir adam elinde sayı tabelalarını tutuyor ve gelen müşterilere uzatıyordu. Buraya bir şey satın almaya gelmemiştim. Buraya geliş amacım Deha Sancak'ı kudurtmaktı ve şu an iyi gidiyordum.

Gözlerimle oturan insanları tarayıp bizimkilerin nerede olduğunu anlamaya çalıştım. Ortam loş olduğu için ve herkes maske taktığı için bulmak biraz zordu. Sonunda biri bana doğru el salladığında bunun Yalçın olduğunu anlamıştım.

En on sırada sahneye en yakın yerde oturuyorlardı. Tabi ki de Deha en ön sırada yer tutacaktı. Onlara ulaşmak için birkaç merdiven inip ilerlediğimde Sinan'ın yanına oturmak yerine Yalçın'ın yanına geçerek oturdum. O da bundan memnun olmuştu.

Kısa bir süre sonra da Deha Sancak da elinde bir tabelayla yanımıza teşrif etmişti. O da Sinan'ın yanına oturdu. Ben hariç herkesin elinde tabela vardı. Sanırım sıkıcı bir gece beni bekliyordu.

Açılış konuşması yapıldı, eserler tek tek anlatıldı ve sahiplerine dağıtıldı. Son eser tanıtımı yapılmak üzereydi. Sıkıcı bir gece oluyordu. Kaç saattir boş boş oturuyordum bilmiyordum ama sıkıntıdan ölmek üzereydim. Deha Sancak da hiçbir şeye teklif vermemişti. Peki neden buradaydık?

Son eser de üstü kapalı bir şekilde sahneye geldiğinde sahnedeki adam konuşmaya başladı.

"İşte açık artırmamızın en güzel ve özel eserine. Yüzyıllardır kraliçelerin başından düşmeyen gücün ve kudretin sembolü olan o nadide taç karşınızda," dediğinde eserin üzerinde örtülü duran kırmızı kumaşı kaldırdı.

Kumaş kalktığında göz kamaştırıcı bir taç ortaya çıkmıştı. Siyah bir taçtı ve tacı gösterişli kılan yeşil taşları ve üç yılan figürüydü. Kesinlikle benim için yapılan bir taçtı ve benim olmalıydı.

Yalçın'a dönüp kucağındaki tabelayı göstererek "Alabilir miyim?" diye sorduğumda kafasını olumlu anlamda salladı. Tabelayı aldım. Küçük bir daire ve tutacak bir yeri olan küçük bir tabelaydı. Beyaz tabelanın üzerine kırmızı 3 sayısı işlenmişti.

Sahnedeki orta boylu, hafif kel, müze çalışanı tekrar konuşmaya başladı.

"Gördüğünüz taşlar gerçek zümrüt olup tamamen göz kamaştırıcığıyla bütün kraliçelerin gözdesi olmuştur. Öyleyse açık artırmayı 500 binden başlatıyorum," dedi elindeki tokmağı önündeki masaya vururken.

"550 bin," dedi adam.

Deha Sancak tabelayı kaldırdığında dikkatle taca bakıyordu.

"600 bin," dediğinde bende tabelamı kaldırdım.

"650 bin."

Deha Sancak dönüp bana baktı ve yine tabelasını kaldırdı.

"700 bin, var mı artıran?" dediğinde tabelamı tekrar kaldırdım.

O tacı istiyordum ve benim olacaktı.

"1 milyon," dedi Deha Sancak. Artık küçük rakamlarla oynamaktan sıkılmış olmalıydı. Şu an sadece ben ve o teklif veriyordu. Elimdeki tabelayı tekrar kaldırdığımda Yalçın beni durdurmak için bir hamle yapmaya kalkmıştı ama buna izin vermedim.

"3 milyon," dediğimde salonda bir fısıltı tufanı koptu. Salondaki bütün nefesler tutulmuştu. Ben bile nefesimi tutmuştum.

"3 milyon, var mı artıran? " dediğinde kimse teklif vermiyordu.

Bu taç için fazla yüksek bir meblağdı. Bunun farkındaydım ama onu istiyordum.

"3 milyon, satıyorum, satıyor..."

Adam daha cümlesini bitirmeden arka taraftan bir ses geldi.

"10 milyon."

Siktir. Bir an da bu kadar artıran kimdi? Kafayı mı yemişti? Bu taç kesinlikle o kadar para etmezdi. Peki teklifi yapan adamın amacı neydi?

Salondaki fısıltılar yükselmeye başladığında herkes bu kadar büyük bir teklifin kimin yaptığını merak etmiş olmalı ki sesin geldiği yöne bakıyorlardı.

"10 milyon," dedi adam. "Var mı artıran?"

Bende tıpkı insanlar gibi sesin geldiği yöne döndüğümde birkaç sıra arkamda en köşede oturan adamla göz göze gelmiştik.

Üzerinde tıpkı benim gibi siyah bir takım elbise, yüzünde ise kibirli bir ifade vardı. Buz mavisi gözleri gözlerime kitlendiğinde bu adamı bir yerden tanıyormuşum gibi bir hisse kapılmıştım.

Yanılıyor olmalıydım, daha önce bu gözleri görseydim kesinlikle unutmazdım. Sanki insanın maskesini söküp ruhunun içine bakıyordu.

Gözlerimi gözlerimden çekip önüme döndüm. İlk defa birinin gözlerine bakmak bu kadar rahatsız hissettirmişti. Kendimi önünde çırılçıplak kalmış gibi hissetmiştim. Oysaki ben çıplaklıktan utanan bir kadın değildim ama ruhuma bakılmasına izin veremezdim.

Sahnedeki adam tekrar konuştu.

"Satıyorum, satıyorum, sattım."

Salonda koca bir sessizlik oluştu. Kaybetmiştim ve bu hesaplarımın arasında olmayan bir şeydi.

"Bu nadide eserin alıcısı ismini takdim etmek ister mi acaba?" diye sordu sahnedeki adam. Bütün nefesler tutulmuştu.

"Pars," dedi gür sesiyle. "Pars Alaz."

Bölüm hakkında görüşlerinizi bekliyorum.

İnstegram; kayipmedusaa

Continue Reading

You'll Also Like

165K 8.2K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
408K 15.1K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
2.3M 144K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
6.9M 398K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...