İKİ YABANCI

Von ozgenrts

234K 10.4K 859

Soğuktan donmuş ellerini cebinden çıkardı. Sadece bir kez kapıya vurması ile kapının açılması bir olmuştu. Ha... Mehr

İKİ YABANCI
1. BÖLÜM "KİMSİN SEN?"
2. BÖLÜM "GÜVEN"
3. BÖLÜM "YALANCI"
4. BÖLÜM "ŞAH VE PİYON"
5. BÖLÜM "SESLER"
6. BÖLÜM "ESİR"
7.BÖLÜM "KIRMIZI NOKTA"
9.BÖLÜM "ANNELER VE SIRLARI"
10. BÖLÜM "GERÇEKLER"
DUYURU ve KARAKTER TANITIMI
11. BÖLÜM "HATALAR"
12. BÖLÜM "MİSAFİR"
13. BÖLÜM "ESKİ DOSTLAR VE YETİŞKİN İNSANLAR"
14. BÖLÜM "GEÇMİŞTEN GELEN"
15. BÖLÜM "YÜZLEŞME"
16. BÖLÜM "İYİ Kİ"
17.Bölüm -özel-
18. BÖLÜM "KAOS"
19. Bölüm -özel-
20. BÖLÜM "BAŞLANGIÇLAR VE BİTİŞLER"
21. BÖLÜM "FEDA"
22. BÖLÜM "TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK"
23. BÖLÜM FİNAL
ÖZEL BÖLÜM🥂

8.BÖLÜM "ACI"

8.1K 466 19
Von ozgenrts

Düzenlenme tarihi: 29 Kasım 2016.

Acı.

Tüm bedenimi ele geçiren bir acı vardı. Acı bir yanardağ misali, merkezinden tüm vücuduma lavlarını salıyordu.

"Deren!" Yağız'ın dehşet dolu nefesi yüzüme çarptığında, acı yüzünden yaşlarla dolan gözlerimi yavaşça kırptım. Şaşkınlığı kısa sürdü ve yavaş hareketler ile beni kucağına çekti. Şaşkınlık ile dolmuş bakışlarını benden aldığında anında öfkeye düşen gözlerini etrafı dolaştırdı. Yeniden bana baktığında, güç almak adına kollarına daha sıkı tutundum. Sol kolum tamamen uyuşmuştu. Bir elini acının kaynağından çekmezken, boşta olan elini cebinden telefonunu çıkarmak için kullandı. Kısık ve yaşlı gözlerle onu incelerken, bakışları bendeydi.

"Selçuk! Hemen arka tarafa orman yoluna birilerini gönder,"

Yağız'ın gür sesi telefondan Selçuk'a ulaştığında, gözlerimi kapatmamak için direniyordum.

Sinirle soludu, "Deren vuruldu!"

"Bilmiyorum, önüme atladı ne olduğunu anladım bile! Hemen birilerini yolla ve evi korumaya al anladın mı? Evi izliyorlar."

O an acımı unutturan şey, Beren oldu. Kızıma bir şey olacak korkusu acımdan daha fazla içimi sarınca Yağız'ın sıkı sıkı tuttuğum ya da tuttuğumu sandığım kolunu sıktım. Sol kolumu artık hiç hissetmiyordum. Bakışları anında beni bulduğunda elindeki telefonu bıraktı ve yüzüme dökülmüş terden nemlenmiş saçlarımı geri çekti.

"Beren..." diye fısıldadım. Konuşurken bile canım yanıyordu. "Şşt, korkma. Selçuk orada, hiçbir şey olmayacak."

Gözlerimden süzülen yaşları, elleri ile sakince silince boğazımdan derin bir inleme yükseldi. Hıçkırarak ağlamak istiyordum ancak aldığım nefes bile zor geliyordu.

"Aptalsın! Nasıl atlarsın önüme? Aptal!" Yağız'ın bu durumda bile yine beni suçlayacak bir şey bulmasına gülmek istedim. "Seni kurtardım," dedim kısık sesimle.

"Kurtarma!" Bilincim yavaş yavaş kaybolurken, kurumuş dudaklarımı araladım ancak konuşacak gücü kendimde bulamadım. Yağız bunu anlamış gibi kaşlarını çattı. "Konuşma!" dedi sinirli sesi ile. "Zorlama kendini."

"Nasıl bu kadar dikkatsiz olurum, nasıl! Anlamam gerekiyordu, korumasız gezmemeliydim!" Yağız'ın öfke ile ağzından dökülen sözlerin bu kez hedefi ben değildim. Bana sinirlenmediğini biliyordum. Öfkeliydi, kendine kızıyordu. Dikkatsizlik ve kaybetmek ona göre değildi.

Kulağıma adım sesleri dolduğunda, biraz daha kendimi bırakmıştım.

"Deren! Deren kapama gözlerini, Deren!" Yağız benimle konuşurken elini yaramdan çektiğinde yaraya temas eden soğuk hava canımı yakmıştı. Dudaklarımdan acı dolu yeni bir inleme döküldüğünde, aynı anda Yağız bir elini sırtıma diğerini bacaklarıma koydu ve yerden havalandım. Başım göğsüne düşerken, bir anda bastıran uykudan Teyzem sıyrılır gibi oldum. Gözlerimi araladığımda, gördüğüm şey sayamayacağım kadar fazla koruma oldu. Gözlerimin önünde beliren siyah benekler ile bayılacak gibi hissediyordum. Soluduğum soğuk hava canımı yakarken, yüzümü Yağız'ın göğsüne sakladım.

"Yağız bey, siz iyi misiniz? Deren hanımı ben taşırım efendim, bana verin. Sizin güvenli bir yere gitmeniz gerekiyor, lütfen." Uzun boylu, iri kıyım koruma kollarını bana doğru uzatınca Yağız'ın kazağına tutundu elim. "Hayır," diye mırıldandım. Biraz daha hareket edersem, kendimi kaybederdim.

"Şşt, tamam. Tamam güzelim, korkma." Yağız hafifçe bana doğru fısıldadıktan sonra, adama cevap verdi. "Yürüyün hemen! Araba nerede?"

"Ama Yağız bey..."

"Araba!" Yağız'ın sinirle bağırması ile adam kabullenir gibi kafasını salladı.

"Bu taraftan Yağız bey, araba çalışır durumda sizi bekliyor. Biz sizinle geliyoruz, Osman'lar etrafı araştıracaklar."

Yağız sinirle soludu, "Hayır, Osman ekibini eve götürüp  Selçuk'un kızları çıkarmasına yardım etsin. Şehir dışındaki eve gitsinler ve hiçbirinin saçının teline zarar gelmesin, gelmeyecekte. Duydunuz mu?"

Yağız sinirle konuşurken bir yandan yürümeye başladı. Hafifçe sarsılan bedenim, sanki yanardağı yeniden harekete geçirmiş gibiydi. Gözlerim kapalıydı ama hala bilincim yerindeydi.

Arabaya ulaştığımızda Yağız beni dikkatle arabanın arka koltuğuna yatırdı, bacaklarımı dikkatle yerleştirdi ve kapıyı kapattı. Terlediğimi hissediyordum, susamıştım, midem bulanıyordu. Ne kadar kan kaybetmiştim?

Diğer kapının açılması ile Yağız'ın kokusu arabaya doldu. Dikkat ederek arabaya yerleştikten sonra beni kucağına çekip rahat edebileceğim bir pozisyon yarattı ve aynı anda araba hareket etti. "Deren, aç gözlerini!" Elini yarama bastırırken, sessiz bir küfür savurdu. Hafifçe araladım gözlerimi. Uyanık olduğumu gördüğünde endişeli gözlerinin parladığını gördüm. Ya da çektiğim acı yüzünden sanrılar görüyordum.

"Uyanık kal, duydun mu Deren? Sakın uyuma." Gözlerinde gördüğüm duygu neydi? Endişe, sinir, korku? Ama benim gözlerimden oluk oluk acı akıyordu. Hayatım boyunca böyle bir acı hissetmemiştim. Böyle bir acı ile karşılaşacağım aklıma bile gelmezdi.

"Birazdan hastanede olacağız, iyi olacaksın duydun mu?"

"Canım yanıyor," diye fısıldadım Yağız'a doğru. "Geçecek, Sakın kendini bırakma, uyanık kalman gerek." Soğuk eli, ateş gibi yanan yüzümü okşadı yavaşça. Yaşlar ile ıslanmış gözlerimi sildi.

"Beren..." dedim ağzımdan bir hıçkırık kaçarken. Gözyaşlarım yeniden yanaklarımı ıslattığında da, eli yüzümdeki yerini koruyordu. Gözyaşım tükenmiyor, aksine de her saniye de daha da çoğalıyordu. Bana bir şey olursa Beren'e ne olurdu? Bu beni ölümden bile daha fazla korkutuyordu. O daha çok küçüktü ve onu geride bırakamazdım. Onu alırlardı, ben olmadan onu kimse koruyamazdı.

"Beren benimle olacak, onu merak etme." "Koru onu." dedim ağlamaktan daha da kısılan sesimle. "Ne olur koru onu, verme kimseye. Lütfen Yağız, lütfen. Lü-"

Parmağını kurumuş dudaklarıma bastırarak beni susturdu. "Şşttt... Yorma kendini, sakin ol. Onu benden kimse alamaz söz veriyorum sana. Tamam mı?" Gözlerim kararırken, yeniden Yağız'a tutundum. Bayılmak istemiyordum. Korku ile dudaklarımdan bir inleme koptu. Yağız beni hafifçe yükseltip, yüzümü göğsüne gelecek şekilde doğrulttu. Sırtımın üzerine yatmadığım için bu pozisyon biraz rahatlamama sebep oldu. Ama acı her an artıyordu ve uyuşan bedenim hala acıyı en derinden hissediyordu. Midemin bulanması ve soğuk soğuk terliyor olmam, durumumun kötüye gittiğini mi gösteriyordu? Hiç bu kadar mahvolmuş hissetmemiştim.

Kapanmak için ısrar eden bilincime azalan gücümle direnirken, araba ani bir fren ile durdu. Arka kapı açıldı ve kulaklarımı uğultular kapladı. O kadar çok ses vardı ki, kendimi toparlayıp ne dediklerini anlayamıyordum. Bedenim bir bez bebek misali oradan oraya savurulurken, arabadan ayrılıp, yeniden bir kucağa alındım ama bu kez beni taşıyan Yağız değildi. Hızlı adımlarla yürüyerek, içeri girerken bedenim sarsıldı. Sıcak hava yüzüme vurduğunda, içeri girdiğimizi anladım. Daha sonra biraz ilerleyip bir odaya girdik. Kısık gözlerimden gördüğüm kadarıyla burası hastane olamayacak kadar ufaktı. Sağlık ocaklarına benziyordu.

Etrafımda bir hareketlilik oldu ve bir yatağa yatırıldım. Sırt üstü yattığım için canım daha çok yanmıştı.

"Yağız Bey, ben bir şey yapamam. Lütfen anlayın beni!" Tanıdık ses kulaklarıma dolduğunda, odaya adım sesleri doluştu bu ses ben bayıldığımda beni görmeye gelen doktorun sesiydi. Daha sonra Yağız'ın tanıdık kokusu odayı doldurdu.

"Ne demek bir şey yapamam! Siktirmeyin lan belanızı. Sizi boşuna mı tuttum ulan ben! Eğer ölürse bende seni öldürürüm. Leşini bile bulamazlar duydun mu?" Yağız'ın bir katili andıran ses tonu kulağıma dolduğunda yüzümü buruşturdum. Artık gözlerimden akacak yaş kalmamıştı, sadece inliyordum. Doktor yanıma yaklaşarak, beni nazik bir hareketle yüzüstü çevirdi. Bedenimin bir bez bebekten farkı kalmamıştı. Artık tepki veremiyordum. Gözlerim araladığımda gördüğüm şey hemen başucumda duran Yağız'dı. Tekrar gözlerimi yumduğumda üzerimdeki kazağımın kesildiğini hissettim. Doktorun elleri acının merkezine ulaştığında, derin bir çığlık attım. Aynı anda büyük eller yüzümü kavradı ve okşadı. "Deren, hepsi geçecek. Duydun mu? Hepsi bitecek iyi olacaksın. Dayan güzelim." Yumuşak ses tonu, bende ağlama isteği uyandırıyordu.

"Morfin ver bir şey yap, aptal herif! Seni doktor yapanları sikeyim! Kız acı çekiyor ulan."

Yağız'ın sözü üzerine bir kaç dakika geçti ve hissedebildiğim koluma iğnenin batırıldı. Ardından odada bir hareketlilik oldu ve kulağıma Selçuk'un sesi doldu. "Yağız Bey, ben Asrın Bey'i getirdim. Yardıma ihtiya-"

Ve daha önce hiç duymadığım, genç bir erkek sesi odayı doldurdu. "Konuşmanın sırası değil. Yağız hemen odayı boşaltın." Soğuk eller yaramın üzerine dokunduğunda, artık tepki veremeyecek kadar uyuşmuştum. "Çok kan kaybetmiş. Hemen bana..."

Sesler birbirine karışırken, Yağız'ın yüzümdeki elleri ayrıldı ve sonra bilincim ile olan savaşım bitti. Gözlerim uyanabileceğimden emin olmadığım o uykuya dalarken hissettiğim acının ve yaşadığım ızdırabın tarifi yoktu.

***

(Flashback)
Güneş tenini ısıtırken, sıcak ve tatlı bir meltem üzerindeki sarı renk elbisesinin eteklerini uçuşturdu. Elinde büyük sepeti tutarak bahçede yürümeye devam etti. Beril hemen arkasında, ablasını takip ediyordu.

"Bu aptal pikniğe ne gerek vardı ki? Benim dışarı çıkmam gerekiyor, burada vaktimi öldüremem."

Kardeşinin huysuz sesine karşılık sadece gülümsedi. Sabah uyandığından beri içinde büyük bir sıkıntı vardı. Sıkıntısını kardeşiyle onun sevdiği ağaçların altında ufak bir piknik yaparak atlatmak istemişti. Beril yine her zamanki huysuzluğunu konuşturuyordu. Ona aldırmadan ilerdeki ağaçın gölgesine yanaştı. Sepetten çıkardığı kırmızı ekose desenli örtüyü yere serdiğinde Beril oflayarak, "Bu ne şimdi? Türk filminde miyiz?" dedi.

"Beril yalnızca ufak bir piknik, öğle yemeğimizi böyle yiyelim istedim. Neden biraz keyif almaya bakmıyorsun?" Eteğine dikkat ederek, örtüye oturdu ve sepetten hazırladığı yiyecekleri çıkarmaya başladı.

"Bence şu aptal gözlüklerini çıkarıp, güzel bir lens takmalısın. Mesela yeşil... Hım, bence sana çok yakışır. Ayrıca belki biraz donuk görüntünden kurtulursun."

"Beril!" diye uyardı. "Gözlüklerimle mutluyum. Lütfen."

Beril omuz silkerek, ablasının yaptığı pizzaya uzanarak, kocaman bir ısırık aldı. "Biliyor musun? Bence bir pizzacı açmalısın. Babamla bu konu hakkında konuşalım."

Gözleri kocaman açılırken, kafasını olumsuz anlamda salladı. "Saçmalama Beril. Ayrıca bana ne yapmam gerektiğini söylemeyi de kes lütfen." Gözlerinin önüne gelen kısa perçemlerini kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Neden ama, bence kesinlikle bu işte mükemmelsin."

Kardeşinin sözlerine karşılık vermedi ve konuyu değiştirmek için konuştu. "Bu hafta iki matematik dersini de ekmişsin, yine onunlaydın değil mi Beril?"

"Abla, lütfen bu aramızda kalsın. Babama ya da anneme söyleme olur mu? Bir daha ekmeyeceğim derslerimi."

Neredeyse ışık hızı ile huysuz bir keçiden küçük bir kuzuya dönüşen kardeşine gülmemek için kendini tuttu. "Bu seferlik susuyorum ama-"

Onun cümlesini kesen şey duyduğu büyük patlamanın sesi oldu. Oturduğu yerden kalkıp Beril'i tuttu. Kulakları ses yüzünden uğulduyordu, gürültüden etkilenen ağaçlardan bir kaç yaprak üzerlerine dökülmüştü. Şoka uğramış bedenini hareket ettirebildiğinde, Beril'i kontrol etti, kardeşi de onun gibi şoka girmişti.

Çünkü evleri alevler içindeydi.
İçinde annelerinin olduğu evleri, alevler içindeydi.

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

46.2K 176 1
Bir çift düşünün ki doğdukları andan beri beraberler. Bir çift düşünün ki birbirlerini görmedikleri tek günleri geçmedi. Bir çift düşünün ki gördükle...
350K 18.9K 33
Evren: Bana aşkını itiraf et artık Motorcu: Sen bana ettin mi? Evren: Nabzım seksenle kalbim tek senle atıyor bebeyim Motorcu: Neyin neyin? Evren:...
363K 15.8K 39
Küçük ve narin bir kar tanesi düştü yeryüzüne. Kasvetli ve boğucu acılar doğrudan onun tenine nüfuz etti. Acı, sivri ve uzun tırnaklarını çıkararak...
yirmi Von ilayda

Kurzgeschichten

686K 51.5K 67
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting