REVOLVER

S-Mare द्वारा

535K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... अधिक

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

2.5✴Sırların İçindeki Sırlar

3.7K 465 248
S-Mare द्वारा

Multimedya: Ely Eira - Out Of The Shadows

Keyifli Okumalar...


Tanrı aşkına Safir! Karanlık yanın beni daha ne kadar korkutup çıkmaza sokabilir?

İnsanları tam anlamıyla tanımak zordu. Aynı evde yaşadığın insanlar bile bir gün sana yabancı gelirdi. Babası mesela...

Arven'in tanıdığı baba figürü her daim sevecen, anlayışlı ve açıktı. Sır saklamazdı. En azından bambaşka bir dünyanın varlığıyla tanışana kadar o böyle düşünüyordu. Sonra aslında babasını hiç tanımadığını anladı. Onun gördüğü sadece bir kabuktu, o kabuğun içini çok sonradan görmüştü. Kabuk parlak ve gösterişliydi ama içi... İçi çok acıydı.

Hiçbir zaman insanları mükemmel bir şekilde analiz eden biri olmamıştı zaten ama bu onun için bir sorun da olmamıştı. Zaten insanlardan uzak dururdu, yakın olmak zorunda kaldıklarıyla bile aralarına hep bir mesafe bırakmıştı. Kimseye onu tamamen tanıma şansı vermemişti, kimseyi de gerçekten tanımak istememişti.

Axel'a kadar...

Büyülü Safir...

Onu tanımak istemişti, onun kendini tanımasına izin vermişti. Belki insanları tanımakta başarılı değildi ama hissetmekte başarılı olduğunu düşünürdü hep. Ona çekilmiş, onunla olmak istemişti. Bu alelade bir duygu da değildi. Hareketleri, konuşması, mimikleri bile içten içe hoşuna gitmişti. Yine de ona karşı tedbirli olmuştu, canını yakacağını biliyor gibiydi. Yakmıştı da. Bileklerindeki buz yakınlarından bahsetmiyordu, Safir onun kalbini acıtmıştı.

Hislerine güvenirdi ve hisleri bir kez daha haklı çıkmıştı. Peki, onu o safir gözlere iten de o hisler değil miydi? Kendi hisleri sanki ona acı bir tuzak kurmuştu.

Eve'in odasındaydı. Oda diğer odalarla aynıydı. Bir dolap, bir sehpa ve bir yatak... Eve ise onu bileklerini sarıyordu. Arven onu donuk bakışlarla izlerken kendisini uyardığını hatırladı. Hatta Axel'dan uzak durması için bir aşk yalanı bile öne sürmüştü. Arven ona o zaman ne söylediğini de hatırlıyordu. Ya bana doğruları söyle ya da yere serilişimi bekle!

Şimdi yerdeydi ve yanında yine Eve vardı.

"Bana bunu anlatmak istedin öyle değil mi?" dedi sessizce.

Eve kısa bir an ona baktı, ardından gözlerini yine sardığı bileğine indirdi. "Önemi yok artık. Bundan sonra yanında olacağım."

Arven soğuk bir şekilde güldü ama bu onu buzlarından da arındırmıştı. "Önemi yok mu?" Ellerini hızla ondan kurtardı. "Bana doğruları anlat demiştim sana. Anlatmadın, şimdi yanımda olacağını mı söylüyorsun?"

Eve'in dudakları açıldı ve tekrar kapandı. Bir şey söylemedi, aslında söyleyememiş gibiydi.

"O gölge kimdi?" diye sorduğunda Eve kalakaldı. O ormanda olmasının sebebi Eve'di. Önce günler önce gördüğü o gölgeyi görmüştü. Sonra Eve'i... Gölge kaybolmuştu ama Eve ormana gitmişti. Gölgenin peşinden gitmişti. Eğer onu avlamak için gitmiş olduğunu düşünseydi elbette birilerine haber verirdi ama Eve gizli bir şey yapıyormuş gibi gitmeden önce etrafı kontrol etmişti. Arven tüm bunları odasındaki tek pencerenin jaluzilerinin ardından izlemişti. Arya'nın uyumasından faydalandığında ise adımları artık ormanı göstermişti.

Gittiğinde ise ortada ne gölge ne de Eve vardı. Etrafı tararken ise günlerdir Arya'yı bahane ederek uzak durduğu o adamı tam karşısında bulmuştu.

Eve sessizliği seçerken, "Kimdi?" diye tekrar sordu Arven. "Bir gölgenin peşinden gittin Eve. Neden?"

Eve bakışlarını kaçırdı. "Yanlış görmüş olmalısın. Ormana sesini duyup geldim sadece."

"Hala..." dedi Arven gülerken. "Hala sır saklıyorsun. Buna rağmen yanımda olacağını söylüyorsun. Yanımda olmanı falan istemiyorum, sadece nedenini merak ediyorum. Sadece neden... Neden yanımda olmak istiyorsun? Bana defalarca nefret kusmuşken şimdi değişen ne?"

Eve derin bir nefes aldı ve dudağını dişledi. "Sana her şeyi anlatacağım ama şimdi değil."

"Hiç şimdi olmadı," dedi Arven öfkeyle.

Arven ayağa kalkmak istediğinde Eve kolunu yakalayarak izin vermedi ve hızla, "Gideceğiz," dedi. Arven'in gözleri kısıldı. "Ondan, herkesten uzaklaşacağız ve ben sana o zaman her şeyi anlatacağım."

"Gideceğiz mi?" dedi yüzünü daha da buruşturarak.

"Gitmemiz gerekiyor. Başka çaremiz kalmadı. Bak, bana güvenmen zor, biliyorum ama sadece şimdi, burada anlatamayacağımı bil. Güvenli bir yer bulunca..."

"Eve!" diye sertçe sözünü kesti Arven. Kolunu kurtarıp hızla ayağa kalktı ve ona üsten baktı. "Bana bir şey anlatmayacaksan böyle saçma şeylerle de beni oyalama! Kardeşimi bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğim, hele de seninle."

"Arven, dinle..."

"Dinlerdim," dedi Arven kapıya yönelirken. "Anlatsaydın eğer."

Eve başka bir şey demedi, belki de yine diyemedi ve Arven kapıyı açıp çıktı. Karanlık havada süzülen kuzgunlara baktı, gölgelere. Beslenmeyi bırakalı neredeyse on gün geçmişti ama yine de onları gördüğünde iştahı kabarıyordu. İç geçirdi ve sarılı bileklerine baktı. Acısı Eve'in sürdüğü kremle biraz azalsa da hala net olarak hissedilirdi. Axel nasıl böyle biri olabilirdi?

Kalbi uzun zaman sonra bu denli acıyı hissettiriyordu.

Gitmek diye düşündü. Kendi kendine güldü. Hiçbir yere gitmeyecekti, neden kaçıyordu ki? Burada bir şeyler dönüyordu ve hepsini öğrenecekti. Gerekirse tek başına...

Balkonda ilerledi ve odasına girmeden önce kısa bir an duraksadı. Bileklerindeki sargıları Arya görmemeliydi ama muhtemelen şu an uyuyordu. İçeride üzerine geçirecek bir şeyler bulurdu.

Odaya girdi. Arya'yı ayakta bulmayı beklemiyordu ama şimdi giysi dolabının önünde kıyafetlere bakıyordu. "Arya," diye yakınırken kollarını arkasına gizledi. Şükür ki Arya ona sadece göz ucuyla bakmıştı. "Neden ayaktasın sen?"

"Duş alacağım," dedi Arya. "Kokarca gibi oldum." Arven yatağın üzerine bıraktığı hırkasına ilerlerken Arya kendini kokladı ve yüzünü buruşturdu. "İğrenç kokuyorum."

Arven hırkayı hızla üzerine geçirdi. "Yıkanmanız üzerinden sadece iki gün geçti Arya."

"Evet," dedi Arya göz devirerek. "Bir bebek gibi beni yıkamanın üzerinden iki gün geçti ve ben kokuyorum." Aniden doğrulup kısık gözlerle ona döndü. "Hem sen gecenin yarısı nereden geliyorsun böyle?"

Arven, Axel'ı ve onunla yaşadıklarını düşündü. Bunu ona söylemek istemiyordu çünkü Arya hala tam olarak iyileşmemesine rağmen soluğu kesinlikle Axel'ın yanında alırdı. "Eve'in yanındaydım," dedi ve daha dediği an pişman oldu. Arya'nın yüzü düşmüştü.

Eskiden bu şekilde düşünmeden konuşmazdı, söyleyeceği her sözün kafasında bir süzgeçten geçirirdi önce. Ama şimdi... Önce Arya'yı kırmış ve yaralanmasına neden olmuştu. Şimdi ise uğruna onu kırdığı kızın yanından geldiğini söylemişti. Kahrolası beyni artık tamamen toparlanabilir miydi?

Kalbindeki sancı yine kendini belli etti. Axel'ın bugünkü halinden sonra toparlanması da sekteye uğramıştı. Bu şekilde bir hayal kırıklığını Arya onu Gölgeler Diyarı'na attığında bile hissetmemişti. Ağlamak istiyordu aslında ama yapamazdı. Eskiden sadece Arya'nın yanında ağlardı, sonra tek başına ağlamayı öğrenmişti. Şimdi Arya yine yanıbaşındaydı ama o ne onun yanında ne tek başına ağlayabiliyordu. Yanında ağlayabildiği artık tek bir adam vardı ama o da şu an ağlamak istemesinin nedeniydi.

Kimseye bu kadar güvenmemeliydi.

"Demek..." dedi Arya ve elleriyle havada bir tırnak işareti bırakırken, "Ruh hastası en iyi arkadaşının," diye belirtti. "Yanındaydın. Beni mi konuştunuz yoksa? Belki de beraber 'Ah, şu aptal asil kana bak! Ölüyordu neredeyse,' diyerek gülmüşsünüzdür."

"Arya..." dedi Arven toparlamak için ama Arya konuşmasına izin vermedi.

"Her neyse," dedi elini havaya savurarak. "Duş alıp kendime yatacak bir adam bulacağım. Beni bekleme yani."

"Ne?" dedi Arven kaşlarını çatarak. Ciddi olmadığını umuyordu, daha yaraları bile tam anlamıyla iyileşmemişti. Biriyle yatması da neydi hem?

Arya kıyafetlerini ve havlularını kucağında topladı. "Merak etme, sevgilini eledim. Pek güzel öpüştüğü söylenemez zaten. Hatta belki artık sen de Eve'in ya da o psikopat sevgilinin yanına taşınmak istersin."

Arven duyduklarıyla adeta sarsıldı. Arya da söylediklerinin sonra farkına vardı sanki, dişleri dudağını sıyırdı. Elindekileri yatağın üzerine bıraktı ve Arven'e doğru yürüdü "Arven sadece öfkelendiğim için saçmaladım. Aptalca bir yalan sadece."

"Değildi," dedi Arven, sesi azalmıştı. Gözlerinin ardında ortaya çıkmayı bekleyen bir okyanus vardı artık. "Eve gerçekten haklıydı değil mi?"

Arya hızla onun bileklerini yakaladı, Arven bileklerinden yayılan acının kalbindekini silip atmasını istedi ama onlar artık sinek ısırığı sayılırdı. "Yemin ederim öyle bir şey olmadı, o aptal kız sadece yanlış anladı. Yemin ederim Arven."

Arven titremeye hazır dudaklarını büzdü. "Haklısın, öpüşmek pek de yanlış anlaşılacak bir konu değil.

"Oraya onu senden uzaklaştırmak için gittim, kavga ediyorduk ve o çatlak içeri daldı."

Arven onun söylediklerini dinlemedi bile. Aklında dönen düşünceler artık bambaşkaydı. "Şimdi senin şu muhteşem, 'Uzak kal ve duygularından emin ol,' tavsiyen anlam kazandı işte."

"Tanrı aşkına!" diye inledi Arya. "Onda bir gariplik var Arven, sana bu yüzden ondan uzak kalmanı söyledim ve ondan da bu yüzden senden uzak durmasını istedim."

Doğruydu, Axel'da bir gariplik vardı ama Arya'da da bir gariplik vardı. Belki de yoktu, ona da söylediği gibi Arya'nın yetişkin halini tanımıyordu. Gerçi Axel'ı da tanıyamamıştı. O kadar beceriksizdi ki... İnsanlardan hep uzak kalmalıydı.

"Arya," dedi dümdüz bir sesle. Hayır, ağlamayacaktı. "Kimse kimseye durup dururken 'pek iyi öpüşmüyordu,' demez. Tabii bunu daha önce deneyimlemediyse. O yüzden sana sadece bir kez soracağım. Aranızda benden gizlediğin tam olarak ne var? Benden gizlemene gerek yok çünkü sakladığınız her bir şeyi eninde sonunda bir yerlerden öğreniyorum."

"Kahretsin, tamam!" dedi Arya. "Beni bulduğunda onu öptüm ama bu onu sadece zehirlemek içindi." Arven yutkunduğunda hızla devam etti. "Düşündüğün gibi değil. Seni... Seni Diyar'a attığımda pişman olup peşinden gelmiştim. Onun seni aldığını gördüm, seni öldürdüğünü sandım. İntikam almak için onu bulmaya çalışıyordum ama o beni buldu. Biraz dalaştık..."

"Sonra öpüştünüz," dedi Arven isterik bir şekilde gülerken. Gölde Axel'ın kolundaki izler ve dudağında gördüğü yara aklına geldi. Ne kadar aptaldı, sadece bir sarılışa kanmış ve Axel'ın sözlerine güvenmişti.

"Hayır, anlamıyorsun," dedi Arya başını iki yana sallayarak. Döndü ve tekrar dolaba yöneldi. Elinde bir yılan bileziği ve bir rujla geri döndü. Ruju kaldırdı. "Zehirli," dedi. Ardından yılan bileziğini kaldırıp dizlerini gösterdi. "Bunun içinde de panzehiri var. Bu sayede ben zehirden etkilenmiyorum ama rujun içinde zehir kimin vücuduna girerse dakikalar içinde acı içinde kıvranmaya başlıyor. Uzun ve acılı bir ölüm... Benim adım Venom Arven. Tarikat'ta ben buyum, işim zehirlemek. O öpücük..."

"Arya!" dedi Arven artık şiddetle. "Şu an bana sırf zehirlemek için tüm kurbanlarını öptüğünü mü söylüyorsun? Gerçekten mi?"

Arya dudağının içini dişledi. "Çok daha fazlasını yaptığım oldu. Ne sanıyorsun ki? Tarikat'ta bize prenses olmayı öğrettiklerini mi? Onu öptüm ama sadece zehirlemek içindi, inan ya da inanma ama gerçek bu. Aranızdaki bu şeyden haberim yoktu. Nasıl olsundu ki? Adamın seni öldürdüğünü sanıyordum. Zehirle gözlerimin önünde kıvranmasını, sana yaşattıklarını yaşamasını istiyordum."

"O ne yaptı peki?" diye sordu. "Zehrin tadını çok beğenip hepsini tüketti mi?" Midesi burkuldu. Artık hem ağlayıp hem kusmak istiyordu. "Boş versene! Gidiyorum ben!"

Arya elindekiler yatağa fırlattı ve tekrar onun kollarını kavrayarak gitmesine izin vermedi. Tutuşu sıkılaştığı için artık Arven'in bilekleri yanıyordu. En fazla yarım saat önce Axel önce kalbini, sonra bedenini yaralamıştı. Şimdi onun bıraktığı şeyi kardeşi devam ettiriyordu.

"Karşılık vermedi," dedi Arya bir çırpıda. "Bak herifi sevmem ama yalan da söyleyecek değilim. Onu öldürmek için ona kur yaptım, hatta..." Derin bir nefes aldı. "Yatmayı bile teklif ettim. Bakma bana şöyle! Söyledim sana, aranızdaki bu şeyi bilmiyordum. Zaten gerçek bir teklif bile değildi, sadece onu öldürmek için bir yemdi."

Kardeşinin yeşil gözlerine baktı, bir yalan aradı, bulamasa da artık tam manasıyla ona güvenemiyordu.

"Bana ilgisini çekmediğimi söyledi, aslında..." dedi ve duraksadı Arya. Yüzünü buruşturdu. "Uzun zamandır sadece bir kadının ilgisini çektiğini söyledi. Ve her gece onunla randevusunun olduğunu..."

Axel'ın soru haklarını hatırladı. Gece yarıları buluşmalarını... Arven içindeki karanlığın biraz daha dağıldığını hissetse de hala ağlama isteğiyle boğuşuyordu.

"Sonra o kızın sen olduğu söyledi," diye devam etti Arya. "Aslında ikinizin arasındaki bu şey..." Yüzünü buruşturdu. "Adına her ne bok diyorsanız, ilk başta bana bir problem gibi gelmemişti ama o hastalıklı piç kurusunun seni kaçırdığı gün Ryder bana..." Dudağını ısırıp sustu.

"Sana saldırdı," dedi Arven. "Bunu biliyorum."

Ona saldırmıştı, bu artık kardeşi tarafından da doğrulanmıştı. Aslında o gün Arya'ya yaklaşmasına da izin vermemişti, onu Arven için bir tehdit olarak görmüştü. Kafası yine tepetaklak oldu. Ne düşüneceğini bilemiyordu artık.

Arya Axel'ı öpmüştü. Zehirlemek için... Arven'in intikamı için...

Axel Arya'yı öldürmeye çalışmıştı. Kyle'ı kışkırtmak için... Yani o da Arven için...

"Ve sen de bu yüzden ondan uzak durmamı istedin," dedi Arven. "Seni öldürmeye çalışmıştı çünkü."

"Hayır Arven," dedi Arya. "Onu o halde görmedin. Senin öldüğünü sanırken adam bambaşka birine dönüşmüştü sanki."

"Nasıl yani?" dedi Arven. Aslında o adamı daha dakikalar önce bizzat görmüştü ama Arya'dan da bir şeyler duymayı umuyordu.

"Aslında bana daha öncesinde ruhunun derinlerinin karanlık olduğunu söylemişti."

"Bu da ne demek?"

"Arven," dedi Arya. "Asil kanların Diyar'a ilk geçişi ölümle olur. Ben de... Şey... Öldüm işte, biliyorsun. Bazen ruh kendi yolunu bulup kendisi de bedene geri dönebilir ama bu çok nadir olur. Tarikat bu ihtimali düşünmez bile, ruhu onlar bulup bedene döndürmeye çalışır. Benim de ruhumTarikat tarafından Diyar'dan çıkarıp bedenime geri döndürüldü. Bu çok hızlı bir şekilde sağlandı çünkü Diyar'da ruhun ne kadar çok dolanırsa o kadar kararır. Eğer Tarikat belli bir zaman diliminde bunu başaramazsa o ruhu geri döndürmekten vazgeçer çünkü bedene geri dönen ruh onlara sadece bela getirir. Ben şanslı olanlardandım işte."

"Ben ölmedim ama," dedi Arven, kafa karışıklığıyla. "Beni sen itmiştin."

"Doğru," dedi Arya yüzü düşerken. "Çünkü Üstün Asillerin Diyar'a geçmek için ölmesine gerek yoktur. Onların ruhu zaten oraya aittir. Ryder'ın da ölmesine gerek yoktu yani."

Arya Axel'ın Üstün olduğunu biliyordu. Arven, bunun şüphesine de düşecekti ki Axel'ın bunu ona söylediğini hatırladı. "Onun üstün olduğunu görmüşsün, şu öpücüklü gün mü oldu bu?"

Arya uzun bir enfes verdi. "Tamam, vur yüzüme! Kabul, hak ettim ama hayır, o gün değildi. Franklin onu tuzağa düşürmüştü. Yuva da beni yardıma yolladı, gittiğimde gördüm. Öldüğünü de o zaman öğrendim."

"Öldüğünü mü?" Tanrı aşkına! Kafası çorbaya dönmüştü.

"Öldüğünü," dedi Arya gözleri kısılırken. "Sana söylemedi mi?" Arven başını iki yana salladı. Arya dudak büktü. "Ölmüş ve ruhu Diyar'da günlerce dolaşmış. Franklin'e söylediği buydu en azından. Bu durumda ruhunun kararması gerekir, anlıyor musun? O da bana böyle söyledi zaten. Ruhumun derinleri karanlık benim, dedi."

Arven kafasında bir şeylerin yerine oturmaya başladığını hissetti ama hala esas parçalara erişemiyor gibiydi. Büyük bir şeyler eksikti. "Lunaparkta da buna emin mi oldun?" diye sordu. "Sırf sana saldırdığı için?"

Arya başını iki yana salladı. "Anlamıyorsun peri," dedi. "Ruhuna karanlık yansıyan birini gördüğüm an anlarım. Garip olan bana bunu kendisi söylediğinde onda bunu görmedim ama o lunaparkta bunu iliklerime kadar hissettim. Aslında..."

"Aslında ne?" dedi Arven, ona sormak istediği diğer şey ise karanlık ruhlu birini nasıl tanıdığıydı ama Arya'nın buna cevap vereceğini sanmıyordu. Bir araya geldiklerinden beri Tarikat'ta geçen yıllarına ait tek kelime etmemişti. Bunun onu üzeceğini kendisi söylemişti. Öğrendiği her şeye rağmen Arven de ona orada geçen günlerini hatırlatmamak için sormamıştı.

Gerçi ona ne demişti Arya?

Yaşadıklarımı sana anlatsaydım kaldıramazdın ama ben hep onlarla yaşıyorum. Hep...

Axel da geçmişte ona karşı buna benzer bir cümle kurmuştu.

Sen yaşadıklarımı duymayı bile kaldıramazken acımı paylaşamazsın. Dahası ben de senin canını yakacağını bilirken artık anlatamam.

Bu cümleleri kuran adam ile bugün kollarında buz yakınları bırakan adam bir olamazdı. Şimdi buna net olarak emindi. Axel'a her ne olmuşsa o lunaparkta olmuştu.

"Adam sana aşık mı henüz anlamadım," dedi birden Arya. "Ama o gün deliye dönecek kadar bir şeyler hissediyor. Lunaparkta yanınıza gelmeden önce lunaparkın üzeri gölge kaynıyordu ama birden hepsi yok oldu. Bunu sonra anlamlandırdım."

"Onlarla mı beslendi?" dedi Arven içten içe sarsılarak.

Omuz silkti. "Ya da öyle sandım."

"Ne demek istiyorsun?" dedi Arven, yine kafası karışmıştı. "Öyle sandım da ne demek?"

"Beslendiğini görmedim Arven," dedi Arya. "Bir an öyle sandım, sen bana gölgelerle ilgili soru sorunca da neredeyse emin oldum. Sana bunları söyleyenin de o olduğunu düşündüm ama sonra... Bu çok saçma geldi."

"Neden?"

"Sadece bir düzine gölgeyle beslense dahi o adam içimizden geçerdi. Ruhunun karanlık tarafı beslenir ve güçleri zirveye oynardı. Aynı zamanda doğru düşünmesini de engellerdi, ona sadece hayır dersen bile senin ruhunu o an sökecek duruma gelirdi."

"Sana saldırdığını söylemiştin," dedi Arven.

Arya başını salladı. "Evet ama onun nedenini de sonradan anladım. Şu seni kaçıran kaçık piç beni ölen çocukluk aşkına benzetiyor, sen de fark etmişsindir zaten. Adam beni kollarında buraya kadar taşıdı ve Ryder onu tekrar odasına postalayana kadar da başımdan ayrılmadı. O gün senin boynuna bir kısıtlayıcı takmıştı. İyileşmen için beslenmen gerekiyordu ama kısıtlayıcı bunu engelliyordu. O zeki piç de beni kullanarak o hasta piçe kısıtlayıcıyı çıkarttırdı işte. Amacı buymuş yani, ben de bunu..." İğrenircesine yüzünü buruşturdu. "O piçin kollarında anladım. Evet, Ryder garip davranıyor ama sana takık adam kızım ve seni neredeyse ölümden çekip aldı."

İçten içe dehşete kapıldı. Axel onun yüzünden beslenmişti çünkü neredeyse ölüyordu. Bu Axel'a kendini kaybettirmişti.

"Hem," dedi Arya. "Onu daha sonra da gözlemledim ve beslendiğini görmedim."

"Belki..." dedi Arven, kalbi artık hiç olamadığı kadar hızlı atıyordu. "Belki de durmuştur."

Durmadığına emindi ama dururdu. O durmuştu, Axel da dururdu. Ondan çok daha güçlüydü, Arven bunu görmüştü.

"Duramaz," dedi Aksine Arya. "Sen durursun Arven, belki bir başka Üstün Asil'de ama o duramaz. Ruhunda biraz bile karanlık varsa hep daha fazlasını istersin. Bir kez beslenirsen bunun geri dönüşü çok zor olur. Eh, Ryder beslenseydi, bunu illa ki hareketlerinden anlardık ama bana saldırma nedeni belli, Kyle denen o manyağa da öyle. Bunun dışında adamın henüz birini öldürmek bir yana yaralamışlığı bile yok."

Arven acıyla sızlayan bileklerinin varlığını yine derinden hissetti. Axel'ın sözlerini düşündü, nasıl kendini kaybettiği gözlerinin önüne geldi.

Arya doğru söylüyordu, Axel bugüne kadar, Kyle ve Arya meselesini saymazsa, kimseye zarar vermemişti ama bugün Arven'in kendinden uzaklaştığını anladığında ona bunun sorumlusu her kimse onu öldüreceğini de söylemişti. Bugün tamamen ona karanlık ruhunu göstermişti çünkü Arven ondan uzaklaşmıştı.

Ruhlarla beslenmesini belki de bu yüzden istemişti. Onunla aynı düşünmesi için, onunla her koşulda beraber olması için... Ama yine de bundan tamamen emin olana kadar kendini yine de tutmuştu.

"Her şeyi bana bağlıymış," diye mırıldandı şok içinde. Artık tüm taşlar yerine oturmuştu.

"Ne?" dedi Arya.

Bir an bunu Arya'ya söylemeyi düşündü ama aynı anda bundan vazgeçti. Bunun nedeni kardeşinin ondan büyük sırlar saklamış olması da değildi. En azından tamamen, o öpücük olayını aşması kolay olamayacaktı ama açıklaması mantıklıydı. Bunun için onu suçlayamazdı. Ona söylemeyişinin asıl nedeni yine onu tamamen tanımıyor olmasındandı. Ne tepki vereceğini bilmiyordu. Yardım mı eder, yoksa işleri daha da mı içinden çıkılmaz hale getirirdi bilmiyordu. Zaten daha kendisi bile ne yapacağını bilmiyordu. Onu nasıl gölgelerden arındırabilirdi ki?

Hiçbir fikri yoktu ama bir yolunu bulacaktı. Axel onun için çok şey yapmıştı. Onu kurtarmış ve büyük bir tehlikeyi göze alarak saklamıştı. En başta ise onun Üstün Asil olduğunu anladığı halde Teşkilat'a bunu bildirmemişti. Belki de onun sayesinde şu an nefes alıyordu. Hatta bu ona sağladığı üçüncü hayat şansıydı. İlki babasının şirketine geldikleri gün, ikincisi onu Diyar'dan kurtardığı gün, üçüncüsü ise Lilian göğsüne bir metal sapladığı o korkunç gündü.

Tüm bunlar bile kapısına bir gül bıraktığında yaşadığı mutluluğun yerini tutmuyordu. O sadece onu değil, onun yasını bile önemsemişti. Onun hastalığını önemsemiş, ona kendini değerli hissettirmişti. Korkularından arınmasına o yardımcı olmuştu. Sürekli emir kipi kullansa da ölümden dönene kadar onu sözlerle bile incitmemişti. Ve Seni seviyorum demişti.

Beni dinleme, deyişi aklına geldi. Eve'e de 'Onu benden uzaklaştır,' demişti. Sözler o an anlam kazandı. Onu kendinden korumaya çalışıyordu.

Kyle ona takıntılı olduğu söylemişti ama hayır... Hayır, Axel ona takıntılı falan değildi, onu gerçekten seviyordu. Tüm bunlar takıntılı birinin yapacağından çok daha fazlasıydı çünkü.

Onu ne pahasına olursa olsun kurtaracaktı, gerekirse karanlık yanından bile.

Bir adım geriledi ve "Anladım," dedi Arya'ya. "Artık banyoya girsen iyi olur. Ben de biraz uyurum." Dudak büktü. "Belki de Eve'in odasına taşınırım, çünkü diğer seçenek artık pek ihtimal dahilinde değil."

Aslında gölgelerin onu Diyar'a çekmeden önce ona söyledikleri ve yaşadıkları için özür dileyecek gibi olmuştu ama az önce duydukları bunun önüne geçmişti. Her ne kadar Arya mantıklı bir açıklama yapsa da ve ona inansa da bunu sindirmesi biraz zaman alacaktı. Ne söyleyebilirdi ki, kardeşi de olsa bazı şeyler kolay hazmedilmiyordu. Özellikle de delice hoşlandığı adamı her ne sebeple olursa olsun öpmüş olmasına dair gerçekler...

"Yapma Peri," dedi Arya. "Üzgün olduğumu biliyorsun. Hem Eve konusunda hassas olmam doğal değil mi? O kız..." Dudaklarını birbirine bastırıp birden sustu. "Boş ver. Haklısın, biri benim de sevdiğim adamı öpseydi... Hmm... Onun gırtlağını deşerdim sanırım ama emin ol, ben ondan gerçek anlamda nefret ediyorum. O kendini bilmiş tavrı falan..." İğrenir gibi silkelendi. "Nasıl ona aşık olduğunu hiç anlayamayacağım sanırım."

"Aşık değilim," dedi Arven hemen. Neden bu kadar ani bir karşı çıkma isteği duyduğunu bilmiyordu, sözler birden ağzından çıkmış ve onu bile şaşırtmıştı. Axel'a karşı olan hislerine hiç aşk dememişti belki. Ona olan hislerinin basit bir hoşlantı olmadığını biliyordu ama aşk da dememişti. Peki, dili neden hemen reddetmişti?

Arya birkaç saniye sustu ve sadece onun yüzüne baktı. "Neden?"

Kendini toparladı. "Ne demek neden?"

"Ondan delice etkileniyorsun, her dakika yanında olmak istiyorsun. Gözlerin onu görünce bile parlıyor adeta. Bunları sadece seni izleyen birisi bile anlar. Sence bu ona aşık olduğun anlamına gelmiyor mu? Ama sen şiddetle reddediyorsun." Arven ne söyleyeceğini bir an bilemedi, Arya'nın gözleri kısıldı. "Arven," dedi, ses tonu birden düşmüştü. "Seni engelleyen bir şeyler var değil mi?"

"Anlamadım Arya," dedi kaşlarını çatarak. "Birine aşık olmak içten gelen bir şeydir. Kim bunu engelleyebilir ki zaten? Sadece... Evet, ondan hoşlanıyorum ama aşk... Bilmiyorum işte."

Saçmalıyordu. Ve o nadiren saçmalardı.

Arya başını ağır ağır salladı. "İçten gelir doğru." Bakışları rastgele bir yere döndü ve birden dalgınlaştı. "Keşke bizim dünyamızda da bu kadar kolay işleseydi."

Arven yine hiçbir şey anlamadı. Aslında bir şeyi yine idrak etti. Arya hala ondan bir şeyler gizliyordu. "Bana söylemek istediğin bir şeyler daha var gibi," dedi şüpheyle.

Arya aniden gözlerini ona çevirdi. Gülümserken, "Bir gün aşık olursan, bu Ryder ya da başka birisi fark etmez, işte o zaman sana söyleyeceğim şeyler olacak." Arven'in anlamayan bakışları arasında omuzlarını kaldırıp indirdi ve yataktan kıyafetlerini aldı. "Artık duş alma zamanı, seni gece kendi kokumla öldüremem." Kapıya doğru yürüdü ama çıkmadan önce işaret parmağını hızla ona çevirip, "Ve taşınma işini unut! Ben sana hala doyamadım kızım," dedi.

Arven ona sadece gülümsedi ama bu da tam anlamıyla samimi bir gülümseme sayılmazdı. Kafası bir soru kazanıydı. Kimse ağzından kaçırmadığı sürece ona bir şey anlatmıyordu ve kendi çabalarıyla geldiği bu noktada artık boğuluyordu.

Ama Safir ona anlatırdı, artık aralarındaki ilişki de seviyesini artırdığına göre soru hakkı kısıtlaması da rafa kalkmıştı ama ondan önce büyük bir sorunu vardı? Safir'in ruhunu gölgelerden nasıl temizleyecekti?

Başını tavana kaldırıp gözlerini kapattı ve derin derin nefesler aldı. Eskiden olsa Kai'dan yardım isterdi ama artık Kyle faktörü vardı. Kyle'ın elini daha güçlendiremezdi. Arya'dan yardım isteyemezdi, Axel'ı sevmiyordu çünkü. Bir yandan da ona aşık olduğunu söylüyor, dahası Arven'in de ona aşık olmasını istiyor gibiydi. Büyük bir dengesizlik vardı. Arya'daki sorun buydu. Dengesizlik. Arven dengesizliği sevmezdi.

Eve, belli ki Arya ile aynı düşünüyordu. Bu yüzden onu Axel'dan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Peki, bunun ona söylenmeyecek ne tarafı vardı? Eve de olmazdı, Eve başlı başına büyük bir karmaşaydı zaten. Revolver'ın diğer ekip üyelerini düşündü. Bars henüz tam olarak iyileşmemişti bile, Kai bozuk florasan lamba gibi bir gelip bir gidiyordu. Karen haindi. Zaten ortalarda yoktu. Shawn ve Jared... Onların olayı anlamasının bile zaman alacağını düşünüyordu ve onun zamanı yoktu.

Kapı tekrar açıldığında o da gözlerini açtı. Arya'nın bir şey unutup geri geldiğini düşünse de gelen pizzacı kızdı. Yani Cassie...

Gözleri kısıldı. "Cassie?"

"Gelebilir miyim?" dedi Cassie. Yüz ifadesi en az onun kadar büyük bir karmaşada olduğunun sinyallerini veriyordu.

"Tabii," dedi Arven.

Cassie önce koridoru taradı, sanki gizlice geliyormuş gibi, sonra içeri girip kapıyı kapattı. Birkaç adımla Arven'in tam önünde durdu. Her ne söyleyecekse çok kararsız duruyordu. "Bu kadar geç bir saatte geldiğim için kusura bakma ama sabahı bekleyemedim ve senden başka kime gidebilirim, hiçbir fikrim yok."

"Sorun ne Cassie?" dedi Arven yumuşak bir tonda. Kızın ilk önce rahatlatılmaya ihtiyacı varmış gibiydi.

"Sorun Ryder," dedi kız bir çırpıda. Arven ürperdi. "Bunu sana söylememeliyim, biliyorum ama..." Derin derin nefeslendi. "Ona Yuva'dan birkaç kişinin bir üstün asil gölgesi gördüğünü söyledim ve o gidip kontrol etmemizi istedi."

Arven, Eve'in peşinden gidişini ve onu bahsedilen gölge ile görüşünü anımsadı. O kadını kendisi de daha önce görmüştü ama Eve bunu inkar etmişti. Gözleriyle görmüş olmasına rağmen. Ama Cassie'nin bahsettiği sorunu anlamadı. "Tedbirli olmanızı istemiş, bunda nasıl bir sorun var?"

"Hayır, Arven. Anlamıyorsun. Yuva çoğunlukla bozuk kanlardan oluşuyor. Bir asil kanın bile üstün asil gölgesi karşısında şansı yokken bozuk kanlara böyle bir emir vermek ölüme yürümeleri istemek demek. Üstelik Ryder böyle bir şey yapacak biri değil, böyle bir kontrol için birini göndermez o; kendisi gider."

Bunu hesap etmemişti. Aslında kafası o kadar doluydu ki Cassie bunu ilk söylediğinde kulağına çok aptalca gelmişti. Şimdi ise asıl sorunu anlıyordu, Cassie Axel'ın neden onları böyle tehlikeli bir işe umursamadan yolladığını sorguluyordu. O kadarını anlamıştı ama hala kendisinde ne istediği konusunda bir fikri yoktu. "Onunla konuşmamı istiyorsan..."

"Hayır, hayır," dedi hemen Cassie. "Yanınıza geldiğimde kavga mı ediyordunuz, bilmiyorum ama aranızdaki sorunlar belli ki onu çok etkiliyor. Ondan uzaklaştığını görüyorum ve bu, inan bana, onu olmadığı biri gibi davranmaya itiyor. Hırçınlaştırıyor."

Gerçekten mi Cassie? Sence çift kavgası, anlaşmazlığı ya da her ne boksa, böyle bir şeye neden olabilir mi?

İçindeki düşüncelere neredeyse göz devirecekti. Kendi haline de gülmek istedi. İlk önce bir köşeye oturup saatlerce ağlamak istiyordu, sonra öfkelenmişti. Öfkesini kafa karışıklığı silmişti, sonrası endişeyle doluydu ve şimdi ise Cassie'nin aptalca şeyler söylediğine şahit oluyordu. "Tam olarak ne yapmamı istiyorsun Cassie?" diye sorduğunda sesindeki öfke seçilirdi. "Gidip onu öperek düzelmesini istememi mi?"

"Anlıyorum, söylediklerim çok aptalca geliyor," dedi başını öne eğerek. Mahcup olmuştu. "Ama... Sana başka bir şey daha söyleyeceğim."

Arven'in gözleri kısıldı. "Seni dinliyorum."

"Benden bir kısıtlayıcı bulmamı istedi," dedi Cassie. Hala yüzüne bakmamıştı.

Arven içine yerleşen korkuyla sordu. "Kimin için?"

"Eve," dedi Cassie.

Arven yüzünü buruşturdu. "Ama kısıtlayıcı asil kanlar için kullanılmıyor mu? Eve bir bozuk kan."

Cassie başını salladı ve sonunda ona baktı. "Doğru çünkü kısıtlayıcı bir bozuk kanı öldürebilir." Arven irkildi. "Bozuk kanlar acı çekmez belki ama kısıtlayıcı onlardaki asimile olmuş o kanın yavaş yavaş tükenmesine neden olur. Asil kan olan biri güçlüdür, kanı buna karşı koyar ama bozuk kan eninde sonunda ölür."

Tanrı aşkına Safir! Karanlık yanın beni daha ne kadar korkutup çıkmaza sokabilir?

"Sanırım Eve'in seni etkilediğini düşünüyor," dedi Cassie. "Başka nedenler öne sürse de asıl neden bence bu."

"Başka nedenler?" diye sordu Arven.

Cassie dudağını dişledi. "Bunu benden duyma. Zaten sana bu kadarını anlatmam bile ona ihanet etmem anlamına geliyor. Onun iyi olmasını istiyorum, sana bu yüzden bunları anlatıyorum ama yine de bana söylediği şeyleri sana anlatıyorum. Bana bir daha güvenmeyecek belki ama..." Omuzlarını hüzünlü bir dudak hareketiyle kaldırıp indirdi. "Onun iyi olması yine de buna değer."

Axel'a bu kadar bağlı olması Arven'i şaşırttı. Üstelik yapmak istediği şeyi bilmesine rağmen... "Eve'e ölme ihtimali varken kısıtlayıcı takmak istiyor. Bu sence normal bir şey mi Cassie? Hiç mi ona verdiğin değeri sorgulatmıyor?"

Hiç mi başka şeylerden şüphelenmiyorsun?

"Ryder'a öfkelendim, evet. Eve bazen onu kışkırtır," dedi Cassie. "Sınırlarını zorlar. Sonra da cezalandırılmayı bekler, cezalandırılmazsa daha da hırçınlaşır. O manyak acıdan zevk alıyor bence. Belki de yaptığı şeyin nedeni sırf en acı verici cezayı almak içindi. Ryder'a ona istediğini verdiği için kızdım." Aniden ağzından bir şey kaçırdığını anlamış gibi sustu ve ona çekingen gözlerle bakıp bakışlarını yine kaçırdı. "Soracaksın değil mi? Lütfen sorma!"

Eve'in bir şeyler yaptığını anladı ama sormadı, eninde sonunda öğrenirdi, şu an çok daha önemli bir meselesi vardı. Cassie'nin tedirgin haline bakarken Yuva, diye düşündü. Yuva ona yardım eder miydi? Cassie ona yardım eder miydi? Emin olmalıydı.

"Cassie," dediğinde kız gözlerini kaldırıp sonunda ona baktı. "Diğerlerinin aksine Axel'ın bir Üstün asil olduğunu biliyorsun değil mi?"

Cassie başını salladı ama neden bunu sorduğunu anlamamış görünüyordu. "Yuva'dan sadece Atlas ve ben biliyoruz."

"Çünkü diğerlerinin aksine ondan korkmuyorsunuz."

Cassie hafif ve neşesizce güldü. "Şaka mı yapıyorsun? Herkesten çok ondan korkuyoruz."

"O halde neden hala yanındasın? Dahası ona değer de veriyorsun."

"Çünkü..." dedi Cassie ve derin bir nefes aldı. "Bizim için çok şey yaptı Arven. Diğerleri anlamaz belki ama ben anlıyorum. Ona bir hayat borçluyum, aslında ona her şeyimi borçluyum. Evet, bir süredir kendi gibi değil ama hangimizin gelgitleri olmadı ki? Hem kim aşık olduğu kadını ölümle yüz yüze bulsa biraz değişirdi. Sana bu yüzden geldim. Seni seviyor, onu kendine getirebilecek kişi de bu yüzden sadece sen olabilirsin."

Seni seviyor...

Arven gülümsedi. Cassie'den emindi artık. Yine de sordu. "Onun için her şeyi yapar mısın?"

Cassie yüzünü buruşturdu. "Hem de her şeyi..."

"Peki, tıka basa gölgelerle dolu olduğunu bilseydin de yapar mıydın?"

Cassie'nin gözleri irileşti. "Ne?" Başını hızla iki yana salladı. "Saçmalama! O asla beslenmez çünkü beslenirse duramaz. Hepimizi bile ani bir öfkeyle öldürebilir, bu yüzden beslenemez, beslenmez de zaten. Kendi için değil bizim için bunu yapmaz."

"Beslenmez çünkü duramaz," diye tekrarladı Arven. "Ve yine çünkü ruhunun derinleri karanlık."

"Aynen öyle," diye onayladı Cassie.

"Peki, aşık olduğun kadın ölüyor olsaydı senin için bunun bir önemi kalır mıydı?"

"Ama..." dedi şüpheyle Cassie. "O Ryder. Her şeyi düşünür o. Hesaplar içinde yaşar."

"Birini sevdiğini düşün ve gözlerinin önünde can çeliştiğini... Bir kırılma noktası adeta. Düşünemezsin bile, sadece yaparsın Cassie." Gülümsedi, soğuktu. "Bu Ryder da olsa."

Cassie'nin gözleri daha da irileşti. Dudakları bir o şeklini aldı. O an bir şeylerin farkına tam anlamıyla vardı. "Aman Tanrım!"

Arven'in Axel'ı durdurmak için artık zamanı oldukça daralmıştı ama Cassie haklıydı. Bunu sadece o çözebilirdi. Axel ona yaklaşmasını istiyordu, bu durumda şüphe duymayacağı tek kişi de artık oydu. Arven onun tedbirli olmasını düşüneceği son kişiydi. Onun yüzünden beslenmişti ve yine başka birine onun için bugüne kadar zarar vermemişti, ona zarar vermemek için kendisiyle bile savaşmıştı.

Cassie'nin kollarını kavradı. Onun yardımına ihtiyacı vardı. "Bunu sadece ikimiz bileceğiz ve ben buna bir çözüm yolu bulanca onu gölgelerden arındıracağız."

"Aman Tanrım!" dedi Cassie tekrar. Transa girmiş gibiydi. "Eve gerçekten öldürmek istiyor. Tanrım! Hepimizi öldürecek!"

Arven sıkıntılı bir nefesle odada gözlerini dolaştırdı. "Cassie sana yapamaz demeyi çok istesem de, buna ben bile emin değilim artık. O yüzden buna bir çözüm..." Gözüne takılan şeyle zihninde bir ampul yandı sanki. "Buldum."

"Ne?"

Gözlerini hızla tekrar ona çevirdi ve "Sana söylediği gibi kısıtlayıcıyı bul Cassie," dedi.

"Ne?" dedi kız allak bullak olmuş bir yüzle. "Ama Eve..."

"Dinle!" dedi Arven. "Sana anlatacaklarımı hayatın buna bağlıymış gibi dinle çünkü eğer başarısız olursam muhtemelen gerçekten hayatın buna bağlı olacak!"

Cassie öylece ona baktı. "Ne?"

Ah, Tanrım!

"Silkelen ve kendine gel artık!" dedi şiddetle. Neredeyse bağırdı. "Bana yardımın lazım. Bir planım var!"

"Ta-Tamam," dedi kız kekeleyerek. "Plan... Plan ne?"

Arven onu bıraktı. Yatağa yürüdü, yılan bileziği ve ruju aldı. Bilekliği salladı, dolu olduğuna emin olunca dudaklarında sinsi bir gülümseme belirdi. Tekrar Cassie'ye baktı.

"Liderinizi zehirlemek!"

S.Mare kaçar...

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

32.8K 4.3K 48
"Bana metal bir kol verdiler ve geriye kalan her şeyimi benden aldılar. Ama Marin, o; içinde kaybolduğum karanlıkta tek umudum, tek aydınlığım oldu...
1.2M 38K 34
Bir kız zeki ve asi. Bir mafya sert ve tek ailesi olarak gördüğü ablası dışında herkese merhametsiz. "Umutlarımı yok ettin, hislerimi teninden birer...
4M 91.3K 103
❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçtiğ...
2.8K 194 8
#alpoy #survivor #survivor2024 #yiğitalppoyraz #yiğitpoyraz #aleynakalaycıoğlu #alpoy #poyal #anılberkbaki #nagihankaradere #aleyna #poyraz