ANSIZIN Serisi (KİTAP)

By GzmBlc

1.2M 59.9K 6.5K

- GÜZEL SEVENLERİN HİKAYESİ - Ansızın Gelen Sen & Ansızın Seven Ben. (NOT: Kitaplaştığı için yalnızca ilk 1... More

Ansızın Gelen Sen / 1. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 2. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 3. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 4. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 5. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 6. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 7. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 8. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 9. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 11. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 12. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 13. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 14. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 15. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 16. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 17. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 18. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 19. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 20. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 21. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 22. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 23. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 24. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 25. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 26. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 27. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 28. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 29. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 30. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 31. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 32. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 33. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 34. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 35. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 36. Bölüm
Ansızın Gelen Sen / 37. Bölüm
Ansızın Gelen Sen - FİNAL -
ANSIZIN SEVEN BEN - Tanıtım ♥
Ansızın Seven Ben / 1. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 2. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 3. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 4. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 5. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 6. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 7. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 8. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 9. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 10. Bölüm
11. Bölümden Kesit
Ansızın Seven Ben / 11. Bölüm
500K için Teşekkür! & Kesit ❤
Ansızın Seven Ben / 12. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 13. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 14. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 15. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 16. Bölüm
" Yeni Bölüm Günümüz : Cumartesi & Küçük Bir Soru"
Ansızın Seven Ben / 17. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 18. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 19. Bölüm - 1. Kısım
Ansızın Seven Ben / 19. Bölüm - 2. Kısım
Ansızın Seven Ben / 20. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 21. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 22. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 23. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 24. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 25. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 26. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 27. Bölüm
Ansızın Seven Ben / 28. Bölüm
İKİ HİKÂYE, BİR KİTAP: ANSIZIN PEK YAKINDA SİZLERLE!🍁
ÇOK YAKINDA "ANSIZIN" SERİSİNE KAVUŞUYORUZ!
ANSIZIN GELEN SEN - ARKA KAPAK YAZISI ❤
ANSIZIN SEVEN BEN - ARKA KAPAK YAZISI ❤
❤ KAPAKLARIMIZ ❤
TÜYAP İMZA GÜNÜ 5 KASIM 💜
Çekiliş + Serinin Devamı, 3. Kitap? :') + İmza Günümüzün Salonu ❤
KİTAPLARIMIZ SATIŞTA ❤
KİTAPYURDU SATIŞI ❤
OkuOku 9.90 Kampanyası

Ansızın Gelen Sen / 10. Bölüm

29.2K 1.2K 99
By GzmBlc

Multimedia'da Ceren'den gelen Erdem-Nazlı çalışması var. Bir kez daha teşekkürler! :)

●• 10. BÖLÜM •●

İnsan can sıkıntısından patlayarak ölebilir miydi? Kimse ölmemişse, bu şekilde ölen ilk insan olarak tarihe geçmeye hazırdım. Günlerdir evdeydim ve evde olduğum yetmezmiş gibi bir de yatağıma hapsedilmiştim. Alt tarafı kolumu incitmiştim ama Erdem Bey öyle abartmıştı ki, hastaneden bir şekilde rapor almış, bu raporu okuluma bırakmış ve böylelikle eve hapsolunuşumun ilk perdesi açılmıştı.

Erdem'i düşünmekle somurttum. Kazayı geçirdiğim gün hastaneye gelmiş ve varlığını iliklerime kadar hissettirecek şekilde çok ilgilenmişti. Tamam, bir yerde hoşuma gitmişti. Evet, özlemiştim de onu. Ama yaptıklarını unutacak kadar değil. Gururum ve inadım, özlemimi katlıyordu.

Henüz mantıklı bir açıklama bile yapmamışken, eski günlerimizdeki gibi, sanki arkasını dönüp gitmemiş gibi davranamazdı. O da bu tepkimin farkındaydı ve eminim ki deli gibi sinirleniyor, yine de üzerime gelemiyordu. Bu yüzden şu üç gündür yalnızca akşamları geliyor, yanımda uyuyordu. Bense sesimi çıkarmayıp, uyuyor numarası yapıyordum. Onunla uyumayı özlediğimden mi yoksa oluşturduğu güven hissinden midir bilinmez, bir tek bu konuda ılımlıydım.

Ailelerimiz birbirlerine fazlasıyla yakın olduğundan ve aramızda yalnızca üç ay olduğundan birlikte büyümüştük. Birlikte düşmüş, birlikte kalkmış, birlikte gülmüş, birlikte ağlamış, birlikte uyumuş, birlikte uyanmıştık... Hal böyleyken bu alışkanlığım için kendimi suçlu tutamazdım. Gelecekte Nazlı'sını bırakıp gidebilme kapasitesini Erdem'de göremedikleri için, suç tamamen ebeveynlerimdeydi.

Düşüncelerimin sığınağında huzursuzca ve biraz da şuursuzca dolanırken, kapımın tıklatıldığını işittim. "Gel Vedat!" diye seslendim. Üç gündür kapımı bu denli ısrarlı ve sert çalan başka insan olmamıştı.

"Sürprizim var." diyerek ayaklarımın ucundaki boşluğa oturduğunda, bezgince tahminde bulundum. "Ders notları?"

Gözlerini irileştirip, "Nereden bildin?" dediğinde, sıfırda gezen moralime rağmen güldüm. "Seni saf seni! Her gün sürpriz diye önüme onları koyduğun için olabilir mi acaba?"

"Kalbimi kırıyorsun ama. Şu kıytırık notları alabilmek için ne kadar ter döktüğümü bilemezsin. Öyle bir naz yapıyorlar ki, görmen lazım. Ağzını belerte belerte konuşmalar, saçlarını omuzlarına savurmalar falan... Gören de edebiyat öğrencisi değil de, Oscarlık aktris zanneder hepsini. Şeytan diyor, çıkar silahı..."

"Okula silah götürmüyorsun, değil mi?" Alacağım cevaptan korkuyordum. Neticede bu saftirikten her şey beklenirdi.

"Yok ya, maalesef." derken kaşlarını çattı. "Ama okulda olduğumuzda abim dışarıda oluyor. İki silahla birlikte."

"Hah, bir de marifetmiş gibi söylüyorsun. İlk çağdan kalma haydutlarsınız hepiniz! Hele o Erdem!"

İlker İstanbul'da olsa bile korunmaya ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. Bir şey yapmayı isteseydi şimdiye kadar bin kere yapardı. Kafasına koyduğu psikopatvari şeyleri yapma konusunda, ondan iyisini tanımıyordum.

"Bir de... Ümit hoca birkaç kitap gönderdi. Canın sıkılıyordur diye."

"Nasıl yani? Seninle birbirimizi tanıdığımızı nereden biliyor?"

"Ben söyledim. Raporlu olduğunu, kaza geçirdiğini falan işte."

Başımı salladım ve belki biraz korkuyla sordum. "Ümit hocaya korumam olduğunu söylemedin, değil mi?"

"Aşk olsun be Nazlı, o kadar da değil yani."

"Aferin." dedim keyifle gülümserken.

"Sorularını alnımın akıyla cevaplandırabildiğime göre, kaçabilir miyim artık?"

"Kaçabilirsin tabii ki."

Vedat kaçtığında, Ümit hocanın gönderdiği kitaplara hareketlendim. Sonuçta okumak, her derde devaydı. İnsan, kitap sayfalarında kaybolduğu süre boyunca dünyadan soyutlanıyor, kitabın olay örgüsüne kendini bıraktığından tüm dertlerini o süre zarfında unutuveriyordu. Ben de böyle yapmıştım. Saatler sonunda gözlerim, ağrımaya başladığının sinyallerini sulanarak verirken, zorlamamın bir anlamı olmadığını biliyordum. Derin bir iç geçirerek, keyifle okuduğum kitabı istemeyerek bıraktım.

Başımı kaldırdığımda Yiğit'le göz göze gelmeyi beklememiştim. "Hoş geldin" dedim şaşkınca. "Ne zamandır buradasın?"

Bana doğru bir iki adım attı. "Beş dakikadır falan. Kapın açıktı. Ses gelmeyince bakayım dedim, kitaba daldığını görünce ses çıkartmadım. Nefes almadan okuyordun. Çok mu güzeldi?"

Başımı salladım. "Yazan yazıyor işte."

Bana destek verdi. "Bize de okuması kalıyor."

Hafifçe gülümsedim. Kazadan sonraki süreçte Yiğit, benimle epey ilgilenmişti. Ne hikmetse hep kafayı yemek üzere olduğum zamanlarda çıkıp gelmiş, bir Hızır edasıyla imdadıma yetişmişti. Yeni bir dost kazanmanın verdiği mutluluksa paha biçilmezdi. İnsanın güvenebildiği insanları etrafında görebilmesi güzeldi, iyi hissettiriyordu.

"Dışarı çıkalım diyecektim. Sahil havasının iyi geleceğine bahse girerim meselâ?"

Bu teklifiyle gülümsedim. Üç gündür evden dışarı adımımı atmamış, yoktan yere yatıp durmuştum, şimdi bir kaçamak iyi gelebilirdi. Böylelikle hazırlanmamın hemen ardından çıktık. Sahile giden yola hareketlenmiştik ki, Birol'un belirlemesiyle duraksadık. Bize, daha doğrusu Yiğit'e sert bakışlarından attı. "Nereye Nazlı? Erdem'in haberi var mı?"

"Hayır." dedim bezgince. "Haberdar olmasına da gerek yok. Şimdi çekilir misin önümüzden?" Sözlerim üzerine istemeyerek çekildi. Biz yanından ayrılır ayrılmaz Erdem'i arayacağını tahmin edebilmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Ah, hayır. Sinirlenmeyecektim.

Kandilli sahiline inip banklardan birine oturduk ve deniz havasından kocaman bir soluk aldık.

"Nazlı?"

"Efendim?"

"Vedat'la Birol korumaların, öyle değil mi?"

"Evet," dedim dürüstçe. "Çok mu belli oluyor?"

"Eh işte, biraz. Umarım halledilebilir bir sorundur? Bir yardımım dokunacaksa, seve seve olurum?"

"Başım belada falan değil aslında. Erdem'in paranoyaları işte..."

"Seni seviyor Nazlı. Gerçek bir abi gibi."

Alaycı sesimle karşılık verdim. "Birini seviyorsan, onun yalnızca mutlu anlarında yanında olmazsın. Hele abiysen... Mutsuz, çaresiz anlarında da yanında olur, kardeşini bırakmazsın. Erdem'in başaramadığı buydu. Bunun ayrıma varamadı ya da kolayı seçti diyelim."

"Aranızda ne yaşandı, bilemem. Sormak da haddime değil. Ama üçüncü bir kişi olarak çok net söylüyorum ki, seni seviyor, sana değer veriyor," dedi. "Her neyse. Madem buraya kafanı dağıtmaya geldik, konuyu kapatalım. Hatta istersen sen bir konu aç?"

Aklımda, uzun bir zamandır varlığını koruyan konuyu açıp açmamak konusunda tereddütlüydüm. Ama Yiğit'in gülümseyen yüzünden destek alarak sordum. "Annenle barışmayı düşünmüyor musun?"

"Ne o? Komşuluğumdan memnun değil misin?"

"Hayır, öyle değil tabii ki. Aksine mutluyum. Ama annen eminim ki özlüyordur. Melis'i de seni de."

"Hiç sanmıyorum. Kolay kolay kimsenin özlemini çekmez. Çocuklarının bile."

"Abartıyorsun. Anneler de hata yapar. Sonuçta onlar da insan. Affedici olmak gerek."

"Bazı şeyler affedilmiyor Nazlı. Ayrıca hatasının farkında olduğu da yok." İfadesi ciddiyete bürünmüştü. "Ablamın hatasının bedelini bize ödetmeye çalışmasını kabullenemiyorum artık. Bu sefer gerekirse hatasını anlayana kadar konuşmayacağım."

Söyledikleri aklımı karıştırmaya yetmiş de artmıştı. Ablalarının yaptığı bir hata yüzünden Suna Hanım böylesine soğuk, böylesine kapalı kutuydu, öyle mi? Söyledikleri üzerinde kafa yorarken, telefonunun açık ekranı dikkatimi çekti. Çok sevimli bir erkek çocuğunun fotoğrafı vardı. "Çok tatlıymış" deyip, fotoğrafı işaret ettim.

Az öncesinde ciddiyet akan yüzünde, şimdi gülücükler açtı desem yeriydi. "Öyledir. Ablamın oğlu." diye açıkladı ve telefonunu bana uzattı. Hevesle alıp, yeğenini yakından inceledim. Sarışın, mavi gözlü, beş-altı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir erkek çocuğuydu. Öyle masum gülümsemişti ki, insan baktıkça büyüleniyordu.

"Adı ne?"

"Efe."

"Adı da pek güzelmiş." derken ben de kendi telefonumu çıkardım. Ecrin'in fotoğraflarının olduğu klasöre girip, telefonu Yiğit'e uzattım. "Bu da benim yeğenim. Ecrin."

İlgili bir tebessümle Ecrin'i uzun uzun inceleyip, "Teyzesini andırıyor gibi." yorumunda bulundu. Bu yorumu üzerine epeyce güldüm. Çünkü Ecrin'i kendime hiç benzetmezdim. "Hiç de andırmıyor. Baksana şuna. Teyzesinin tam aksine hem sarışın hem kıvırcık hem de mavi gözlü. Ablama da benzemiyor ki minik fare. Tıpkı babası!"

"Ne sıklıkla görebiliyorsun?"

Suratım bir anda asıldı. "Uzun zamandır görmüyorum. Bursa'dalar."

"Bursa yakın, Nazlı. Gidebilirsin?"

"Gidebilirim. Ama belirli sebeplerden ötürü gidemiyorum." Selim'siz bir Bursa beni kendine çekmiyor.

Sessiz kaldığında mutlu olmuştum. Soru sormayışı ve dolayısıyla açıklama yapmakla uğraşmak zorunda kalmayışım güzeldi. Bir süre daha oturup, havadan sudan konuştuktan ve yarın Melis'i de alıp sinemaya gitmek üzere sözleştikten sonra kalktık.

Eve döndüğümüzde kapıda Birol yerine Vedat vardı. Yiğit'e hiç de dostane olmayan bakışlar attı ama benim de kendisine attığım bakışlarla bakışlarına çekidüzen verdi. Dairelerimizin önüne geldiğimizde, Yiğit'e içtenlikle teşekkür ettim. Benimle sahile kadar eşlik edip kafamın dağılmasını sağladığı için. Son olarak, Melis'e selamımı iletmesini söyleyerek yanından ayrıldım.

Eve girdiğimde Eda'yı mutfakta bulmuştum. Müziği bangır bangır açmış, kendinden geçercesine yemek yapıyordu. Bu komik haline kendi kendime gülümseyip, salonun yolunu tuttum. Kendimi koltuğa bıraktığımda yorulduğumu fark ettim ve birazcık şekerleme yapmanın kimseye bir zararı olmayacağını düşünerek gözlerimi yumdum.

Uyku, beni yavaş yavaş terk ederken dolayısıyla kendime gelirken, odamda olduğumu fark ettim. Oysaki salonda uyukladığımı hatırlıyordum. Biri taşımış olmalıydı. Eda için fazla ağır olduğuma göre, Erdem...

Başımı çevirdiğimde yanılmadığımı anladım, yanımda uzanıyordu. Bir kolu gevşekçe belime sarılı, simsiyah gözleri ise gözlerimde kenetliydi. Beni ne zamandır izliyor olabileceğini tarttım. Ama sonra vazgeçtim ve boyumdan büyük bir sinirle dolup, suskunluk orucumu bozdum. "Seni görmek istemediğimi anlamıyor musun?"

Sessiz kalıp gözlerimin içine bakmaya devam etmesi, beni daha çok öfkelendirdi. Tepki versin istiyordum. Bir tepki versin ki bağırıp çağırayım, yıllardır içimde biriktirdiğim öfkemi kusayım... Aksi takdirde o öfkenin içinde boğulan yalnızca ben olacaktım.

"Susma Erdem! Tepki ver, bir şey söyle. Deli etme beni!"

"Dışarı çıkmışsın bugün?"

Söylediklerimi duymazdan gelip bu saçma cümleyi kurduğunda, öfkeyi saç diplerimde dahi hisseder oldum. "Evet, çıktım! Sana ne?"

"Düzgün konuş benimle. Sesini yükseltme!" Sesini yükseltme derken, kendisi yeri göğü inletmişti. "Ben sana onunla görüşmeyeceksin demedim mi? Güvenmiyorum. Anlıyor musun? İlker şerefsizinden sonra çevrende uçuşan erkek sineklere bile güvenim yok."

Gözlerimin içine baka baka kükremesiyle yerime sinmem işten bile olmadı.

"Sümüklüm..."

Yine aynıydı işte. Tükenmek nedir bilmez öfkesi, ben anca gözyaşı döktüğümde diniyordu. "Çek elini!" deyip geri çekildim. Aklı sıra her şeyi gözyaşlarımı silerek unutturacaktı. Yine de tüm çabalarıma rağmen beni göğsüne çekip, sıkıca sarıldı. Bu göğse başımı yaslayıp sarılmayı o kadar çok özlemiştim ki. Bastırmaya başlayan özlemimle, anbean sakinleştiğimi hissettim.

Konuştuğumda sesim bir hayli güçsüzdü. "Yiğit iyi biri. Benim için iyi bir komşudan, güvenebileceğim bir arkadaştan ibaret."

"Senin onu böyle gördüğünden şüphem yok. Önemli olan onun seni nasıl gördüğü... O kadar duru, o kadar masum bir güzelliğin var ki, yeryüzünde sana yan gözle bakmayacak tek adam benimdir, Nazlı," dedi. "Şunu bil ki, Selim'den sonra bir adamın yanına yanaşmasına kolay kolay izin vermem. O, seni gerçekten sevdiğine inandıracak kadar başkaydı. Onun sana olan sevgisini gördükten sonra başka bir adamın sevgisine inanacağımı sanmıyorum. Bu yüzden bu kadar katıyım. Anlıyorsun, değil mi?"

"Sence Selim'den sonra başka birine kalbimi açabilir miyim? Onu kaybetmiş olmama rağmen, duyduğum aşk taptaze."

Yüzünü buruşturdu. "Normal bir zamanda olsak, abinin yanında böyle vıcık vıcık konuştuğundan azarlardım. Ama dua et, şanslı günündesin."

Çaktırmadan gülümsedim. Sonrasında bir süre sessiz kaldığımızda, sorup sormamakta kararsız kalsam da sormaya karar verdim. "Bana ne zaman anlatacaksın? Beni bırakıp gidişindeki sebepleri?"

"Yakın bir zamanda."

Derin bir iç geçirip, "Tamam," diye kabullendim. "Peki, bensiz geçen yıllarda neler değişti hayatında? Meselâ... Yenge buldun mu bana? Cevap ver çabuk!"

Neşeli bir kahkaha koyverdi. Ah, gülüşü bile nasıl da burnumda tütmüş meğer... "Unuttun mu Sümüklüm, sen bulacaktın ya bana yengeni?"

İşte, bunu unutmamasına sevinmiştim. Uzun yıllar önce üzerinde anlaştığımız bir konuydu...

"Erdem?"

"Söyle Sümüklü?"

Nefesimi tutarak yanağımı balon gibi şişirdim. "Sensin Sümüklü!" dediğimde, alaycı bir kahkaha attı. Umursamamaya çalıştım, ne de olsa ciddi bir mevzu konuşacaktım. "Sen bana ne zaman yenge bulacaksın? Geldin on sekizine, ama hala icraat yok. Evde kalacaksın."

"Çevrede senin gibi helal sütü emmiş, terbiyeli, güzel bir kız var da ben mi sevmiyorum?"

İltifatları karşısında kocaman gülümsedim. Bir nebze şımarmış da olabilirdim, kabul.

"Tabii... Çenesinin senin kadar düşük olmaması lazım. Bu durumda yengen, senin bir üst modelin oluyor."

Kaşlarım süratle çatıldı. Benim bir üst modelim, öyle mi? Çok konuştuğumu ima ediyordu madem, bundan böyle konuşmazdım, olur biterdi.

"Takılıyorum. Alınma hemen." deyip sarılmaya çalıştığında, kendimi geri çektim.

"Hadi barışalım Sümüklü. Çok bile küs kaldık. On saniye olmuştur. Yakışmıyor bize."

Gözlerimiz buluştuğunda peşinen söyledim. "Bir şartla affederim." Ah, bu işten çok kârlı çıkacaktım, çok...

"Neymiş o şart?"

"Yengemi ben bulacağım."

Bir süre sessiz kaldı. Kabul etmeyeceğini söylemesinden korkarak bekledim ancak öyle olmadı. "Tamam. Bul bakalım Sümüklü."

Keyifli bir kahkaha atıp, boynuna atıldım. "Bir tanesin be, Erdem! Bir tane! Gör bak, nasıl da mükemmel yenge bulacağım kendime."

"Unutma, senin bir üst modelin olacak."

Omzuna bol miktardaki kızgınlığım ve kıskançlığımla vurdum. "O kadar gıcıksın ki!"

Bu güzel anımızdan sıyrılırken, "Hayır," dedim. "Unutmadım ve sözümün arkasındayım."

"Ben de öyle. Bekliyorum o halde?"

"Arama çalışmalarına bir an evvel başlayacağım."

Mutlulukla sırıttığım sırada, şu anımıza olabilecek en üst düzeyde şaşırdım. Allem edip kallem etmiş, eskisi gibi olmamızı sağlamıştı. Hem de bunu bir iki süslü cümlesiyle başarmıştı. Kabul etmem lazımdı ki, işini bilen bir adamdı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra başımı göğsünden kaldırıp, gözlerine baktım. Hani gözlerinin içi gülmek deyimi vardır ya, Erdem'inki o hesaptı işte. Siyah irisleri parıl parıl parlıyordu.

"Erdem," dedim, elimde olmaksızın hüzünlü bir tonla. "Beni yine bırakıp gitmeyeceksin, değil mi? Yok eğer gideceksen söyle, hazırlayayım kendimi. Eskisi gibi bağlanmayayım..."

"Şşş. Bundan böyle her şey eskisi gibi olacak, söz veriyorum. Hep yanında olacağım. Sen istesen de istemesen de."

Yaşlarla dolan gözlerime inat gülümsedim ve gururuma inat sımsıkı sarıldım ona. İşte huzur, mutluluk dedikleri bu olmalıydı. Her şey bu kucaklaşmamızda gizliydi. Çekilen acılar, kırgınlıklar ve büyütülen hasret... Şimdiyse büyük kavuşma gerçekleşmiş, gelecek günlerin güneşli geçeceği ilan edilmişti.


Continue Reading

You'll Also Like

4M 258K 44
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
1.2M 36.2K 70
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?
492K 18.2K 84
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
152K 4.9K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...