Ansızın Gelen Sen / 15. Bölüm

21.6K 1K 111
                                    

15.BÖLÜM

Yaşadığım ufacık bir heyecanda bile midemin bulanmaya başlamasından nefret ederek başımı sıraya koyarken, karnımı sarabildiğim kadar sardım. Dersin bitimine yedi dakika vardı ve başka dersim yoktu. Ancak ders bitiminde, bugün için Yiğit'e söz verdiğim düşünüldüğünde, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğum ortadaydı. Peşimde Birol ve Vedat varken, nasıl dikkat çekmeden Yiğit'in arabasına bineceğim merak konusuydu. Eda bu işi ona bırakmamı söylemiş olsa da ister istemez geriliyordum.

"Nazlı?"

Adımın seslenildiğini işitip gözlerimi aralamayı başardığımda, dersin hocasıyla göz göze geldim. "Buyurun hocam?"

"İyi misin?"

Sınıftaki bütün gözlerin bana döndüğünü hissettim. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp, meraklı bakışları umursamamaya gayret ederek cevapladım. "Evet, iyiyim."

Hafifçe gülümseyip sırtımı sıvazladıktan sonra tekrar kürsüsüne doğru adımladı. Topuklularının çıkardığı o tok ses, yüzümü buruşturmama neden olurken, dersin bittiğini dile getirmesi midemin daha şiddetli bulanmaya başlayacağının ilk işaretiydi.

Nitekim öyle oldu. Sarsak adımlarımla kendimi dışarı atabildiğimde, sırtımı duvara yaslayarak soluklandım. Daha Yiğit'le buluşmaya yetecek kadar çok adımı atamıyorsam, geri kalanın üstesinden nasıl gelirdim? Düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum. Ama bir söz vermiştim ve yerine getirmekle yükümlüydüm. İlk ve son kez, dedim içimden. İlk ve son kez Erdem'in arkasından iş çevireceksin. Dahası olmayacak.

Düşüncelerimin ışığında, kararlı duruşuma gölge düşmemesi adına omuzlarımı dikleştirdim. Nihayet fakülte binasının dışına çıktığımda, gözlerimle etrafı taradım. Önce biraz ileride Eda'yı fark ettim ve ona doğru birkaç adım attım. Vedat'la Birol'u karşısına almış hararetle konuşurken gördüğümde, onları oyalamaya çalıştığını anlayarak geri durdum.

Tam kararlılığımın üzerine sert bir sünger çekip yanlarına gitmeyi ve bu işe başından bir son vermeyi düşünüyordum ki, içinde Yiğit'i barındıran son model, lüks bir aracı görmemle duraksadım. Yavaşça ve isteksizce ona baktım. Benim aksime gözlerinin içi dahi gülümsüyordu.

"Nazlı?" dediğinde, sesindeki mutluluk barizdi. "Binmiyor musun?"

Açık olan camdan daha dikkatle baktığımda, az önce gülümseyen çehresinin hafifçe düştüğünü gördüm. İç sesim, ona verdiğim sözü hatırlatarak vicdanımla birlikte beni abluka altına alırken, yenilgiyi kabullenircesine kapı kulpuna uzandım. Ağır çekime alınmış film karesi misali hareket ederken, Birol'un ya da Vedat'ın bizi fark etmesini ve yanımıza gelerek bizi durdurmasını bekliyordum. Ancak ümitsiz bir bekleyişti bu.

Koltuğa yerleşip, emniyet kemerimi taktığımda, Yiğit'in gülümsediğini gördüm ancak karşılık vermeye yeltenmedim. O kadar isteksizdim ki, gülümsemeye çalışsam bile yapmacıklığım gözler önüne serilecekti. Yapmacık olmaktansa ölmeyi tercih ederdim. Yüreği başka dili başka konuşan insanlardan oldum olası nefret ederdim. İnsan, ne ise o olmalıydı.

Derin bir nefes alıp, kendimi düşüncelerimin akışına teslim ettim. Selim'in içimde oluşturduğu boşluk o kadar büyüktü ki, ben bile düşme, bu boşlukta kaybolma korkusu taşırken, nasıl bir başkasına şans verebilir, nasıl bir başkasının da benim gibi canının yanmasına izin verebilirdim? Kendi acımı bile doğru düzgün yaşamayı beceremiyorken, başkasının da benimle birlikte yanmasına nasıl göz yumabilirdim?

Bu, nankörlüğün dik alası olurdu. Kendime değil, tam anlamıyla Yiğit'e zararım dokunurdu. Ki o, zarara uğramasını istemeyeceğim kadar harika bir insandı. O tertemiz, aşkla dolu yüreği benden çok daha iyisini hak ediyordu. Geç olmadan bu gerçeğin farkına varıp, benden vazgeçmesini diledim.

ANSIZIN Serisi (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin