Aşiyan (Kitap Oldu)

Oleh humeyraao

5.2M 28K 20.8K

Aşiyan 3 Serilik bir kitaptır ve tüm seri tamamlanmıştır. ... "Sen benim evimsin Gülfem, şu tenin.." derken... Lebih Banyak

Levent-Efsun
Özel Bölüm
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
Özel Bölüm

Savaş Cebeci

34.8K 3K 1.2K
Oleh humeyraao


Lahza biteli 1.5 ay olmuş ama ben sanki senelerdir sizinle bir şey paylaşmıyormuşum gibi heyecanla atıyorum bu bölümü. Gerçekten hiç aklımda yokken öyle bir anda gelen bir hisle yazdım ve sonuç bu oldu. Umarım içinize sinerek okuduğunu bir bölüm olur. 

...



Savaş Cebeci

Zifiri karanlık eve girdiğimde anahtarımı cebime atacak oldum sonra bu akşam son kez daha doğrusu ömrümüz varsa şayet aylar sonra tekrar geleceğimi anımsayınca usulca ayakkabılığın üstüne bıraktım. Ev sessizdi. Asya'nın uyuduğuna emindim ama sanıyorum ki saatin epey geç olmasından sebep Gülfem de uyumuştu. Uyumazdı aslında. Beklerdi. Hep olduğu gibi... Beni ona karşı düşüncelerime utandırmak istercesine. Günlerce bekledi, vazgeçer sandım geçmedi. Aylar oldu. Geçer ulan dedim kendi kendime geçer. Sıkılır bir süre sonra beklemekten vazgeçer. Yine geçmedi. Gülfem ile arama ayları soktum yine geçmedi, yine geçemedi.

Adımlarım yılların getirisiyle onu tanıdığımdan mı yoksa kokusuna bağımlı oluşumla birlikte uğruna köpek olduğumdan mı bilmemekle birlikte salona doğru yöneldi. Yolun sonu yine sende bitti. Beni yine sana çıkardı Gülfem. Ben hep olduğu gibi sende son buldum.

Nerede olduğunu bilmezken bile kalbimin pusulası seni buldu. Bensiz girmediğin o yatak yine bomboşken seni bir koltuğun ucuna kıvrılı buldum. Kapının eşiğine yaslanıp izledim. Camdan sızan sokak lambasının ışığı tenine vurmuştu. Modelinden mi yoksa senin küçüklüğünden mi anlamıyorum ama üzerindeki tişörtün yakası düşmüş, omzunu açığa çıkarmıştı. Öpsem şimdi. Tam şu an, şu saniye orandan güller filizlenecekmiş gibi. Bir kadının teni böylesi kutsal olabilir miydi? Ben seni izlerken zaman şimdi donsa başka da bir şey istemezdim.

Senden uzakta geçirdiğim zaman birkaç saniyeden öte gidemedi. Ben yıllarca seni çok uzaktan sevdiğimden mi bilmiyorum ama daha fazlasına gönlüm dayanamadığından hızla adımlayarak yanında buldum kendimi. Adımlarım bile öyle aceleciydi ki sana. Geçen her bir salise kayıpmış gibi hissettirdi. Eğildim yine önünde. Ömrümde ilk kez birinin önünde eğilmekten hiç gocunmadım. Ben bir sana, bir senin uğruna diz çöktüm.

Savunmasız karşımda yatarken kirpiklerinden sonra kâküllerin takılıyor gözüme. Bana geçmişi hiç unutturmayan şey bir insana ancak bu kadar yakışabilir sanırım. Unutturmasın da zaten Gülfem. Olur da bir gün unutursam diye hep dursun orada. Ben kendimi affedemiyorken sen hiç affetme istiyorum.

...

''İnmeyecek miyiz?'' diye soruyor Nazi.

Aylar sonra döndüğüm o sokakta ben bir arabadan dahi inemeyecek kadar korkak bir adama dönüşüyorum. Gözüm dakikalardır sizin evin üstünde kalıyor ama ben bir adım bile atamıyorum. Nazi konuşmasa muhtemelen birinin beni sürükleye sürükleye çekmesi gerekti indirmek için.

''Bekle. Ben önce bizimkilere bakayım. Yoklar galiba.''

Bizimkiler değil de problem. Ben Gülfem'i görünce nasıl izah edeceğim onu bilmiyorum. Arabanın kapısını açıp bir adım attığımda korka korka takip ediyor adımlarım bir diğerini. Koskoca adamın Gülfem ama ben senin karşına geçmeye korkuyorum. Seninle karşılaşmak için delirirken karşılaşacağım diye de çok korkuyorum. Bahçe kapısını aralayıp attığım her adımda hayalin koşturuyor her yerde. Sen her yerdesin Gülfem. Benim evimde, benim bahçemde, benim kapımda,benim odamda, benim yatağımda. Öyle her yerdesin ki attığım her adımda hayaline çarpıyorum. Çarptığım yerde biraz daha savsaklıyor adımlarım. Bir kapının önüne gelip o kapıyı çalana kadar ben sende binlerce kez parçalanıyorum. Çalıp çalıp açmadıklarında da sokağa geri dönüyorum. Bir yanım rahatlıyor aslında. Bir an önce buradan gitmek istiyorum. Gitmek korkakların işiydi ya bana yakışanı yapmak istiyorum. Şu arabaya binip gitmek ve sana vereceğim acıdan kaçmak istiyorum. Sonra bunun bir çözüm yolu olmadığını bildiğimden telefonuma gidiyor elim. Biz seninle karşılaşacağız Gülfem. Bundan kaçış yok. Karşılaşacağız ve parçalanacağız.

Birkaç kez çaldıktan sonra annem açıyor telefonu heyecanlı sesiyle ama ben ona bile sevinemiyorum. Beklediği tepki bu değil muhtemelen ama ''Neredesiniz?'' diyorum sadece. ''Kapıda kaldım.''

Gücüm, dermanım yok. Direkt sonuca varmak istediğimden hoş beş fasıllarına bile giremiyorum. Sonra bir ses duyuyorum. Bir topuk sesi... Telefondan bir cevap bile beklemeden düşüyor elimden. Sensin Gülfem biliyorum. Ben senin adımlarını, gezdiğin sokakları, ben seni yere ayak basışını bile tanıyorum. Korkuyorum ama duyduğum o ses uzaklaştıkça benden gittiğini anlayıp can havliyle arkamı dönüyorum.

''Gülfem.''

Döndüğüm gibi de kalıyorum.Sen de benimle birlikte duraksıyorsun. Sessiz sokakta çıkan adım seslerin gidiyor benden ama sen kalıyorsun. Saçların uzamış, upuzun. Üzerinde kısacık bir elbise var ama sensin. Sensin Gülfem ve karşımdasın. Arkanı döndüğünde bir şaşkınlık daha yaşıyorum. Saçların... Saçların uzasa da kestirdiğin o kaküller seni yarım bırakışımın eseri mi? Bir kadın kırıldığı yerden bile bu kadar güzelleşir mi? İnceliyorum seni uzun uzun. Üstün başın, saçın. Hatta.. .Hatta Gülfem... Derince bir soluk alıyorum. Aramızdaki mesafeye rağmen senin kokuna erişmek için binlerce kez soluyorum ama senden hiçbir iz bulamıyorum. Her şeyini değiştirmişsin Gülfem oysaki ben hala aynı duruyorum.

''Efendim.'' Diyorsun sadece ve o an dank ediyor bana.

Gülfem biz ayrıldık.

Ayrıldık biz Gülfem.

Şimdi sana koşmak isteyen adımlarımı ayrılık prangalıyor. Sanki hiç sevmemişsin gibi, sevişmemişsin gibi. Ben sana hiç dokunmamışım gibi Gülfem. Bir yabancı gibi ama bir o kadar da tanıdık. Soğuk soğuk efendim diyorsun. İdrak ettiğim bu gerçek nefesimi kesiyor.

''Bir şey mi diyeceksin?'' diye soruyorsun. Göz bebeklerin titriyor Gülfem, görüyorum. ''Niye seslendin? Acelem var.''

Erkeklik gururunu sikeyim. Sana koşamadığım, sarılamadığım her an önünde diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Çok özledim demek istiyorum. Gülfem ben seni hala çok, aklının alamayacağı kadar çok seviyorum demek istiyorum. Ama diyemiyorum. Başımı iki yana sallayarak ''Ben...'' diyorum. İçimdekiler dilime geliyor susuyorum. Susturan sebepleri sikeyim. ''Hiç. Sadece adını söylemek istedim.''

Ben sana adınla seslenmeyi bile öylesine özledim ki Gülfem. Aylarca tıkılı kaldığım o yerde hiç dökülmedi adın dilimden. Zihnimden defalarca tekrarladım ama dillendirirsem ağızlarına dolarlar diye, zaafımı bilirler diye ben senin adını bile söyleyemedim. ''Aylar sonra seni görünce. Yüzüne karşı adını söy...'' Sonra bana hayalkırıklığıyla bakınca susuyorum Gülfem. Sen bilmiyorsun. Bilmediğin için anlamazsın biliyorum. Sen şu an seni aylar önce paramparça bırakıp giden adama nefretle bakıyorsun ve bu söylediklerini bir yere oturtamıyorsun. Ama öyle değil Gülfem. Yemin ederim değil.

Yine de bir anlam ifade eder mi bilmiyorum, etmesinden de değil de ben dayanamıyorum ve karşımda uçuşan saçlarına bakarak ''Saçların.'' Diyorum dayanamayarak. ''Çok güzel olmuş.''

Bir yasak daha veriyorsun sanki bana saçlarını geri doğru atarak. Sana bakmamı bile hak görmüyorsun bana. Bir de yabancıymışım gibi sıradan bir ''Sağ ol.'' Diyorsun ya aylarca çektiğim eziyetin en ağırını yaşıyorum.

Ben bunun ağırlığıyla, sen aylar sonra karşılaşmanın getirisiyle sessizleşiyoruz. Ne konuşulur ki zaten Gülfem. Ayrılmış ama hala birbirini deli gibi seven bir çift ne konuşur. Bıraksalar beni. Ben sana her şeyi anlatır, uzun uzun konuşurum ama elim kolum bağlı olunca ne senin acını alabiliyorum ne kendi yaramı sarabiliyorum. İkimizde birkaç adım mesafede can çekişiyoruz sanki.

''Savaş.'' Diye bir ses duyuluyor sonra sokakta ve senin bakışların değişiyor. ''Geliyor mu sizinkiler?''

Nazinin sesi.

Ben sadece sana odaklanıyorum. Gözlerin doluyor, çenen titriyor Gülfem. Gülüyorsun ama zor durduğun o kadar belli ki. Hayır, hayır Gülfem öyle değil. Bildiğin gibi değil. İnanma ne olur. Ben senden başka biriyle değil birlikte olmak, aklıma bile koymam bu ihtimali. Yemin ederim Gülfem ölmek istedim. Gelmek istemedim bu aşamayı. Seni böyle bir anın içinde bırakacağımı ölmek istedim yemin ederim. Hiç bulmasınlar, kurtarılmayayım istedim.

Arkanı dönüp gitmeni, bu ihtimalleri aklında bırakmaya gönlüm razı olmuyor ve bir iki adımı hızlıca atıp kolundan tutuyorum. ''Gülfem.'' Ben sana aylar sonra dokunuyorum. Sadece avuç içim ve parmaklarım bileklerine değiyor ama tekrar güç buluyorum. Sana dokunmak beni ayağa kaldırıyor, tüm dünyayı karşıma alabilirmişim gibi hissettiriyor. ''Arkadaşım.'' Diyorum hızlıca açıklama yaparak. ''İş yerinden.''

Yalan söylemiyorum yemin ederim Gülfem. İnan ne olur. Hiçbir şeyi istemiyorum bunu istediğim kadar. Ne olur inan. Senden sonra, seni tanıdıktan, seni bildikten sonra hiç kimse olmadı ne olur inan. Ben sevdamdan sınanmayayım ne olur Gülfem.

Gülümsüyorsun. Alaycı bir şekilde ama hala gözlerin dolu dolu. Hem kendini hem beni kandırmaya çalışıyorsun ve ben seni bu hale getirdiğim için kendimden nefret ediyorum. ''Pardon?'' diyorsun bana acır gibi bakarak. ''Savaş bana neden bir açıklama yaptığını anlayamadım. Oradan bakınca bu durumu önemsiyor gibi mi duruyorum?'' Elim düşüyor. Gerçek değil Gülfem. Hayır gerçek olamaz. Sen benden vazgeçmiş olamazsın. ''Altı ay oldu.'' Diyorsun her bir saniyesini saymış bir adama. Senin ay diye bahsettiğin o tek kelime benim ömrümden ömür aldı. ''Seni beklediğimi falan sanmadın değil mi? Lütfen.'' Diyorsun aramıza aylar girmemiş gibi daha da mesafe sokarak. ''Bana açıklama yapmak zorunda değilsin, kasma kendini bu kadar.''

Sonra bir araba ışığı yansıyor üzerine ama ben senden bakışlarımı bir an bile çekemiyorum. Fakat sen onu bekliyormuşsun gibi ''Neyse.'' Diye geçiştiriyorsun beni. ''Benim gitmem gerek. Hoş geldin bu arada.''

Kime gitmen gerek Gülfem? Arkadaki arabaya, arabanın içindekine baktığımda Mahir'i görünce kaşlarım çatıldı. Gülfem... Gülfem beni arkasında bırakarak ona doğru yürüdü. Bir adım atacak gibi oldum saplandım kaldım. Bir arabaya, bir bana ait olan kadına baktım. Beni bıraktı ona yürüdü. Bunun gerçekliği beynimi zonklattı, aklımı kaybedecek gibi oldum. Üstüne başına, gittiği adama bir daha baktım. İnanmadım. Buna inanmak istemedim.

Şu an tek yapmak istediğin seni oradan almam. Geleceğim, kolundan tutacağım ve seni kendime saklayacağım. Bunu istiyorsun Gülfem. Bunu bekliyorsun biliyorum ama gelemiyorum. Gelemedikçe deliriyorum. Hele o siktiğimin herifi bana zafer kazanmış gibi bir gülümsemeyle bakıyor ya nefesini kesmemek için kendi tüketiyorum. Sonra duruyorsun. Belki bir umut. Aptalca bir umutla dönersin diye bekliyorum. Dönmenin doğru olmadığını bilmeme rağmen dön diye diye ölüyorum ama sen kapıyı açıyorsun ve bana bakarak ''Savaş.'' Diyorsun. Adımı aylar sonra senden böyle nefretle duymayı kaldıramıyorum. Sus. Devam etme demek istiyorum ama benim sana acımadığım gibi sen de bana acımıyorsun. ''Beni ilgilendirmez ama bir arkadaş tavsiyesi olarak...'' Yıkılmış dünyamı kurtarma umutlarımı da tüketiyorsun. ''Arkadaşını hareminden bahsetmeyi unutma olur mu?''

Sonra da hiç beklemeden o arabaya biniyorsun ve uzaklaşıyorsunuz. Birkaç saniyede gerçekleşen bu olay elden ayaktan kesiyor beni. Ben sana gitme bile diyemeden gidişini ikinci kez izliyorum. Koluma dokunan bir el ''Savaş.'' Deyince bıraktığın o boş yolun idrakine vararak hızlıca nefesleniyorum.

Yetmiyor Gülfem. Giderken benden aldığın nefesi koskoca dünya karşılayamıyor, hırçınlaşıyorum.

''Nerede bunlar ya?'' diye bağırarak eve doğru ilerlerken kimse olmadığını bildiğim halde defalarca kez yumrukluyorum kapıyı.

Sözlerin yankılanıyor zihmimde kendime bela okuyorum. Sonra olduğum hale bakıyorum ve belam zaten beni bulmuş diyorum. Kapılar yetmiyor, adımlarım hızlanıyor ve yan taraftaki camı yumrukluyorum. Yetmiyor. Bir şeyleri parçalamak, bağırmak çağırmak istiyorum, hızlıca nefesleniyorum, adımlıyorum. Hiçbiri yetmiyor. Seni oradan çekip alamayışım ellerimi kastırıyor, kullanamaz hale geliyorum. ''Neredesiniz amına koyayım.'' Diye bağıra bağıra evin arka tarafına dolandığımda küçük ardiyenin camına vurmamla zaten zamanın aşınmasıyla incelen o cam elimle birlikte parçalanıyor. Parçalanıyor ama benim sana parçalandığım kadar acıtmıyor Gülfem. Umursamıyorum bile. Ta ki Nazi endişeyle gelip elimi tutana kadar. O kadar kötü mü bilmiyorum ama yüzü değişiyor ve ''Bunu göstermemiz lazım.'' Diyor. Reddediyorum, inat ediyor. ''En azından pansuman yapalım.'' Diye baskılayınca sese bile tahammülüm olmadığından cebimden bir parça çıkarıyorum.

Sana ait bir parça. Saçlarından düşen ufak bir bez parçasını o kesiğin üstüne sarıyorum. Benim yaralarımı her zaman olduğu gibi sen sar istiyorum Gülfem. Senden başkasına dokundurtmuyorum ve o an senin yaralarını da bir gün ben sarmaya ben yemin ediyorum.

...

''Gülfem.'' Diye mırıldanıyorum sonra yüzüne karşı. ''Gülfem, Gülfem, Gülfem.'' Yüzüne karşı binlerce kez dökülebilir adın dilimden. Bıkmam, usanmam. Sen karşımda dur ben senin adını söylemekten hiç yorulmam.

Elim usulca saçlarına doğru gitti, dokunursam güzelliğinden alırım diye kıyamıyorum. Öyle güzelsin ki karşımda. Dağılmış saçların, kırmızılığı hiç eksilmeyen sana has dudakların ama... Ama en çok kokun Gülfem. Girdiğimde evin her yanını saran kokun, yaklaştıkça çırpındığım, yok olacak diye deli gibi korktuğum o kokundu beni sana çeken. Ona karşı koyamadım. Yaklaştım ve derince çektim seni içime Gülfem. Ne kadar nefes alırsam yeter. Kaç gün yeter. Gün değil Gülfem... Ay! Ay da değil, aylar! Aylar yetmesi gerek. Şimdi seni soluduğum her saniye bana aylarca yetmeli. Yetmezse dönemem. Senden kalanları kaybetmek, kendimi kaybetmek demek. Sana dönmem için senin bende kalman gerek.

Derince solumalarım mı, kesik kesik nefeslerim mi seni rahatsız etti bilmiyorum ama gözlerini araladığını fark edince usulca geri çekilerek burukça gülümsedim. Hiç eksik etmedin o gülümseyişini yüzünden. Karşılaştığımız, beni karşıladığın, saatler sonra, belki dakikalar sonra gördüğün her an sunduğun o tebessüm ömür uzatır. Ben sana bunu nasıl anlatırım bilemedim.

''Sevgilim... Geldin mi?'' diye sorarken bir gözün hala kapalı. ''Ben seni beklerken sızıp kalmışım burada.'' O kadar uykusuzsun ve o uykuna öyle çok devam etmek istiyorsun ki şu an yapmamı istediğin seni kucaklayıp odamıza götürmem. Dün de, bugün de hala benim küçük kızım. Hiç büyümeyişine teşekkür ederim. Ama yapamam. Ben şimdi seni buradan kucaklayıp götürsem seni o yatakta öyle bir başına bırakıp çıkamam. Ben senin koynundan çıkıp başka yere yol alamam.

''Geldim ama gideceğim yavrum.'' Dedim tebessümle. Bir çırpıda dilimden dökülenler rahatlığımdan değil. Ben düşersem sen düşersin, sen düşersen ben ayaklanamam. Evliliğimizde birlikte geçirdiğimiz süre ayrı olduğumuzla eş neredeyse. Ben seni neden tam sevip, yarım yaşadım hep Gülfem? Denk getiremeyişimizin çokluğundaki o sevgi taştı içimden. Bundandır belki bunca korkum, endişem, seni bir yere kapatmak, kendime saklamak istemem. Ben eksiğim Gülfem. Sevgim tam, yaşattıklarım eksik. Sen bendeki bu eksikliği fark edersen, bununla yetinemezsen ben senden sonrasını düşünemeyecek kadar çok... Çok fazla seviyorum seni.

Yutkunuşunu görüyorum. Kor düşmüş yüreğin seni bir yaktıysa senden ayrılmak ve senin yandığını bilmek hissettiklerinin binlerce katı bende ama bunu sana gösteremem.

Şu haberi ne ben vermeye alışabildim ne sen duymaya. Yine de öyle güçlü duruyorsun ki karşımda böylesi zayıf bir bedende böylesi güçlü bir kadını taşıyor oluşuna hayranlıkla bakıyorum bir kez daha.

''Tamam.'' Diyorsun ne diyeceğini bilmeden. Çoktan anladın. Sormuyorsun nereye diye. Benim de açıkça vereceğim bir adresim yok zaten sana. Ben sadece gidiyorum diyorum sen de beni yolculuyorsun. Ezbere bir veda ama en yürek sızlatanından! Gülümsemen biraz daha genişliyor. Saklamaya çalışıyorsun yalancı bir gülümsemenin ardına her şeyi. Bilmesem, okumasam gözlerindeki o korkuyu, endişeyi inanacağım beni güle oynaya göndereceğine.

Ama Gülfem için gidiyor. İçin gidiyor ve ben karşında dik durmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum. Biliyorum ki şimdi sarsam seni, sarılsam sana içimin kıyameti olup yağacaksın.

Uzandığın yerden anında dikleşerek saçlarını düzeltiyorsun. ''Şimdi... E şimdi ne yapıyoruz?'' Bana değil de kendine soruyorsun bu soruyu aslında. Uyku sersemliğinin etkisiyle kısıtlı zamanımızı en iyi şekilde değerlendirmek adına aklını toparlamaya çalışıyorsun. O uyku mahmurluğu haline ölünür. Hiç düşünmem ben ölürüm. Zaman az önce donsun isterdim ya. Yok Gülfem şimdi istermişim. Seni izlemek, seni sevmek güzel de senin de beni izlemelerin, sevmelerin ayrı güzel. Şimdi donsun isterdim o yüzden. Biz yan yanayken, göz gözeyken, diz dizeyken.

''Şimdi sen yukarı çıkıyorsun.'' Diye emirler yağdırmaya başlıyorsun hızlı hızlı. Dizlerinin üstüne doğrulduğunda açılan karnına başımı yanaştırıp öpmeden duramıyorum. Cennetim. Cennetti getirenim. Bıraksalar tüm gün öper, koklar, sarar sarmalarım seni. Kıkırdayarak elini başıma attığında seninle yaşadığımı bir kez daha anlıyorum. ''Üstünü değişiyorsun. Ben de sana gitmeden bir şeyler hazırlıyorum.''

İstemeden de olsa beni hadi dercesine uzaklaştırıyorsun kendinden. Çünkü zamanımız kısıtlı ve bu kısıtlı zamana bir sürü şey sığdırmak istiyorsun. En azından gitmeden tok olduğumu bilmek istiyorsun mesela. Sıradan rutinimiz. Üstümü değişmemin tek sebebi sana kokumu bırakmamı istemen. Sen de benim gibi dönene kadar bitmesin, silinmesin diye gözün gibi bakacaksın. Biraz fazla koklarsam gider mi diye ödün kopacak. En son gözyaşlarınla ıslatacaksın ve bana ait her şey, benim de olduğum gibi sen kokacak.

Sen ayaklanınca saçını saran o siyah bandana düşüyor koltuğa. Koluma çarpmasa fark etmezdim bile bu karanlıkta ama sonra bana geçmişi hatırlatınca bir yandan seni tutarak o saç bandını alıyorum elime. ''Gel buraya gel.'' Çekmemle kucağıma düşmen bir oluyor. Gülfem ben seni az tutsam kaçıp gidecekmişsin, çok sıksam ölecekmişsin gibi hissediyorum çoğu zaman. Öyle narinsin öyle tepkisizsin ki bana karşı... Hele böyle anlarda... Birbirimize can verirken kendi canımızdan da oluyormuşuz gibi.

Kucağımdaki varlığına tutuyorum şu an için. Elin omzuma düşüyor ve düştüğü yerde kalıyor bir süre. Benim seni rahatından ettiğim kadar olan süre. ''Benim karıma ihtiyacım var yavrum. Aç değilim.'' Burnumu burnuna sürtünce huylanarak tebessüm etmen... İşte bu sahici... Gıdıklanıyorsun ve sahte bir tebessüm sunmuyorsun bana. Yalancı gülümsemelerindeki gücüne, asilliğine ayrı, gerçekliğinde ki güzelliğine ayrı vurgunum. Ellerinin yeri her zaman aynı... Ben seni ezbere biliyorum Gülfem. Biri boğazımda belir belirsiz o âdemelmasını okşarken diğeri yüzümde dolanıyor ve sen karşımda gülümsüyorsun. Yemin ederim Gülfem onca yer gezdim ama dünyada bundan daha güzel bir manzara, daha güzel bir yaşam bilmiyorum. Ben bir kadının avuç içini vatanım, tebessümünü evim biliyorum.

''Senin yerin şu an tam olarak olman gerektiği yer.''

Gönlümü yaparken bir yandan da dağlıyorsun. ''Emriniz olur yüzbaşım.'' Demelerin yok mu bitiyorum sana. Elin alnımda dolanırken gözlerim kapanıyor. Bir daha duyamazsam, bir daha böyle dokunamazsan diye kazıyorum her birini tenime, zihnime.

Avucumun içindeki saç bandını sıktığımı bile çok sonra fark ederek ''Bak sana ne itiraf edeceğim.'' Diyorum. Burnunun üzerine bir öpücük bıraktığımda bundan daha uzak bir mesafe koymuyorsun, koymana izin vermiyorum. Bana yaslı bir halde, bana dokunurken o saç bandını bileğime dolayıp bağlıyorum ve bileğimi havaya kaldırıp kısa bir an dikkati oraya çekiyorum. O kadar önemli ki birbirimize bakıyor oluşumuz şu kısacık zamanda başka şeylere saliselerden uzun vakit harcamıyoruz.

''Biz seninle ayrı olduğumuz dönemde ben Müge'den senin bu saç tokalarından istedim birkaç kez.''

Hiç beklemediğin bu itiraf karşısında kaşları çatılarak ''Ne?'' Diyorsun. ''Ama bana hiç söylemedi Müge bunu?'' Şaşkınlığın kızgınlığa çevriliyor ve ben gülümsüyorum. Şu an bıraksam Müge'yi arayacakmışsın ve hesap soracakmışsın gibi duruyorsun.

''Söylemez tabii kızım abi kardeş bağı diye bir şey var.'' Tek kaşım havalanıp buruk hissetmeme karşı sıradan bir sohbeti gerçekleştirmeye çalışıyorum ama geçen her dakikada senden kopacağım hissiyle tükeniyorum Gülfem yemin ederim. ''Ben söyleme dedim. Bak bana bak.'' Diyorum kendimi göstererek. ''Onda beni ezip geçebilecek cesaret var mı?''

Damarıma basmak ister gibi ''E var.'' Deyince bir de omuz silkiyorsun ya dayanamayıp dişlerimi bastırıyorum omzuna. Kıyamayıp öpüyorum sonra ve sen de gülümseyerek geri çekiliyorsun. Çünkü asıl konu daha çok ilgini çekiyor.

''Beni özlemekten.'' Diye bağlıyorsun sana ait bir parçayı alışımı.

''Sensiz ölmekten.'' Diye düzeltiyorum. ''Korktuğumdan.''

O an aramıza giren sessizlikte yutkunuşunu duyuyorum. Elini o bağladığım bez parçasının üstüne koyuyorsun, yetmiyor elimi tutup yüzüne yanaştırıyorsun. Küçücük yüzün dolduruyor avucumun içini. Ben saç diplerini severken sen yüzünü sürtüyorsun, öpüyorsun o parçayı. Beni sevmekten ziyade kokunu daha çok bırakmak için biliyorum. Biliyorum çünkü ben de sen üstünü değiş dediğinden beri çıkıp değişmiyorum Gülfem. Biraz daha sinsin, sana daha fazlası kalsın diye son ana kadar saklıyorum. O kadar bensin ki. Ben o kadar yanılmışım ki senin hakkında. Sevmek sadece kelimelerle değildi ve sen bana bunu öyle çok hissettiriyorsun ki.

''Bensiz ölme.'' Diyorsun ağladı ağlayacak bir halde. Ama hala öyle güçlüsün ki Gülfem dolsa da gözlerin bir damla yaşın gözümün içine baka baka akmasına müsaade etmiyorsun. ''Sensiz ölmek istemem.''

Ölmek Allah'ın emri ama kimsenin sevdiğine yakıştıramadığı gibi ben de seninle onu yakıştıramıyorum Gülfem. Tek duam, tek dileğim senden önce alsın canımı rabbim.

''Çok seviyorum seni.'' Diyorum bir anda. Sanki ne kadar söylersem söyleyeyim eksik kalacakmış gibi. Sana içimde olan aşkı nasıl anlatacağımı bilmeden ama anlatmam gerektiğini de düşündüğümden ''Öyle çok ki Gülfem.'' Diyorum içli bir nefes çekerek. İçime doluyorsun Gülfem her nefeste. Nasıl gidilir şimdi senden? ''Ben evlenmeden önce göreve giderken anahtarımı hep alırdım yanıma. Dolabımda dururdu. Gelince de alır öyle dönerdim eve. Kendim açar girerdim yani. Ama şimdi almıyorum Gülfem. Almıyorum çünkü o kapıyı sen aç istiyorum. Senin açacağını bilmek istiyorum. Düşününce belki sana saçma geliyordur ama.''

Bakıyorum saçmalıyorsun dercesine mi bakıyorsun diye ama sen canı gönülden dinliyorsun. Gözlerinin içi parlıyor, göz kenarlarımı seviyorsun. Bir kez daha çok seviyorum seni. ''Sonuçta sen çalışıyorsun. Benim gelme saatlerim belli değil. Annemlerdeyken illa birileri oluyordu evde. Annem, babam, Müge... Ama öyle değil Gülfem. Şimdi öyle değil benim için. Senden sonra öyle değil. Senin kapısını açmadığın o eve ben artık ev demiyorum. Senin olmadığın o eve ben ev diye girmiyorum. '' Sen bana dokunurken seninle konuşmak öylesine güzel ki kaçıracağım dakikaların özlemi sarıyor şimdiden. ''Geleceksen eğer seni beklerim o kapıda ben. Sensiz bir adım atmam. Yemin ederim.''

Korkularımı anladığını belirtircesine daha şefkatle dokunuyor ellerin yüzüme. ''Ben hep bu kapının arkasında olup sana o kapıyı açacağım. Sen de hep bana geleceksin.'' Tamam mı dercesine yüzüme bakıp söz istiyorsun. Ben sana verdiğim sözleri hep tuttum Gülfem. Şimdi tutamazsam ölümden sonrası varsa ve biz karşılaşırsak ben senin yüzüne bakamam diye bir şey diyemiyorum. Sen de bir şeylere tutunmak istiyorsun ama ben sana bunun sözünü veremiyorum. Üsteleyeceğini de bildiğimden konuyu değiştirmeye çalışıyorum hızla. Bana tutamayacağım sözler verdirme diye, dün, bugün karşında dimdik durabildiğim gibi yarın da, yarından sonra da durabilmek adına ''Asya'nın doğum gününe gelmesi kötü oldu.'' Diyorum.

Bana dert olan şeyi istemeden sana da dert diye bırakıyorum. Bunu söyledikten sonra pişman olsam da iş işten çoktan geçmiş oluyor. ''Doğru.'' Diyorsun bir şey diyemeden. ''Yarın akşam parti yapacağız dedik. Seninle üflemek istiyordu pastasını ama.''

Siksinler seni Savaş. Düşünemeyen aklının amına koyayım. Söyleyecek başka bir şey bulamadın. Düşünceli düşünceli dudaklarını kemirince öpmemek için zor duruyorum. Öpersem duramam diye derince soluklanıyorum ve sen bunu az önceki konudan sebep sıkıntı ettiğimi düşünüyorsun. Ediyorum da zaten ama yaptığım her hareket seni daha da çıkmaza sürükleyince deliriyorum. ''Bekle.'' Diyorsun sonra heyecanla aklına bir şey gelmiş gibi. Kucağımdan kalkıyorsun, bekle diyorsun ama elimi de bırakmadan beni de kaldırıyorsun ve birlikte adımlıyoruz.

Gülfem sen de aynı evin içinde bensiz adım atamıyor, beni görmeden duramıyorsun. Söylesene nasıl sevilmezsin sen? Merdivenlerin sonu Asya'nın odasında bitiyor ve sen kısa bir an elimi bırakıyorsun. Usulca yaklaşıyorsun Asya'ya doğru ve ''Annecim.'' Diye sesleniyorsun.

Bir kadının her sıfatı mı böyle kusursuz olur. Sen benim olmadığım onca uzun zamanda Asya'ya hem anne hem baba oluyorsun ya senin hakkın ödenmez, ödeyemem. Eksiğim Gülfem. Çok eksiğim. Ben bu kadar eksikken sen nasıl bu kadar tam oluyorsun aklım almıyor, alamıyor. Nasıl sevmek ki bu olmazlardan olduruyorsun sen Gülfem. Seni böyle gördükçe geçmişte düşündüklerimden utanıyorum ben.

Tenini usulca okşayıp uyandırmalarının sonunca nazlanarak gözünü açıyor ve sen hiç vakit kaybetmeden ''Hadi.'' Diyorsun heyecanla. ''Hadi doğum günün bugün.'' Şaşkınlıkla kaşlarımı çatıyorum. Bana bakarak göz kırpıyorsun ve ''Gece yarısını geçtik.'' Diyorsun. O an bir kez daha hayrete düşüyorum. ''Hadi kalk.'' Diyorsun Asya'yı kucaklayarak. ''Hep birlikte pastanı yapacağız.''

Sen öyle heveslisin ki seni nasıl reddedeceğimi bilmiyorum. Saatime bakıp içimden kendime söverken ''Gülfem,'' Diyorum belli belirsiz bir sesle. Saatime baktığımda anlıyorsun ama ''O kadar vaktim yok.'' Diye eklemek durumunda kalıyorum.

Ama sen öyle kusursuzsun ki Asya'yı kucaklayarak ''O zaman biraz daha acele edeceğiz.'' Diyorsun. ''Merak etme geç kalmana izin vermeyeceğim.''

Sen yürüyünce aksi mümkün olmadığından peşine takılıyorum ben de. Mutfağa vardığımızda Asya'yı kucağıma veriyorsun ve biz sandalyeye oturduğumuzda Asya o kadar uyku sersemi ki direkt başını göğsüme yaslıyor. Benim gözüm sende, kucağımda kızımın kokusunu soluyarak ona veda ediyorum sessizce. Acele hareket ediyorsun. Bir kabı önümüze verip süt ve bir tozu dökerek çırpma makinesini Asya'nın eline tutuşturarak ''Çırpın baba kız.'' Diyorsun.

Asya o an yarı uykulu halde hevesle kalkıyor kucağımda ve eline ağır gelen o makineyi kavramaya çalışırken ''Dur babam.'' Diyerek yardım ediyorum. Asya benim yardımımla kremayı karıştırıyor, ben seni izliyorum. Hazır bir keki alıp açıyorsun ve süt ile ıslamaya başlıyorsun.

''Ama benim doğum günüm yarın.'' Diyor Asya ama sen onu hiç kırmadan ''Gece yarısını geçince ertesi güne geçmiş oluyoruz.'' Diye tane tane açıklıyorsun. ''Yani aslında bugün doğum günün. Ve biz senin anne baban olduğumuz için herkesle birlikte kutlamak istemedik. Biz babanla seni öyle çok sevdik, öyle çok bekledik ki hayatımıza girdiğin ilk dakikalarda kutlamak istedik.''

Sen nasıl bir kadınsın Gülfem? Nasıl bizi böyle bir araya toparlayıp, nasıl bunca şeyi böyle en ince ayrıntılarına kadar düşünebiliyorsun. Öyle güzel büyüdün ki gözümün önünde bir kez daha ne kadar şanslı bir adam olduğumu fark ettim. Çok güzel bir kadın tarafından sevilmişim ben. Bir erkeğin hayatta başına gelebilecek en iyi şey senin gibi bir karısı olmasıymış.

Elindeki kekin olup olmadığına bakmadan, konunun bu olmadığını da bildiğinden bize yanaşıyorsun ve yaptığımız kremayı alıyorsun. Küçük bir parçayı Asya'nın burnunu sürdükten sonra hızlıca kekin üstüne sürüyorsun. Asya'nın ''Çikolata.'' Diye bağırmasıyla hiç gönlünü kırmadan çekmeceye ilerleyip aldığın çikolata parçalarını serpiştiriyorsun araya. Ben ise seni izlemekten öte gidemiyorum. Kalbimin tutulması yetmiyor, dilimi de lal ediyorsun kadın. Sesimi, soluğumu kesiyorsun.

Birkaç mum yerleştirip yaktıktan sonra Asya üflüyor ve biz alkışlıyoruz. Sen beni de onu da hiçbir şeyden mahrum etmiyorsun kısıtlı şu vaktimizde. Elinden zehir olsa yiyeceğim o tatlının nasıl olduğunu bile sorgulamadan, düşünmeden belki de son kez yiyorum. Elinin değdiği her şey mi güzelleşir? Her şey güzelleşir.

Geçen birkaç dakikanın ardından Asya göğsümde yarı baygın gözlerle yatarken ''Bir şey daha itiraf edeceğim.'' Diyorum ve sen şaşkınlıkla bakıyorsun.

''Ben sana çok aşığım Gülfem.'' Gülüyorsun. Hoşuna gidiyor ama bunu duymayı beklemediğin belli. Ben de bunu araya sıkıştırıyorum zaten sadece. Çünkü söyleyeceğim şey çok daha fazlası. ''Ben zamanında seni yapamazsın sanmıştım. Bekleyemezsin, sıkılırsın. Böyle bir ilişkinin kadını değilsin sanmıştım ama sen beni bana karşı utandırdın. Senden başkası olmazmış zaten Gülfem. Keşke diyorum sana baktıkça her Allah'ın günü. Keşke bu kadar aptal olmasaydım da onca yıl feda olmasaydı. Ben sana bu kadar geç kalmasaydım.''

Senin de bunu böyle düşündüğünü biliyorum ama benim vicdan yapmamam için belki de elimi tutarak yüzüne koyuyorsun ve ben seni seviyorum. ''Sen bana geç kalmadın.'' Diyorsun tebessümle. ''Savaş biz çok doğru zamanda karşılaştık. Birbirimizin ilki olmaktan bahsediyorsun biliyorum ama ben hep böyle değildim. Sen de haklısın. Belki de o zamanlarda girseydin hayatıma biz bugün böyle olmayacaktık. Sen belki de o zaman seni bıraktığımda çok daha fazla kırılacaktın.'' Bırakır mıydın gerçekten Gülfem. Gözlerimden okumuş gibi ''Ben o zaman böyle düşünmüyordum. Her şey toz pembeydi benim için. Ben bugün böyleysem geçmişte yaşadıklarımdan sebep. Belki onları yaşamasaydım ve direkt böyle bir hayatın içinde bulsaydım kendimi acaba ya da başka ihtimaller olabilirdi aklımda ama şimdi yok. Lütfen kendine bunu yük etme.'' Dediğin an benim için konuştuğundan emin oluyorum. ''Biz çok doğru zamanda kavuştuk birbirimize.''

Böyle yaparsan seni bırakamam. Böyle bakarsan, böyle dokunursan, böyle gülersen seni bırakamam. Şu an kollarımın arasına alma isteğiyle dolup taşarken gözlerin Asya'ya takılıyor ve ''Uyumuş.'' Diyorsun. Ben sen hayallerine kaptırmışken kendimi seni de, kendimi de yarım bırakmamak adına saate bakıyorum ve daha henüz başında olduğum o hayallere bir set çekerek ''Ben yerine yatırayım. Sonra da çıkayım.'' Diyorum.

Düşüyorsun Gülfem. Düşüşünü görüyorum arkamda seni bırakıp giderken. Ağlamamak için kendini sıktığını görüyorum. Verecek teselli cümlelerim olmadığından dönüp dokunamıyorum sana. İçim sana gide gide merdivenleri çıkıyorum ve kucağımda en büyük ikinci şükür sebebim ile vedalaşıyorum. Uykusu bölünmesin diye usulca yerine yatırıp üstünü örttükten sonra yatak odamıza giriyorum ve üstümü değiştirip yanına iniyorum. O odayı öyle boş bırakmak öyle zor geliyor ki. Yatakta atılı geceliklerini görmek ve bir daha görüp göremeyeceğimi bilememek koyuyor bana.

Aşağıya indiğimde kapı girişinde buluyorum seni. Gözlerin kızarmış, zorlukla yutkunurken edecek tek bir kelimen yok biliyorum. Konuşursan ağlayacaksın biliyorum. Buna rağmen gülümseyerek boynuma sarıldığında sıkıca kucaklıyorum seni. Omzundan öpüyorum, boynundan, saçlarından, şakaklarından. Dudağımın değebileceği her yere son kez dokunuyorum. Ben öptükçe hepsi yumru olup oturuyor sanki boğazına zorlukla yutkunuyorsun.

Sonra geri çekilip kapıyı açtığımda ben dışarıda sen içeride kalıyorsun ve böylece ayrılığımız an itibariyle başlıyor. Karşına geçince üzerime doğru bakıyorsun dikkatlice. Beyaz bir tişörtü çıkarıp yine beyaz bir tişört giyince unuttum sanıyorsun. Biliyorum, okuyorum gözlerinden. Soramıyorsun da ama sorsan, tek kelime etsen ağlayacaksın. Ben açıkça yüzüne söylersem de ağlayacaksın biliyorum. Zor duruyorsun karşımda. Dayanamayıp içeri doğru bir adım atıyorum ve dudaklarına yapışıyorum. Yüzünü avuçlayıp seni kana kana içerken ''Yatakta bıraktım tişörtü.'' Diye ekliyorum. Sen anlıyorsun ve gözlerin kapalı bir halde seni tutan bileklerimi doluyorsun parmaklarımı. Parçalarcasına, seni de içime katmak istercesine delice öperken canın yansa da geri çekilmiyorsun. Dahası için deliriyorum, deliriyorsun. Biraz daha çekilmezsem ölecekmişsin gibi hissediyorum ama öyle bir bencillik ve öyle bir doyumsuzluk ki bendeki sana kısa bir solukla yetinmeni dileyip tekrar, son kez olduğunu tekrarlaya tekrarlaya öpüyorum seni. Geri çekildiğimde dudaklarımdan sonra ellerim ayrılmakta zorlanıyor bu seferde ama gitme vakti geldi ve geçiyor biliyorum.

Zar zor geri adımladığımda yine gidemiyorum ve arkamı dönerek ''Gülfem.'' Diyorum. ''Hakkını helal et.''

Bu son noktan oluyor ve ''Hayır.'' Diyorsun. Gözlerini kaçırıyorsun. Tırnakların kanatırcasına boynunu kaşırken titrek çenene birkaç damla yaş süzülüyor ve ''Hayır.''diyorsun aksi bir sesle yine. ''Bunu yapmamalısın. Böyle yapmamalısın. Hiçbir şey demeden gitmeliydin. Bilerek yapıyorsun.'' Bana baktığında dolu dolu gözlerinden başka hiçbir şey göremiyorum. Dolu dolu ama sessizce süzülüyor ve sen elinin tersiyle siliyorsun. ''Biliyorum.'' Diyorsun azarlarken bir yandan gülerek. Gülüyorsun, gülmeye çalışıyorsun çünkü beni böyle göndermek istemiyorsun. ''Biliyorum az önce o kadar güzel laf ettin ya şimdi sen de o kadar güçlü değilmişsin demek için yapıyorsun bunu. Bak ben son saniyeye kadar ne güzel dayanmıştım. Hepsi senin yüzünden.''

Buruk bir tebessümle bakıyorum sana ve gözyaşlarını siliyorum. Avuç içimi öpüyorsun. Son kez helal et demek istiyorum en çok sevgini ama dayanamayacağını bildiğimden ''Aradığımda aç o telefonu.'' Diyorum.

''Hayır.'' Diyerek geri çekiliyorsun nazlı niyazlı. ''Sana ceza. Beni son dakika ağlattığın için açmayacağım o telefonu.''

Bir kez daha sarılmak istesem de seni bir kez daha sarsmamak adına geri çekiliyorum ama gözlerimi bir an olsun senden çekmiyorum. ''Öyle olsun.'' Diyorum hafifçe başımı eğerek. Biliyorum ki ikinci kez bile çalmadan açacaksın o telefonu. Aksi mümkün değil. Hatta arayayım diye başında bekleyeceksin. Kendimden biliyorum.

Arabanın kapısını açtığımda ''Savaş.'' Diye sesleniyorsun. Ses tonun titrek olmasına karşı gülümsüyorsun. ''Ne zaman dönersin?''

Geçmişe götürüyor bu soru beni ve ''İşim bitince.'' Diyorum.

''İşin çabuk bitsin o zaman.''

Başımı salladığımda ''Söz mü?'' diye soruyorsun tekrar beni büyük bir arafta bırakarak.

Aynı günler geçiyor gözümüzün önünden ve biz aynı olaya tebessüm ediyoruz seninle. Tutup tutamayacağımı bilmeden ama hep olduğu gibi yine sana dönmek için çabalayacağımdan dua ediyorum içimden. Ben sana verdiğim her sözü tuttum. Yine bize kavuşmaklar nasip olsun diyerek ''Söz.'' Diyorum. İlk değil ama bu sefer son da olmasın diye dualar ederek bir kez daha senden gidiyorum.

...

Çok özlemişim.

Çok çok özlemişim.

Dilerim bize de en yakın zamanda kavuşmaklar nasip olsun. 


Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

67.4K 2.6K 21
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
168K 12K 36
Agra bebeğiyle çaresizce sokakta yaşarken bir gece karşısına çıkan adamla hayatı tamamiyle değişir. Ferişte - Masum, melek ve günahsız demek. Not: +...
22.3M 904K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
2M 89.7K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...