MADNESS • TAEKOOK ✓

By Sevvy97

1.1M 104K 83K

"Hep benim için parla ateş böceğim..." Jeon Jungkook'un babasının akıl hastanesine şizofreni tanısı konulan K... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
Final
Özel Bölüm

34

15.9K 1.7K 1K
By Sevvy97

Haiiii, ben geldiiim. Özleştik yahuuu, nasıl özlemişim Madness'ımı. Şükürler olsun yazmak için ilhamım geldi. Beklettiğime değer bir bölüm getirebilmiş olmayı umut ediyorum sizlere. Elimden geldiğince uzun tutmaya çalıştım bölümü. 4000 kelimeyi geçti:) Yani neredeyse iki bölümlük bir bölüm yazdım ve ikiye bölüyorum bölümü 35. bölümü de atacağım bu gece <3

Saygıyla beklediğiniz ve anlayışla karşıladığınız için minnettarım. Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx

**

Kader ağlarını örerken, gerçek aşk kalplerde taht kurar. Yaralı yürekler kabuk bağlar. En çokta kalbinin kırıklarından öperler, ruhunun kesiklerini ilmek ilmek dikerler; er ya da geç iyileştirirler birbirlerini. Kalpler birbirini kazanıp onarıldığında ise bu savaşın kaybedeni çıkmaz... -Sevvy97 (Şevval Işık)

"O koltuğun yanında oturuyor ve ellerimle seni sıkıca sarmalıyor olduğumu hayal ediyorum da... Şimdi yanında olmak o kadar çok isterdim ki ateş böceğim..."

Sözleri boğazıma keskin bıçaklar gibi saplandığında, dolmaya başlayan gözlerimi kırpıştırarak gülümsedim. Bunları da birlikte yaşayacak ve o günleri de görecektik. Asla umudumu kaybetmeyecektim, yarınlar güzel şeyler getirecekti bize beraberinde, buna inanıyordum. Çünkü o günden güne daha iyiye gidiyordu, iyileşiyordu.

"O günlerde gelecek Taehyung, zaman bize bu günleri de gösterene dek, sırt sırta verip birlikte sabredeceğiz." dediğimde Hoseok araya girdi.

"Evet, Taehyung buradan çıktığında beni ziyarete gelin ama, unutmayın beni." Hoseok hüzünlenen ortamı yumuşatmaya çalışırken son derece enerjik bir şekilde kıkırdadı. Duygu yüklü olduğumuz evrede hemen ortalığı tatlıya bağlayan ve güzelleştiren koca yüreği vardı. Canım arkadaşım...

Taehyung'un buruk bakışları Hoseok'a kaydı. Öne doğru büzdüğü dudakları tatlı bir gülümsemeyle kıvrıldı.

"Çıkarsam... Bir gün gerçekten çıkarsam, ateş böceğimle seni ziyarete geleceğim. Söz Hoseok." dediğinde Hoseok omzuna pat pat vurdu.

"Çıkacaksın Taehyung, çıkacaksın..." Hoseok'un sesiyle birlikte, gülümseyen Taehyung'un bakışları telefona geri döndü.

"Çıkacağım değil mi ateş böceğim?" Heyecan dolu bir sesle solurken burnunu telefonun ekranına yaslayacak şekilde kameranın dibine girdi.

Başımı hevesle olumlu anlamda sallarken dudaklarımın titrediğini fark etmesin diye onları ısırdım.

"Elbette çıkacaksın Taehyung'um."

Sevinçle oturduğu yatağında zıplarken elindeki telefonu da sarsıldı. "Ateş böceğim, çıktığımda ilk nereye gideriz?" diye sordu arkasına yaslanıp telefonu düzgün tutmaya çalışırken.

"Nereye gitmek istersin Taehyung?" diye sorusuna soruyla karşılık verdim kısık ve berrak bir sesle.

"Bir düşüneyim. " dedi ve gözlerini tavana doğru yükseltirken, başını arkasında kalan duvara yasladı.

"Lunapark... Hep merak ettiğim bir yer ama hiç gitmedim. Oraya gidelim mi ilk çıktığımızda? Hmm olmaz mıı?" diye heyecan içerisinde sabırsızca soludu. Çocukluğunu hiç yaşamadığı gerçeği yüzüme amansızca çarptığında seslice yutkundum.

"İlk gitmek istediğin yer lunapark mı?" Hoseok'un dinç sesiyle Taehyung bakışlarını anlık ona çevirdi ve başını hızlıca onu onaylarcasına salladı.

"Gidelim mi Jungkook'um? Hmm, ne olur... İlk oraya gidelim." Sesi gittikçe zayıflaşırken öksürerek boğazını temizledi.

Gözleri kameradan beni bulmuştu. "Gideriz Taehyung'um. Buradan çıktığında gideceğimiz ilk yer lunapark olur. Sonra nereye gitmek istersen oraya gideriz."

***

Ertesi gün|

Namjoon bana dün konuşmamızın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra mesaj yollayarak bugün buluşmayı teklif etmişti.

Bu yüzden işe geçmek yerine bizimkilere geç gelebileceğimi, hatta ziyaret için hastaneye gideceğimden ötürü de hiç uğrayamama ihtimalimin olduğunu belirtmiş, haber vermiştim.

Kafenin kapısından içeriye girdiğim gibi ufak bir duraksama yaşayıp masaları kontrol ettim.

O sırada doktor Namjoon, sol köşedeki masadan onu fark etmemi kolaylaştırabilmek amacıyla elini kaldırıp hafifçe salladı.

Gülümseyerek orada dikilmeye son verip yanına yöneldim ve tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturmadan önce elimi tokalaşmak için uzattım.

Hızla sandalyesini iterek ayağa kalktı ve bana gamzeli bir gülüş verirken uzattığım elimi yakalayıp hafifçe sıktı. "Hoş geldin Jungkook."

"Hoşbuldum Namjoon-sshi." dedim onun gibi kibar bir tınıyla, ardından elimi soğuk ama nemli parmaklarının arasından ayırıp çektiğim sandalyeye yavaşça oturdum.

"Ne içersin?" diye sordu, başını çevirip yakınlarda garson olup olmadığını kontrol etti.

" Siz ne içiyorsunuz?" diye sordum dumanlar yükselen beyaz porselen fincanın içini görmeye çalışırken.

"Bitki çayı." dediğinde yüzümü buruşturdum, o sırada garsonun onu fark etmesi için hafifçe ensesini sıvazlamaya son verip elini kaldırmıştı.

Garson bize doğru yaklaşırken, Namjoon burnuna doğru kayan altın renkli retro gözlüğünü parmağının ucuyla itekleyerek düzeltti.

Ardından ellerini masada birleştirerek sandalyeye sırtını yasladı.

"Hoş geldiniz efendim, ne istersiniz?" Garson kızın, son derece tatlı ve güleryüzlü karşılaması karşısında genişçe gülümsedim.

"Hoşbuldum, taze sıkılmış portakal suyu rica edeceğim, içine nane yaprağı ve buz katarsanız sevinirim."

Başını olumlu anlamda salladı. "Tabii ki, başka bir isteğiniz var mı?"

"Hayır, teşekkürler." diyerek başımı garson kızdan ayırıp Namjoon'a döndüm.

"Bir an önce konuya girsem iyi olacak sanırım, sizin vaktiniz kısıtlıdır. Hafta başı malum, yoğunsunuzdur." dediğimde, gözleri masanın üstünde birleştirdiği bileğindeki saatine kaydı.

Gözlerini kısarak kol saatini kontrol ederken, "Yaklaşık bir saatim var." diye homurdanarak gözlerini gözlerime tırmandırdı.

Ellerimi birbirine sürterek, "Çok güzel, bir saat yeterli." dedim ve duraksayıp nereden başlayacağımı tartarken, derin bir nefes çektim içime.

"Şimdi, sizin görüşmenizi istediğimi belirttiğim, bahsettiğim hasta Kim Taehyung, 28 yaşında ve şizofreni tanısı konulmuş biri. Çok küçük yaşta ailesi terk ettiği için yurtta büyümek zorunda kalmış ve 13-14 yaşlarında bir aile tarafından evlatlık olarak alınmış."

Yüzünü ciddi bir ifade kaplamış pür dikkat beni dinlemeye odaklandığında konuşmaya devam ettim.

"Evlatlık alınmadan önce yurdun çalışanlarından bir orospu çocuğu tarafından cinsel istismara uğramış. Bundan dolayı da his kaybı yaşamaya başlamış. Size daha önceden sormuştum bu his kaybı geçer mi diye hatırladınız mı?"

"Pislik şerefsiz." diyerek parmaklarını beyazlatacak şekilde iç içe geçirdiği ellerini sıktı.

"Ve evet hatırladım, demek bahsettiğin hasta bu kişiydi." Başımı olumlu anlamda salladım. "Bu hasta, ağır vaka olması ve saldırgan yapısı nedeniyle geldiğinden beri en üst katta penceresi dahi olmayan, karanlık bir odada tutuluyor."

"Görsel ve işitsel halüsinasyonlar görüyor mu? Şizofreni tanısı konulduysa, görüyor olması gerekiyor." dedi ve fincan tabağından ayırdığı fincanını dudaklarına yaklaştırıp bir yudum içtikten sonra fincanı yavaşça yerine geri bıraktı.

"Görüyordu, ilk başlarda evet. Ama şu an sakinleştirici dahi verilmeden sessizce, problem yaratmadan durabiliyor. Aynı zamanda his kaybı durumu tamamen iyileşti denilebilir. Artık hissediyor, sıcağı soğuğu, yediği yemeklerin tadını alabiliyor. Acı, tatlı hepsini idrak edebiliyor, doyduğunu anlayabiliyor."

Bunları anlatırken gözlerim dolu dolu oldu ve burnumda müthiş bir sızı belirdi. En başından bu güne kadar birlikte katettiğimiz yol beni mutlu ettiği kadar hüzünlendirdi.

"Saldırganlığı ne durumda peki? Çoğu terapi yöntemi sessiz ve karanlık ortamlarda karakterin kendisini bulması ve iç dünyasıyla tanışıp benliğiyle birleşmesi, kendini kabullenmesi için gerekli ortamlardır. Lakin şizofreniler genelde karanlık ve sessiz ortamlarda çok daha çıldırır, böyle ortamlar aksine şizofrenileri tetikler. Neye dayanarak onu öyle bir odaya almışlar anlayamıyorum?"

Dudaklarımı şişirerek ofladım. "Bilmiyorum ki... Ben de bu yüzden o odadan bir an önce çıkarılmasını istiyorum, bu yüzden yardımınız gerekiyor. İlk getirildiği dönemde saldırgan olduğu için hasta bakıcıları onu hırpaladılar ve gözden çıkartmışlardı belli ki. Kimsenin umrunda değildi. Ama artık saldırmıyor. Hiç kimseye saldırmıyor ve sakinleştirici de verilmiyor bir süredir."

"O... Çok yalnızdı, terk edilmiş ve çok yaralıydı. Ruhsal olarak çöküşteydi." diye mırıldandığımda gözlerimden sızan yaşları hızlıca silip buruk bir şekilde gülümsedim. Kalbinin kırıklarından öperek, yaralı ruhunu sevgiyle ısıtarak iyileştirdim onu...

"Çok eziyet çektirildi ona. Ama ben ona yardım etmeye çalıştım, babama bu konu hakkında tek bir kelime edemedim. Çünkü daha önce yine ağır vaka bir hastaya yardım ettiğimi fark ettiğinde onu hastaneden başka bir akıl hastanesine sevk etmek zorunda kalmıştı. Yine aynısının yaşanmasından korktum." Ondan ayrılmak zorunda kalırsam mahvolurdum, mahvolurduk. Taehyung onu terk ettiğimi düşünürdü, kahrolurdu...

O sırada çalışan kişi içeceğimi getirdiğinde güçlükle gülümseyerek teşekkür ettim.

"Afiyet olsun efendim." diyerek geri çekilip uzaklaşırken iç geçirip Namjoon'a geri odaklandım. Ciğerlerim şişmişti, göğsüm ağırlaşmıştı. Tüm bu yaşanılanları en başından Namjoon'a anlatırken bile, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.

"O çok güçlü biri Namjoon-sshi. Taehyung, hayatımda tanıdığım en güçlü insan olabilir. Tüm yaşadıklarına rağmen iyileşmek adına çabalamaya devam ediyor. Bu meşakkatli yolun sonunda özgürlüğe ulaşacağına inanıyor."

"Anlıyorum seni Jungkook, hastaya yardım etme çaban gerçekten takdire şayan. Ve gerçek anlamda bu kadar gelişme gösterdiyse, bu ona iyi geldiğin anlamına geliyor. Ama öte yandan ne olursa olsun bu işleri doktorlara bırakman gerektiğini de unutmamalısın." dediğinde dirseklerimi masaya yaslayıp portakal suyumun içindeki pipeti kavradım ve hafifçe portakal suyumu karıştırdım.

"Biliyorsun ki şizofreni hayat boyu süren ve ancak doğru tedaviyle kontrol altına alınabilecek seviyeye ulaşabilen bir beyin hastalığı. Şayet genetik yatkınlığı baskınsa bunun kontrolünün sağlanması ve hastanın özgürlüğe kavuşması durumu biraz daha zor." dedi ve duraksayıp başını hafifçe omzuna doğru eğerek benimle göz temasını koparmadan ufak soluklanmasının ardından konuşmaya devam etti.

"Fakat, sonradan oluşmaya başladıysa, yani birtakım çevresel faktörler nedeniyle hastanın şizofreni belirtileri yoğunlaştıysa, bunun kontrol altına alınması biraz daha olasıdır. Tabii bu kişiden kişiye değişkenlik gösteren bir durum." diye eklediğinde terlemeye başlayan saç diplerimi sıvazlarcasına kaşıdım.

"His kaybının da sonradan oluştuğu gibi, şizofreni hastalığının da sonradan oluşmaya başladığı kanısındayım Namjoon-sshi. Ailesi tarafından terk edildiği için yalnız hissetmeye mahkum bırakıldı. Bakın, bana yurtta kaldığı evre boyunca onu kimsenin sevmediğini ve herkesin kötü davrandığını, oyunlara almayıp dışladığını söylemişti." dedim ve durakladım.

"Ona bir çikolata verdiğimde, yıllar önce onu tek seven ve ona iyi davranan yurttaki sekreterden bahsetti. O kişinin de her gün ona çikolata verdiğini anlattı. Sonrasında sekreter işi bırakmak zorunda kaldığında, bir kez daha terk edildiğini fark etti. İşte bu yüzden şizofreni an ve an işledi benliğine, adım adım ele geçirdi zihnini. Kazındı içine. Ama şimdi o yoksun kaldığı sevgiyi yeniden ona vermeye çalışıyorum, ona güvende hissettirmek için çok çabaladım Namjoon-sshi."

Gözleri hüzünle kısıldı. Gözlüklerini çekerek çıkarttı ve masaya bıraktı.

"Anlıyorum, fakat ne açıdan bakarsak bakalım bu senin tek başına çözebileceğin bir durum değildi. Doktorların işiydi bu Jungkook, bunu sen de çok iyi biliyorsun." diye soluduğunda dudaklarımı şişirerek bıkkınlıkla ofladım.

"Doktorlar ona yardımcı olmadı. Sözüm size değil, size yetki verilmediği için görüşemediniz bile kendisiyle. Hasta bakıcıları deseniz hepsi başından attı, uğraşmak istemedi onunla. Ama acı gerçek şu ki onun tek ihtiyacı olan sevgiydi Namjoon-sshi." Sesim titrediğinde duraksayıp yutkunmak zorunda kaldım. Uzanıp pipeti dudaklarımın arasına alarak portakal suyumdan koca bir yudum içip sandalyeme geri yaslandım.

"Bunu en başında kendi başına yapmaya kalkışmadan, bu yükü üstlenip, riski omuzlanmadan bana danışsaydın keşke." dedi neredeyse sitemkâr bir sesle.

"Keşkelerle yaşanmadığını en iyi siz bilirsiniz Namjoon-sshi. Bu yük değil benim gözümde. Ben ona sadece insan gibi davrandım, ona canavar muamelesi yapıp öteleyip dışlamadan, sevgiyle ve temkinle yaklaştım. İnanın, onu tetiklememek adına bin düşünüp bir konuştum." dediğimde dudakları hafif aralandı ve dişleri arasından bir nefes çekti içine. Lakin konuşamadı, her ne söyleyecekse bundan vazgeçti.

Bu evrede ben devam ettim konuşmaya.

"Hayatı boyunca ona kötü biri olduğu aşılanmış, ilk başlarda canavar gibi görüyordu kendini. Ona güven verebilecek, gerçekten iyiliği adına destek çıkacak hiç kimse olmamıştı hayatında, düşünebiliyor musunuz? Sırtını yaslayabileceği, sığınabileceği bir limanı bile olmamıştı, ama ben oldum. Ben onu karanlıktan çekip çıkarmak amacıyla ona umut oldum. " Saçlarını benden başka kimse okşamamıştı onun, gözyaşlarını kimse silmemişti...

"Ayrıca... Size anlatmadığım bir şeyler daha var." dedim ve sertçe yutkunurken boğazımı ovaladım. Tek elim masanın üstünde bardağımın yanında duruyordu.

Uzandı ve masanın üstünden elimi tutup hafifçe sıktı. "Anlat Jeon, bu ciddi bir mevzu ve şayet benim yardımımı istiyorsan konunun her bir detayına hakim olmam gerekiyor." dedi duru ve güven verici bir sesle.

Haklıydı. Gerçekten bana yardım etmesine ihtiyacım vardı, ihtiyacımız vardı. Bu yüzden Taehyung hakkındaki gerçekleri saptırmadan ona anlatmak zorundaydım.

Elini geri çektiği gibi birbirine bastırarak düz bir çizgi haline getirdiğim dudaklarımı konuşmak adına araladım.

"Evlatlık alındığı ailesi tarafından uyuşturucu satıcılığına zorlanmış ve sürekli şiddete maruz kalmış. Hayatın hep acı yönünü görmüş biri, en sonunda cinnet geçirerek üvey ailesini katletmiş. Canavarım dedi bana, ama değildi. Canavar hiç olmadı, sadece onu canavar olmaya ittiler..."

Gözleri şokla aralanırken, "Katil mi?" diye sordu sessiz olmaya çalışırken, şaşırdığı için sıktığı dişleri arasından konuşmak zorunda kalmıştı.

"Maalesef ki, akıl hastanesine sevki sağlanmadan 2 ay kadar hapishanede kalmış, sorguya çekilmiş.Gidip komşularıyla konuştuğumda bile Taehyung'un iyi yaptığını söylediler. Herkes ona çektirilen eziyetin farkındaydı çünkü. Taehyung kimseye zarar veren ve saldıran biri değilmiş normalde, komşular konuşmaya çalışsa bile kaçıp gidermiş."

"Tanrı aşkına bir de gidip bunları da mı araştırdın?" diye sorduğunda kaşları merakla havalanmış gözleri irileşmişti.

"Ona yardım etmek için bunu yapmak zorundaydım, onun hakkında her şeyi öğrenmem gerekiyordu, böylece ona daha doğru bir şekilde yaklaşım gösterebilirdim, ki gösterdim de." dedim konuştukça kuruyan dudaklarımı dilim yardımıyla ıslatarak. Beni onayladığına dair homurtular çıkarttığında yeniden söze atıldım.

"Şiddet gördüğünü ve uyuşturucu satıcılığı yaptırılmaya zorlandığını, üvey ailesinin gizlice evlerinde mal sakladıklarını... Apartman sakinleri tüm bunları polislere defalarca anlatıp şikayette bulunmuşlar, ama polisler bir halt yapmamış."

"Jungkook, anlıyorum çok fazla iyi niyetlisin. Lakin şizofreni hastaları yanıltmayı sever. Bir çoğunluğu oyunbazdır. Sana iyi oynar, ama içlerinde genellikle yoğun bir hinlik yatar. Üstelik birilerini öldürecek kadar cinnet geçirdiyse, çok çok daha tehlikeli bir seviyede demektir. Kendi deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, yaşadıklarından dolayı çevresel faktörlerin de etkisiyle sonradan oluşum yaşanmışsa bile, ona güvenmek konusunda bir kez daha düşünmelisin." dediğinde titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

Görüş alanım gittikçe buğulanıyordu. "Hayır. Değil. Öyle değil, yemin ederim." diyerek kavradığım masaya tırnaklarımı bastırdım.

"His kaybı ya hiç yoksa? Ve seni iyileşiyorum diye kandırıyorsa? Hiç bu açıdan düşündün mü? Bak sen doktor değilsin, bunları duyduğun için bana içinden kızıyor olabilirsin. Ama şizofreni hastalarının tamamen iyileşmesi ne yazık ki mümkün değildir. Evet, doğru tedavi gördükleri sürece hastane çapından kurtulabilirler, şizofreni türünün aşaması ve kişinin yapısına bağlıdır bu." dedi ve duraksayıp sesli bir nefesi havaya saldı yavaşça.

Masayı bırakıp bardağı iki elimle kavrayarak sıkarken sessizce hıçkırdım. "Çoğu şizofreni hastası taburcu edilmiştir, sizin hastanenizde ya da dünyadaki diğer akıl hastanelerinde özgür bırakılan yüzbinlerce şizofreni hastası var. Lakin, bu hastalar hayatı boyunca ilaç kullanmaya mahkum yaşamak zorundalar. Ve stabil durumu kontrol amacıyla sıklıkla terapist ile görüşmeleri gerekir."

"Biliyorum, tüm bunları ben de biliyorum Namjoon-sshi. Ama yanılıyorsun. His kaybı vardı ve beni kandırmadı. Bana bir kere kelepçelerini açmamız adına acıyor demişti. Ben onun bilekleri acıyor zannetmiştim, çünkü onu ilk kez görmüştüm. Ve o zaman onun hakkında hiç bir bilgim yoktu. Ama aslında acıyan ruhuydu, yaralı kalbiydi. Acıyı hissetmiyordu belki, ama ruhu paramparçaydı... Acıdığını biliyordu, ama hissedemiyordu..."

**

Bölüm sonu :) Ah çok özlemişim Madness'ı cidden. Fici angst bitirmeyeceğimi yüzlerce kez söyledim ve söylemeye yılmadan devam ediyorum, bu fic angst sonu hak etmiyor.^^ Umarım bölümü sevmişsinizdir, elimden geldiğince uzun tutmaya çalıştım. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum <333 35. bölüm de gelecek bugün eheheh

Sağlıcakla kalın. Sizi seviyorum, baiii Xx

Instagram & Tiktok: Sevvyniz / Sevvy97 & Twitter: Sevvyniz

-Şevval







Continue Reading

You'll Also Like

13.1K 1.7K 11
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun. izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma. o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili. orada benden savrulan parçalar ku...
145K 15.3K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
383K 35.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
18.8K 1.7K 9
min yoongi, park jimin'den intikam almak istedi. •YoonMin• ✨ inspired by jikan akima jinbutsu ✨