Evim

By tugbawithag

98.6K 6.5K 1.3K

Wattys 2022 Romantizm Ödülü Kazananı "Benim yerim senin yanın." Aslında böyle başlar her hikâye. Bir sözle... More

Evim
Giriş
1.Bölüm: Doğu Dizileri 101
2.Bölüm: Zümrüt Şehri
3.Bölüm: Kelebek Ömründen Kısa Bazı Olaylar
4.Bölüm: Bin Haber Bir Skandal
5.Bölüm: Karmen Alatlı ile Cevapsız Sorular
6.Bölüm: Bir Masal, Belki De Gerçek
7.Bölüm: İzmir'e Dönüş
8.Bölüm: Bizim Başlangıcımız
9.Bölüm: Yalancı Yarim
10.Bölüm: İlan-ı Sahte Aşk
11.Bölüm: Ödenmemiş Hesaplar
Evim | Bayram Özel
12.Bölüm: Kaderin Oyunu
13.Bölüm: Zaferler ve Mağlubiyetler
14.Bölüm: Özbek Usülü Tanışma
Evim | Bir Yokmuş, Bir Varmış
15.Bölüm: Alatlı Fırtınası
16.Bölüm: Gerçekleşmeyecek Düşler
17.Bölüm: Masallar ve Sınırlar
18.Bölüm: Çok Uzak, Fazla Yakın
19.Bölüm: Kırk Birinci Yıl ve Yirmi Sekizinci Gün
Final - Kısım II: Gerçek Kayıplar
Sonsöz | 1.KİTAP SONU
Ekstralar - 1: Sahte Sevgiline Âşık Olduğunda Dinlenilecek Şarkılar
Ekstralar - 2: GözGöze Dergi Röportajı
İlk Zaferimiz, Daha Nicelerine...
S&C | Final Hakkında
Yeni Bir Macera: Bir Artı Bir
Evim - 2
Giriş
2.1.Bölüm: Kırık Kalpler Durağının Müzmin Kederlisi
2.2.Bölüm: Zümrüt Şehri'ne Yeni Bir Bilet
2.3.Bölüm: Merhabalar ve Elvedalar
Yeni Adresimiz!

Final - Kısım I: Gerçek Yalanlar

2.1K 148 20
By tugbawithag

Hayat değiştiren kararların gece alınacağını, yaşadığım yıllar fazla uzun olmasa bile öğrenmiştim çok önceden. Sizi paramparça etmiş, etmeye devam eden anılar gece aklınıza gelirdi ya da bir gecede doğardınız yeniden. Nedenini bilmezdi pek çoğu.

Ben biliyordum.

Sessizdi gece. Issız, karanlık. Gündüzün kalabalığında yitip giden tüm düşler, tüm düşünceler gecenin serinliğinde yavaşça ortaya çıkardı. Cinayetlerin çoğu gece işlenirdi örneğin. Aşklar geceleri itiraf edilir, çiftler geceleri ayrılırdı. Öfke, keder, heyecan, sevinç, yalnızlık, çılgınlık...Gece, içimizde yaşanan her anıyı, her duyguyu perde perde ortaya seren şeydi.

İşte bu yüzden, tüm gece düşündüm.

Geçmiş ve geleceğin ortasında bir ağaç, o ağacın gölgesinde oturan ben...Gitmek ve kalmanın arasında sıkışmış, sıkıştığı yerden ne kadar kurtulmaya çalışsırsa çalışsın başarılı olamayan, kendisine uzanan bir el bile bulamayan ben...

Neydi doğru olan? Her daim gerçeği söylemek miydi yoksa hiç var olmamış bir ilişkiyi sonlandırmak mı?

Susmak ya da susmamak. İşte tüm mesele, buydu.*

Sessiz kalmak, son bulmaktı. Konuşmak, geçmişte kalması için çabalanan her anıyı yeniden yaşamak. Tüm korkularım, acılarım, o derin yalnızlığım...Levent'e gerçek benliğimi, geçmişimi, Karmen Alatlı'nın karanlık yüzünü göstermek, neyi değiştirecekti ki?

Hiç. Cevap, beni de içine alacakmış gibi hissettiğim o koca hiçlikti.

Çok sevdiğim bir şiirin dizelerinde yazdım sonumuzu.

ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu

Her şeyin başladığı o yere doğru adım adım ilerlerken, topuk seslerim sokaktaki insanların gürültüsüne karışıyordu. Canlıydı şehir. Oysa ben, bir ölünün cenazesini taşıyordum içimde.

gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser

Bir adım daha, iki adım, üç adım...Her adımla biraz daha kendi içime saklandım.

çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

Ve durdum.

çünkü ayrılık da sevdâya dahil

O sokak lambasının hemen altında, yalnız bir şekilde, belki umutla bekleyen o adamı gördüm. Alnına dökülen, bir kez bile elimi uzatmaya cesaret edemediğim saçlarına dokundum uzaktan. Şimdi göremesem de bana huzur veren yeşil gözlerinde soluklandım.

çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

Aklımda satır satır beliren o şiirin bir mısrası döküldü dilimden, gecenin karanlığında bir ışığı mesken edinmiş o adama bakarken. "Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili."

hiçbir anı tek başına yaşayamazlar

Saatine baktı çatık kaşlarla. Bekliyordu, beklemesine ama dönülmez bir gecenin başlangıcında olduğumuzu bilmiyordu henüz.

her an ötekisiyle birlikte

Canım yandı, canı yanacak diye.

her şey onunla ilgili

Başını kaldırdığında beni gördü. Metrelerce mesafeden gözlerindeki bekleyişi tanıdım.

telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu

Ona doğru adımladım. Her adımım, içimden firar eden bir çığlık gibiydi. Sessizdi...ama yıkıcıydı etkisi.

yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili

Gözlerime değen gözlerinde Zümrüt Şehri'nin ışıltısı vardı hâlâ. Onunla karşılaştığım o ilk andan beri hiç kaybetmemişti o ışığı. Beni, çiçeklere çekilen bal arıları gibi, kendisine çeken şey de bu olmuştu aslında.

"Geldin." dedi. Bana doğrultulmuş bir namluydu gözleri.

"Geldim." dedim. Gözlerim nemli...*

"Bakışlarında bir tuhaflık var." dedi, gözlerinde duygularını anlamama engel olan bariyerler varken.

"Nasıl bakıyorum sana?" diye sordum. O an fark ettim ki dünyaya hiç bakmamıştım onun gözünden.

"Olmaması gereken bir şey olacak bugün." dedi sessizce. "Gözlerinden okuyorum içini."

"Ben okuyamıyorum." dedim, sessiz haykırışlar saklıydı içimde. Gözlerimi kaçırdım gözlerinden. "Hiç okuyamadım belki de."

"Hiç görmeyi denedin mi?" diye o sordu bu sefer. "Neyi?" diye soruyla cevap verdiğimde, buruk bir acıyla güldü. "Boşver."

Ne kadar beklersem bekleyeyim burada, ne kadar izlersem izleyeyim onu...Gece sabaha döndüğünde, olması gereken her neyse o olacaktı. Ellerinden tutmak, ona sarılmak, kokusunu duyumsamak...geciktirmekten başka bir işe yaramıyorsa olacak olanı, uzatmanın ne anlamı vardı?

"Biz..." diye başladım ancak boğazımda oluşan yumru, bırakın konuşmamı, nefes almama bile izin vermiyordu. Görüşüm yaşlarla bulanıklaşmaya başlıyordu, tırnaklarımı avuç içlerime batırarak engellemeye çalıştım akmalarını. Ona bakmıyordum. Ona bakarsam nasıl dile getirecektim söylemek istediklerimi? Ancak o an gözlerim, gözlerine çekildi. "Ayrılalım."

Levent'in gözlerine yerleşen duvar, kalbimin çevresine örülenden farksızdı sanki. "Ne?"

"Ayrılalım, diyorum." diye cevap verdim kararlı tutmaya çalıştığım sesimle. Oysaki kararlı olmaktan çok uzaktım. İçimde bir terazi kurulsa ve bir kefeye Levent'e hissettiğim duygu koyulsa, diğer kefede ne olursa olsun baskın kefe, ona hissettiğim o duyguyu taşıyan olacaktı sanki. Ben, kendi adaletimi, kendi içimde kusurlu da olsa işleyen o sistemi Levent'i merkeze alarak yeniden kuruyordum şimdi.

Levent, yalnızca beni ve hayatımı değil, içimde var olan her şeyi değiştiren yegâne mucizeydi.

Ona böylesine derinden bağlıyken ayrılmayı dillendirmek, benim için ateşe yürümekten farksızdı aslında. Fakat âşık olmak, ateşe yürümekten daha kötüyse gitmekten başka ne kalıyordu ki geriye?

"Karmen, belki..." derken elini omzuma koydu. Teninden tenime ulaşan, o âşina olduğum sıcaklığı duyumsadım. Sanırım sevgi, tam da böyle bir şeydi.

Bir adım geri çekilerek sıcaklığından mahrum ederken kendimi, yerle yeksân ettiğim kendi kalbimdi. Ve sanırım sevgi, o kadar da masum değildi. Kendi kalbini kırma gücünü başkasına vermene neden olan bir duygu ne kadar masum olabilirdi ki?

"En doğrusu bu. Devam etmemize gerek yok artık."

"Neden?" dediğinde sesinde anlam veremediğim bir duygu saklıydı. Sanki ne olduğunu biliyordum ama...anlayamıyordum. Bakışlarını bir an olsun benden ayırmazken, "Neden?" diye sordu tekrar. Gözlerinde çözümleyemediğim duygular görmekten çekindim o an. Ona bakmak istemedim. Başımı yukarı kaldırarak gözlerimi gece göğünde gezdirmek, aslında ağlamamak için yaptığım bir başka hamleydi. "Bilmem..." dedim burukça gülümseyerek. Biliyordum. Biliyordum ama yalan söylemek, gerçeği söylemekten her zaman daha kolaydı insanoğlu için. Çünkü bizim hayatımızı şekillendirecek güce sahip o gerçek, karşımızdakinin reddedeceği, reddetmek isteyeceği bir şeyse...yalan söylemekten başka çare kalmıyordu. "Sanırım...oyun benim için bittiğinden."

"Oyun..." dedi gülerek. "Her şey senin için bundan ibaretti, değil mi?"

İçimde kopan fırtınalara inat, gözümü bile kırpmadım ona bakarken. "Evet, öyleydi."

"Öyleydi..." diye tekrar ederken, sesinin derinlerinden gelen o hissi duyumsamak mahvetti beni.

Acıyı...

"Anlamsız bir zaman. Bir ömrün kaybolan birkaç günü." diye devam etti Levent, gözlerini benden çekerek. Zümrüt Şehri'nden mahrum bıraktı beni. Ben o şehirden giderken şimdi, adeta nefesim kesildi.

"Kelebek ömrü gibi..." diye fısıldadım.

"Kelebek ömrü gibi." diye tekrar etti. Ve son sözlerini söyledi, kalbine kadar işleyen bir soğuğa kapıyı açan bana. "Kelebek uçtu gitti, hikâye bitti."

Afalladım.

Haftalar önce söylediğim sözleri ondan duymak, kaderden başka ne olabilirdi ki? Bir hikâyeyi başlatan bu sözler, o sözlerden habersiz bir adamla yazılan bu hikâyenin son sayfası için mükemmel bir seçimdi.

çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

Ve bir oyunun perdesi kapanıyordu, gece göğünde parlayan tek tük birkaç yıldızın altında.

öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil

Şehir ışıklarının arasında ışığı kaybolan yıldızlar gibiydik biz şimdi onunla.

çünkü ayrılık da sevdâya dahil

Bir ayrılık ânında yitip gittik.

çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili...

Continue Reading

You'll Also Like

YERALTI By SEMİHA KAYA

General Fiction

1.1M 50.9K 32
Aras Soykan, Kendi karanlığının içinde, kaybolmuş ruhunun son parçasında nefretini, öfkesiyle körükleyerek intikamına tutundu. İntikamı, aradığı gerç...
1.6K 310 15
Çocuk yaşta, birbirinden farklı hikayeleri olan bir çeteyle yolu kesişen Hamza ve onların içerisinde geçirdiği arayış dolu yıllar... Dünyasına giren...
71.1K 5.1K 9
Yol Arkadaşım'dan tanıdığımız Dilek ve İlker'in kısa hikayesidir. Okumak için önce Yol Arkadaşım'ı okumanız gerekmez. Kapakta kullanılan çizim Pascal...
2.9K 1.3K 33
Fantastik bir kitaptır! Siyah beyaz bir ülke, sadece siyah ve beyaz ve bu ülkenin kralı Adonis ile kraliçesi Bia. Yaşadıkları olaylar, hüzünler ve m...