Kang Ho'nun kızını tanımaması hepimiz için şaşırtıcı olmuştu. Yu-Mi neredeyse yıkılmış, kendini tanıması için babasına yalvarıyordu.
Doktor bu durumun geçici olacağını söyleyerek teselli etmeye çalıştığı kıza, sakince dert anlatmaya çalışıyordu. Duruma müdahale etmeyi düşünürken, Do Hyun beni dışarı çıkardı.
"Bu beklenmedik durum çok kötü oldu Mert Ssi. İcadının hatasını giderebilecek tek kişi şu anda kendi kızını tanımıyor."
Ajanın bakış açısından bakınca hak verdim ama beni daha çok ilgilendiren Yu-Mi'nin yaşadığı üzüntü ve şoktu.
"Siz icadı korumaya devam ederken, bende Yu-Mi'yi koruyayım ve babasının hafızasının yerine gelmesini bekleyelim."
"Tek sorun bu olsa keşke, cihazın gerektiği gibi çalışmadığı Mavi Saray tarafından öğrenildi. Eğer sorunu biran önce çözemezse, Kang Ho desteğini kaybedecek."
Bu durumda Yu-Mi daha çok risk altında olacaktı. Benim neler yapabileceğimi bilen Do Hyun, çare bulacağımdan ümitli bir şekilde bana bakıyordu.
Hacı Anne ile istişare etmem gerekiyordu. Do Hyun'a bir şeyler vaat etmeden önce görüşmeler yapmam gerektiğini söyledim. Yu-Mi'nin yanına gidip biraz teselli ettikten sonra, babası ile ilgili bir şeyler yapabilmek için ayrılmam gerektiğini söyleyip iznini istedim.
Kızarmış gözleri ile anladığını belirtip, gidebileceğimi söyledi. "Umarım bir şeyler bulursun Mert."
Yu-Mi'nin benimle samimi konuşması Do Hyun'un gözünden kaçmamıştı. Babasının başında bekleyen doktoru dışarı davet edip, bazı sorularım olduğunu söyledim.
"Kang Ho Ssi'nin probleminin ne zamana kadar süreceğini söyleyebilir misiniz?"
"Ailesinden misiniz? Aksi halde size bilgi veremem."
Do Hyun benim için kefil olduğunda doktor zorluk çıkarmadan konuşmaya başladı. "Hasarın boyutunu tam olarak tespit etmeden süre veremem. Fakat duruma bakılırsa hafızasının çok yakın zamanda düzelmeyeceğini düşünüyorum."
"Kısmi hafıza kaybı mı, yoksa daha ileri seviye mi?"
Doktor emin olmadığını söyleyip izin istedi. Ajan bana bakarak ne yapacağımı merak ettiğini söyledi.
"Önce büyüklerimle görüşüp bilgi alacağım, Allah bir kapı açacaktır."
Bizim deyimlerimize aşina olmadığı halde, bunun umut verici bir ifade olduğunu anlamıştı. Giderken arkamdan bana güvendiğini söylediğini duydum. Keşke aynı güveni bende kendime karşı duysaydım.
Otele dönüp yatağıma uzandım, Hacı Anne'yi düşünerek uykuya daldım. Nur yüzlü ihtiyar kadın yanımda belirdi, konuşmadan elimden tutup beni meclis alanına getirdi.
Muhteşem güzelliğin ortasına kurulmuş bir oturma yeri yapılmıştı. Boşluğun çevresine yumuşak koltuklar dizilmiş, bir daire oluşmuştu.
Bizim oturmamız için ayrıldığını düşündüğüm iki boş koltuk dışında tümü doluydu. Daha önce görmediğim kişilerle beraber yirmiye yakın ruh vardı.
Hacı Anne yerine oturup beni de yanına çektikten sonra söze başladı. "Mert'in görevini hepiniz biliyorsunuz, takdiri ilahi üzerine cihazın mucidi yaralandı ve hafızasında sorun oluştu. Cihazın şu anki çalışması zaten yeteri kadar problemliyken Kore Hükümeti desteğini çekmeye hazırlanıyor. Bir de Teykel sorunu var, tüm bu sorunlarla uğraşması Mert için zor. Yardım etmemiz gerekiyor ama önce sizlerin fikirlerini almak istiyorum."
Cemile ilk konuşan oldu, "bizde Mert'e yardım etmek istiyoruz ama bildiğin gibi bize takdir edilen görevlerimiz var. Manevi destek dışında ne yapabiliriz bilmiyorum."
Bir başkası da aynı fikirde olduğunu söyleyip Cemile'nin söylediklerine bir şey eklemedi. Onaylayan sesler çoğalmaya başlayınca biraz hayal kırıklığına uğramıştım.
Cemile tekrar konuşmaya başladı, "en azından Teykel konusunda yardım edelim derim" diyince dikkat kesildim. Böyle güçlü bir düşmanla baş etmem için her türlü yardıma razıydım.
Tanımadığım bir adam "ben o konuda yardım edebilirim, Süleyman peygamberin manevi desteğiyle onu zapt edebiliriz" dedi.
İlk görüşmemizde bende aynı konuya değinerek Teykel'i sinir etmiştim. Süleyman peygamber, cinlerin üzerinde güçlü hâkimiyeti ile biliniyordu. Onun manevi desteğini alarak Teykel'le mücadele edebilirdim.
"Diğer konuyla ilgili neler yapabiliriz?" diye sordum. "Cihazın, mucidinin ve kızının korunması için yardıma ihtiyacım olacak. Devlet desteğini çekerse, yabancı ülkelere gün doğar. Hatalı çalışmasına rağmen başkalarının cihazı ele geçirmesine izim veremeyiz."
En azından bu konuda herkes hem fikirdi, ruhlar âlemi için çok tehlikeli olan bu cihazı koruyacaklardı. Kang Ho'yu koruyan ekip geri çekilirse, kızı ve babasını ben koruyacaktım.
Hacı Anne beni, Teykel konusunda yardım edeceğini söyleyen kişi ile tanıştırdı. "Bu Arif evladım, sana yardımcı olacak merak etme."
Arif dediği adam benden on yaş büyük gibiydi, "memnun oldum Arif bey" dedim.
"Bana Arif diyebilirsin."
Cemile gibi Arif de sosyal statülere önem vermiyordu. Herkesin birbirine eşit davranmasını tercih etmeleri sayesinde çabucak kaynaşmıştık.
Hacı Anne beklediği yardımları almış gibi gülümsüyordu, "hepinize teşekkür ederim. Fazla vaktim kalmadığını hissediyorum, Mert'i size emanet ediyorum dostlarım."
Son söylediği sözler beni derinden yaralamıştı. Bir ömür boyu yanımda olacağını umduğum kişi yakında aramızdan ayrılacağının sinyallerini veriyordu.
Müsaade isteyerek, ortamı terk edip bedenime döndüm. Yataktan kalkmadan gözyaşlarımın süzülmesine izin verdim. Üstadın vefatından bu yana bir başkasını daha kaybedeceğimi düşünmemiştim.
Bunun gerçekleşmesi durumunda ne kadar üzüleceğimi bilmiyor muydu? Neden böyle damdan düşer gibi söylemişti?
İçimde büyüyen üzüntü beni yiyip bitiriyordu, annemin hocası olarak tanıdığım insan benim için de hoca, hatta üstat olmuştu.
Ben bu sıkıntıları yaşarken, Yu-Mi'nin de kendisi için en değerli insan olan babası adına endişelendiği aklıma geldi. Do Hyun'u arayıp bir değişiklik olup olmadığını sordum.
"Hâlâ aynı Mert Ssi, fakat Yu-Mi Ssi'yi biraz olsun rahatlatsanız iyi olur. Bütün gün babasının başucundan ayrılmadı."
Anladığımı söyleyip hastaneye gitmek üzere yola çıktım. Babasının yanında duran kızın, birkaç saatte nasılda çöktüğünü görünce içim sızladı.
"Yu-Mi biraz dışarı çıkalım mı? Temiz hava alman lazım."
Benim olduğum tarafa bakıp başını salladı, "babamla konuşup beni hatırlamasını sağlayacağım."
"Bu konuda doktorların tavsiyesini dinleyip biraz zaman verelim. Sen kendini böyle heba edersen baban da üzülecektir."
İkna etmek için daha ne söyleyeceğimi bilmediğimden sustum. Zihnine girip, gözünün önünde kızının kahrolduğunu gösterebilseydim keşke.
Zihni! İşte cevap burada olabilirdi. Do Hyun'a fikrimi söylediğimde mümkün olabileceğinden şüphe etmesine rağmen kabul etti.
Doktorları ikna etmeyi ona bıraktıktan sonra Yu-Mi'ye düşüncemi aktardım. İşe yaraması durumunda babasının kendisini tanıyabileceğini söylediğimde, sevinçle boynuma sarıldı.
Bir an bile gülümsetebildiğim için ben de mutlu oldum. Doktorlar deneyeceğim şeyin daha önce bilimsel kaynaklarda örneği olmadığından, işe yarayacağını düşünmüyorlardı. Fakat ajan ve Yu-Mi benim neler yapabileceğimi biliyorlar ve bana güveniyorlardı.
Kang Ho'nun yatağının yanına bir yatak daha getirilip, aramıza beyin dalgalarımızı izleyecek cihazlar yerleştirildi.
İşe yaraması için dua ederek yatağa uzandım.
-DEVAM EDECEK-
Yayımlanma tarihi: 25.04.2015
Y.N: Bölümü beğendiyseniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.