Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

880K 70.3K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

27|Trip

17.5K 1.7K 397
By mavigollge

kitabin aktifligi fena cökmüs ama fazla ara vermistim.. normal yani..

*

Eve geldiğimizden beri Savaş'tan feci bir trip yiyordum.

Arabadayken tatlı şarkılar açıp o gergin atmosferi dağıtmaya çalışmıştım, tatlı konulardan sohbetler açmış, o konuya girmeden Savaş'la konuşmak için uğraşmıştım ama oralı bile olmamıştı.

Bana soğuk olmasına katlanamıyordum. Bu yüzden tatlı tatlı davranıp gönlünü almaya uğraşıyordum. Sinirliydi, bunun farkındaydım fakat olan olmuştu ve isteyerek gizlediğim söylenemezdi. O gün yemekten döndüğümde zaten son derece mutsuzdum, bir de Çağatay'ın lafını yapmak istememiştim. Sonrasında da kalmıştı işte.

Pekala...herhangi bir bahane sunmaya gerek yoktu. Çünkü Savaş'ı tanıyordum, bir şeyler gizlenmesinden nefret ederdi. Bunu bile bile ona bahsetmemek benim kabahatimdi.

Mutfakta kendine kahve dolduran eşimin yanına kadar küçük adımlarla ilerleyip çekinerek tezgaha yaslandım. Eve gelir gelmez üzerindeki tişörtü çıkarmıştı, sadece düşük bel siyah eşofmanıyla geziniyordu ve bu görüntü o kadar güzeldi ki derince bir iç geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.

"Kahve mi içeceksin?" gibi saçma bir başlangıç yapıp yüzüme tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirdim. "Senin için yemek hazırlamamı ister misin?"

Bana cevap vermeden büyük kupaya doldurduğu kahvesiyle yanımdan ayrılacakken hızlıca önüne geçip ellerimi çıplak karnına yerleştirdim. Elimin altındaki sert karnı yavaşça okşayıp karnımın izin verdiğince sarılırken "Anıl..." demişti, bıkkın bir sesle. "Çekilir misin?"

Tanrım, bu adamın tribi çok fenaydı. Suratı hemen duvar gibi oluyor, önüme kocaman bir set çekiyordu.

"Çekilmeyeyim, sarılayım biraz. Özledim seni." göğsüne dudaklarımı bastırıp yanağımı sürttüğümde boşta olan eli sırtıma değecek gibi olsa da tuttu kendini. Sarılmıyordu. "Sen özlemedin mi, hm?"

"Anıl-"

"Bebeğimizi de mi özlemedin?" başımı kaldırdım ve dudaklarımı büzerek baktım gözlerine. Fazlasıyla katı görünüyordu, yaptığım şirinliklerin hiçbirinden etkilenmiyordu. Deli olacaktım, başka zaman bir öpücüğe bile tavladığım adam şu an çok netti.

"İçeri geçeceğim."

Kolumdan nazikçe tutup beni kolayca kendisinden ayırdı. Parmak uçlarımda yükselip "Bari öpeyim." diye mızmızlandım. Gözlerini kapatarak sabır dilenir gibi soluklandığında bunu izin verdi olarak algılayıp dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım. "Bir kez daha öpebilir miyim?"

"Kahvem soğuyor."

"Hm..." adım atmasına izin vermeden yeniden dudaklarını öptüğümde bu sefer kendisini çektiği için uzun öpememiştim, kaşlarımı çattım. Öpmek istiyordum. Parmak uçlarımda yükselerek yumuşak bir öpücük daha kondurdum. Dudakları muhteşemdi. "Bir kez daha öpeyim, son!"

"Çekil Anıl." belimden tutup beni kenara çektikten sonra yüzüme bile bakmadan mutfaktan çıktığında omuzlarımı düşürdüm.

Trip atmak dünyanın en eğlenceli şeyiydi ama trip çekmek konusunda aynı şeyi söyleyemezdim...

"Baban bizi öpmek istemedi." ellerimi karnımda gezdirip minik bebeğime karşı konuşurken sesimi biraz yükseltiyordum, belki Savaş duyar ve üzülürdü. "Üzülme bebeğim, bir gün o da öpmek ister belki..."

Normalde bebeğimizle konuştuğum her an çok tatlı olduğumu söyleyip beni öpücüklere boğan Savaş'ın mutfağa dönmesini beklerken herhangi bir tepki alamayınca pes ederek ben de mutfaktan çıktım. Salondaki koltuklardan birine oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu.

Gerginliğinden dolayı damarları belli olan parmaklarıyla kavradığı telefonu pür dikkat izliyor, arada bir kahvesini yudumluyordu. Şu an telefonunu da kahvesini de kıskanıyordum. Kucağında duran şey telefonu değil, ben olmalıydım.

Beni tutan neydi?

Arsızca alt dudağımı ısırıp koltuğa doğru adımladım. O benim kocamdı, istediğim zaman kucağına oturma hakkında sahiptim!

Arkasından omuzlarına doğru sarılıp burnumu saçlarına bastırarak kendine has kokusunu derince içime çektim. İlk tanıştığımız zamanlardan bu yana değişmeyen o güzel kokusuna bayılıyordum, Savaş'ın her şeyine bayılıyordum.

"Yemek konusunda ciddiydim, gün içinde bir şeyler yedin mi sen?"

Cevapsız bırakacağını bile bile sorduğum soruya karşı sessiz kalması beni durdurmadı. Çıplak omzuna sardığım ellerimi Savaş'ın yanaklarına çıkarttım, sadece bir saniye sonra telefonunu bırakıp ellerimi yüzünden ayırdığında pes etmemiş, yine yanaklarını tutup saçlarına öpücükler bırakmıştım. Ama yine de kazanan o olmuştu. Hemen ayırmıştı ellerimi yüzünden. İnatçı adam.

"Günün nasıl geçti, yorgun musun? Sana masaj yapabilirim." yeniden omuzlarına yerleştirdim ellerimi. Yanık tenini tüm ihtişamıyla gözler önüne seren kocamın geniş omuzlarını hafif hafif sıkarak masaj yapmaya başladım. Rahatsız olmuş gibi kıpırdansa da bunu sevdiğini biliyordum. Çok yoruluyordu ve ihtiyacı vardı.

Savaş'ın tüm geri itme çabasına rağmen bir süre daha masaj yaptım omuzlarına. Ardından ellerim yorulduğu için durdum ve yeniden sarıldım. Dudaklarımı boynuna sürtüp mis kokulu tenine bir öpücük bıraktım. Titrediğini hissetmek tüm neşemi yerine getirirken art arda birkaç öpücük daha bırakmış, daha fazla öpmeye koyulmuşken Savaş yeniden sardığım kollarımı açarak ayrılmamı istediğini belli etmişti.

Karnımdan dolayı fazla eğik duramıyordum, bu yüzden istemeye istemeye de olsa ayrıldım. Yine de elimi omzundan çekmeden koltuğun diğer tarafına geçmiş, bana bakmayan kocamın kucağına oturabilmek için tatlı tatlı gülümsemiştim.

Oturmak istediğimi anladığı halde ne yüzünü kaldırıp bakmış, ne de elindeki kahveyi bırakmıştı. Pes etmeye niyetim yoktu. Bu yüzden kahve kupasını elinden alıp yavaşça kucağına bıraktım kendimi. Yan bir şekilde oturup bacaklarımı koltuğa uzattığımda hareketlerimden dolayı sallanan kupayı hemen almıştı elimden.

Bu hareketine karşı kocaman gülümseyip kollarımı boynuna sararken "Hala beni düşünürmüş..." diye mızmızlandım. "Barışalım artık." çenesine minik bir öpücük kondurup başımı omzuna yasladım. İşte burası benim huzur bulduğum tek yerdi.

Hiçbir şey söylemedi. Bu sessizliğinden sıkıldığım için oflayarak gözlerimi kapattım. Adamın kucağına oturuyordum yine de konuşmuyordu, şaka gibiydi.

Bu işin sevimlilik yapmakla olmayacağını anladığımda omuzlarım yenilgiyle düştü. Bu tarz özür konuşmalarından hoşlanmasam da yapmak zorundaydım, konuyu doğru düzgün konuşup anlaşmadıkça Savaş trip atmaya devam edecekti.

"Savaş, özür dilerim." ellerimden birini dudaklarına götürüp okşadım usul usul. "Senden gizlemek istememiştim, o gün zaten çok mutsuz dönmüştüm eve. O an söyleyemeyince de sonrasında konuyu açmama gerek yok gibi geldi, zaten görüşmem diye düşünüyordum."

Hala hiçbir şey söylemeyince okşadığım dudaklarına minik bir öpücük kondurdum. "Şirketin önüne gelmiş, beni ziyaret etmek için. Biliyorsun ben git desem de gitmez. O yüzden benimle geldi mağazaya kadar, bu şekilde karşılaşmanızı istemezdim."

"Barışalım hadi." belimi tutan koluna güvenerek kucağında hafifçe dikleştim ve burun buruna gelmemizi sağladım. Kıvırcık tutamlarımın altından gözlerine bakarken dudaklarına minicik bir öpücük bıraktım. "Hem çok da kızmış görünmüyordun şimdi böyle uzatmak-"

"Sana yansıtmamam sinirlenmediğim anlamına gelmez Anıl."

Sonuna bir şey söylemesine karşılık hemen konuşmaya devam edecekken benden önce davrandı.

"O adamdan hoşlanmadığımı, ona güvenmediğimi bile bile gidip onunla kıyafet deniyorsun."

"Savaş, çok tuhaf bir açıdan bakıyorsun. Hem o benim kardeşim, ne var eteğimi gösterdiysem?"

"Üvey kardeşin." diye bastırarak konuştuğunda hala sinirli olduğuna emin olup yavaşça yutkunmuştum. Belli ki sinirini bastırmak için çabalayıp durmuştu, sabahtan beri de trip atmıyor sahiden sakinleşmeden konuşmamak için benden kaçıyordu. Daha fazla öfkesini dizginleyemiyor gibiydi.

Kıskandığı zaman abartan birisiydi, buna alışmıştım. Çoğu zaman kıskançlığına takılmazdım çünkü mantıklı düşünmeye başladığında hata yaptığını anlayıp özür dilerdi. Fakat şimdi durumlar farklıydı, her zamankinden öfkeli duruyordu.

"Tamam, üvey ama kardeşim işte. Kıskanmanı gerektirecek birisi değil."

"Her neyse Anıl." bıkkın bir tavırla gözlerini kaçırıp beni kucağından indirmek için hareketlendiğinde kaşlarımı çattım. Daha ne olduğunu anlayamadan kendimi koltukta bulduğumda "Bu konuda anlaşamayacağımız kesin." demişti. "Yatacağım ben, sabah konuşalım."

*

Savaş beni öylece bırakıp odamıza gideli iki saat oluyordu.

Siniri geçsin diye bekledikçe bekliyordum ama garip bir şekilde düşündükçe sinirleniyor gibiydi. Bu kadar kızacağı ne vardı anlayamıyordum. Ben ondan gizlememe kırıldığını düşünürken o daha çok kıskançlık odaklıydı.

Konu ben olduğumda fazla bencildi. Sadece ona bakayım, onunla konuşayım, ondan fikir alayım isterdi. Bu mümkün olmadığından daima bastırır, bu tarz hislerini dizginlerdi fakat şu an bunu başaramıyordu. Bunu da Çağatay'dan hiç hoşlanmamasına bağlıyordum. Güvenmediği kişilerle beni bir arada görmek delirtiyordu onu.

Yapmamız gereken tek şey oturup düzgünce konuşmaktı. Yoksa cidden bu konuyu halledemeyecektik. Ama Savaş öfkesini bırakıp düzgünce konuşmaya odaklanmadıkça da bunu gerçekleştiremiyorduk. Bir nevi döngüye girmiştik.

Sabah işimize kırgın kırgın gitmeyi istemediğimden yeniden konuşmak adına kalkarak odamıza kadar adımladım. Sürgülü kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde tam da tahmin ettiğim gibi Savaş hala uyanıktı. İki gün önce okumaya başladığı kitaba devam ediyordu ve gözleri bir saniye olsun bana değmemişti.

Onun açısından baktığımda hak verebiliyordum. Benim güvenmediğim birisiyle Savaş'ı alışveriş yaparken görsem sinirlenirdim. Ama onun hesaba katmadığı şey Çağatay'ın benim ailemden birisi olduğuydu. Ne yaparsam yapayım bu çocukla bir şekilde karşılaşacaktım ben, tamamen hayatımdan uzaklaştırabilmek gibi bir seçeneğim yoktu.

Dolabımı açıp en rahat pijamalarımdan birini seçtim. Beyaz şort ve tişörtü giyip yatağa döndüğüm anda gözlerini hızlıca kitaba çevirmişti. Sapık adam.

Örtünün altına girip bacaklarımı Savaş'ın bacaklarına temas edecek şekilde uzattıktan sonra başımı göğsüne yaslamıştım ve şükürler olsun ki Savaş inadını kırarak beni kolunun altına almış, göğsüne rahatça uzanmamı sağlamıştı.

Daha ağzımı açıp konuya giremeden dudaklarını saçlarımda hissettim. Tamamen sakinleşmiş olmalıydı, şefkatli Savaş'ım geri gelmişti.

Parmağımla göğsüne daireler çizerken aldığım küçücük ilgide gözlerim dolu dolu olmuştu bile. Konuşmak için dudaklarımı araladığımda  "Özür dilerim." diyebildim. "Bir daha bir şey gizlemeyeceğim, vaktinde anlatacağım. Çağatay'la zaten sık görüşmüyorum, görüştüğümüz zamanlarda da dikkatli olacağımı biliyorsun. O benim kardeşim. Üvey de olsa kardeşiz, hepsi bu."

"Ona güvenmiyorum."

"Ben de bu yüzden bu konuyu alttan alıyorum zaten. Samimiyetimize hep dikkat ediyorum."

"Sabah seni ben bırakayım şirkete." dediğinde anladım artık konuyu kapatma vaktimizin geldiğini.

Uslu uslu başımı sallayıp gözlerini görebilmek adına başımı kaldırdım. Hala göğsünde yattığım için eğilerek dudaklarıma ıslak bir öpücük bıraktı. Ardından dolu dolu bakan gözlerimi de öpmüş, ellerinden birini karnıma getirerek okşamıştı.

"Baban sizi öpmek istiyor, oğlum." dedi, fısıltı halindeki sesiyle. "Sadece biraz sinirlenmişti."

Mutfaktayken arkasından söylediğim şeyi duyduğunu anlayınca kıkırdadım. O da hafiften gülümseyip karnımı okşamaya devam etti. Bu sırada sanki babasının dediklerini anlayan bebeğimiz hareketlenmiş, ufak tekmelerle bize yanıt vermişti.

"Yarın gerçekten gidip bebek odası için eksikleri alalım. Şunun şurasında doğuma ne kaldı."

"Koskoca üç ay..."

"Babamlar seni çok özlemiş, yarın oraya da gidelim."

"Ben de onları özledim." dedim. "Umut babamı istiyorum, en çok o ilgileniyor benimle."

"Bak sen." keyifli sırıtışı büyüyen Savaş beni sırt üstü yatırıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Özledim seni, bebeğim."

Dudaklarımızı yeniden birleştirip öpüşümüzü derinleştirdikten hemen sonra "Bende özledim." diye fısıldadım. Tatlı gülüşü yerini tehlikeli bakışlara bırakırken dudaklarıma tekrardan kapanmış, küçük bir tartışma sonrası barışmamızı kutlayacağımız uzun bir geceyi başlatmıştı.

*

kısacık bir bölüm oldu..

Sakin sakin geçen bölümlerin sonunda bizi ne beklediğini biliyorsunuz değil mi..

Kitabın ikinci kısmına gecis yapiyoruz!!

Artık bebiş doğsun değil mi..

27 bölüm boyunca hamile Anıl okuduk..yeter gibi..

Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 85.1K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
GURUR | BXB By Lord

Teen Fiction

742K 58.2K 31
Kendini haşarı bir çocuğu adam etmek için harcayan bir adam ve onun başının belası bir çocuk...
TREN By Khalesi

Teen Fiction

541K 34.3K 14
[TAMAMLANDI] Uzun bir tren yolculuğu...
8.7K 641 24
Kasabadan bozma, az nüfuslu küçük bir köyde herkes birbirini tanırdı. Mew, köydeki birkaç gençten biriydi. Yardımsever, sıcakkanlı, sosyal kişiliği i...