Rollerin Gecesi

By askida321

12.3K 1.4K 1.9K

Bir insanın doğum günün ertesi ölüm günü olabilir miydi? Ya da cehenneme çevrildiği gün desem... Evet bu beni... More

İyi ki mi?
Dilek
Alışma
Üniversiteli
Yurt Günlükleri
İkiz Yumurta
Ayna
Hazırlık
Kelebek
Ödülsüz Oyuncu
Aşamalar
Zekanın Zekası
Rengine Bakmadan
Asıl Patron
Şansın Şanssızlığı
Koku Ustası
Bomba Etkisi
Hüzün Hırsı

Paranoyak Çözümler

449 64 52
By askida321

Herkese sellağğm.

Ben geldiiim. 

Sınav haftası olduğu için sık sık bölüm atıp dikkatinizi şu sınav haftasında buraya vermenizi istemiyorum ama siz ısrarla bölüm beklediğiniz için dayanamadım ve atmaya karar verdim.

Bölümü merakla beklemeniz ve bana gelen güzel yorumlar içiiin 🥰


Zehir koklamak kimi mutlu eder ki?

Tabi ki beni!

Şimdi elimdeki parçaları birleştirmem gerekiyordu. En sevdiğim.

Aslında ilk sorgu odasına gittiğimde Okşen'in yani Orhan'ın kız kardeşinin bütün mal varlığının ona kalması için Orhan'ı öldürdüğünü düşünmüştüm.

Yaptığım tespitteki tek doğru şey Okşenle bağlantılı olduğuydu.

Nehir, cinayet saatinde nerede olduğunu ispatlayamamıştı. Aslında ispatlayabilirdi ama bu sefer Okşen'nin aldatıldığı ortaya çıkardı.

O saate Nehir, Okşen'in sevgilisiyleydi ve bunu açıklayamıyordu.

Salona biraz daha göz attım. Aynalı çekmecenin önündeki çerçeveye baktım.

Herkes yemek masasında oturuyordu. Masada oturma şekillerine baktım.

Çerçeveyi elime alıp masaya tuttum. Sırayla herkesi masaya dizdim.

Zehir, Okşen'in oturduğu yerdeydi.

Şimdi işin en sevdiğim kısmı show yapmaktaydı.

Zehir vücuda birkaç saat içinde etki ediyordu. Yemek yenirken Nehir evde değildi.

Orhan'ın ölüm haberini duyduğunda Murat'ın yanından alel acele gelmiş olmalıydı.

Aklımdaki ihtimal çok düşüktü ama denemeye değerdi.

Tekrar merdivenleri çıkarak Nehir'in odasını buldum. Bulmam çok zor olmadı çünkü Nehir'in odasında kocaman bir portresi vardı.

Aradığım şey kirli sepetinde olmalıydı.

Ebeveyn banyosuna girdim. Fazla dolu olmayan sepette aradığım tişörtü ve hırkayı buldum.

Çok hoşlanmasam da onu hafifçe kokladım. Evet erkek parfümü kokuyordu.

Hızlıca onları elime aldım. Yatağın kenarında bulduğum bir poşete eşyaları sıkıştırdım. Kanıtımda elimdeydi.

Peki zehir şişesi neredeydi?

Büyük ihtimalle Nehir onu çoktan imha etmişti ama zehirli bardak oradaydı. Polisler masadaki suyu neden araştırmamıştı. Zehirli suyu mutfaktan bulduğum bir kapakla iyice sıkılaştırdım. Su akarsa kanıtımda giderdi.

Tablo aslında çok da karışık değildi. 

Katil çoktan belliydi.

Bu yüzden ona itiraf ettirmeliydim.

Bu görevi neden üstlendiğimi bilmesem de dedektifçilik hoşuma gitmişti. Bu tür şeylere kafa yormak bana iyi gelmişti.

Hızlıca merdivenleri inip arabanın kaputuna yaslanmış beni bekleyen Numan'a ilerledim.

Elimdeki poşete bakan Numan "bu evden bir şey çıkarmanız yasak Deren hanım." dedi nazik bir dille.

Dudak büzdüm "ama ben cinayeti çözmek üzereyken bu poşeti burada bırakmam."

Numan "sizin değil benim başım derde girer." dedi.

Bende omuz silktim "görmeden sokmuş olsam."

Numan derin bir nefes verdi "sizi ikna edemeyeceğim değil mi?" 

Sesi bıkkın çıkıyordu.

Gözlerimi kırpıştırarak masumca gülümsedim.

Numan benimle baş edemeyeceğini anlamış olsa ki daha fazla uzatmadı.

Kendimi mutlu ve tatmin olmuş hissediyordum. 

Canım kendim!

Zehri bulsam her şey çok daha basit olurdu ama polisler bulamadığına göre ben hiç bulamazdım.

Uğraşmamada gerek yoktu.

Acaba Okşen'in sevgilisini de bulsa mıydım? Nehir itiraf etmeyebilirdi işimi garantiye almalıydım.

Tam otoyola çıkmıştık ki Numan'ı bir otobüs durağında durdurdum. Kendi kendime kaşınıyordum. Numan'a "ben burada ineyim senden bir şey istesem yapar mısın?" dedim masumca.

Numan ofladı "evet Deren hanım işimden kovulmama ramak kaldı."

Masumca gülümsedim "senden beni götürmeni değil başka bir şey
istiyorum." diye mırıldandım. Aynı zamanda suçlu çocuklar gibi yere bakıyordum.

Numan yumuşak bir ses tonuyla "evet dinliyorum." dedi sesi sabır dilenir gibi çıkıyordu.

Telefonumdan Okşan'ın sevgilisinin soyadını buldum. 'Mert Yara'

Ne biçim bir birleşimdi bu Yar** gibi aslında bu soyadı ona yakışırdı. Nasıl olsa şerefsizdi.

Numan'a döndüm "Numan, senden birinin şu an nerede olduğunu öğrenmeni istiyorum benim için çok önemli." diyerek ikna edici bir tonla konuştum.

Numan kaşlarını kaldırdı "oldu prenses hanım başka bir arzunuz var mı?"

Kafamı aşağıya eğerek yutkundum polis karakoluna gelmişken bunu sormasam olmazdı.

"Aslında var."

Numan derin bir iç çekti "ey Allah'ım bugün benim sınanma günüm mü?"

Pat diye "hakkımda bir kaybolma ihbarı var mı diye merak ediyorum." dedim.

Numan şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Neden böyle bir şey istiyorsun."

Gözlerimin dolmasına izin vermedim. "Sadece bir beklenti..." diye fısıldadım.

Yorgunca telefonunu eline aldı Numan, söylediğimi fazla sorgulamadı.

"Soyadın neydi Deren?"

"Akhan." diye mırıldandım.

O adamın soyadını taşımak bazen üstüme yapışmış bir leke gibi geliyordu bana. Bizi bırakan adamdan tek kalan soyadıydı ve ben onu bile kendime yakıştıramıyordum.

Anne o neden yok? Bugün babalar günü, babam çizdiğim resmi görmek istemiyor mu?

Kızım baban artık yok! Unut onu lütfen. Deren, lütfen güzel kızım. Yoksa canın daha çok yanar!

Daldığım anılardan beni Numan'ın sesi çıkardı. "Öyle bir ihbar gelmemiş Deren hanım."

Yutkundum "hiç mi yok?"

Numan nedenini anlayamasa da biliyordum ki, bazen polislere bazı şeyleri kurcalamamayı, hatta sorgulamamayı öğretmişlerdi. O yüzden Numan fazla sorgulamadı ve o üç kelimelik canımı yakan kelime dudaklarından döküldü. "Hiç yok."

Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım bu benim için çaresiz bir kabullenişti. Belki de beni çok aramamışlardır ya da mutsuz olmamışlardır gittiğim için.

Düşünceler beynimi kemirmeye başlayınca onları durdurmak için gözlerimi kapadım ve rahatladığımı hissedince geri açtım.

Evet Deren Akhan! Kendine gel ve toparlan neydin sen?

Dedektif!

Planımı hatırlayınca anılarım bir toz bulutu gibi dağılıverdi kafamın içinden. Kendine gel Deren sen bu değilsin iş başka duygular başka!

"Numan komisercim bana Mert'in konumu lazım." dedim ikna edici bir tonla.

Numan cebinden başka bir telefon çıkardı. Bu telefonun modeli daha iyiydi. Yaklaşık on dakika boyunca sessizce şu sadakatsiz, şerefsiz, para avcısı adamın konumunu bulmasını bekledim ama beklerken de boş durmadım.

Mert'i iyice stolkladım. Teyzesinin oğlunun karısını ve onun baldızını bile araştırmıştım ve elime acayip bilgiler geldi. Sosyal medyayı aktif kullanması Mert ve yengesi için büyük hataydı. Onu çok pis vuracaktım. Üstüne bana susmam için para bile verecek şeyler öğrenmiştim.

Genelde insanlar sosyal medyada gerçek hayatını perdelerdi ama önemli olan o perdeyi indirebilmekti. Benimde en sevdiğim yönüm buydu. İnsanlara bütün önyargıları giydirir sonunda delillerle birleştirip gerçeği ortaya çıkarırdım.

Biliyorum paranoyakçaydı ama işe yarıyorsa paranoyak olabilirdim benim için sorun değildi.

Telefonumdan gözlerimi Numan'ın sesi ayırdı. "Buraya yirmi dakika uzaklıkta bir kafede büyük ihtimalle akşam yemeği yiyor." dedi.

Mahcupça dudaklarımı birleştirdim hava kararmak üzeydi. "Bütün öğleden sonra ki mesaini bana harcadığın için teşekkür ederim Numan, ben genelde kanımın ısındığı insanlara isimleriyle hitap ederim. Seninle tanıştığıma memnun oldum bundan sonrası artık bende." 

Telefonumdan saate baktım. "Mesai saatinin bitmesine bir saat kalmış sen git Mert'i ben halledeceğim bu poşet sana emanet ben sana demeden bu poşeti kimse görsün istemiyorum." dedim.

Numan "bende tanıştığıma memnun oldum Deren, zeki kızsın karakola işin düşerse ilk beni bul sorunun neyse çözeriz bugünkü gibi" dedi sesi samimi çıkıyordu.

Numan'a delil poşetimi emanet edip arabadan indim ama Numan arabayı hareket ettirmeden arabanın kapısı yine açtım. "Bunu söylemesem rahat edemezdim. Çok güzel bir baba olacaksın Numan, çocuğun çok şanslı biri olacak." dedim ve bana içten bir gülümseme yollayan Numan'a veda ettim.

Onu tekrar göreceğimi sanmıyordum o yüzden içimde kalmaması için onu mutlu etmek istemiştim. Bir bakıcı gibi benimle uğraşmıştı. 

Telefonumdan rastgele kaçak bir taksici buldum. Taksiyi beklerken Mert'in çocukluğuna kadar indim. Bu çocuk şerefsiz olmak için doğmuştu!

Ama birazdan onun havasını alacaktım.

Taksi, ben çok beklemeden geldiğinde Numan'ın bana söylediği kafeyi taksiciye söyledim. Israrlarım sonucunda on dakikada nezih bir restorana gelmeyi başardım.

Pahalı bir restoranta benzeyen yere bir bakış attım. Girişte bir adam duruyordu elinde bir tablet vardı. Biraz adamı inceledim. Rezervasyonsuz içeriye kimseyi almıyordu.

Kendimden emin bir tavırla adama doğru ilerledim. Adım seslerimi duyan görevli adam bana hoşnutsuz bir ifadeyle baktı. Kıyafetim uygun değildi ama bana böyle bakmak zorunda da değildi.

Onun tavrına inat gülümsedim. "Merhaba Mert Yara adına bir rezevasyonum vardı." diye mırıldandım.

Benimle konuşmaya bile tenezzül etmeyen adam tabletten kontrol etti. Sadece "28 nolu masa" demekle yetindi.

Sınıf farkına daha doğrusu kılık kıyafete göre muamele yapmak çok kötü bir hareketti. Adama samimiyetsiz bir gülüş atım içeriye girdim.

Çatal bıçak sesleri restoranın hafif tonlu müziğini bastırıyordu. İçeride bin bir türlü koku vardı. Yeni silinmiş yerlerin deterjanlı kokusu, et kokusu, kahve kokusu, karışık kadın ve erkek parfümleri yüzümü buruşturmama sebep oldu.

Masa sayılarına bakmak yerine gözlerim bu akşamki kurbanımı aradı. Terasta bir kadınla yemek yiyen Mert fazla mutlu gözüküyordu. Sanki sevgilisinin abisi ölmemiş gibi.

Direkt oraya ilerledim. Boya kutusuna batırılmış bir kadınla gülüşen Mert'in masasının önünde durdum. "İyi akşamlar muhabbetiniz artsın." 

Mert'e kaşlarımı kaldırarak tereddütlü bir tonla sordum "Mert bey değil mi?"

Mert kafası karışık bir şekilde kafasını salladı benim kim olduğumu hatırlamaya çalışıyordu. Hala hatırlamaya çalışıyordu beni hatırlayamazdı çünkü tanışmıyorduk 

"Evet buyurun benim."

Yanındaki boya kutusuna baktım. "Tatlım rujun silinmiş. Hafiften de rimelin akmış gibi sen bir git makyajını tazele." diyerek onu masadan kalkması için teşvik ettim.

Aptal kız telefonu eline alarak kameradan kendini kontrol etmeye çalıştı. Yüzündeki telaş makyaj bağımlısı olduğuna işaretti. 

Ah bu boya kutuları...

Samimiyetsiz bir şekilde gülümsedim "hadi güzelim sen bir git tazele gel kötü duruyor." dedim. Benim işimi zorlaştırmayan çakma sarışın sandalyesinden kalktı ve bende o kalktığı gibi yerine oturdum. Ellerimi masada bir patron edasıyla birleştirdim. "Nasılsın Mert?"

Karşımdaki adamın kafası karışmış gibiydi. "Tanışıyor muyuz acaba?"

Omuz silktim "hayır."

Mert şarabından bir yudum aldı "platoniğim misin?"

Özgüven desen tavan amk.

Ağzımdan 'çık' gibi bir ses çıkardım bu da hayır demekti.

Mert derin bir nefes verdi. "Ne istiyorsun o zaman?"

Cebimden telefonumu çıkardım isim hafızam pek iyi değildi. 

"Okşen'i, Nehirle aldattığını biliyorum." dedim.

Mert'in dudakları haylazca kıvrıldı "beni Okşen'e söylemekle tehdit mi ediyorsun?" dedi. Sanki 'söylesen sikimde bile olmaz' der gibi bir hali vardı.

Gözlerimi kıstım. "Olabilirdi ama bu seni kesmez eğer benim istediğimi yapmazsan çocukluk arkadaşın aslında daha doğrusu kuzenin karısıyla yattığını üstüne o minik kızın senden olduğunu e bide hala gizli saklı görüştüğünüzü düşünürsek bu daha iyi bir tehdit gibi geldi bana." 

En sonda telefonumdan bir videonun kapağını gösterdim "ah bide sizi tüm aleme rezil edecek bu video var ama benim anlattıklarımın yanında bu biraz küçük kalıyor." dedim.

Mert esmer tenliydi ama yemin ederim ki suratı kıpkırmızı oldu. Renkten renge giren Mert, tam da tahmin ettiğim gibi telefonu elimden almaya çalıştı.

Telefonumdaki video onlara ait değildi sadece blöf yapıyordum. O yüzden telefonu almasına izin vermedim "hayır, hayır, hayır Mertçim oldu mu böyle?"

Mert sertçe yutkundu. "Ne istiyorsun?"

"Bana şahitlik yapmanı."

Sonra aklıma gelmiş parmağımı şaklattım "hah birde bana yardım etmezsen yardım ve yataklıktan seni hapse tıktırırım gerçi sen daha iyi bilirsin bu mevzuları" dedim.

"Ney?" dedi Mert.

Gülümsedim. "Nehir'e, Okşen'in zehri vermesi için onu kandırdığını ve yardım ettiğini de biliyorum. Ne düşünmüştün? Dur tahmin edeyim. Okşen ölür, bütün mal mülk Nehir'e kalır, e Nehir zaten bana aşık. Bütün paralarını çatır çutur yerim sonra onu bırakırım diye düşündün dimi." dedim.

Mert artık yavaş yavaş morarmaya başlamıştı. Sertçe yutkundu. Benim için sadece "kimsin bilmiyorum ama bence şeytanın ta kendisisin" dedi.

Yok artık! Ben melek gibi bir kızdım.

Ellerimi sertçe masaya vurdum.

Birkaç kişi bize baksa da önemsemedim "Bana bak Mert misin nesin! Hayatının mahvolması iki dudağımın ucunda ben olsam benimle iyi geçinirdim." dedim. 

Artık gülmüyordum onu resmen tehdit ediyordum.

Balkan yarın gelecekti. Bu adam yarın bana şahitlik yapmak için gelmezdi bunu gözlerinden anlayabiliyordum. O yüzden aklıma gelen fikirle telefonumdan ses kaydının tuşuna iki kere dokundum.

"Şimdi bu ses kaydına itiraf edeceksin. Her şeyi itiraf etmek zorunda değilsin sadece Nehir'in bu işteki payını anlatsan yeter." dedim.

Mert "ona zehri tedarik etmek dışında bir suçum yok" dedi.

Salak ya!

Gülümsedim "başlatıyorum" deyip tuşa tekrar dokundum. Telefon kaydetmeye başlarken telefonu masanın üstüne koydum.

Mert konuşmaya başladı "Ben Mert Yara, bu ses kaydı tamamen bir baskı sonucu değil benim isteğim üzerine kaydedilmektedir. Nehir Ömer, sevgilim Okşen Ömer'i öldürmek için suyuna zehir katmıştır. Nehir bana aşık olsa da ona asla yüz vermedim. Okşen'i hep sevdim. Nehir bana 'bir fare gibi ölecek Okşen' demişti ben onu reddedince. Birkaç gün önce de yanlışlıkla babasının öldüğünü duydum hem de fare zehriyle. Diyeceklerim bu kadar Orhan Ömer'i, Nehir Ömer, sevgilim Okşen Ömer'i öldürmek isterken babasını öldürmüştür hatta beni arayıp vicdan azabı çektiğini bile itiraf etmiştir. Söylediklerimin gerçekliğine yemin ederim." dedi ve stop tuşuna o bastı.

İki dakikada güzel senaryo kurmuştu. Mert'in avukat olması işime yaramıştı nasıl sesli ifade vereceğini iyi biliyordu. Ses kaydı geçerli sayılabilirdi. Derin bir nefes aldım bu erkeklere güvenilmezdi. 

Şerefsiz piç bir de yemin ediyordu. 

Telefonumu keyifle elime aldım ve ayağa kalktım. "Hoşça kal Mert Yara, seninle tanışmak gereksizdi ama benim için karlıydı." 

Kalkacağım sıra Mert benim kolumu hafiften tuttu. 

Ona sertçe bakınca koluma ateşe dokunmuş gibi geri çekti "o videoyu falan kimseye göstermeyeceksin değil mi? Ayrıca kimsin sen?" diye sordu.

Üstümdeki kıyafeti düzeltirken gülümsedim "seni tehdit edip isteğini alan kişiyim." önündeki soslu dana etini işaret ettim "afiyet olsun."

Hızlıca çıkışa yöneldim. Kapıda gördüğüm görevli adama kötü bir bakış attım ve içimde kalmasın diye durdum. "Az önce beni kıyafetimden dolayı yargıladınız. Eğer insanları kılık kıyafetine göre yargılamaya devam ederseniz bu kapıda her zaman bir garson gibi zenginlerin götünü öpüp pohpohlamakla kalırsınız." dedim.

Adam bana şok olmuş bir ifadeyle bakarken söyleyeceklerim bittiği için önünden geçerek restorandan çıktım. Onunla kavga edecek enerjim kalmamıştı. Gerekte yoktu ben haklıydım.

Restoranın merdivenlerinden hızlıca indim. Yolun karşısına geçtim. Kaçak taksimi arayarak beklemeye başladım. Hafif yağmur çiselemeye başlayınca bir ağacın altına geçtim.

Etrafa boş boş bakınırken. Tanıdık bir araba az önce çıktığım restorantın önünde durdu. Şoför koltuğundan inen kişiyi gördüğümde onu merakla süzdüm.

Arabadan Boran indi. Spor giyinmişti heyecanlı gözüküyordu. Yan koltuktan da cici bici bir kadın indi, yüzünde fazla makyaj yoktu. Güzel bir kadındı doğrusu.

Boran arabayı valeye bırakarak yanındaki kadının belini tuttu ve ona gülümseyerek restoranta yöneltti. 

Mutlu gibiydi.

Dudağıma yerleşen hafif tebessümden nefret ettim. Onun dudaklarındaki gülümseme benimde gülümsememe sebep olmuştu ama yanındaki kadını merak etmeden edemedim. Acaba sevgilisi miydi?

Güzel kadındı.

Yakışıyorlardı.

Sanırım onu daha doğrusu onları özlemiştim. Kavgalı ayrılmıştık.

Restoranta girip kaybolana kadar onları izledim.

Çiseleyen yağmur hızlanınca daha çok saklanmak yerine yağmurun üstüme yağmasına izin verdim. Biraz ıslanmak istiyordum bana iyi gelecekti.

Yağmur daha da hızlandı. Ben daha çok ıslandım. Daha çok üzerime yağmasını istedim. Gözlerimi kapadım bu yaz sıcağında yağmur bütün hararetimi almıştı.

Bir korna sesi gözlerimi açmama sebep oldu. Önümdeki siyah taksiye baktım şoför camı açtı ve bana "taksiyi siz mi çağırdınız." diye sordu.

Cevap vermeden arka koltuğa yerleştim. Geldiğim karakolu tarif ettim. Kaçak taksici kıvranır gibi "abla ben seni biraz ileride bıraksam sorun olmaz herhalde." dedi.

Güldüm işi kaçak olduğu için korkuyordu. "Tamamdır sorun yok." 

Yollar hızla akıp giderken rahat bir nefes verdim üzerimden bir yük kalkmış gibiydi. Kazandığıma emindim. Sena'nın ne yaptığını merak ediyordum ama benim kadar delil toplamadığına emindim. Bu sefer işimi fazlasıyla garantiye almıştım.

Uyuklarken karakola yaklaştığımızı fark ettim. "Tamamdır abi ben burada ineyim." 

Halini anladığım için memnun olan taksiciye ücretini verip çıktım. Yağmur durmuştu, ıslanmış toprağın cezbedici kokusunu soluyarak karakola vardım.

Fazla ıslanmıştım. Umarım hasta olmak zorunda kalmazdım.

Karakola girip bir polis memuruna Numan'ı sordum. Mesaisinin bittiğini ve bana bir poşet bıraktığını söylediler. Sonra da benim için bu gece kalmalık bir oda olduğunu söylediler.

Poşeti elime alarak karakolun boş bir odasına girdim. Burada bir yatak vardı. Camı yoktu ve iki kapaklı dolabın içinde askıda bir üniforma vardı. Islak kıyafetlerimi çıkarıp mecbur polis üniformalarımı giydim. Bu şekilde yatmak rahatsız olacaktı ama yapacak bir şeyim yoktu.

Kafamı yastığa rahatça koydum. 

Ben kazanmıştım. Yarını iple çekiyordum.


...


Ağrıyan omuzlarım yüzünden yüzümü buruşturarak kalktım. Bu yatak hiç rahat değildi her yerim tutulmuştu.

Duvardaki saate baktığımda saatin on ikiye geldiğini gördüm. Niye kimse beni uyandırmamıştı?

Hızlıca odadan çıktım ve kimseye görünmemeye çalışarak tuvalete girdim elimi yüzümü yıkayıp odama geri döndüm. Kuruyan kıyafetlerimi giydim. Saçımı at kuyruğu yapıp telefonumu ve poşeti alıp direkt müdürün odasına gittim.

Odanın önünde Sena bekliyordu. Bana bakıp burun kıvırdı. "Uykucu aptal!" diye tısladı.

Gülümsedim. "Bu aptal sandığın kişi biraz seni ezecek" 

Sena "göreceğiz bakalım" diyerek göz devirdi. Tam da o esnada müdürün odasından Balkan çıktı, bu adam niye mankenlik yapmıyordu fiziği çok güzeldi. Balkan önce Sena'ya sonra da bana baktı. "Gelin bakalım çaylaklar." 

Sena bana omuz atarak odaya girdi. Dişlerimi sıkıp onu ezmemek için kendimi zor tuttum. Tam kapıdan içeriye girerken Balkan kulağıma fısıldadı. "Kaybetmeyi sevmeyen bu kelebek acaba bir tırtıl olmadığını kanıtlayabilecek mi?"

Nefesi sıcacıktı.

İrkildim.

Çoktan komiserle sohbete başlayan Sena'yı boş vererek kafamı çevirmeden cevabımı verdim "eğer bir kelebek olduğumu kanıtlarsam ödülüm ne olacak?"

Balkan derin bir nefes vererek kulağıma doğru gülümsedi. "Ödülün grubumda kalmak dışında yarın kız kardeşine yapılacak olan suikasti engellemene izin vermek olacak." diye mırıldandı.





Evvvet bölüm sonu.

Sınavlarınızın bitmesini ve sık sık bölüm atmayı iple çekiyorum deseem...

Sol alttaki yıldıza basarak beni mutlu edebilirsiniz.

Diğer bölüm görüşmek üzereee;)



Sevgiyle kalın...

lotsieles



Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 59.4K 34
İclal Akbulut sosyal medyada "Foxy" nickiyle bilinen yayıncı Berkay Kurnaz'a bakmayacağını düşünerek mesajlar atar. #1 - gençkızedebiyatı [16.08.2023...
465K 17.3K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
338K 22K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.1M 38.7K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!