BİYOLOJİK AİLEM ✔️

By DoLuTeKiLa

4.2M 186K 68.8K

"Abiler, hatta mümkünse tüm erkolar kapatılabilir mi lütfen?" 🫠 17 yılı yalan olan Asya, yeni ailesinin yan... More

1. TANITIM
2. TEST
3. ASTIM
4. GRAFFİTİ
5. KONUŞMA
6. BULUŞMA
7. KARAKOL
8. PASTA
9. ÇINAR
10. İNAT
11. Polat BEY
12. DOĞRULUK-CESARETLİK
13. ODA
14. HASTA
15. TEŞEKKÜR
16. MARKET
17. KARDEŞİM
18. İHALE
19. GİTAR
20. YARA
21. UYKU
22. GEÇMİŞ
23. AİLE
24. MÜZİK
25. HASTANE
26. SES KAYDI
27. OKUL
28. KUZEN
29. GERÇEKLER
30. SEBEP
31. PİKNİK
32. TESADÜF
33. KARAKOL
34. KAZA
35. ŞAKA
36. İTALYA
37. DOĞUM GÜNÜ
38. ORMAN
39. DOKTOR
40. FOTOĞRAF
41. DÖNÜŞ
42. SARHOŞ
43. SPOR
44. KONTROL
45. SOYGUN
46. PRENSES
47. ARAF
48. KAYIP
49. İTİRAF
50. PARTİ
51. HEDİYE
52. SÖZ
54. DAYI
1 MİLYON!
55. MUTLU AİLE TABLOSU
56. FİNAL
Duyuru gibi bir şey...
Özel Bölüm
Özel Bölüm 2

53. DEMİR

33.2K 1.8K 993
By DoLuTeKiLa

Bu bölümden sonra Bipolar bozukluğuna sahip olabileceğimi düşünüyorum. Sizce? Okuduktan sonra düşüncelerinizi beklerim ahakejskdjd. İyi okumalarr.

Multimedya: Güney Zadeoğlu

Moralim çok bozuktu. Fakat okula
gelmiştim. Keyfim de sıfırdı.

Dün geceki gerilimden sonra Kadri Gürsel dede gitmişti. Ve o andan sonra evde iğrenç ve kötü bir ortam oluşmuştu. Kimse birbiri ile konuşmuyordu. Sonra bende odama gidip huzursuzca uyumuştum.

Sabah olduğunda ise evde yine kavga, gürültü vardı. Fakat bu sefer kimse gelmemişti, annemle babam kavga ediyordu. Ve annem babama boktan bir sebep yüzünden tokat atmıştı.

Sebep ise: babamın bizim önümüzde Kadri Gürsel dedeye silah çekmesiydi. Annem onu görmüştü ve babamın bunu gerçekten yapabilecek olması düşüncesi onu delirtmişti. Burada babasının yaralanmasını değil, kocasını önemsiyordu. Katil olma ihtimali onu çok korkutmuştu fakat babam bunu düşünmemiş, direkt annemi, Kadri Gürsel dedeyi savunmakla suçlamıştı.

Sonra büyük bir kavga gerçekleşmiş ve sonucu babamın tokat yemesi ile sonuçlanmıştı. Sonra da babam evi terk etmişti, annem de kendisini odasına kapatmıştı. Efe de hiçbir şey demeden arkadaşına gitmişti, çünkü o da yaralanmıştı. Abimlerin hepsi birbirlerine yabancılaşmış gibi konuşmayı kesmiş ve işlerine gitmişlerdi. Son olarak ben tek kalmıştım. Bu yüzden okula gelmiştim. Okula da Çınar abi bırakmıştı zaten.

Ağlamamak için verdiğim savaşı sürdürüp okula girdim. Derslere filan odaklanamayacaktım, maksat kafamın dağılmasıydı. Merdivenleri hissiz ve soğuk bir havayla çıkıp sınıfın önüne geldim.

Yutkunup hafifçe boğazımı temizledikten sonra kapıyı açıp içeriye girdim. İyi haber: hoca yoktu. Kötü haber: herkes bana dönmüştü. Ve bir kötü haber daha: kendimi cool hissetmem gerekirken berbat hissetmiştim.

"Hoş geldin kanka." Yiğit'in bitkin çıkan sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. Zaten herkes önüne dönmüştü. Araf ile Ege'leri de görememiştim. Sıraya oturup onun sırasına döndüm. Gözleri hafiften kan çanağına dönmüştü. "Yiğit, noldu? Neyin var?!" Dedim endişeyle. "Asıl sen söyle, neyin var?" Dedi. "Evde biraz olay oldu. Senin?" Diye sordum. "Babam," dedi. "Yine çarpıntısı tuttu, bu sabah hastaneye kaldırıldı. Götümü yırttım hastane de kalmak için ama annemler gönderdi. Zaten sonra aldığım habere göre babam iyiymiş. Ama içim zerre rahat değil kanka, her ne kadar görüntülü konuşmuş olsam bile."

"Yiğit," sesim hem titremiş, hemde gözlerim dolmuştu. Burnunu seslice çekip burukça gülümsedi. "Eğer salya sümük ağlarsan tüm havamız yok olur. Şimdi sen söyle, ne oldu?" Dedi. Bende hafifçe burnumu çekip, "şu Kadri Gürsel dede dün gece geldi, sözde dayımlarla. Tabii evdekiler çıldırdı, özellikle babam. Çünkü adama silah çekti. Annemde bunu görmüş ve sabah kavga ettiler. Çok kötüydü, sanki bir anda aile dağıldı. Herkes yabancılaştı. Sanırım Kadri Gürsel dedeyi öldürmek istiyorum." Dedim ağlamaklı bir sesle. Eğer en ufak bir şey daha yaşarsam ağlayabilirdim.

"Sikeyim böyle işi." Dedi. "Boşver onu, yavuz amca şu an daha önemli. Arasana bir." Dedim burnumu çekip. Tam o sırada birileri sesli kahkahalar atarak sınıfa girdi. Yiğitle aynı anda kafamızı çevirdik. Araf ve çetesi gelmişti. Fakat yanlarında storyde gördüğüm kız yani yağmur vardı. Berk kızın her dediğine anırıyordu resmen. Fakat içimi acıtan esas şey, Araf'ın kızın omuzuna kolunu atmış olmasıydı. Yüzü gülüyordu. Benim içim kan ağlarken birilerinin gülmesi güzeldi. Tabii ki de salak gibi, niye gülüyorsun tribi atmayacaktım.

"Oo günaydın!" Dedi Berk bize bakarak. Fakat surat ifademiz nasılsa, onun suratını asmasını sağlamıştı. "Asya!" Araf adımı yüksek sesle söyleyip yanıma gelecekti ki Yiğit ayağa kalkıp onu engelledi. Olayı çok yanlış anlamıştı, çünkü o kızın kim olduğunu bilmiyordu!

"Asya, bu halin ne?" Araf endişeyle sormuştu, Yiğit'i umursamadan. Eminim oradan ağlıyormuş gibi görünüyordum. "Sanane lan?" Yiğit aniden çıkışıp Araf'ı omuzundan ittirdi. Ayağa fırlayıp yiğit'in yanına geçtim ve kolundan tuttum. "Kanka sakin ol, sandığım gibi değil!" Diye fısıldadım onun duyabileceği şekilde. Araf oldukça şaşırmış görünüyordu.
"Yiğit ne oluyor birader?" Dedi Ege kaşlarını çatıp.

Yiğit, Ege'yi umursamayarak Araf'a baktı. "Sen sözde sevgilinin gözü önünde bir kızla sarmaş dolaş geliyorsun amına koyayım! Hâlâ gelmiş Asya'yı merak ediyorsun. Siktir git işine Araf." Yiğit oldukça sert ve ciddi bir şekilde konuşmuştu. Hatta boyun damarları ortaya çıkmıştı.

"Ne saçmalıyorsun lan sen?" Dedi Araf ve şoka gireceğim bir hareket yapıp Yiğit'in omuzundan ittirdi. Bu sırada sınıf sessize bürünüp bizi izlemeye başlamıştı. "Araf!" Yağmur'un çığlığı ile herkes ona baktı. "Doğru söyle lan, aldatıyor musun Asya'yı?" Yiğit'in dediği şey üzerine şoka girdim. Hatta tek ben değil herkes öyleydi. "Aldatmak?" Dedi Araf ve inanamaz gibi güldü. Ardından Yiğit'e bir yumruk atmasıyla çığlık attım. Yağmur da öyle. Birileri Araf'ı, birileri de Yiğit'i geriye çekmişti.

Yağmur adeta çığlık atarak Araf'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. "Sen deli misin?! Alt tarafı bir kız için kavga etmeye değer mi?!" Dedi.

Birkaç saniye bekleyip bunu sindirdikten sonra herkesi ittirip Yiğit'i kolundan tutup kaldırdım. Bu Araf dahil herkesin bize bakmasını sağlamıştı. "Bu kız Araf'ın kuzeni, Yiğit! Alt tarafı bir kız için, yani kimse benim için kavga filan etmesin. Ne sen birilerine yumruk at, ne de bir başkası sözde sevdiği kişinin arkadaşına yumruk atsın. Bu kadar yeterli, Yavuz amcanın yanına gidelim." Diyerek çantalarımızı aldım ve kimseye bakmadan Yiğit ile beraber sınıftan çıktık.

Araf, benim gözümün önünde bu hayatta en sevdiğim kişiye vurmuştu. Hemde haksız konumdayken, vurmak yerine bağırarak bile durumu açıklayabilirdi. Ve ağlamamam için sebep kalmamıştı. Çünkü galiba biz diye bir kavram kalmamıştı. Az önceki olay son darbeydi. Umarım şu an sağlıklı düşünemiyoruzdur, çünkü bunu istemiyorum. Bende.

***

"Benim deli oğlan senide kapıp gelmiş. Bir şeyim yok kızım." Dedi yavuz amca gülümseyerek. Yiğitle okuldan çıkar çıkmaz Yavuz amcanın kaldığı hastaneye gelmiştik. Yaklaşık 3 saattir buradaydım ve kimsenin haberi yoktu. Telefonumuda bilerek kapatmıştım.

"Olur mu öyle şey Yavuz amca? Ben gelmek istedim buraya. Yiğit zaten hastaneye kaldırıldığını söylediğinde ödüm koptu, sonuçta yarı babam sayılırsın." Dedim. Yavuz amca içten bir şekilde gülümseyip, "Gel buraya." Dedi. Koltuktan kalkıp yatağın kenarına oturdum, hemen baba gibi sarıldı. Ağlamamam lazım, çünkü hâlâ kendimi tutuyordum. Umarım en boktan bir zamanda patlamazdım.

"Ee ben?" Dedi Ömer ve yanımıza geldi. "Gel sende!" Dedim neşeli görünmeye çalışarak. Yiğit'in biricik kardeşi Ömer'di, baya büyümüştü. "Asya, seni çok özledim." Dedi hem bana hem babasına sarılarak. "Oğlum, abla diyeceksin ne Asya'sı?" Dedi Sevgi teyze. Yavuz amca ve Sinan abi güldü. "Ay boşverin, bir kardeşim var zaten." Dediğimde Ömer kaşlarını çatmıştı. "Şu Efe mi? Onu sevmiyorum. Çünkü sana abla diyor." Dedi.

Güldüm. "E çünkü ablasıyım. Kıskandıysan sende de?" Dediğimde omuz silkti. "Öyle yabancı geliyorsun. Boşver." Dedi. Hepimiz güldük. Yiğit bile okulda yaşadıklarını unutmuş gibi mutlu görünüyordu. "Kızım sizinkilerin haberi var değil mi, burad olduğundan?" Dedi yavuz amca. Geriye çekilip elimi enseme attım. "Aslında..." Yiğit devam etmeme izin vermeden ayağa kalkıp, "Var ama çok kalmaması lazım. Çünkü okulda olmadığı anlaşılabilir." Herkesin kaşları çatıldı. Bu salak yine cümleleri çelişkili kurup karıştırmıştı.

Ayağa kalktım. "Ben gideyim artık." Dedim ve herkesle vedalaşıp odadan çıktım. Yiğit'te benimle beraber çıkmıştı. "Kanka söylemiyim diyorum ama sizinkiler telefonumu sikti. Birde Araf filan var. Ayrıca suç bende oğlum, salak gibi atlamasaydım bir şey olmayacaktı. Benim yüzünden Araf'la küsme." Dedi Yiğit. "Kanka sorun tek o değil ki! Neyse boşver, ben taksiye atlayıp giderim. Sonra görüşürüz." Dedim ve Yiğit'in gelme ısrarlarını umursamadan oradan ayrıldım.

Dışarıya çıkıp bir taksiye bindim ve hiç gitmek istemediğim evimin adresini verdim. Karşılaşacağım manzaradan korkuyordum. Yaklaşık yarım saat sonra araba sokağın başında durdu. Parayı ödeyip indim. Fakat bir sorun vardı.

Sokağı boylu boyunca siyah minibüsler ve arabalar sarmıştı. Lütfen mafya akrabalarım gelmiş olmasın.

Yavaşça yürümeye başladım. Dakikalar sonra evin önüne gelmiştim. Zaten bir sürü koruma gibi adam vardı. Oflayarak bahçeye giriş yaptım. Ama keşke girmeseydim. Çünkü tanımadığım bir sürü yüz, Kadri Gürsel dede, dayım olacak adamlar ve bizimkiler bana dönmüştü. Çok gergin ve öfkeli görünüyorlardı. Özellikle abimler. "Asya sen nerdesin?!" Fırat abinin bağırışı çok korkunçtu. Herkes üstüme gelecekti. Korkuyordum.

"As-" babamın devam etmesine izin vermeden iki elimle kulaklarımı kapattım. Herkes bu hareketin üzerine durulmuştu. Aşırı şaşırmışlardı. "Bugün hiç güzel şeyler yaşamadım! Üstüme gelmeyin! Lütfen..." Sona doğru sesim kısılmıştı ve ellerimi indirip eve koştum. Koşarak yukarıya çıktım ve odama girdim, kapıyı kilitleyip sırtımı oraya yasladım. Ardından sürünerek kapının önüne çöktüm. Ağlıyordum.

Dizlerimi kendime çektim ve yüzümü kollarıma gömüp seslice ağlamaya başladım. O kadar yüksek sesle ağlıyordum ki, kapının arkasındakileri duymuyordum.

Hastalığımdan mı yoksa ruh halimden mi kaynaklanır bilmem ama ben artık bir şeyler yaşamaktan çok yorulmuştum. Keşke, hiç doğmasaydım. Çünkü bu aptal duygularla ve insanlarla savaşmaktan yorulmuştum.

***

"Kapıyı açmayacak mısın?"

"Git." Sesim ağlamaktan pürüzlü ve kısık çıkmıştı. Birde halsiz.

"Saatlerdir bende ağlıyorum, acımıyor musun bana?" Dedi Meriç abi. Gerçekten benimle beraber akşama kadar bu kapının önünde kalmıştı. Evet, hava kararana kadar kesintisiz ağlamıştım. Kapının öbür tarafında neler olup bittiğinden pek haberim yoktu. Fakat sürekli birileri kapının önündeydi. Çünkü bazen sessiz kalıp onları dinliyordum. En sonunda, "gidin, yarına kadar buradayım." Demiştim bitkin ve kötü çıkan sesimle. Sonrasını dinlememiştim ve bilmiyordum.

"Sen geldiğin zaman, bahçede gördüğün insanlar kuzenlerimizmiş. Çok fazla şey oluyor." Dedi Meriç abi, aynı benim gibi pürüzlü bir sese sahipti.
"Bir bu eksikti zaten." Diye mırıldandım. "Abi git artık. Uyuyacağım." Diyerek ayağa kalktım. Fakat her yerim uyuşmuş ve ağrıyordu. Özellikle gözlerim. Işıklar zaten kapalıydı ama perdeler açıktı. Karanlık odaya Ay ışığı sokak lambası vuruyordu. Ben bu görüntüyü çok sevmiştim.

"Yanına gelmemi ister misin? Belki birlikte uyuruz." Diye seslendi Meriç abi. "Söz veriyorum yarından itibaren normale döneceğim, ama gerçekten bugün yalnızlığa ihtiyacım var." Dedim bende duyabileceği şekilde konuşarak. Birkaç saniye sonra annemin sesini duydum. Ve seslerden anladığım kadarıyla tüm ev kapıya gelmişti.

"Anneciğim, hiçbir şey yemedin. En azından şu getirdiklerimi alıp odanda yesen?" Dedi annem. "Güzel kızım, sana yaşattığımız şeyler için özür dileriz! Söz veriyorum artık kötü hiçbir şey olmayacak. Baba sözü!" Dedi babam. Bir an dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Babam kötü hiçbir şey olmayacağından o kadar inançlı konuşmuştuki, mafya dedeme rağmen inanmadım gelmişti.

"Ve bizde varız güzelim! Seni en zor anlarda özellikle bugün yalnız bıraktığımız için özür dileriz. Ama en çok ben özür dilerim, çünkü en sevdiğin abin olarak bunu yapmamalıydım. Bergen'in bir sözü vardır hatta, bilir misin? Sen affetsen ben affetmem. Yani sen beni affedersen ben kendimi affedemem. Çünkü aileye daha çok bağlanmak yerine dağıldık. Üzgünüm." Ve çağrı abi.

"Abla bende özür dilerim! Salak gibi Bilal'lere gittim. Keşke gitmeyip senle kalsaydım." Dedi Efe. "Kendime hukuki işlemler başlatabilirim her an. Çünkü bugün çok bencil davrandım." Dedi Aral abi. "Bende özür dilerim, küçük. Seninle ilk tanışan abi olarak en yakınında ben olmalıydım." Dedi Fırat abi. Bana ilk zamanlar öyle hitap ediyordu, ve evet ilk tanıştığımız doğruydu. "Ve ben." Dedi Polat abi.
"Bundan sonra dengesiz davranmayacağım, en zor ve kötü anında yanında olamadığım için üzgünüm. Her ne kadar kızacağını bilsem dahi, arkadaşın Yiğit'i arayıp bugün neler olduğunu öğrendim. Bunu sonra detaylı konuşacağız." Sıçtık desene.

Sessizce yataktan çıktım ve kapının önüne geldim. "Kapıyı açacağım ama sınırı geçmek yok, tamam mı?" Diye sordum. Babam ve annem onaylasada diğerlerinden mırıltılar çıkmıştı. "Tamam mı?" Diye seslendim. Birkaç saniye içinde herkesten onay aldığımda kapıyı açtım. Herkes bitik ve yıkık haldeydi. Gözleri kızarıktı, hepimizin. "Siz barıştınız mı?" Diye sordum annem ile babama bakarak. Eğer barışmadılarsa oturup tekrardan ağlayabilirdim.

Birbirlerine baktılar. Ve cevap vermediler. "Barışmadınız mı?" Dedim. Kötü olan ruh halim iyice kötüleşmişti, hatta soruyu sorduğumda hem sesim ağlamaklı çıkmış, hemde gözümden bir iki damla yaş akmıştı. "Aa yeter ama bu kadar ağlamak." Dedi annem ve gülümseyip bana sıkıca sarıldı. "Sence biz annenle küs kalabilir miyiz minik kuşum?" Dedi babam ve o da bize katıldı. "Mutlu oldum lan." Dedi Güney.

Babamlardan ayrılıp abimlere de sarıldım. Birkaç tatlı sohbet sonrası, "bugün okula gidip geri döndüm. Yarın gitmem lazım. İyi geceler. Bugün naptığımıda yarın anlatırım." Dedim ve dediklerini duymazdan gelip odama girdim. "Lütfen gidip rahat uyuyun! Ben iyiyim, ağlamak falan da yok." Diye seslendim. "İyi geceler prensesim!" Dedi babam. Diğerlerinden de iyi geceler cevaplarını aldığımda yatağıma geçtim. Birkaç dakika içinde kapının arkasında ki sesler yok olmuştu.

Telefonumu alıp açtım. Açtığım gibi bir sürü bildirim ekrana düşmüştü. Bizimkilerden en az bin tane mesaj vardı. Ege'den, Berk'ten, Can'dan, Eren'den ve Araf'tan da bir sürü mesaj ve arama vardı. Tam o sırada Yiğit'ten bir mesaj geldi.

Kanka korkuyorum

Kaşlarım çatıldı.

Ne??

Bu salak sevgilin beni sevgilisi zannetti galiba. İkide bir bana özür içeren ve sabahki durumu açıklayan mesajlar atması normal mi???

Bana mı yavşıyor lan bu? Ama bu ilişki olamaz kızlardan hoşlanıyorum.

Vay aq. Ben aranızdan çekiliyorum o zaman ksjdkdjskxdj

Komik mi canim??

Evt

Tmm

Konuşma bittiğinde WhatsApptan çıktım. Araf demek ki pişman olmuştu. Çünkü başka açıklaması olduğunu sanmıyorum. Düşüncelerimi cama atılan taş böldü. Gözlerim irice açılırken ayağa kalktım. Gerçekten cama taş atılmıştı.

Penceremden aşağı baktığımda Araf'ı gördüm. Hem kaşlarım çatılmış, hemde şaşırmıştım. Beni görünce gülümsedi ve telefonunu işaret etti. Ben kendi telefonuma baktığımda Araf'ın aradığını gördüm. Merak ettiğim için açtım. "Asya-"
"Burada ne işin var?!" Fazla bağırmamıştım ama sert çıkan sesimle sözünü kesmiştim. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığını gördüm.

"Konuşalım mı?" Dedi. Başımı iki yana sallayıp. "İnan bana bugün olmaz Araf." Dedim ve tam kapatcaktımki, "neden?!" Diye sordu sitemle. Sinirlenmiştim. "Neden mi? Gerçekten mi? Bir sürü sebebi var Araf. Beni öptükten sonra bir kez bile arayıp bir şey demedin. Hadi kuzeninle ilgilendin diyelim, bir mesaj bile atamaz mıydın? Ben bu sabah çok da iyi olmayan şeyler yaşadım ve her şey üst üste geldi. Yiğit'te gergindi ve sen konuşmak yerine şiddeti tercih ettin. En çok da ne koyuyor biliyor musun? Kuzenin dahil herkesin içinde beni rezil ettin! Bu umurumda değil ama hem gururum kırıldı hemde egom zedelendi. Adım bile babamın okulunda çıkabilir! Bu Bizimkilerin kulağına giderse ne olacağını tahmin edebiliyor musun? Sanırım senin sinir sorunların ve benim davranışlarım ilişkimize uyuşmuyor. İyi geceler." Diyerek telefonu kapattım ve içeriye girdim. Gözlerinde son derece bir kırıklık ve üzüntü görmüştüm.

Yatağa girip huzursuz bir uykuya daldım.

***

"Görüşürüz abi! Yeter kapat artık." Dedim sitemle. "Seni yalnız bırakmak ne kadar koyuyor şu an biliyor musun? Çabuk okulu bitir ve benim yanımda işe başla." Dedi çağrı abi. Güldüm. "Tamam öyle yaparım, hoşça kal!" Diyerek telefonu kapattım. Bu sabah bizimkilere sadece Yavuz amcanın hastaneye kaldırıldığını söylemiştim. Araf konusunu açmamıştım. Sonrada Efe ile okula gelmiştik.

"Hadi iyi dersler yavru." Dedi Efe ve yanağımdan makas aldı. Bu çocuk benim boyumu mu geçiyordu yoksa bana mı öyle geliyordu?

"Baybay." Diyerek kendi sınıfıma çıktım. İçeri girdiğimde sırama ve arkasına kurulmuş olan Araf ve arkadaşlarını, tabii birde kuzenini gördüğümde tepki vermedim. Çünkü oraya oturmayacaktım. Yiğit ve Furkan da henüz yoktu zaten. Adımlarımı Gökhan'ın yanına ilerlettim. "Selam Gökhan naber? Bende iyi, yanına oturabilir miyim?" Dedim yalancı bir gülümseme ile. Şaşkınca bakmaya başladı. "T-tabii, gel." Dedi kocaman bir gülümseme ile.

Yana kaydığında direkt oturdum. "Hayırdır?" Dedi Gökhan bana dönerek. "Ne hayırı?" Diye sordum. "Yerin dururken neden benim yanım?" Dedi. "Bilmem, belki duvar kenarı değişiklik olur dedim." Diye bir şeyler salladım. "Pekâlâ..." Diyerek bir şeyler anlatmaya başladı.

Araf ile göz göze geldiğimizde sinirli olacağını düşünmüştüm, ama gördüğüm kadarıyla değildi. Hatta göz kırptı ve ayağa kalkıp çantasını aldı. Kuzeni dahil arkadaşlarına bir şeyler söyledikten sonra bu tarafa doğru gelmeye başladı. Kaşlarım hafif çatık onu izlerken önümüzde oturan Mustafa'ya doğru, "Kanka yer değişelim mi? Biraz değişiklik yapmış olursun." Dedi elini Mustafa'nın omuzuna koyarak.

Mustafa bir şey söylemeyip kalktı ve Araf'ın yerine gitti. Araf dudaklarını kıvırıp onümüze oturdu ve bana doğru döndü. "Ee ne konuşuyorsunuz?" Dedi hafif sırıtarak. Gökhan'a baktığımda göz devirip ayağa kalktığını gördüm. "Hiçbir şey birader, önüne dön." Dedi ve sınıftan çıktı. Gökhan'ın bu dediği gülmeme neden olabilirdi ama onun yerine Araf'a bakıp göz devirdim ve kafamı sıraya gömdüm. Uyumak en iyisiydi.

^^^

"Sessiz olun uyandıracaksınız yengeyi."

"O değilde, biz niye sınıfta kaldık?"

"Harbiden he, sapık gibi kaldınız burada. Ben sevgilisiyim, bir şey olmaz."

"Of! Benimde başka tanıdığım yok sizden başka. Hayır yani sevgilinse sevgilin. Bir yere kaçtığı yok, uyuyor. Biz beden dersini değerlendirip dışarıya çıksak?"

Bazı sesleri çok yakından duymamla gözlerimi açıp kafamı kaldırdım. Ama üstümde bir ağırlık vardı, hatta bir kapüşonluyla kafam kapatılmıştı. Kapüşonu indirip saçlarımı karıştırdım. Sınıfta uyuya mı kalmıştım?

"Günaydın!" Berk'in neşeli sesi. O tarafa döndüğümde gerçekten tüm grup burada olduklarını gördüm. Gözlerimi onlardan çekip, üstüme ağırlık yapan siyah hırkayı çıkardım. Bu kimindi? Kokusu Araf'ı andırıyordu ama...

"Bu kimin? Herkes nerede ve saat kaç?" Diye sordum telaşla. Çünkü okulda olduğum yeni aklıma dank ediyordu. "Sakin ol yengoş. Okuldayız, beden dersi, saat 11 ve herkes dışarda." Berk'in dediğinin ardından Yağmur denilen kız hiçbir şey demeden sınıftan çıktı. "Bu kıza noldu şimdi?" Dedi Ege. "Ben bir bakayım." Dedi can ve sınıftan çıktı.

"Hırkada benim." Dedi Araf ve yanıma gelip oturdu. "O halde biz çıkalım." Dedi Berk ve sırıtarak sınıftan çıktı. Diğer ikiside veda edip dışarıya çıktı. Bende tam kalkacaktımki, Araf aniden beni kendine çekip sarıldı.

"Çok özledim seni çok. Konuşup bitirelim şu küslüğü." Dedi. Cevap vermedim ve hareket de etmedim. Göğsü hem çok rahattı, hemde buna ihtiyacım varmış gibi hissetmiştim.

"Neden dün sabah öyle yaptın? Yiğit aldatıyor musun dediği an ona vurdun. Gözünün ilk defa bu kadar döndüğünü gördüm." Diye mırıldandım başımı göğsünden kaldırmadan. Sırtımda olan elini yukarıya çıkarıp saçlarımda gezdirmeye başladı. "Çünkü birinden bu kelimeyi duymak beni delirtti. Herkes, sana deli gibi tutulduğumu biliyorken Yiğit'in böyle demesi... Bilmiyorum, o da haklıydı gerçi. Tanımadığı bir kızla sarmaş dolaş içeriye girdim. Zaten beni affetti, yani öyle söyledi sabah. Aramız biraz soğuk olsada konuşuyoruz." Dedi.

Birkaç dakikalık sessizlikten ve huzurdan sonra kafamı kaldırıp geri çekildim. "Barıştık mı?" Dedi. Yutkundum. "Yiğit seni affetti, ben değilki... Sana telefonda söylediklerimi biliyorsun Araf. Ben gerçekten artık bilemiyorum." Dedim tereddütle.

"Ne?" Dedi önce anlamazca. Sonra yutkundu. "A-ayrılmak mı istiyorsun?" Bunu korkarak sormuştu. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım ve tuttum. Birkaç saniye sonra nefesi verip gözlerimi açtım.

"Son zamanlarda evde çok fazla olay oluyor. Dün mesela, aşırı stres oldum ve korktum. Tüm duyguları bir arada yaşıyorum birden. Aile olaylarını geçtim, bir yandan ilişkimiz var. Sevgiliyiz. Bu da gerçekten çok ağır ve stresli geçiyor. Bir gün mutlu olsak, öbürsü gün tartışıyoruz. Zaten çok uzun zaman olmadı sevgili olalı." Deyip sustum ve en sonunda ellerimle yüzümü kapatıp "OF!" sesim hem titremiş hemde ağlamaklı çıkmıştı.

"Nefret ediyorum bu durumdan! Ayrıca salak gibi niye böyle bir konuşma yaptım? Ben ne dersem diyeyim ayrılmayalım tamam mı? Lütfen..." Yine bipolarlığım baş göstermişti.

"Gel buraya başımın belası, gel..." Dedi Araf burukça gülerek. Ardından yine bana sarıldı. Bu sefer sıkıca, hiç bırakmayacakmış gibiydi. "Şöyle yapalım o zaman," dedi. Ağlamadığım halde burnumu çekip kafamı kaldırdım ve ona baktım. "Nasıl?" Dedim.

Gülümsedi ve elimi tuttu. "Ayrılmayacağız ama ben sana kendimi affettirmek için her şeyi yapacağım. Peşinden koşacağım, sanki ayrılmışız gibi. Ama her birbirimizi özlediğimizde yine sarılacağız." Dedi. Ne demek istediğini gayet iyi anlamıştım. Birkaç saniye sonra ayağa kalkıp hırkasını üstüne attım. Bana şaşkınca bakıyordu.

"Kalk git ve bana Kinder al o zaman. Birazcık True beauty' deki Eun Woo'yu örnek al." Dedim. "Neyi neyi?" Dedi kaşlarını daha da çatarak.

Gülmemeye çalışarak, "İlk iş Kore dizilerini izlemek olacak. Bugün, -tabii beni seviyorsan- diziyi izle. Zaten çok popüler bir dizi, nasıl bilmezsin ki?" Dediğimde inanamazca kendini gösterdi.

"B-ben ve Kore dizileri? Saçmalama kızım, hayatta öyle şeyler izlemem ben." Dedi. Somurttum ve "İyi." Dedim trip atar gibi. Ardından sınıftan çıktım. Azıcık Araf'ı tanıyorsam benim için bu akşam diziyi izlerdi. Tabii tanıyorsam.

°°°

"Ne karışık dizi amına koyayım. İlk bölümünü izleyeyim dedim, kızın biri çirkin diye zorbalık görüyor. Asya, sevgilim bunları örnek alma sen tamam mı? Çok güzelsin." Dedi Araf.

"Of Araf!" Dedim bıkkınca. "Araf, abiciğim o diziyi izlemediysen yuh derim. Hatta yengenin yerinde olsam, sadece mafya filmleri izleyen bir çocukla hayatta çıkmazdım. Yok savaşmış, yok katilmiş, yok mafyasıymış. Geleceğin Sedat Peker'i vallahi." Dedi Berk.

Araf, Berk'in ensesine vurdu. Şu an ev yolundaydık. Berk, Araf, Efe ve benim evim aynı yoldan gittiği için dördümüz beraber yürüyorduk. Yağmur ise özel şoförü ile gitmişti, Araf'ın evine.

"Neyse, geldik yenge sizin eve. Hadi Allah'a emanet." Dedi Berk ve diğer sokağa girdi. Efe de, "ben gidiyorum!" Diyerek eve doğru koşmuştu. Kapının önünde durduğumuzda Araf bana bakıp sırıttı ve hızlıca iki yanağımıda öptü. "Şu an küs olmadığımız anlardayız." Dedi. "Yoo, hadi görüşürüz." Dedim ve koşar gibi bahçeye girdim. Ama salak gibi sırıtmama da engel olamıyordum.

Anahtarını çıkarıp kapıyı açtım ve içeriye girdim. Şerro Efe beni beklememişti. "Ben geldim!" Salona mutlu bir şekile bağırarak girdiğimde gördüğüm manzara ile tüm sırıtışım hem silindi, hemde keyfim bir anda puf oldu.

Yine annemin tarafı gelmişti. Fakat esas olay herkes normal görünüyordu. Mesela annem. Hiçbir şey yokmuş gibi bana gülümsemiş ve, "Hoş geldin anneciğim." Evet hem normal, hem anormal davranmıştı.

"Hoş geldin prensesim, misafirlerimiz var. Geçen sefer kötü şeyler yaşadık ama şu an herkes sakin. Dayıların ve kuzenlerinle tanış lütfen." Dedi babam. Çok sakin görünüyordu fakat içinde yatan öfke her an gün yüzüne çıkacakmış gibiydi. Abimler ise bu durumdan hiç memnun olmadıklarını basbaya gösterir gibi somurtuyorlardı. Mesela Polat abi. Her an kendi yaşında duran, kumral adama saldıracakmış gibi duruyordu.

Kadri Gürsel dede, iki tane sözde dayım ile birlikte tanımadığım 6 kişi vardı. Ve hepsi kuzenim olmakla birlikte erkekti. Gözüme geçen gün karşılaştığımız kişi çarptı. Güya tesadüfen karşılaştığımız dedemin peşinden giden çocuk. Bana abi tavsiyesi veren kişi. Yani kuzenim.

Vay anasını.

Diğer adamlar aşırı ama aşırı korkunçtu. Uzaktan görsem kesin mafya derdim. Hayır yani Fırat ile Polat abiyi geçmiş durumdalar gözümde. Bu kadar mı soğuk ve katı görünülür canım?

Herkes benden bir tepki bekliyordu. "Ay hoş geldiniz. Ne sevindim anlatamam, hazır gelmişken ödevime de bir el atarsanız çok iyi olur be Gürsel ailesi. Mafyalar hakkında bir kompozisyon ödevim varda..." Öldürmeseler bari.

Güney, çağrı, kuzenim olan çocuk ve Aral dayanamayıp anırmaya başladılar. Babam gülmemek için üstün bir çaba gösterip bana göz kırptı. Fırat abi ve Polat abi, kalan 5 adamla sert bakışma yarışına girmiş gibiydi. Mafya vs katil, nasıl ama?

"Yeter!" Sözde dayımlardan birinin konuşması beni bile yerimden sıçratacak kadar desibeliydi. "Bencede, zaten şaka niyetine demiştim." Diye mırıldandım ve koşar gibi annemin yanına gittim. "Anne, dün anneler günüydü ya, kutlayamadım. Ama bugün bir sürprizim var, akşam birazcık dışarıya çıkmamız gerek sadece." Dedim. Evet aklımda güzel bir anne-kız gecesi planı vardı. Biraz bu olaylardan onu uzaklaştırmak istiyordum.

Anında ortamda sessizlik ve ciddilik oldu. Fakat annemin yüzündeki o kasvet bir anda yok oldu. Hatta uzun zamandır görmek istediğim o içten ve şefkatli gülümsemesi geldi. "Senin varlığın yeter zaten güzel kızım." Dediğinde tam duyguya girecektimki, "Bende anne yarısı sayılırım değil mi? Bana ne sürpriz hazırladın yavrum?"
Dedi çağrı abi. Ortamın havasını değiştirmek için demişti ve işe yaramıştı. Kadri Gürsel dede dahil çoğu kişi gülüyordu.

"Of abi!" Dedim sitemle ve tek boş yer olan sözde dayımlardan birinin yanına oturdum. Fakat en uzak olacak şekildeydim. "Gelelim asıl meseleye." Babamın konuşmasıyla herkes susmuştu.

"Yanındaki adam ve karşındaki adam, dayınlar oluyor, Asya. İstersen tanış onlarla." Dedi babam yanımdaki adama ima ile bakarak. Birbirlerini gerçekten sevmiyorlardı.

Yanımdaki adam en sonunda bana döndü ve hem içten hem korkunç bir şekilde gülümsedi. Ardından elini uzatıp, "Adım Ferit." Dedi. Çaktırmadan anneme baktığımda gerçekten bu ortamda sakince durmakta çok zorlandığını gördüm. Hatta gözleri dolmuştu bile.

Elini çok uçtan tutup hemen çektim. "Asya." Dedim bildiği halde. Diğer adam, yani sözde dayım -nedense Polat abiye çok benziyor- "Polat." Dedi. Düşüncelerimden dalgın bir şekilde çıkıp, "Ne?" Dedim dehşet içinde. "Adım Polat. Ve evet, abin genlerini benden aldı. Aynı isme sahip olmamızdan da anlamışsındır." Dedi Polat abi'ye bakıp.

"Oha. Yani affedersiniz... Bugün şok üstüne şok yaşıyorum." Diye bir şeyler geveledim. "Bizde tanışalım, sevgili kuzen." Dedi o çocuk ve, "Adım Demir. Bir Asya Zadeoğlu ile tanışmak benim için onurdur." Dedi. "Aynı şey benim için geçerli değil be kuzen." Dedim iğneleyici bir şekilde gülümseyerek. Bozulmuştu ve bana -mafyaların ve katillerin arasında- dil çıkarıp önüne döndü.
"Demir." Dedi Polat olan dayım uyarır bir şekilde.

Ve sonrasında hızlıca diğer 5 kuzen olacak korkunç adamlarla tanıştım.
Demir, Selim ve Akif, Polat dayının çocuklarıydı. Kenan, uğur ve Tarık da yanımdaki adamın yani Ferit dayının çocuklarıydı.

Annem ayağa kalkınca herkes ona baktı. "Yemek hazır olmuştur. Yardım edeyim ben." Ve herkesten kaçmıştı. Her ne kadar bizi üzmemek için mutlu görünsede aşırı kötüydü şu an. "Bence hiç gerek yok. Çocuklar kalmak isterse başımızın üstünde yerleri var, fakat sizin için bunu söyleyeceğim. Ailem, senin bu mafya saçmalıklarından yeterince zarar gördü Kadri Gürsel. Git artık." Babam açık açık onları kovmuştu.

Herkes sessizleşirken Kadri Gürsel dede buruk bir gülümseme ile ayağa kalktı. Saygıdan yavaşça bende kalktım, hatta babam hariç herkes ayaklanmıştı. "Haklısın Serdar. Ama sürekli unuttuğun bir şey var, ben kızımı isteyerek vermedim. Sadece zorla evlendirdim. Ailenden sakladığın çok şey var, oğlum." Dedi Kadri Gürsel dede.

Ben şoka girmişken Kadri Gürsel dede bana döndü. Korktum lan. Burukça gülümserken, "Belki tekrardan görüşürüz sevgili torunum. Kendine iyi bak." Dedi samimi görünen bir dede ifadesiyle. Ne yapacağımı bilemeyip elimi kaldırdım ve salladım. "Baybay Kadri Gürsel dede." Sonra bu cümlenin çok saçma olduğunu fark ettim.

"Ay yani evet. Görüşürüz. Kendinize iyi bakın diyeceğimde her an çatışmada öbür taraf-" sus Asya sus.

Kadri Gürsel dede aniden korkunç bir kahkaha atınca çaktırmadan Polat abinin yanına gittim ve kolundan tutup hafiften arkasına geçtim. Hem rezil olmuş, hem utanmıştım. Polat abi bana gülümserken önüne dönmesi için işaret ettim. Yeterince rezil oldum zaten.

Kadri Gürsel dede kahkahasını keserken, "Bizde gidiyoruz baba. Söylediğin gibi, damadının anlatmadığı bir sürü şey var ve burada suçlu durumda olan biz oluyoruz. Her seferinde." Dedi Polat dayı. Babam sabrı kalmamış gibi aniden kalktı ve Polat dayının yakasından tuttu. "Ne diyorsun lan sen?!" Babamdan cidden korkmuştum.

Polat abinin beni bırakıp müdahale etmesi ve annemin mutfaktan çıkışı bir olmuştu. "Baba yeter!" Diye bağırdım dayanamayarak. Yine ortalık karışmıştı. Yine ve yine sessizlik. "Lütfen durun artık. Hiçbir şey beni ilgilendirmiyor çünkü her şey sizin geçmişinizde kaldı. Psikolojim çok bozuldu gerçekten ya! Eğer sorun babamdaysa gidip başka yerde konuşun lütfen. Eğer annemleyse onunla -tabii isterse- çok sakin bir şekilde ayrı bir yerde konuşabilirsiniz. Eğer sorun bensem!... Saçmalamayın tabiikide bunun devamı yok." Diyerek sustum.

"Sonunda ya!" Demir'in sitemli yüksek sesi ile bu sefer ona baktık. "Sizin geçmişte olan meseleniz yüzünden, hatta en çok halama zarar veren o mesele yüzünden tüm herkes zarar görüyor! Mesela ben. Annem öldüğünden beri ilk defa anne yakınlığını birinden gördüm. Halamdan, şu birkaç günde siz bilmeseniz dahi benimle çok güzel ilgilendi! Hatta geçmişi bile karıştırmadan, sanki yıllardır çok yakınmışız gibi konuştu. Baba ve dede, sizin mesleğiniz yüzünden halka karşı çok kapalı oldum. Sizin aksinize ben nefret ediyorum şu mafyalık ya da şirketteki o işlerden. Bende kuzenlerim gibi hayatımı yaşamak istiyorum..."

Bunu söylerken gözlerinden birkaç damla akmıştı. Ve hiç kalmadan koşarak dışarıya çıktı. Çok pis duygulanmıştım. Güney ile göz göze geldik. Onunda gözleri dolmuştu sanki. Dudaklarını kıpırdattı ve, "Onun yanına gidiyorum." Dedi. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. "Yardım et." Dedi bu sefer. Bende bunu düşünmeye başlamıştım zaten.

"Farkındaysanız az önce birinin psikolojisini daha bozdum. Yani bozdunuz, ben sadece içini dökmesine vesile oldum. Sizce manyak psikiyatrim gibi psikolog olabilir miyim? Ama zaten hayalim bu değil. Boşverin. Ee, şimdi aşiret ve mafya güçlerini birleştirip Demiri birileri kaçırmadan önce onu bulmak gibi bir planımız yok mu?" Dedim.

Valla ne olursa olsun artık, bir bu eksikti amına koyayım demekten bıkmıştım yahu.

Kestik...

Bölüm nasıldı tümüyle? Sonraki bölüm için bazı düşünce ve fikirlerinizi buraya bırakabilirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum kendinize iyi bakınn.

Continue Reading

You'll Also Like

10K 524 47
" Farkında mısın? " " Neyin? " " Borde bereli olduğumun? "
372K 31.5K 51
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
586K 34.5K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
9.3M 122K 22
O sırtımı dayadığım bir ağaç değildi sadece. Güven veren bakışları benim yarınlarımdı. Sıcacık eli hayatımdaki en güzel şeydi. Ve varlığı...ruhuma gü...