GÜNDÜZ GÜNCELERİ

By SumeyyeDemirkan

494K 80K 105K

More

GÜNDÜZ GÜNCELERİ
1.Bölüm: ''Kim Bu Gündüzler?''
2.Bölüm: "Ateş Hattı"
3.Bölüm: ''Mor Işıklı Kafası Karışık''
4.Bölüm: ''Halı Yıkama Günlüğü''
5.Bölüm: ''Yağmurdan Kaçıp Doluya Tutulmak''
6.Bölüm: ''İçler Dışlar Çarpımı''
7.Bölüm: ''Ortadaki Sıçanlar''
8.Bölüm: ''Zafer ve Ödül''
9.Bölüm: ''Yağmurun Altında''
10.Bölüm: ''Üzümlü Kek''
11.Bölüm: ''Yanlış Anlaşılmalar Doğru Hisler''
12.Bölüm: ''Ufak Tefek Kalp Çarpıntıları"
13.Bölüm: ''Karanlıktaki Işık''
14.Bölüm: ''Ya Şimdi Ya Hiç"
15.Bölüm: ''Bazı Güzel Anlar"
16.Bölüm: ''Pencere Önü Hayaller"
17.Bölüm: "En Aydınlık Yer"
18.Bölüm: ''Güzel Başlangıçlar''
19.Bölüm: ''Aşk Basılması"
20.Bölüm: ''Kar Tanesi Tozu"
21.Bölüm: "Kafada Kurmalar"
22.Bölüm: ''Ani Gidişler ve Gelişler"
23.Bölüm: Bir De Bayıldı"
24.Bölüm: ''Kaçarken Yakalanmak''
26.Bölüm: "Bir Tatil Meselesi"
27.Bölüm: "Başka Hayatların Ritmi"
28.Bölüm: "İki Kalp Arasında"
29.Bölüm: "Hedefe Ulaşmak"
30.Bölüm: ''Final''

25.Bölüm: ''Neşe Biletleri''

11.9K 1.7K 907
By SumeyyeDemirkan

Keyifli okumalar 🤜🏻

25.Bölüm: ''Neşe Biletleri''

Şom ağızlı olmak ya da olmamak, aslında bütün mesele bu.

Babam karşımızdaydı ve biz ona basılmıştık, daha doğrusu böyle söylemek de yanlış neyiz biz akbil mi anasını satayım?

Önce ellerimize sonra da babamın gözlerine baktım ama babamın gözleri de bizim ellerimizdeydi. Usulca ellerimizi ayırdığımızda abartı bir tepkiden kaçmaya çalışarak soğukkanlı duruşumu korumaya çalıştım. ''Baba biz...'' diye başladım söze.

Bir selam verseydin canım, o kadar rastlaştınız yahu...

Babam sol kaşını kaldırıp, ''Aleyküm selam kızım,'' dedi.

Canım ya, iç sesimi okumayı da öğrenmiş.

''Nereden geliyorsun?'' diye sordum. ''Yani şey...''

''Camiiden çıktığıma göre bakkaldan geliyorum,'' diye alay etti. ''Nereden geleceğim kızım? Teravihten çıktım eve gidiyordum.''

''He Allah kabul etsin.''

''Sağ ol.''

Maçı uzatmalara mı götürüyoruz abi ne oluyor? Zaten kendi evimizde golü yedik, küme düşersek bir daha nah çıkarız üst lige... Bekir kardeşimin genlerini taşıdığım nasıl belli, bir ara size ofsaytı da anlatırım.

Babam bir açıklama yapmamı bekliyordu ya da bekliyor muydu bilmiyordum. Ona anlatmalıydım ama dürüst davranmalıydım da. Zaten her şeyi görmüştü nasıl yalan söyleyebilirdim? Dudaklarımı ıslattım ve soluklandım fakat o benden evvel davrandı. ''Sen Hale ablanla yürüyüşe çıkmamış mıydın Gonca? Annen öyle söylemişti kızım.''

Has... Bunca işin gücün arasında bir de Hale ablama yalan bulacağım şimdi. Neyse iki yüz lira oldu üç yüz... Bu fiyatlar günah endeksli ilerliyor, dolara bağlayayım bari bir dahaki sefere.

''Hale ablam mı?'' diye sordum zaman kazanmak için.

''Evet.''

''Annem mi söyledi?''

''Evet.''

''Ne zaman söyledi?''

''Gonca!'' diye sorguladı babam. Az önce soğukkanlı olacağıma dair bir cümle geçmiş olabilir ama maalesef bazen aklım karışıyor herkes böyle tutarsızlıklar sergileyebilir. Babamın gözleri Yekta'ya kaydı. ''Sen karşı evdeki çocuksun değil mi?''

Yekta, ''Evet İlhami Amca,'' diye karşılık verdi.

Babam konuşmadı. Sanırım en uygunu buydu. Yekta da bir şey söylememişti ve bunu da nedensiz yere sevmiştim çünkü bunun izahını öncelikle kendim yapmalıydım. Kısa bir sessizlik olduğunda Yekta usulca nefes alıp verdi ve ellerini önünde birleştirerek, ''Ben müsaadenizi isteyeyim o halde,'' dedi çünkü babamın bir şey sormayacağını biliyordu yani şimdilik. Zeki ve mantıklı sevgilim benim, hadi git ben boşları toplarım.

Babam kafasını aşağı yukarı sallarken yavaşça Yekta'ya yol verdi.

İnanılmaz garip bir durumun ardından Yekta bizden uzaklaşmaya başladı.

Hiç böyle hayal etmemiştim ama fark etmez artık, ne olacaksa olsun aman üç günlük dünya be.

Babam gözlerimin tam içine bakarken gülümsemeye çalıştım. ''Gel eve birlikte yürüyelim,'' diye konuştu ve hafifçe döndü. Yanındaki yerimi aldığımda dudaklarımı birbirine bastırdım. Ayaklarımın uçlarını izleyerek ilerlediğimde, ''Misafirler gitti mi?'' diye sordum.

''Yok,'' dedi babam.

''Peki.''

Babam bir şey söylemediğinde sanırım ona açıklama yapacak olan taraf bendim, böylelikle kendimi daha iyi ifade edebilirdim.

''Kızdın mı baba?'' diye sordum sessizce.

''Neye?''

''Az önce gördüğün manzaraya.''

Güldü. ''Az önce gördüğüm şey bir manzara mıydı?''

''Af edersin öyle söylemek istemedim sadece...''

Sözlerimi kesti. ''Yalan söylemene kızdım Gonca.''

''Anlamadım?''

''Niye yürüyüşe çıkacağız diye yalan söyledin? Üstelik ablan da yok ortalıkta.''

''Ablam... Şey...''

''O da Doğu'yla beraber değil mi?''

Söyle gitsin be. ''Öyle evet.''

''Niye bunu söylemek yerine abuk subuk yalanlara başvuruyorsunuz? Neyim ben canavar mı kızım? Size kızacak, size zorbalık yapacak bir adam mıyım sahiden?''

''Estağfurullah baba öyle değilsin tabii ki,'' deyip kısa bir suskunluğun ardından hemen devam ettim. ''Ama... Daha doğrusu bunu sana dürüst bir şekilde söyleyemezdim sonuçta...'' Kelimelerimi bir araya getirirken zorlandığımı fark ettim ve bu konuda yalnız değildim.

Babam, ''Tamam üzerine gelmeyeceğim,'' dedi. ''Senden bana bir açıklama yapmanı da beklemiyorum çünkü anladım ben anlayacağımı. Beni üzen tek şey yalan söylemeniz.''

''Çekindik diyelim biz ona?''

''Hadi öyle olsun madem,'' dedi. ''Ama bunu sonra konuşacağız.''

''Neyi?''

''Sen biliyorsun ne olduğunu.''

''Baba Yekta'yla...''

''Tamam şimdi değil,'' dedi babam. ''Seni sorguya çekmeyeceğim, merak ettiğim bir şey varsa sorarım zaten.''

Sanırım bu iyi bir şeydi, anlamadım valla ya aman.

Eve geldiğimizde henüz misafirlerimizin gitmediğini gördüm. İdil ablanın babası biraz rahatsız olduğu için babamla beraber camiiye gitmemişti. Annem bizi kapıda gördüğünde, ''Hale nerede?'' diye sordu, gözleri bendeydi.

Babam güldü. ''Söyleyeceği yalanı dinleyince görürüz nerede olduğunu.''

''O demek İlhami Bey?''

Babam ayakkabısını kenara çıkarıp ev terliklerini giydikten sonra annemin yanına ilerleyerek, ''Neyse sonra mevzusunu açarız,'' dedi. ''Ben içeri geçeyim.'' Bana seslendi. ''Gonca bana bir çay getir kızım!''

''Hemen baba,'' diyerek acele ettim.

''Ablan nerede?'' dedi annem.

''Doğu eniştemle.''

''Ne?'' diye geldi peşimden. ''Siz beraber değil miydiniz?''

''Yok onlar beraber.''

''Sen kimleydin o zaman?''

Bekir keyiflenerek elinde çay bardağıyla içeri girdi. ''Boş ver anne ya! İki gün sonra pat diye bir damat daha çıkar gelir elinde çiçeğiyle o zaman görürsün! Malum bizim kızların isteme olayı hep farklı!''

''Çok biliyorsun sen!''

Güldü.

Annem merakla, ''Gonca?'' diye sorguladı. ''Ne demek oluyor bu kızım?''

Çay bardağını ararken, ''Anneciğim sonra konuşuruz,'' dedim. ''İçeriden bir sürü ses geliyor bak, hadi gitsene sen de.''

''Konuşacağız sonra!''

''Konuşuruz toprağım ya konuşuruz!''

Annem mutfaktan çıktıktan sonra Bekir elindeki çay bardağını sallayarak keko bir tavırla yanıma geldi. Tipe bak bir tane geçirsem yere yapışır... ''Anlat bakayım,'' diye çayından bir yudum aldı gözleri bu esnada kısılırken. ''Yine hangi işinizi batırdınız?''

''Ay Bekir seninle uğraşamam şu an,'' diyerek babamın çayını doldurdum ve içeri gittim.

En sevmediğim durumlardan biri olan kalabalık bir ortama girmeyi yaşayıp yalandan iki üç soru cevaplayıp eh bir de sevgi pıtırcığı halleri geride bıraktıktan sonra mutfağa geri döndüm.

Bekir tazelediği çayıyla beraber beni gözleriyle karşısına çağırdı. İşin garibi bir bardak da bana koymuştu. ''Hangi dağda kurt öldü?'' diye sordum çayıma şeker atarken.

''Kurt ölmedi,'' dedi Bekir. ''Dökül.''

''Neyi canım?''

''İçindekini.''

Güldüm. ''Ben mi sen mi acaba?''

''Benim dökülecek bir şeyim yok kızım.''

''Ayşe?'' diye bakıp göz kırptım.

''Karıştırma şimdi Ayşe'yi.''

''Ha karışılacak kadar var yani?''

''Gonca!''

''Ay ne be?'' diye çemkirdim sessizce. ''Neyi dökecekmişim ayrıca ben?''

''Babamla eve geldiğine göre bir şeyler olmuş belli.''

''Babam öğrendi,'' dedim gözlerimi devirerek. ''Yekta'yla beni.''

''Hassiktir! Nasıl?''

''Gördü işte ne nasıl?''

''Sonra?''

''Ne bu laf alma merakı?'' diye baktım saf saf gözlerine. ''Öğrendi işte sorgulama! Babam bile bu kadar sormadı. Hem sen boş ver işte sen Ayşe'den bahsetsene biraz. Kim o kız okuldan mı?''

''Okuldan,'' dedi hızla ve gözlerini kaçırıp çay bardağıyla oyalanmaya başladı. ''Bu kadar.''

''Bu kadar?'' diye kaldırdım kaşlarımı yukarı doğru. ''Atma yalan.''

''Ne öğrenmek istiyorsun kızım sen?''

''Öğrenmek istediğim her şeyi,'' diye sırıttım hevesle. ''Anlatsana. Bak yalan yok zaten fark etmiştim son zamanlarında bir renk geldi sana, böyle bir insan gibisin.''

''Zaten insandım lan manyak!'' dedi hafif bir atarla.

''Yani neyse işte daha da insanlaştın,'' dedim hızla. ''O İnci varken hiç böyle değildin sen.''

''Nasıldım?'' Gözleri kısıldı ve merakının gerçekliğine şahit oldum.

Dudaklarımı ıslatırken usulca soluklanarak, ''İyisin işte,'' dedim. ''Her zamanki salaklığın var da işte bir iyisin.''

Masanın altından ayağıma vurduğunda kaşlarımı çattım ve tepki gösterdim. ''Bok iyisin anasını satayım, aynı barzoluğuna devam. Yazık o Ayşe'ye de! Numarasını ver de yol yakınken dönmesini söyleyeyim.''

''Yol hiç de yakın değil,'' deyiverdi diliyle dişinin arasından.

''O nasıl ya?''

''Yarın akşam birlikte iftar yapacağız.''

Gözlerim yuvalarından fırlamak üzereyken yine dangoloz bir deyime kurban gitmeden gözlerimi yuvasında tuttum ve bardağımı kontrollü bir şekilde bırakıp Bekir'e odaklandım. ''Nasıl yani? Çıkıyor musunuz siz?''

''He ilk date.'' Benim alay etti.

Ben de onunla ettim. ''Helal date.''

Gözlerini devirdi.

Gülmeye başladığımda, ''Oğlum anlatsana işte kıvrandırma ya,'' dedim. ''Şurada iki dedikodu yapacağız.''

''Ben senin kız arkadaşın mıyım? Gülbade miyim ben?''

''Değilsin ama benim her haltımı öğrenmek istiyorsun.''

''Ben isterim,'' dedi. ''Ayrıca Yekta aramadı mı seni? Merak etmedi mi son durumları?''

''Ben arayacağım onu,'' dedim hızla. ''Konu sensin şu an. Yekta bir sorun olmadığını bilecek kadar tanıyor beni.''

''Babamı ve beni tanımıyor ama?''

''Üf,'' dedim içim geçmiş gibi. ''Amma naz yaptın ya!''

Bekir karizmatik bir bakış atarken kafasını eğdi ve çayını yudumlayarak benimle yüz yüze geldi. O bakışını yakaladığımda, ''Sen var ya kesin aşık oldun!'' dedim bastırarak. ''Evet işte aşıksın ben anladım.''

''Ne diyorsun?'' dedi hızla bardağı dudaklarından ittiğinde. ''İyice kafayı yedin he.''

''Ya bırak bu işleri.'' Gülmeye başlarken masanın altından ayaklarımı salladım. ''Ama nasılsa çıkar kokusu.'' İç geçirdim ve telefonumdan saate baktım. ''Neyse ben odama çıkıyorum. İdil ablalar gitmeden inerim aşağı.'' Mutfaktan çıkmadan Bekir'e konuştum. ''Çayları tazele.''

''Çok beklersin.''

''Hadi bak Bekir Ayşe'yi seviyor diye bağırırım yoksa!''

''Gonca!''

Sırıtarak ve kimseye görünmemeye çalışarak odama çıktığımda çabucak telefonuma sarıldığım gibi penceremin önünde dikildim. Yekta'nın odasının ışığı yanıyordu ve perdeleri açıktı. Onu aradığımda birkaç saniye sonra açtı ve direkt pencerenin önüne geldi. Birbirimize baktığımızda güldüğünü gördüm ama mesafelere inat gözlerindeki endişeye de şahit oldum. ''İyi misin?'' diye sordu ilk.

Güldüm. ''Çok iyiyim. Sen varsın çünkü.''

Gülümsedi. ''Öyle ama...''

''Korkma babam bir şey demedi,'' dedim. ''Yani korkmanı gerektirecek bir durum da yoktu zaten. Tamam garip bir durum oldu ama işte... Sen ne hissettin?''

''Ne diyeceğimi bilemedim ki,'' dedi şaşkınlıkla. ''Gördü zaten her şeyi inkar edecek halimiz yoktu, öyle pat diye mevzuya da girmek istemedim sana bıraktım.''

''İyi yaptın teşekkür ederim,'' dedim. ''Babam seni tanıyor zaten ama tabii durum farklı biraz.''

''Farklı tabii,'' diye gülümsedi alnını pencerenin camına yasladığında. ''Kızına aşığım, kör kütük.''

Aynı tavrı sergilediğimde sesim kısıldı. ''O kadar diyorsun yani?''

''O kadar diyorum yani.''

''Kızı da sana öyle.''

''Ne kadar?''

''Kör kütük.''

''Sağ ol.''

''Ne demek canım.''

Gülüşmeye başladığımızda eve doğru gelen ablamı gördüm. Alnımı camdan çektiğimde kafasını kaldırdığı gibi benim odama baktı ve kaşlarını çatarak parmağını üzerime salladı. Kahkaha atarak ona baktım ve Yekta'ya konuştum. ''Ablamın başı belada.''

''Bir şey olmaz, baban kıyamaz size.''

''Orası öyle tabii,'' diyerek ablama tatlı bir öpücük attım. Ablam Samuray Jack gibi bahçe kapısından içeri girdiğinde yüzümü Yekta'ya çevirdim. Benden hızlı davrandı. ''Çok güzel gülüyorsun.''

Sersemleştim. ''Bir dur şurada iki ekşın yaşayacağız ama ya!''

Gülümsedi, sersem gibi. ''Benim ekşınım da sensin.''

''Ba ba ba!''

''Meltem mutfak!'' dedi kahkaha atarken. Ses tonu kalbimin ritmini değiştirmişti.

Aşk böyle bir şey işte anasını satayım sorup durmayın daha fazla.

Tamam, sakin ol.

''Neyse ben kapatayım,'' dedi Yekta sessizleşerek. ''Ablanla konuşma gereken konular olabilir ama sahura kadar uyumazsan ben buradayım.''

Sırıttım ve kendimi biraz naza çektim. ''Yok uykun gelirse uyuyabilirsin.''

''Yok yok uyumam merak etme.''

''Ben söylemiş olayım da sen bilirsin.''

''Öyle olsun.''

''Olsun,'' dedim ve çok da uzatmadan telefonu kapattım.

Dışarıdan kendimi izlesem girdiğim şekillere bakıp tek yumrukla yere serebilirim ama yaşayınca kalbimi yiyesim geliyor.

Telefonu kapatıp arkamı döndüğümde ablam soluk soluğa kalmış bir şekilde odama girdi. Onu sakince karşıladım. ''Babam sizi öğrendi mi?'' Sorduğu ilk şey bu oldu.

''Sana kim söyledi?''

''Bekir.''

''La bu çocuğun ağzı ne gevşek la?''

''Anlat çabuk!''

''Of bir şey olmadı, gördü sadece abla ya aman. Sen ne yaptın?''

''Boş ver şimdi,'' dedi.  ''Bir şey söyledi mi bari?''

''Yok söylemedi,'' dedim sakinlikle. ''Gayet medeni bir şekilde karşıladı, olması gerektiği gibi. Tamam ben utandım lafı eveleyip geveledim biraz ama bana güvendiği için kızmadı. Soracak tabii daha biliyorum.''

''Hay böyle şansın ya,'' diye üzüldü. ''Siz de nereden denk geldiniz Gonca ya?''

''Ne yapalım gülüm? Eve gideceğiz diye arka sokaklardan mı yürüyelim? He sonra şişlesinler bizi değil mi? Ne güzel la!''

''Deli deli senaryo üretme,'' dedi. ''Böyle olmasın istedim herhalde. Ne bileyim işte anlarsın ya...''

Gülümsedim. ''Ablacığım biliyorsun ki bizim ailede her şeyi usulüne göre yapmak ters. Yani bir anormallik üzerine kurulu hayatımız o yüzden boş ver. En azından benimki normal oldu, ya elinde çiçek çikolatayla gelseydi sonra ben de bayılırdım artık senin gibi.''

''Hatırlatma,'' dedi sinirden gülmeye başladığında. ''Daha ikonik bir an yaşamadım.''

''Bizim hayatımız ikonik be.''

''Ya orası öyle.'' Kolundaki saate baktı. ''Saat de geç olmuş. İdil'ler kalkacak birazdan in aşağı da bir görün ben de geleceğim.''

''Tamam ama bu gece sahur sırası sen de ona göre,'' dedim. ''Uyumak yok.''

''Tamam ders çalışacağım zaten.''

Gözlerimi buğulandırdım. ''Bilirim ben o dersleri.''

Saçlarımı bozdu. ''Gel sana da öğreteyim birkaç ders.''

''Yok ben almayayım,'' diye yöneldim kapıya doğru, birlikte hareket ettik. ''Hadi my rose hadi.''

Bekir ve Ayşe

''Acıktın mı?'' diye sordum karşımda oturan Ayşe'ye.

''Yani,'' dedi Ayşe ılımlı bir sesle. ''Ama susadım daha çok. Sen?''

''Ben acıktım valla,'' dedim keyiflenerek. ''Normalde oruçluyken ve acıkmışken agresif olurum ama bugün öyle değilim de mesela.''

Az daha belli et çok oldu bu manyak herif.

Ayşe zeki bir kız olduğu için Allah razı olsun hiç naza çekmedi. ''O zaman sebebi benim sanki ha?''

''Biraz öyle,'' dedim ben de uzatmadan. Net insanları severim, net olmayı da çok severim ama yanlış anlaşılmasın henüz kızla aramızda bir şey yok. Bir şey var gibi ama yok gibi de.

Tabii ben hoşlanıyor gibiyim ondan ya da daha fazlası. Net olmam için azıcık daha vakte ihtiyacım var.

''Bu arada,'' dedi Ayşe gözlerini kısarak masaya doğru yaklaştığında. ''Özellikle bu erkeklerin oruçluyken agresif falan olması çok saçma değil mi ya? Her şeye atar gider sorsak oruçlusunuz! Hayır bize ne yani sizin öfkenizden? Tutmayın o zaman öyle değil mi?''

Gülmek ve gülmemek arasında gidip geldiğimde, ''Tamam da sen niye sinirlendin şimdi?'' diye sordum.

''Bu duruma sinir oluyorum sadece,'' diye ifade etti kendini. ''Herkesin sevabı günahı kendine ama öfkenizi de içinizde yaşayın bir zahmet.''

''Tamam tamam,'' dedim korkarak. ''Sinirli falan değilim.''

Ayşe hafif bir mahcubiyetle geri çekildiğinde, ''Yok sadece seni hedef almadım yanlış anlama,'' dedi. ''Yeri gelmişken söylemek istedim.''

''Tamam sorun yok,'' diye gülümsedim. Telefonumun ekranına baktığımda ezana beş dakika kaldığını gördüm. Çorbalarımız ve yemekler de az sonra masamızdaki yerini aldığında ezan okunmaya başladı ve orucumuzu açtık.

Ayşe o kadar sakin ama hoş bir kızdı ki ara sıra kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyordum. Yok mu pideyi bölüşürken romantik bir bakışmamız?

Yok kardeşim yok, kendine gel lan! İyice romantik bir bey olup çıkacaksın! Erkek dediğin vurduğu yeri inletir, söz geçirir!

Az evvel barzo cümlelerim asla benimle örtüşmüyor, örtüşmesi teklif dahi edilmiyor biline! Ben gayet kibar, sevdiğine karşı sakin ve sevecen bir insanım. Her erkeğin sevdiği kadına karşı böyle olması gerektiği gibi...

Sevdiği kadın mı?

Açlık benim kalbimi kör etmiş, ben pilavdan devam aga.

İftarımızı güzelce açtıktan sonra tatlıların ardından çay içeceğimiz zaman Ayşe beni durdurdu. ''Çayı başka bir yerde içsek olur mu? Açık havada bildiğim güzel bir yer var da.''

''Olur,'' dedim kafamı sallayarak. ''Ben hesabı halledeyim.''

''Hesabı beraber ödeyecektik?'' diye kaldırdı sol kaşını.

Gülümsedim. ''Kandırdım seni.''

''Komik mi?''

''Hayır değil.''

''Bence de,'' dedi ve cüzdanına ulaştı. Onu durdurdum. ''Tamam dur hemen abartma kızım ya! Bir dahaki iftara sen ödersin.''

''Bir dahaki iftar yok ki? İki gün sonra bayram?''

Afalladım ve bakışlarımı kaçırdım. Bak ben de az değilim he, yavşak ben.

Gözlerine bakıp, ''O zaman önümüzdeki Ramazan'ı bekleriz biz de olmaz mı?''

Ayşe tatlı bir şekilde utandığında göz kırptım. ''Kabul ettin sayıyorum, geliyorum birazdan.'' Hesabı ödemeye giderken arkamdan attığı bakışı gözlerimin önünde canlandırmış kadar oldum. Televizyonda biscolata herifi görmüş gibiydi. Gerçi Ayşe'nin biscolata heriflerine düştüğünü de hiç sanmıyorum. Neyse...

Ayşe bizi güzel bir çay bahçesine getirmişti. Kızım bu kadar abartıya gerek yoktu, ben seni bizim kahvehaneye de götürürdüm.

Karşılıklı geçip oturduk ve çaylarımızı söyledik. Arkama yaslandığımda, ''Üşüyor musun?'' diye sordum.

''Üzerimde hırka var üşümem imkansız.''

''Tamam yalandan iki kibarlık edeyim dedim, hemen tıka ağzıma lafları hemen tıka!'' diye söylendiğimde gülmeye başladı. ''Ne yalan mı?''

''Hayır ama Bekir...''

Adımı telaffuz edince benim bir kedi seviciliği yanım alarm vermeye başladı. Aynen kedi sevici yanım.

''Hım?'' dedim sakinleştirici yemiş gibi.

Elini yanağının kenarına koyduğunda gözlerime daha uzun baktı. Yapma şunu bana be kızım yapma be! ''Sen farklısın, çok komiksin ve iyisin de.''

Kibirle güldüm. ''Ben senin bildiğin erkeklere benzemem!''

Gülümsedi. ''Benzemiyorsun doğru.''

''Aşık mısın yoksa bana?''

Höst ulan, danaya mı giriyorsun ayı herif!

Ayşe bana bir cevap vermediğinde kaba davranışım için oturuşumu düzelttim. ''Yok öyle söylemek istemedim. Yani af edersin...''

''Kim bilir,'' dedi yüzüme bakmaya devam ederken. Çok soğukkanlıydı ama nasıl bu kadar yakınımmış, kalbimmiş gibi hissettirebiliyordu. ''Belki de öyleyimdir.''

''Ne?''

İstifini bozmadı.

Bir dakika lan ne oluyor ne oluyor?

Olayın ciddiyetini kavramaya çalışırken Ayşe kendini geri çekti ve bacak bacak üzerine attı. ''Bir şey söylemeni beklemiyorum, korkma.''

''Neden korkayım ki?'' diye sordum.

Dudaklarını büktü. ''Bilmem. Tipin değilimdir belki ve İnci'yi...''

''İnci mi?'' diye çattım kaşlarımı. ''İnci ne alaka?''

''Ona aşıktın çünkü ve belki hâlâ...''

''Hayır hâlâ falan yok,'' diye sözlerini kestim direkt. ''İnci benim hayatımda hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Öyle olmasaydı şu an senin karşında oturuyor olmazdım öyle değil mi Ayşe? Sen ne sanıyorsun ki beni?''

''Dur kızma hemen!''

''Ama kızarım kusura bakma,'' dedim. ''Ben senin bildiğin erkeklerden değilim derken şaka yapmıyordum bu arada. Cidden öyleyim. Kalp kırıklığımı seninle tamir edeceğim, sen bana iyi geleceksin İnci'yi unutturacaksın durumları... Hiç benlik değil. Ben zaten birine bir adım atarsam bu sadece sevdiğim içindir geçmişi silmek için değil.''

Ayşe gülümsedi.

''Gülmesene kızım şöyle.''

''Sebep?''

''Aklımı karıştırıyorsun.''

''Böyle konuşman için damarına basmam mı gerekiyordu Bekir?''

''Anlamadım?''

''Aramızda adı konulmayan bir şey söz konusu! Birkaç aydır az çok tanıdık birbirimizi. Bana bakarken gözlerin parlıyor yalan yok, bunu inkâr edemem ama söylemek konusunda çok da becerikli sayılmazsın.''

''Utangacım biraz,'' dedim sesim kısıldığında. ''Bir de tepkinden çekindim.''

''O niyeymiş?'' Gülerek yüzüme yaklaştı. ''Sana aşık olan benim ama sen bana karşı duygularını açarken tepki alacağından mı korkuyorsun? Salak mısın sen yoksa çok iyi rol yapan bir oyuncu mu?''

Kendimi sarstım ve çayımdan bir yudum aldım. ''Dur la bir üst üste bu kadar itiraf bünyeme fazla geldi, alışık değilim ben sevilmeye bir dur!''

Ayşe, ''Hiç anlamadın mı?'' diye sordu. ''Hiç fark etmedin mi okuldayken beni? Nasıl göremedin sana olan bakışlarımı?''

Durgunlaştım. ''Biliyorsun ben o dönemler...''

Ayşe güldü ama tatlı bir gülüş yoktu yüzünde. ''O dönemler başkası vardı yüzünde. Seni suçlamıyorum hiç suçlamadım. Sonuçta sen de benden farksızdın.''

''Konu ne ara buraya geldi bilmiyorum ama özür dilerim.''

''Ne için?''

''Seni geç fark edebildiğim için.''

''Fark ettin mi artık?''

Gülümsedim. ''Kör değilsem evet ve ayrıca ben de...''

''Çaylar,'' dedi Ayşe beni susturarak. ''Çaylarımız soğuyacak içelim.''

''Haklısın,'' diye kaçırdım bakışlarımı ve ortamdaki havayı acı gerçekle değiştirdim. ''Bir bardak çay bilmem kaç lira olmuş, sonra da konuşuruz.''

Çayını yudumlarken gözünü kıstı ve kafasını salladı.

Bir müddet sonra çay bahçesinden ayrıldık ve yan yana yürümeye başladık. ''Sınava da az kaldı, hazır mısın?'' diye bir soru sordum, tam benlik soru aynen.

Ayşe, ''Gibi gibi,'' dedi. ''Eczacılık ya da diş hekimliği düşünüyorum biliyorsun ya.''

''Benim iki kız kardeşim de onları okuyor, biri eczacılık biri diş hekimliği...'' İç geçirdim. ''Sen de katılacaksın he bu kervana.''

''Umarım.'' Adımlarımızı takip ederken devam etti. ''Sen peki Bekir? Hazır değilsin sanırım.''

''Yok benim için önemli olan belli bir seviyeyi geçmek,'' dedim. ''Yoksa futbolculuk kariyerinden devam.''

Ayşe bana yandan bir bakış savurdu. ''Bence çok iyi yerlere geleceksin.''

''Sahi mi?'' diye parladı gözlerim. Bana inanan ve destek olan insanları ailem dışında görmediğimden inanasım gelmiyordu ve bu beni başka mutlu ediyordu.

''Tabii sahi,'' dedi Ayşe tatlı sesiyle. ''Neden olmasın ki? Hem çok yetenekli hem de iyi bir sporcusun. Bu hayatta insan istesin yeter ki, her şey olabilir.''

''Sağ ol ya.''

''Ne demek ya.''

Gülmeye başladığımızda içimdeki ufak pürüzü onunla paylaşmak istedim. ''Şimdi sen üniversiteyi kazanırsan ki kazanacaksın gidecek misin Ankara'dan?''

''Tercihlerimi Ankara'dan yana kullanırım ama İstanbul'u da çok istiyorum. Bakacağız.''

''İstanbul'a gidersen konuşmaya devam ederiz ama değil mi?''

''Konuşmayacağımızı düşündüren nedir?''

''Bilmem,'' dedim ufak bir kaygıyla. ''Gözden uzak olan gönülden de uzak olurmuş ya.''

''Bekir,'' diye durdurdu beni sokağın ortasında. Karşısında kendimi gözlerine bakarken bu kadar savunmasız hissetmem hiç adil değildi ama bu duyguyu seviyordum, bana bunu o öğretmişti bir başkası değil. Dudaklarını ıslattı. ''Bana karşı hissettiğin şeyler hemen unutabileceğin kadar hafif mi?''

Kaşlarımı çattım. ''Hayır tabii ki.''

''O zaman araya mesafelerin girmesi bir şeyi değiştirmez,'' dedi Ayşe. ''Belki her an görüşemeyiz ama silemeyiz de sonuçta ben...''

''Seviyorum seni,'' dedim bir anda.

Has...

Helal lan Bekir! Kırk yılın başı güzel bir şey söyledin anasını satayım.

Ayşe'nin ağzı araladığında gözlerini kıstı ve usulca yaklaşıp yanağımdan öptü.

La ne oluyor ne oluyor?

Öpüldüm!

Anne öptüler beni anne!

Kendini geri çektiğinde gözlerime bakmaya devam etti. Yutkunduk. Çok cesurdu. Çok utangaç değildi, çok çekimser de durmuyordu ve bunu o kadar sevmiştim ki. Bence bir insanı severken duyguları gömmek yerine onu açığa vurmak da önemliydi. Aşk bazen cesaret isterdi. İstiyormuş... Ayşe gösterdi.

Önümüze dönüp yürümeye başladığımızda derin bir nefes aldım ve yan yanayken birbirine temas eden ellerimizi birleştirdim, elini tuttum ve parmaklarımızı kenetledim.

Kalbinin atışını hissetmem normal miydi?

Normal ulan normal, aşık işte kız bana ben de ona.

Yani galiba.

Netlikten mi bahsediyorduk?

Netim; Ayşe'yi seviyorum. Hadi eyvallah seneye düğün.

Gonca'dan.

''İyi bayramlar herkese,'' diye indim aşağı parmaklarımın ucunda.

Bekir eşofmanıyla beni selamladı. ''Ne bu mutluluk? Bir de bayramlıklarını giymiş ya!''

Ferdi abim şık bir şekilde Bekir'e doğru dönerek, ''Bayram olduğu için olmasın abisi?'' diye sordu. ''Namazdan geldik hemen çıkartmışsın üzerini. Bir sakin ol oğlum. Hadi giy takımları.''

''O niye abi?''

''Babaannemlere gideceğiz,'' dedi Ferdi abim.

Bekir, ''O bize gelse olmaz mı?'' dedi. ''O bet suratlı yengemi göresim yok.''

Ferdi abim, ''Bugün Bekir gibi olma,'' diye sevdi ensesini.

Bekir, ''Bekir gibi olmazsam yaşayamam,'' dedi o da ve bana baktı. ''Güzel olmuşsun kız takıldığıma bakma. Bayramın mübarek olsun.'' Elini uzattı. ''Öp elimi harçlığını vereyim.''

''Çüş!'' dedim.

''Ne kızım? Para vereceğiz işte.''

''Ne kadar vereceğine bağlı?''

''On lira?''

Gözlerimi devirdim. ''Ben sana yirmi lira vereyim de çekil önümden.''

''Kızım ileride ünlü bir topçu olursam yirmi lirayla ayakkabılarımı sileceğim.''

Alkışladım. ''Vizyon be.''

''Ne sandın?'' diyerek merdivenlere yürüdü. ''Neyse ben üzerimi giyeyim.''

Ferdi abime bakıp, ''Hayırlı bayramlar abim,'' dedim ve ona sarıldım. Kollarını sırtıma doladı. ''Sana da hayırlı bayramlar abisinin bir tanesi.''

''Çok kıyak olmuşsun,'' dedim onu süzerken. ''Asıl bayram İdil ablaya.''

Abim saçlarımı severek, ''Hepimize hepimize,'' dedi. Gülümsedik.

Mutfakta tatlı bir telaş vardı. Önce babamın sonra annemin sonra da ablalarımın bayramını kutladım. Gürbüz ve göbeği önümde durduğunda elimi tuttu ve öpüp alnına koydu. Güldüm ve eğilerek yanağından öptüm. Ardından cebimden çıkardığım parayı ona uzattım. ''Hadi bu da benden olsun.''

''Teşekkür ederim teyze.''

''Sofraya hadi!'' Annemin seslenişiyle sofraya geçtik. Yine koca aile bir aradaydık ve sanırım bu ortama daha fazla aşık olamazdım.

''Anne şimdi bayram kronolojisini açıkla!'' Konuşan Bekir'di. ''Nerelere gidecek bu genç yetenek?''

Babam bıyık altından gülerken Mayıs istemeyerek, ''Ben gelmesem olmaz mı?'' diye sordu.

Bekir hızla, ''Seni zaten yok sayıyoruz çoğu zaman yokluğun koymaz,'' dedi. ''Ha kıt beyinlinin biri seni akıl eder de sorarsa fazla TikTok çekmekten zehirlendi, gaz veriyoruz evde deriz.''

Mayıs, ''Ha ha ha!'' dediğinde gülen ben oldum. ''Valla haklı ben güldüm.''

''Sana da ha ha ha!''

''Şş,'' dedi babam. ''Bugün bayram, kavga etmeyin.''

Hale ablam ekmeğini bölerken, ''Babacığım bunlar normal halleri,'' dedi.

Babam da tatlı bir şekilde Hale ablamla uğraşmayı seçti. ''Sen de Gonca'yla bugün yürüyüşe mi çıkacaksın yoksa kızım?''

Bekir'le gülmeye başladığımızda Hale ablam bize ölümcül bir bakış attı ama yine de gülmeden edemedik. ''Estağfurullah baba,'' dedi ablam. ''Biliyorsun ya...''

''İzninizle yeri gelmişken ben bir şey söylemek istiyorum,'' dedi eniştem bir anda.

Bekir, ''Enişte hamile misin yoksa?'' diye bağırdı.

Eniştem kafasını eğip güldüğünde babamın bu sevimsiz espri karşısında bugüne özel altyazı metni geçmemesi beni çok duygulandırdı.

''Evet enişte seni dinliyoruz.''

Eniştem cebinden birkaç kâğıt parçası çıkardı ve bize bakıp güldü. ''Gündüz kardeşlere bayram hediyem olsun.'' Hepimizi bir merak sardığında devam etti. ''Bayram tatili biletleriniz benden.''

📝

Bölüm sonu.

Bakalım bakalım Gündüz kardeşler o tatilde ne yapacak? Çok eğleneceğiz. ^^

Herkesin Ramazan bayramı mübarek olsun, sevdiklerinizle bir arada olduğunuz çok güzel günleriniz olsun. ^^

❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
43.2K 968 19
Bakışları geceliğin açıkta bıraktığı tenimde dolanırken ona yaklaştım boynuna doladığım kollarımla ona daha çok çekilip "Özledin mi beni?" diye fısıl...
ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

389K 26.4K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
2.9M 102K 66
"Hiç boşuna çabalama sen benimsin!" diye tıslayınca utanmasam oturup ağlayacaktım. Neden bu bana aşık oldu ve başıma bela oldu. "İstemiyorum anlamıy...