Kötülük Yaşamak İstiyor

By Annafreud01

290K 33.4K 12.8K

"Sonuna karşı çık ya da öl." Kaderinde ölüm yazılı olan kötü bir karakterin içerisinde doğmadan önce tercihl... More

1.Bölüm: Kötülük çerez yan karakter
2.Bölüm: Hikayeye İlk Darbe
3. Bölüm: Agentis'e Yolculuk
4.Bölüm : Kötülük sizi selamlıyor
5.Bölüm: İlk Akşam Yemeği
6. Bölüm: Gül bahçesinin hanımı
7.Bölüm : Çay Saati
8.Bölüm : Sevimli Yanaklar
9.Bölüm: Küçük Kızlarla İlgilenmiyorum
10.Bölüm: Zor gün
11.Bölüm : Karşınızda Sergius Phalen
12.Bölüm: İnişler ve çıkışlar
13.Bölüm: Şenlik Ateşi (1)
14.Bölüm: Şenlik Ateşi(2)
15. Bölüm: Son Gün
16.Bölüm: Üç artı bir
17.Bölüm: Büyükanne Lounberg
18.Bölüm: Kraliçe Yuelina
19.Bölüm: Ölüm bayrağını kucaklamak
20.Bölüm: Davetiye
21.Bölüm: Sarayda bir gece (1)
22.Bölüm: Sarayda Bir Gece (2)
23.Bölüm: Mabel Leonitus
24.Bölüm : Aşırı Sosyal Gün
25. Bölüm: Kalabalık ev (1)
26. Bölüm: Kalabalık Ev(2)
27.Bölüm: Saplantılı iki erkek
28.Bölüm: Bir sayı seç
29.Bölüm: Kader Kötüleri Ayırmaz
30.Bölüm: Madalyonun diğer yüzü (1)
31.Bölüm: Madalyonun diğer yüzü(2)
32.Bölüm: İmparatoriçe Aurora
33.Bölüm: Av Partisi
34.Bölüm: Son Akşam Yemeği
35.Bölüm: Ben değilim
36.Bölüm: Timiat'ın ağacı
37.Bölüm: Debutante(1)
38.Bölüm: Debutante (2)
39.Bölüm: Balkon Prensi
40.Bölüm: Başrahibe Lorena
41.Bölüm: Eksik Parçalar
42.Bölüm: Sosyetenin Kızıl Cadısı
43.Bölüm: Satranç Tahtası
44.Bölüm: Gerçek Kurgu Başlıyor
45.Bölüm: Kapalı Kapıların Ardında
46.Bölüm: Luna Phalen
47.Bölüm: Kötülük Paylaşılmalı
49.Bölüm: Farkındalık
50.Bölüm: Doğum Günü(1)
51.Bölüm: Doğum Günü(2)
52.Bölüm:Pembe Gözler
53.Bölüm: Birikmiş Kırgınlıklar
54. Bölüm: Seni Tanımak İstiyorum
55.Bölüm: Kötülerin Kazanması Gerekiyor
56.Bölüm: Funetto Sokağı
57.Bölüm: Hançer ve Şövalye
58.Bölüm: Duygu Silsilesi
59.Bölüm: Sen ve Ben
60.Bölüm: Kelebeğin Sabrı
61.Bölüm: İpin Ucu
62.Bölüm: Mutluluk ve Karanlık Üzerine
63.Bölüm: Dolambaçlı Tercih
64.Bölüm: Anne Sorunsalı
65.Bölüm: Vicdan Muhasebesi
66.Bölüm: Kraliçenin Dönüşü(1)
67.Bölüm: Kraliçenin Dönüşü (2)
68.Bölüm: Gölgelerin İçinden
69.Bölüm: Ramanko Ailesi
70.Bölüm: Değişim
71.Bölüm: Teklif
72.Bölüm: Badem Kurabiyesi

48.Bölüm:Bazı Karakter Çıkmazları

4.2K 443 315
By Annafreud01

Öldüm öldüm dirildim, çok uzun tutmam yeni bölüm yazdım zaten dediğim bölüm son bölümlerin en uzunu oldu. Bana bir şevk gelmiş.

Akşam 8 den beri bölümü tamamlamaya çalışıyorum tam şu an bitti asdfg

Saat gece yarısını geçmiş olsa da bunu saymıyorum arkadaşlar bu bölüm benim gözümde pazartesi günü geldi.

İyi okumalar :)

Görsel Misty'nin  bölüm kombini.

(Not: Bazı yazım hata kontrollerini yaptım lakin uykuluyum gözünüze çarparsa boş verin ben onları bölümleri yayınladıktan sonra tekrar tekrar okuya okuya buluyorumasdfgh)

"Leydim uyanmalısınız büyük gün bugün!"

Aniden odada yükselen ışık seviyesi göz kapaklarımı zorlarken homurdanarak başımı yastığımın altına soktum.

Gerçekten ama gerçekten uykuya ihtiyacım vardı.

"Hanımım!"

Eğer ölü taklidi yaparsam bel- "Hanımım" yastığı çekip kulağımın dibinde bağıran Marie ile olduğum yerde sıçradım.

"Ne var lanet olası ne var?" homurdanarak yatakta doğrulurken elimle yorganı iteliyordum.

Valens'in gitmiş olduğunu zaten bilsem de yine de gözüm geniş yatağımın boş tarafına gitti.

Farklı bir tecrübe olduğunu kabul etmeliyim.

"Leydim sizin en çok hangi özelliğinizi seviyorum biliyor musunuz?" kaba sayılacak şekilde gözümden yaş gelerek esnerken fazla enerjik hizmetçime baktım.

"Hangi özelliğim?"

"Kibarlığınız ve zarafetiniz, kibarlığınızdan söz etmiş miydim?" Gözlerimi devirdim.

"Eski zamanın sabır ve sebat eden hizmetçileri neredeler?"

Marie kıkırdadı.

"Atalarınızla birlikte öldüler efendim." yataktan çıkarak olduğum yerde gerindim normalde Lounberg evini çevreleyen yoğun sis bugün yok gibiydi güneş olduğu gibi odamın içine doğuyordu. Dün gecenin anıları tekrar zihnimi doldururken bedenimin tekrar ısındığını hissettim.

"Marie banyo hazır mı?"

"Evet, leydim banyonuzdan kıyafetlerinize kadar her şeyi hazırladım!"

"Güzel."

***

Tarçın ve elma kokulu banyo kokularımla beraber kendimi yenilenmiş hissederek aynamın karşısına oturdum ve saçlarıma sarılı havluyu çıkararak saçımı kurulamaya başladım.

"Hanımım ben devam ederim." ellerimden havkuyu alan Marie büyük bir şevkle saçımı kurulamaya başladı bende masamdaki kremlerden birini elime alıp yüzüme güzelce yedirmeye başladım.

Esasında bu zamanda merhem gibi formüller olsa da kadınların cildi için özel üretim kremler çok fazla değillerdi. Bitki bilimcilerin ya da eczacıların elinden çıkabilirdi fakat bununda çok fazla satışı yoktu.

Çiçek yağları daha fazla kullanılıyordu. Uygun araştırma ve biraz ilhamla bir kaç kişiye krem yaptırtmak zor olmamıştı. Cildimin iyice nemlendiğinden emin olunca kendimden memnun bir şekilde gülümsedim.

"Saçlarınız gerçekten çok güzel uzadı leydim." Marie'nin isyanla karışık iltifatına gülümsedim. Saçlarım belimden aşağısına iniyordu ve sık sık kırıklarını aldırmaya özen gösterdiğim için güzel ve canlılardı.

"Bu bir sitem miydi Marie?"

Marie hızlıca başını iki yana salladı.

"Saçınızın iki havluyla ancak kurulanmasından asla şikâyetçi değilim leydim olur mu hiç ?"

Ellerimi saçlarıma götürdüm hala biraz nemli kalsa bu kadarı yeterliydi.

"Hazırlanmalıyım geç kalmak istemiyorum."

Marie'nin hazırladığı kiremit rengi derin yaka elbisemi giyerken omuzlarımı da saran korsemi önden bağladım, kırmızı kadife eldivenimi hizmetçimin uzattığı kutudan özenle alırken takı kutumdan parmaklarıma yerleştirmek üzere yüzüklerimi seçtim.

Saçımın önden tutamlarını Marie arkadan birleştirip örerken kalın uçlu fırçayla iyice kuruyan saçlarımı tarayarak dalgalanmalarını sağladı. Zaten pembemsi olan cildimin ağır bir makyaja ihtiyacı yoktu, biraz canlılık katmak için yanaklarıma allık sürerken kiremit tonlarında bir makyaj yapmaya karar verdim.

Gözlerimle aynı renk olan sallantılı zümrüt küpeleri taktığımda her şeyimle hazırdım. Yansımama gülümsedim. Briella'nın beni doğal bir şekilde görmesini istiyordum.

Çok yakında sosyetenin tanıdığı Misty'i zaten görecekti.

Marie siyah kürkümü üzerime attığında artık çıkmaya hazırdım. Kahvaltımı yoldan gelen Briella ile doyurmak istiyordum.

Minik kuşumu tüm varlığımla özlemiştim.

"Çıkalım Marie."

"Arabamız aşağıda hazır bekliyor leydim."

***

Renat'ın başkentte satın alıp restore ettiği yer Lounberg bölgesinden at arabasıyla yirmi beş dakika uzaklıktaydı. Şehrin göbeğinde desem daha doğru olurdu.

Uzak olan Agentis bölgesinin bayrağını bir anda merkeze dikmişti. Herkes genç markinin ne kadar yetenekli olduğunu konuşuyordu.

O evin hazırlanışının birçok anına tanık olmuştum. Çoğu planın üzerinden Renat ile geçmiştik hatta annem ve babam bile fikirlerini sunmuşlardı.

Karanlık anılara sahip Agentis evini unutturacak Briella için yeni bir yuva...

Araba Agentis konutunun önünde durduğunda perdemi aralayıp günışığında parlayan kapı armasına baktım.

Agentis'İn rengi olan lacivert ve onu temsil eden gümüş kurt.

Uzun demir kapı iki yana açılırken içimdeki hınzır neşeyi bastıramıyordum. Uzun zamandır görmediği oyun arkadaşına kavuşan çocuk gibiydim.

Araba evin bahçesinde ilerlerken pencereye doğru iyice yaklaştım.

"Gerekten heyecanlısınız." hizmetçime onaylar bir gülümseme yolladım.

"İnsan çocukluğunu özlemez mi Marie?"

Araba kapının önüne doğru dönerken gördüğüm manzara ile kaşlarım çatıldı.

Ne olur gözlerim yanlış görsün.

"Marie geç kalmış olabilir miyiz?" öndeki arabadan dolayı kapının ağzına park edemeyen arabacı biraz daha geride durmuştu, Marie hızlıca cep saatini çıkarıp baktı.

"Saat on gibi burada olursak yeterli olacağını söyleyen genç markiydi efendim ve saat daha yeni ona geliyor."

Kapımızın açılmasıyla Marie'ye cevap veremezken sinirim üzerimdeydi. Kapıyı açan Fidel bu halimi görünce ıslık çattı.

"Bugün de güzel ve sinirlisiniz leydim." elimi geri çekilmesi için ona sallarken bir elimle eteğimi bir elimle Fidel'in uzattığı eli tutarak arabadan indim, hemen arkamdan gelem Marie elinde küçük el çantamı taşıyordu.

"Hanımım yolculuklarda net saatler olmaz buraya güvenle varmış olmaları yeterli değil mi?"

Sözleriyle biraz sakinleştim.

"Tabii ki yeterli, benim kuruntum ama sen yine de yelpazemi kolay çıkarabileceğin bir yerde tut."

Yaklaşırken evin büyük kapısı açılmıştı, kâhya kıyafeti giyen genç bir adamdı.

"Lounberg leydisini selamlıyorum bizde sizi bekliyorduk."

Bekliyorduk derken?

Kâhyaya gülümsedim ve kapıya doğru adım atmadan önce usulca arkamdan beni takip eden Fidel'e döndüm ve kulağına doğru eğildim.

"Arabacının yolculuk planının hiç değişip değişmediğini öğren." Fidel başıyla onayladığında geri bizi bekleyen kâhyaya döndüm.

Bir şekilde tekrar bir Agentis evinin girişinde durmak beni nostaljik hissettirmişti.

"Ev sahibini daha fazla bekletmek istemem." diyerek gülümsedim ve arkamda Marie ile içeri girdim.

Kötülük sizi selamlıyor.

***

Öteki evin aksine beyaz mermer ve lacivert duvar kâğıtları karşıladı beni, kâhyayı takip ederken girişin iki yanından evin içerisine giren merdivenlerin basamaklarında sandıklarda eşya taşıyan hizmetçileri gördüm. Diğer hizmetçilere talimat veren tanıdık bir sima gözümden kaçmamıştı.

Briella'nın hizmetçisi Anna.

Genç kız diğerleriyle birlikte beni görünce eğilip selamladı. Biran adımlarımı yavaşlatıp Marie'ye döndüm ve elimi uzattım.

"Çantamı bana verebilirsin, eminim Anna ile konuşacak bir şeylerin vardır eski arkadaşsınız."

Kâhyanın dikkatini kötü yönden çekmeden gülümseyerek verdiğim talimat Marie'ye ulaşmıştı, hizmetçim parlak bakışlarla onaylayıp Anna'nın yanına gitti ve gülerek bir şeyler demeye başladı. Beni dikkatle izlediğini bildiğim kâhyaya gülümsedim.

"Astlarımın ilişkilerine önem veririm." dediğimde genç adam gülümsedi. Yaşımızın yakın olduğunu hissediyordum.

"Çok hoş bir davranış leydim, bu taraftan oturma odasındalar."

Zaman ve yaşanmışlıklar değişse de emin olduğum şey kontrol manyağı Renat'ın bu evin içerisindeki her hareketten hala haberinin olduğu.

Kâhya iki kanatlı beyaz kapıyı açtığında biran gözlerimi kapatıp açtım ve karşımdaki görüntüye gülümseyerek adımımı attım.

Geniş kare bir odaydı her taraf Agentis ailesinin renkleri ve geçmişiyle döşenmişti, daha önce gördüğüm bir odaydı sadece son halini görmemiştim.

"Misty!" duyduğum ses girer girmez göz göze geldiğim Briella idi. Zaman onu olabilirmiş gibi daha da güzelleştirmişti.

Günışığını andıran sarı saçlarının dalgaları omuzlarından aşağıya dökülürken mavi gözleri keskinleşmişti. Eski çocuksu ve bol kurdeleli giyimini geride bırakmıştı, şeftali rengi güzel bir takım giyiyordu, elbisenin kuşağı ince belini sararken elbisenin geniş yakası köprücük kemiklerini açıkta bırakıyordu.

"Brie kuşum!" dedim ve kollarımı açtım. Kollarım saniyeler içerisinde dolarken bedenim sıcak bir hisle sarmalandı ve yüzümü istemsiz kuzenimin saçlarına gömdüm.

Bu dünyanın katıksız iyiliğine güvenebileceğim karakteri, güvenli limanım...

"Seni gördüğüme o kadar mutluyum ki, ah seni çok ama çok özledim Misty!" kollarımızdan ayrılsak da ellerimiz hala birdi. Ona usulca bakıp tüm samimiyetimle gülümsedim.

Benim golden yavrum...

"Bende seni çok özledim, gerçekten ama gerçekten nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun? Kiliselerin önünden geçerken lütfen dikkat et melek sanıp kaçırabilirler."

Ya da prensin..

Ya da Sergius'un...

Ya da... Neyse tadımı kaçırmayacağım.

"Lütfen bunu bana sen mi söylüyorsun? Sanırım az önce evime başkentin en güzel kadını girdi."

Birbirimize bakıp kahkaha attık.

"Hanımlar, neşenizi bölmekten nefret etsem de bu odada olan başkaları da var."

Renat'ın uyarısıyla gerçekliğe dönerken içimden gelen dil çıkarma isteğine karşı koydum. Bir kere de ciddileşme be adam!

"Ah evet çok düşüncesizim, üzgünüm Felicity önce sizi tanıştırmalıydım."

"Sorun değil Ella, senin neşeli halini izlemeyi seviyorum."

Duyduğum yabancı sesle beynimde tehlike çanları çalarken Brie'nin geri çekilmesiyle koltukta oturan kadını gördüm.

Siyah kıvırcık saçlar büyük karamel rengi gözler bir çocuğu andıran yuvarlak yüz yapısı ve bu surata fazla ciddi kaçan bir duruş.

Felicity Fitzberg.

Genç kadın sadece ama kaliteli olduğu belli olan açık kahverengi bir elbise giymişti. Kıvırcık saçlarını sıkı bir topuz yapsa da saç telleri bu olaya karşı koymak ister gibi yer yer dışarı çıkıyordu.

Gözlerimiz buluştuğunda ayağa kalktı ve elbisesini tutup reverans yaptı.

"Ben Baron Fitzberg'in kızı Felicity Fitzberg, sizinle tanışmak bir onur leydi Misty."

"Ah hadi ama rahat olabilirsin Fel, Misty böyle resmiy-" elimi Briella'ya doğru kaldırıp sözünü keserken karşımda hala rahat olmamı bekleyen Felicity'e baktım.

Rütbe olarak bu odadaki en güçlü kişiydim bu yüzden onun gibi bir baronun kızının gerçekten rahat olması için benim onayıma ihtiyacı vardı.

Hafifçe gülümsedim.

"Kuzenimin refakatçisini görmek ne hoş, memnun oldum leydi Felicity." elimle rahat olması için hareket yaptığımda Felicity duruşunu düzeltti.

Bu sırada iki ayrı noktadan mavi bakışların üzerimde olduğunu hissediyordum, fark etmemiş gibi yaptım ve Felicity'nin kalktığı yere oturarak yanıma Briella'yı çağırdım.

"Gel ve bana yolculuğunu anlat, umarım sorun olmamıştır."

Briella bir bana birde ayakta duran Felicity'e baktı, bakışları bana kızar gibiydi. Bu sırada yeri elinden alınan Felicity, Renat'ın yanındaki diğer tekli koltuğa oturdu.

"Sıkıcı olması dışında bir sorun yoktu neyse ki Felicity yanımdaydı zamanın geçmesini sağladı."

"Ne güzel" yüzümdeki gülümsemeyi korumaya çalıştım. Briella'nın şu an yapmaya çalıştığı şeyi anlayabiliyordum.

Benimde iki ayrı arkadaşım olsa yanımdayken iyi anlaşmalarını isterdim. Yine de ilk selamlama da kuzenimin baktığı bir kız olduğu için ona yumuşak davranamazdım.

Herkese yüz versem bana kalan ne olacaktı? Üzgünüm Brie kuşum.

Orijinalinden daha erken ortaya çıkan bu karakter benim için hala bir şüpheliydi

"Biliyor musun şehre girerken çok güzel manzaralar gördük, hatta insanların arasına bile karıştık. Felicity'nin ününü duyduğu bir handa kahvaltı bile yaptık."

Pardon bir dakika.

Ne yaptım dedin sen?

"Şimdi siz tok musunuz?" İstemsiz sertleşen sesimle Briella'nın gözleri titrerken soruma Felicity atladı.

Bildiğin atladı yani.

"Bizim için tekrar kahvaltı hazırlanma zahmetini yaşatmak istemedik zaten ev bizim gelişimizle yeterince hareketlenecekti ve bu Briella için güzel bir deneyim oldu açıkçası."

Bak yine Briella diyor...

Bu bana öğretmenlik yaptığım zamanları hatırlattı, her cümlenin sonuna çocuklarının ismini yerleştirir ve yaptıkları her şeyin onlar adına olduğunu öne sürüp dururlardı.

Tam sinirle bir şeyler söylemek üzereydim ki Renat araya girdi.

"Yine de burada sizi bekleyenleri düşünmeniz gerekirdi bu evdeki ilk kahvaltımız olacaktı."

Briella hafif suçlu görünümlü dudağını eğdi. " Ama ağabey çok erken kalkar eminim kahvaltını yapmıştın." Renat yakalanmış gibi gülümsedi. " Evet, yapmıştım yine de size eşlik edebilirdim."

Felicity, Renat'a karşı gereğinden fazla samimi bir gülüş yollayarak konuşmaya başladı.

"Bunu bildiğimiz için kimseyi zor duruma sokmak istemedik sonuçta herkesin kahvaltısını yapmış olacağı bir saatte geldik."

Sabır... Sabır... Sabır.

Yok, öyle bir sabır.

"Ben yapmamıştım." dedim sessizce. Bakışlar bana çevrildiğinde kendimi neşeli ortamı bozan o huysuz karakter gibi hissettim. Bu yüzden daha net bir sesle yineledim.

"Ben kahvaltımı yapmamıştım çünkü Renat burada yapacağımızı söylemişti, leydi Felicity'nin düşüncesinin aksine böyle bir saatte geldiğiniz için kahvaltı düşünülmüştü."

"Ah Misty özür dilerim bilmiyordum." Briella elimi tutarak özür dilerken Renat hizmetçiye hızlı bir işaret yaptı.

"Hızlıca leydi Lounberg'e kahvaltı hazırlama-"

"Gerek yok." diyerek sözünü böldüğüm Renat bana anlamaz şekilde baktı. " Seni buraya kahvaltıya çağıran benim lütfen telafi etmeme izin ver, sen aç olmayı sevmezsin."

Mavi gözleri düşkünlükle parlarken bakışlarım bu ilgiden rahatsız olan Felicity'e kaydı. İlginç.

Yani şimdiden Renat'a âşık mısın?

"Teşekkürler Renat, ama kurabiye ve çay benim için yeterli bir kahvaltı olur masada tek başıma yapacağım bir kahvaltı pek iştah açıcı değil."

Talebimle Renat'ın yüzü aydınlandı " Senin için zencefilli kurabiyeler yapmalarını söylemiştim, James hemen bir çay servisi hazırla."

Kapıdaki adının James olduğunu öğrendiğim genç kâhya hızlıca onaylayıp odadan çıktı.

"Misty gerçekten üzgünüm." yavru köpek bakışları atan ana karaktere gülümsedim. Bu bakışlara çok dayanamazdım.

Biliyordum ki Briella bana isteyerek kabalık yapmazdı. Bakışlarım Felicity'e kaydı.

Sinirlerimi hemen bozmaya başlaması bir tesadüf müydü?

"Leydi Misty bana tepkili olmalısınız, sizin de beklediğinizi düşünememiştim bu sırada Briella'yı neşelendirmeyi öncelik edinmiştim."

Renat gülümsedi.

"Sorun değil Fel, sen yanlış bir şey yapmadın."

Felicity üzgün bir ifade takılırken bana tekrar baktı. " Ama leydi Misty'i zor bir duruma soktum."

Midem...

Çantamdan usulca yelpazemi aldım ve hafifçe sallamaya başlarken Felicity'e kıkırdadım.

"Sorun yok leydi Felicity, Renat beni düşündüğü için iyiyim, bilmiyorsun ama zencefilli kurabiyeler benim favorim."

"Ah... o zaman şimdi daha iyiyim." Felicity hızlıca kendini toparlasa bir anlık dudağının seğirmesini görmüştüm.

Felicity ve Renat'ı görüşüm dışı tutarak Briella'ya döndüm ve parmaklarımı sarı buklelerinden geçirdim.

"Nasıl hissediyorsun Brie kuşum?"

Briella arkasına yaslanırken mavi gözleriyle odayı tekrar taradı ve sonunda bakışlarını benimle buluşturdu.

"Heyecanlıyım, seninle ve abimle bir araya geldiğim için çok mutluyum teyzemi ve eniştemi çok özledim, ah özellikle tatlı Arve'yi görmek için sabırsızlanıyorum." onun neşeli hali bana da bulaşırken George enişteden başlayarak Agentis bölgesine kadar her şeyi sordum.

Ara ara bakışlarım Felicty'e gidiyordu. Sohbete girmek için sıra beklediğini görebiliyordum.

Çok beklerdi.

***

Kurabiyeler sıcak çayla beraber mideme inerken gerçekten aç olduğumu fark ettim ve Renat'ı bu ince düşüncesi için takdir etmekten kendimi alamadım.

Ağzımı kurabiyeyle doldururken sessizce sahneyi karşımdaki üçlüye bırakmıştım.

Gözlem yapmak rakibi tanımanın en önemli aşamasıydı. Ara sıra geri çekilmem gerekiyordu ki sahne ona kaldığında rakibimin nasıl davrandığını görebileyim.

Felicity genel olarak sohbetlerinde Briella ile ilgili konular üzerinde duruyordu. Renat'ın dikkatini çekmek için sık sık onun düşüncesini soruyordu.

Renat ile bir kaç filozof üzerine konuşarak akademik bilgisini de göstermişti. Renat ona genel olarak hafifçe gülümsüyor ve sıcak davranıyordu. Yine de Renat'ın onu kadın olarak fark ettiğine dair bir belirti yoktu.

Gözlerimi kısarak bacak bacak üzerine attım ve beden profilimi bir adım öne çıkardım sanki odadan bağımsızmış gibi takılarak sakince kaşığımı yere düşürdüm. Düşen kaşık elbisemin eteğine geldiği için ses çıkarmamıştı. Almak için eğilmeden önce bekledim ve içimden saydım.

Bir

İki

Üç

"Kaşığı yenisiyle değiştirin çabuk." Renat'ın emriyle servis arabasının yanında bekleyen hizmetçi hızlıca hareket etti düşen kaşığı alırken yeni çay kaşığım elime ulaşmıştı bile. Tam bu sırada ağzı açık Renat'a bir şeyler anlatan Felicity hoşnutsuz şekilde bana baktı. Ona gülümsedim.

Sen bir kaç tane daha ölü adam saymaya devam et tatlım.

"Vay canına abi çok dikkatlisin ben hiç ses duymadım." Brie attı gol oldu sayın seyirciler.

Renat hafifçe kravatıyla oynadı. "O ana denk geldim işte."

"Bu yüzden Agentis evine gelmekten çok mutlu oluyorum Felicity, her zaman ilgilerini ve alakalarını üzerimde hissediyorum gerçekten çok değerli insanlar bulmuşsun sana sponsor olmaları için."

"Benim hakkımda bilgi sahibi olmanız ne hoş, bende sizin gibi düşünüyorum. Lord Renat ve Briella benim için çok büyük bir şans oldular umarım onlarında karşılarına kendileri gibi insanlar çıkar."

Birbirimize attığımız sıcak gülümsemeler aslında buz gibiydi. Tuhaf atmosferi hisseden Agentis kardeşler konuyu değiştirdiler.

"Misty, veliaht prensin doğum gününün çok yakın olduğunu duydum." bakışlarımı minik kuşuma çevirdim.

"Tam olarak iki gün sonra, elbisen hazır mı?"

Kitapta Briella'nın elbisesini Renat hediye ediyordu. Briella soruma içtenlikle gülümseyerek Renat'a baktığında Renat ona göz kırptı.

"Renat'ın bana sürpriz olarak hazırladığını düşünmeme yetecek kanıtlarım var." kıkırdadım.

"Ah iyi o zaman, başkentte ilk çıkışının mükemmel gözükeceğine eminim."

İçim rahatlayarak arkama yaslandım, artık orijinal kurgudan sapan her şeye dikkat kesilmeliydim. Özellikle yazara.

Bakışlarımı Felicty'e dikerek tıslamamak için kendimi zor tuttum. Onun yazar olma ihtimalini düşündükçe saçlarından tutup yerlerde sürükleyesim geliyordu.

Açıkçası yazar olmadığını öğrensem de büyük ihtimal yapmak isterdim.

***

Kısa sohbetler eşliğinde geçen kahvaltıdan bozma çay saatimiz Briella ve Felicity'nin biraz dinlenmek istemesiyle son buldu.

Daha doğrusu Renat ve Felicity Briella'nın dinlenmesi gerektiğini söyleyip durdular.

Bugün burada kalmayı planlıyordum bu yüzden şu an da kâhyanın bana gösterdiği odada Fidel ve Marie ile oturuyorduk.

Fiden turuncu saçlarını çocuksu bir şekilde karıştırırken ciddileşti.

"Beni arabacıyla konuşmaya gönderdiğinizde yine kuruntu yaptığınızı düşünmüştüm ama arabacı yola çıkış saatlerinin tam üç kere değiştirildiğini söyledi."

Eldivenimin üzerinden yüzüğümle oynarken mimik oynatmadım " Öyle mi?" dedim sadece sönük tepkime donakalan Fidel'e aldırmadan Marie'e döndüm.

"Sende ne var?" Marie sanki elinde daha güzel bir şey varmış gibi Fidel'e pis pis bakıp sırıttı.

"Yolculuğun tamamını leydi Felicitiy yönetmiş, erken çıkmışlar ve ilk turda neredeyse hiç mola yapmamışlar bunu telafi etmek için meşhur bir handa yemek yediklerini söyledi. Çok keyifli vakit geçirmişler."

Yüzüğümü parmağımda döndürmeye devam ettim. " Anna o kadını sevmiş mi?"

"Ondan bahsediş şekli sıcaktı tonlamasında bir hayranlık yoktu büyük ihtimal iyi bir ilişkileri var."

"Öyle görünüyor."

Kısa yanıtımla sessizlik büyürken yüzükle oynayan parmaklarımı büyük bir erkek eli durdurdu.

"Fidel ölmek mi istiyorsun?"

"Birçok şövalye pis kokulu adamlar tarafından öldürülür yani güzel bir leydi tarafından öldürülmekten şeref duyarım." Fidel'in coşkusuna iç çektim ve bana beklentiyle karışık endişeyle bakan gözlere döndüm.

"Bu kadını sevmedim." dedim net bir şekilde ve ekledim. "Benim onu sevmemem normal, asıl sorun onun beni neden sevmediği?"

Marie düşünür gibi yaparken Fidel anlamayan bakışlarını üzerime dikti. " Bu ne zamandır bir sorun oluyor ki? Neredeyse tüm başkent sizi sev- Ah neden ayağıma bastın Marie?"

"Kafan basmam için çok yüksekte de ondan!"

Marie'nin bakışlarını anlayan Fidel aceleyle bana döndü. " Hanımım demek istediğim siz bu değilsiniz, siz insanların nefretlerinden beslenirsiniz o yüzden şaşırdım."

İstemsizce kahkaha attım, şimdide kendimi karadul gibi hissediyordum.

"Tabii ki birini beni sevmemesi sorun değil Fidel, ama Briella'nın çok yakınında kuzenimi henüz tanımıyorsun ama etkilenmeye açık biri... Hem o hem de Renat."

Briella saf olan kalbiyle etkilenirken Renat ön yargılı kişiliğiyle çevreden etkilenebiliyordu. Huzurlu geçirdiğim yılların ardından tekrar bir Agentis defteri açmak istemiyordum.

Elimde yeterince Leonitus defteri var.

"Bunu Lord Renat ile konuşmaya ne dersiniz?" Elimi boş versene der gibi salladım.

"Leydim Marie haklı, o adam sizin ağzınızdan çıkacak her söze hasret za-Ah bu defa neden ?"

Marie'nin tekrar ayağına basmasıyla çocuk gibi inleyen Fidel bize küsmüş gibi kollarını göğsünde birleştirdi ve geriye yaslandı.

Gerçekten kılıç tutan halinin nasıl olduğunu bilmesem canımı buna nasıl emanet ediyorum diye her ün düşünürdüm.

"Pekâlâ, siz çok beraber kalmayın, Fidel antrenman yerine gidebilirsin oradaki askerler sen dünyaları versen de konuşmazlar ama bir şeyler duyabilirsin. Hem şu tatlı canını biraz hareket ettir." Fidel bana şakadan bir asker selamı yaparak odadan çıkarken kapının kapanmasıyla Marie söylendi.

"Tam bir sersem hala sizinle nasıl konuşacağını bilmiyor." hizmetçimin ateşli tavrına gülmeden edemedim.

"Bazen sinir bozucu olsa da Fidel'i böyle olduğu için seviyorum Stan sessizdir Fidel hareketlidir ve sen benim kıymetli Marie'm sen benim dengem ve sırdaşımsın bunu asla unutma." en samimi gülümsemelerimden birini yollarken usulca Marie'nin burnuna vurdum. Hizmetçimin yanakları kızardı.

"G-gerçekten bazen karşınızdaki erkeklerin neden aptallaştığını anlıyorum."

"Fu-fu o kadarı da olsun şimdi sadede geliyorum tatlım, Agentis evinde ilk kez bulunmuyoruz ama Renat'ın ilk kez evine geliyoruz hizmetçilere dikkat et belirli bir yerin aksanına sahipler mi iş yaparken ki tavırları nasıl, öne çıkan özellikleri var mı?" Marie başıyla onaylarken anlamaz şekilde bana baktı.

"Neden zayıf halka arıyoruz?"

"Agentis hanesi demirlerle çevrili ama ben kuşları çok severim Marie, bu evde güzel mavi bir kuşum olsun isterdim, kuşların zararı olmaz." usulca oturduğum yerden kalktım. Gözüm yatağın üzerinde katlanmış şekilde duran kıyafetlere ve makyaj aynasındaki bir kutu dolusu malzeme kaydı. Çoğu benim kullandığım malzemelerdi. Marie bakışlarımı takip etti.

"Marki dersine iyi çalışmış, neden eşya hazırlamamam gerektiğini şimdi anlıyorum."

Marie'nin sözlerinden ve odadaki beni rahatsız eden bu görüntülerden uzaklaşmak için kapıya yöneldim. Bu davranışlar kalbimi rahatsız ediyordu.

"İşimize dönelim Marie bu evde sadece bir günümüz var."

***

Bana tahsis edilen odadan çıkıp Renat'ın çalışma odasına giderken hiç zorluk yaşamadım.

İlk olarak bu eve daha önce gelmiştim, sadece bu kadar tamamlanmış değildi. İkinci olarak da tahminlerim beni yanıltmamıştı.

Renat'ın çalışma odası hemen üst katımdaydı.

Geçen yıllar içerisinde birçok şey değişti, bazı durumlar yeniyken bazıları eskisi gibi kaldı. Bunlardan bir tanesi Renat ile aramdaki ilişki.

İtirafından ve balomdaki hareketlerinden sonra dost olmadık ama düşmanda değildik. Aynı ailenin farklı uzuvlarıydık.

Hem birbirimizi sahiplendik hem de uzaktık.

Bana olan ilgisini saklamaktan çekinmedi, bunu kendi yollarında gösterdi. Ne zaman biriyle sıkıntılı bir durum yaşasam ortaya çıktı.

Adamlarına sık sık beni takip ettirirdi, artık Fidel ve Stan bile bu duruma alışmıştı.

Çünkü benimkiler dövdükçe onunkiler gelmeye devam ediyordu.

Satın almak istediğim bir iş yerinin tapusu daha ben çalışmalara başlamadan birçok kere masamdaydı. Denk geldiğimiz her baloda bakışları üzerimdeydi.

İstesem de istemesem de birçok kere toplumda beraber göründük. Balolar için gelen ortak teklifleri nasıl oluyorsa Renat'ın davetiyesi geldiğinde geri çekiliyordu.

Neyse ki akademideki hayatı sebebiyle bu çok sık yaşanan bir durum değildi ama açık olan bir şey vardı ki Renat'ın yükselişi orijinal kurguya göre çok daha hızlı oldu.

Bu dönemde henüz yeni yeni çevresini oturtmaya başlaması gereken Renat babasından marki unvanını çoktan devralmıştı. Çalışma odasının kapısında durduğumda tekrar nostaljik hissettim. Kapıya hafifçe vurdum.

"Girin."

Duruşumu düzeltirken yüzüme gülümseme maskemi takarak içeri girdim. Eski evi andıran tek yer Renat'ın çalışma odasıydı.

Aynı mobilyalar ve biblolar. Tek fark artık penceresinde görünen güller yerine  duvarda boydan boya bir gül bahçesinin yağlı boya tablosu vardı.

Teyzemin gül bahçesi.

Renat elindeki belgelerden başını kaldırdığında beni görünce gülümsedi. Mavi gözleri, düzgünce arkaya atılmış siyah saçları ve çalışırken taktığı ince çerçeve gözlüğü.

Tamam, şu anda kabul etmem gerekiyor, Renat her zaman çok yakışıklıydı.

"Orada dikilecek misin yoksa oturacak mısın?" iğneleyen cümlesiyle içimdeki yakışıklı sevdasına cam kırılma efektiyle eşlik ettim.

Bu dünya böyleydi kızım işte, herkes yakışıklı herkes güzeldi ama herkes şerefsiz de olabilirdi.

Kendine gel Misty!

"Çok kibarsın." karşısındaki tekli koltuğa otururken rahattım. Renat ile çok zorlanmıyordum genelde.

Valens o kotamı çoktan doldurmuştu.

"Briella'dan bana vakit ayıramazsın diye düşünmüştüm."

"Onu bir bebek gibi yatağa yolladığınız için boşta kaldım." diye homurdandım. O ise bu halime hafifçe güldü.

"Yoldan geldi, hassas bir bünyesi var Misty. Herkes senin gibi sağlıklı değil."

Ben demin sağlıklı olduğum için suçlandım mı?

"Tamam, tamam bir şey demedim sadece yemek saati geldiğinde biberonunu hazırlamayı unutma." Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırırken onun kaşları çatılmıştı.

"Gerçekten hiç yorulmuyorsun değil mi?"

Merakla baktım.

"Neyden?"

"Tartışmaktan." kıkırdadım ve yelpazemi hafifçe salladım.

"Sanırım kargaşa hoşuma gidiyor, tartışmak demişken sana yeni bir tartışma konusu buldum marki, hangi teknikle tartışalım istersin? Bence sokrat tekniğini kullanabiliriz."

Renat bezmiş gibi iç çekti ve gözlüklerini çıkararak arkasına yaslandı.

"Sadede gel Misty Soleil, seni dinliyorum."

Bunu sen istedin tatlım.

"Felicity'den hoşlanmadım Renat." net bir şekilde konuşurken gözlerinin içine baktım. Sanki bu söyleyeceğimi bekliyor gibiydi. Belki Felicity'nin bana karşı olan imalı tavırlarını fark etmişti.

Renat sen bunu başarmış ol, gözümde öyle bir yükselirsin ki...

"Kıskanıyor musun?"

Ha?

"Gözün mü bozuk?" dedim karşılık olarak, yüzümde alaycı bir gülüş vardı. Renat ise bana sorunun ne olduğunu biliyormuş bakışları attı.

Ya bu bakışlar ne?

"Misty senin yerinin Briella'da ayrı olduğunu asla unutma sen onun için çok özelsin." gözlerimin içine bakarken duraksadı ve devam etti. "Bizim için çok özelsin."

Pardon ama benim yerim bir zahmet Briella için özel olsun. O kadar sevgi ve emeği başka bir yan karakter ezip geçsin diye vermedim ben.

Tabi düşüncelerimi dışarıya daha medeni şekilde aktarmam gerekiyor.

"Renat oradan bakınca özgüven problemleri olan biri gibi mi görünüyorum? Tabii ki Briella'nın hayatında başka arkadaşları da olacak. Benimde var, sorun bu değil sorun Felicity'nin tavırları."

"Ne varmış tavırlarında?"

Onun tavırlarını bilmemde sende miyop astigmat bir arada var canım.

"Kahvaltı planımızı bozduğunu es geçmeye çalışarak soruyorum Renat, gerçekten sesindeki imayı hiç fark etmedin mi? Briella'nın dadısı gibi davrandığını da söylemem gerekiyor."

Renat ellerini masada birleştirerek bir psikolog edasıyla bana baktı.

"Felicity iyi biri Misty, Briella'nın yanınanona zarar verebilecek birini yaklaştırmam benim akademide olduğum dönemlerde Agentis bölgesini Briella için yaşanılır hale getirdi o kız."

"Bunu yapması çok normal değil mi? Sizde onun hayatını yaşanılabilir hale getirdiniz."

Tüm ciddiyetimle dururken Renat'ın bakışları karardı.

"Onu araştırmışsın."

"Hayatının devlet sırrı olduğunu bilmiyordum." dedim imalı sesimle.

"Pekâlâ, ondan hoşlanmadın çünkü onun senden hoşlanmadığını düşünüyorsun, aslında olan bu öyle değil mi?" Beklemediğim yumuşak ses tonu karşısında duraksadım.

Evet, aslında olan tam olarak buydu. Çocukça belki ama doğanın en temel savunma mekanizmasıydı.

"Öyle söylenebilir." dedim. Renat tekrar gülümsedi.

"Peki, Felicity'nin kötü bir davranışı olmadı açıkçası şikâyetlerinin Briella'nın mutluluğu ile ilgisi dahi yok. Şüphen varsa bile erken geldiğin için bu maçı alamadın Misty."

Elbisemin eteğini sıkarken sinirlendiğimi hissettim. Haklıydı erken gelmiştim. Erken geldiğimi biliyordum.

Kanıtlarım yoktu ve o kadınla geçirdiğim vakit saatlerle sınırlıydı.

Yine de Marie'nin dediği gibi Renat'la konuşmak istemiştim. Söylediklerimi dikkate alıp takip edeceğini söylemesini istemiştim.

Felicity kötü bir karakter zaten değildi. Onu tehlikeli yapan yazar olabilme ihtimaliydi, yoksa orijinal Felicity neden benden hoşlanmıyor olsun ki?

Karşılaşmamıştık bile.

"Pekâlâ, o zaman bu konuda konuşacak bir şeyimiz kalmadı, yine de sözlerimi yabana atma."

Renat sakince kabullenmemi beklemiyor gibi şaşkınlıkla bana baktı.

"İçin rahat olsun Felicity, Ella için bir tehlike oluşturmuyor."

Ya bir gün benim için tehlike oluşturursa?

Ağzımı açtığım gibi geri kapattım, düşüncelerimi paylaşmayacaktım. Bir güne bu kadar insanlık yeterdi.

Ayrıca kuracağım cümleye Renat ancak gülebilirdi. Bir baronun kızı Misty Soleil Lounberg'e zarar veremezdi.

Ya da Fidel'İn dediği gibi fazla kuruntulu olmaya başlamıştım. Zoraki bir şekilde karşımdaki adama gülümsedim.

"Haklısın Renat, Ella için tehlike yok. İzninle." yerimden hızlıca kalkıp kapıya doğru gidip odadan çıktım.

Pekâlâ, sırada minik kuş vardı.

***

"Seninle böyle olmak yazları yaptığımız pijama partilerini hatırlattı."

Briella'nın yeni odasında, geniş ve rahat yatakta yuvarlanıyorduk. Yatağın hemen yanında atıştırmalık ve içeceklerle dolu bir servis arabası vardı. Benimse kucağımda kocaman bir çikolata poşeti.

Bazı şeyler değişmezdi.

"Ne zaman şekerleme yesem kustuğum zamanı hatırlıyorum." dedim aklıma gelen kötü anılarla yüzüm buruşurken. Yanımdaki yastığa Sezar misali uzanan Briella güldü ve elini kucağımdaki poşete daldırdı.

"Ben ve halım bunu uzun süre unutmadık."

"Çok komiksin." poşeti ona doğru iterken yatakta emekleyerek servis arabasına yaklaştım ve bir üzüm salkımını elime aldım.

Sezar'ın hakkını vermek gerekiyordu.

Birella'nın ağzına üzüm atmaya çalışırken Brie üzümleri yakalamak için şekilden şekle girip az daha yataktan düşüyordu. Odanın içerisinde kahkahalarımız yükseliyordu.

Yatağa uzanıp başımı Briella'nın omuzuna koyduğumda gülmekten yaşaran gözlerimi sildim.

İşte bu hissi özlemiştim.

Hayatımı sıkılmadan geçirebileceğim bir isim söylemem istense bu kesinlikle Briella olurdu. İnsan kendini onun yanında mutlu olmaya çalışırken buluyordu.

"Prensin doğum günü için çok heyecanlıyım ilk kez bu kadar büyük bir olaya katılıyorum."

Gerginliğimi gizlemeye çalışarak kafamı yastığa gömdüm.

Demin mutluluk mu demiştim?

"Ne olursa olsun o balo salonuna en son giren sen olma yeter." dedim biraz sitemle.

Briella bana merakla baktı.

"Neden böyle söyledin?"

Çünkü prensin ilgisini ilk kez öyle çekiyorsun. Ve ben tüm bencilliğimle hayatının aşkıyla olan o büyülü karşılaşmanın bozulmasını istiyorum.

Balomda yaşadıkları ön gösterim hala tüylerimi ürpertiyordu.

"İçimden uyarmak geldi diyelim." dedim. Balo ve kıyafetler hakkında konuşurken kapının çalmasıyla konuşmamız bölündü.

Saat gece yarısına geliyordu. Briella içeri gelmesini söylerken kapıdaki beklemediğimiz biriydi.

Genç kâhya rahatsız etmekten utandığını belli eden bakışlarla içeri girdi.

"Rahatsız ettiğim için özür dilerim leydi Briella ama prensesin aşağı inmesi gerekiyor."

Bu evde olabilecek tek prenses olarak üstüme alındım ve kapıya giderken geceliğimin sabahlığını giydim.

"Neden aşağı inmem gerekiyor?" Kâhya yutkundu.

"Olabilecek en hızlı şekilde gelmelisiniz markinin isteğiydi çünkü sizi görmeye gelen bir misafir var."

"Kim?" isabetli soruyu benden önce Briella sormuştu. Yanıt ise hiç beklemediğim bir isimdi.

"Düşes Ainsward aşağıdalar efendim."

***

Gecelikli olup olmamayı umursamadan hızlıca aşağı indim. Briella benim hemen arkamdan gelirken merdivenlerden girişe inerken gözüm gecelikleriyle Marie ve Anna'yı da bulmuştu.

Ve henüz geceliğini giymemiş olan Felicity'de hizmetçilerle bir köşedeydi.

Merdivenlerden inerken herkesin bakışları bize yöneldi, Renat'ın apar topar inmemden rahatsız olan bakışlarını yok sayarak karşısında duran kadına baktım.

Siyah saçlar ve ametist gözler. Serena'nın kırklı yaşlarındaki halini görür gibiydim. Benzerlik karşısında şaşırsam da belli etmedim.

Sanki tüm merdivenleri hızlıca inmemiş gibi son adımlarda yavaşlayarak Renat'ın yanında durdum ve direkt düşese baktım.

"Misty Soleil Lounberg, düşes Ainsward'ı selamlıyor." düşes gülümsemedem selamıma karşılık verdi.

"Meredith Ainsward, seni görmeyeli uzun zaman olmuştu Misty."

Ve sizde bu arayı kapatmak mı istediniz?

"Düşes acil dediğiniz için leydiyi uygunsuz bir saatte çağırdım ama kendisi aynı zamanda benim misafirim, artık kendinizi açıklar mısınız?" Renat saygılı ama sert bir tonda konuşurken düşesin onun sözlerinden etkilenmeyen mor gözleri benim üzerimdeydi.

"Eminim genç markinin evinde iki kadının baş başa sohbet edebileceği bir yer vardır."

Renat benim onayımı beklerken, gülümsedim.

"Markinin güzel bir oturma odası var düşes." diye ekledim.

***

Eğer sabır bir tanrı ya da tanrıçaysa ona tapmaya başlayabilirdim zira bu aralar içimden sadece onu diliyorum.

Sabır.

Düşes ile karşılıklı olarak otururken ortamdaki tek ses şömineden gelen yanan odun sesleriydi.

Düşes benim dışımda her yere bakarak gözleriyle tüm odayı taradı.

"Seninle açık konuşabilir miyim Misty?"

Yeter ki konuş teyzeciğim...

"Evet, tabii ki."

Kırklı yaşlarındaki kadının Serena ile aynı olan düz siyah saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı, göz şekli Serena'ya göre daha çekikti.

Ama bu kadardı.

Onun dışında resmen kadın tek başına çalışmış çabalamış bir baba olmadan doğurmuş. Bu kitapta bunu en iyi başaranın Yuelina olduğunu düşünüyordum artık ikinci sıraya bu kadını koyuyorum.

Sade giyimi ev hali gibiydi ve özel bir hazırlanma izi yoktu. En az benim aşağı inişim kadar ani bir kararla evden çıkmış gibiydi.

"Serena iyi değil." sözleriyle kalbim sallanmaya başladı.

"Nasıl iyi değil?"

Serena ciddi bir şekilde yaralansa ya da tanrı korusun başına daha kötüsü gelse annesinin bu sakinlikle karşımda duracağını düşünmüyordum. Kadın derin bir nefes aldı ve ikram edilen sudan yudumladı.

"Serena bu öğleden sonradan itibaren kendini odasına kapattı, başta her zamanki halleri olduğunu düşündüm ama yemeğe de katılmadı. Arada sırada bu da olabiliyor, kızım büyük bir iştaha sahip değil. Sonrasında hizmetçim şarap şişelerimizin eksik olduğunu söyledi. O zaman Serena'nın odasına girmeye çalıştık ama kapıyı kilitlemişti içeriden ağlama sesleri geliyordu aynı zamanda eşyaların birbirine çarpma sesleri."

Duyduklarımla beraber kafa karışıklığım artıyordu. Serena'yı bu kadar dağıtabilecek tek şey Benedict olabilirdi.

Balodan sonra dağılmasını beklediğim kötücül aşk rakibi neden iki gün öncesinde bunu yapıyordu?

"Kapıyı açtırtmadınız mı?" dedim sakince. Düşes başını iki yana salladı.

"Bunu ona yapmayı ben istemedim o kapıyı açsam da onu yatıştırabilecek kişi ben değilim."

Üzerimdeki bakışları sertleşti.

"Ama sen yatıştırabilirsin yıllardır kızımın çevresinde gördüğüm ona iyi gelen tek kişisin."

Burukça gülümsedim. "Serena çok güzel şeyleri hak eden harika bir arkadaş düşes, yine de eminim Serena sizi reddetmezdi."

Beni o kadar da büyütmeyelim canım, eninde sonunda karşımdaki kadın annesiydi.

Düşüncelerimin aksine düşesin yüzü çatladı.

"Misty, ben kör değilim. Kızımın canının neden yandığını ve kim tarafından yakıldığını biliyorum ama benim bu konuda Serena'yı rahatlatmaya hakkım yok. Seninle bunu konuşmaya değil seni ona götürmeye geldim. Senden bir anne olarak rica ediyorum kızımın yanında olur musun?"

Düşünmeme bile gerek yoktu.

"Sormanız hata."

***

Agentis evinden apar topar çıkışımı ve Briella'nın yüzündeki hayal kırıklığını görmezden gelmeye çalışıyordum Eminim ki anlayacaktır.

Serena'nın hıçkırıklarını dinlediğim kapının önünde yanımda düşes ve hizmetçilerleydim. Aralıksız yürek burkan hıçkırıklar ve nefes almalar bazense anlaşılmayan konuşmalar geliyordu.

İçerideki acının ağırlığı kalbime dolmaya başlamıştı. Kapıyı tıklattım.

"Defolun gidin!" çığlık gibi gelen ani bağırmayla irkildim. Her zaman kibar ve sakin olan Serena'nın sesini hiç böyle duymamıştım.

"Benim Misty." kapıya tekrar vurdum. Bu defa ses gelmedi.

"Senin yanında olmak istiyorum, gelebilir miyim?"

Tekrar ses yoktu.

"Serena Ainsward annenin şaraplarını çalıp bana nasıl haber vermezsin umarım oradaki eşyaları parçalarken bana sağlam bir kadeh bırakmışsındır."

Bekledim, hıçkırıklar kesilmişti yine de ses yoktu. Tam tekrar kapıya vuracakken çevrilen anahtarın sesini duydum.

Aralanan kapıdan bir kadeh uzandı.

"Sadece sen geliyorsun." burukça gülümsedim ve düşesle hizmetçilere her şey yoluna girecek bakışımı atarak uzanan kadehi aldım ve kapıyı biraz daha açarak hızlıca içeri girdim.

Az ışıkla aydınlanan loş oda darmadağındı ve demin bana kadeh uzatan Serena biraz önümde ağır adımlarla yürüyerek pencerenin dibine oturdu, etrafında kırılmış camlar ve şarap şişeleri vardı.

Ayakkabımın camlar üzerinde bıraktığı sesi dinleyerek Serena'nın yanına gidip aynı şekilde pencerenin gibine oturarak sırtımı duvara yasladım.

Serena elindeki şarap kadehine boş boş bakıyordu. Ağlamaktan ıslanmış yüzü loş ışıkta parlıyordu gözleri şişmişti ve makyajı aktığı için göz çevresinde siyah izler vardı. Üzerinde sadece beyaz bir elbiseyle duruyordu. Elbisenin her yanı leke içerisindeydi. Sonunda cesaretimi toplayarak konuştum.

"Ne oldu?"

Serena bana baktı ve hafifçe güldü.

"Ne mi oldu? Yine Serena'nın mutsuzluğu oldu. Ben neden hep kaybediyorum Misty?"

Cümlenin sonunda çatlayan sesiyle beraber bununu çekti ve elindeki kadehten büyük bir yudum aldı.

"Benedict ne yaptı?"

Bu defa gerçekten onu öldürmek istiyordum.

"Sayılmadım ve sevilmedim... Yeri geldi hor görüldüm. Çok çalıştım... Çalışmaktan uyumayı unuttuğum geceler oldu biri çıkıp aferin demedi yine de hiçbir şey bunun kadar üzmemişti."

Çatırdayan ses ve Serena'nın dökülen kalbi..

Kesinlikle bir içkiye ihtiyacım olacaktı.

"Bunlardan daha ağır ne yaptı?" onu kızdırmadan sakince sormaya çalışıyordum.

"Ben aldatılıyorum Misty."

"Serena kabul ediyorum Benedict dünyanın en iyi nişanlısı değil ama seni aldattığını sanmıyorum."

Yani henüz... Briella'ya âşık olduktan sonra yapabilir. Serena elindeki şarap kadehine bakarken acı acı güldü.

"O zaman neden o kadın her yerden çıkıyor?"

Kendi kadehime şarap doldururken durakladım.

"Hangi kadın?"

"Aisha Santabellum!"

Hayatımda ilk kez duyduğum isimle donakalırken Serena nefret kusarcasına devam ediyordu.

"İmparatoriçe ile görüşüyor, Benedict ile görüşüyor saraya gelen ziyaretçi defterinde ismi var . İmparatoriçenin kitaplığını özel olarak kullanma iznine bile sahip!"

Serena'yı dinlerken bacağımda hissettiğim ıslaklıkla irkildim. O ana kadar kadehi tutan elimin titrediğini fark etmemiştim. Kadehi yere koyarken Serena'yı dinlemeye çalışıyordum ama kulağımda bir uğultu gibiydi.

Aisha Santabellum diye birisi yoktu.

Prens ve İmparatoriçe ile bu kadar ilişkisi olan bir kadın yoktu. Ve bilinmeyen bir kadının saray ziyaretlerini hiç duymamıştım.

Korkarak sordum.

"Ne zaman öğrendin?"

"Aldatıldığımı mı?" bağıran Serena'yı sakinleştirmeye çalıştım.

"Hayır, bu kadının varlığını, yani ismini ilk ne zaman duydun?"

Serena sarhoştu sorumu anlamak için biraz bekledi sonra gözlerini kapattı düşünür gibiydi parmaklarını teker teker açtı ve bana üç parmağını gösterdi.

"Üç ay önce mi?" başını iki yana salladı.

"Hayır, üç yıl önce yanlış hatırlamıyorsam senin balondan bir süre önceydi ilk kez ismi geçtiğinde ama bu kadar güçlü bir kanıt yoktu. Yani o zaman sadece bir elbiseydi ve ben ona sordum annesinin isteği olduğunu söyledi ben ona inanmıştım Misty."

Üç yıl...

Sosyeteye çıkışımdan önce...

Korkunç sabahlara uyandığım zamanlar.

Continue Reading

You'll Also Like

161K 11.4K 42
Arkeolojik çalışma yaptığı sırada geçmişe giden bir kadın tarihi değiştirebilir miydi? [Tamamen hayal ürünüdür.] #Tarihi 1
40.1K 1.6K 25
Zaman dilimi çok eski bir zaman değil ama çok gelişmiş bir zaman da değildir. 18+ İçerir. Ona göre okuyun. Cihan ve Sevda'nın sevgi hikayesini anlat...
290K 19.1K 69
❗️Yetişkin ögeler içermektedir.❗️ Adım Elizabeth. Bir prenses olarak doğduğum Westminster Sarayı'nda ruhumun en ufak kırıntısını soğuk taşların arası...
bonds of fate By voletaliv

Historical Fiction

5K 514 13
Jeon Jungkook gittiği resim sergisinde çok eski zamanlarda yaşamış prens Taehyung'un bir tablosunu görür ve ondan etkilenir. Tablonun sahibi yaşlı ka...