KIRLANGIÇ | Tamamlandı ~ Kısa...

By crazyrahibe

239K 11.6K 2.6K

Bir kız düşünün, sapasağlam ayakları yere basan, cesur ve dürüst. Şaşalı yaşamına rağmen alçak gönüllü. Ne s... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
YENİ ~ MÜPTELA

20. Bölüm |Final

8.5K 352 34
By crazyrahibe



❛ ❛

Sorma bana "ne kadar seviyorsun" diye
O kadar işte!
Tavanı kadar sokağın
Dibi kadar cehennemin

-Nazım hikmet

❛ ❛

Tepede güneş, hafif esen bir rüzgar, cırcır böceklerinin sesi ve en sevdiklerimin gülüşleri... Etrafta koşuşan küçük çocuklar karşıdan bana doğru gelen Yiğit Şah'ın bacaklarına dolandılar. Yiğit Şah küçük çocukların saçlarını okşayıp onlara uzakta bir şey gösterdi, çocuklar çığlık atarak o yöne doğru koştururken O yüzündeki gülümsemeyle bana doğru yürümeye devam etti. Yanıma geldiğinde elimden tutup yavaşça sinesine doğru çekti, şakağımı öpüp dudağını çekmeden bir süre öylece durdu. Bu kadar huzurlu hissetmek normal miydi, diye sorguluyordum zaman zaman. Savaş, barış, gurur, öfke, tüm can  kırıklarını bir tarafa bırakmıştık. Bu aralar hayatımızda aşk vardı. Aşk, sevgi, saygı, şefkat, huzur, tutku... Ve biraz da kıskançlık...

Şimdi nikah için hep birlikte beyazlar içinde süslenmiş bahçenin içinde kutlama yapıyorduk. Annem ve Nermin teyze dünürcülük oynuyor babamsa Selim amcayla koyu bir sohbetin içindeydi. Asya ve Barış el ele tutuşmuş bir şekide yanımıza geldiler. Tabii Asya'nın abileri Özgür gibi olmadığı için ilişkilerini daha rahat yaşıyorlardı. Özgür demişken ona derhal manita bulmalıydık yoksa yakamızı bırakmayacaktı.

"Sevgilim şu Umut'a söyler misin bana sırıtarak bakmayı kessin!" dedi Barış.

Asya gülüp başını iki yana salladı "Aşkım artık kabullenmen gerekiyor Umut'un bir suçu yok," dedi.

"Ne demek suçu yok? Onun yüzünden anneannem bu yaşta evleniyor!"

Yüzümü Yiğit Şah'ın göğsüne saklayıp güldüm. Yiğit Şah kollarını belimde birleştirip Barış'a cevap verdi.

"İnan bana kendi nikahım yerine anneannenin nikahına gelmek canımı çok sıkıyor," kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda gözlerime bakıp iç çekti "ne yapalım biraz daha dayanacağız artık."

O acı dolu günlerin üstünden dört ay geçmişti, bu dört ayda da çok şey değişmişti. En önemlisi ilişkimiz babam tarafından kabul görülmüştü. Babam ve Yiğit Şah'ın arası eskisi gibi olmuştu, sadece babamın arada alttan alttan Yiğit Şah'ı tehdit etmesi dışında bir sorun yoktu. Barış her iyi dost gibi başıma gelenleri duymuş yanıma gelmişti ve bu gelişi Asya ile aralarında romantik bir ilişkinin zeminini hazırlamıştı. Anlayacağınız hayırlısıyla Barış ve ailesiyle akraba olacaktık. Özgür müzmin bekarlığına devam ediyordu ve Yiğit Şah'la olan ilişkimi diğer kadınlardan daha fazla kıskanıyordu. Bu sorunu en kısa zamanda ona bir kız bularak çözmeyi düşünüyordum. Ciğerim Yağız hovardalık yapmaya devam ediyordu, ben de arada katılıyordum ona ama Yiğit Şah saadetimizi gölgeliyordu. Fakat her şeye rağmen Yağız'la pis işlerimize devam ediyorduk. Ekin Bey ve Cihan Bey'le işim devam etmiş ve şirketleri düzlüğe çıkmıştı. Şimdilerde durumları daha iyiydi fakat onlarla işim bitene kadar Yiğit Şah ve Ekin Bey'in arası asla düzelmemişti. Ekin Bey'in o gün şaka yaptığını, Yiğit Şah'ı kızdırmak istediğini düşünmüştüm. Ancak işimizin bittiği gün bana delicesine kafamı karıştırmak istediğini, söylemişti ve şöyle devam etmişti; ama gözünün içindeki ışıltının sebebinin bir başkası olduğunu bilmek elimi kolumu bağlıyor... Ben mi kördüm yoksa insanlar hislerini ustalıkla mı gizliyordu karar veremiyordum. Neyse diyelim geçelim... Nevzat Başkomiser beni bildiğin muhbiri yapmıştı ve arkadaşlığımız diğer arkadaşlıklarımdan tamamen farklıydı. Nasıl anlatsam farklıydı işte.

Diğer konuya gelecek olursak beni fazlasıyla sarsmıştı. Oktay Topal'ın ölüsü de dirisi de hayatımda büyük bir iz bırakmıştı. Öldürülmeden önce onunla mahkeme salonunda yüzleşmiştim. Başaramadın, demiştim. Beni bitiremedin ama ben seni bitireceğim... Bu sözlerden kastım gerçekten de hayatını yitirmesi olmasa da olan olmuştu. Ne olursa olsun insan hayatının her şeyden önemli olduğunu düşünen biriyimdir, o yüzden Oktay'ın ölümü beni hem sarsmış hem de ürkütmüştü. Bu konuyu da bir daha konuşmamak üzere kapatmış ve rafa kaldırmıştık.

Sadık Bey ve Süreyya Hanım'ın nikahı kıyıldıktan hemen sonra alkış kopmuş ve bende Yağız'la ıslık öttürmüştüm. İlk dans müziği yavaş yavaş yükselmişti. Özdemir Erdoğan'dan, Bana Ellerini Ver... Bu güzel, eski şarkı herkesi dansa davet ediyordu. Yiğit Şah elimden tutup beni dansa kaldırdı, gözlerimizin içine bakarak dans ederken şarkıyı söylemeye başladı.

"Sana gönlümü verdim ey nazlı güzel,
Seni almazsam gözlerim açık gider..."

Gülümsedim çünkü o pek şarkı söylemezdi. O pek konuşmayı da sevmezdi ama en çok benim yanımdayken konuşurdu. Israrı sevmezdi ama benim ısrarıma asla hayır demezdi. Sulu şakalardan hoşlanmazdı ama ona yapınca hiç kızmazdı. Ciddiyetsizliği sevmezdi ama beni sevmişti.

Bir süre anın tadını çıkardık, bu bizim ilk dansımız değildi ama bir olduğumuz ilk danstı. Tabii anın büyüsünü Özgür bozana kadar! Nermin teyzeyle dans ederek yanımıza kadar gelen Özgür laf atmadan durmazdı.

"Ben size yüzlerinizin arasında en az iki karış olacak demedim mi? Uzaklaşın biraz, o ne Yiğit Umut'un ağzına düş istiyorsan. Nermin teyze şu oğluna bir şey söyler misin, biraz edep öğrensin."

Nermin teyze kahkaha atarak Özgür'ün koluna vurdu. "Deli oğlan seni! Yalnızlıktan millete kafayı takar olmuşsun. Bak benim bir yeğenim var adı Nurcan..."

Biz tıngır mıngır yanlarından uzaklaşıp sessiz bir yere geçtik. Yiğit Şah ikimize de birer içecek almak için kısa süreliğine yanımdan ayrıldı. Telefona baktığım sırada biri bana seslendi. Kafam anında tanıdık sesin geldiği yöne çevrildi. Savaş abi biraz uzakta durmuş bana gülümseyerek bakıyordu! Geç kalmıştı ama yine de gelmişti.

"Savaş abi?" dedim şaşkınlıkla.

Koşar adım ona giderken o da bana doğru geliyordu. Savaş abiyle sarılıp ayrıldık, omuzlarımdan tutup yüzüme baktı. "Sanırım senin nikahına geldim bu ne güzellik?" gülümseyip tek tük beyazlamış saçlarına ve karizmatik yüzüne baktım. "Senin karizma da maşallah olduğu gibi duruyor."

Kahkaha atıp kolunu omzuma attı. "Hadi gel seni çifte kumruların yanına götüreyim. Sonra seninle uzun uzun konuşuruz." deyip Savaş abiyle yürürken karşıda elinde iki kadehle kala kalmış Yiğit Şah'ı fark ettim. Yüzünde normal şeylerin olmadığına dair ifadeler olan Yiğit Şah'ın yanına doğru giderken büyük adımlarla o da bize doğru gelmeye başladı. Elindeki kadehleri asla nazik olmayan bir tavırla masaya bıraktı. Savaş abiye dönüp, karşımızda kaşları çatık bir şekilde duran adımı takdim etmem gerekiyordu. Yavaşça Savaş abinin kolunun altından çıkıp Yiğit Şah'ın elini tuttum.

"Savaş abi tanıştırayım sevgilim Yiğit Şah,"

Yiğit Şah'a bakıp gözlerini bana çevirmesini sağladım şuan çokta güzel bakmıyordu.

"ve Yiğit Şah sana bahsettiğim ex patronum, akıl hocam Savaş abi..."

Savaş abi yüzündeki şaşkınlığa rağmen gülümseyip elini uzattı. Yiğit Şah problem çıkarmadan uzatılan eli sıktı. Savaş abi memnun oldum, derken Yiğit Şah sesini çıkarmadan başını salladı.

"Sende hiç ilişki yapacak potansiyeli görmemiştim Umut, şaşırttın beni." dedi Savaş abi gülümseyip başımı eğdiğimde Yiğit Şah'a hitaben konuşmaya başladı.

"Herkesi reddediyordu sana fırsat verdiği için çok şanslısın." Yiğit Şah bana baktığında gülümseyip elini sıktım. Ortada bir tehlike yok Yiğit'im Şah'ım sakin ol.

"Şanslı olduğumun farkındayım." dedi ama sesindeki soğukluk fark edilir cinstendi.

"Ben bizimkilere bakayım daha sonra konuşuruz  güzelim." deyip yanımızdan ayrıldı.

Yiğit Şah, hiçbir şey demeden bir kaç saniye öylece durdu. masanın üstüne bıraktı içeceği kafasına dikip derin bir nefes verdi. Kafasını bana çevirip yüzüme baktı.

"Bana öyle bakma. Ben modern bir adamım, sorun etmiyorum yani. Olabilir, eski(!) patronunla abi-kardeş ilişkin olabilir bu çok normal."

Modernlik ve Yiğit Şah? Fıkra değil bu arkadaşlar gülmeyin.

Elini tutup kıyım kıyım ona yaklaştım. "Cidden çabanı takdir ediyorum, için rahat etsin diye söylüyorum Savaş abi evlilik arefesinde."

"Benim sorunum çevrendeki erkeklerin evli veya bekar olması değil. Beni rahatsız eden bazı şerefsizlerin sana bakışı, gereksiz temas etmeye çalışmaları. Daha deminki tepkimde adamın biriyle sarıldığını görmemin şokuydu."

Yanağından kocaman öpüp iki elimle kaşlarına dokundum.

"Sen kaşlarını böyle çatmaya devam edersen gelecekte botoks yaptırmak zorunda kalacağız ama merak etme botoks parası sana feda olsun ben çalışırım öderim."

"Canını yediğim ne güzel değiştiriyorsun konuyu.."

***

Elimdeki kalemi dosyayı bıraktım ve kapıyı çalıp içeri giren Yağız'a baktım. Kendini masanın önündeki tekli koltuğa atarken bende Zeynep'i arayıp iki çay istedim.

"Şu an çay içme zamanı değil Umut. Abimin yanına gitsen iyi olur, millete kök söktürüyor. Elinden zor kurtuldum."

"Beni ilgilendirmiyor."dedim omuz silkerek

"Ya sizin aranız kötü diye tüm şirket geriliyor anasını satayım." diye yakındı Yağız

"Ona kaç defa söyledim iş başka aşk başka. Profesyonelliği ben öğretecek değilim."

Zeynep çaylarımızı getirip çıktıktan sonra Yağız çayından bir yudum alıp bana döndü.

"Ya tamam haklısın ama gel iki saniye görün şuna. Ne bileyim öp, başını okşa bir şey yap sakinleşsin azıcık. Akşam eve gelme, dedi Umut! Çok zor durumdayım."

Gülmemek için kendimi tuttum. Öyle hemen koyvermeyecektim. Yiğit Bey'in biraz daha sürünmeye ihtiyacı vardı.

Aslında abartılacak bir mevzu değildi ama inadım tutmuştu. Asya ve Barış için ailelerin resmî olarak tanışacağı gece Yiğit Şah'tan dünyanın tribini yemiştim. Sebep ise Savaş abiye karşı hoşgörülü davranmamdı. Tüm o nazını tribini çektikten sonra ne öğrenmiştim biliyor musunuz? Kuzenim Eymen'in düğünündeki o şırfıntılardan biri Yiğit Şah'ı telefondan durmadan rahatsız ediyormuş ve Beyefendi bunu bana söyleyip canımı sıkmak istememişmiş!

O gece Yiğit Şah'ın telefonundan fotoğraf çekerken bir numara mesaj atmış ve yeni numarasının olduğunu ne zaman isterse mesaj atabileceğini ona her zaman müsait olacağını yazmıştı!

Ben tabii ki de telefonu Yiğit Şah'a verip açıklamasını istemiştim. Yiğit Şah ise sakince kadının daha önce yazdığını, kendisinin hayatında biri olduğunu söylemesine rağmen ısrarlara devam edince her yerden engellediğini söylemiş ve yazışmaları görmek istememe rağmen göstermişti. Her şeye rağmen yeni numara alan kadını da tekrar engellemişti. Fakat ben çok pis Yiğit Şah'a bilenmiştim. Tüm gecenin sinirini çıkaracak bir şey bulmuştum. 'Sen bana nasıl söylemezsin?' Adlı bir tartışma çıkarıp tribal enfeksiyon gereği bir daha yüzüne bakmamıştım. Başka zaman olsa bi tarafıma takmayacağım mevzuyu sırf Yiğit Şah'a sinirimden büyütmüştüm.

"Yapacak hiçbir şeyim yok Yağız ama istiyorsan akşam bizde kalabilirsin."

"Neyse en azında kalacak yer buldum."

"Sana neden kızdı ki?"

"Projeme bok attı bende ağzımı tutamadım, Umut iyi ki koymuş götüne tekmeyi, dedim. Sonra saldırdı zaten kaçtım. Morali dünden beri çok bozuktu bende daha beter etmiş olabilirim. Arada durup durup Özgür abiye 'beni bırakmaz, ayrılmamıştır değil mi' diye soruyor." diyerek sonlara doğru kahkaha atmıştı Yağız

Yiğit Şah'ın onu söylerkenki yüz ifadesini düşünmek içimi cız ettirse de kollarımı göğsümde bağlayıp bacak bacak üstüne attım.

Yağız çayını içip gittikten sonra çalışmaya devam etmiş iş çıkış saatine kadar da ne Yiğit Şah'ı ne de abimi görmemiştim. Çıkmak için çantamı toplarken yavaşça odanın kapısı açılmış ve Yiğit Şah şirince aralık kapıdan kafasını uzatmıştı.

"İşin bittiyse çıkalım mı bebeğim?"

"Biz seninle aynı eve mi gidiyoruz sanki gitseydin ya." diye homurdandım, morali bozulmuştu.

"Umut, iş çıkışı ne zaman seni bırakıp gittim ki şimdi gideyim. Her zaman ki gibi yine eve ben bırakacağım seni."

Sesimi çıkarmayıp toparlandım. Çantamı ve ceketimi alıp odadan çıkarken arkamdan beni takip ediyordu. Ben önden önden asansöre doğru giderken elimden tutup bozuntuya vermeden yürümeye devam etti.

"Böyle daha iyi."dedi sessizce

İçten içe mutlu olsam da yüzüme yansıtmadım. Gelen asansörde birkaç kişi olduğu için elimi çekmek istememe rağmen bırakmamıştı. Otoparka indiğimizde arabasına sesimi çıkartmadan binip kapıyı kapattım. Yola çıktığımızda yine aynı sessizliği devam ettirdim ancak biraz sonra eve değilde farklı bir yere gittiğimizi anlayınca kafamı Yiğit Şah'a çevirdim.

"Eve gitmiyor muyuz?"

"Biraz deniz havasının ikimize de iyi geleceğini düşünüyorum."

Önüme dönüp yolu izlemeye devam ettim. Güneşin batmasına bir iki saat civarı kalmıştı. Eğer yetişirsek güneşin batışını izleyebilirdik. Kısa süre sonra kumsala geldiğimizde arabadan inip kayalıklı yoldan Yiğit Şah'ın yardımıyla kazasız belasız indim. Kuma batan ayakkabılarımdan kurtulup elime aldım. Sıcak kum ayaklarımı ısıtırken sevinçle denize doğru koşturdum. Elbisemin eteklerini kaldırıp ıslanmasına engel olmaya çalıştım. Arkamı döndüğümde Yiğit Şah ayakkabılarını çıkarmış pantolonunun paçalarını katlıyordu. Ceketini ve kravatını çıkarıp arabada bıraktığı için gömleğinin kollarını katlamış ve birkaç düğmesini açmıştı. Öylece durmuş onu izlerken yavaş adımlarla bana doğru yürümüş anlımdan öptükten sonra elimdeki topuklu ayakkabılarımı almış ve ellerimizi kenetlemişti. Yavaş adımlarla kumsalda yürürken dalgalar ayağımıza çarpıyordu. Güneşin batışı denizi kızıla boyuyor hayranlık uyandıran bir görüntü bırakıyordu. El ele huzurla yürürken deniz kabuğu görmemle ellerimizi ayırıp yere çömeldim.

"Oha çok güzel."diyerek yerden aldığım deniz kabuğunun üstündeki kumları elimle silip ayağa kalkarken hala gözlerimi ondan alamıyordum.

Arkamı döndüğümde Yiğit Şah'ı yerde diz çökmüş şekilde bulmak son düşüneceğim şeydi. Ben bön bön ne yaptığına bakarken o gülümseyerek elindeki lacivert kutuyu açtığında hâlâ tepkisizce ne yaptığına bakıyordum. Yiğit Şah neredeyse her gün evlenme teklifi ediyordu. Bağışıklık kazanmış olmam lazımdı ama bu sefer diğer tekliflerden tamamen farklıydı.

"Umudum... Güzel sevgilim ben seninle artık aynı eve gitmek istiyorum. Birkaç yüz defa sana bu soruyu sordum, hiçbirinde de cevabın normal değildi. Benimle evlenir misin umudum?"

Söylediklerine gülerken onun gibi çöküp dolan gözlerimi görmemesi için sıkı sıkı boynuna sarıldım. Şükrettim Allah'a bana bu mutluluğu yaşattığı için.

"Bu evet mi demek? Yine cevap alamadım iyi mi..."

Hayat böyleydi işte umutsuzlukla vazgeçtiğiniz aşk sizi tekrardan bulabiliyordu. Olmaz denen oluyor imkansızlıklar imkanlı hale geliyordu. Mutluluk er ya da geç sizi bir şekilde buluyordu. Neden beni bulmuyor, diye düşünmeyin. Geç gelen mutluluk her zaman daha kıymetli ve en güzeli oluyordu.

SON

Kırlangıç'ın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Hikayeme destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. Başka hikayelerde sizlerle tekrar buluşmak dileğiyle hoşçakalın. Yüreğiniz yorgunluk görmesin mutlu kalın.

Continue Reading

You'll Also Like

124K 3.7K 55
"0 54*: Mesajlaştığınız kişi bir başkomiser." Aniden Lavin'in hayatına giren başkomiser Timur Akçalı ve Lavin'in hikayesi. Yanlış numaraya mesaj atan...
64.3K 3.8K 26
! Kitap bana aittir.! İ𝑐𝑙𝑎𝑙&𝐴𝑟𝑎𝑚 𝑍𝑒𝑚ℎ𝑒𝑟𝑜ğ𝑙𝑢 🥀28.08.2023🥀 Kuma yoktur.. Tesadüf denilen şeye hayatım boyunca inanmamıştım,ama galiba...
yirmi By ilayda

Short Story

668K 50.2K 65
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting
652K 21.2K 35
Yıllar sonra mahallesine geri dönen Karaca.. Her şeye rağmen ağır başlılığını koruyan Cihad... Ve mahallede olanlar... Sizce bu mahalleden bir aşk hi...