OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

By Limaei

4.5M 382K 527K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... More

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 16• GÜN 11''
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 23• GÜN 27
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 64• GÜN 92
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 67• GÜN 93''
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 81• GÜN 102
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 57• GÜN 90

46.6K 4.6K 9.5K
By Limaei

Ve yeniden 13 numaralı dairedeyiz...

🎵 The Plot In You- Feel Nothing (Karakterleri yansıttığını düşündüğünüz yerlere yazmayı unutmayın ♥)

[Başka bir şey söylemeden önce,
Niyetimin saf olduğunu bil.
Ama sessiz kalmaya dayanamazsın.
Tek duyabildiğin kendi sesin.
Ve ben sadece sendeki sanrıyı körüklüyorum

Geri adım atmaktan o kadar bıktım ki içimdeki her şeyi dökebilirim
Ve eğer yaparsam, ruhunda derin bir yara izi olmadan geri dönemeyeceksin
Oyun oynamaktan, suçlamaktan bıkmadın mı?
Dünyanın sana hayatını tanımlayan bir gün vermediği gibi yaşamaktan bıktın mı?

Ve bağlantı kuramıyorum
Ve sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum
Ve hissediyorum
Artık çok geç, çok geç

Ve bunu, içime gömdüğüm bariz
Sen değişmeyeceksin, değişmeyeceksin

Hiçbir şey hissetmiyorum
Aklım parçalandı
Bundan nefret ediyorum ama daha önce hissettiklerimi hissetmeyi çok istiyorum
Ama sen sadece bana karşı ilerlemeye devam ediyorsun

Ben ne yapmalıyım?
Ne demeliyim?
Benim için burada ne var?
Neden gerçeği saklayalım?
Sana karşı hiçbir şey hissetmediğimi...

Ve hissediyorum
Artık çok geç, çok geç.
Ve bunu, içime gömdüğüm bariz
Sen değişmeyeceksin, değişmeyeceksin
Hiçbir şey hissetmiyorum

Ayrıldık ama sen bir sona ermek için can atıyorsun
Birlikte görünüyoruz ama biliyorsun ki seni tanıyorum
Sen değişmeyeceksin, değişmeyeceksin
Seni tanıyorum]

İyi okumalar canımın içleri♥

• • •

Afra Ahsen Çakmak / Tutsak 7

29 Temmuz 2021

Göğüs kafesimi ağrıtan duygu neydi, emin olamıyordum.

Suçluluk... Evet, suçlu hissediyordum. Fakat bu suçluluğun nedeninden emin olamıyordum. O gece intiharı seçtiğim için mi suçluluk duyuyordum yoksa onları bu halde bulduğum için mi? Bana çevrilmeyen bakışlarındaki o burukluğu, eve düşen adım seslerimdeki yankının kırılganlığını hissedebiliyordum. Koltuklara doğru ilerlerken, intihar ederken düşünmediğim bir şeyi düşünüyordum.

Ben ölürsem bana değer veren insanlara ne olur?

Ne hissederler?

Ne düşünürler?

Ne yaparlar?

Üzülürler mi?

Canları acır mı benim yaşarken canımın acıdığı kadar?

İntiharı düşünen insanların zihnine ölüm üşüştüğünde, yaşayanlar ve yaşayanların onun arkasından düşünecekleri umurlarında olmuyordu. Çünkü intihar sadece kendine bir kurtuluş şansı vermekti ve bu şansı düşünürken, diğer insanlara değil kendine odaklanıyordun. Bunu yapmıştım. Ölmeyi düşlerken aklımdan geçen tek şey Ölüm'ün elinden kurtulacak olmamdı. Sadece... Tutsaklara teşekkür edemediğim için kendimi suçlu hissetmiştim.

Onları geride bırakacağımı düşünseydim, ölmeye çalışmazdım. Pes ederdim, ölmeye bir zafer diyebilseydim eğer. 

Ölmekten vazgeçerdim.

Göğüs kafesimi zorlayan onlarca his vardı... Günlerdir Ölüm'ün elinin altındayken hiçbir şey hissetmediğimi şimdi anlayabiliyordum. Ölüm'den korkmuştum. Ondan kurtulmak istemiştim. Ölmeyi tekrar istemiştim ve hemen sonrasında hayatta kalmaya karar vermiştim. Ve belki de tüm bunların birleşimi dehşetti. Ölüm, dağılmış parçalarımı toplarken sadece dehşet içinde kalakalmıştım. 

Bir kelebeği avucunun içine aldığında, kelebek uçamayacağını bildiğinden kanat çırpmaya korkardı.

Hissetmek bana bir bedenim, bir hayatım olduğunu tekrar hatırlatmıştı. Hayatta kalmıştım! Yaşıyordum! Hissetmek aciz bir insan olduğumu yüzüme vuruyordu!

Adımlarım birbiri önüne düşerken onların yüzüne bakıyordum. Yüzlerindeki morluklar ve izler, bana yakın zamanda kavga etmiş olabileceklerini düşündürmüştü. Benden sonra kavga ettikleri düşüncesi midemin kasılmasına neden oluyordu. Birbirlerini suçlamış olabilirlerdi. Ya da bilmediğim farklı şeyler olmuş olabilirdi. Onlar günlerdir neler yaşadığıma ne kadar yabancıysa, ben de onlara o kadar yabancıydım. 

O denli suçlu hissediyordum ki bir an onlar için bir ölü olarak kalmamın onlara daha iyi geleceğini bile düşündüm. 

Utanıyordum. Onları yüzüstü bıraktığım için çok utanıyordum fakat biliyordum ki başka şansım yoktu. Anlamak zorundaydılar. Ölüm'ün elinde kalmaktansa ölmeyi tercih etmemi anlamak zorundaydılar. Çünkü onlar verdiğim kararı anlayamazsa ben, kendime bir şans daha veremezdim.

Anlaşılmaya o kadar ihtiyacım vardı ki.

Ölümü bir kaçış olarak görmeme hak vermelerine...

Ölüm'den kaçmak için ölüme sığınmıştım ve sonrasında ölüm beni yüzüstü bırakıp Ölüm'ün avucunun içine düşmeme neden olmuştu.

Bedenimde hafif bir titreme vardı fakat uzun süre başka yerde kaldıktan sonra evine döndüğünde yatağının rahatlığını özlemiş biri gibi koltuktaki tanıdık yerime ilerlerken adımlarım titremiyordu, özlem doluydu.

Onlar bakışlarını tam olarak üzerime çeviremezken, gözlerini yüzüme kaldıramazken kendimi bir yabancı gibi hissediyordum. Bir zamanlar onlar için tanıdık olan biriymişim ve şimdi de bir yabancıya dönüşmüşüm gibi. Çünkü benimle temas kurmayan o gözlerde hem tanıdık, hem yabancı bir şeyler vardı. 

Çünkü artık bende de hem tanıdık, hem yabancı bir şeyler vardı. 

Ev aynıydı. Kameralı silahlar, dış kapıdan salona açılan koridorda duran kitaplık... Sadece ufak tefek şeyler değişmişti. Kitaplığın kenarları sivri değildi. yontulmuş ve yassı bir şekilde büründürülmüştü. Tuhaf bir şekilde, tüm mobilyalar böyleydi. 

Bu çok ufak değişikliklere rağmen kendimi yeni bir eve girmiş gibi hissetmiştim. Burada benim yokluğumda da bir şeyler yaşanmıştı ve bunların hiçbirini bilmiyordum. O geceden sonra neler hissetmişlerdi, birbirleriyle neler konuşmuşlardı... Ölüm onlarla iletişime geçmiş miydi? Yoksa sadece bir bilinmezliğin ortasında mı kalmışlardı?

Bana soruları olmalıydı. Ve ben de cevaplarımı onlara sunmalıydım. 

Fakat kelimelerim elimden alınmıştı ve doğru cevaplara sahip olduğumdan emin değildim.

Eskiden Gökhan'la birlikte oturduğumuz ikili koltuğa yavaşça oturdum. Titreyen dizlerimi birbirine bastırıp avuç içlerimi dizlerimin üzerine dayadım. Kafamı hafifçe öne eğdiğimde yorgun düşmüş, dalgaları sinmiş saçlarım yüzüme doğru döküldü. Diğerlerinin koltuklara yerleştiğini göz ucuyla gördüğümde kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı.

Sessizlik kulağımı dolduran tek şeydi. Sessizliğe alışmış biri olarak bunu garipsememem gerekiyordu fakat bu garipti. Kendimi yüzmeyi bilmezken denize dalmış gibi hissediyordum. Onlar konuşmadıkça boğuluyordum ve benim de ağzımı açıp tek kelime edecek cesaretim Çağrı'nın sarılışıyla yok olmuş gibiydi. O sarıldığında konuşmasam da anlayacaklarmış gibi kelimelerim yatışmıştı.

Aklım almıyordu. Bu insanları nasıl geride bırakırdım?

Tecavüze uğrayacaktın.

Egemen beni kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı.

Seni sadece bir geceden kurtarmıştı. O'nun elinden değil.

Gökhan'a söz vermiştim.

Seni anlar. Anlamalı. O da ilk başta yaşamaktansa ölmeyi seçmişti.

Gözlerimi yavaşça soluma, Gökhan'ın oturması gereken o boşluğa çevirdim.

Orada olan kimse yoktu. 

Sol yanım boş kalmıştı.

Gözlerimi zar zor Gökhan'ın geride bıraktığı boşluktan ayırdım. Gözlerim sızlarken yavaşça yutkundum. Yanağımın içini ısırırken dudaklarımın ağlamamı tutmaya çalışırken aşağıya doğru sarkmasına engel oldum. Dudaklarımda görünen tek şey bir titremeydi.

Koltuklara hızla göz gezdirdiğimde Egemen hariç herkesin burada olduğunu gördüm. Onun yokluğu, varlığından daha çok kendini hissettiriyordu.

"Afra." Adımı Kutay'ın sesinden duyduğumda başımı hafifçe kaldırıp gözlerimi ona çevirdim. Üçlü koltuğun bana en yakın köşesine oturmuştu. Ellerini birleştirmişti ve ela gözleriyle bana bakarken kararsız görünüyordu. "Konuşmamız gereken çok şey var. Bunu biliyorsun. Fakat en önemlisi senin iyi hissettiğin bir zamanda bunu yapmamız."

"İyi hissettiği bir zamanda mı?" Gökhan'ın soğuk sesini duyduğumda gözlerimi ona çevirdim. Tek görebildiğim şey sırtıydı çünkü üçlü koltuğun bana en uzak kısmında, koltuğun kenarına oturmuştu. Sırtı bana dönüktü. "O bizim şu an ne hissettiğimizi umursuyor mu? Onun karşısında kırk altı gündür ölü olan biri mi dikiliyor? Daha birkaç dakika önce yaşadığını öğrendik!"

Şaşkınlığın hissi aniden soğuk suyun altında kalmak gibiydi. Ağır bir şekilde gözlerimi kırparken, "Kırk altı gün mü?" diye fısıldadım donuk bir sesle.

Gökhan kafasını öne eğdi fakat bana dönmedi. Sırtı gerilmişti.

"Hâlâ günleri mi sayıyorsun?" diye soran kişi Çağrı'ydı. Karşımdaki ikili koltukta, her zamanki yerinde oturuyordu.

"Günler de onunla birlikte ölmedi ya," derken Gökhan'ın sesi soğuktu. Çağrı'yı terslememesine şaşıramamıştım bile çünkü...

Sanki yaşamıyormuşum gibi konuşmuştu. Onun içinde ölmüşüm gibi.

"Sen bu eve geldiğinde de günleri sayıyordu, sen bu evden gittiğinde ve senin öldüğünü düşündüğümüzde de," diye devam etti Kutay. Gökhan'ın günleri saydığını daha önce bilip bilmediğini merak ettim. "Kırk dört gün boyunca bu evde birlikteydik Afra. Fakat sen gideli kırk altı gün oldu."

Kırk altı gün... Bodrum katındaki hastane çakması odada bu kadar uzun zaman mı tıkılıp kalmıştım? Günlerin geçtiğini anlamamıştım bile! Gerçi bu normaldi. Ölüm bana bir saat bile göstermemişti. Gökyüzüne bakabileceğim bir pencerem bile yoktu. Yerin altında, günlerden habersiz bir şekilde bırakmışlardı ve beni 'iyileştirmeye' çalışmışlardı. Oysa kafesin içinde yönünü bulmaya ve kaçmaya çalışan, kısa ömrü kalmış bir kuş gibiydim.

Ya da kelebek.

Kanatları olan ama uçamayan ne halt varsa.

"Ben..." Sesim kısık çıkınca tekrar denedim. "Ben... Bilmiyordum."

"Bunca zamandır neredeydin?" diye soran kişi Mete'ydi. Kutay'ın hemen yanında, üçlü koltuğun ortasında oturuyordu. "Onun elinden kurtulabildin mi? Seni sonrasında tekrar mı kaçırdı? Maskeliler seni buradan çıkardıktan sonra sana ne olduğunu hiçbirimiz öğrenemedik." Boğazım düğümlenirken kafamı zar zor sağa sola salladım. Demek beni Ölüm'ün adamları bu evden çıkarmıştı. Şaşırmamam gerekirdi... "Kırk altı gündür..." Mete'nin kusursuz yüz hatları yüzündeki yaralarla birlikte gerildi. "Kırk altı gündür onun elinde miydin?"

Çenemi aşağıya doğru eğdim. Sesli bir şekilde yutkunup kafamı aşağı yukarı salladım.

Sessizlik bu sefer daha yoğun, daha boğucuydu.

Önümden geçip giden adımları gördüm. Ardından koltukta yanımda bir ağırlık çöktüğünü hissetim. Sol yanımda artık yine biri vardı fakat bu Gökhan değildi. Daha gözlerimi çevirmeden bunu anlamıştım.

Mete bir elini sırtıma koyduğunda istemsizce gerildim. Mete'nin gözleri ürkmüş bedenimde gezinirken gözlerini yumup derin bir nefes verdi. Ardından elini yavaşça geriye çekti. Yüzümü görmek için hafifçe öne eğilirken, "Abicim," diye mırıldandı. "Ne yaptı sana?"

Ne yaptı sana?

Bu soruya verebilecek yüzlerce cevabım vardı fakat hiçbiri dilimin ucuna gelmiyordu. Önemli olan sadece Ölüm'ün yaptıkları mıydı yoksa yapmayı düşündükleri mi? Hayır, hayır. Önemli olan her şeyi yapabilecek bir konumda olması ve beni bu gücün altında ezmesiydi. Bana her şeyi yapabilirdi. Onun gibi iğrenç bir zihin çoktan bana her şeyi yapmayı düşünmüş olmalıydı. Ve onun neler düşündüğünü tahmin etmek bile, düşündüğü şeyi gerçekleştirmesi kadar acı veriyordu bana.

Bana tecavüz etmeyi düşünmüştü. Yapmasa ne olurdu ki? Çoktan kendimi çaresiz, boğuluyormuş gibi hissetmiştim. Sadece yapabileceğini bilmek bile intihara kalkışmama neden olmuştu.

Ölüm, beni parçalara ayırmış ve sonra da tekrar birleştirmişti. Kendimi parçalara ayırmama neden olmuş ve sonrasında beni tekrar parçalara ayırmak için toplamıştı. Gökyüzünü bile göremediğim bir odaya beni tıkmış ve benimle alay edercesine devasa bir kelebek tablosunu yatağımın tam karşısına koymuştu. Şiddet görünce donup kalan biri olmama rağmen kaçmak için bir kadına şiddet uygulamak zorunda bırakmıştı beni. Kaçabileceğimi düşünmemi sağlamıştı fakat her zaman onun labirenti içinde zavallıca dolandığım gerçeğini benden gizlemişti. 

Adamlarıyla bana bir tiyatro oynamıştı, kelebeğin pencereden çıktığı an yağmurla karşılaştığı bir tiyatro. Kaçmaya çalışmama izin vermiş, gökyüzünün tadını aldığımda ise beni tekrar yakalamıştı. Umut etmeme izin vermiş ve umudumu parçalamıştı. Pes etmeme izin vermiş ve sonra pes etmemek için kendime söz vermeme neden olmuştu.

Ölmek istediğimde beni yaşatmış ve yaşamak istediğimde beni öldürmüştü.

Dudaklarımın arasından çıkan tek şey, "Beni hapsetti," oldu. Beni hapsetti ve tüm bunları yaptı. "Gözlerimi açtığımda bu binanın bodrum katındaydım ve-" Gökhan'ın sırtına kaçamak bir bakış atıp dilimle dudaklarımı ıslattım. "-kırk altı gün boyunca orada tutuldum." Gözlerimi bana soruyu soran kişiye, Mete'ye çevirdim. "Ve şimdi, tekrar buradayım."

"Tek miydin?" diye sordu Kutay.

"Doktor kılıklı doktor olmayan bir organ mafyası ben yemek yerken önümde öldürüldü," dedim gözlerimi kırpmadan ona bakarken.

"Organ mafyası mı?" diye sorarken Sarp'ın sesi kısıldı.

"Aman sen de," dedi Çağrı göz devirirken. "Şu anki durumumuza bak, şaşırdığın şeye bak." Duraksadı. "Mal."

"Sonrasında yine doktor kılıklı fakat doktor olmadığına inandığım bir kadın daha geldi," diye devam ettim atışmalarını umursamadan. "Ölüm'e hayrandı." Dudaklarım gerildi. "Tek değildim fakat o delilerle bir arada olmaktansa tek kalmayı tercih ederdim."

"Ölüm'ü gördün mü?" diye sordu Kutay. Sesi meraklıydı.

"Çoğunlukla silik ışıkta ve karanlıktayken. Yüzünde her zaman maskesi varken..." Kalp atışlarım hızlanırken bir an nefes alamayacağımı düşündüm. "Gördüm," dedim zorla. "İstemediğim kadar çok gördüm."

"Bu kadar mı?" diye sorarken Mete'nin yüzünü gölgeleyen şey şüpheydi. "Sadece seni hapsedip tedavi edilmeni mi sağladı yoksa sana-"

"Ve sonra da öylece seni buraya geri mi gönderdi?" diye ekledi Sarp. 

Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Saniyeler geçerken Mete kafasını sağa sola sallayarak dudakları arasından sesli bir nefes verdi. Ona kelimelerle bir cevap vermemiştim fakat aradığı cevabı yüzümde bulduğuna emindim. "Sadece tek bir kez anlatabilirim," dedim güçlükle. Bakışlarımı ondan kaçırdım. "Egemen de burada olduğunda."

Ve yine sessizlik oluştu.

"Egemen nerede?" diye sordum ayağa kalkarken. Oyalanmak istemiyordum çünkü suçluluk duygusunun ağırlığı altında ezilirken adımlarım ona ulaşmak istiyordu.

"Bana söz vermiştin." Gökhan koltuğun kenarından kalkıp yüzünü bana döndüğünde yüzündeki ifade duraksamama neden oldu. Siyaha çalan gözlerini yüzüme dikmişti ve dudakları ince bir çizgi halini almıştı. "Bana söz vermiştin fakat bana tek kelime etmeden önce gidip onu bulmak istiyorsun."

"Gökhan," dedi Kutay uyarı yüklü bir ses tonuyla.

"Ne sözü?" diye sordu Çağrı bakışlarını ikimiz arasında kaydırırken.

"Çünkü o kendini suçluyor," dedim boğuk bir sesle. "Belki hepinizden de çok ve..."

"Biz suçlamadık mı sanıyorsun?" dedi Gökhan sakin bir ses tonuyla sözümü keserken. "Her gün, kırk altı günün her sikik gününde bu evde kavga olduğunu biliyor muydun? Hepimiz kendimizi suçladık çünkü senin Egemen'in yanında gittiğin gece burada kalmayı seçseydik pes etmezdin diye düşündük!" Bağırmamasına rağmen nefes nefese kalmış gibi solurken, "Neden ilk ona gidiyorsun?" diye bağırdı ilk defa. "Neden bana tutamayacağın bir söz verdiğini anlatsana!"

"Gökhan," dedim alçak sesle. Bakışlarım onun yüzünde dalıp gitti. "Egemen'in midesi bulanır."

Hepsi öylece bana baktı.

"Stres yaptığında ve fazla 'hissettiğinde' her zaman midesi bulanır," diye devam ettim. "Kusmamak için yerinden bile kıpırdayamaz." Gözlerimi yere çevirdim çünkü kanın boynumdan yukarıya doğru yükseldiğini hissedebiliyordum. "Onu alıp gelmem lazım çünkü merak ettiklerinizi iki kere anlatacak gücüm yok." Duraksadım. "Sana verdiğim sözü tutamamışken yüzüne bakacak ve sana sarılacak gücüm de yok."

"Biliyor musun..." Gökhan'ın sesi titriyordu. "Benim de kırk altı gündür ölü sandığım birine sarılacak gücüm yok."

Gözlerimi yüzüne çevirdim. "O zaman intihar girişimim başarılı olmadığı için özür dilerim," dedim düz bir sesle. "Sanırım ölmemi tercih ederdin."

"Hayır-"

"Birlikte yaşamak için söz vermiştik. Bunu bozmaya çalıştım fakat bozamadım. Sözümden dönmeye çalışmam sözümü bozmamdan daha çok sinirlendiriyorsa seni, yapabileceğim hiçbir şey yok." Yanağımın içine dişlerimi geçirdim ve Gökhan'ın bembeyaz yüzünde belirip kaybolan suçluluk duygusuyla yüz yüze geldim. "Neler yaşadığımı hayal bile edemezsin."

"Edebilirim," dedi Gökhan. "Sen tecavüze uğradın. Ben de öyle. Ama ne var biliyor musun? Sen tonla zorlukla karşı karşıya kaldın ama sensizliğin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun." Dişlerini birbirine bastırdı. "Hayatından senin gibi birinin kaybolmasının nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Bir kan gölünün ortasında sana yaşamak için söz veren birinin ölmek üzere olduğunu görmek nasıl bir his, bilmiyorsun."

Önceki günlerde, tutsaklar hakkında düşünürken bunu düşünmüştüm. Gökhan'ın beni görüp görmediğini ve...

"Beni gördünüz mü?" diye fısıldadım.

"Alarm çaldı ve bir kadın sesi kendine yaptığın şeyi bize duyuru geçti," dedi Kutay geriye yaslanıp gözlerini tavana çevirirken. "Hepimiz banyodaydık."

"Maskeliler gelene kadar ilk yardım uyguladı Kutay," diye devam etti Çağrı çünkü Kutay devam edecek gibi görünmüyordu. "Sonra da... Ne kadar geçti bilmiyorum, maskeliler geldi. Seni alıp götürdüler ve bizi orada bıraktılar." Yüzüme bakarken bakışları durgundu. "Beyaz bir banyoyu kırmızıya çevirmiştin."

Bir elim ister istemez kestiğim koluma giderken parmaklarımla kolumu sıktım. Yedi kesik... Ne kadar kan aktığını ancak tahmin edebilirdim. Tek bildiğim, geçmişte deneyimlemiş olduğum kesiklerdi. Ve bir kesikten bile çok kan aktığını biliyordum.

Empati yapmaya çalıştım fakat belki de Gökhan haklıydı. Onların nasıl hissedeceğini tahmin bile edemiyordum. Onları beni buldukları halde bulsaydım bile ne hissedeceğimi hayal edemiyordum. Korkunç bir şey olmalıydı, öyle değil mi? Unutamayacakları bir görüntü olmalıydı. Tıpkı çorba içerken çorbama damlayan kan damlaları gibi. Tıpkı Sarp'ın eski sevgilisinin dış kapının önünde kurşuna dizilmesi ve kapının önünün tamamen kanla dolması gibi. Tıpkı Zeliha'yı bayıltmak için uğraşırken onun bedeninden akıttığım kan gibi unutamayacakları bir görüntü olmalıydı gördükleri.

Kafamı öne doğru eğerken gözlerim doldu. "Özür dilerim," dedim acınası bir ses tonuyla. "Size bunları yaşatmak istemezdim. Ben sadece-"

"Yaşamak istemiyordun," dedi Gökhan aniden. "'Her şeyi birlikte atlatırız,' dedikten sonra yaşamak istemediğine karar vermiştin, değil mi?"

Neden yaşamaktan vazgeçtiğimi sorsana...

"Sizin aranızda romantik bir şeyler oldu da biz mi kaçırdık ya?" diye homurdandı Çağrı kısık sesle. Düşünceli bir edayla çenesini sıvazlıyordu.

"Kes sesini," dedi Gökhan sesini yükseltirken. Boş bakışları Çağrı'nın üzerine kilitlenmişti. "Bunun öyle bir şeyle alakası yok."

"Off," dedi Sarp aniden. "Neden kavga ediyorsunuz?" Üçlü koltukta hafifçe doğruldu. Beti benzi atmıştı fakat iyice konuşabilecek kadar toparlanmıştı. "Afra'nın yaşadığına sevinmek yerine neden bu konuşmaları yaşıyoruz? Ve neden sarılmadan önce onu sorguya çekiyorsunuz?" Bir eliyle sarı saçlarını omzundan geriye doğru atıp Gökhan'a döndü. "Hepimize aynı anda anlatmak istiyorsa ee tabii gidip Egemen'i ikna edecek kişi o olmalı. Egemen'i sen mi mutfaktan çıkaracaksın yani? Hepinizin ona tek verdiği şey yumruklardı."

"Kaldı ki," diye ekledi Çağrı abartılı bir el hareketi yaparak öne eğilirken. "Hepiniz Egemen'i suçlamadınız mı?"

"Ben hariç," dedi Sarp.

"Biliyorum hayatım," dedi Çağrı elini 'boş ver' dercesine sallayarak.

Kanım vücudumda yavaşlamış gibi hissederken, "Ne yaptınız?" diye fısıldadım. "Egemen'e ne söylediniz?"

"Hepimiz birbirimizi suçladık," dedi Mete savunmaya geçerek. Ben ayakta durduğum için o da oturduğumuz koltuktan kalkmıştı ve şimdi yanımda dikiliyordu.

"Yooo," dedi Çağrı. "Alakası bile yok. Sarp'la ben suçlayacak kimseyi aramadık. Kutay da sözlü olarak kimseyi suçlamasa da bazı hareketlerinden yaptığı suçlamalar belli oluyordu yani..." İmalı bir şekilde Kutay'a baktı. "Bazen gerçek hislerini aşırı belli edebiliyor."

"İnsan çaresiz hissedince suçlayabileceği birini arıyor," dedi Kutay kafasını sağa sola sallarken. Kıvırcık saçları kıpırdandı. "Ve kendimizi ne kadar suçladıysak etrafımızda da o kadar suçlayacak birini aradık." Gözlerini bana çevirdi. "Sanırım etrafta bir kadın olması bize iyi geliyordu."

"Bir kadın olması değil," dedi Mete. "Afra'nın olması iyi geliyordu." 

Kutay kafasını sallarken gözlerini benden ayırmadı. "Senin yokluğunda hepimiz saldırganlaştık."

"Ben hariç," dedi Sarp tekrar. Kollarını göğsünde kovuşturmuştu.

Mete iç geçirdi. "Senin saldırganlaştığın gün olursa kendimi sike-" Duraksayıp bana baktı. Ardından kendi kendine gülümsedi. "Silkeceğim..."

Bana özel küfür sansürleri... Neredeyse gülümseyecektim. Aklım tamamen Egemen'e yapabilecekleri suçlamalarla dolu olmasaydı gülümseyebilirdim de. "Ona ne dediniz?" derken göğsüm sıkıştı.

Çağrı ellerini iki yana açtı. "İlk günlerde Mete birkaç kere eşek sudan yüzerek geçmeyi unutuncaya kadar Egemen'i dövdü," diye açıkladı umursamaz bir şekilde. "Ağzıma fiş sokan Egemen karşılık bile vermedi. Şey dediler işte... Tecavüzcü, piç, pezevenk..." 

Gıcırtı sesi duyduğumda yerimden sıçradım. Gözlerim duvara çevrildiğinde silahların Çağrı'ya çevrildiğini fark ettim.

Çağrı gülümseyerek silahlara el salladı. "Çalıştığınızı bilmek güzel."

"Ona bunları mı söylediniz?" dedim Çağrı'nın dikkatini tekrar üzerime çekmeye çalışırken. Bakışları bana çevrildiğinde kafasını salladı. 

Egemen'e mi tecavüzcü demişlerdi?

"Ben hariç," dedi Sarp yine. Duraksayıp ekledi: "Bir de Çağrı hariç."

"Bir daha beni eklemeseydin seni saçından asmayı düşünecektim," dedi Çağrı bir elini göğsünün üzerine koyarken. "Teşekkürler."

"Bence şu an bunlardan bahsetmek çok sıçmık bir fikir," diye fısıldadı Sarp eliyle ağzını örterken. "Afra diğerlerini boğabilir. İyi dövüştüğünü unuttun mu?"

"Kusacak mısın?" diye sordu Mete.

"Hayır," dedi Sarp. "Gizli konuşmaya çalışıyorum."

Gökhan bıkkınlıkla iç geçirdi.

"Ona gerçekten tecavüzcü mü dediniz?" dedim kafamı çevirip hepsinin yüzüne bakmaya çalışırken. Parmağımı Gökhan'a çevirdim. "Dedin mi?"

Ne beni onayladı, ne beni reddetti.

"Benimle dalga mı geçiyorsun?" diye bağırdım. "Çağrı tecavüzcü müydü?" Çağrı belli belirsiz irkilirken bakışlarını benden kaçırdı. "Sen tecavüzcü müydün?" Gökhan gözlerini kırpmadan yüzüme baktı. "İkiniz aynı halta zorlandığınızda Ölüm dışında herhangi biri tecavüzcü mü olmuştu?"

Mete'ye döndüm. "Sen de mi Egemen'e karşı böyle düşündün?"

Mete derin bir nefes aldı. Cevap vermek için dudaklarını araladığında elimi kendime çevirdim. "Birinin beni o gece kurtarması için bunu yapmayı ben istedim! Ben!" İşaret parmağımı göğsüme bastırdım. "Ölüm benim için birini seçmedi ve Egemen'i seçen bendim! Ve ne var biliyor musunuz, beni o gece hayatta tuttu! Eğer o gece yaşanılanlar için Ölüm dışında birini suçlamak istiyorsanız ve ikimizden birine tecavüzcü demek istiyorsanız bana diyebilirsiniz!" Ellerimi iki yana açtım. "Çünkü bu sıfatı ben daha çok hak ediyorum. Tabii bir avuç insan arasında birbirinize sıfat yapıştırmaya bu kadar hevesliyseniz..."

Nefes nefese kalmış bir şekilde durdum. Omuzlarım aldığım nefeslerle inip kalkarken vücudumun dün gece ne kadar zorlandığını vücuduma saplanan ağrıyla birlikte tekrar hatırladım. Geriye doğru bir adım atıp kalktığım koltuğun kolluğuna oturdum ve o sırada hepsinin yüzüne baktım. "Bu kadar acımasız olmayın," dedim yalvarırcasına.

"Afra," dedi Gökhan yumuşak bir sesle. Sesinde kırgınlığın parçaları vardı. "Sen de acımasızdın."

Kafamı sağa sola salladım fakat biliyordum. Onların yüzleşmek zorunda olduğu görüntü acımasızcaydı.

"Herkes birbirini suçladı," dedi Kutay. "Ve zor, karışık haftalar geçirdik. Bunları uzun uzadıya oturup konuşmamız gerekiyor. Sen neler olduğunu anlatırsın ve biz de neler olduğunu anlatırız. Bunun için önce Egemen'i burada istiyorsan gidip onunla konuşabilirsin. Fakat uyarayım, haftalardır kimseyle konuşmuyor."

Nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken, "Kimseyle konuşmadı mı?" diye tekrarladım.

"Konuşmaya çalışsak da konuşmadı," dedi Mete bileğini ovuştururken. "Ben bile konuşmaya çalıştım. Zaten birkaç kavga nedeni bizimle tek kelime etmemesiydi." Parmaklarını yumruk haline getirdikten sonra elini gevşetti. "Bok kafası."

"Yani konuşmuyor diye kavga mı ettiniz?" diye sordum inanamayarak.

"Hiç haftalardır konuşmayan biriyle aynı çatı altında yaşadın mı?" dedi Kutay iç geçirirken. "Benim gibi sakin birinin bile sinirini zorlayabiliyor."

"Bu arada bu sınıfın sessiz çocuğuna gıcık kapan sınıfın popüler tayfası kafası," dedi Sarp bir anda. "Söyleyecektim de içimde kalmıştı. Sussun işte, ne güzel kimseye zararı yoktu."

Kutay ona sert bir bakış attı. "Sorun susması değildi. Kendine zarar veriyordu. İlk zamanlar onu suçla-" Duraksadı. "-suçlamamızdan sonra kendini suçlamaya başlamış olmalı. Konuşmuyor fakat kim bilir kafasının içinde neler dönüyor. Kafayı yemiş gibi davrandığını fark ettin mi?"

"Bir dönem Sarp yediklerini kusuyordu," dedi Mete bana doğru bir adım atıp elini omzuma koyarken. Sarp mı... "Gökhan yemeden içmeden kesilmişti. Hatta Egemen de öyle." Gözlerimi Gökhan'a çevirdiğimde bana bakmadığını fark ettim. "Gökhan'ı yemeye geri döndürebildi bir şekilde Kutay. Fakat Egemen'i konuşmaya ikna edemedik. Birbirimizden nefret ettiğimiz için kavga etmedik. Birbirimizi suçladık, evet fakat birbirimizi toplamaya çalışıyorduk."

Çağrı'yı kafasını sallarken bulduğumda kaşlarım havaya fırladı. "Stres atmaya yardımcı oluyor didişmek," diye açıkladı Çağrı omuz silkerek.

Ellerimi dizlerime dayayarak kalp atışlarımın sakinleşmesi için beklerken aklımda sürekli 'tecavüzcü' kelimesi dönüp dolaşıyordu. Egemen ona söylenenleri kabul etmiş olamazdı, değil mi? Ve diğerleri bunu ona sürekli söylemiş olamazlardı... 

"Ben en çok kendimi suçladım," dedi Mete yavaşça. Elini sırtıma kaydırırken bir an sonra kolları etrafıma dolandı. Kafam onun omzuna değerken dudaklarım titredi. Dudağımı ısırırken gözlerimi birbirine bastırarak ona yaslandım. Sızlayan kollarımı onun bedeninin etrafına doladım. "O gece burada kalmamız için yeterince ısrar etmedim diye, kendimi suçladım." Çenesini kafamın üstüne bastırırken, "Ablamı da koruyamamıştım," dedi kısık sesle. Kelimelerini zar zor duymuştum.

Gözlerimi açmadan sarılmanın verdiği hisse odaklandım. Çağrı'nın 'hoş geldin' sarılışı gibi değildi bu. Pişmanlık, özür ve minnet doluydu. Ne çok sıkıca sarılmıştı ne de fazla gevşek... Kollarının arasından sıyrılıp kaçmam için bana alan veriyor gibiydi.

Keşke abim senin gibi olsaydı...

"Tek suçlu Ölüm'dü," diye mırıldandım gözlerimi daha da sıkarken. Gözlerimi araladığım an ağlayabilirdim. "Eğer Ölüm dışında birini suçlamak isterseniz beni suçlayın. Ama bunu kendinize yapmayın."

Mete geri çekildiğinde bu sefer karşımda dikilen Kutay'dı. Kollarını iki yana açtığında davetini kabul ederek ayağa kalktım ve kollarımı boynuna dolayarak sıkıca sarıldım. Onlara sarılırken kesiklerle dolu kolum alev almış gibi yanıyordu. Sanki benimle alay ediyordu... 

Pes ederken onların yerine de pes etmiştin.

"En çok kendimi suçladım," dedi Kutay, Mete gibi. "Hepinizi anladığımı sanıyordum fakat ölmeyi kabullenmiş birini yüz ifadesinden tanıyamadım."

"Kendini suçlama," dedim derin bir nefes alıp alnımı omzuna yaslarken. Bir zamanlar hepsi birer yabancıydı fakat şimdi onlara sarılmak beni öylesine rahatlatıyordu ki... "Ne Egemen'i, ne de kendinizi suçlayın..."

Kutay geri çekildiğinde gözleri nemlenmişti. Yine de buruk bir şekilde bana gülümsemeyi başardı. "Sensiz burası olmazdı."

"Siz olmadan dayanamazdım," diye karşılık verdim. O gece siz varken bile dayanamamıştım...

Kutay'ın yanından geçip Sarp'ın karşısına dikildiğimde Sarp gülerek ayağa kalktı. Sıkıca sarıldığımızda karışık saçlarını daha da karıştırarak istemsizce gülümsedim. "Teşekkür ederim," derken ne için teşekkür ettiğimi bilmiyordum. Hiçbirimizi suçlamayacak kadar iyi niyetli olduğundan mı yoksa az önceki tartışmayı yatıştırdığı için mi...

"Hâlâ yaşadığın düşüncesi aşırı garip geliyor," dedi sırtımı 'pat pat'larken. "Ama sanırım içten içe yaşıyor olduğunu da düşünmüştüm. Yani asla tamamen öldüğünü ve gittiğini düşünememiştim."

"Orasını anladık zaten," dedi Mete alayla. "Kesin öldüğüne inanıyor olsaydın bayılmaya yaklaşmazdın."

"Direkt bayılırdım," dedi Sarp sırtıma vurmayı bırakıp geri çekilirken. Yanakları kızarmıştı. Bir an sonra koltuğa geri oturup yüzünü yelpazelemeye başladı. "Gelecekteki karım sizce Afra'ya sarıldığım için üzülür mü?"

"Öyle bir karın olursa," dedi Kutay. "Direkt boşa."

Gökhan'a bakmadan Çağrı'ya doğru yöneldim çünkü Gökhan'ın karşısına geçip kollarımı açan kişi olmaktan korktum. Biraz daha kaçmak, onun karşısına geçene kadar biraz daha zaman kazanmak istedim. Bu yüzden kollarımı Çağrı'ya doladım.

Çağrı'yla tekrar sarıldığımızda, "Çok değiştim bence," dedi sıkıca sarılarak. "Sence?"

"Sanırım hepimiz biraz değiştik," diye karşılık verdim. Geriye çekilirken kafamı hafifçe omzuma eğdim. "Ama gerçekten bir tebrik hak ediyorsun..."

"Ne tebrik hak etmesi?" dedi Çağrı pis pis sırıtırken. "Biraz toparlan da yavşamaya başlayayım."

İç geçirdim.

"Şaka şaka," dedi Çağrı ellerini teslim olurcasına havaya kaldırırken.

"Allah belanı versin," dedi Sarp. "Aaa, seviyesiz herif."

"Boş yapmayın," dedi Mete ciddiyetle. Ses tonu ortamın sessizleşmesine ve de ciddileşmesine neden olduğunda sertçe yutkundum. 

Çağrı ciddiyetle bana bakarken gözlerinde bir şeyler belirip kayboldu. "Kendini suçlama," dediğinde boğazım düğümlenmiş bir şekilde ona bakakaldım. "O gecelerden hiçbiri senin suçun değildi. Son gecen dahil... En azından inanmak istediğim şey bu."

Sen o gece için kendini ne kadar suçladın Çağrı? 

Dudaklarımın titremesini görmesin diye dudaklarımı sıktım. Kafamı aşağı yukarı sallayıp ona minnetle baktım. Ardından bakışlarımı Gökhan'a kaydırdım.

Kafasını hafifçe öne eğdiğinde siyah saçları her zamanki gibi gözlerini kapattı. Ellerini üzerindeki siyah eşofmanın cebine koyarken, "Egemen'i alıp gel," demekle yetindi. Duruşu sarılmak istemediğini yeterince belli ediyordu. Hatta ona yaklaşmamı bile istemiyor gibiydi. 

Benden nefret ettiğini düşünmüyordum. Beni sevmediğini de öyle. Sadece kırgındı ve bu kırgınlığıyla hareket ediyordu. Çünkü onun duygusal dayanağı olmuştum ve bu dayanağı olmak istediğimi kendi ağzımla ona söylemiştim. Ve sonrasında 'bana yaslan' dememe rağmen birden onun sırtını yaslayacağı kişi olarak ortadan kaybolmuştum. Üstelik pes ederek kaçmıştım.

Ben de kırgındım. Neden hayatta kalmak için her şeyi yapan biri olan Afra'nın o gece ölmeyi seçtiğini sormadığı için. Sormadıkları için. Belki bu konunun ağırlığının hepimizi ezmesinden korkmuşlardı. Belki de artık önemi yoktu çünkü gördükleri tek şey, pes etmiş olmamdı. Yine de onlar kadar olmasa da... Kırgındım işte. 

Bana kırıldığı için kırgındım.

Hayatta birçok şeyden kaçmıştım. Ailemde yaşadıklarımdan, okul hayatımdaki gerçeklerden, derslerden, ihanetlerden, kötü kalpli insanlardan ve bana yaptıklarından... Bir süre sonra kendimden, iyi- kötü fark etmeden tüm insanlardan, hatta bir insan gibi hissetmekten bile kaçmıştım. En önemlisi, hayatın kendisinden kaçıp gitmeye çalışmıştım. Fakat bu sefer, kırgın olsam da kaçıp giden kişi ben olmak istemedim.

Adımlarım birbirinin önüne o kadar hızlı düştü ki kendi hareketimi takip bile edemedim. Bir an sonra, kollarımı Gökhan'ın bedenine sıkıca sarmıştım ve o şok içinde kıpırtısız bir şekilde dururken gözlerimden yaşlar boşanıyordu. "O gece hayatta kalsaydım birlikte atlatamazdık!" dedim titreyen sesimle, boğazımda bir hıçkırık takılı kalmıştı. Karşısında ağlayıp sızlanan bir çocuk gibi olmak istemiyordum. Onun düşlediği, o sırtını yaslayabileceği kız olmak istiyordum. "O gece yaşasaydım ben mahvolurdum, anlıyor musun? Ben atlatamazdım. Sonra da ne sen, ne buradaki kimse atlatamazdı. Kızma bana, ne olursun..." 

Gökhan kollarını kıpırdatmaya çalışırken tutuşumu fark ettim. Kollarını bedenine dayayarak ona sarılmıştım ve kıpırdayamıyordu bile. "Bırak beni," derken Gökhan'ın sesi titredi. Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sadece gözlerimden yaşlar akıyordu, daha fazla söyleyemediklerimi ona anlatmak istercesine. Gerçekleri göstermek istercesine.

"İstediğin buysa bana bir daha hiçbir zaman sarılma," dedim yutkunurken. Gözyaşlarımı yutmuş gibi hissetmiştim. "Ben her zaman sana sarılacağım Gökhan... Sen kollarını bana dolamasan bile."

"Bırak dedim!"

Bağırışı kulağımın altında patlarken kollarımı ondan ayırdım ve geriye doğru bir adım attım. Göğsüm hızla inip kalkarken gözyaşlarıyla bulanıklaşmış gözlerimle öylece yüzüne baktım. 

Ağlıyordu

Bembeyaz teninin üzerinde gözyaşları ona ait değilmiş gibi duruyordu fakat bana bakarken saçları gözlerinin üzerinden biraz olsun geriye çekilmişti. Gözlerinde de o aynı yaşlar parıldıyordu. Bakışlarında öfke vardı fakat gözyaşları kırgınlığını döküyor gibiydi.

Bir elini durmamı ister gibi bana kaldırırken bir koluyla gözlerinin üstünü kapattı. "Nefret ediyorum-" dedi boğuk bir sesle. "-ani hareketlerinden." Derin nefesler alıp verirken, "Sana kim sarıl dedi ki?" diye bağırdı. Bağırırken bile gözlerini benden saklamıştı. "Seni asla affetmem."

Başıma bir ağrı saplanırken gözlerimi kırpıştırarak ona bakakaldım. Gökhan kolunu yüzünden çekmeden hızla döndü ve dış kapının oradaki koridora doğru koşarcasına ilerlemeye başladı. 

Ölene kadar kendini affedeme. Ölene kadar vicdan azabı çek.

Bir elimi alnıma bastırırken aldığım nefes ciğerimi acıttı. Gökhan banyoya giden koridorda kaybolana kadar öylece arkasından baktım. Bir elimi göğsümün üzerine götürürken orada hem rahatlama, hem de hüzün buldum.

Ve en önemlisi, kendimi affedemiyorum.

"Sanırım biraz dağıldık ha." Mete'nin sesiyle gözlerimi anca koridordan ayırabildim. Gözlüğümü yukarıya kaldırıp kolumla yüzümü temizledim. Ardından burnumu hafifçe çekip onlara döndüm.

Kutay, Mete'nin sırtına bir kere vurdu. "Toparlarız," dedi kendinden emin bir şekilde. "Sonuçta burada sadece birbirimize sahibiz."

"Tutkalımız da geri döndüğüne göre," diye ekledi Çağrı. "Hallolur." Tutkal derken benden bahsettiğini anlamam birkaç saniye aldı.  Çağrı koltuktan kalkıp pantolonu pislenmiş gibi kalçasını silkeledi. "Ben Gökhan'ın sinirini bozmaya gidiyorum."

"Sal çocuğu," dedi Kutay fakat tek kaşını bir şey sorarcasına yukarıya doğru kaldırmıştı. 

"Gidip sinirini bozmasam sabaha kadar bebek gibi zırlar," dedi Çağrı yüzünü buruştururken. "Ve konuşacaklarımızı da bu kadar bekletemeyeceğimize göre..." Ellerini çırparken gözlerini bana çevirdi. "Sen Egemen'i topla," dedi hafifçe gülümserken. "Ben Gökhan'ı buraya getirtirim."

Yanımdan geçip giderken gözlerimi kısa bir anlığına yumdum. Çağrı koridorda ilerlerken arkasından baktım. "Çağrı," dedim sırtına bakarken.

Yürümeyi bırakmadan omzunun üzerinden bana baktı. 

"Değişmişsin," derken dudağımın bir kenarı yukarıya doğru kıvrıldı.

Çağrı yarım ağız sırıttı. "Allah korusun şekerim."

Ama öyleydi. Değişmişti. Ve her şeyi sakladığı o esprili, gevşek maskesinin altına bu değişimi de saklamaya çalışıyordu. Fakat içten içe kendindeki değişimi fark ettiğini biliyordum. Gözlerinden bu belli oluyordu. Çünkü artık o maskesini yüzüne geçirmeden önce bir anlık da olsa duraksıyordu. Belki de sürekli gülümsemek istemediğinde bile sürekli gülümsemekten yorulmuştu.

"OROSPU ÇOCUĞU, SİKTİR GİT LAN BURADAN!"

Gökhan'ın yükselen bağırışı salonu doldururken hepimiz koridora kaçamak bir bakış attık.

"Ya valla diyorum bak, bana sövdüğünüzde gram alınmıyorum..." diye bağırarak yanıt verdi Çağrı.

"PİÇ!" diye bağırdı bu sefer Gökhan, tabu olan kelimeyi kullanırken.

"Aynaya mı bakıyorsun? Hehehe..."

İç geçirip salona döndüğümde kalan dört kişi birbirimizle bakıştık. Belki de Çağrı düşündüğüm kadar büyük bir değişiklik yaşamamıştı. Ya da... Bu da bir maskeydi. Gökhan'ın durumunu umursayıp yanına gitmesinin üzerine geçirdiği bir alaycılık maskesi.

Tutsakları- sarıldığımda rahatladığım ve 'arkadaşım' diyebileceğim bu insanları- hem tanıyor, hem de tanımıyordum. Hepimizin sırları vardı. Yaşarken zorlandığımız geçmişlerimiz... Kırıldığımız, öfkelendiğimiz anılarımız vardı. Burada hem birbirimizle, hem kendi içimizde yaşadıklarımızla yüzleşiyorduk. Hangisinin daha can yakıcı olduğunu bilmiyordum fakat sonuç olarak burada geçen her günün bize birbirimizi tanıttığını hatırlayabiliyordum.

Kırk altı gün...

Ne kadar da uzun zaman olmuştu!

"Egemen'le iyi şanslar," dedi Kutay hafifçe gülümserken. "Konuşmazsa... Ne yapabileceğimizi bilmiyorum. Fakat yardıma ihtiyacın olursa sadece seslen."

"Aynen öyle," dedi Mete. "Herif konuşmayalı uzun zaman oldu. Sana karşı nasıl yaklaşacağını kestiremedim şimdi."

"Biriniz onunla gidin," diye öneri attı Sarp ortaya.

"Hayır," dedim anında. "Lütfen... Mutfağa yaklaşmayın. Onunla yalnız kalmak istiyorum." Sertçe yutkunurken tekrar burnumu çektim. Ardından gerek olmasa da tekrar yüzümü kuruladım ve berbat görünmediğime kendimi ikna etmeye çalıştım. "Eğer..." Bana saldırırsa mı diyecektim? Egemen böyle bir şey yapmazdı. "Yardıma ihtiyacım olursa seslenirim."

"Kulağım orada olacak," dedi Mete kollarını göğsünde kovuştururken. "Kendini sakın o konuşsun diye paralama. Senden değerlisi yok burada."

Hepsi benim gözümde benden daha değerliydi fakat bunu ona söyleyemedim. Ben hayatım boyunca ne kendime değer verebilmiştim, ne de insanlara. Fakat buraya gelince insanlara değer vermeyi öğrenmiştim. Bunu bana burası öğretmişti. Ölüm öğretmişti. Şaka gibiydi fakat gerçekti. Bu yüzden bu düşünce dudaklarımda kırık bir tebessüm çekiştirmesi hissettiriyordu.

Kafamı eğdim ve kalp atışlarım attığım her adımda hızlanırken mutfağa doğru yöneldim. Kitaplığın yanından geçerken bir zamanlar koridorda oturup tüm kitapların içini karıştırdığımız günleri hatırladım. Çağrı alıntıları dramatik bir şekilde canlandırırken Ölüm'ü anlamaya çalışmıştık. 

Günün sonunda bazı alıntılarda kendimi bulmuştum fakat Ölüm'ü hâlâ anlamıyordum.

Gözlerimi öne çevirdim ve kapının eşiğinde sadece birkaç saniye duraksadım. Nasıl açıklama yapacağımı, ne diyeceğimi düşünmeden mutfağın içine doğru bir adım attım.

Onu yumurta yiyip zehirlendikleri gündeki gibi buldum.

Küçük bir çocuk gibi gözüküyordu...

Duvarın kenarına oturmuş, alnını dizine yaslamıştı. Sarı, uzamış saçları dizlerinin üzerine dağılmıştı ve kollarını dizlerine sarmıştı. Yüzünü göremiyordum. Kıvrılmış bedeni ve saçları seçebildiğim tek şeydi. Yine adım seslerimi duyduysa da kafasını kaldırıp bana bakmamıştı. Bu sefer onun gibi sert birini bu halde bulmak beni şaşırtmamıştı. Çünkü beklediğim şey buydu.

Çoktan saklandığı kabuğun altını görebilmiştim.

Hâlâ neden kusmaktan korktuğunu öğrenememiştim. Hayır, aslında ona bunu sormamıştım çünkü cevap vereceğini düşünmemiştim. Beni kurtarana kadar onunla aramda samimi bir ilişki yoktu ve beni kurtardıktan sonra... Ölüm bana intihar çanımı çalan o görevi çoktan vermişti. Bu yüzden Egemen'i tanımaya çalışacak zamanım hiçbir zaman olmamıştı. O gece, sabah olana kadar konuşmamız haricinde onu tanıyacak çok zamanım olmamıştı.

Adımlarım yavaşça ona yaklaştı. Yaklaştıkça kusmuğun ekşi kokusu burnuma doldu. Yüzümü buruşturmadan gözlerimi kaydırdım ve Egemen'den birkaç adım uzakta duran, neredeyse tamamen suyu andıran kusmuğu gördüm. Sertçe yutkunurken gözlerimi tekrar Egemen'e çevirdim. Sırtı hızlı bir şekilde inip kalkıyordu. 

İlk defa kusmuştu.

Tam önüne vardığımda kelimelerim zihnimin içinde birbirine girdi. Bir anda zihnim boşalmış gibi hissettim. Konuştuğumda sadece düşünmeden konuşabilirdim çünkü... Düşünemiyordum.

"Egemen," dedim usulca. Adını seslenirken sırtımı duvara dayadım ve yere çöktüm. Bacaklarımı onun gibi kendime çektim ve kollarımı bacaklarıma doladım. "Benimle de mi konuşmayacaksın?"

Cevap vermedi.

"Sana söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki hepsini unuttum." Birden gülmeye başladım fakat gülmeye başlar başlamaz gözlerim dolmuştu. Birkaç saniye sonra ise kısa kahkaham kesildi. Sol gözümden bir damla yaş süzülerek çeneme doğru kaydı. "İçeride, herkesin içinde söyleyemedim çünkü... Bilmiyorum. Bazı şeyleri söylemek cesaret istiyor ve bu gerçeği duymayı en çok sen hak ediyorsun. Ve Gökhan... Tabii Gökhan yanımda durmaktan bile nefret ediyor gibi davranıyor." 

Sertçe yutkunup kafamı duvara dayadım. "İntihar sebebim sen değildin, hiçbir zaman sen olmadın," diye mırıldandım. "O gün ölmeye çalışmasaydım Ölüm bana tecavüz edecekti. Bunu bir hafta önce söylemişti ve bir hafta boyunca o gece neler olabileceğini düşünüp delirip durdum. O gün... Odaya gitmeden önce-" Seni öpmeden önce... "-çoktan bunu yapmaya karar vermiştim." Tekrar yutkundum. "En azından Ölüm'e karşı kazanıp onun bana çektireceği acıdan daha az acı çekerek ölürüm diye düşünmüştüm."

Gözlerimi Egemen'in ensesine çevirdim. Saç tutamları ensesinde kıvrılmış ve saçının dalgalı biri gözükmesine neden olmuştu. "Beni suçlayabilir misin?" diye fısıldadım. Kendi kendime omuz silktim. "İstersen beni suçla fakat... Kendini suçlama, yalvarırım."

Sustum. 

Sustuk.

Egemen'in nefes alıp verirken hareket eden sırtını dakikalarca izledim fakat yanından kalkmadım. Kolu, bacaklarıma doladığım koluma değiyordu. Kesiklerle dolu koluma. 

"Benim için çok şey yaptın," diye mırıldandım dakikalar sonra. Temas eden kollarımız sayesinde teninin sıcaklığı benim koluma bulaşmıştı. Gözlerim kolumun üzerindeydi. Üzerimde hâlâ beyaz önlük vardı ve kolum da bembeyazdı. "Yaptığın fedakarlığa ihanet etmek istememiştim. Ben sadece... Yorulmuştum. Yaşamaktan vazgeçmiş ve hayatta kalmaya odaklanmıştım fakat... Yaşamadan hayatta kalmak zormuş, Egemen."

Yine cevap vermeyeceğini sanmıştım fakat sesi, uzun zaman sonra, kırk altı gün sonra kulaklarıma ilk defa ulaştı. "Öyle," dedi pürüzlü, tuhaf bir sesle. "Sen gittiğinden beri yaşamıyorum."

Kalp atışlarım hızlanırken dilimle hızla dudaklarımı ıslattım. "Her şeyi anlatacağım," dedim hızla. "Sadece kendini suçlamamana ihtiyacım var. Kendini suçlamadığını bilmeye ihtiyacım var. Ölüm'ü suçla. Hatta beni suçla. Fakat kendini suçlama. Sen... Sen her şeyi yaptın."

"Sadece seni kurtarmak istemiştim," diye mırıldandı söylediklerimi duymamış gibi. 

Dudaklarımda bir gülümseme belirirken görüşüm bulanıklaştı. Gözlerimi birbirine sımsıkı bastırıp birkaç damla gözyaşını özgür bıraktım. "Yaptın," dedim hıçkırırken. Bir elimi ağzıma bastırıp sertçe yutkundum. "O gece bir kız çocuğunu kurtardın sen."

Benim hayatım boyunca bir kere bile kurtarmaya çalışmadığım o kız çocuğunu kurtarmıştı. Kendimi kurtarılmaya değer görmezken bile kurtarılmak istemiştim ve o beni kurtarmıştı.

Bu da dilimin ucundaki tüm teşekkürleri ve özürleri anlamsız kılıyordu.

Egemen kafasını kollarının arasından kaldırdı. Bir süre öylece durduktan sonra duvara doğru yaslandı. Kafasını duvara dayarken çenesini yukarıya doğru kaldırdı. Fazla keskin yüz hatlarını, hafif kemerli burnunu ve genelde ters bakan gözlerini inceledim. O gözleri bana çevrilmedi. Boşluğa bakmaya devam etti fakat yüzünü bana göstermişti, bu da bir şeydi. 

Kollarını dizlerinden çekip karnının üzerine yerleştirdiğinde bu mide bulantısına neden olduğum için ona defalarca özür dilemek istedim.

"Sen gerçek misin?" diye mırıldandı kendi kendine konuşurcasına.

"Öyleyim," diye mırıldandım titreyen sesimle.

Kafasını hafifçe yana yatırıp gözlerini bana çevirdi. Yüzünde şüphe ve... Öfke vardı. Bakışları tersti ve gözlerinin içindeki tanıdık, alaycı sıcaklık yoktu. "Kanıtla," derken kararsız çıkıyordu.

"Gerçek olduğumu kanıtlamamı mı istiyorsun?" derken bocaladım.

Kafasını aşağı yukarı sallarken yüzündeki o şüpheci ifade hâlâ oradaydı. "Kırk altı gündür yoktun Afra," dedi gözlerini benden ayırmadan. "Kimseyle konuşmadım. Sadece düşüncelerimle baş başaydım. Sen ölmüştün. Sen ölmüştün ve şimdi buradasın." Kuru kuru öksürürken bir kolunu karnına bastırıp hafifçe öne eğildi. Öksürükleri dindiğinde gözlerini yine bana çevirdi. "Delirmediğimi bana kanıtla. Kırk altı gün sonra gerçek bir insanla konuştuğumu kanıtla."

Bir elimi kaldırıp karnına sardığı koluna uzandım. Ardından elini tuttum. "Hissediyor musun?" diye sorarken tedirgin bir şekilde yüzüne baktım. Egemen her zaman dengesiz biriydi fakat şu an o dengesizliği daha net bir şekilde görebiliyordum. Kafasını sağa sola salladı.

Egemen'in gözlerinde şaşkınlığın ışığı belirirken bakışlarını elime kaydırdı. Ardından tekrar yüzüme döndü. "Kanıtla," diye tekrarladı. Yüzünü bana doğru eğdiğinde öfkesi çoktan kaybolmuştu. Fazla sıcak nefesi yüzüme değip geçti. Gözlerinin içindeki kahverengi tonlarını görebileceğim kadar yakınımdaydı. 

"Beni öp."

• • •

Herkese selamlaar!

Görüşmeyeli nasılsınız? Hayatınızda neler değişti, nasıl gidiyor? Umarım hepiniz mental ve fiziksel olarak iyisinizdir... Ben mental olarak kötü, fiziksel olarak iyiyim. Sanırım. Mental olarak kötü olduğumda da soluğu burada aldığımı biliyorsunuz tabi... Ölüm etiketinde 13. sıraya çıktığımızda da 'Alllaaaah bu bir işaret' diyerek aniden ödevi işi gücü bırakıp yazmaya başladım.

Gelelim bölüm sonu sorularına!

Bölümü nasıl buldunuz? Bölümde en hoşunuza giden detaylar neler?

Mete'nin tepkisini ve Mete&Afra ilişkisini nasıl buldunuz?

Kutay'ın tepkisini ve Kutay&Afra ilişkisini nasıl buldunuz?

Çağrı'nın tepkisini ve Çağrı&Afra ilişkisini nasıl buldunuz?

Gökhan'ın tepkisini ve Gökhan&Afra ilişkisini nasıl buldunuz? (Bebişime kızacakları çekirdekle izleyeceğim şimdi bu gece hebehebh Kızmanıza kızmam bu arada, ama herkes kendi tepkisinde haklı gibi :'))

Sarp'ın tepkisini ve Sarp&Afra ilişkisini nasıl buldunuz?

Egemen'le Afra kısımları ve bölüm sonunu nasıl buldunuz? (Bölüm sonunu nasıl burada bırakırsın linci geliyor, hissediyorum.

Tepkisine şaşırdığınız ya da farklı bir şey beklediğiniz var mıydı?

13 numarada olduğumuz için aşırı mutluyum manyak gibi... Kendimi evime dönmüş gibi hissediyorum. Tuhaf. 

Bu sefer sınır koydum (Bölümün eeen başında yazıyor.) Yeni bölüm sınır geçildikten sonra 2 gün içinde kesinlikle gelecek. (Eski usul gidelim biraz, bu en iyi işleyen sistemimizdi...)

Kendinize çok çok iyi bakın ♥ Haftaya görüşürüz!

Sizi her şeyden çok seviyorum.

İnstagram hesaplarım:

Kişisel: Merisiej
Blog: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: ilimaei

Tiktok: i.limae

Continue Reading

You'll Also Like

26K 1.2K 26
Wattsy 2018 Gizli Cevher Ödülü Tüm dünyanın kaderi onun elindeydi. Ama bu sırada ölüm melekleri tarafından öldürülmemesi gerekiyordu... Gren daha ye...
4.5M 382K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
162K 4.2K 1
Tanıtım bölümüne göz atınız... Kaçak Prenses 1'in devam kitabıdır.
5.6K 380 12
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...