Yanlış Kedi | Tamamlandı

By _heyser_

274K 15.8K 2.5K

| Bölümler Tamamlandı | Konu Değiştirildi | | WattpadFantasyTR / Aşk Ateşiyle Kavrulan Fantastikler okuma lis... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
33. Bölüm | Final
33 | 1.34
Son Duyuru

Bölüm 9

9.5K 487 40
By _heyser_

9. BÖLÜM

Bana vurmak üzere kalkan eli tutan adama baktım. Büyük bir ciddiyetle, "Ona dokunmaya cüret bile etme!" dedi. Bu sözler üzerine babam şaşkın bir şekilde onu izledi. Onun ismini ise Gece söyledi.

"Afran Bey?" dedi. Ama Afran ona bakma gereği bile duymadan bana döndü. Bir anlık dengem bozulduğunda kolumu tutarak beni kendine çekti. Ona sarılmamı sağladığında Gece anlam veremeyerek, "Afran Bey onun gibi ahlaksız birini neden koruyorsunuz? Hele de ne olduğu belirsiz bir adamın çocuğuna hamileyken! Neden onu koruyorsunuz?" sordu. Sanki üvey ya da tek taraflı da olsa kardeşi değilmişim gibi. Ama Afran ona tiksinerek baktı.

"Çocuğum ve annesi hakkında doğru konuş!" dedi. Sesi sakin çıkıyor gibi dursa da sinirliydi. Boynundaki damarlar açıkça görünüyordu ve sinirini hiç düşünmeden yansıtmak ister gibi bir hali vardı. "Asıl ne olduğu belirsiz biri varsa burada sadece seni görüyorum." dedi. Hemen sonra da kolumu tutarak ensesine attı, ardından da bacaklarımdan tutarak beni kucağına aldı. Ona karşı çıkmak yerine ayak uydurarak boynuna sarıldım. Kafamı boynuna koydum. Nefes almakta git gide zorlandığım için sakin kalmaya çalıştım.

Yürümeye başladığında babamın sadece yumruğunu sıkarak, gözleri kapalı bir şekilde durduğunu gördüm. Sonra da kafamı onun boynuna gömmek istediğimde babamın Gece'ye dönüp onun konuşan halini susturdu. Ama ne konuştular ya da ona ne diye bağırdı anlamadım. Sadece nefes almak için çabaladım.

Restorandan çıktığımızda kulağıma doğru konuştu. "Sorun yok, benimlesin. Derin ama olabildiğince sakin nefesler al. Sorun yok." kulağıma doğru fısıldadı. "Nefes al, ver." tekrarlayıp durdu. En sonunda onun sözleriyle nefes alıp vermeye başladığımda beni rahat bir yere bıraktı. Oturduğumda etrafıma bakındım. Ama o bakmama izin vermeyip iki elini de yanağıma koydu. "Nefes alabiliyor musun?" sordu. Kafamı sallayarak ellerini tuttum. Bunu yaptığımda gülerek sağ elini çekip saçımı yüzümden çekti. Bunu yaptığında odada olduğumuzu anladım.

Benim odama benziyordu ama eşyalar daha farklı dizayn edilmişti. Farklı bir havası vardı. "Senin odan mı?" sordum. Kafasını sallayarak ayağa kalktı.

"Dinlen." dedi. Kafamı iki yana sallayarak ayağa kalkmak istedim.

"Olmaz, kendi odama giderim." dedim. Ama dengem bozulduğu için tekrar yatağa oturdum.

"Vira, sus ve dinlen. Kumsal sana giyecek bir şeyler getirecek?" dedi. Sonra da konuşmama fırsat vermeden merdivenlere yöneldi ve odadan çıktı. O çıkınca etrafımı izledim. Kesinlikle dizayn olarak farklı ama yapı olarak tamamen benim odamdı. Salonun üstüne çıkan merdiven üstteki yatak odasına çıkıyordu. Merdivenin ucundayken Marcus'u vurdum. Gülümseyerek o tarafa baktığımda bir kadın ayakta bekliyordu. Elinde de bir poşet vardı. Afran'ın söylediği Kumsal bu kadın mı? Çok güzel. Neden bana çirkin dediğini anlıyorum. Adamın zaten çevresi çok güzel kızlarla dolu. Ve salak gibi geldi o gece benimle beraber oldu. Tam bir aptal!

"Giyinmenizde yardımcı olmamı ister misiniz?" sordu. Soruyla kendime gelerek dibime gelmiş kadına baktım. Elindekileri bana uzatıyordu. Poşeti alıp,

"Tek giyinmeyi tercih ederim." mırıldandım. Beni duyunca sessizce kafasıyla onay verip merdivenlerden inerek Afran gibi odadan çıktı. O çıkınca gözlerini anımsadım. İki farklı göz rengi. Hastane odasında gördüğüm kadın bu kadındı. Vay kadın gerçekten de çok güzel.

Asistanı olan bu kadın bile bu kadar güzelse merak ediyorum da çevresindeki asıl kadınlar nasıl? Ya da beraber olmayı planladığı kadın.

Parmağında yüzük yok ama boynunda çok hoş bir kadın yüzüğü vardı. Yanmış gibi duruyordu. Modeli belli değildi ama onu boynundan çıkarmadığına göre değer verdiği birine ait olmalı. Benden de çocuğu bu yüzden aldırmamı istiyor olmalı. Sonuçta beraber olmak istediği kadın başka birinden olmuş çocuğu kabul etmez.

Hoş zaten çocuğu ona vermeyi planlamıyorum bile ama o bu konuda bana takmış durumda. Manyak mı deli mi belli değil.

Yatağa kendimi bırakarak elimdekileri yanımda bıraktım. Belim çok ağrıyor ve giyinmek için çok yorgun hissediyorum. Zaten yarın babam... Yani kızı olduğumu açıkça reddetmiş adamla karşılaşacağım. Gerçekten de çok yorucu. Normal bir hayatım olsun istiyorum. Normal bir insanın yaşadığı şeyleri yaşamak istiyorum.

Gözlerimi kapattığımda yorgunluk daha fazla beni ele geçirdi. Ama beni ele geçiren şey sadece yorgunluktu. Uyku yok sanki bedenim felçlik geçiriyor, tek farkı acıyı da beraberinde hissediyorum. Acı en sonunda alışık bir his vermeye başladığında uykuya kendimi bırakmak için zorladım. Bu sırada kapının açılıp kapandığını duydum. Gözlerimi zar zor açtığımda merdivenlerden çıkan Afran'ı gördüm. Ama kendimi fazla zorlamadan gözlerimi geri kapattım.

"Vira." yanımda oturdu. Gözlerimi tekrar açtığımda elini saçıma geçirdi. Yüzümü tamamen açarken mırıltıyla, "Ateşin var." dedi.

"Afran." alnımdaki elini tuttum. Bunu yaptığımda karşı koymadı onu yönlendirmeme izin verdi. Elini alnımdan çekerek, "Soğuk." dedim. Ürperme hissinin artmasıyla sadece elini sıkıca tuttum. "Çok soğuk." diyebildim. Ama daha fazlasını söyleyemeden acı yüzünden sustum. Gözlerimi kapattığımda onun sesini duydum.

"Gerçekten de inatçısın... Bekle doktor çağıracağım." elini çekti. Yataktan kalktığında uyku ve uykusuzluk arasında gidip gelmeye başladım. Dış algımı tamamen kaybedene kadar gözlerimi açmaya zorladım kendimi ama en sonunda anlık gelen uykuyla kendimi tutmayı bıraktım.

• • •

Telefonumun sesi tüm odaya yayılırken gözlerimi açarak tavana baktım. Daha sonra da yastığımın yanında telefonumu aradım. Ama elim sadece boşluğa geldi ve ses kesilmek yerine susmadan artıyordu. Gözlerimi zar zor açık tutarak doğruldum. Etrafımı izleyerek telefonumu aradım. Gözüm yerde duran çiçekli elbiseme kaydığında yataktan doğruldum. Korkuyla önce üzerime bakındım.

Üzerimde sade saten bir pijama takımı vardı. Yerde ise duran elbisem düzgün bir şekilde yere katlanarak konmuştu. Telefonum da hemen üzerinde duruyordu. Telefona bakmayı bırakıp etrafımı izledim. Afran'ın dün beni getirdiği odaydı.

Derin nefes alarak çalan telefonun susmayan sesi yüzünüzden yataktan çıktım. Yerden telefonumu aldığımda annemin numarasını gördüm. Kaçıncı çaldığını bilmediğim telefona aceleyle yanıt verdim. "Anne." dedim. Sesim kısık çıktı ama karşı tarafın duyduğunu belli eden bir giriş oldu.

"Mehir, yeni mi uyandın?" sordu. Derin nefes alarak yatağa tekrar oturdum.

"Evet, geç açtığım için üzgünüm."

"Sorun değil. Sen kendine gel öyle konuşalım." dedi. Sonra da telefonu kapattığında uyku sersemi bir şekilde telefon kulağımda durdum. Annem fazla anlayışlı davrandı. Acaba ne oldu? Ya da ne tür bir hata işledim ve annem böyle tepki verdi?

Yatakta bir süre toparlanmayı bekleyerek gözlerimi kapattım. Baş ağrım geçmese de uykum az çok açılınca tamamen yataktan kalktım. Yerden elbisemi alıp üstüme değiştirmeden merdivenlere ilerledim. Etrafımı izleyerek salonda kimse olup olmadığına bakındım. Boş olan salonla merdivenden aceleyle indim. Odadan hızlı bir şekilde çıkarak etrafıma bakınmadan ilerledim. Tek tük odalardan çıkan insanların yüzüne bakmadan kendi odamı aradım. Odama yaklaştığımda, odadan çıkan Naz ve Alper'i gördüm.

"Mehir?" Naz şaşkın tonuna engel olmadan bana doğru ilerledi. Elinde tuttuğu poşeti gördüğümde burada ne işleri olduğunu anladım. Koluna dokunarak yanından geçip açık olan odaya girdim.

"Üstümü değişmem gerekiyor." dedim. Alper kapıda kalırken Naz içeriye girerek kapıyı arkamızdan kapattı.

"Sakin ol, önce otur."

"Olmaz, annem aradı. Ayrıca dün..."

"Sakin ol Mehir!" dediğinde hareket etmeyi bırakıp ona baktım. Elini koluma koyarak, "Dün olanlar için takılma, Helin Hanım Aşkın Bey ile görüştü. Seni ise hasta olduğunu söylediğim için aramış olmalı." dedi. Ben ise ne söylediğini çözmeye çalışarak onu izledim. Bakışıma gülerek beni koltuğa yönlendirdi. Oturmamı sağlayarak, "Öncelikle sakin ol. Annen hasta olduğunu duyduğu için seni aradı. Ve saat 11.48, bu saate kadar uyuduğun için Helin Hanım sizi geç aradı." dedi. Sözlerini idrak etmeye başladığımda kafamı sallayarak ona onay verdim. Annem hasta olduğum için beni aradı.

"Peki ya babam?"

"Onunla da Helin Hanım konuştu. Aşkın Bey sizinle ilgili bir konuyu konuşmak için Helin Hanımı aradı ve Helin Hanım'dan alması gereken cevabı aldı. Bu sırada sizin hasta olduğunuzu öğrendi. Ama sorun olmadığını belirttim. Bu nedenle de işlerini bitirip buraya geleceğini bildirdi. Vuslat Hanım da siz uyandığınızda buraya geleceğini iletmemizi istedi." şaşkınlığımı bozmadan bir süre onu izledim. O ise gülümseyerek beni izliyordu.

"Anladım. Naz sen çıkabilirsin. Ben hazırlanıp çıkacağım."

"Ama..."

"İyiyim, hazırlanıp çıkacağım. Ablama söyle restoranda buluşalım. " dediğimde bir süre tereddütle beni izledi. En sonunda kafasını sallayıp geri adım attı. Ardından da odadan çıktı. Ben de ayağa kalkarak bavulumun olduğu tarafa ilerledim. Bavuldan uzun beyaz elbisemi çıkardım. Elbiseyi giymeden önce üzerimde oluşan ilaç kokusundan kurtulmak için duşa girdim.

• • •

Odadan çıkmak üzereyken koltukta duran katlı ceketi ve üzerindeki cüzdanı gördüm. Bir süre tereddüt etsem de onları da alıp odadan çıktım. Kapıda bekleyen Naz beni gördüğünde dik durmaya başladı." Ablanız restoranda sizi bekliyor." onu onayladım. Yüzüne bakmadan asansöre doğru ilerledim. Asansör açıldığında, içeriye adımımı atmamla beraber arkamdan Afran'ın sesini duydum.

"Nereye gidiyorsun kaçak hasta?" dalga tonuyla sordu. Sorusuna iç çekerek ona doğru döndüm.

"Seni ilgilendirmez."

"Dünkü performansımdan sonra bana iyi davranırsın diye düşünmüştüm. Ama yanılmışım anlaşılan."

"Evet yanılmışsın. Çünkü bana daha önceki davranışlarını telafi edecek hiçbir şey vermedin ve verebileceğini de sanmıyorum." kaşlarımı kaldırdım. Bunu yaptığımda sadece sinirle güldü.

"Sana iyilik yaramaz... Neden böyle davranıyorsun? Sana anlaşmayı tekrar konuşalım dedim ama sen..."

"Anlaşma konusunu açma, sana ihtiyacım yok. Ve bebeğimi de asla aldırmayacağım!"

"Vira inatçı olma! Bebeği tek başına doğurduğunda ne yapacaksın, kim çocuklu bir kadını kabul eder ki?"

"Eder. Kabul edecek birçok insan var!" beni duyduğunda bu sefer sinirini saklamadı. Kolumu tutmak istediğinde ikimizde başka birinin sesini duyduk.

"Çek ellerini!" sesiyle Marcus'a baktım. Büyük bir ciddiyetle bize doğru ilerliyordu. Yanıma geldiği anda beni Afran'dan uzak tuttu. Belime sarılarak olabildiğince koruma altına almaya çalışıyordu. Tek kaşımı kaldırarak onun korumacı tavrını izledim.

"Kimsin sen?" sorusuyla Afran'a baktım. Büyük bir ciddiyetle Marcus'un belimdeki elini izliyordu.

"Seni ilgilendirmez Sarıkan bozuntusu! Neden onunlasın?" sordu. Bana yöneltilen soruyla gülerek elini tuttum.

"Elini hemen belimden çek!" sözlerimi duyduğunda gözleri eline kaydı. Sonra da yavaşça çekti.

"Mehir..."

"Bana bir daha dokunma, dün beni yüz üstü bırakıp gittin!" dediğimde Afran sırıtarak konuşmaya dahil olmak istedi. Ama ona izin vermeden, "Sen hiç konuşma, bana yaptıklarını unutmadım. Ve unutmak gibi de niyetim yok! Şimdi ikinizde benden uzak dursun." arkamı dönüp asansörü tekrar çağırdım. İki aptal da arkamda uslu uslu ne demeleri gerektiğini bilemeyerek beni izliyordu. Yansımalarına bakmayı bırakıp açılan kapıdan geçtim. Kapı kapanmadan elimdeki ceketi Marcus'a fırlattım.

"Dün yatakta unutmuşsun. Cüzdanın da cebinden koltuğa düşürmüşsün." geri çekilerek kapının kapanmasını bekledim. Kapı kapanmadan önce Afran'a baktığımda yüz ifadesi fazla sinirli duruyordu ve kime bakması gerektiğini bilmiyor bir şekilde duruyordu. Ama bu halini bir anda bana yönelterek kapı kapanmadan asansöre bindi. Bunu yaptığında direkt olarak düğmelere yöneldim. Bana izin vermeyip elimi tuttu.

"Yatağında unutmuş? Senin odanda o adamın eşyasının ne işi var?" sordu. Bunu yaparken de elimi sıkmaya devam ediyordu. Asansörü tekrar açamayacağım için serbest olan elimle eline vurdum.

"Çek o patilerini!" dedim. Ani vurmamdan dolayı elini çekerek uslu uslu beni izledi. Yüz ifadesini umursamadan tuttuğu koluma baktım. Çok hafif bir iz çıkmıştı ama fazla sıkı tutmadığı için ağrı ya da fazla iz yoktu. Koluma bakmayı bırakıp elimi göğsüne koyup geriye doğru ittim. İtaatkar bir şekilde geri çekilince derin nefes alarak kapıya yakın durdum.

"Cevap verecek misin?" sordu. Sorusu üzerine ona sadece göz ucuyla baktım. Bakışımı görünce dikkatle beni izlemeye başladı.

"Niye bu kadar farklı ve yılışık davranıyorsun, bunu açıkla ona göre cevap vereceğim."

"Çünkü seninle yeni bir anlaşma yapmak istiyorum."

"Olmaz!" dedim. Ona sinirle dönüp baktım. O ise gülümsemeye çalışarak beni izledi. Ona daha fazla bakmayı bırakıp açılan asansör kapısından geçtim. Bunu yapmadan önce de iç düğmeden rastgele bir kata basıp öyle çıktım.

Hızlı yürüyerek asansörden uzaklaşıp restorana doğru ilerledim. Bu sırada Afran da küfür ederek asansörden çıktı. Arkamdan, "Ciddi misin Vira?" dediğini duydum. Ama ona bakma gereği duymadan ilerlemeye devam ettim. Belki çocukça ama çıkmadan önce kapı kapansaydı üst kata çıkacaktı ve ondan kurtulmam kolay olacaktı.

Restorana geçtiğimde kimseye bakma gereği duymadan ablamı aradım. Her zamanki dikkat çekiciliğiyle kendini belli eden ablamı gördüğümde başta tereddüt ettim. Ama Afran'ın arkadan geldiğini gördüğümde ablama doğru ilerledim. Masaya yaklaştığımda beni gördüğü anda sandalyeden kalktı. Bir anda bana sarılarak, "Hasta halinle neden aşağıya indin ki? Ben gelirdim."

"Gerek yok abla, yürümek iyi geldi." dediğimde tereddütle beni izledi. "Gerçekten iyiyim. Beni bilirsin kötüysem söylerim." ciddi ifadesi bir anda bozuldu.

"Haklısın, sen lafını hiç esirgemezsin." rahat bir şekilde benden ayrılıp sandalyeye geçti. Onun rahat haline gülerek ben de karşısına oturdum. "Son dakika haberi bu sefer babamla aranızda ne geçti?" sordu. Sorusuyla yüzümü buruşturarak ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Elini masaya vurarak, "Buraya bak! Hadisene, ne oldu söyle?"

"Abla, konuyu açama. Gece Hanım ve Aşkın Bey'in sevgi ve kıskançlık gösterisi işte!"

"O zaman Gece bomba attı, babamda patlattı mı?" sordu. Kafamı sallayarak telefonu masaya koydum. "Peki, buraya gelirken bir şeyler duydum ama yine de sana sormak istiyorum. Bebeğin babası buradaymış doğru mu?"

"Bunu sana kim söyledi?" istifimi bozmadan onu izledim. Herhangi bir tepkimde kendimi ele veririm. Bu nedenle sakin olmalıyım.

"Burada! Biliyordum." masaya bir kez vurup arkasına yaslandı. Bu tepkisiyle moralimin bozulduğunu yüzüme vurmaktan çekinmedim. Direkt konuya atladığım için anlamış olmalı. Öne eğilerek,

"Abla!" etrafıma bakındım. Yan masamızda oturan Afran'ı gördüğümde, "Sessiz o!" dedim. Masa bizden uzaktı ama yine de bizi izleyişi sanki duyuyor gibiydi. "Ayrıca sen bunu nereden duydun?" ona döndüm. İfademi görünce dudağını ısırarak gözlerini kaçırdı. "Kimden duydun!" bu seferki bir sorudan çok tehdit gibiydi. Beni duyunca mecburi bir şekilde nefes aldı.

"Kızma ama."

"Söyle!"

"Ya tamam, buraya gelirken Gece'yle karşılaştım. Ama ben konuşmadım! O konuşmayı başlattı!" dediğinde yüzümü buruşturdum. İfademi görünce o da tiksinerek, "Hiç bana kızma, bir anda karşıma çıkıp benimle konuştu. Neymiş sen arsız gibi buraya bebeğin babasını getirmiş babama karşı saygısızlık yapmışsınız, hanımefendi öyle söylüyor." dedi. Onu duyduğumda yumruğumu sıkarak gözlerimi kapattım. O kız cidden karaktersiz! Bana hakaret etti, babamı kışkırttı ve Afran ise bana vurmasına engel oldu. Ama yine suçlu, arsız, karaktersiz olan ben oldum. Tamam benim de yaptığım hiç hoş değil ama en azından kendisi gibi değilim.

"Yapma şu ifadeyi. Ben seni tanıyorum Mehir, sen asla babama karşı saygısızlık yapmazsın. Hatta tam tersine uslu kız olursun, sırf karşı tarafa malzeme vermemek için."

"Beni daha çok karaktersiz gösterdin gibi geldi."

"Kızım bozmasana beni, şurada seni övmeye çalışıyorum." dedi gülerek. Kafamı iki yana sallayarak arkama yaslandım. Onu izlemeye devam ettiğinde gülmesini bozmadan, "Ya seni övmekte zor, yediğin haltları saysam daha uygun olur sanki?" yalandan bir ciddiyetle arkasına yaslandı.

"Benimle uğraşmayı bırakmayacaksın."

"Tabi ki de, hatta ufaklık doğsun annesinin ne haltlar yediğini bir bir anlatacağım."

"Cidden, annem geldiğinde de böyle saçma konuşma sakın!" doğruldum. Benim hareketlerimi görünce dudağı yavaşça yukarıya doğru kıvrıldı. Bu bakışı tanıyorum. "Sakın!"

"Bir şartla, bebeğin babası kim?" sordu. Yüzümü açık bir şekilde düşürerek tekrar arkama yaslandım. Ardından da yan masada oturan Afran'a göz ucuyla baktım. Sol eli bacağında, diğer eliyle de telefonunu kulağına tutuyordu. Ama bize doğru bakmayı da eksik etmiyordu. Önüme dönmek istediğimde karşısında oturan Kumsal'ı, asistanını gördüm. Kız ona çok yakın olmalı. Asistan patron gibi değiller. Bana bakışları çok sinirli gibi. Sahte bir kibarlıkla dün bana iyi davrandı ama şimdi kendini gizlemiyor. Afran en sonunda bana bakmayı bırakıp masaya kağıt parçası koydu. Bana son kez bakış atıp ayağa kalktı. Beraberinde de asistanı kalktı. İkisi de çıktıklarında,

"Sinir bozucu." mırıldandım. Bu sırada yanındaki sandalyeye oturulmasıyla kendime geldim. Marcus'un açık ara sinirli ifadesi ablamı daha da meraklandırdı.

"Marcus da geldiğine göre bir haltlar daha mı yedin?" sordu. Onun sorusuyla Marcus'u bakmayı bırakıp ablama döndüm.

"Abla."

"Saçmalık!"

Marcus ile aynı anda konuştuğumuzda ablam gülerek masada öne geldi. "Biriniz sinirli biriniz dalgın. Ne haltlar dönüyor?"

"Hiçbir şey."

"Mehir Hanımın haltları!" dedi. Sinirle ona dönerek ayağına tekme attığımda acıyla sandalyesini geri çekti. "Ne var değil mi? Helin Anne gelip beni bulduktan sonra senin yüzünden başım dertten çıkmıyor!" dedi. Bu yüzden ayağına bir daha vurmak istedim. Ama bu sefer hazırlıklı bir şekilde ayağını kolayca çekti.

"Bulmasaydın! Gel benimle kardeş ol diyen olmadı sana!"

"Diyen oldu. Helin Anne!"

"Onu annem demiş ne yapayım! Sen git Julia annenin yanına!"

"Sesini yükseltme bana!"

"Yükseltirim!" bağırdım. Ardından da sandalyeden kalktım. "Ben gidiyorum abla." son kez Marcus'a baktım. O ise kolumu tuttu. Ablamla aynı anda konuştular.

"Mehir sakin ol!"

"Sakin olsana."

Dediklerinde ikisine de bakmamaya çalıştım. Marcus kolumu tutarak beni tekrar kalktığım sandalyeye çekti. Ama bu sefer ona yaslanmamı da sağladı. Göğsüne yaslandığımda, "Yapma şöyle, zaten bu akşam gidiyorum."

"Neden?" ondan ayrıldım.

"Ne oldu ablacığım, seni daha yeni görmüşken nereye gidiyorsun?" sordu. Sorusu üzerine Marcus tekrardan beni kendine çekip sarıldı.

"Yurt dışına, Melissa kaza geçirmiş."

"Melissa iyi mi?" sordum. "Ben de seninle gelsem olur mu?"

"Sakin ol, iyi. Beni arayan da oydu zaten. Ve sen de gelemezsin, Helin Anne ile konuştum senin bir yere gitmene izin vermediğini. Kendisi gelene kadar ablamda kalmanı söyledi."

"Ama..."

"Aması yok, Melissa iyi." sadece uslu uslu kafamı sallayabildim. Annemin sözünü dinlemezsem sonrası bana pek hoş olmuyor.

"O zaman sana iyi yolculuklar, kardeşine selam söyle. Beni ne kadar sevmese de." Son cümlesini olabildiğince kısık sesle söyledi.

"Yapma ama. Melissa biraz fazla inatçı bir kız yoksa sana karşı kötü bir yanı yok."

"Tabi canım. Sırf bu yüzden beni havuza itmişti ki düşen ben değil Mehir oldu. Ve Mehir yüzme bilmez!" ablamı duyunca gözlerini kaçırdı. Marcus da göz temasından kaçınarak,

"Evet ama hemen onu sudan çıkardı."

"Ve Mehir'in suya karşı korkusu doğdu!"

"Buna bir şey diyemem."

"Deme zaten. Her neyse, Mehir seni uğurlamayacak eşek kadar olduğun için kendi başına gidebilirsin. Sen de bana geçeceksin. Ve buraya doğru gelen babamla muhatap olmadan gidelim." ayağa kalktı. Masadan kalktığında ben de ayağa kalkarak etrafıma bakındım. Girişte bize doğru babamın geldiğini gördüğümde Marcus'un kolunu sıktım.

"Biz önden gidiyoruz." dedi. Ona baktığımda kolunu omzuma attı. Marcus'un ani davranışı ile ablam sadece bize bakabildi. Beni çıkışa yönlendirdi ama babam bizi durdurmak için fazla kararlı bir şekilde önümüze geçti. Ama konuşma fırsatı olmadan, "Bizi uğraştırma moruk, şimdi senden alma gereği duymadığımız izinle gidiyoruz."

"Serseri!" dese de Marcus arada bozulan Türkçesiyle onun duyacağı şekilde küfür etti. Ve bizi durdurmasına fırsat vermeden, "Görüşmemek üzere!" son sözlerini söyleyip çıkışa ilerledi. Ablam ise daha fazla durma gereği duymadan arkamızdan geldi. Yanımızda yürümeye başladığında ikisi de gülüyordu.

"Aferin adam oluyorsun." yumruğunu beni tutan Marcus'a uzattı.

"Gör ve öğren." dedi. İkizi ben olsam da benden daha çok anlaşıyor. Anlaşma şekilleri sadece babama karşı olsa da anlaşıyorlar. Ablam Gece'yi gördüğü anda asla babama karşı sevgi göstermiyor ya da bana kötü davranırsa da aynı şekilde babama soğuk davranıyor ve bunu yapmaktan da çekinmiyor, Marcus ise onu baba olarak bile görmüyor. Üvey babası Anthony'e olan saygısının zerresini bile ona göstermiyor. Sonuçta onu büyüten ve sahip çıkan Anthony Morel.

• • •

Otelden çıktığımızda Marcus bizden ayrılıp farklı bir arabayla havaalanına gitti. Tabi gitmeden önce de Sarıkan denen varlıktan uzak dur, deyip durdu. Ayriyeten de bozuk Türkçesiyle saçma sözler sarf etti ta ki ablam zorla arabaya bindirip onu kovana kadar konuşmaya devam etti. En sonunda o gittiğinde bizde ablamın evine geçtik. Bu sırada da Naz ve Alper de benim eşyalarımı getirmek için otelde kaldılar.

Eve girdiğimizde ablam beni bırakıp direkt olarak dolaptan terlik çıkardı. Önüme koyarak, "O pis ayaklarınla evimi kirletme, banyoya git yıkan ve kıyafetlerini değiştir." dedi.

"Abla dur daha içeride nefes bile almadım."

"Sus! O pis kargayı da evime getireceksin zaten. Onu evime sokmamı istiyorsan kurallarıma uy!" kısa bir uyarı yaptı. Ardından da yüzüme bakmadan salona doğru ilerledi. Ben de arkasından terliği giyerek ilerledim. "Enişten bir hafta yok bu yüzden rahat olabilirsin." dedi. Onun sözleriyle gülmeye başladım.

"Desene bir hafta kafa dinlemeye gitmiş." dedim. Salona adımımı atmamla beraber yüzüme yastık yedim. Yüzüme çarpan yastığı tutarak şaşkınca ablama baktım. Yanımdan geçerken,

"Evden kovulmak istemiyorsan kes sesini!" dedi. Yüzüme bile bakmadan holde düz ilerleyerek sağ tarafta olan sonuncu odaya girdi. Ben de peşinden ilerledim. Ama yatak odasının kapısına gelmemle beni sıyırıp duvara çarpan terliği gördüm. "Çabuk banyoya!" dedi. Korkuyla ablama baktım sonra da yerdeki terliğe. Tekrar ablama baktım.

"Abla ben hamileyim, ya terlik bana denk gelse ve..." sözüme devam etmek istedim ama yüzüme kapıyı çarptı.

"Terlik sana gelmedi ve boşa drama yapma sana çarpmayacak şekilde attım." bağırdı. Onu duyunca iç çekerek geri adım attım. Kesinlikle bu birkaç hafta burada işkence çekeceğim. Ablamın içeride söylenmesini umursamadan yatak odanın karşısındaki açık banyoya geçtim. Kapıyı kapattığım sıra ablamda karşı odadan çıktı. "Al bunları giy ve kapının arkasındaki dolaptan krem rengi olan bornozu kullan." dedi. Bana uzattığı düzenli kıyafet yığınını alıp kafamı salladım.

"Nasıl isterseniz." dedim. Sözlerime yüzünü buruşturdu ve daha fazla benimle muhatap olmadan banyonun ilerisinde, girişte soldaki mutfağa ilerledi. Ben de daha fazla onun arkasından bakmayı bırakıp içeriye geçtim.

• • •

Saçımı kurulayarak salona geçtiğimde ablam ciddi bir ifadeyle elindeki tabletle ilgileniyordu. Onun ciddi halini merak ederek hemen yanına oturdum. "Ablam, ne oldu da bu kadar ciddisin?" sordum. Bana kısa bir bakış attı sonra da elindeki tableti bana gösterdi. Ekranı görmemle elimdeki havluyu yanıma atıp tableti aldım.

"Bunu kim çekmiş?" sordum. Sesimdeki korku o kadar belli oluyordu ki ablam da biraz önceki ifadesinin aksine endişeyle bana baktı. "Kim çekmiş?" dedim tekrardan. Farkında olmadan kendi kendime konuşarak resme bakmayı bırakıp başlığı okudum.

AFRAN SARIKAN VE ONUN GİZEMLİ SEVGİLİSİNİN KİMLİĞİ ORTAYA ÇIKTI

Yazısına sinirle güldüm. Ardından da ablama döndüm. "Sevgili, sevgili yazmışlar görüyor musun? Sadece bir fotoğrafla beni bu adamın sevgilisi yapmışlar!" bağırdım. Benim sesimden irkilerek elimdeki tableti çekmek istedi. Ama ona izin vermeyip tekrar resme baktım.

Dün babamdan beni kurtardıktan sonra yorgun olduğum için beni kucağına almasına izin vermiştim. Ve bu anı birisi görüntülemiş. Onun, beni kucağına almasıyla yetinmiyor benim aptal gibi onun boynuna sarılmam falan hepsi başlıktaki yazıya uyuyor. Sanki gerçekten de sevgiliymişçesine sarılıyorum ona!

"Annem bunu görmeden bu görüntüleri kaldırmalıyız yoksa..." dememe kalmadan ablam bu seferde benim telefonumu bana gösterdi. Açık ekranda annemin yaklaşık kırk mesajı ve ona yakın olan otuz iki araması vardı. "Ben bittim dimi?" sordum.

"O adamla ne ilgin var bilmiyorum ama evet. Annem beni aradı ve yarına bilet aldığını söyledi." demesiyle elimdeki tableti önümdeki yuvarlak sehpaya fırlattım. "Mehir, bebeğin babası o adam değil, değil mi?" sordu. Ben sadece kafamı eğmekle yetindim.

"O..." dedim zar zor çıkan sesimle.

"Sen aptal mısın?" dedi sanki kendisiyle konuşuyormuş gibi. Sonra ise sesini fazlasıyla yükseltmekten çekilmeyerek, "Sen... Bu adamla beraber olmak zorunda mıydın? Başka biri... Bu adam dışında başka birini bulamadın mı!" bağırdı. Onun ani tepkisiyle geri çekildim. O ise ayağa kalkmış sinirle yürüyordu. "Belki o değildir demiştim ama restoranda bizi izlemesinden anlamam gerekirdi." elini başına vurdu. Bir ileri bir geri giderek devamlı olarak bir şeyler söylüyordu. Ama genel olarak hatalı bir aptal olduğumu söylüyordu.

"Abla, neden bu kadar fazla tepki veriyorsun?" sorduğumda ilerlemeyi bırakıp bana baktı. Bir süre dişlerini sıkarak çenesinin kasılmasına müsaade etti. Sonra da derin nefes alarak,

"Salaksın, uzak durman hatta hiç yanına yaklaşmaman gereken birinin dibine giriyorsun ve yetmiyor... Ah, Deniz... neden başımıza bu işi açtın..." mırıldanmaya başladı. Sayıklamasına anlam veremeyerek araya girmek istedim ama bana attığı bakışlar sadece susmamı sağlıyordu. Deniz ile Afran'ın arasında bağ kuramayarak sadece ablamı izledim.

Bana ait olan telefon çaldığında ablam sinirle elini kaldırdı. Elleri arasındaki telefonumu bir süre izledi sonra da sakin nefes alarak, "Numara arıyor." diyerek bana uzattı. Telefonu ondan alıp, çekinerek telefonu açtım. Ardından da ayağa kalkıp ablama bakamdan salondan çıktım.

"Alo?" dedim. Bu sırada ablamın arkamdan gelip gelmediğini de kontrol ettim. Ablama bakınarak misafir odasına geçmemle karşı taraf konuşmaya başladı.

"Vira, Afran ben." sesiyle odanın kapısını aceleyle kapattım.

"Sen benin numaramı nereden buldun?"

"Bunun bir önemi var mı?"

"Var."

"Benim için yok, her neyse seninle yüz yüze konuşmam gerekiyor."

"Ben konuşmak istetemiyorum!" dedim. Sözlerimden sonra karşı taraf sessizliğe büründü. Uzun sessizliğe dayanamayarak, "Kapatıyorum." dedim. Bunu dememle beraber onun sesini duydum.

"Aşağıya in konuşalım, sonra da ona göre benimle bir daha konuşmazsın." dedi.

"Aşağıya?"

"Evet, aşağıya." dedi ve hemen sonra korna sesi duydum. Bu ses aynı zaman da pencerenin dışında, sokaktan da az çok duydum.

"Şaka yapıyor olmalısın!" diyerek pencereye geçtim. Evin karşı kaldırımına park edilmiş beyaz spor arabanın açık penceresinden görünüyordu.

"Şaka yapmıyorum." dedi. "Ama inmezsen yukarıya çıkmam gerekebilir, sonuçta baktığın pencereden üçüncü katta kal..."

"Saçmalama!" sustum. Kapıya baktım. Ablamdan ses duymayınca, "Afran zaten yeterince sorunun içindeydim, eğer yukarıya gelirsen başıma biraz daha bela açarsın." dedim.

"Şu anki sorunun görüntüler mi?" sordu. Sorusu üzerine pencereden bir kez daha baktım. "Merak etme ben de seninle bir nevi bu konu hakkında konuşacağım." dedi. Sözlerini duyduğumda kapattığım kapı da beraberinde çaldı. Bir süre sessiz kalarak kapalı kapıya baktım. Afran konuşmadan beni beklerken ablam daha fazla kapıya çalmadan odaya girdi.

"Mehir kiminle konuşuyorsun?" sordu. Bu sırada kendisi de birisiyle konuşuyor olmalı ki telefonu kulağına tutuyordu. Bunu da dudaklarını oynatarak söylediği şeyle teyit etmiş oldum.

"Abla şu an gitmem gerekiyor, annemi daha sonra ben ararım." diyerek hemen yanından geçtim. Şu an annemle konuşamam ve ablama da bir şeyden bahsedemem. Her iki durumda da ben azar yiyeceğim.

Evden üzerimdeki pijamalarla çıksam da buna çok takılmadan spor ayakkabımı giydim. Ablam arkamdan sesleniyordu ama onu duymazdan geldim. Apartmandan çıktığım da park halindeki arabanın çalışma sesini duydum. Buna takılmadan aceleyle yolcu koltuğuna geçtim. Arabaya bindiğimde, "Sözlerime ikna olup pijamalarınla geleceğini tahmin etmemiştim." diyerek açık telefonu kapattı. Sözlerine karşın sadece gözlerimi devirdim. Bu davranışıma gülerek önüne dönüp arabanın hareket etmesini sağladı.

"O fotoğraf daha fazla yayılmadan kaldırılmasını sağlayabilir misin?" sordum. Ani soruma güldü. "Gülme de cevap ver, insanlar yanlış şeyler çıkarmadan kaldırabilir misin?" bir kez daha sordum.

"Vira bu kadar telaş yapma, o fotoğrafları kaldırmam bir şeyi değiştiremez."

"Ne... Neden?"

"Çünkü tek o haber kanalı değil sosyal medyanın tamamı bunu paylaşıyor. Birinden silmesini istesem de bir başkası yayınlayacak." dedi. Sözlerini duyduğumda yorgun bir şekilde arkama yaslandım. Sonra da üzerimdeki kedili pijamaya baktım.

"Boşuna böyle çıktım yani!" sinirle ona baktım. O ise gülümseyerek yolu izliyordu. Bana kısa bir bakış atıp tekrar önüne dönerek kafasını iki yana salladı.

"Boşa değil, bu manzarayı görmemi sağladın. Kedi kız." bana sırıtarak baktı. Önüne döndüğünde kulağını tutarak,

"Bir daha söyle!" dedim. Kulağını çekmemden kaynaklı bir an arabanın hakimiyetini kaybetti.

"Kızım ne yapıyorsun, bırak beni! Bak araba kullanıyorum ve sen de emniyet kemerini takmamışsın!" dedi. Ama umursamadan kulağını çekmeye devam ettim.

"Bir daha bana kedi şakası yaparsan daha kötüsünü yaparım." dedim. Kulağını bırakıp takmayı unuttuğum kemeri takarken o arsız bir şekilde sırıtmaya başladı.

"Ah, annen fazla yaramaz küçük kedi." dedi. Onun sözleriyle sinirle ona baktım. O ise kendini benden uzak tutarak direksiyonu gösterdi. "Araba kullanıyorum, kaza yaparsak bebeğe zarar gelir!" dedi. Sözleri fazla ikna edici olduğu için iç çekerek kollarımı göğsümün altında birleştirdim.

"Ne yazık ki haklısın bu yüzden bir şey yapmayacağım. Neyse ileride bir yerde mağazanın önünde dur. Bu kıyafetlere daha fazla..." ona baktım. Sırıtarak bana baktığında, "Soytarı olmak istemiyorum." dedim.

"Soytarı gibi değil de, farklı bir ke..."

"Tek kelime daha bu sefer direksiyonu tutarım." dememle beraber sustu. Onun sessizliğiyle araba bir süre daha ilerledi. En sonunda mağazanın birinde durduğunda onun konuşmasına fırsat vermeden, "Sen buradan dümdüz ilerle, bir daha yanıma bile yaklaşma, senin yüzünden sadece başım belaya giriyor." dedim. Kemeri çıkartıp onun suskun bir şekilde beni izleyen yüzüne son kez baktım. "Bir daha görüşmemek üzere!" arabadan inip ona el salladım. Sonra da arkamı dönüp mağazaya ilerledim. İçeriye girmeden önce son kez onun gidip gitmediğini baktım. Araba hareket etmeye başladığında büyük bir zaferle içeriye girdim.

Mağazaya adımı atmamla beni güzel bir kadın karşıladı. Gülümseyerek, "Hoş geldiniz efendim." dediğinde ben de aynı karşılığı verdim. Ama kadının suratı bir anda değişti. Şaşkın bir şekilde üzerimdeki kıyafetleri izliyordu. Onun rahatsız edici bakışlarına kafama takmamaya özen göstererek yanından geçtim.

"Bana uygun yeşil bir takım, ve beyaz bir gömlek bulabilir misiniz?" sordum. Kadının kendine gelmesini bekleyerek. Kadın en sonunda kendine geldiğinde yine dalgın bir ifade ile kafasını salladı.

"Tabi, be... Bedeninizi öğrenebilir miyim?" sordu. Etrafımı izleyerek onu onayladım.

"Evet, M beden olsun." kapıda daha fazla kendimi reklam yapmadan ilerledim. Kabinlerin olduğu tarafa ilerlerken kadın da başka bir yöne gitti. Arkasından onun duyacağı bir sesle, "Acele edin lütfen." dedim. Eğer o kadına şimdi uyarı yapmazsam daha sonra arkadaşlarıyla benim hakkımda dedikodu yapmaktan beni unuturlar. Ve şu an bile bana bakan gözler daha da sinirimi kaldırıyor.

O salak yüzünden bu durumdayım. Eğer karşıma bir daha çıkarsa onu kesinlikle öldürmeliyim. Araba kullanıyor diye bir şey yapamadım ama bir daha karşıma çıkarsa araba kullanıyor olması bile umurumda olmaz. Onu kesinlikle öldüreceğim. Aptal herif!

• • •

Kadın en sonunda takımı getirdiğinde tüm mağaza çalışanları ve müşterileri çoktan beni görmüş ve kendi aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı. Artık saldırma içgüdüsüyle onları izlemeye başlamıştım ki hanımefendi gelmeye tenezzül etti.

Ondan aldığım takımla kabine girdim. Getirdiği beden biraz büyük olsa da idare eder şekilde üzerimde güzel durmuştu. Aynada kendime bakınmayı bırakıp kabinden çıktığımda karşıma direkt olarak Afran çıktı. Elindeki telefonla ilgilenirken çevresinde kendisine bakan insanları umursamıyordu.

Onu tanımıyormuş gibi yaparak yanından geçtiğimde kafasını kaldırdı. Bana mı baktı ya da telefonuna geri mi döndü bilmiyorum. Buna takılmadan kasaya ilerledim. Üzerimdekilerin etiketini kopardığım için kasaya bıraktığım etiketle kadın bir süre yüzüme anlam vermeyerek baktı.

"Üzerimdeki ürünlerin etiketleri, kasadan geçerseniz..."

"Ah, buna gerek yok hanımefendi, ödemeniz alındı." dedi. Sözlerine anlam veremediğimi bakışlarımla sağlamış olmalıyım ki kafasıyla ileride oturan Afran'ı gösterdi. "Beyefendi çoktan ödemenizi yaptı. İzninizle, alarmları çıkartayım." dedi. Kadının söylemiyle sadece onu izledim. Kasanın arkasından çıkıp yanıma geldiğinde ileride kabinlerin önündeki koltukta oturmaya devam eden Afran'ı izledim. Bu tarafa bakmıyordu sadece telefonu ile ilgileniyordu.

Yanıma gelen kadının alarmı sökmesi ile ona kısa bir tebessüm ettim. Ardından da Afran'ın yanına ilerledim. Hemen önüne geçtiğimde kollarımı birleştirerek onun umursamaz yüzünü izledim. O da en sonunda benim geldiğimi fark etmiş olacak ki gülerek telefonu ceketinin iç cebine koydu.

"Umutsuz çirkin ördek yavrusunun kardeşlerine benzemeye çalışması gibi duruyorsun." dedi. Ani söylemine ne tepki versem bilemeyerek bir süre onu izledim. Sonra da kafamı iki yana sallayarak gülmeye başladım.

"Evet, senin yanındayken öyle duruyorum, senden uzakta tamamen bir kuğuyum." gülümsedim. O da gülümsedi.

"İnan bana..." gözüyle yan tarafa baktı. Oturduğu yeri işaret etmesine anlam veremeyerek gözüne baktığımda, "Üzerinde oturduğum bile senden daha güzel."

"Pislik herif!" dedim. Kafamı iki yana sallayarak yanından geçtim. "Teşekkür edecektim ama senin gibi pislik birinin buna ihtiyacı yok." dedim. Daha fazla onunla aynı ortamda olmak istemediğim için mağazadan çıktım. Telefonumu açarak Naz'ı aramak istediğimde bir kadının sesini duydum.

"Hayatım!" dedi. O kadar yüksek sesle söylemişti ki bakmamak imkansızdı. Sesi fazla ince kadına baktığımda yanımdan geçerek mağazaya girdi. Bu sırada arkasında kuyruk gibi ilerleyen Bora'yı gördüm. O da yanımdan geçmek üzereyken olduğu yerde durdu.

"Vira?" dedi. Mağazaya girmek üzere olan kadın da durup bize baktı.

O da, "Tatlım?" dedi. Tanıdık iki yüze de sahte bir gülümsemeyle baktım. Şu an uğraşmak istediğim son iki insan neden karşıma çıktı?

Bölüm Hakkında Ne Düşünüyorsun?

Continue Reading

You'll Also Like

796K 49K 25
''16 yaşında bir kıza aşık olamam,üstelik bir İngiliz" dedi genç adam sinirle etrafta dolanırken. ''Bu zamana kadar çektirdiklerinin cezası belki de...
9K 711 16
Onun için her şeyi yaptım, hiçbir şey hissetmedim. ~ Saklanacak bir yere ihtiyacım var. Seni kendi içimde saklayacağım. Kim Taehyung Fan...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
83.4K 3.3K 37
Kendinizi tanıyın. Özelliklerinizi öğrenin.. Burçlar hakkında A-Z herşey bu kitapta.. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.. Şimdiden teşekkür ederim..