Yanlış Kedi | Tamamlandı

By _heyser_

274K 15.8K 2.5K

| Bölümler Tamamlandı | Konu Değiştirildi | | WattpadFantasyTR / Aşk Ateşiyle Kavrulan Fantastikler okuma lis... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
33. Bölüm | Final
33 | 1.34
Son Duyuru

Bölüm 5

10.3K 531 68
By _heyser_

5. BÖLÜM

Hastane koridorunda bankta, öylece doktorun bana verdiği test sonucuna baktım. Hamile olduğum kesin ama ben bunu kabullenemem. Ne olduğu belirsiz bir şeyi doğuramam! Doğuramam değil mi? Yani o bir insandan değil. O adam bir insan değildi, bebek o da onun gibi olmalı. Derin nefesler alarak etrafıma baktığımda Naz elini omzuma koydu. "Çokta kötü bir şey sayılmaz. Hazır varisin oldu." dediğinde sinirle ona baktım. Benim bakışımın aksine gülümsemeye devam ederek beni izledi. Onun bu halinden ötürü sinirle ayağa kalktım.

"Komik değil"

"Evet, biliyorum ama sonuçta olan oldu ve artık küçük bir çocuğa sahipsin."

"Git başımdan Naz!" yanından geçmek istediğimde o da hızlıca kolumu tuttu.

"Hadi ama Vira, yapma. Bir çocuğun olduğu için sevinmelisin." bastırmaya çalıştığım öfkeyle derin nefes aldım. Ama bunun bir faydası olmadığı için alışkanlık edindiğim şeyi, sinirlenince olduğum yerde önüme gelen her eşyayı saymaya başladım. Bu sayede odağımı başka şeylere verdim. "Vira, şu haline bak. Bir şeyleri sayarak sinirini atamazsın ya da çocuğu öldürerek kendini vicdan azabından kurtaramazsın!" dedi. Onu duyduğumda sinirle dişlerimi sıktım. Ona döndüğümde kolumu bıraktı. "Herkes tercihlerinin bedelini öder, bu yüzden seçimini iyi yap yoksa çok daha ağır bedel ödersin!" onu duyduğumda ne demem gerektiğini bilemedim. Beni bırakıp çıkışa doğru ilerledi. "Hadi gidelim!" dedi. Sözleriyle istemsiz bir şekilde arkasından ilerledim.

O neden birden böyle konuştu. Çok tuhaftı! Ses tonu sanki... Ah, kafamda kuruyor olmalıyım. Mecburi bir şekilde onun peşinden ilerledim. Bu sırada telefonum çaldığında ablamın aradığını düşünerek arayana bakmadan telefonu açtım. "Abla, ben ne yapacağım?" açtım. Ama benim sözlerimin arkasından duyduğum ses ablama değil anneme aitti.

"Hiçbir halt yapmadan derhal sana atacağım konumdaki otele gel! Derhal!" bağırdı. Ardından da telefonu suratıma kapattı. Bunu yaptığında hastane girişinde, telefon kulağımdan olduğum yerde durdum. Benim hareketsiz halimden dolayı Naz da durarak bana baktı.

"Ne oldu?" sordu. Dudağımı yalayacak etrafımı izledim. Bunu yaptığımda köşede duran arabayı gördüm. Siyah tanıdık arabayı fark ettiğimde, Naz da benimle beraber oraya baktı. Ama onun bakmasıyla araba hareket ederek hastane girişinden uzaklaştı. Onun gidişini izleyerek,

"Yok bir şey. Annem buraya gelmiş." ona döndüm. "Onun yanına gitmem lazım." dedim. Ses tonumu duyduğunda gözleri büyüdü.

"Annen durumu anlamış ve yanına çağırıyor değil mi? Tamam o zaman, seni bırakır kaçarım ben!" konuşma fırsatı vermeden arabaya ilerledi. Bunu yaptığında sadece gözlerimi devirdim. Annemi duyduğu anda korkup kaçıyor. Bu zamana kadar annemin karşısına bir kere bile çıkamadı. Ona nedenini sorduğumda ise beni geçiştirip durdu. Şimdi de beni annemin pençesini bırakıp kaçacak.

"Sen bir pisliksin." arabaya binen Naz'ı izledim.

"Evet, konu annense bir pislik olmam çok da zor değil." dedi. Onu duyduğumda dudağımı ısırarak arabaya bindim. Kesinlikle annemden korkuyor ama nedeni ne bilmiyorum.

"Gerçek pislik! Bari kefenimi ayarla." kapıyı kapatıp kemerimi taktım. O da aynı şekilde kemerini bağladı.

"Tabi, dekolte ve duvak olsun ister misin?"

"Ha ha ha, çok komik!" arkama rahatça yaslandım. O da arabayı çalıştırıp hastane girişinden uzaklaştı. Bu sırada ben de annemin gönderdiği konumu navigasyona yazıp gerisini Naz'a bıraktım. O da yol boyunca sessiz kalarak benim uyumama izin verdi. Naz'ın elini omzumda hissettiğimde kendime gelerek doğruldum.

"Bundan sonrası senin, arabayı valeye veririm. Sen de kendi başına dönersin artık." dedi.

"Saçmalama!"

"Saçmalamıyorum, zaten annen seni anca sabaha doğru bırakır. O zamana kadar beraber anlaşırsınız." arabadan indi. Bizi bekleyen genç çocuğa anahtarı verdiğinde ben de arabadan indim.

"Koruma olacak sözde!" arkasından bağırdım. Beni duysa bile duymamazlığa vurup yürümeye devam etti. Yakınlarda olan taksilerin yanına ilerleyişini iç çekerek izledim. Sonra da sessizce beni izleyen çocuğa baktım. Ona bakmayı bırakıp otele ilerledim. İçeriye girdiğimde kapıda bekleyen görevli beni tanımış olacak ki,

"Bayan Mehir Vira Kaya?" sordu. Anlık soruyla şaşırsam da kendimi kontrol edip fazla tepki vermedim. Sadece kafamı sallayarak onu onayladığımda, "Anneniz Helin Kaya sizi otelimizin restoranında bekliyor." dedi. Sonra da eliyle yolu gösterdi. Onun bu çok hevesli halini onaylayarak gösterdiği taraftan ilerledim. Anlaşılan annem katın tamamını tutmuş. Aksi takdirde karşımda duran bu adama, bu kadar hürmet ve saygı gösterecek bir insana benzemiyor.

Adamın bana gösterdiği kırmızı holde ilerleyerek en sonunda şık ve boş duran restorana geldik. Sessizlik içinde yemek yiyen annemi gördüğümde, o bana bakmadan sadece önündeki yemeği zarif bir şekilde yiyordu. Uzun kirpikleri altında yeşil gözleriyle, düz uzun kumral saçıyla fazla genç ve güzel duruyordu.

"Anne." karşısında durdum. Kafasını kaldırmadan eliyle adama gitmesini işaret etti. Sonra da zarif parmaklarıyla tuttuğu çatal bıçağı tabağının iki yanına koydu. Masadan peçete alarak ağzını ağır hareketlerle sildi. Kafasını kaldırıp bana baktı.

"Sinirliyim. Ve sen sebebini çok iyi biliyorsun." dedi. Onu duyduğumda telefondaki sinirli halinden eser yoktu. Sakin ve sanki yirmili yaşlarda olan genç bir kadın gibi gülümsedi. "Sinirliyim ama bu sinirim sana değil." arkasına yaslandı. Üzerindeki şal omzunda yavaşça geri düştü. "Seni emanet ettiğim o... Küfür etmemeliyim." dedi. Sözleri sinirli ama sesi tamamen sakin. Birbiriyle çelişen konuşmasını bozmadan, "Baban olacak o herifle kaldıktan sonra baya bir cesur olup evlenmeden çocuk yapman ne büyük bir cesaret."

"Anne açıklayabilirim!" atıldım. Beni duyduğunda eline aldığı bıçağı bana doğrulttu.

"Açıkla." elinde parlayan bıçağı izledim. Elinde döndürmeye başladığında sakin nefesler almaya çalıştım.

"Şöyle ki, ben bu duruma şey yüzünden... Şey..." sustum. İlacı söylersem hamilelik gerçeğinden daha beter bir durum beni bekler. Hatta o bıçağı şu an bile göğsüme batmış gibi hissediyorum. Dudağımı ısırarak etrafıma bakındım. Kimse yok! Hızlı nefesler almaya başladığımda elindeki bıçağı tabağın üzerine attı. İrkilerek onun yeşil gözlerine baktım.

"İlaç değil mi? Yine aldın, ablan bana önceden söyledi. Senin karşımda saçma kelimeler kurarken sinir krizi geçirmeyeyim diye önceden anlattı ki ben de kendimi bu duruma alıştırıp sinir patlaması yaşamayayım!" dedi. Bu sefer sesini yükseltti. Kafamı eğdiğimde sinirle soludu. İkimizde bir süre sessiz kaldığımızda ben bulunduğum yerin beyaz fayansını izledim. O da öfkesini dindirmek için küçük yudumlarla su içti.

Derin bir nefes alarak, "Ablan sadece şüphe olduğunu söyledi. Ama şüphe değil, değil mi?" dediğinde yavaşça kafamı salladım. Benden onay alınca elini masaya vurdu. "Olan oldu. Şimdi ne yapmamız gerek, buna bakmalıyız." dedi. Onu duyduğumda kafamı kaldırarak konuşmaya girdim.

"Bebeği..."

"Doğuracaksın." benden önce konuştu. Onu duyduğumda küçük dilimi yuttum. Kafamı iki yana salladığımda beni umursamadan masadan kalktı. "O çocuk artık karnında, ne olursa olsun artık yaşayan bir can. Onu aldırmak gibi bir hataya düşme. Yaşça yetişkin bir kadın olabilirsin ama hâlâ çocuk gibi düşünüyorsun."

"Ama çocuğu istemiyorum. Hem sen söyledin ben çocuğum."

"Evet, zihnen aptal bir çocuk! Ve bebeği istememek, onu aldırmak mı istiyorsun yani?" sordu. Dik durmaya çalışarak kafamı salladım. Benden onay aldığında omzundaki şalı yavaşça üzerinden çekti. "Peki, tercih senin. Ama Vira'm, şunu aklından çıkarma bir çocuk aldırmak ciddi bir karardır. Bunu yaptıktan sonra çekeceğin acı düşündüğünden fazla olacak."

"Nereden biliyorsun?"

"Nereden?" sordu. Yüzünden küçük bir acı kırıntısı göründü. Derin nefes alarak, "Ben de senin gibi düşünen bir cahildim. Sırf babana kızdığım için seni aldırmak istedim." dedi. Onu duyduğumda istemsiz geri çekilmek istedim. Ama bu dürtüme engel olup olduğum yerde dik durdum.

"Aldırsaydın o zaman, başında benim gibi bir dert olmazdı."

Sustum. Sustu. İkimizde sustuk.

Boğazımda ağrı hissetmeye başladığımda yutkunmak her geçen saniyede daha da zor olmaya başladı. Görüş alanım bulanıklaşınca üzerim örtüldü. Kafamı kaldırdığımda annemin üzgün gözlerini gördüm. Şalıyla üzerimi düzgünce örtüp beni kendine çekti. Kafamı boynuna koymamı sağladı. Kulağıma doğru, "Seni aldırmayı düşünmek benim yaptığım en büyük hataydı. Bunu da ikiz kardeşini kaybederek ödedim." dedi. Hıçkırdığımda elini saçıma geçirdi. Önce öptü, sonra da derince kokladı.

"Hata yaptın kızgınım, ama benim gibi aynı büyük hatayı yapmanı istemiyorum. Aynı vicdan azabı ve canından bir parçanın senden alındığı o iğrenç anıları yaşamanı istemiyorum." dedi. Onu duyduğumda hıçkırığım daha da arttı ve sesime engel olmadım yüksek sesle ağladım. O da bana sıkıca sarıldı. "Yine de sen asla yanlış karar alma." beni bıraktı. İki elini de yanağıma koydu. "Normalde seni azarlamam gerekirdi, aptal çocuk!" alnımı öptü. Sonra da geri çekilip masaya ilerledi. "Hadi gidelim, yorgun görünüyorsun." kolunu iki yana açtı. Ona doğru ilerleyerek beline sarıldım. Benden uzun olduğu için bu çokta zor olmadı.

"Anne, kendimde değildim. İlaç yüzünden, ben... Bir daha almayacağım."

"Almayacaksın tabi! Aptal, şu haline bak. Her neyse şu adam bana onun kim olduğunu söyle, kızımı kandıran bu adam kim?" sordu. Bu sırada kırmızının hakim olduğu hole geçtik.

"Anne... Tanımıyorum." dedim. Beni duyduğunda tek kaşını kaldırdı. Konuşmak istediğinde arkadan bir adam bize yaklaşarak,

"Helin Hanım." sesiyle ikimizde durduk. Annem kaşlarını çatarak bize doğru gelen adamı izledi. Sonra da bana dönüp,

"Sekizinci kat, 285. oda." oda anahtarını elime bıraktı. Beni bırakıp gitmemi işaret etti. Bu ifadeyi biliyorum, o adam annemin şirketinden birisi olmalı. Ve ciddiyeti ise bir sorun olduğunu gösteriyor. Zaten annemin gözüne battığım için daha fazla batmadan kafamı sallayıp itaatkar bir şekilde asansöre ilerledim.

Asansöre geçtiğimde o adamda korkulu bir ifadeyle anneme bir şeyler anlatıyordu. En son kapı kapanmadan önce içeriye bir adam girdi. Onu umursamadan anneme odaklandım. O ise sıkıntılı bir ifadeyle duruyordu. Ta ki kapı kapanırken yüzünde korkulu bir ifade olana kadar. Büyük bir sorun olmuş olmalı. Yüzünde nedense çok tuhaf bir korku vardı. Yukarıya geldiğinde benim durumu unutmuş olur. Anca sabaha hatırlayıp tekrardan bu konu hakkında konuşmaya başlar. Ama yine de neden o kadar korkmuş duruyordu. Annem nadiren o ifadeyi takındı.

Acaba biraz önceki konuşmamız ona geçmişini mi hatırlattı? Sonuçta kardeşimi kaybetmek onun için zor bir durum oldu. Kaybetmek, ölmesi değil elinden alınması. Annemin bizi düşürme isteğiyle erken doğum yaptı. Bunun üzerine de kardeşimin öldüğü yalanıyla hastanede başka bir aileye satıldı. Annem bunu öğrendiği andan itibaren kardeşimin peşini bırakmadı ve onu dört ay sonra yurt dışında yabancı bir ailenin ona verdiği adla buldu.

Kardeşimi onlardan almak için elinden geleni yaptı ama o aile onu vermediler. Ama yine de kardeşime annelik yapan kadın onunla ayrı kalmamın doğru olmayacağını düşündüğü için düzenli aralıklarla kardeşimi bizimle kalması için belli bir zamanları bırakıyordu. Bunu yaptığı zamanda birçok koruma eşliğinde yapıyorlardı. Tuhaf bir durum tuhaf bir geçmiş.

Bu düşünceleri kafamdan atmaya çalışarak düğmeye basmayı unuttuğum tuş takımlarına baktım. Ama gördüğüm tek şey asansörün acil durum frenlerinin yandığı düğmeydi. Asansörün içinde yanan loş ışıkla korkuyla arkama baktım.

Karşımda sarı gözlere sahip Sarıkan'ı gördüm. Geri adım atarak sırtımı asansörün kapısına yasladım. Uzun süre geçse de düşüncelerime daldığım için onun burada olduğunu fark etmedim! O ise yüzünde hiçbir ifade barındırmadan, "Merhaba!" dedi.

"Sen... Sen neden buradasın?" sordum. Sözlerimi umursamadan sessizce beni izledi. "Sana neden buradasın dedim?" yavaşça asansörün telefon düğmesine doğru yaklaştım. Ama ben daha fazla ilerleyemeden kolumu tutup oradan uzaklaşmamı sağladı. Sırtımı kapıya yaslamamı sağlarken, "Hiç söz dinlemiyorsun, yaramaz bir çocuk olmayı seviyorsun değil mi?" sordu. Duygu barındırmayan ses tonuyla.

"Ne?"

"Sana ilaç al demiştim. Ama sen bunun yerine baya beklemeyi tercih etmişsin!" onu duyduğumda yutkunmak daha bir güçleşti. O bunu nereden biliyor? Hızlı nefes almaya başladığımda, "Korkuyor musun? Korkma, en başında yapman gerekeni ben yapacağım." dedi. Onu duyduğumda yüzümden sert ve sivri tırnaklarını hissettim. Tırnak değil, bunlar tırnak değil!

"Bırak beni!" kolunu tuttum. O ise daha sert ve duygusuz bir ifadeyle güldü.

"Uslu durursan canın yanmayacak." dedi. Bu sırada elinde beyaz küçük bir hap vardı. Elindekini korkuyla izleyerek ağzımı sıkıca kapattım. Ben bunu yapınca o da çeneme baskı kurarak ağzımı açmaya çalıştı. En sonunda baş parmağını ağzıma sokarak zorla dişlerimi araladı. Bunu yaptığında daha sert bir şekilde dişlerimi birbirine bastırıp elini ısırdım. Ama o pes etmeden daha fazla baskı uyguladı. En sonunda o küçük hapı ağzıma koyduğunda beni kapıdan uzaklaştırdı. Sırtımı göğsüne yaslayarak bir eliyle ağzımı kapattı. Diğeriyle de bedenime sarıldı. Ondan kurtulmak istesem de fiziksel olarak benden güçlü olduğu için hiçbir şey yapamadım. Ağzımda acıyla eriyen hapı mecburi bir şekilde yutmak zorunda hissettiğimde asansörün kapısı açıldı.

Bize doğru silah doğrultan annemi gördüm. Sarıkan da bir anlık şaşkınlıkla beni tutmayı bırakınca ondan kurtularak ananeme koştum. Bu sırada ağzımdaki hapı da elime tükürerek çıkardım.

Anneme sıkıca sarıldığımda, "Kızıma o pis patilerini ne hakla sürersin!" kızgın sesini duydum. Kurduğu cümleye anlam veremesem de sadece anneme sarılmaya devam ettim. O da bana sıkıca sarıldı. Bir elini saçıma geçirdi, diğer eliyle de Sarıkan'a silah doğrultmaya devam etti.

"Helin Kaya... O senin annen mi? Ah, doğru ikinizde Kaya soyadına sahipsiniz." dedi gözlerimin içine doğru bakarak. Onun bakışından ürkerek yüzümü annemin göğsüne gömdüm. "Karga birdi iki oldu, aman ne güzel."

"Kes sesini! Kızım senin düşündüğün gibi değil ve biraz daha burada durmaya devam edersen, cesedini buradan çıkartırlar." sessizlik oldu. Uzun sessizlikten sonra,

"Tamam. Gidiyorum ama... Vira, benim ne olduğumu unutma. O da benim çocuğum, yani benim gibi olacağı gerçeğini kafanda tut." dedi. Bunu duyduğumda ona bakmak istedim. Ama çoktan arkasını dönüp çıkışa ilerliyordu. Bu sırada bulunduğumuz holde bir sürü çalışan ve ellerinde silahlarla onu takip ediyorlardı.

"Bu adam mı? Cidden bula bula bunu mu buldun?" sorarak ondan ayrılmamı sağladı. O adamı isteyerek bulmadım. Ablamın kedisi yüzünden başıma bunlar geldi. Ama ona bunu söylemeli miyim? Beni deli olarak falan görür herhalde! Ya da görmez. Annem sanki onun ne olduğunu biliyordu, hatta o da anneme tıpkı onun gibiymiş gibi tuhaf sözler sarf etti.

"Anne onun ne olduğunu biliyor musun?" sordum. Beni duyduğunda kafasını sallayarak onay verdi.

"Tabi ki de! Züppe, kibirli, şımarık, Sarıkan ailesinin mart ayından çıkmış kedisi!" sona doğru sesi çok daha sinirli bir hal aldı. Onu duyduğumda ne tepki vermem gerektiğini bilmeden izledim. Mart ayı? Kedi? Ne olduğunu kesinlikle biliyor. Konuşmak için dudaklarını araladım ama annem benden önce davrandı. "Kızgınlığa girmiş pis sapık. Böyle bir insanı nasıl evine alırsın. Hele de başka türlü. İnanamıyorum sana! Bula bula Sarıkan mı bulmak zorundaydın!" kızdı. Ne olduğunu bilmiyor. Sapık, her kadınla beraber olan bir adam sanıyor anlaşılan. Bu pati ya da mart lafları bu yüzden olmalı. Cidden, annem kadar yaratıcı ve üstü kapalı küfür eden kimseyi tanımıyorum.

"Bir dahakine dikkat ederim." dememle kafama vurması bir oldu.

"Bir dahaki senin mezarın olur!" beni bıraktı. Benden uzaklaşarak yan yana olan ve bizim indiğimiz asansörün sağındaki diğer asansöre geçip, "Yarabbi, beni ne diye bu kızla sınıyorsun!" söylenerek beni izledi. "Ne suç işledim acaba!" bağırdı. Onu duyduğumda uslu uslu yanına geçtim. Asansör kapandığında,

"Anne, o adam... O..."

"Kim ve ne olduğunu biliyorum. Sarıkan ailesinin çatlak oğlu. Sen onu kafana takma, onunla evlenmene ya da yakın bir irtibat içinde olmana gerek yok. Ben senin arkandayım." dedi. Onu duyduğumda bir süre tereddütle onu izledim. Sonra da boynuna sarıldığımda, elini belime koyarak yavaşça sıvazladı. Saçımı öpüp, "Sadece düzgün kararlar al, güzel kızım." dedi. Kafamı sallayarak geri çekildim. O da elini son kez yanağıma koydu. Kapı açılınca da beni bırakıp açılan kapıdan çıktı. Onu takip ederek asansörden çıktım. O adamın ne olduğunu anneme söylersem benim delirdiğim söyleyeceğine eminim. Ona olanları anlatmak istesem de beni deli olarak görmesinden korktuğum için mecburen sessiz kaldım.

Odaya girdiğimizde annem yüz ifademi fark etmiş olacak ki, "O suratını asma, çocuk senin çocuğun. Yani sana benzeyecek, o suratsız adama değil! Sonuçta sen ve ablan nasıl bana benziyorsanız aynı şekilde olacak." dedi. "Sana tıpatıp benzeyen harika bir çocuk."

"Evet ama..."

"Tatlım, bu gendir. Anneden de alır babadan da. Ve sen benim genlerimi aldın, doğal olarak bebekte senin genlerini alacak!" elini yanağıma koydu. Fazla nazik davrandı. Otoriter davranmasından böyle davrandığı gerçeği bana hem yabancı geliyor hem de özlediğim yanı.

"Öyle olur dimi?" kafasını salladı. Ben de kafamı sallayarak boynuna sarıldım. Umarım dediği gibi olur, yoksa şu an aldığım karardan pişman olmak istemiyorum. Pişman olur muyum bilmiyorum ama annemin beni öldürmek yerine yanımda durduğuna bakarsak, sanırım ileride durum o kadar da kötü olmayacak.

• • •

Dün ardı ardına gelen olaylardan sonra annem sabah yedi gibi beni otelden kovdu. Bir anda neden böyle tepki verdiğini sorduğumda ise, "Suratını gördükçe sinirim kalkıyor. Bir hafta sonra gel, sinirim geçmiş olur." dedi. Bu ani çıkış ve sözler üzerine yapabildiğim tek şey onu onaylayıp otelden ayrılmak. En azından sinirini benden çıkarmadı.

Konunun iyi tarafına bakarak valeden, Naz'ın dünkü bıraktığı arabayı aldım. Arabaya geçtiğimde kemeri takmak için yavaşça arkamı döndüm. Bu sırada arka koltukta unuttuğum çantamı gördüm. İstemsiz gözlerimi devirerek kemeri yerinden çıkartıp çantamı arka koltuktan aldım. İçindeki eşyalarımı kontrol ederken yedek telefonumu aradım. İç gözde duran telefonumu görünce hızlıca içinden çıkarttım. Telefonumu annemin otel odasında unuttuğum için geri dönmem gerek ama annemin gözüne bir süre gözükmemem uyarısından sonra geri dönme fikrini otelden çıkarken kafamdan attım.

Yedek telefonu açıp kartı ve içindeki daha önceden kurulmuş olan uygulamalara ve numaralara baktım. Sonra da telefonun ekranını kapatmak istediğimde, Nurhan'ın ismi ekranda gözüktü. İstemsiz tek kaşımı kaldırarak numarayı izledim.

Kapanmadan önce yanıt verip, "Alo."

"Mehir Hanım, günaydın."

"Günaydın, Nurhan. Hayırdır bu telefona geçtiğimi nasıl anladın?" sordum. Beni duyduğunda karşı taraf bir süre sessiz kaldı. Ama güldüğünü tahmin etmek çok zor olmadı. Hele de bir anda gelen mutlu ses tonunu duyunca.

"Diğer telefonu anneniz açtı. Bu nedenle buradan aramam gerektiğini hissettim." cevabını alınca güldüm.

"Peki, sabahın köründe ne oldu da beni aradın?"

"Ah, dünkü anlaşma. Şu anda imzalar atılacak ve karşı taraf sizi ofisinizde bekliyorlar." dedi.

"Karşı taraf? Bu saate?"

"Evet, Afran Bey sizinle kişisel bir görüşme de yapmak istiyormuş. Bu yüzden imzayı öne çekmek istedi." onu duyduğumda önümdeki sabit duran direksiyonu sıktım. Adi herif! O cidden! "Gelmeyi reddederseniz, nasıl desem bir çocuk mu ne... Onun hakkında sorun yaşayacakmışsınız, dedi. Tam olarak neyi kast etti anlamadım. Bu sözleri sizin anlayacağınızı söyledi." dedi. Sorun, kendisi dışında çocukla ilgili ne sorun yaşayabilirim acaba! Bu adam benden ne istiyor?


Bölüm Hakkında Ne Düşünüyorsun?

Continue Reading

You'll Also Like

985K 4.5K 5
•| Bayan Bakıcı 1 |• ... Biri somurtkan suratıyla, gülmek için gerilmeyen dudaklarıyla ve en önemlisi iyileşmeyen gözleri, bacaklarıyla yaşadıklarınd...
83.4K 3.3K 37
Kendinizi tanıyın. Özelliklerinizi öğrenin.. Burçlar hakkında A-Z herşey bu kitapta.. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.. Şimdiden teşekkür ederim..
50.2K 264 1
Eski adı Bana Abi Deme'dir ve 2024 yılında düzenlenmiştir. "Ali abi iyi misin?" Yüzünü bana doğru çevirdi ve gözlerinde gördüğüm bu saf sinir beni şa...
181K 10K 58
Sessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere düşme sesini duyacak kadar. Kendi kalp atı...