Eleysa☁️ (Tamamlandı)

Oleh bendenizyagmur

1.1M 78.8K 63.7K

O, kendi halinde yaşardı. Okuldan eve, evden antrenmanlarına giderdi. Gündüzleri normal biriydi. Sıradandı. O... Lebih Banyak

Bölüm 1 ☁️ "Eleysa'nım."
Bölüm 2 ☁️ Uyursam Geçer Mi?
Bölüm 3 ☁️ Esmerim
Bölüm 4 ☁️ Unutturamam, Vazgeçirebilirim
Bölüm 5 ☁️ İki Gözümün Çiçe
Bölüm 6 ☁️ Yaman Bir Beyefendi
Bölüm 7 ☁️ Beni Unutma.
Bölüm 8 ☁️ Haave You Met Me?
Bölüm 9 ☁️ Oturur İçerim Tek Başıma.
Bölüm 10 ☁️ Ben De Yoluma Giderim
Bölüm 11 ☁️ Nefes Almak Gibi Bir Şey
Bölüm 12 ☁️ Aşk Nefrete Ne Yakınsın
Bölüm 13 ☁️ Aşka Yürek Gerek
Bölüm 14 ☁️ Racona Ters
Bölüm 15 ☁️ Aylar Olmuş
KARAKTERLER SORULARINIZI CEVAPLADI
Bölüm 16 ☁️ Gülümse
Bölüm 17 ☁️ Sevgili En İyi Dostum
Bölüm 18 ☁️ Ya İstanbul Hatırlamazsa?
Bölüm 19 ☁️ Flört?
Bölüm 20 ☁️ İyi Ki Varsın
Bölüm 21 ☁️ Beni İyi Etmeye Çalışan Biri Var
Bölüm 22 ☁️ Bal Kitap
Bölüm 23 ☁️ Sarışınlığımı Kıskandın!
Bölüm 24 ☁️ Her Yolum, Her Fikrim Sen
Bölüm 25 ☁️ Son Umut.
Bölüm 26 ☁️ Doğru Kişi?
Bölüm 27 ☁️ Niye Herkes Bu Kadar Ciddi?
Bölüm 28 ☁️ Esmer Bomba
Bölüm 29 ☁️ Eskiden Seven Kız
Bölüm 30 ☁️ Jr. Berkan
Instagram ☁️ Yalakalık Desen Var
Bölüm 31 ☁️ Nazar Duası
Bölüm 32 ☁️ Hiç.
Bölüm 33 ☁️ İkilem
Bölüm 34 ☁️ Çıkalım Bu Şehirden
Bölüm 35 ☁️ Acıdan Geçmeyen Şarkılar Biraz Eksiktir
Bölüm 36 ☁️ Ted Mosby Yıkıklığı
Bölüm 37 ☁️ Çaresiz.
Bölüm 38 ☁️ Kusura Bakma
Bölüm 39 ☁️ Veda
Bölüm 40 ☁️ Gözlük
Bölüm 41 ☁️ Kapanan Son Yara
Bölüm 42 ☁️ Ölmeye Yüz Tutmuş Bir Ruh
Bölüm 43 ☁️ "Ben Bunu Haketmedim."
Bölüm 44 ☁️ "Benim Eleysa'm..."
Bölüm 45 ☁️ Onu Çok Kırmışlar
Bölüm 46 ☁️ Yıldızlar
Bölüm 47 ☁️ Zehirli Bir Bal
Bölüm 48 ☁️ Eleysa'nın Anlamı...
Bölüm 49 ☁️ "Ben Eleysa."
Bölüm 50 ☁️ Elbet Bir Gün Buluşacağız
Bölüm 51 ☁️ Sana Ben Gerek
Bölüm 52 ☁️ Bir Sigara Dumanı
Bölüm 53 ☁️ Kızıl Bebişimin Minnoş Psikolojisi
Bölüm 54 ☁️ Ben Adam Olmam
Bölüm 55 ☁️ "Haberi Olmazdı,"
Bölüm 56 ☁️ Sana Angara'yı Yakarım
Bölüm 57 ☁️ "Televizyon Sesi Gelmiyor."
Bölüm 58 ☁️ Enkaz
Bölüm 59 ☁️ Seni Dert Etmeler
Bölüm 60 ☁️ Çıkışa Gel Adamsan
Bölüm 61 ☁️ Savaş Sözü
Bölüm 62 ☁️ İncinmesin Kanatların
Bölüm 63 ☁️ Baba Mı?
Bölüm 64 ☁️ Suç Ortağım
Bölüm 65 ☁️ İsmi Lazım Değil
Bölüm 66 ☁️ "Onun Her Şeyi Benim."
Bölüm 67 ☁️ Çukur
Bölüm 68 ☁️ "Baba"
Bölüm 69 ☁️ Gang Of Berkan Brides
Instagram/Texting Özel Bölüm☁️
Bölüm 70 ☁️ Eskisi Gibi
Bölüm 71 ☁️ Ağır Bulut
Final☁️
okumadan geçmeyinV3
YENİ HİKAYE-duyurumsu bişiler
Özel Bölüm 1 ☁️ Çay Harareti Alır

Özel Bölüm 2 ☁️ Bilir O Beni (1MİLYON OLMUSUZ?)

5K 480 353
Oleh bendenizyagmur

Medya: Pinhani- Bilir O Beni

AĞLAYARAK YAZIYORUM... ÇOK ÖZLEDİM VE ÇOK DUYGUSAL BİR BÖLÜM OLDU AHSKSHSJDH

Yorumlarınızı heyecanla beklemeyi de çok özledim, satır satır tepkilerinize aşırı gülüyordum shsjagsha YİNE İSTERİM HABERİNİZ OLSUN

AYRICA 1 MİLYON OLMAMIZ... CİDDİ CİDDİ AGLIYORUM COK TESEKKUR EDERİM

Uzun zaman sonraaa işte karşınızda Eleysoş ve Cefoş...Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar bebişlerim yorumlarda ve bölüm sonunda buluşalım😋💔

💔

Balın: Günaydınnn ❣ (11.25)

Elimdeki telefonu birkaç gündür içimde beslediğim sıkıntıyı görmezden gelmeye çalışarak masaya bıraktım. Bu mesajı atalı tam beş saat olmuştu.

Tatilden döner dönmez Cefa çok yoğun bir tempoyla antrenmanlara başlamıştı. Herkesten daha erken tesislere gidiyor, herkesten daha geç çıkıyordu. Sabah 6'da gidiyor, akşam 7 gibi evde oluyordu. Uyumadan önce kalan iki saati ya ailesiyle ya da benimle geçiriyor ve akşam 9'da uykuya dalıyordu.

Whatsapp ekranına son kez bakıp telefonumun ekranını kilitledim ve derin bir nefes alıp verdim.

Bana basit bir günaydın mesajı atacak kadar bile mola vermemiş miydi?

"Ne oldu ballı lokumum?" Özgür elindeki kitap kolisini kasanın yanına bırakıp bana döndüğünde ona umutsuz bir bakış attım.

"Sanırım ayrılacağız."

"Yuh. Bu nereden çıktı kızım? Bu ara çok yoğun çocuk, zamanı olmuyor işte biliyorsun."

"Ben onunla tanıştığımdan beri bu çocuk futbolcu Özgür ve ben Cefa'nın set arasında beni aradığını bilirim sesimi duymak için." Bildirimsiz telefonuma tekrar baktığımda gözlerimin dolduğunu hissettim. "Bana olan sevgisi azalmış gibi hissediyorum."

Özgür yavaş yavaş dolan dükkana baktıktan sonra yanıma oturdu ve elimi tutup o güven verici bakışını attı. "Biraz konuşmak ister misin?"

Derin bir nefes alıp verdim. "İsterim."

"Dükkanı kapatır kapatmaz dışarı çıkalım. Birer bira alıp otururuz parkta. Uyar mı?" Uzanıp yanağını öptükten sonra zorla gülümsedim. "Uyar tabii, teşekkür ederim."

Özgür'ün yanımdan kalkmasıyla telefonumun çalması bir oldu. Arayan Feda'ydı.

"Efendim?"

"Balın, ne yapıyorsun?"

"Dükkandayım, çalışıyorum. Sen ne yapıyorsun?"

"Biz de manitayla evdeyiz de Sefa aradı beni şimdi. Akşam hep birlikte takılalım diyor, Beşiktaş'ta yeni bir mekan açılmış karaokeli falan. Gelir misin sen de?"

Derin bir nefes aldım. "Cefa gelecek mi?" Sevgilimin gelip gelmeyeceğini ondan değil kardeşinden öğreniyordum. Bu basit gibi görünse de, yaşarken kalbinizi paramparça ediyordu. Çünkü nerede olduğunu ondan öğrenememek demek, onu köpek gibi özlediğiniz ama ona ulaşamadığınız anlamına geliyordu çoğu zaman.

"Geliyormuş kanka, Sefa beni aramadan önce onu aramış."

Zaten bildiğim bir gerçeğin yüzüme çarpılmasıyla yutkunamadığımı hissettim. O telefonu eline almıştı işte! Kardeşiyle buluşma planı yapacak kadar eline alıyordu o siktiğimin telefonunu! Ama bana iki saniyesini ayırıp bir günaydın bile diyemiyordu öyle mi?

"Anladım Feda. Bu akşam dükkandan çıkamayabilirim, kapattıktan sonra da Özgür'le planımız var. Daha sonra telafi etsek olur mu?"

"Olur tabii kızılım, sen ne zaman istersen ayarlarız biliyorsun. Bir problem yok, değil mi?"

Dolan gözlerimi kırpıştırdım. ""Hayır, hayır yok. Meray'ı öp yerime. "

"Seve seve! Görüşürüz bebiş."

"Görüşürüz."

"Meraaaay! Seni acilen öpmem gerekiyormuş, ne aciliyeti var diye sorma." Telefonu kapatırken Feda'nın söylediklerine istemsiz güldüm. Onları tanıdığımdan beri hep çok düşkünlerdi birbirlerine. Umarım ölene dek hep böyle kalabilirlerdi. Bizim gibi olmazlardı...

Kafamı tamamen işime verdim, arada gözüm telefona kaysa da çalışmak gerçekten kafamı dağıtıyordu. Cefa'nın bu tavrına bu kadar katlanmamdaki en büyük etken bu olabilirdi. Tabii bir de onu deli gibi seviyor olmam...

"Deniz kuşum!" Özgür'ün heyecanlı ses tonunu duymamla kafamı hesap defterinden kaldırıp kapıya baktım. Hava kararmaya yakındı ve dükkanımdan içeri Deniz Berkan ve tüm güzel enerjisi giriyordu. İstemsiz gülümsedim.

"Size baskın yapmaya geldim! Nasılsınız bakalım?" Özgür ve Esen'le sarıldıktan sonra bana yöneldi. İçten bir gülümsemeyle sıkı sıkı sarıldım, bana annemi hatırlatan bu sıcacık kollara. Deniz Abla benim için çok çok önemliydi, hayatımdaki boşluğu tamamen olmasa da o dolduruyordu. Bir de Emir Abi tabii, haklarını asla ödeyemezdim.

Deniz Abla'nın sıcak kucağında Özgür ve Esen'den birazcık daha fazla kaldım. Günlerin birikmişiyle gözlerim tekrar dolduğunda Deniz Abla'ya belli etmeden silmeye çalıştım ama ondan kaçmamıştı bu halim.

"İyi ki geldin Deniz Abla," dediğimde kaşlarını çatmış yüzümü inceliyordu. "Bence de iyi ki gelmişim." Eline hapsettiği elimi sıkıp Özgür'le Esen'e döndü. "Ben Balın'ı çok az kaçırıyorum çocuklar, tamam mı?"

Birlikte dükkandan çıktık. "Üst kata çıkalım da sana çay ikram edeyim Deniz Abla." Beni başıyla onayladı. Ailemin evine gittik. Buraya girip çıkmaya alışmıştım, bazen Cefa'yla burada kalıyorduk. Cafa'nın aklıma gelmesiyle boğazımdaki yumruyu tekrar hissettim. Nefes alamıyordum. Ona olan özlemim boyumu aşmıştı.

ve onu bu denli özleyip arayamayışım... Biri sizi aramıyorsa ve zorla konuşuyor gibi davranıyorsa aramaya eliniz gitmiyordu bir türlü. O söz yalandı, aşkta bal gibi de gurur oluyordu.

Birer bardak çay aldıktan sonra mutfak masasında karşılıklı oturduk Deniz Abla'yla. Bana meraklı gözlerle bakıyordu. "Anlat bakalım kuzum, neyin var senin böyle?"

"Cefa ila aramızda birkaç problem var Deniz Abla, basit klasik şeyler. Hiç anlatıp vaktini almak istemiyorum gerçekten."

"Cefa ile neler yaşadınız da seni bir kez şöyle ağlarken görmedim Balın. Her ilişkide problemler olur ama bir taraf böyle yıkılmış görünüyorsa o problem çözülemiyor ve ilişki bir uçuruma ilerliyor demektir." Uzanıp elimi tuttu. "Anlat hadi canım."

"Onunla... Bir süredir konuşamıyoruz."

"Nasıl yani?"

"Sürekli meşgul olduğunu iddia ediyor. Arıyorum, açmıyor. Mesaj atıyorum, saatler sonra dönüyor. Bugün Feda'larla plan yapmış. Beni Feda arayıp davet etti... Onunla yavaş yavaş uzaklaşıyoruz ve ben hiçbir şey yapamadan onun gidişini izliyorum Deniz Abla."

Deniz Abla hüzünle baktı gözlerime. Derin bir nefes alıp verdi ve stresle yanağını kaşıdı. "Cefa evde gayet normal davranıyor. Ama haklısın, uzun zamandır sürekli antrenmanlardan falan konuşuyor, kafasının tamamını işine vermiş belli."

"Bunun için onu suçlayamam. Ama benim de bir işim var, hatta kötüye gidiyor bu aralar. Tadilat yaptırdık geçen ay, boşluk girince toparlayamadık bir türlü. Ben de en az Cefa kadar stresliyim, ama bunu ona yansıtmadan ilişkimize zarar vermeden halletmeye çalışıyorum. Cefa bunu yapmayacak kadar değersiz mi görüyor ilişkimizi?"

Deniz Abla şefkatle saçlarımı okşadı. "Haklısın güzel kızım, ben Cefa'nın kulağını çekeyim diyeceğim ama benim ilişkinize dahil olmam doğru olmaz. Bunu nasıl toparlayabiliriz bir düşünelim." Çayından bir yudum aldı. "İşlerin neden kötüye gidiyor?"

Stresle nefes verdim. Son bir ay gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. "Dediğim gibi, tadilat yaptırdık Deniz Abla. Kitaplar ve ders çalışma alanlarıyla kütüphaneden farksızdı. Esen'in fikriyle bir bar bölümü yaptırdık. Self-servis kahve satışı başlattık. Bunu yaptırmak da epey sürdü haliyle, o yüzden maddi olarak sıkıntıdayız bu ara."

"Evet evet gördüm, bence gayet güzel olmuş kafe bölümü. Maddiyat konusunda senin için yapabileceğimiz bir şey var mı? Emir de ben de elimizden geleni yaparız biliyorsun."

Bu kadın... Gerçekten mükemmel bir insandı. Büyüdüğümde Deniz Berkan kadar asil, adaletli ve yardımsever olmak istiyordum. Onu kesinlikle idolüm olarak almıştım.

"Teşekkür ederim Deniz Abla, bu tarz krizleri kendim atlatmayı tercih ediyorum. İçinden çıkılamayacak bir hal alırsa o zaman söylerim."

"Sen bilirsin kuzum." Düşünceli bir şekilde yüzümde gözlerini gezdirdi. "Bu konudan olan rahatsızlığını Cefa'ya söyledin mi?"

"Elbette söyledim. Ama çok... Umursamadı açıkcası."

Elini çantasına attı, kalabalık anahtarlığını çıkardı. Ben ne yaptığını merak ederken, bir tane anahtarı anahtarlıktan ayırıp benim önüme koydu.

"Bu ne?" Diye sormaktan kendimi alamadım. Deniz Abla hafifçe gülümsedi. "Herkes gibi benim de hayatım bazen boka sarabiliyor. Çocuklarımla ya da eşimle aram bozulabiliyor, işim yolunda gitmeyebiliyor... Böyle dönemlerde kalıp savaşmam bir şey değiştirmiyorsa kaçmak en iyi çözüm oluyor." Gülümsedi. "Bu anahtar bir eve ait. Bursa'da, şehir merkezinden uzak bir evim var. Hayatımdan kaçmak istediğimde oraya sığınıyor, bir süre yalnız kalıp düşünüyorum. İnan bana çok iyi geliyor."

"Deniz Abla ben..."

"Bu evden kimsenin haberi yok, Emir'e bile vermedim adresini. Ama görüyorum ki senin ihtiyacın var. İlişkinizi bir süre sessize almak ikinize de iyi gelebilir. Bu sessizlikte oturup düşünürsünüz, sakin kafayla tamam mı devam mı olduğuna karar verirsiniz. Yani en azından sen buna karar vermelisin. Cefa seni istemediğin bir tarzda ilişki yaşamaya zorluyorsa, ne kadar seversen sev kesip atmalısın güzel kızım."

Onunla aramdaki bağı kesip atmak... Çok zordu. Ama Deniz Abla haklıydı. Cefa hayatımda sonsuza kadar kalmayacaktı en nihayetinde. Kimse kalıcı değildi, hayat uzun bir yoldu. Bazen başka yollar birleşirdi, bazen yaklaşırdı, ama eninde sonunda yollar ayrılırdı ve siz yolunuza tek başınıza devam ederdiniz. Yalnızdık. Her birimiz kalabalıklar içinde yalnızdık. İnsan hayatta sadece kendine güvenirdi, en iyi dostu kendi olurdu. Bu yüzden de hayatta en çok kendine saygı duymalıydı.

Başkaları insanın kendine duyduğu saygıyı zedelemişse, o kişinin yolunu kendi yolundan ayırması gerekirdi. Doğarken ve ölürken elimizde kalan tek şey kendimize olan saygımız olacaktı. Ölüm döşeğinde kendimle hesaplaşırken "ben kendime hiçbir zaman zarar vermedim, ben kendime en büyük saygıyı verdim," diyebilmek için hayatımın aşkıyla yollarımı ayırmam gerekebilirdi. Belki çok üzülürdüm, belki çok ağlardım ama bu savaştan galip ayrılırdım.

Ben haftalardır bunu düşünüyordum ama... Onunla nasıl savaşacağımı bilmiyordum.

"Haklısın ama... Kaçmadan savaşmanın bir yolu yok mu?"

"Haftalardır zaten savaş veriyorsun Balın. Bundan iki hafta önce yanıma gelsen sana başka bir yol gösterirdim belki, ama yorulmuşsun kuzum benim. Bunu bir kaçış olarak düşünme. Kafa tatili yapacaksın alt tarafı." Anahtarı elime tutuşturdu. "Giderken Cefa'ya sakın haber verme ve kimseye de nereye gittiğini söyleme. Oraya gidince telefonunu kapat, her şeyden biraz uzaklaş. İyice enine boyuna düşün. Güvenlik var evde, Emre ismi. Ondan ulaşabilirsin bana. Evin hiçbir eksiği yok. Bu tarz şeyleri sorun etme. İstediğin kadar kalabilirsin." Uzanıp bana sıkı sıkı sarıldığında anne kucağının verdiği sıcaklıkla istemsiz ağlamaya başladım yine. Çok yorgundum.

Hayat size mutlu birkaç dönem veriyor, sonra çok şey vermiş gibi ağzınıza sıçıyordu. Bıkmıştım bu döngüden. Sonsuza kadar mutluluk palavrası neredeydi? Bu yaşımda hayatın tüm yükünü taşıyordum, bana yazık değil miydi?

"Teşekkür ederim," diyebildim. Deniz Abla bir süre ağlamama izin verdi, daha sonra toparlanmama yardımcı olup Bursa'daki evin konumunu attı ve gitti. Ben de kendime bir çay aldım, babamın pikabına bir plak yerleştirdim ve tekli koltuğa oturup düşünmeye başladım.

Bursa'ya gitmeli miydim? Gidersem işler ne olacaktı? Gerçi dükkanda sadece bekliyordum, tıpkı Esen ve Özgür'ün yaptığı gibi. İşi onlara bırakıp gidebilirdim. Ama bu aranın Cefa ile ilişkimizi nasıl etkileyeceğini bilmiyordum. Tamamen ayrılabilirdik de...

Ona aşıktım, ama bu aşkın kafamı karıştırmasını istemiyordum. Cefa bana saygısızlık yapıyordu. Benimle sadece kendi istediği zaman konuşuyor, kendi istediği zaman görüşüyordu. Gün içinde bir ton şey geliyordu başıma küçük ya da büyük. Ona anlatmak istiyordum, Allah kahretsin, parmağıma diken batsa ona anlatmak istiyordum. Ama o bunu istemiyordu. Heveslerimi kursağımda bırakıyordu haftalardır, yutkunamıyordum artık. Her şey boka sararken elimi tutması gerekmiyor muydu? Bu ilişki ne hale gelmişti böyle? Gitmek çözüm olacak mıydı?

Rastgele taktığım plaktan Sezen Abla'nın güzel sesi duyulunca derin bir nefes almaya çalışım. Alamadım. Öyle bir şarkı denk gelmişti ki, nefes bile alamadım.

"Ne bir ses, ne de haber gelmiyor artık senden.
Öylece kalakaldım da deli hasretinle ben.
Bir yabacı selamın ile hüzünlere daldım,
Kendi ellerimle ben beni kederlere saldım."

Gözlerimi sımsıkı yumdum.

Bu salonda dans etmiştik.

"Sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden.
Yani değişmedim hala, öyle biraz çocuk kaldım.
Yok öyle el gibi durma gül biraz,
Sana gülmeler yaraşır."

Onu güldürmek için çırpındığım zamanlar geldi aklıma. Gülümsemesini görmek için girmediğim şekil kalmamıştı. Cefa artık öyle bir tavır takınmıştı ki, kendimden utanıyordum. Kendimi suçluyordum. Bir insan için kendime bunu yapmaya değer miydi? Gurursuz muydum ben?

Gözlerimden birkaç damla yaş firar etti. Birkaç hıçkırık geldi ardından, nefes alamadığım için.

Onu güldürdüğüm için en değerlisi olduğumu söylemişti.

"Yok öyle güz gibi soğuk olma,
Güz ayrılık taşır."

Hani ayrılmazdık? Şimdi beni ne hale sokmuştu da ben onunla ayrılmayı düşünüyordum? Bana bunu nasıl yapardı? Çok sevdiğini söylüyordu... Yalan mıydı?

Bana asla yalan söylemezdi.

Derin nefesler alıp toparlanmaya çalışırken Sezen Abla'nın sesine telefonumun melodisi karıştı. Gözlerim ekranda oyalandı.

Cefa arıyordu.

Ona bir şans vermek istedim. Gitmemi engelleyecek birkaç cümle duymak istedim. Bu yüzden müziği durdurdum, telefonu açtım.

"Efendim?"

"Selam, ne yapıyorsun?"

"Evdeyim, oturuyorum. Sen ne yapıyorsun?"

"Ben de eve geldim, antrenmanda o kadar çok yoruldum ki! Bugün neler oldu biliyor musun?" Yaklaşık on dakika boyunca antrenmanda yaşadığı şeyleri nefes almadan anlattı. Bundan sorun yoktu, onu sonsuza kadar dinlerdim de arada beni unutmuştu. Fikrimi sormayı unutmuştu, benim günümün nasıl geçtiğini sormayı unutmuştu, en önemlisi nasıl olduğumu sormayı unutmuştu.

"Öyle işte."

"Anladım."

Telefonda esnemesini duydum. "Ben bugün biraz erken uyuyacağım canım. Söylemek istediğin bir şey var mı?"

İyiyim. Günüm berbat geçti çünkü seninle konuşamadım. Seninle konuşmadığımda huzursuz oluyorum, sen hiç yokluğumu hissetmiyor musun? Seni özlüyorum.

"Seni özledim," diyebildim sadece. "Hayatım antrenmanlar çok yoğun geçiyor biliyorsun. Yapabileceğim bir şey yok."

Yapabileceğin çok şey var seni salak, ilk zamanlar set aralarında ya da koşu bandında arayıp iki dakika sesimi duymak için bir taraflarını yırtıyordun. Bu kadar olmasa da en azından günaydın mesajıma cevap verebilirsin!

"Anladım, haklısın özür dilerim."

"Kaçıyorum ben şimdi. Sen de çok oyalanma, uyu dinlen güzelce. Hadi iyi geceler." Saat daha akşam 8!

"Tamam, iyi geceler."

"Öpüyorum."

"Ben de, hadi hoşçakal."

Telefonu sinirle koltuğa atıp derin derin nefesler aldım. Elimde sıkı sıkı tuttuğum anahtar, avuç içimde derin bir iz yapmıştı.

Defolup gidecektim. Tek kelime etmeden, defolup gidecektim.

Cefa'dan:

"Bu yükselişini neye borçluyuz bilmiyorum Cefa ama, gerçekten gidişatın çok iyi. Böyle devam edersen ilk 11'deki yerini korumaya alacaksın." Babam keyifle istatistiklerime bakarken ben çayımdan keyifli bir yudum aldım.

"Ne sandın reis, senin oğlun seni bile geçecek haberin yok."

Babam gülüp elindeki kağıtları masaya bırakıp yakın gözlüğünü gözünden çıkardı. "Umarım oğlum, bunu en çok ben isterim biliyorsun."

Annem bir şeyler homurdanarak telefonuna bakmaya devam edince ona baktım. "Bir şey mi dedin anne?"

"Hayır." Ayağa kalktı. "Ben Doğan'lara iniyorum, Zeynep kahve içmeye çağırdı."

"Ben de geliyorum!" Feda odasından koşa koşa gelince güldük hepimiz. Bu çocuğun hanımcılığı gerçekten sonsuza kadar sürecekti sanırım.

Hanımcı deyince... Bugün Balın'la konuşup konuşmadığımızı düşündüm. Konuşmamıştık sanırım. Telefonuma baktım. Ondan bildirim yoktu, bu sabah günaydın mesajı da atmamıştı.

"Reis ben bir manitayı arayıp geliyorum, ağır trip yiyeceğim galiba bugün hiç mesaj atmamış."

"Hadi kolay gelsin," deyip güldü babam. Sırıtarak odama gidip kızılımı aradım. Telefonu kapalıydı. Onun telefonu genelde kapalı olmazdı ama şarjı bitmiştir diye düşünerek telefonu kenara bıraktım. Biraz bilgisayarda falan oyalandıktan sonra tekrar aradım ama yine kapalıydı.

Uyku saatim geldiği için telefonu şarja takıp uyku moduna geçtim. İçim huzursuzdu ama eminim bir açıklaması vardı.

Sabah uyandığımda yine günaydın mesajım yoktu. Halbuki hep atar, hiç aksatmazdı. Telefonu yine meşgule düştüğünde bir terslik olduğunu anlamıştım. Whatsapp sohbetimize girdim. En son iki gün önce günaydın yazmıştı ve ben cevap vermemiştim.

Hassiktir.

Muhtemelen şu an yiyebileceğim en bütük tribi yiyordum. Ağzıma sıçacaktı. Sanırım haketmiştim de.

Antrenmandan sonra yanına gidip gönlünü alacaktım artık.

Ona hızlıca günaydın mesajı atıp hazırlandım ve tesislere gittim. Antrenman aralarında onu aramaya devam etmiştim ama hala telefonu kapalıydı. Özgür ve Esen de açmıyorlardı.

Antrenman biter bitmez ek çalışmaya kalmadan çıktım tesislerden. Bu saatlerde kitapçıda olmalıydı. Karaköy'ün tanıdık sokağına girdiğimde gözüm ilk önce Balın'ın şehir içinde gezmek için aldığı kırmızı scooter'ı aradım ama yoktu. Arabayı dükkanın önüne bırakıp kitapçıya girdim. Buraya uzun zaman sonra ilk kez geliyordum. Tadilatın sonucunu çıplak gözle görmemiştim. Epey güzel olmuştu kahve kısmı.

Filtre kahve makinasının önünde hararetli bir şekilde sohbet eden Esen ve Özgür'ün yanına gittim. "Selam," dedim. İkisi aynı anda bana döndüler.

"Cefoş, hangi rüzgar attı seni buraya?" Esen gülümseyerek tezgaha yaslandı.

"Balın'a ulaşamıyorum. Nerede olduğunu biliyor musunuz?"

"Haftalar sonra yeni mi aklına geldi Balın?" Özgür ters ters konuşunca tam da korktuğum konudan dolayı Balın'ın kızgın olduğunu anladım.

"Özgür, yoğundum. Aklımı işime vermem gerekiyordu. Balın çok mu kızdı?" Dedim korka korka.

"Kızmadı, kırıldı."

"Nerede o?" Kız ağzıma sıçsa haklıydı. Çok ihmal etmiştim.

Esen iç geçirdi. "Bilmiyoruz."

"Ne!? Saçmalamayın."

"Gerçekten bilmiyoruz. Sabah geldi, dükkanı bize emanet etti. Sonra da evin anahtarlarını verip gitti."

"Hassiktir. Ne zaman dönecek?"

"Bir şey söylemedi."

"Hassiktir."

Tek başına nereye giderdi? Bana neden haber vermemişti? Temelli gitmiş olamazdı, okul vardı. İşi vardı. Kardeşi vardı. Ben vardım! Uzaklaşmak istemişti, haklıydı. Ama bunu bana neden haber vermiyordu? Ben şimdi ne yapacaktım? Onu nasıl bulacaktım?

"Nereye gitmiş olabilir?" Dedim korkuyla. Korkuyordum. Onu sonsuza kadar kaybetmiş olmaktan korkuyordum.

"Bilmiyorum Cefa."

Korkum öfkeye dönüşürken hışımla kitapçıdan çıkıp arabaya atladım. Ormana sürdüm. Karavanını her zaman bıraktığı yere geldiğimde, Balın'dan kalan tek şeyin tekerlek izleri olduğunu görünce öfkeden deliye dönecek gibi hissediyordum. Tamam, onu ihmal etmiştim. Gerçekten haklıydı. Ama biraz anlayışlı olamaz mıydı? Ya da ara vermek istediğini söyleyemez miydi? Bu nasıl bir bencillikti böyle? En azından düzeltmeme izin vermeliydi!

Birkaç gün boyunca tek bir mesaj atmadım, aramadım sormadım. Ona olan öfkem geçene kadar hiçbir şey yapmadım. Sonsuz olacakmış gibi görünen öfkem beş günün sonunda dinmişti. Beşinci günün sonunda hatamı kabullenmiş, haksız olduğumu anlamıştım.

Balın hayatımdaydı, evet. Ama o hep hayatımda kalacakmış gibi davranamazdım. Balın gidebilirdi. Onu kaybedebilirdim. Yaptığım tüm aptalca hareketlere katlanmak zorunda değildi. Katlanır sanmıştım, ona mesaj atmama onu aramama katlanır sanmıştım. Ona mesaj atacak zamanım oluyordu, atmamayı tercih ediyordum. Çünkü o ordaydı işte. Var olduğunu biliyordum. Aramasam da bana aşık olduğunu biliyordum.

Ama tabii ki, aşık olması benim tüm gerizekalılıklarıma katlanacağı anlamına gelmiyordu. Neden böyle bir aptallığa düşmüştüm? Beni koşulsuz şartsız seven bu kadına neden yapmıştım bunu?

Tam 10 gün hiç durmadan aradım onu. Rize'deki evine gittim, ailesinin evinde ve karavanının hep durduğu yerde sabahladım sayısız kez. Sürekli aradım. Tanıdığım herkese onu sordum. Hiçbir iz yoktu. Kafayı yemek üzereydim artık. Onu sonsuza dek kaybetmiş olamazdım! Balın benim her şeyimdi, her şeyimi yaptığım aptallık sonucu kaybedersem kendimi asla affetmezdim.

Boğazımdaki yumruyu gözardı etmeye çalışarak yataktan kalktım. Bir saate antrenman başlayacaktı ama yemin ederim o kadar yorgun hissediyordum ki, buradan tesislere gitmeye bile mecalim yoktu. Ağır adımlarla odamdan çıkıp annemlerin odasına gittim. Annemden vitamin isteyecektim.

İçeri girdiğimde annemi göremesem de sesini duyuyordum. Giyinme odasındaydı muhtemelen. Sesleneceğim sırada kurduğu cümleyle yerime çivilendim. "Kuzum ben sana onu söylemeyi unuttum. Çok özür dilerim Balın!"

Annem... Balın'la konuşuyordu!

"O bölgede sık sık elektrik kesintisi oluyor, bana da denk geldi birkaç kez. Jeneratör de sıkıntılı, çalışmıyor bazen. Hava kararana kadar bekleyelim istersen, baktık hala gelmiyor ben usta yollayayım canım. Olur mu?" Annem Balın'ın nerede olduğunu biliyor muydu yani? Bunun annemin başının altından çıktığını bilmeliydim. O da arada yapardı böyle çılgınlıklar. Gittiği bir yer vardı ama babam dahil hiçbirimiz bilmezdik.

"Sen iyi misin biraz daha bir tanem?" Biraz sessizlik oldu, onu dinledi. "Orada istediğin kadar kalabilirsin, biliyorsun... Tabii, yalnız kalmak iyi gelir bebeğim... Cefa mı? Sürekli seni arıyor, sana ulaşmaya çalışıyor... Peki sen konuşmaya hazır mısın? Bir karar verdin mi?... Anladım kuzum."

Neye karar vermişti? Ah anne ,ah! Bir kadınla uğraşmak ne kadar da zordu. Cidden, anneme çoğu zaman hiçbirmizin aklı yetmiyordu.

Sessizce odadan çıktım. Tam iki hafta sonra ondan haber alabilmiştim nihayet. Geriye tek bir şey kalmıştı, kaldığı yeri bulmalıydım. Mutfak masasında kahvemi içerken nasıl öğreneceğimin planını yapmıştım. Annemin telefonunu elime geçirmem yeterli olacaktı. Babama bugün çok hasta hissettiğimi, antrenmanı yarın telafi edeceğimi söyleyip onu evden gönderdim. Sefa uyuyordu, Feda da okula gitmişti. Annem çıkmadan bu işi halletmeliydim.

"Ne yapıyorsun burada oğlum?" annem mutfağa girince ona trip atmak üzere olan dudaklarımı mühürledim. Sakin ve profesyonel olmalıydım, annem öğrendiğimi anlamamalıydı. Balın benimle konuşmak istemezse, ki istemeyecekti, yerini değiştirebilirdi. Balın'ın inadıyla yalnızca emrivaki yaparak baş edebilirdim ne yazık ki.

"Kahve içiyorum," dedim sakince. Annem telefonunu masaya bırakıp salona gitti. "Baban hasta olduğunu söyledi, senin için yapabileceğim bir şey var mı?"

"Yok anne, teşekkürler. Sen ne yapacaksın bugün?"

"Kızlarla bugün sağlam antrenman yapacağız, onları zorlayacağım. İzlemek ister misin?"

"Evde dinleneceğim anne." Gizlice telefonunu cepleyip banyoya gittim.

Hızlıca son konuştuğu numaraya mesaj attım.

Deniz: Balın'cığım tekrardan selam. Ustalara evin net konumunu göndermem gerekiyor, bana konum atabilir misin?

Stresle görmesini beklerken çok geçmeden Balın çevrimiçi oldu. Bu telefon kimindi bilmiyordum ama ona ulaşabildiğim için mutluydum.

Balın: Tabii, atayım hemen.

Balın: *konum*

Konumu hemen kendime yollayıp mesajları temizledim. Annem fark etmeden telefonunu aldığım yere bıraktım. Bu yaptığım saygısızlıktı belki ama koskoca iki hafta olmuştu! Aylardır onunla konuşmadığım tek bir günüm geçmemişken, bir anda ortadan kaybolması ve iletişimimizin kesilmesi canımı yakmıştı. Ki, zaten onunla haftalardır iletişimsizdik. Sevgilimi çok özlemiştim. Ona bir an önce kendimi affettirmem gerekiyordu.

Annem evden çıkar çıkmaz ben de çıktım. Konum Bursa'yı gösteriyordu. Yuh! Gerçekten bu annemle sağlam kavga edecektim. Kızı Bursa'ya yollamıştı!

Gerçi...Kars'ta bile olsa sorgusuz giderdim. Onu çok özlemiştim. Kokusunu almadan bir gün daha geçirmeye tahammülüm yoktu. Gidecek, köpek gibi yalvaracak ve onu ait olduğu yere geri getirecektim.

Balın'dan:

"Su mu istiyorsun anneciğim? Dur bir dakika," İçme suyundan Cora'nın su kabına biraz boşalttım ve ilacından birkaç damla damlattım. Kabı Cora'nın önüne bırakırken ilacın ne kadar kaldığına baktım. En fazla iki gün daha götürürdü bu bizi. İlaç bittiğinde eve dönmeliydik.

Aslında onu burada, şehir merkezinde bulabilirdim. Ama artık evime dönmek istiyordum. Burada yeterince yalnız kaldığımı düşünüyordum, Cefa'yla yüzleşmeye hazır olmasam da İstanbul'da sorumluluklarım vardı.

Burada müzik dinlemek ve Özgür'lerle haberleşmek için kullandığım laptoptan bu ara çok sık dinlediğim müziği başlatıp havuzu ve deniz manzarasını gören tekli koltuğa yerleştim.

Bugün aramadım ama,
Bilir o beni.
Çok uzaktayım ama,
Görür o beni.
Eve dönemedim ama,
Bulur o beni.

Bana acımadı ama,
Sever o beni.

Görüyor musun beni, Cefa? Senden çok uzaktayım. Aklımdan tonla düşünce geçti gitti, bazı senaryolar mutlu bitti. Bize nasıl bir senaryo yazmalıyız?

Bana acımadın, ilişkimize acımadın. Ama seversin beni, değil mi?

Cebimdeki sigara paketinden bir dal alıp ucunu tutuşturdum.

Beni cebinde görmesine izin vermiştim. Onunla hiç kavga etmemiştim,onu mutlu etmek için çırpınmıştım. İlk heyecanı kaybolunca bana olan sevgisi azalmıştı işte. Artık Yaren'e aşık değildi, onu vazgeçirmiştim. Belki artık bana da aşık değildi. Hayatında ilk defa onu kısıtlayan bir şey yoktu. Birden fazla kadınla eğlenmek istiyordu belki de, ciddi ilişki kafasına son vermişti.

Önündeki tek engel bendim. Benden ayrılmaya vicdanı el vermiyordu, ondan ayrılmamı sağlamaya çalışıyordu. Her şey olabilirdi. Ondan her şeyi bekliyordum. Çünkü o artık benim tanıdığım, en güzel gülüşünü bana bahşeden benim Cefa'm gibi davranmıyordu.

Karşıma geçsin,
Göğsüme vursun.
Ben soru sormam,
O bana sorsun.
Kim daha yorgun,
Kim daha üzgün?
Bilir o beni...

O beni bilirdi de, ben artık onu bilmiyordum.

Onu kaybetmek de istemiyordum tabii ki. Ama belli ki bir yol ayrımındaydık. Böyle bir ilişkiyi ben kabul edemezdim. Yüzleştiğimizde, ona bunu söylecektim. Eğer bana böyle davranmaya devam edecekse bitirmeye kararlıydım. Sonuçta... Aşk acısından kimse ölmüyordu. Ben de bir şekilde atlatırdım elbet. En azından kendime olan saygım yerinde kalırdı.

Bugün aramadım ama,
Bilir o beni.
Bana acımadı ama,
Sever o beni.

Pinhani şarkıyı bitirdiğinde derin bir nefes aldım. İlişkinin iplerini onun tavırlarına bırakmaya karar vermiştim. İletişimsiz bir ilişki mi istiyordu, o zaman ortada bir ilişki olmazdı. Düzelecek miydi, o zaman devam ederdik. Bana değer veriyorsa ve bana aşıksa önceliği ben olmalıydım. Bu bencillik değildi, hayır. Değer verdiğini bilmem gerekiyordu. İşi önemliydi tabii ki, ama istediğinde işiyle beni aynı anda götürebildiğini biliyordum. Bunu görmüştüm.

Zilin sesini duyduğumda irkildim. Geldiğimden beri birkaç kez çalmıştı sadece, onda da Emre Abi gelmişti. Yine onun olduğunu düşünerek şarkıyı durdurdum ve kapıya gittim. Açtığımda, karşımda kimseyi göremedim. İstemsiz yere doğru bakınca kapı koluna asılmış poşeti gördüm.

Bu da neyin nesiydi şimdi?

Poşeti açıp içindekilere baktığımda bedenim kaskatı kesildi. İçimden kocaman bir hassiktir çektim.

Benimkine benzer bir güneş gözlüğü vardı, mickey mouse'luydu bu. Bir termos vardı, içi boştu. Benim Cefa'ya verdiğim termoslara benziyordu. Birkaç tane içi boş Karam paketi, anonimken taktığım cerrahi maskelerden bir tanesi ve bir fotoğraf vardı. Cefa ile çekildiğimiz ilk fotoğraf...

"Gözlük... Seninkinin eşini buldum. Artık ben de sana eşlik edebilirim. Maskeyi Eleysa'yken takıyordun, çok tatlıydın... Termosun içi boş, güzel ellerinden güzel bir bitki çayıyla dolmayı bekliyor. O karam paketleri bugüne dek bana aldığın karamlara ait... Fotoğraf ise... Biliyorsun zaten."

Gözlerine bakıp sakince dinledim onu. Yorgun bakıyordu. Saçları dağılmış, gözlerinin altı morarmıştı. Bu görüntü uzak değildi. Aşk acısı çeken Cefa tiplemesiydi bu. Ama bu kez sebebi bendim.

Aslında kendiydi, bize bunu o yapmıştı.

Yutkundum ve girmesi için kapıyı araladım. Temkinli adımlarla içeri girdi, ona salonu gösterdim. Mutfak ve salon birleşikti, yanına gitmeden direkt mutfak tezgahına gidip poşeti bıraktım.

"Ne içersin?" Diye sordum güçlü çıkarmaya çalıştığım sesimle. Omzum dik, duruşum kendinden emindi. Beni ne kadar yıkarsa yıksın, karşısında hep dik duracağıma dair söz vermiştim kendime.

Bu kadar sakin olmamdan huzursuz olmuş olmalı ki, şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. Birbirimizin bu yüzünü ilk defa görüyorduk.

"Bir şey içmeyeceğim, teşekkür ederim."

Kendime bir bardak soğuk su alıp sakin adımlarla salona gidip tam karşısındaki tekli koltuğa oturdum. O sırada Cora çoktan Cefa'nın bacaklarına dolanmaya başlamıştı.

Cefa şefkatle onu kucağına alıp sarmaladı. "Babacığım... Çok özledim seni." Birkaç kez öptükten sonra kucağına yatırdı.

"Marvel nerede?"

"Yatak odamda uyukluyordu en son."

Cefa bana içli bir bakış attı. Buna bile gardımı indirmemeye yeminliydim. "Nasılsın?" Diye sordu bana haftalar sonra ilk kez. Gülümsedim hafifçe.

"İyiyim, teşekkür ederim."

Bir sessizlik çöktü aramıza. Sessizliği bölen şey Marvel'ın miyavlamasıydı. Cefa heyecanla ayağa kalkıp odadan çıkan Marvel'ı kucakladı. "Ben özlemişim gerçekten, çok alışmışım size." Dedi, yüzünde gerçekten mahçup bir ifade vardı.

Marvel ve Cora'yla hasret giderdikten sonra özlemle baktı bana. "Özür dilerim."

"Sana kırgınım." Dedim açık açık. "Seni seviyorum, ama sana çok kırgınım Cefa."

"Biliyorum, haklısın, çok özür dilerim Balım. Ben de seni çok seviyorum." Bana bir adım atacağı sırada elimi dur dercesine kaldırdım. Olduğu yerde kalakaldı; şaşkındı, üzgündü, mahçuptu ve özlemişti. Gözlerinden anlıyordum. Beni anlamıştı. Neden gittiğimin, ona neden kırgın olduğumun farkındaydı.

Tekrar yerine oturup başını eğdi.

"Bu konuşmayı aklımda binlerce kez yaptım ama sanki uçup gitmiş gibi hissediyorum. Şu geçtiğimiz haftalarda senden kaç kez ayrıldım, kaç kez kendimle savaşa girdim senin haberin var mı Cefa? İşte olan sıkıntıların üzerine bir de sen..." İçimi yine bir darlanma basınca gözlerimi ovuşturup soğuk suyumdan büyük bir yudum aldım.

"İşte olan sıkıntılar?"

"Bak, hayatımdan haberin yok çünkü bir kez bile sormadın! Cora yine kötüleşti üç hafta önce, tüm hafta veterinerdeydim. Onu iyi ettim derken iş yerinde hesaplar karıştı, her şey kötüye gitmeye başladı. Tüm bunlardan haberin var mıydı?" Oldukça sakin bir ses tonuyla konuşuyordum. Bağırıp çağırmak işe yaramayacaktı, yeterince haklıydım zaten. "Bundan tam bir ay önce... Esen az kalsın beni bırakıp gidiyordu Cefa. Sen neredeydin? Hadi hepsini bir kenara bırak, nasıl olduğum hakkında bir fikrin var mıydı?"

"Ben sana saçma sapan geçen günümü anlatırken neden beni susturmadın? İlla sormam mı gerekiyordu?"

"Evet, illa sorman gerekiyordu."

"Balın!"

Sinirlenmeye başladığını fark edince ayağa kalktım. "Çık git bu evden."

Şok içinde bana baktı ve o da kalktı. "Ne demek bu? Bitti mi yani? Bu kadar mıyız biz?"

"Bilmiyorum." Gözümün önüne gelen saçlarımı tek elimle arkaya alırken Cefa dışında her yere bakıyordum. O anda, Cefa'ya söylemem gereken cümleler bir bir aklıma geldi. "Bak, Cefa," diye başladım söze. "Ben böyle bir ilişkiyi kabul edemem, tamam mı? İletişimsiz bir ilişki istemiyorum."

"Bu sadece bir süreç!"

"Bu sadece bir süreç değil! Seni tanımıyor muyum sanıyorsun? Sen beni salak yerine koyuyorsun! O lanet antrenmanına hiç mi ara vermiyorsun gün boyunca? Hiç mi tek lokma yemek yemiyorsun? Senin bana ayıracak vaktin oluyor, sen bana ayırmamayı tercih ediyorsun. Çünkü ben zaten seni telefonun ucunda bekliyorum, değil mi? Defol git, Cefa." Sakin kalacağıma söz vermiştim kendime ama bu durumda çok zordu.

"Seni salak yerine koymuyorum!"

"Tam da öyle yapıyorsun. Günaydın ve iyi geceler demekten başka hiçbir şey dememe izin vermiyorsun. Hani hep yanımda olacaktın? Bunu yapman için her dakika yanımda olmanı istemiyordum, arada bir merak et istiyordum. Çok çalışman gerektiğinin farkındayım ve seninle gurur duyuyorum. Ama bana böyle muamele etmene izin veremem. Göz göre göre sevginin azalışını izlememi bekleme benden. Böyle devam edecekse bitsin daha iyi."

Cefa derin bir nefes aldı ve gözlerini ovuşturup bana sakinleşmiş bir şekilde baktı.

"Düşünmem gerek, bana birkaç dakika verebilir misin?"

"İyi. Yalnız bırakayım seni." Hiç durmadan yatak odama girip kapıyı kapattım. Derin bir nefes vererek yatağa attım kendimi. Orada kaç dakika tavanı izledim bilmiyorum. Olabilecek en kötü ihtimale rağmen kendimle gurur duyuyordum. Ona duyduğum kocaman aşka rağmen kendime olan saygımı kaybetmediğim için, her şeyden önce kendimi düşündüğüm için... Tabii ki her an kendi iyiliğimizi düşünerek hareket etmeliydik. Bencillik ve kendimize olan sevgimiz arasında ince bir çizgi vardı. Bu çizgiyi aşmamak için elimden geleni yapıyordum.

Cefa'nın ne hissettiğini düşündüğümde ister istemez bencil hissettim kendimi. Ama çok iyi biliyordum ki, ben bencil değildim, sadece kendime değer veriyordum. Ama Cefa benim aksime bencillik yapmıştı, bunun da bir bedeli olmalıydı.

Kapım tıklatıldığında hızlıca doğrulup "Gel," dedim. Cefa kapıyı yavaşça açıp içeri bir adım attı. "Ben... Düşündüm."

Başımla onaylayıp yatağın üzerini, yanımı işaret ettim elimle. Gelip yanıma oturdu ve uzun uzun yüzümü inceledi. Elini yanağıma yasladığında, hissettiğim özlemle gözlerimi sıkı sıkı kapattım.

"Haklısın," dedi. "Gerçekten bencillik yaptım, uzun zamandır bu ilişki tek taraflı yürüyor ve bu hale getiren benim. Seni dinlemedim, sorunlarını umursamadım, şerefsizin tekiyim. Oldu mu?" Gözlerimi açıp kararlı bir şekilde yüzüne baktım.

"Oldu."

Yüzümü elinden kurtardıktan sonra kollarımı çaprazlayıp devam etmesini bekledim. "Bundan sonra... Bir daha seni bu duruma düşürmeyeceğim. Sana bir daha böyle bir tavır sergilemeyeceğim."

"Yani... Devam diyorsun?"

"Tabii ki devam Balım, ben bundan sonra sensiz yapabilir miyim sanıyorsun? Gittikten sonra birkaç gün boyunca sana çok öfkelendim ama öfkem geçince... Delirdim. Kelimenin tam anlamıyla kafayı yedim. Gidişinden hoşlanmasam da aklımı başıma getirdi." Gözleri dolu dolu baktı gözlerime. "Ben sensiz yapamıyormuşum. Sen günaydın demeyince güneşin doğuşu anlamsızmış, sen ne yaptığımı merak etmeyince ne yaptığım anlamsızmış, sen nasıl olduğumu sormayınca nasıl olduğum anlamsızmış, sen iyi geceler demeyince iyi geçen gecem anlamsızmış... Sen olmayınca ben anlamsızmışım."

Söylediği sözler paramparça olan kalbim yavaştan toparlamaya başlayınca gülümsedim hafifçe. Beni sevmek bu kadar kolaydı işte. Bana verdiği değeri hissettirdiği her bir söz beni iyileştiriyordu. Ona bunu açık açık asla söylemeyecek olsam da... İyileşmeye çok fazla ihtiyacım vardı. Bazen insan kendi kendinin ilacı olamıyordu, ruhundaki yara çok derinse bir yara bandı yapıştırıp geçemiyordu.

"Seni çok seviyorum." Alnını alnıma yaslayıp gözlerini sımsıkı kapattı ve yutkundu. "Söz veriyorum bir daha böyle bir şey yaşanmayacak. Bir daha bana ayrılıktan bahsetme."

"Bana kendini affettirmen gerekecek," dedim gülümseyerek. Hafifçe uzaklaşıp o da gülümsedi. "O iş bende, merak etme. "

"Hmm, nasıl yapacakmışsın?"

"Böyle." ve beni öpmeye başladı. Dudaklarım dudaklarınla tamamlandığında, kendimi uzun zamandır olmadığı kadar iyi hissettim. Bu gerçekten iyi gelmişti.

Biraz öpüştükten sonra kalkıp salona gittik, ben kahve yapmak için mutfağa gidecekken Cefa beni durdurdu. "Ya boşver şimdi kahveyi, seni özledim." Elimi tutup çeke çeke camın önündeki, o gelmeden önce bol bol müzik dinleyip ağladığım tekli koltuğa oturdu. Tek hamlede beni kucağına çekti. Bacaklarımı yandan sarkıtıp bir bebekmişim gibi beni sarmaladığında, başımı boynuna yaslayıp özlediğim kokusunu bol bol içime çektim.

"Esen neden gitmeye kalkıştı?" Diye sordu. Yüzümü buruşturdum istemsizce. "Özgür'le birkaç mevzu oldu da..."

"Ne gibi?"

"Özgür Esen'e açıldı, ondan hoşlandığını söyledi. Esen ise kabul etmedi."

"Neden? Esen'in de ondan hoşlandığını sanıyordum."

"Hoşlanıyor,ama zamana ihtiyacı var. Ben onu anlıyorum. Yaşadığı şeyler kolay değildi ve aşka hazır değil. Ama Özgür anlamıyor. Çağıl'dan sonra böyle şeyler yaşayınca... Esen'e patladı. Çok şiddetli kavga ettiler. Esen gidecekti az kalsın ama Özgür sakinleşip onu da sakinleştirdi."

Cefa rahatlayarak derin bir nefes verdi. "İyi bari. Umarım iyi olurlar."

"Umarım."

Uzun bir süre sessiz kaldık, öyle ki uyuyakalacaktım az kalsın. Sessizliği Cefa böldü.

"Bu kadar güçlü olmanı çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" diye mırıldandı. "Herkes kadarsın ama dağları omzunda taşıyabilecek gibisin. Ucundan tutmama izin verirsin ama işin büyüğünü kendin halledersin gibi... Senin yerinde olsam bu kadar güçlü olamazdım. Kocaman bir aşkı geride bırakıp çekip gidemezdim."

"Geleceğini biliyordum."

"Ama ayrılıp ayrılmayacağımızı bilmiyordun." Bir elini başıma yaslayıp başıma uzun bir öpücük bıraktı. " Ben gerizekalı olmasaydım bu kadar üzülmek zorunda kalmazdın. Özür dilerim. Seni seviyorum. Özür dilerim. Seni seviyorum. Özür-"

"Beni böyle tavlayamazsın, haberin olsun."

"Sana anonim olsam ve her gün arabanın dikiz aynasına bir poşet bıraksam?"

Gülerek başımı kaldırdım ve dudaklarımızı aynı hizaya getirdim çaktırmadan. "Güzel taktikmiş, çalabilir miyim bunu?" Dudağımı öpüp geri çekildi ve gülümsedi. "Kime yapacağına bağlı."

"Bu seni ilgilendirmez."

"Balım Hanım, siz beni kızdırmayı özlemişsiniz anladığım kadarıyla. Ama çoğu zaman kızgınlığımın sonucu yatak odamızda bitiyor, biliyorsun değil mi?"

Gülerek kucağından kalktım. "Sen önce kalbimin kırıklarını topla, sonra düşünürüz nerede biteceğini." Yüzüne bakmadan mutfağa gittim. Gerçekten, eskisi gibi olmam zaman alacaktı; ama Cefa söz verdiği gibi böyle olacaksa ve bu devamlı olacaksa o kadar da zor olmayacaktı.

Bu yaşadığımız olay birbirimizsiz iki koca haftaya mal olsa da, hiçbir zaman pişman olmadım ömrüm boyunca. Çünkü gerçekten Cefa'nın saygısını kazanmıştım. Bir hata yaptığında ondan gidebileceğimi anlamış ve gerçekten dikkat eder olmuştu. Deniz Abla haklıydı. Bazen gitmek gerekirdi.

Bazen... Hayat bizi büyütebilmek için böyle sınavlara sokardı. Çekip gitmemiz gerekirdi, çok seviyor olmamıza rağmen. Cefa'dan ayrılsam bile, bu deli gibi acı çekeceğim bir süreç olurdu. Ama bu süreçten büyümüş olarak çıkardım. Bu hepimiz için geçerliydi. Hayatımızdan insanlar gelip geçiyordu, bir çoğu ölüm döşeğinde elimizi tutuyor olmayacaktı. Bir çoğu acı bırakacaktı kalbimizde. Ruhumuz bir lise sırası gibiydi bence. Her gelen üzerinde bir iz bırakıyor, bazıları çok derin oluyordu. Bir süre sonra fark ediyorduk ki, ruhumuzun kirletilmesine bu kadar müsaade etmek kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktü. Ama insanlar kötüydü. Her insana kendimizi sevdiremezdik ve insan sevmediğinin ruhunda bıraktığı derin çiziği umursamazdı.

Büyüyecektik ve artık insanların bıraktığı çizikler derin olmamaya başlayacaktı. Büyürken çok ağlayacaktık, kendimizle çok savaş verecektik, bazen çok seve seve defolup gitmek zorunda bırakılacaktık, aşmamız gereken travmalarımız olacaktı... Ama yolun sonunda iyi olacaktık. Ben buna inanıyordum. Çektiğim tüm acıların bir karması olmalıydı, hayat artık bana iyi davranmalıydı.

💔

Selam:")

Bana olan bütün sitemlerinize hazırım hak ettim biliyorum ahwjwgsjsdhshsh

Çok uzun zaman oldu, buraya bölüm atmayalı bir yıl olacak neredeyse. Hatta bölüm atmayalı bir yıl olacak...

Bu süreçte üniversiteye başladım, yeni insanlar tanıdım,sevdim, olgunlaştım ve buraları çok özledim. Çok şey yaşadım. Ama genel olarak ağzıma sıçan şey birilerini sevmek oldu sanırım. İki ilişkim oldu, ikisi de o kadar ciddi değildi ama beni duygusal olarak o kadar yordu ve büyüttü ki size anlatmak istedim. Bunu da bu bölümle yapmaya çalıştım, becerebildim mi emin değilim. Biliyorum onların aşkını mutlu bir şekilde okumak istiyordunuz ama ben böyle dönmek istedim. Cefa ve Balın'ınki gibi bir ilişkinin bile böyle problemleri olabildiğini görelim istedim.

Çoğu kişi bu yazar notunu okumadan gidiyor biliyorum ahejahsh Okuyan bir kişi bile olsa yazmak istiyorum.

Bu satırları okumak sana iyi gelir mi, bilmiyorum. Bazı bazı canını yakabilir. Şu an berbat bir ilişki yaşıyor olabilirsin, kalbini çok kırmasına rağmen bırakıp gidemiyor olabilirsin. Ama bölümde de söylediğim gibi, bazen kocaman bir aşka rağmen çekip gitmek gerekiyor. Çekip gittiğinde, Cefa'nın Balın'a geldiği gibi gelmeyecek olabilir. Bana da gelmedi ve yaşadığım buhranı sana anlatamam... Zor bir süreçten geçtim ama iyileştim, zaman acının tek ilacı gerçekten. Çok düşündüm, çok ağladım, çok acılı playlist sardım başa. Ama gitmem gerekiyordu ve gittim. Senin de gitmen gerekiyor olabilir. Sana acı çektirmesine izin verme. Sınırlarını ihlal etmesine izin verme. Bunu yapmak çok zor olabilir, ama yapabilirsin. Kimseyi hayatında tutmak zorunda değilsin. Onun aşık olduğun özellikleri var muhtemelen, başkasında olmayacağına inanıyorsun. Ama oluyor. Kimse onun aynısı gibi değil, biliyorum. Ama ondan çok daha iyisi çıkıyor karşına. Birkaç yıl yaşayıp gideceğiz zaten, kendini mutlu etmeyi ihmal etme. Kimse senden önemli değil💔

Cidden... Burası benim güvenli alanım gibi ve sizle konuşmayı çok özlemişim. Birinizin bile kalbine dokunabildiysem ne mutlu bana. Kendinize çoook çok dikkat edin. Çok arayı açmamak umuduyla😋💔

İnstagramımız: yaremwattpad

sizi seviyom💔

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

122K 4.8K 46
Lise öğrencisi Asya yeni gelen matematik öğretmenine ilgi duymaya başlar.
63.7K 4.6K 10
Henüz 6 yaşındayken ailesi tarafından terk edilen Lara ablası tarafın büyütülür ve başarılı bir boksör olur. 18 yaşındayken Amerikadan teklif gelir v...
108K 4.4K 27
"Ne sanıyorsun sen kendini? Sevgili değiliz, asla olamayız, sen beni korkutuyorsun ve zarar veriyorsun!" Dedim direkt, kısa bir sessizliğin ardından...
56.8K 1.6K 25
"bak ben seni istemiyorum nolursun vazgeç benden"dedi ağlamaktan gözleri şişmiş olan kız. "ben kaç senedir bu anı bekliyorum masalım nolursun beni se...