The Winter Wind | Yizhan

By wybestboy

25.9K 2.8K 3.1K

"Zhan ge, özür dilerim," demişti Yibo ve Xiao Zhan öfke patlaması geçirmişti. "Sikik sikik özür dilemeyi kes... More

Bölüm 1: Kaza
Bölüm 2: Kaynamak
Bölüm 3: Sakin
Bölüm 4: Kartlar
Bölüm 5: Bükülmek
Bölüm 6: Uyanık
Bölüm 7: Reset
Bölüm 8: Yüzleşme
Bölüm 9: Kafa Patlatmak
Bölüm 10: Av
Bölüm 11: Söndürmek
Bölüm 12: Koz
Bölüm 13: Teslim Olmak
Bölüm 14: Kör
Bölüm 15: Musallat Olmak
Bölüm 16: Engellemek
Bölüm 17: Mesafe
Bölüm 18: İtiraf
Bölüm 19: Tutuşmak
Bölüm 20: Cüret
Bölüm 21: Kargaşa
Bölüm 22: Avunmak
Bölüm 23: Haberler
Bölüm 24: Çatırdamak
Bölüm 25: Yanmak
Bölüm 26: Not
Bölüm 27: Yardım
Bölüm 28: Çatlak
Bölüm 30: Ağırbaşlı
Bölüm 31: Kırınım
Bölüm 32: Cevap

Bölüm 29: Durum

603 58 65
By wybestboy

Xiao Zhan musluğun kulpunu çevirip açmış ve suyun akmasına izin vermişti.

Lavabo aynasının önünde duruyordu ve Şanghay'a dönmek için hazırlıklara başlamak üzereydi fakat endişeyle kendi yüzünü izlemeden duramıyordu.

Zar zor uyuyabildiği üç saat yüzünden bitik gözüküyor, bu yüzden de uçakta biraz daha dinlenebileceğini umut ediyordu. O günkü çekim programı öğleden sonra başlayacaktı o yüzden bu dinlenme vakti fiziksel hali için çok önemliydi.

Öte yandan duygusal hali kendisinin bile nasıl başa çıkacağını bilmediği bir durumdaydı.

Yibo sağ olsun, pert olmuştu ve kameralar kayda geçtiğinde bu ulu orta açıkta kalmış olan bilinçaltından sıyrılabileceğini umut ediyordu.

Yibo'nun yüzünün, boynunda gömülü olduğunu hala hissedebiliyordu; sıcak nefesinin ve tatlı dumansı kokusunun girdabını... Belinde kilitlenen kollarının ve kendisine sıkıca yaslı olan vücudunun uhrevi titreyişini. Onu en son gördüğünden beri altı saat geçmişti ama Xiao Zhan sanki araya sonsuzluk girmiş gibi hissediyordu.

Geçen akşamın başlangıcında Yibo'nun başka biriyle randevuya çıkmış olduğu acı gerçeğini kabullenmişti fakat gecenin sonunda ruhunu ona büsbütün vermeye hazır hala gelmişti.

Onu öpmeliydim.

İnleyişi kafasının içinde yankılanıyordu.

Yibo son kez arkasını döndüğü o anda, ona gitmeli ve onu kollarının arasına çekmeliydi. Dilini ağzında gezdirip sarhoş edici tadından son bir zerre daha tatmalıydı.

Siktir, diye küfretti.

Belki yapmış olsaydı, Wang Yibo'ya olan özlem ve arzusuyla yanıyormuş gibi sağa sola döneceğine, şekilde uyuyabilecek kadar doymuş olurdu.

Öpücük, şu anda fark ettiği üzere birlikte geçirdikleri akşama bir nokta koyardı; çünkü şu an her şey sert bir şekilde açık uçlu kalmış gibi hissettiriyordu.

Bir daha ne zaman Yibo'yu görecekt ve bir daha ne zaman onu kollarının arasına alacaktı? En önemlisi de, ona olan cevabı ne olacaktı?

Xiao Zhan iç çekti, elleri halsiz bedenini desteklemek için sıkıca lavabonun kenarına tutunmuştu.

Babasının sesi aniden kafa karışıklığını bölene kadar bu pozisyonda kaldı.

"Uçağın kaçta?" Babası sormuştu.

"Sabah 9.10," diye cevap verdi ve diş fırçasını aldı.

Babası, "Peki," dedi ve o diş fırçasının mavi kıllarını diş macunuyla bocalarken onu izledi.

İşte o zaman, tam fırçayı ağzına koymadan önce  Xiao Zhan, babasının söyleyecek bir şeyi olduğunu anlayarak ona beklentiyle bir bakış fırlattı.

Konunun ne olduğunu merak ediyor ve kendisi ile Yibo hakkında olmamasını umut ediyordu. 

Geçen akşam, anne babasının orada olduğunu bilerek edepli olmanın tüm sınırlarını zorlamışlar ama buna rağmen ellerini birbirlerinden uzakta tutamamışlardı. Tamamen fark edilmez olduğunu yeğlemeyi isterdi ama biliyordu ki durumun bu şekilde olmama ihtimali çok yüksekti.

"Bu yıl," diye başlamıştı babası ve Xiao Zhan istemsiz bir şekilde gerilmişti. Bakışlarını kaçırmış, babası gözlerindeki tedirginliği fark etmesin diye aynaya sabitlemişti. 

"Bu yıl...zordu. Hepimiz için ama özellikle senin için. Olaylar başladığında seni göremediğimden nasıl üstesinden geldiğini izleyemedim ama seni tanıyorum ve bu kadar uzun süre uzak kalmanı da göz önünde bulundurursak acının ne kadar şiddetli olduğunu yalnızca hayal edebiliyorum."

Bu sözler üstüne Xiao Zhan göğsünün sıkışmaya başladığını hissetti. Lavobaya tükürdü ve bunların hepsini düzgünce sindirebilmesi için, babasından kendisi yemek yiyene, gücünü tazeleyene kadar beklemesini istemeyi düşündü.

Çünkü şu an, fazlasıyla hassastı.

"Daha iyiyim baba," dedi. "Şimdi çok daha iyiyim."

"Biliyorum," dedi babası. "Dün geceden bunu anlayabiliyorum."

Xiao Zhan buna yorum yapma hatasına dahi düşmedi. Diş fırçasını ağzına geri sokmuş dinlemeye devam etmişti.

"Doğum gününde ilk kez geri geldiğinde, bir şekilde hala sıkıntılı ve içine kapanıktın. O yüzden o zamanlar hala endişeliydik, ama dün Wang Yibo buraya geldi diye annen rahat uyudu."

Bu Xiao Zhan'ı gülümsetmişti.

"Bu iyileşmenin...Wang Yibo ile bir alakası var mı?"

Xiao Zhan soruyu düşünmüş fakat yanıtlayacak kadar iyi anlayamamıştı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu.

"Onun yanındayken, arkadaşlarının doğum gününde yanında oldukları seferden daha heyecanlıydın."

Xiao Zhan, "Ah..." demiş ve nefes almaya devam etmişti. "Ben...ben bilmiyorum. O harika bir arkadaş. Ben de onu gördüğüme mutlu oldum."

"Öyle mi? diye sormuştu babası. "Harika bir arkadaş mı yani?"

Xiao Zhan negatif çağrışımı üstüne babasına yalnızca bakakaldı.

"Ba, lütfen açık ol. Ne söylemek istiyorsan direkt onu söyle."

Babası, "Pekala," diye cevaplamış, ağırlığını bir ayağından diğerine vermişti. "Yibo ve onunla olan bağlantın bu sene yaşadığın bütün sıkıntıların ana nedeni değil miydi? Peki o zaman onunla neden hala bu kadar yakınsın?"

İşte. Tam anlamıyla kesin bir şekilde cevap veremeyeceği o iki soru.

Her halükarda olanak vermeyi kabul etmeyeceği bir şey vardı ve o da babasının sözlerinin Yibo'nun üzerine atılmış negatif yansımasıydı.

"Yibo yanlış bir şey yapmadı, ben de öyle. Sırf bu sene olanlar yüzünden ondan uzaklaşmayacağım."

"Ama onunla çoktan uzaklaşmadın mı? İkiniz aylardır açık bir şekilde beraber görülmediniz. Böylesi daha iyi değil mi? Onu niye yine dibine getirmen gerekiyor ki?"

Bu sözler üzerine, Xiao Zhan göğsünde bir şeyin tutuştuğunu hissetmişti.

"Ba, Wang Yibo bana ne bela ne de çapa. Bütün sektörde en yakın olduğum kişi o. Bundan niye vazgeçmemi istiyorsun?"

Babası buna cevap vermemiş, bunun yerine çocukluğundan beri Xiao Zhan'ı rahatsız eden delici şekilde bakışlarıyla onu izlemeye devam etmişti. 

Xiao Zhan daha da huzursuzlandı.

"Ayrıca annemle sen onu doğum günü yemeğime çağırmaya çalıştınız. Onun hakkında olumlu düşünmüyorsan niye onu burada istediniz ki?"

"O hatayı yapan annendi," diye cevap vermişti. "Eğer önceden bilseydim, onunla iletişime geçmesine asla izin vermezdim."

Babasına hafif bir hüsran ve gerginlikle bakarken Xiao Zhan kafasını hafifçe omzuna doğru yatırmıştı, çünkü babasının belki de geçen seneki fiyasko hakkında kendisinin açığa vurduğundan fazlasını bildiğini düşünmeye başlamıştı.

Ya da belki de bunların hepsi mutfaktaki oynaşmalarından dolayıydı.

"Wang Yibo ile tam olarak ne derdin var?"

"Onun, seninle doğrudan ilişkide olmaya layık olduğunu düşünmüyorum."

Xiao Zhan, şaşa kalmıştı.

"Neden?" diye tek nefeste sordu.

"Bütün bunlar boyunca, bir kez olsun seni savundu mu? Ya da en azından desteğini dile getirdi mi?"

Xiao Zhan'ın kalbi göğsünde küt küt atmaya başladı.

"Bu sadece durumu daha da kötü hale getirirdi."

"Belki öyle," demişti babası. "Ama denedi mi?"

Xiao Zhan, babasının "Sana denedi mi diye soruyorum? Belki denemiştir de bizim haberimiz yoktur?" diye soruşuna cevap vermedi.

"Denedi," demişti. "Bana ulaştı, ben de ona karışmamasını söyledim."

"Peki," babası yaslandığı yerden doğrulmuştu, fakat Xiao Zhan olduğu yerde daha da büzülmüştü çünkü, doğru bu değildi.

"Yine de onunla yakın olmaman gerektiğini düşünüyorum," babası sözlerine devam etti. "Sana yapılan saldırıların arkasında onun şirketi olduğuna dair dedikodular bile vardı. Seni alaşağı edenlerin onlar olduğuna böylece de Yibo'nun-"

"Ba!" Xiao Zhan inildemişti.

Babası o zaman ona bakmayı kesmiş, aralarında takip eden sessizlik uzun ve şiddetli olmuştu.

"Bunları neden duymak istemiyorsun?" babası sordu.

Xiao Zhan'ın cevap olarak yalnızca tek bir savunması vardı. "Çünkü doğru değil. Hiçbiri doğru değil."

"Peki nereden biliyorsun?" babası sordu. "Bunları Yibo'yla konuştunuz mu? Ne dedi?"

"Yibo'yla niye böyle bir şeyi konuşayım?"

Babası şaşırmış, neredeyse kızmış gibi görünüyordu. "Niye konuşmayacakmışsın? Eğer söylediğin gibi arkadaşınsa, niye konuşmaman gereksin?"

Buna, Xiao Zhan'ın bir cevabı yoktu o yüzden ağzını çalkalamak için musluğa eğildi.

İşi bittiğinde doğrulmuş, babasının hala gitmediğini görmek tadını kaçırmıştı.

"Ba, bütün vaktimi Wang Yibo'yla geçirmiyorum. Yakınlarda olduğundan dolayı bu seferki yalnıza özel bir ziyaretti. Endişelenmene gerek yok."

"Dün onunla nasıl olduğunu görene kadar endişelenmemiştim."

Buna karşın, Xiao Zhan durdu, neredeyse babasının gözlerine bakamayacak kadar korkmuştu. Nasıl, diye sormak istiyordu ama detayları tam olarak duymak istediğinden emin değildi. Gerçekten de o kadar patavatsızca mı davranmışlardı?

"Baba," dedi, niyeti konuşmayı sonlandırmaktı fakat babası onun sözünü kesti.

"Ona değer veriyorsun, derinden ve ben bunun yüzünden canını yakacak fedakarlıklar yapmaya devam edeceğinden korkuyorum."

"Ba-"

"Xiao Zhan, beni dinle," dedi babası. "Bu hayat senin. Film ya da dizi değil, senin kendi hayatın, kendi iyiliğin ve kendi mutluluğun. Bu sene paralandın ve ben hala gözlerinin içinde yaralarını görebiliyorum. Uzun bir süre bizimle telefonda bile konuşamadın, konuştuğunda da zar zor oldu. Tek yaptığın içinden geçtiğin cehennemin üstünü kapatmak için gülümsemekti, biz de bütün bunların hemen geçeceğini umarak sana uyduk. Şimdi olaylar sönüyor, sen de tekrar düze çıkıyorsun ama gel gör ki zehri bir kez daha içmek üzeresin."

Suçlama üzerine kalbi büklüm büklüm olmuştu. "Wang Yibo zehir değil."

"Belki de," demişti babası. "Ama bunu görmek için başka bir fırsatımız olsun istemiyorum. Bütün gözler seninle onun üstünde o yüzden tekrar meydana çıkmanız ve karşı karşıya kalmanız yalnızca ufacık bir hataya bakar. Sen bunlara tekrar dayanacak kadar güçlü olabilirsin ama biz değiliz. Annen değil. Sana yardım edemediği, senin için mücadele edemediği aynı zamanda da seni teselli edemediğinden, sabaha kadar ağladığı geceleri sayamam."

Xiao Zhan'ın gözleri yaşlarla yandı.

"Özür dilerim," başını öne eğdi.

"Senden özür dilemeni istemiyorum," diye karşılık verdi babası. "Diyorum ki, bu sene yalnız başına mücadele etmeyi seçtin ama umuyorum ki bunun imkansız olduğunu çünkü sana bağlı olduğumuzu unutmazsın. Gerçek anlamda bağlıyız. Yani senin canının yandığını gördüğümüzde, bizim de canımız yanıyor, aynı şekilde ve belki de daha bile çok. Bunu aklında tutmanı ve şu andan itibaren elinden geldiği kadar adımlarını buna göre atmanı istiyorum."

"Bunu yaparken başka arkadaşlarla da tanışacak ve bir o kadarını da kaybedeceksin ama asla kendin birilerine tutunmak konusunda zorlama, özellikle de sana, hak ettiklerini kanıtlamamış o insanlara."

Xiao Zhan kalbinde mayalanan kıyamati babasından saklamak için bakışlarını kaçırmış, "Peki," demişti.

Babası ağırca bir nefes verdi, tekrar konuştuğunda sesi yumuşak ve de hafifçe titrekti. Xiao Zhan daha önce onun ses tonunda hiç böyle bir zayıflık duymamıştı.

"A'Zhan, tekrar kanadığını görmek istemiyorum ve elimden pek bir şey gelmese de eğer tekrar olursa oturup dünyanın karımı ve çocuğumu tekrardan parçalara ayırmasını izlemeyeceğim."

Xiao Zhan sormaya korkuyordu ama yapması gerektiğini biliyordu. "Siz...siz hala tehdit alıyor musunuz?"

Bunun üzerine babası ileriye bir adım attı ve Xiao Zhan'ı kollarının arasına çekti.

Bu uzun zaman içindeki ilk seferleriydi ve parçalara ayrılmamak için Xiao Zhan varını yoğunu ortaya koymuştu. Gelin görün ki, zaten karşılık verecek kadar bile hareket edemiyordu. İki yanında duran elleri gücünü tamamen kaybetmişti, o yüzden babasının sarılışının içinde kaskatı bir şekilde durdu.

"Bizi merak etme," dedi babası. "Ama lütfen kendini koru ve bir kere olsun, kendini ilk sıraya koy."


Yazar Notu:

Voah. Bu ikisi yine notlarımı takip etmiyorlar.

Çevirmen Notu:

2022'nin ilk bölümüne hoş geldiniz! Evet sekiz ay kadar oldu ve evet buralarda değildim. Birtakım akademik zorluklar, Almanca, psikolojik zırvalıklar derken kolay geçmedi zaman. Affınıza sığınırım. Umuyorum ki bundan sonra keyifle devam edeceğiz. Ben çoğu zaman bu platformda yaptığım işlerin sizinle buluşmasından çok keyif aldığımı unutuyorum. Bazen hatırlatıcıya ihtiyacım oluyor. Daha bir şeyler söylemek istiyorum ama sanırım ki bu kısmı diğer bölüme bırakacağım. Beklediğiniz ve okuduğunuz için teşekkür ederim. Tekrar görüşene dek, dostlar. 

Not: Bu bölümü düzenlememde yardımcı olan sevgili dostum Av. Sena Orak'a teşekkür ederim.






















































Continue Reading

You'll Also Like

130K 11.9K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
701K 27.4K 44
Ege annesinin yeni eşi olarak eve gelen adamın hayatını mahvetmek isterken aynı adamın herşeyi olacağını düşünmemişti. -rhyme-
91.4K 9.6K 25
Ve senin için memnuniyetle kalbimi kıracağım. By akina
22.8K 1.5K 36
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?