Bölüm 3: Sakin

999 138 82
                                    

Xiao Zhan karanlıkta oturup kalmıştı, ama hasara bakmak için yakında kalkması gerektiğini biliyordu. Hem vücudundaki, hem evindeki.

Hala Yibo'nun gerçekten de o şamdanı ona fırlattığına inanamıyordu ve bir kez daha neredeyse onu arayacak oluşunun ne kadar çocukça ve dikkatsizce oluşuna dair inanamamazlıkla dolmuştu.

Düşününce, hafiften bir panik hissiyle sarıldı. Yibo içip durmuştu. Özellikle yaşadığı gün de hesaba katıldığında fazla sinirli ve dengesizdi. Her nereden geldiyse, oraya nasıl geri dönecekti?

Telefonunu buldu ve hemen Yibo'nun menajeri olan Liu Guang'ı aradı.

Adam hemen açmış ve Xiao Zhan elinden geldiğinde endişesini ses tonuna yansıtmamaya çalışmıştı.

"Seninle birlikte mi?" diye sordu.

Telefonun diğer ucundaki adam iç çekti. "Hayır," diye cevap verdi. "Senin evinden çıktı mı? Geri mi dönüyor?"

Xiao Zhan hafiften panik yapmaya başlamıştı.

Aramayı bitirip bitirmediğini dahi fark etmemişti ama hemen ayağa kalkmış kapıya doğru aksayarak yürümüştü. Düşünmeden kapıyı çekerek açmış ve adım bile atmadan, aradığı kişiyi bulmuştu. Duvar dibine yığılmıştı ve yerde, çehresi hüzünle çöküktü.

Karar vermişti, bu gece, bazı şeylerin kesinlikle açıklığa kavuşması gerekiyordu.

"Yibo!" diye seslendi ve aynı beklendiği gibi cevap yoktu.

İç çekti. "Yibo!" tekrar seslenmişti.

İlgini çekmek için ne yapabileceğini biliyordu ve yapacağı şey midesini kaldırıyordu. Lakin bu içi-dışına-çıkmak şeklinde değil de bir-arada-tutmaya-çalıştığım-her-şeyi-mahvetmek-üzereyim şeklindeydi.

Gözlerini yummuş, ağır bir şekilde iç çekişinin ardından bacaklarının koyvermesine izin vermişti.

Ayrıca dudaklarının arasından acılı bir tıslama sesinin çıkmasına da müsaade etmişti ve sonra da yere düşüşünü engelleyecek hiçbir şey yapmamıştı.

Yibo işte o zaman kafasını kaldırdı ve Xiao Zhan onu tam olarak göremese de bütün bunları sezebiliyordu. Yibo yine de hareket etmemiş o yüzden de Xiao Zhan duvarlarını tamamen indirmişti. "Bana yardım et," dedi.

Bir saniye geçti. Sonra bir saniye daha.

Birkaç saniye daha geçti ve Yibo tamamen pes etti. Kendini yerden kaldırmış ve ona doğru yürümüştü. Xiao Zhan bakışlarını onun dik bakışlarıyla buluşturmaya zahmet etmemiş, ama o derin kahverengi gözlerin kendisini delip geçtiğini hissetmişti.

Tek kelime etmeden, Yibo'nun arkasını döndüğünü hissetmiş ve tam onun gideceğini sandığı anda ise, Yibo yere eğilmişti.

Xiao Zhan kafasını kaldırıp önünde uzanan kıvrımlı geniş sırta baktı.

Yibo, onu eve geri taşıyabilmek için sırtına binmesini istiyordu.

Xiao Zhan'ın aklı o sahneye gitti...çok uzun zaman önceydi. Bu onların ilişkilerinde muazzam bir dönüm noktası olmuştu, yani en azından onun Yibo'ya karşı olan ilişkisinde.

Uyluklarının çocuğun kalçalarına sıkıca tutunduğunu ve kolları onun omzundayken tutunmak için elinden gelişini yapışını ama o zamanlar yirmi bir yaşında olan çocuğu ezmemeye çalışmasını anımsıyordu. Her nasılsa, köprüde yürürlerken Yibo'nun adımları istikrarlıydı, kameralar kayıttaydı ve Xiao Zhan ay ışığının altında düzensizce atan kalbini sakinleştirmek için her taktiği kullanıyordu.

Yibo'nun sıcaklığı onu içine çekmişti ve etraflarındaki dünya ortadan kaybolmuştu. Sonrasında Yibo anlamış gibiydi...bir şeylerin ilerlediğini ya da belki de değiştiğini, çünkü yönetmenin kestik demesinin sonrasında bile Wei Wuxian'ın uyluklarını sıkıca tutmuş ve bırakmayı reddetmişti. Sonra gözleri buluşmuş, ve Xiao Zhan neredeyse o gözlerin içinde kendini boğmuştu.

O zamandan beri de gözlerini kaçırması için kalbini ikna etmeye çalışıyordu.

Xiao Zhan aklını boşaltmak için kafasını iki yana salladı. Sen Wei Wuxian değilsin! Kafasının içindeki ses karşılık olarak ona hırlamış ve o da ona hatırlatılanı üzüntüyle kabul etmişti. Aynı zamanda, önündeki çocuk da Lan Wangji değildi.

"Sadece kolun olsa yeter!" dedi Xiao Zhan, şeytan çocuğu itmesini söylüyordu.

"Bin," Yibo cevap olarak hırlamış ve Xiao Zhan tamamen güçten düşüp tartışma isteğini kaybettiğinden bedenini düzeltmiş ve kollarını Yibo'nun omuzlarına dolamıştı.

Çabucak, eve yürümüşler ve bu sefer, Yibo ışıkları açan düğmelerin yanında durmuştu.

Hareketleri ve eylemleri kusursuzdu, eve ne kadar hakim olduğunu açıkça belli ediyordu. Burada sadece bir hafta sonu geçirmişti, gerçi Xiao Zhan'ın hatırladığına göre tatillerde bir ya da iki kez daha uğramıştı.

Yani nasıl bu kadar kesin şekilde her şeyi hatırlayabilirdi?

Xiao Zhan, soruyu cevabı gerçekten bilmediğinden değil de bir bakıma hayret ettiğinden soruyordu.

Bu gece açıklığa kavuşturmaları gereken her şeyin...ne kadarını açıklığa kavuşturmuşlardı?

Kısa süre içinde, altın bir parıltıya, ışıklar tepedeki avizeden koridorun üstüne düşmeye başlamış ve ikisi de ilk kez, Yibo'nun sinir krizinin verdiği hasarı görebilmişti.

"Onu kafama attığına inanamıyorum," demişti Xiao Zhan.

Yibo sessiz kalmıştı, parçalara ayrılmış seramiğe bakarken bakışları dalgındı.

"Kızgın olsan bile böyle kontrolünü kaybedemezsin. Sen çocuk değilsin. Ciddi bir şekilde canımı yakabilirdin!"

Tek kelime etmeden, Yibo döndü ve yatak odasına yürüdü.


Çevirmen Notu:

Şimdi ilk bölümden itibaren kısa bir özet geçeyim: Yibo motor kazasının ardından bir senedir görüşmediği Xiao Zhan'ın evini basıyor. Bu sırada Xiao Zhan kendisini sarsan 227 olaylarının acısıyla, Yibo ise onu bir senedir görmemiş olmasıyla ve aslında başka şeylerle boğuşuyor ve sinir krizi geçiriyor, Xiao Zhan'ın kafasına şamdan fırlatıyor ve parçalar Xiao Zhan'ın ayağına batıyor, bu bölümde de Yibo sarhoş bir şekilde gitmesin diye Xiao Zhan onun zaafını kullanıyor ve Yibo gelip onu kaldırsın diye kendini yere atıyor.

Normalde çevirdiğim fluff veya YTTY tarzı hikayelerden çok farklı olduğunun ve sizlerin de bunun şaşkınlığını yaşadığınızı biliyorum ama emin olun değecek. The Winter Wind hep birlikte sınırları aşacağımız, ağlayacağımız, güleceğimiz, bazen de çığlık çığlığa kalabileceğimiz bir kurgu. Lütfen sabırlı olun ve sadece devam edin. Zaman akışına dair sorularınız olursa her zaman yorumlarda sorabilirsiniz. Çok fazla çevirmen notu yazdığımı görmeyebilirsiniz bundan sonra çünkü ağır bir duygu yoğunluğu yaşatıyor TWW bana. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Umarım bu hikayeyi de sever ve desteklersiniz. Tekrar görüşene dek, dostlar.

The Winter Wind | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin