KIRLANGIÇ | Tamamlandı ~ Kısa...

By crazyrahibe

240K 11.6K 2.7K

Bir kız düşünün, sapasağlam ayakları yere basan, cesur ve dürüst. Şaşalı yaşamına rağmen alçak gönüllü. Ne s... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm |Final
YENİ ~ MÜPTELA

18. Bölüm

7.4K 364 59
By crazyrahibe

Finale son 2 bölüm🥳 Bu hikayeyi tamamlayacağım için heyecanlıyım umarım sizde öylesinizdir. Neyse çok uzatmaya gerek yok KEYİFLİ OKUMALAR💃💃


❛ ❛

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında,
Özlemek var, beklemek var.

-Ümit Yaşar Oğuzcan

❛ ❛

Onu ilk görüşüm, adımı ilk söyleyişi, elimi ilk tutuşu, ilk sarılmamız, kalbimi ilk kırışı, ilk göz yaşımı silişi, ilk öpücüğü, ilk seviyorum deyişi...

Bu boktan durumun içindeyken tek düşündüğüm yine o oldu. Öleceğini hisseden insanın hayatı, gözlerinin önünden film şeridi gibi geçip gidermiş ya? Şu an ağlayarak söylüyorum, gözümün önünden geçip giden tek şey onun sureti.

İliklerime kadar korkuyu ve en kötüsü de yaşanmamışlıkları hissettim.

Şansıma önümde araç olmadığı için dörtlüleri yakıp var gücümle kornaya basarak son hız kırmızı ışıkta geçtim. Çalan kornalarla dikiz aynasından arkamı kontrol ettim, trafiği birbirine katmıştım. Tüm mantıklı düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim. Eğer kontrollü olmazsam feci bir kazaya yol açıp üstüne üstlük başkalarının da canını tehlikeye atabilirdim. Çevre yolu tabelasını görünce hemen otobana girdim. Sürekli ışıklar çıkmayacağı için bu yolda ilerlemek daha mantıklı geldi. Telefonum çaldığında gözümü yoldan ayırmadan açıp sesi dışarı verdim.

"A alo?"

"Umut!" Yiğit Şah...

Allah'ım şükürler olsun.

"Özgür yanımda ve senin Antalya'ya gideceğini söylüyor. Neredesin? Yalan söylüyor değil mi?"

Gözlerim dolduğu için yolu görmekte zorluk çekiyordum. Son bir umut frene tekrar bastım ama hiçbir işe yaramadı. Kolumla göz yaşlarımı silip burnumu çektim.

"Umut, güzelim cevap ver hadi neredesin?"

Ağlamam şiddetlendi, dudaklarımın arasından küçük bir hıçkırık kaçtı. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırıp yutkundum.

"Yiğit Şah..." Tekrar burnumu çektim. "Çok, çok kötü bir şey oldu."

Kısa bir süre cevap vermedi. "Ağlıyor musun sen? Umut ne oldu, neden ağlıyorsun?" Arkadan hışırtılar geldi. "Konum at hemen yanına geliyorum."

Arka planda Özgür'ün ne oldu lan, diyen sesini duydum. Ağlamamı durdurmaya çalışarak konuştum.

"Araba sürüyorum ve... Ve frenler..." Ağlamam tekrar şiddetlendi. "Frenler tutmuyor."

Kocaman bir sessizlik. Sanki ikimizde ne olacağını anlamıştık. Yarım kaldık işte, yine yarım kadık.

"Korkma hiçbir şey olmayacak. Şimdi... Telefonu kapatmadan Özgür'e ya da bana konum at. Dikkatli ol, hızını da arttırma tamam mı canımın içi?"

Burnumu çektim. "Tamam,"

Dikkatli bir şekilde istediğini yaptım o sırada telefondan bağırış çağırış sesleri geliyordu.

"Umut, biz yola çıktık sana yetişeceğiz. Sakın panik yapma kardeşim, hiçbir şey olmayacak."

Özgür'ün telaşlı ama kontrollü sesi az da olsa içimi rahatlattı.

"Ben iyiyim yani şimdilik." Sessizce ağlayıp yutkundum. "Ama bildiğim kadarıyla birkaç kilometre sonra ışıklar var."

Yine o rahatsız edici sessizlik oldu.

"Son çare el frenini çekeceğim ya da ne bileyim kontrollü çarparım."

Eğer el frenini çekersem önümde iki seçenek vardı: Ya işe yaramaz ya da takla atardım. İki seçenekte birbirinden beterdi.

"Yetişirsek bunların hiçbirine gerek kalmayacak. Biraz sonra orada olacağız Umut, n'olur kötü düşünme."dedi Yiğit Şah hâlâ kötü bir şey olmayacağına karşı umudu vardı.

Oysa ben dakikalar sonra neler olacağını tahmin edebiliyordum.

"Hediyeye yine hediyeyle karşılık vermek makbulmüş, demişti Oktay. Bu onun eseri..." Acı acı güldüm. "Biriniz Yağız'ı arayın da ihalenin imzasını atmaya gitsin. Yoksa tüm çabalarınız boşa gidecek." Ağlarken gülmekte varmış.

"Sıçarım ihalesine! Hâlâ ihaleyi düşünüyorsun!"
Özgür çıldırmış gibi bağırdı.

Az kaldı birazdan kaza yapacağım, diyemedim. Telefondan gelen korna seslerine Yiğit Şah'ın bağırıp çağırmaları eklendi.

"Otoyola girdik çok az kaldı, yetişeceğiz." dedi Yiğit Şah.

Onlara ışıkları neredeyse gördüğümü söylemedim.

"Evden çıkarken annemi, babamı öpmedim, vedalaşmadım." Susup sessizce titreye titreye ağladım. Çok zamanım kalmadığı için kendimi toparlayıp konuşmaya devam ettim. "Çok fazla kötü huyum var; bunlardan biri de aileme, onları sevdiğimi söylememek. Sizi çok seviyorum Özgür. Annemi, babamı, seni..." Deli gibi ağlarken gülmeye başladım.  "Sevdiğimi giderayak söylüyorum kusura bakmıyorsun değil mi?"

"Boş konuşma kurtulacaksın dedim!" Sesi boğuk ve çatallanmıştı. Duygusal kekim, sen ağlama ben senin yerine de ağlarım.

Birkaç dakika sonra büyük bir felaket yaşanacaktı. Zaman kaybetmeden söze girdim.

"Yiğit Şah?"

Cevap vermedi. Burnumu çekip sesimin neşeli çıkmasına dikkat ederek konuştum.

"Cevap vermeyecek misin?"

"Söyle... Söyle efulim." Titrek sesi tüm sahte neşemi kırdı.

"Ne demiştim, senden vazgeçtim? Evet, doğru vazgeçtim ama senden değil, seni sevmekten değil. Bunu sana söylemekten vazgeçtim."

Söylemenin verdiği rahatlamayla gülümsedim.

"Bunları konuşmak için çok zamanımız olacak. Ömrümün geri kalanını senin için rezerve ettim, Umut Hanım. Öyle gidecek gibi konuşma, bırakmam. Daha ömrüm boyunca nazını niyazını çekeceğim, sarıp sarmalayacağım, çok seveceğim, güzel seveceğim." Kısa bir es verip devam etti. "Anlayacağın seninle daha çok işim var. Bu sefer gitmene asla izin vermem."

Geleceğe dair o küçük umut tam sol tarafıma kondu. Sonra gittikçe yaklaştığım lambaların gerçekliği yüzüme çarptı. Umutlarım tekrar içimde boğulup en derinlere kayboldu. Gözlerim dolup dolup taşarken emniyet kemerimi kontrol ettim. Sanırım hazırdım.

"Eğer sağ kurtulursam; Özgür, istediğin gibi sana abi diyeceğim."

"Bana abi demeni istemiyorum! Güzel olan seninle abi demen için tartışmaktı."

Gülümsedim, yalnız değilmişim.

"Sevinmen gerekirdi, bebek gibi ağlıyorsun!"

Çok yaklaşmıştım, kırmızı yanan lambayla metrelerce uzağımda olan arabalar yavaşladı. Dikiz aynasından arkamı kontrol ettim. Çok uzakta tek bir araç vardı. Eğer sürmeye devam edersem bu hızla duran araçlara yetişir çok büyük bir kazaya neden olurdum. Yaptığım kaza sonucu oldu da biri öldü, işte o zaman çok büyük sıkıntılar çekerdim. Hem vicdanen hem de hukuken. O yüzden yapacağım kontrollü kaza tek benim canımı tehlikeye atmalıydı.

"Dramatik bir çıkış yapamıyorum," Güldüm. "ama zaman geldi."

"Umut hayır!" Telefonu kapattığımda Yiğit Şah'ın bağırışı, Özgür'ün haykırması yarım kaldı.

Derin derin nefesler alıp verdim, bunu yapabilirdim. Aptal cesaretinden bol ne vardı ki bende! Nefesimi tutup belki de sonum olacak o hamleyi yaptım.

Direksiyonu tek elimle sıkıca kavrayıp tüm gücümle sol şeride kırdım ve el frenini çektim.

Şöyle bir durup hayatıma baktığımda tek gördüğüm keşkelerimdi.

Keşke daha çok seviyorum deseydim. Keşke babamla iyi olarak ayrılsaydım. Keşke gurur yapmayıp hislerimin peşinden gitseydim. Keşke üzgünken gülmek yerine kırgınlığımı, üzgünlüğümü belli etseydim. Keşke daha az çalışıp daha çok deniz görseydim. Keşke o sütlacı yemeyip her zamanki gibi verseydim. Keşke hayatı, hayatımı dilediğim gibi; özgürce, sorumsuzca, yarını düşünmeden yaşasaydım.

Neden mi?

Çünkü yarın bitebilir her şey.

Çünkü yarın ölecek gibiyiz.

Çünkü yarın yok ki.

***

Ağlayış ve iç çekişlerin duyulduğu soğuk hastane koridorunda herkesin tek yaptığı şey dua etmekti. Genç adam gözlerini ellerindeki kandan ayıramıyordu. Sevdiği kadın adeta kan kusmuştu. Gözlerinin önünde kendi kanında boğulan sevdiğini ağlayarak izlemekten başka bir şey yapamamıştı. O anları hatırladıkça acizliği katlanarak artıyor, sessiz sessiz dökülen gözyaşları durmak bilmiyordu.

Bir saat öncesine kadar mahşer yeri gibi olan koridor şimdi sessiz sakindi. Mustafa Bey kızının haberini alır almaz hastaneye gelmiş ve suçluluk psikolojisiyle Yiğit Şah'a bağırıp çağırmıştı. Ancak Yiğit Şah'ın tek yaptığı perişan ve biçare şekilde Mustafa Bey'in gözlerine bakmak olmuştu.

Selim Bey, oğlunun sırtını sıvazladı. Buradayım her şey düzelecek, demenin bir başka yoluydu bu. Yiğit Şah kızarmış gözlerini babasına çevirdiğinde ne yapacağım, diye sormak istedi.

Ne yapacağım, eğer ona bir şey olursa ne yapacağım baba, demek istedi. Fakat tek yaptığı daha fazla gözyaşı dökmekten başka bir şey olmadı.

Hiçbir şeye benzemiyordu bu acı, hiçbir şeyle kıyaslayamıyordu ve hiçbir acı onu bu kadar öldürmemişti. Ömrü bitiyordu sanki, her an hayatı ellerinden kayıp gidecekmiş gibi hissediyordu.

Hayatını, canını, umudunu bu hale gelmesine sebep olanın canını almak istedi. Fevri davranıp ayağa kalktı. Kimseye kulak asmadan hastaneden çıktı. Arabasına bindiğinde arkasından koşturan Özgür'ü fark etmedi, gaza bastığı gibi gitti. Nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Kısa bir süre sonra sertçe el frenini çekip aşağı indi. Mekana girdiğinde gündüz olduğu için çalışanlardan başka kimse yoktu. Oktay'ın odasına çıkarken onu durdurmaya çalışan güvenlik Yiğit Şah'ın gazabına uğramaktan kurtulamadı. Odanın olduğu koridora ulaşıp saniyeler içinde destursuz kapıyı açtı. Oktay Topal gürültüyle açılan kapı yüzünden refleksle elini beline atmıştı. İçeri girenin Yiğit Şah olduğunu görünce planının işe yaradığını anladı. Yiğit Şah tamamen içeri girip arkasından kapıyı sertçe kapattı ve kilitledi. Tek kelime etmedi, gözü dönmüş bir şekilde önündeki tüm engelleri aşıp Oktay'ın boğazına yapıştı.

"Yanına kalacağını mı sandın? Yanına bırakacağımı mı sandın?!"

Bozguna uğrayan Oktay, boğazına sarılan ele aldırmadan belindeki silaha davrandı ancak Yiğit Şah atik bir şekilde silahı alıp Oktay'a doğrulttu. Oktay işin ciddiyetini fark ettiğinde dışarıdaki adamlara seslendi ama kapı kilitli ve kırıp açılacak cinsten değildi. O an anladı, bu işin sonu kötü bitecekti.

"Seni bitiririm demiştim! Ona dokunursan seni öldürürüm demiştim!!"

Kapıyı açmak için tekmeleyen adamların sesine polisin siren sesi de eklendi. Özgür, Nevzat başkomiser ve ekibiyle olay yerine intikal etmişti.

Yiğit Şah'ın zihni bulanmış ne yaptığının bilincinde değildi. Tek düşündüğü önündeki adamı çekip vurmaktı. Belki biraz olsun içi soğurdu.

"Ne o beni vurup hapishane kuşu olmaya mı karar verdin? Bana bir şey olmaz ama sen..."

Yiğit Şah karşısındaki adamın koktuğunu ama kuyruğu dik tutma çabalarını gördü. Oktay'ın hemen yanındaki bibloya ateş etti. Korkuyla gözlerini kapatan Oktay yavaşça gözlerini açtı.

"Polis dışarıda Yiğit!" Tedirgin korkmuş sesi Yiğit Şah'ı içten içe güldürdü ancak yüzünde mimik oynamadı. Gözlerini Oktay'ın gözlerinden ayırmadan kapının yanındaki büyük heykele iki el ateş etti.

Kapının ardından Özgür ve Nevzat başkomiserin seslenişlerini duymasına rağmen cevap vermedi. Oktay kapıya doğru bağırıp yardım dilenirken zevkle izledi.

"Yiğit kardeşim yapma! Aç kapıyı başın belaya girecek!"

Özgür'ün söylediği hiçbir şeyi umursamadı. Silahı tekrar Oktay'a çevirdi. Zorda olsa polisler tarafından kırılan kapıyla Oktay derin bir nefes aldı. Yiğit Şah duruşunu bozmadan namluyu Oktay'a doğru tutmaya devam etti.

"Bırak silahı Yiğit, bu şekilde hiçbir yere varamayız! Zaten içeri girecek elini kana bulama!" Nevzat başkomiserin söylediklerine de kulak asmadı.

"Anlat! Her şeyi anlat! Nasıl yaptığını anlat yoksa yemin ediyorum buradan ancak leşin çıkar!" Yiğit Şah'ın odayı inleten sesiyle Oktay başını iki yana sallayıp inkar etti.

Yiğit Şah zıvanadan çıkmış bir şekilde Oktay'ın çok yakın mesafesine ateş edip silahı tekrar eski konumuna getirdi.

"Son kez söylüyorum anlat! Bir sonraki ateş edeceğim yer alnının çatı olacak!" Birkaç adım atıp namlunun ucunu Oktay'ın alnına dayadı.

Nevzat başkomiser silahını Yiğit Şah'a doğru çevirmiş tetikte bekliyordu. Küçük bir boşluğu, olaya müdahale edeceği anı bekliyordu.

"Üçe kadar sayacağım O*uspu çocuğu."

"Yiğit yapma! Umut'u düşün! Uyandığında ona ne diyeceğiz?!"

Güzel Umut'u sağ salim ameliyattan çıkacak ve uyanacaktı. Sonrası ise sadece onlara kalmıştı, kimse umurunda olmayacaktı.

"Bir!"

"Umut uyandığında seni göremezse çok üzülecek, hadi hastaneye geri dönelim kardeşim yapma!" Özgür'ün ikna etme çabası Yiğit Şah'a tesir etmiyordu.

"İki!"

"Bu pezevenk için müebbet yemeğe değer mi? Yapma Yiğit." dedi Nevzat başkomiser

"Üç!"

"Tamam! Tamam itiraf ediyorum! Ben yaptım! Umut Hazar'ın arabasına komplo kuran benim! Uyuşturucu sevkiyatını sabote ettiği için yaptım." Oktay gözlerini sıkı sıkı kapatarak itirafını yapmış birçok polis memuru da tanıklık etmişti.

Yiğit Şah yavaşça geri çekilip karşısında titreyen ve terlemiş adama baktı. Silahı indirip yere attı. Anında polisler tarafından ikiside kelepçelenirken Nevzat başkomiser, Yiğit Şah'ın ne yapmaya çalıştığını anladı.

Emniyete gittikten ve birkaç işlemden sonra Yiğit Şah, Nevzat başkomiser sayesinde serbest bırakılırken Oktay Topal göz altına alınmıştı.

Yiğit Şah, Özgür ve Nevzat başkomiser hastanenin otoparkına arabaları park ettiğinde Nevzat başkomiser ellerini cebine sokarak Yiğit Şah'a hitaben konuştu.

"Tüm bu tan tana itirafı alabilmek için miydi? Bugün bize bildiğin aksiyon-gerilim filmi yaşattın."

Yiğit Şah arkasını dönüp Nevzat başkomisere baktı.

"Hayır, onu gerçekten öldürmeye gittim. Ses kaydını ise cezai indirim alırım diye kaydettim."

Özgür gözlerini kapatıp alnını sıvazladı. Yiğit Şah'ın soğukkanlı sesi şaka yapmadığını gösteriyordu. Zaten o hiçbir zaman şaka yapmazdı.

"Neden vazgeçtin o zaman? Onu öldürebilirdin." diye sordu bu sefer de Nevzat başkomiser.

Yiğit Şah yürümeye devam ederek konuştu.

"Umut için..." Durdu ve arkasına baktı. "Hem ben öldürmesem bile zaten içeri girdiğinde öldürülecek."

***

Yoğun bakımdan normal odaya alınan genç kadın hâlâ gözlerini açmamıştı. Beti benzi solmuş hasta yatağında hareketsizce  yatıyordu. Sürekli birileri odada oluyor genç kadını asla yalnız bırakmıyorlardı. Yiğit Şah ve Özgür zorda olsa anne babalarını göndermişler hasta odasında ikisi birlikte refakat ediyorlardı. Özgür kantinden bir şeyler almak için odadan ayrıldığında sonunda genç kadınla baş başa kalabilmişlerdi.

Zaten yakın olan sandalyesini biraz daha yatağa yaklaştırdı. Genç kadının elini daha sıkı tutup alnını dayadı. Tüm gece yoğun bakımın önünde oturmuştu, sabah normal odaya alındığımdan beri de genç kadının uyanmasını bekliyordu. Fazlasıyla bitkin düşmüş ancak bir an olsun yanından ayrılmak istemiyordu.

Ameliyattan sonra doktorun yaptığı açıklama içini acıtmış, sevdiği kadının çektiği acıyı düşündükçe lanet etmişti. Kaza esnasında araç takla atmış ve hava yastığı açılmamıştı. Onu hayata bağlayan tek şey emniyet kemeri olmuştu. Kazanın şiddeti yüzünden kaburgası ve bacağı kırılmış, omzu yerinden çıkmıştı. Kırılan kaburgası akciğerine zarar vermiş iç kanamaya sebep olmuştu. Genç kadının kendi kanında boğulduğu anları hatırladığında tüyleri diken diken oldu. O anı unutmak istiyor fakat bir türlü aklından çıkmıyordu. Sevdiği kadının eline alnını dayamış dinlenirken kısık bir ses işitti.

"Elim uyuştu."

Kafasını yavaşça kaldırdığında sevdiği kadının kısık bakışları ve yorgun yüzüyle karşılaştı ama yine de yüzündeki yaramaz ifade kendini belli ediyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp içinden Allah'a şükretti, sonunda uyanmıştı. Ağzını açıp bir şey diyemedi. Yaşadığı rahatlamayla gözleri dolmuş ilk gözyaşı yanağından yol çizip sakallarına karışmıştı. Öylece baktı sevdiğine, baktıkça mutlu oluyor ağlama isteği artıyordu.

"Gözlerini açtın ya bu sefil hayatım günlük güneşlik şimdi."

















Continue Reading

You'll Also Like

51.6K 2.7K 18
Siz:SELAAAMMM Siz:Pışt baksana cinsiyetinin ne olduğunu bilmediğim için seslenemediğim kişiii. Siz:BAKSANA LAAAN. Siz:Mal mısın lan sen? Siz:Nuğlar b...
405K 21.5K 33
"Ne bağırıp duruyorsun? Konağı ayağa kaldırdın!" Karşımda dikilen adama yumruğumu gerçirmemek için içimde verdiğim mücadeleden söz bile edemezdim. E...
708K 32K 70
ᴛᴀᴍᴀᴍʟᴀɴᴅı 🦋 05...; Bir baksan gözlerime, anlayacağım her şeyi; 05...; Beni sevip sevmediğini. 05...; Çünkü bilirsin, Özkan. 05...; Gözler yalan söy...
255K 6.1K 4
Derin Gökser, 17 yaşında babasının işleri nedeniyle doğup büyüdüğü ilçeden, evinden ve okulundan ayrılmak zorunda kalır. Duygusal sancıların içinde...