Kuzey Yıldızı (Tamamlandı)

By SedefGencel

140K 6.1K 3.2K

*** Alıntı *** "S-Simal..." derken kollarımın arasından yere kayarken bende onunla birlikte yere oturup onu k... More

1. Bölüm: Aksoy Koleji
2. Bölüm: Duvarları olan insanlar
3. Bölüm: Ediz
4. Bölüm: Hasta
5. Bölüm: Yeni bir anlaşma
6. Bölüm: Kavga etmeyeceğim
7. Bölüm: Detaylar ve Domino taşları
8. Bölüm: Konuşma çabaları
9. Bölüm: Ceza
10. Bölüm: Geçmişten gelen...
11. Bölüm: Çalışma grubu
12. Bölüm: Bilinmezlik Hissi
13. Bölüm: Kavga?
14. Bölüm: Kararsız
15. Bölüm: Yılbaşı
16. Bölüm: Acı gün
17. Bölüm: Düşüncelere kısa bir ara
18. Bölüm: Yaşattığını yaşamak
19. bölüm: Ediz ve Aslı
20. Bölüm: Duyguları bastırmak
21. bölüm: Okyanusun ortasında
22. Bölüm: Duvar gibi
23. Bölüm: Değişmeye bugünden başla
24. Bölüm: Davet
25. Bölüm: Derin...
26. Bölüm: Uludağ
27. bölüm: Ben hep sana inanırım
28. Bölüm: Kıskançlık mı o?
29. bölüm: Yeni nakil
30. Bölüm: Aslı...
31. bölüm: Bir yeri tanımak
32. Bölüm: Onu kaybedemem, yeni bulduk biz birbirimizi
33. Bölüm: Sıcak çikolata
42. Bölüm: *İlk Öpücük*
43. bölüm: yarış
44. bölüm: *Umudun Ateşi*
45. Bölüm: *Seni kaçırıyorum*
46. bölüm: *KUZEY YILDIZIM!*
47. Bölüm: *İzmir - Nevşehir*
48. Bölüm: *1 Nisan*
49. Bölüm: *Dövüş*
50. Bölüm: Zeynep
51. Bölüm: Ayrılık
52. bölüm: *şarkı savaşı*
53. bölüm: Futbol meselesi
54. Bölüm: Şapkalı
55. Bölüm: s-seni... seviyorum adam...
56. Bölüm part 1: ölüyor!!!
56. bölüm part 2: nasıl dayanacağım?
57. bölüm: polis mi?
58. bölüm: Mert ve kardeşi
59. Bölüm: Part 1
59. bölüm part 2
60. Bölüm: ses kayıtları...
61. bölüm: Herkes gidermiş...
62. Bölüm: Artık hatıramda kal...
63. Bölüm: *Geç kalmak...*
64. bölüm: Karadeniz
65. Bölüm: Pamir!
66. Bölüm: Karmakarışık
67. Bölüm: Part 1 *Sınav*
67. Bölüm: Part 2 *Fransa*
68. Bölüm: Şirket
69. Bölüm: Çiçek meselesi
70. Bölüm: *Helin*
71. Bölüm: Bodrum
72. Bölüm: Tatil...
73. Bölüm: Part 1 *Fotoğraf*
73. Bölüm: Part 2 *48 saat*
74. Bölüm: abiler abileri anlar
75. Bölüm: *İnsanlar Değişir..*
76. Bölüm: Düğün
77. Bölüm: Yalan söyledi
78. Bölüm: Soğuk Maviş
79. Bölüm: Part 1
79. Bölüm: part 2
80. Bölüm: Bursa
81. Bölüm: Ellerin ellerime...
82. Bölüm. Part 1 - Maganda
82. Bölüm. Part 2 - Notlar
83. Bölümden KESİT
83. Bölüm: Sahne
84. Bölüm: Hastane
85. Bölüm *Part 1*
85. Bölüm: Part 2
86. Bölüm: Suçluluk
87. Bölüm: Gizli gerçekler 1
87. Bölüm: Gizli gerçekler 2
88. Bölüm: Bir kâbusun başlangıcı
89. Bölüm: Kim?
90. Bölüm: Uçurum
91. Bölüm: Son nefeste...
92. Bölüm: Part 1 *Mektuplar ve kavuşmalar*
93. Bölüm: Her gün yeniden tanışmak
94. Bölüm: İnsanların sesleri
95. Bölüm: Hafızanın yükü
96. Bölüm: Bitmeyen Korkular Ve Anlamsız Özürler
97. Bölüm: Geri dönmek
98. Bölüm: Kayıp kız
99. Bölüm: FİNAL *Son vuruş*

92. Bölüm: Part 2 *Uzaktan sevmek*

317 23 113
By SedefGencel

Helöööö... Sizi hiç bekletmek istemedim ve geldim ama bu sefer yorum şartını tamamlamanızı bekleyeceğim. Bol bol satır arası yorum atarsanız 150 yorum çabucak tamamlanır. :)

Keyifli okumalar...

*********

SİMAL'DEN

Kahvaltıdan sonra odama girenlerle gergin bir nefes alarak gülümsedim. Anlaşılan bugün benim için yoğun bir gün olacaktı.

"Günaydın Simal. Nasılsın? İyi uyuyabildin mi?" diye sordu Aslı.

"Günaydın. İyiyim yani bir sorun olmadı." Sırayla gözlerimi onlarda gezdirdim. İsimlerini kendime hatırlatabilmek için. Yanındaki kişi Ediz'di. Ezgi, Emrah ve... Onu dün görmüştüm. Benden en uzakta duran kişiydi ama adı neydi? Dün ismini söylememiş miydi acaba? En uzakta durduğunu hatırladığım için bu muhtemeldi. Onunla tanışmamıştım.

"Sen kimdin? Yani ismin?"

Gözlerini kapatırken bakışlar benim ve onun arasında gidip geliyordu. Yanlış bir şey mi sormuştum? İsmini merak etmiştim sadece. Kendimi kötü hissetmeye başlarken gözlerini açıp gülümsedi. "Alaz ben, çocukluk hatta bebekliğinden beri arkadaşınım. Memnun oldum tanıştığımıza."

İçimde bir endişe belirirken bu hissi dün defalarca yaşadığımı hissettim ama sakin kalmamı sağlayan şey gülümseyişiydi. Ne kadar güzel gülümsüyordu. Bakışları bile kendimi iyi hissettirirken ona dalıp gitmiş ve onun havada kalmış elini son anda fark etmiştim. Elini tutup sıktım. Kalbim küçük bir çocuğun lunaparktaki heyecanı gibi hızla atarken gülümsedim. "Memnun oldum bende" Ben hafızamı kaybetmiş olsam da en baştan benimle bu şekilde tanışması hoşuma gitmişti.

Gözlerim daha önce görmediğim erkekte durunca ne sormak istediğimi anlayarak kendini tanıttı. "Pamir ben de." Korkacağım derecede zor geçmeyecekti bugün anlaşılan.

O sırada içeri giren doktorlarım içeridekilerle bir an duraksadılar. Doktorlarım çünkü birisi beyin cerrahı Faruk Bey, diğeri de psikiyatri doktorum Kenan Bey'di. "Biz geç kaldık sanırım." dedi alayla Faruk Bey.

"Bizim ders falan kalmadığı için biz dayanamayıp erkenden geldik. Gelmese miydik?" diye sordu Ezgi çekinerek.

"Simal rahatsız değilse, yorulmadığı sürece bir sorun yok. Hemşire arkadaşlarımıza zorluk da çıkarmadığınız sürece hiçbir problem yok."

"Hiç zorluk çıkarmayız biz." Dediği sırada kapı açıldı ve Cenk'in sesi doldurdu içeri. "Yav ne demek, İskender yiyemez? Yer, bal gibi de yer. Kim diyor yiyemez diye?"

"Beyefendi uyması gereken bir diyeti var hastamızın. Lütfen ama."

"Hemşire kardeşim bacım çiçeklerimi aldın, içli köftemi aldın, tatlımı aldın iskenderimi vermem ama artık. Tatsız tuzsuz yemek yedirmekle nasıl iyileşsin benim kankim?"

"Beyefendi-"

"Vermiyorum. Hatta sen bana tatlımı versene."

Cenk ve hemşirenin komik tartışmasını Faruk Bey bölerken ben Cenk'in hallerine gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Sorunun ne olduğunu öğrenebilir miyim?"

Cenk doktoru hatta bizleri yeni fark ederek döndü ve bu sefer de Hemşire Hanım'ı şikayet etmeye başladı. "Doktor Bey, Hemşire Hanım'ın bana gıcığı var galiba getirdiğim hiçbir şeyi içeri almıyor. Bir şey söyler misiniz lütfen?"

"Faruk Bey, hastaya içli köfte, İskender yedireceğim diye tutturdu. Diyeti var dedim ama dinletemedim."

"Hastanemizin belirli kurallarının olmasının yanında önceliğimiz hastalarımızın sağlığı. Getirdiğiniz yemekleri yiyemez." dedi nazik bir biçimde gülümseyerek. Kenan Bey ise arkasından ekledi. "Ayrıca saat daha sabahın 9'u. İçli köfte ve iskender mi yiyorsunuz siz bu saatte?"

Cenk çocuklar gibi surat assa da omuz silkip diretmeye devam etti. "Ama Faruk Bey'cim Doktorcum dedi. Simal kankime sevdiği şeyleri hatırlatabilirmişim. İskender yemek için Bursa'ya giden biri o. İskenderin saati mi olurmuş hiç?"

Ben mi? Böyle bir şey yapmış mıydım gerçekten? Kaşlarım hayretle havalanırken konuşmanın giderek daha da eğlenceli bir hal aldığını fark ettim.

"Evet dedim ama Simal sizin kankiniz olduğu gibi şu anda benim hastam. Yani benim iznim dışımda diyetiyle oynayamazsınız."

"Yazdığınız yemekler de tatsız tuzsuz bir şey." diyerek somurttu ve aklına yeni gelen şeyle tekrardan dikleşti. "Peki benim çiçeklerim? Çiçeklerimi de aldı Hemşire Hanım. Onlar yenmiyor da. Bir köşede güzel güzel duruyorlar."

Doktor Bey, Hemşire Hanım'a döndüğünde kaşlarını çattı Hemşire. Cenk nasıl delirttiyse kadını. "Bir köşede derken? Koca çelenk getirmiş Faruk Bey. Nasıl içeri almasına izin vereyim?"

"Cenk Bey-"

"Tamam tamam anladık. Çiçekte yok." Cenk trip atarak Faruk Bey'in sözünü kestiğinde yanaklarımın içini ısırmam bile yeterli gelmediği için elimle dudaklarımı kapattım. "Ben gidip çelenkteki dürümleri çıkartayım o zaman. Kokmasınlar yazık." diyerek odadan çıkan Cenk'le kahkaha attım. Çelenge dürüm saklamak nedir? Cenk iki adım atmışken kapının önünden geri dönüp elindeki paketi Faruk Bey'e verdi. "Siz yersiniz artık. Hem belki bir dahakine izin verirsiniz." Hemşire Hanım'a gözlerini kısarak döndü ve kızar gibi ekledi. "Ne var yani çelengi alsaydın? En azından dürüm yerdi kankim." Cenk trip atarak gittiğinde bu durumdan en çok eğlenen bir bendim galiba.

Faruk Bey "Tam olarak bundan bahsediyordum." diyerek bize döndü.

Kontrollerini yapıp gittiklerinde babam da arkadaşlarıma beni emanet ederek eve kıyafet falan almak için gitmişti. 2 saat içinde dünkü kadro hatta daha fazlası odama toplanmıştı bile. Endişem ise isimlerini karıştırmaktı. Çünkü kalabalıklardı.

Bugün gelenler; Caner, Yekta, Doğan abi ve Anıl'dı. Bunlar sadece sabahtan gelenlerdi ve gün daha uzundu. İçimden bir ses ise gelen çok olacak diyordu. Odada sessizlik oluşmamasının sebebi kesinlikle Cenk'ti her şeyden bahsediyor ve beni endişelerimden arındırıp güldürmeyi başarıyordu. Ama odanın kapısı açılıp içeri giren kızla Cenk'in bile yüzündeki gülümseme silindi. Hepsi birbirine bakarken Aslı gülümseyerek ayağa kalktı. "Gel Arzu. Hoş geldin."

"Rahatsız etmedim umarım ben sadece Simal'i görmek istemiştim."

Gülümsemek istedim ama Alaz'ın sinirle verdiği nefesi duyduktan sonra gözlerimi ondan alamaz olmuştum. Sabah gülümsediği için içimdeki endişeyi yok ederken şimdi bu kadar sinirlenmesinin bir sebebi olmalıydı.

"İyi olmana sevindim Simal." diyen kıza döndüm.

"Teşekkür ederim. Sen kimsin?"

"Arzu ben. Seninle beraber-"

"Arzu." diyerek ayağa kalkan Ezgi sözünü kesti. Endişeyle yerinde kıpırdanırken gözlerim kısıldı. "Biz seninle kahve mi alıp gelsek? Tek başıma getiremem ben."

"Ben de yardım edeyim size." diyerek ayaklandı Emrah'ta. Benden bir şeyler sakladıklarını anlamamak elde değildi. Gerçi saklamasalar bile ben zaten hatırlamıyordum değil mi? Ne derlerse ona inanırdım. İçimde öfkenin kıvılcımlarını hissederken saniyeler içinde büyüdü sanki. "Hepiniz birlikte gitmeye ne dersiniz? Bence harika fikir." Herkes birbirine bakmaya başlarken kalp atışımın bile hızlandığını fark ettim. "Hiç merak etmeyin hafızamı kaybettiğim için ne derseniz ona inanıyorum ya zaten, salak yerine koyup istediğinizi yapabilirsiniz."

"Simal yanlış anladın-"

İsimlendiremediğim öfke bir anda patlarken "Odadan çıkın dedim! Çıkın ve nereye istiyorsanız oraya gidip istediğiniz kadar konuşabilirsiniz! Çıkın!" diye bağırarak sözünü kestim Ezgi'nin. Hiçbiri çıkmayıp Alaz'a bakmaya başladıklarında daha da öfkelenmiştim. "Ya çıksanıza! Neyini anlamıyorsunuz 'çıkın' dememin de birbirinize bakıyorsunuz? Çıksanıza!"

Odamdan çıktıklarında derin bir nefes alıp verdim ama odadan çıkmayan kişiyi fark ettim. "Dediklerimi duyduğunu düşünüyorum."

"Gayet net."

"Eee ne bekliyorsun? Çıksana."

"Ben seni kızdıracak bir şey yapmadığımı düşünüyorum."

"Arzu gelince ilk sinirlenen sen oldun. Sende çık dışarı." diye kızdım kaşlarımı iyice çatarak.

"Doğru ben sinirlendim çünkü çevremizde olmasından hoşlanmadığım biri."

Alaz'ın sakinlikle söylediği şeyle kaşlarım gevşedi ve ona odaklandım. "Neden burada o zaman?"

"Benim dışımda hoşlananlar olduğu için."

Aslı'nın gülümseyerek onu karşılayışını hatırladım. Kimdi peki Arzu? Bir kısım sevmezken bir kısım onu seviyordu. Bunun sebebi neydi? "Ben seviyor muydum?" diye sormamla derin bir nefes alıp verdi. "Bilmiyorum. Ama senin sevip sevmediğini bilsem bu ikiliğin olmasına izin vermezdim."

Kafamı karıştırdığı için alnım kırıştı ama daha fazla soru sorup kafamı iyice karıştırmak istemedim. Omuz silkip üstünde durmamayı seçtim. Alaz'ın yüzündeki yorgunluk izleri azalmış olsa da uykusuzluğu kızarmış gözlerinden ve gözaltlarından okunuyordu. "Sen akşam gitmedin mi?"

Tek kaşını kaldırırken oturduğu yerden öne doğru eğildi hafifçe. "Sen hangi cevabı almak istersin?"

"Uyuduğun cevabı."

"Uyudum." diyerek rahat bir şekilde arkasına yaslandığında kaşlarım çatıldı. Uyumuşmuş (!) Bende inandım (!)

"Yalancı. Bundan sonra senin söylediklerine inanmayacağım. Yalan söylüyorsun."

"Uyuyup uyumadığımı sordun, kaç saat uyuduğumu sormadın. Yanlış soru soran sensin, ben doğru cevap verdim." Göz devirerek bende kollarımı göğsümde bağlayarak gözlerimi ondan çektim. Bu hep doğruyu söyleyeceği anlamına da gelir miydi? Bence gelirdi ve bu detay inanılmaz hoşuma gitmişti ama bunu bilmesine gerek yoktu.

"Burada mı kaldın?" Babam odadaki koltukta yatmıştı ama onu görmemiştim. Belki babam biliyordu burada kaldığını ama ben bilmiyordum. Sabah babamdan hemen sonra onu görmüştüm ama gece niye uyumamıştı? Daha doğrusu az uyumuştu?

"Evet." dedi dudaklarındaki küçük bir tebessümle. Gözlerine bakmak gerçekten çok güzeldi. Açık kahve gözlerinin arkasında saklı çok fazla gerçek var gibi geliyordu ama onunla ilk defa konuşuyorduk böyle. Bir de ismini bir başkasından her duyduğumda ürperiyordum. Ama onunla konuşurken ya da ismini söylerken böyle bir şey hissetmiyordum hatta ismini söylemek garip ama iyi hissettiriyordu.

"Neden az uyudun o zaman?"

"Evim buradan uzak ve bir köpeğim var. İsmi Carlos. Beni görmeyince üzülüyor ve çok özlüyor, bende onu özlüyorum. Onu görmeye gittim birkaç saat uyuyup. Sonra da sabah yanında olabilmek için geri döndüm."

Köpeğini düşünmesi çok hoştu ama burada kalmak yerine evinde kalsa onun için daha kolay olurdu. Böylece de uyuyacağı vakitleri yolda geçirmemiş olurdu. Hem uykulu olduğu için kaza bile yapabilirdi Allah korusun. "Neden evinde kalmıyorsun o zaman? Ezgi kuzenim olmasına rağmen eve gidiyor. Sen niye gitmiyorsun? Hem de köpeğin varmış."

"Muhtemelen gitmem gerek ama sen tüm sorumluluklarımdan daha güzelsin. Carlos burada olduğum için bana anlayış gösteriyor. Senden fazlasıyla uzak kaldım zaten."

Yanaklarımın ısındığını hissederken hafifçe gülümseyerek "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Çocukluk arkadaşım derken sadece çocukken arkadaşım olan biri değildi. Çok yakın bir arkadaşlık bağımız vardı demek ki. Onunla konuşurken 'kızar mı?' 'üzülür mü?' gibi soruları hiç düşünmüyordum. Merak ettiğim bazı şeyleri ondan öğrenmek çok doğru olurdu sanırım. Yatakta bağdaş kurarak doğruldum ve karşımda boş kalan yatak kısmına 'Gel' dercesine hafifçe elimi vurdum.

Gözlerinde bir parıltı görsem de yüzündeki şaşkınlık daha ağır basıyordu. "Neden?"

Göz devirdim bıkkınca. Neden ne ya? Karşıma oturmasının bir sebebi mi olmalı illa? Çocukluk arkadaşım üstelik 'Neden?' diye soran. "Üstüne atlamayacağım merak etme (!) Neden ne ya? Gel işte, bir şeyler soracağım sana."

Şaşkınlığı silinirken dudağının bir tarafı yukarı doğru kıvrıldı ve sırıtışa dönüştü. "Üstüme atlamayacağından nasıl emin olayım? Yorgun da olsam hâlâ çok yakışıklıyım." diyerek yüzünü gösterirken abartıyla göz devirdim. Karar verdim kesinlikle çocukluk arkadaşım.

"Gelme vazgeçtim çünkü her an o yakışıklı yüzüne yumruğumla bir morluk ekleyebilirim. Gelme."

Söylediklerimin tam tersini yapmak onun için eğlenceliydi galiba çünkü oturduğu yerden kalkıp karşıma oturdu. Ben de bir şey demeden yerimde dikleştim. "Şimdi sana bazı sorular soracağım. Sana soruyorum çünkü hem doğru cevap vereceğini hissediyorum hem de seninle konuşmanın daha kolay olduğunu fark ettim. Aramızda kalacak ama tamam mı? Babamın duyup üzülmesini istemiyorum." Gülümserken başını aşağı yukarı salladı. "İlk olarak babamın ismi ne? İkincisi ben neden buradayım? Yani beyin kanaması falan dediniz ama durduk yere mi oldu bu beyin kanaması? Bir de son olarak yanında ayna var mı?"

"Babanın ismi Koray öncelikle... Durduk yere beyin kanaması geçirmedin dediğin gibi. Uzun bir konu ama kaza geçirdiğini bil şimdilik. Detaylar şu aşamada o kadar da önemli değil. Ve aynayı ne yapacaksın? Tabii ki yok."

Koray, Koray, Koray. Babamın ismi... Bunu unutmamak için kafama not ettim. Söylediği gibi kaza geçirdiğimi bilmek şimdilik yeterdi. Geri kalanını çok da merak etmiyordum şu an. "Göz rengimi hatırlayamıyorum. Yüzümü görmüştüm ama bir türlü göz rengimden emin olamıyorum. Kulağa komik geliyor değil mi? Kendi göz rengini bile bilmemek..."

"Komik gelmiyor. Biliyorum senin için çok zor alışmak, kendi içinde çok zorlanıyorsun eminim ki ama senin yaşıyor olman hepimize iyi geliyor. O yüzden bizler için kendini zorlamana gerek yok, bırak bizler senin için uğraşalım." Cebinden telefonunu çıkarıp bana uzattı. "Aynam yok ama telefon da yeter diye düşünüyorum."

Telefonunu aldığımda yüzümü inceledim bir süre ve telefonunu ona uzattım. "Gözlerimin kahverengi olduğunu düşünmüştüm. Babamın gözleri kahverengi ya o yüzden."

"Annenin gözleri maviydi." demesiyle heyecanla ona baktım. "Annemi tanıyor muydun? Çocukluk arkadaşım olduğuna göre çok saçma bir soru oldu demi? Neyse..."

"Tanıyordum ve istersen sana ikinizin fotoğraflarını getirebilirim."

"Gerçekten yapar mısın bunu?"

Ellerimin üzerine ellerini koydu ve güç verircesine tuttu. Elleri benim ellerimin aksine sıcacıktı. İnsanın içindeki korku ve endişeleri bile eritecek kadar sıcak ve güven vericiydi. "Tabii. İstediğin başka ne varsa yaparım."

"Çok zor bir şey istesem bile mi?"

"Elimden geleni yaparım istediğini yerine getirmek için."

"O zaman bir şey daha isteyeceğim. Bana, beni hatırlatır mısın? Sizlerle yeniden tanışabiliyorum ama bana annemi hatırlatır mısın Alaz?" Gözlerim doldu ve kalbim üzüntüyle burkuldu yeniden. Annemin nasıl göründüğünü öğrenebilirdim ama bana nasıl baktığını, sarılışını, kokusunu yeniden öğrenemezdim. Bu yüzden en azından annemi hatırlamak istiyordum. Adem elması yukarı aşağı hareketlenirken başıyla onayladı. "Tüm hayatımızı hatırlatabilir miyim sana bilmiyorum ama anneni hatırlaman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Ama sen de bana bir söz vermelisin."

"Nedir?"

"Hatırlayamadıkça kendini üzmeyeceksin. Bir anda olacak bir şey değil bu. Bu yüzden kendini üzmeyeceğin konusunda söz vermelisin."

"Tamam söz." dedim gözyaşlarım geri giderken gülümseyerek. "Sende söz ver."

"Söz."

Kapı tıklatılıp açılmasıyla bizim konuşmamızda burada son bulmuştu. Cenk kafasını araladığı kapıdan içeri uzatarak gülümsedi. "Böldüysem kapıyı kapatabilirim?"

"Neyi?" diye sorarken Alaz ellerini ellerimden çekerek kalktı göz devirip. "Cenk'in huyudur boş konuşmayı da sever." Gülümserken Alaz bir Cenk'e bakıp bana döndü yeniden. "Sen uyu biraz. Bir ihtiyacın olursa seslen."

Başımla onayladığımda onlar odadan çıktılar ve bende yatağıma uzanıp gözlerimi yumdum. Uyuyamazdım belki ama biraz dinlenebilirdim.

Yarım saat ya geçti ya geçmedi ve kapım tıklatılarak açıldığında gözlerimi açarak doğruldum. Babam içeri girince gülümsedim. "Hoş geldin."

"Hoş buldum. Nasılsın kızım?"

Bana gelmeden önce onlara ani çıkışımı duymuştu anlaşılan. Gerçi nasıl duymasın değil mi? Hâlâ hastanede olduklarına emindim. "Duydun demi?"

Gülümseyerek yanıma oturdu. "Duydum ama yanına neden yaptın gibi şeyler söylemek için değil açıklamak için geldim."

"Kızmadın mı bana?"

"Ben sana kızmam, kızamam. Hele ki böyle bir zamanda hiç kızmam. İsteyerek yaptığın bir şey de değil zaten." deyince merak etmeye başlamıştım. İsteyerek yapmadığımı nereden çıkarmıştı? Hafızamı kaybettiğim için mi böyle düşünüyordu? "Biz birbirimize karşı hep dürüst olduk. Ben yine sana karşı dürüst olacağım hep olduğu gibi. Az önce yaşadığın sinir patlaması geçirdiğin ameliyatların bir yan etkisi. Ama geçici bir durum bu. Yani hep böyle olmayacak."

"Hafıza kaybım gibi mi? O da mı geçici?"

"Onu henüz bilmiyoruz. Geçici de olabilir kalıcı da..." Geçici olmasını isterdim. Yani hayatımın geri kalanında geçmişimi hiç hatırlayamayacak olma düşüncesi korkutuyordu. Acaba gerçek ben olarak tüm hayatımı unutmak mı istemiştim? İyi de bunu isteyecek kadar kötü bir şey yaşamış olamazdım. Harika bir babam ve beni düşünen bir sürü arkadaşım vardı. Güzel bir yaşantım varmış demek ki.

"Başka... Başka geçici olacak durumlarım var mı?"

"Var ama hepsini yaşayacaksın diye bir şey yok. Neler olduğunu söylemeyeceğim çünkü kafana takmanı istemiyorum. Dediğim gibi bunlar geçici durumlar. Sen sadece iyileşmeyi düşün. Başka bir şey düşünmene gerek yok."

Neler olduğu konusunda üstelemedim daha fazla çünkü bilmem gerekseydi söylerdi babam. Hem geçici olduğunu söylüyordu.

*

Saat 5 olduğunda Hemşire Hanım ve Doktor Bey gelmiş ve odamdaki, kapıdaki tüm kalabalığı göndermişti. Neden mi? Çünkü çok fazla bir kalabalık vardı ve ziyaret saati bitti demişti. Anneannemler, babaannemler, teyzemler, Korhan amcamlar gelmişti. Eşleri, çocukları derken, zaten arkadaşlarımda buradaydı çok kalabalık olmuştuk. İlaçlarımı vermiş ve bazı kontrollerimi yapıp çıktıklarında babamın da hemen gelmeyeceğini biliyordum çünkü Doktor Bey'le konuşacaktı. Oda da yalnız kalmıştım ama uykum yoktu. Camdan dışarıya bakarken kapı açıldı ve içeri Aslı, Ediz ve Arzu gelmişti.

"Koray amca ve Alaz gelinceye kadar seni yalnız bırakmayalım dedik." Aslı gülümseyerek konuşurken onları tedirgin etmemek için gülümsemeye zorladım ama içimdeki tedirginlik hafiflese de hiç geçmiyordu. Anlamıyordum nedenini bir türlü. Doktorla yani Kenan Bey'le bu durumu paylaşmalı mıydım onu da bilmiyordum. Açıkçası biraz çekiniyordum çünkü bunu babamlarla paylaşırdı yüksek ihtimalle ve o zaman bunu Alaz öğrenirdi. Böyle bir şeyi öğrenmesini de istemiyordum.

"İyi yapmışsınız."

"Seni seven insanlar sayesinde bir an önce iyileşeceksin inşallah." dedi Arzu dudaklarındaki hafif bir gülümsemeyle.

"İyi zaten benim arkadaşım. Doktor izin verse şimdi bile taburcu olur." dedi Aslı neşeyle. İyiydim tek korkum onları üzecek bir şey yapmaktı. Bir de tabi Alaz isminin arkasındaki gerçeği öğrenmek istiyordum.

Ediz'in telefonu çalmaya başlayınca o dışarı çıkmıştı. Aslı havadan sudan sohbet açıp dururken Ediz'in gelmeyişi uzayınca ona bakmak için dışarı çıkmıştı.

"Eee Simal? Hafızanı kaybettin ama duygularını da mı kaybettin?" diye soran Arzu'yla kaşlarım çatıldı.

"Ne demek istediğini anlamadım?"

"Sevgilini diyorum Simal. Ona olan hislerini de mi unuttun?"

Benim sevgilim mi vardı? Neden kimse söylememişti bana? Yani bunu arkadaşlarımdan değil ama kendisinden öğrenmem gerekmez miydi? Neden bana söylememişti? İçten içe başta o olmak üzere herkese sinirlenmeye başlamıştım. Kimdi peki sevgilim?

"Sevgilim olsaydı bana söylerlerdi. Şaka yapıyorsan-"

"Hayır şaka değil. Sana söylemediler çünkü sevgilini sevmiyorlardı ve ayrılmanızı istiyordu herkes. Siz ise birbirinize deli gibi aşıktınız. Hatta o burada." Kalbim bir an hızla çarparken aklımda beliren tek isim vardı; Alaz...

Her gece burada kalması, ona karşı kendimi rahat hissetmem bu fikrimin birkaç sebebiydi ama en büyük sebebi ona karşı bir ilgimin oluşmaya başlamasıydı. Kim diye sormayıp Arzu'nun devam etmesini beklerken duyduğum isim kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. "Pamir... Ama sana söylediğimi onlara söyleme olur mu? Bana çok kızabilirler bunu sana söylediğim için." Pamir mi? Benimle konuşmaya çalışmayan? Onu istemedikleri için mi susuyor ve kenarda duruyordu? Daha da sinirlenirken kalbimin kırılmış olması en büyük sebepti. Beklediğim ismi duymamış olmak beni bu denli üzmemeliydi. Onu sadece 2 gündür görüyordum ve bu derece ilgimi çekmiş, hoşlanmış olamazdım. Bu yüzden kendime biraz daha kızarken Ediz ve Aslı odaya girdiğinde sakinleşmek için uğraşmaya başladım. Aslı neler konuştuğumuzu sorarken Arzu bir şeyler söylemişti ama dinlememiş sadece başımla onaylamakla yetinmiştim. Pamir nasıl benim sevgilimdi? Bu iyice canımı sıkarken onlara uyuyacağımı söyleyerek yatmıştım.

Akşam yemek yerken hiçbir konuşmaya katılmak gelmemişti içimden. Konu benimle kimin kalacağına gelince ilgimi çekmişti. Babam kalacaktı ve onun yanında kim kalsın tartışması çıktığı gibi bitmişti. Çünkü kalacak kişi Alaz'dı. Ama buna izin vermeyecektim.

"Baba, sen de Alaz da gidin. Hem Alaz sen de Carlos'la kalacağın için uykunu almış olursun."

"Yanında kim kalacak kızım? Onu da düşündün mü?" Babamın alay edişine ve konuşmasına bakılırsa gitmeyeceği gayet açıktı.

"Ben kalacağım enişte. Demi Simal? Kuzenini istersin yanında?"

"Hayır Ezgi sende git benimle Pamir kalabilir." dememle suratları anında değişti ve bakışlar Pamir'e döndü. Pamir de şaşkınca onlara bakarken ona dönerek devam ettim. "Kalırsın demi Pamir?"

"Şey... Ben mi? Aslında-"

"Kalırsın." diyerek sözünü kestim ve ona itiraz hakkı tanımadım. Diğerlerine bakıp duruyordu bu yüzden 'Kalırım' falan diyemeyecekti.

Babam hariç onlar bana veda edip dışarı çıkmaya başladıklarında umursamazca omuz silktim ve önüme döndüm. Sevgilimse sevgilimdi yani niye benden saklıyorlardı? Onlar istemiyor diye o şekilde mi yaşamalıydım? En baştan söylemiş olsalardı ben şu anda en çok kendime kızıyor olmazdım. Alaz'a bakmamaya uğraşmak zorunda kalmazdım.

ALAZ'DAN

Odadan çıkmamla Pamir'in üzerine yürüyüp yakasına yapıştım. "Ne dedin lan sen Simal'e?" derken sinirle sırtını duvara çarptım. Simal nasıl 'Pamir kalsın.' derdi? Pamir ne alaka? Kuzeni var, arkadaşları var ama Pamir mi yani?

"Alaz yemin ederim ben hiçbir şey söylemedim Simal'e."

"Pamir düzgünce soruyorken söyle yoksa elimden kimse alamaz seni." diye kızarken yakasından sarstım. Bağırıp vurmamamın tek sebebi Simal'in odası önünde olmamızdı. Kavga seslerini duyarsa işler ciddi anlamda karışırdı ve bana olan güvenini sarsabilirdim. Hatayı onu bu kadar Simal'e yaklaşmasına izin vererek ben yapmıştım asıl!

"Ben hiçbir şey söylemedim Simal'e. Herkes var deyip, sen yanımda yokken odasına bile girmedim. Biraz olsun güvenemez misin bana Alaz?"

Yanımda değilken Simal'in odasının önünde beklediğini birkaç kez görmüştüm. Odada Simal'e en uzakta duruyor ve neredeyse hiç konuşmuyordu. Pamir'in değişmez huyu da yaptığı şeyi başardıktan sonra gururla insanın karşısına geçer söylerdi. Gözüme inen öfke perdesi kalktıktan sonra Pamir'in gözlerindeki gerçekliği gördüm ve ellerimi yakasından çekip öfkeyle saçlarımı karıştırdım. "Neden durduk yere Pamir kalsın demeye başladı o zaman?"

"Ben biliyorum sanırım." diyen Arzu'nun sesini duyunca 'Sen hâlâ neden buradasın?' dememek için kendimi zor tuttum.

"Nedenmiş?" diye sordu Anıl sakince.

Arzu çekinerek bize bakarken anlatmaya başladı. "Bugün Simal bana Pamir hakkında bir şeyler söyledi. Yani çok tatlı bir çocuk falan gibi."

"Neden bize değil de sana söylemiş onu da söyledi mi?" diye ilk çıkışan Helin oldu. İlk günden beri o da benim gibi düşünen kızlar arasındaki ilk kişiydi. Bu yüzden benim Pamir'e yaptığım gibi o da Arzu'nun yakasına her an yapışabilirdi.

"Ediz ve Aslı da vardı. Onlar odaya girince Simal onlara da dedi. Bana inanmıyorsanız-"

"Ediz, Aslı doğru mu bu?" diyerek onlara döndüm. Ediz tedirginlikle ensesini kaşırken Aslı'yla birbirlerine baktılar. Kalbime bir ağırlık çökmeye başlarken yutkundum. Yoktur öyle şey. Yalandır.

"Alaz, Simal bizzat demedi ama Aslı ne konuştuklarını sorunca, Arzu 'Pamir ne tatlı çocuk diyordu Simal' dedi. Simal de onayladı ama bana onaylaması çok inandırıcı gelmedi."

Kalbim bu ağrıyla savaşmaya çalışırken aklım bambaşka bir noktaya takılmıştı. Ediz, Aslı ve Arzu Simal'in yanına gidiyor hatta Ediz, Arzu ve Simal'i odada yalnız bırakıyor? Ben neredeydim o zaman? Aslı hâlâ benim gibi düşünmeyenlerden olduğu için onları yalnız bırakması normaldi tabii. "Siz bu kızla Simal'i odada yalnız mı bıraktınız?"

"Caner'le konuşmak için odanın önüne çıkmıştım sonra ben gelmeyince Aslı da merak etmiş. Çok kısa bir zamandı Alaz."

Yumruğumu sıkarken sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdim. "Ben ilk gün ne dedim size? Bu kız Simal'le yalnız kalmayacak dedim. Odasına yaklaşmayacak dedim odasına soktuğunuz yetmedi bir de yalnız mı bıraktın Aslı?"

"Bu kız değil, adı Arzu. Hem sen niye bu kadar kıza taktın anlamıyorum? Simal gibi mağdur o da mağdur. Kurban. Neden Arzu suçluymuş gibi onu itiyorsun? Suçlu olsa polis bırakır mıydı hiç?"

"İsmi umurumda bile değil Aslı. Kurban ya da mağdur olduğuna sen nasıl bu kadar inanıyorsun anlamıyorum ama ister kurban deyin ister mağdur deyin. Bu kız Simal'in yanına yaklaşmayacak o kadar."

"Arzu Simal'i korumak için dayak yemiş, eziyet görmüş günlerce. Simal'i koruyan birine böyle yapma bari Alaz. Sen böyle biri değilsin." diyen Derin'le bağırışım ağzıma kadar dolsa da Simal'in kapısının önünde olduğumuzu hatırlatarak yutmak zorunda kaldım. Eğer duyarsa her şeyi şimdi öğrenecekti. Daha dün uyanmıştı. Çok erkendi, çok. Dayak yemişmiş (!) İzleri neredeydi peki?

"Böyle biriyim Derin. Eğer Arzu'nun mağdur olduğuna bir gram bile olsa inansaydım onun içinde pek çok şey yapar korurdum onu ama zerre güvenmiyorum ona. Simal'in yakınında görmeyeceğim bu kızı." deyip Arzu'ya baktım sinirle. "Şansını daha fazla zorlama yoksa hapiste senin içinde bir yatak hazırlarlar. Ben bulurum dersem senin yedi ceddini dökerim buraya. Simal'den uzak dur." Arkamı dönüp gidiyordum ki içimde kalan şeylerle tekrar onlara döndüm. "Ayrıca Simal kimsenin kendisi yüzünden tırnağının kırılmasına bile izin vermez. Günlerce dayak yemiş ha? O cümledeki dayak yiyen Simal olmasın sakın? Gözlerinize inen perdeyi kaldırıp aklınızı başınıza alarak düşünün. Yoksa Arzu yüzünden bir daha karşı karşıya gelirsek, açık açık söylüyorum kalbinizi kırarım."

"Ben sadece..." Arzu kendi kendine bir şeyler söylerken ağlayarak gitmesiyle Aslı da bana bir bakış atıp peşinden gitti. Allah'ım sen bana sabır ver. Ediz Aslı'yı onunla yalnız bırakmamak için bana halledeceğine dair bir işaret yaparak peşlerinden gitti.

Gözlerinde perde olan bensem kaldır Allah'ım bu perdeyi. Eğer benim kuruntum ve önyargım ise Arzu'dan özür de dilerdim. Hatalı bensem bunu görmeme izin ver Allah'ım. Derin bir nefes alıp koridorun diğer tarafına doğru yürümeye başladım.

O gece Pamir de benimle kaldı tabii Simal benim kaldığımı bilmedi. Hata mı yapmıştım ondan bizi saklayarak? Onu başkasıyla -Pamir'le- görecek miydim? Pamir'i severken izleyebilir miydim güzelimi? Kalbim acıdan kavrulurken üzerimde küçük çocuk gibi kapanıp ağlama hissi vardı ama yutkunmaktan başka bir şey yapmıyordum. Onun hayatta ve iyi oluşuyla yetinerek onları uzaktan izleyecektim sanırım. Bundan çok korkuyordum en başından beri ama göze almıştım onu uzaktan sevmeyi. Çünkü ölmemişti... Benim de sınavım buydu belki de. Onu başkasını severken görmek... Ya da benim yaptığım aptallığın bedeliydi.

Ben sadece onun omuzlarına daha fazla yük vermek istememiştim. Kendisini bir şeyler yapmak zorunda hissetmesin istemiştim.

"Alaz ben Simal'le konuşabilirim izin verirsen. Yani sevdiği kişinin ben olmadığımı söylerim."

"Söyleme." dedim sadece. Simal'in ne tepki vereceğini kestiremiyordum ve bizlere olan güvenini kırarsak bir daha nasıl toparlardık bilmiyordum. Hem de Koray amcaya da güvenmeyebilirdi. İşte o zaman mahvolurduk.

"Bana güvendiğin için teşekkür ederim. Dün sadece benim sözümle inanıp bıraktın ya yakamı o yüzden."

"Teşekkür edeceğin bir durum değil. Seni tanıyorum sadece."

"Senin yerinde ben olsam ne yapardım diye düşünüyorum geceden beri. Ben ilk gün söyleyemesem dün olandan sonra kesin söylerdim. Ama sen kendini ne kadar yakacak olursa olsun hiç tereddüt duymadan sadece Simal'in önünde siper oluyorsun."

"Seninle Simal hakkında konuşmayacağımı söyledim. Sus artık." dediğim sırada Simal'in kapısı açıldı ve Koray amca dışarı çıktı. Direkt ayağa kalkarken gülümsedi hafifçe. "Kahvaltı yaptınız değil mi?"

"Yaptık Koray amca da Simal nasıl? Bir şey anlattı mı sana?"

"Pamir hakkında sorularıma cevap vermiyor. Ben de üzerine gitmiyorum ama daha iyi. İstersen Kenan Bey'le bu durumu konuşalım. Bir sorun teşkil etmeyecekse söyleyelim diyorum ben, sen ne dersin?"

"Bilmiyorum Koray amca. Onu bir şeylere zorlayacakmış gibi hissediyorum kendimi. Eğer Pamir'e karşı ilgisi oluşmuşsa benim şimdi gerçekleri anlatmam onu daha kötü etkilemez mi? Bizlere kızıp güveni kırılırsa?"

Bana yaklaşıp sarıldı destek olurcasına ve omuzlarımdan tutarak ayrılıp yüzüme baktı. "Simal'le görüşmesinden sonra Kenan Bey'le konuşacağım. Kızımın kötü etkilenmesini istemem ama senin de kendi canının yanmasına rağmen bu denli büyük fedakarlıklar yapmanı izleyemem."

Yutkundum ve derin bir nefes verdim sadece. Psikiyatristiyle ben de konuşmalıydım ama Simal'in yanından artık nasıl ayrılabilirdim bilmiyorum. "Biz geldik." diyerek yanımıza gelenlerle konu dağılmıştı. Ezgi, Anıl ve Sedef gelmişti.

"Hoş geldiniz ama daha erkencisiniz bugün?"

"Ezgi durdurmadı amca. Akşam burada kalamadı ya daha gün doğmadan kalktı."

"Gelmeseydin Anıl, gelmeseydin." diye kızarcasına söylendi Ezgi omzunu silkerek.

"Anlaşıldı anlaşıldı. Siz Simal'in yanına girin ben bir telefon görüşmesi yapıp geleceğim." Omzuma iki defa hafifçe vurup yanımızdan ayrılırken Pamir'e döndüm. "Benim burada kaldığımı söyleme. Bir de ve en önemlisi Simal'e yaklaşırsan-"

"Yaklaşmam merak etme." diyerek sözümü kesti.

Ezgilerin arkasından içeri girerken en son ben girdim. Simal hepsiyle kısa kısa konuşurken bakışları bende durdu. Dün sabah ki bakışlarıyla aynı olan bakışlar. Kalbim bakışlarıyla sıkışmaya başlarken yüzümdeki ifadeyi bozmadan güçlü durdum.

"Şey... Iıı... Senin ismin neydi? Dün söylemiştin ama hatırlayamıyorum bir türlü, özür dilerim."

Gülümsedim içtenlikle ona yaklaşırken. "Özür dilemene gerek yok. Alaz ben. Memnun oldum tanıştığıma." diyerek elimi uzattım. Gülümseyişim çekingenliğini götürürken o da gülümsedi kocaman. Aşık olduğum gülüşünde kalırken gözlerim, elimi tutunca kalbim baskıdan kurtuluverdi. "Memnun oldum Çocukluk arkadaşım. Hayır, Bebeklik arkadaşım diyecektim."

Beni hatırlıyordu. Dünkü gibi unutmuş değildi. Sadece ismimi unutmuştu o kadar. Bu detay, Simal bizi hatırlamış gibi mutlu ederken rahat bir nefes verdim. Ama bu mutluluğum çok sürmedi.

Oturduğumuzda Pamir'e bir şeyler sorup onunla konuşmaya çalışması kalbimi sıkıştırmaya başlamıştı. Benim adımı unuturken onu niye unutmuyordu mesela? Dün Anıl'ı da unutmuştu ve sabah yeniden tanışmışlardı ama bugün onu tanıyordu. Saçmalama Alaz. Hayatta o. Daha ne istiyorsun ki?

Kenan Bey Simal'le görüşmelerinden sonra ben de Koray amcanın isteğiyle Kenan Bey'le konuşmuştum. Kenan Bey bu konuyu Simal'le konuşmadan bir şey söyleyemeyeceğini söylemişti. Onlar görüşmeden önce konuşsaydık hemen şimdi sorumuzun cevabını alabilirmişiz yani. Öğleye doğru Simal dışarı çıkmak istemişti. Faruk Bey'in de izniyle tekerlekli sandalyeyle dışarı çıkacaktı ama canımı yakan detay Pamir'le çıkmak istemesiydi. Hastanenin köşesinden onları izlerken Simal'in bir başkasına gidişini izliyormuş gibi hissediyordum. 

Simal için her şeyi yapardım. Ona hiçbir şey söylemeden uzaktan izlemek bile dahildi buna. Tek bir gülümsemesi için bir duvarın arkasından onu izlemeye razı olurum ama 'Ya hatırlarsa?' sorusu kalbimde öyle büyük bir ağırlık yapıyordu ki ben ne yapacağımı bilmiyordum. Eğer bir gün bizi hatırlarsa ona en büyük felaketi ben yaşatmış olurdum. İşte o zaman gerçekten yaşayamazdım. Cemal Süreyya'nın şiiri vardı ya hani;

'Uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum

öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum'

Ben Simal'imi uzaktan sevmeye de kabuldüm ama onun için en iyisinin bu olduğunu bilmeliydim. Pamir'den hoşlanıyorsa ben şimdi karşısına geçip bizi anlatamazdım ki... Her şey onun için zaten çok zorken bir de ben ona bunu nasıl yapabilirdim? Benim güzelim nasıl dayansın onca şeye...

Peki sen Alaz?  Onu bir başkasıyla görmeye ne kadar dayanabilirsin?

Bugün dayansam, yarın da dayansam; hayatım boyunca gerçekten dayanabilir miydim onun başkasını sevmesini izlemeye? Benim ona baktığım gibi bir başkasının ona bakmasına dayanabilir miydim? Bana baktığı gibi başkasına bakmasına, başkasına sarılmasına, bana güldüğü gibi başkasına gülmesine... Başkasına sevmesine dayanabilir miydim? Ben o kadar güçlü müydüm? 

Bilmiyordum. Hem de hiçbir şey bilmiyordum. Ama görünen tek bir şey vardı ki, ben Simal'imi kaybediyordum gözlerimin önünde. Bunu değiştirme fırsatım var mıydı yoksa bunu değiştirmeye çalışmam sadece Simal'e zarar vermek mi olurdu?

"Anlat Simal'e her şeyi." dedi arkamdan yanıma gelen Anıl. Ben istemiyorum mu sanıyorlardı anlatmayı? En çok ben istiyordum. Kalbim yanıyordu, nefes alamıyordum ama yine de dayanıyordum işte.

"Yapamam. O Pamir'den hoşlanmaya başlamışsa beni sevmesi için onu zorlayamam. Onun için her şeyi daha da zorlaştırmış olurum. Hem o zaman 'Ya benimsin ya toprağın' diyen insan demeye şahit aradığımız kişilerden ne farkım kalır? Aynı şey."

"Nah aynı şey." diye kızdı Cenk önüme geçerek. "Simal zaten sana aşık, bunu bilmeyen insan evladı yok ülkede. Sadece bunu hatırlamıyor o kadar. Kendi kendine burada acı çektiriyorsun."

Tamam her şey bir yana diyelim. Söylemem onu kötü etkilemeyecek diyelim ama yine de korkuyordum. Eğer ona gerçekleri söylediğimde bana geç kaldığımı söylemesinden çok korkuyordum. Onun ağzından böyle bir şeyi duymaya dayanamazdım işte.

"Hafızası yerine hiç gelmeyebilir ya da sen böyle beklerken o Pamir'den gerçekten hoşlanabilir. O zaman ne yapacaksın peki? Böyle izleyecek misin yine?" Diye kızdı Anıl.

O zaman yapacak hiçbir şeyim kalmamış olurdu. Onu uzaktan sevmek dışında... "Hafızası yerine gelmezse ve Pamir'le mutlu olacağına eminsem, evet. Aynen böyle izleyeceğim. Onun iyi olmasıyla, mutlu olmasıyla yetinirim. Her şey onun için çok zor. Annesini bile hatırlayamadığı ve onunla yeniden tanışamayacağı için zaten kendini üzüyor. Bir de ben bunu yapamam ona."

"Alaz sana açık açık söylüyorum, aptallık ediyorsun abi. Eyvallah, onu çok seviyorsun, hatta onun için ondan uzak durup bir köşede bir başkasıyla onu izleyip yıllarca acı çekmeyi göze alacak kadar hem de... Ama yapma. Duyuyor musun bizi? Yapma." diyerek karşıma geçti Emrah.

"Ya sen Simal için uçurumdan atladın. Şimdi niye onu bir başkasıyla -hatta bu kişi Pamir- izleyesin? Salak mısın?" diye çıkıştı Yiğit de ardından.

Cevap bile vermedim onlara ve Cenk'in arkasında kalan Simal'ime baktım sadece. Etrafına bakınırken bile ne kadar güzeldi. Üşüyüp üşümediğini anlamaya çalışarak onu süzdüm ama üşüyor gibi görünmüyordu neyse ki. Üzerinde montu, bacaklarının üzerinde de benim son anda bıraktığım battaniye vardı. Üşümesin...

"Simal'e, Koray amcaya, kendime onu koruyacağıma dair söz vermiştim. Başarabilseydim burada olmazdık zaten. Emre'nin, Barlas'ın, Toygar'ın hiçbirinin gerçek yüzünü göremedim. Simal günlerce bir ruh hastasının elindeydi ama ben onu bulup kurtaramadım bile. Orada neler yaşadı bilmiyorum. Nelere dayanmak zorunda kaldı onu da bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Şimdi ise tüm bunlara rağmen Simal'e gerçekleri nasıl söyleyebilirim? Bana çok kırgın ve beni istemiyor olabilir. Bencillik yapamam." Gözyaşlarım süzülürken elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Ben onun için her şeyi yaparım ama Simal benim için bir şeyler yapmasın artık. O önce iyi olsun."

Emrah derin bir nefes vererek yeniden konuşmaya başladı. "Tamam diyelim ki Simal uzun yıllar hiçbir şey hatırlamadı ve hatta sen hiçbir şey yapmadığın için Pamir'le evlendi. Üstüne bir de çocukları oldu. Ama bir gün sabah Simal uyandığında her şeyi hatırladı. O zaman ne olacak?" Emrah acımadan yüzüme yüzüme tüm gerçekliğiyle konuşurken yutkunmak istedim ama yutkunmayı bile unuttum adeta. "Simal'e ne diyeceksin o zaman? Yüzüne bakabilecek misin? Ya da o zaman seni bir daha ister mi sanıyorsun? Simal'i yalan bir hayatın içinde bir başına bırakıp uzaktan izlemiş olacaksın ve Simal de seni istemeyecek haklı olarak. Affetmeyecek bile seni. Kendin bu acıya dayandın diyelim ama Simal nasıl dayanacak?" Boğazıma bir taş takılmış gibi ağrırken Simal neşeyle gülüp kocaman gülümsedi. Mutluydu... "Uyandığından beri ilk kez bu kadar endişesiz görünüyor." Daha fazla dayanamayacağımı hissederek arkamı döndüm ve duvara yaslandım. "Simal'in yüzündeki bu gülümsemeyi yok etmeden nasıl açıklarım ona bilmiyorum."

"En azından Pamir konusunda açıkça söyle ona." Dedi Ediz.

"Güvenini kırarız. Dün akşam açıkça konuşsaydık olurdu ama şimdi konuşursak bize olan güveni kırılır. Bir daha hiçbirimizin sözüne tamamen güvenmez ve bu da şu an en son istediğimiz şey."

Cenk'in gözleri onlara kaydı ve kaşları çatılınca istemsizce yerimde dikleştim. "Simal'i mi öpüyor o?"

"Lan-" diyerek dönmüştüm ki öyle bir şey olmadığını görerek sustum. Cenk ise tek kaşını bilmiş bir edayla kaldırmış bana bakıyordu.

"Eğer gerçekleri söylemezsen Simal'i bir başkasına sarılırken, gülerken ve severken izlemek zorunda kalacaksın. Hem onun hem de kendi hayatını kendi ellerinle mahvedeceksin. Gerçekten bunu yapmak istediğine emin misin?" diyerek noktayı koydu Emrah ama aynı zamanda kalbime de bir ağırlık koydu.

Pamir oturduğu yerden ayaklanıp tekerlekli sandalyenin arkasına geçerken bana baktı kısaca ve hastaneye ilerlediler. Onların peşinden bizde yukarı çıktığımızda odaya hemen girememiş ve bir süre kapının önünde volta atarak kendimi kontrol altına almaya çalıştım.

Derin bir nefes alarak kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Simal'in gözleri beni buldu direkt ve kocaman gülümsedi. "Nereye kayboldun sen? Sen odadasındır diye odaya geldik ama yoksun." deyince kalbim heyecanla hızlanırken hemen umutlanmamaya çalıştım. Odadan çıkarken yüzüme bile bakmamaya çalışırken şimdi böyle gülümseyerek bakması nedendi?

"Beni mi? Neden?"

"Moralin mi bozuk senin? Bir şey mi oldu?" diye merakla sorunca yutkundum ve gülümsedim. Başımı iki yana salladım hafifçe. "Değil, iyiyim. Sen neden beni aradın?"

Gülümsemesi genişlerken heyecanlı bir şekilde yerinde dikleşti. "Dün bana söz vermiştin, unuttun mu?"

Annesinin fotoğrafı... Cenk gelirken albümümü getirmişti ve albümün içinde Esin teyzenin de fotoğrafları vardı. "Sözüm söz. İstediğin şey bende ama şimdi mi istiyorsun?"

Ellerini itiraz edercesine telaşla salladı. "Yok yok şimdi değil. Sonra konuşuruz."

Gözlerim Pamir'e kayarken gözlerindeki buğulanmış bakışları yakalasam da hafifçe gülümseyerek başını çevirdi. Pamir bir şeyler söylemişti Simal'e ama ne? Sevgilisinin ben olduğumu söyleseydi böyle gülümsemek yerine kızardı. Ne söylemişti de Simal bana böyle gülümsüyordu?

Simal biraz dinlensin diyerek odasından çıkarken yanında sadece Ezgi kalmıştı. Bizimkiler aşağıya inecekken Aslı, Ezgi yalnız kalmasın diyerek o da odaya geri girmişti.

"Sizler buradasınız, Simal de uyuyorken benden istediği birkaç şey var onları alıp geleyim." dedi Koray amca. Haftalardır gözünden yaş eksik olmayan Koray amcayı böyle gülümserken görmek bile insanı mutlu ediyordu.

Biz dağılamadan koridora giriş yapan kişiyle herkes durdu. Erdem komiser gülümseyerek yanımızda dururken başıyla selam verdi.

"Hoş geldiniz Erdem Bey. Bir sorun yoktur inşallah" diyen Koray amcanın elini sıktı.

"Yok yok bir sorun yok da sizleri gitmeden son kez görmek istedim."

"Gidiyor musunuz?" diye sordu Derin.

"Evet artık dönmemiz gerekiyor. Simal nasıl? Daha iyi mi?"

"İyi, gün gün daha iyi oluyor ama hâlâ hiçbir şey hatırlamıyor."

"Tutuklandılar zaten. Her şey açık. Simal'in ifadesi olmasa da demi?" diye tedirginlikle sordum. Gelişinde başka bir sebep olmalıydı. Her şey açık ve netti ama Simal'in ifadesine gerekir miydi illa?

"Tutuklandılar. İtiraflarını aldık zaten ama benim gelmemin bir sebebi daha var."

"Nedir?" diye sordu Koray amca tedirginlikle.

"Emre... Hâlâ bu hastanede. Çoktan cezaevine gitmesi gerekiyordu ama taburcu olacağı her gün bir şeyler çıktı ve doktor çıkışına izin vermedi. Veremedi daha doğrusu. Önce nasıl olduysa zehirlendi, sonra kan değerleri hızla kötüye gitmeye başladı. Tam iyileşti dedik bu sefer de kendini yaralamış. Bugün taburcu olacak artık ama tüm bunların sebebi Emre'nin gitmek için bir şeyleri bekliyor olması. Tüm bunlar tesadüf olamaz. Bana kalırsa Alaz'la konuşmak için uğraşıyor çünkü her gün ben olmasam da diğer polis arkadaşlarıma Alaz'la konuşmaktan bahsediyormuş."

Kaşlarım çatıldı. Emre'yi Arzu'dan bir gün sonra taburcu oldu diye biliyordum. Benimle ne konuşacaktı? Özür falan dilerse kesin kendimi tutamaz dalardım. "Konuşmam için mi geldiniz yani?"

"İstemezsen anlarım çünkü onu dövmene izin vermem. Sadece konuşacaksınız. 3 dakika."

Benim de ondan almam gereken birkaç cevap vardı bu yüzden tabii ki konuşacaktım. "Tamam gidelim."

Koray amca, Ediz, Cenk ve Emrah beni yalnız bırakmayarak gelirken diğerleri de gelmek istemişti ama Erdem komiser çok kalabalık olacağı için izin vermemişti. Onlarda haber vermemizi söyleyerek kafetaryaya indiler.

Emre'nin olduğu kata indiğimizde Ediz yanıma yaklaştı. "Arzu gelmiş yine. Aslı'nın yanındaymış" Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Bu kız ya yüzsüzdü ya da dediklerimi anlamıyordu. Bir tarafım da Aslı'ya kızıyordu. Cin gibi kızdı ama Arzu onlara her ne anlattıysa ısrarla mağdur olduğunu savunuyordu. Aslı umarım Simal'in yanında değildir diye düşünürken Ediz sıkkın bir nefes vererek devam etti. "Simal'in yanındalarmış ama merak etme Ezgi de yanlarında."

Emre'nin yanından çıktığımda Aslı'yla tartışacağımız kesinleşmişti. Bana da Arzu'nun tüm her şeyini bulmak düşüyordu.

Emre'nin kaldığı odanın önünde durunca Erdem komiser bize döndü. "Sadece Alaz'ı alacağım içeri, siz burada beklemelisiniz."

İtiraz eden olmadığı için polislere selam vererek ikimiz içeri girdik. Emre, Erdem komiseri görünce hiçbir şey yapmazken beni görünce direkt doğruldu. "Alaz..."

"Çok vaktin yok Emre. Sonrasında doğru cezaevine gideceksin." dedi Erdem komiser otoriter bir şekilde. Emre başını hızla aşağı yukarı sallayıp bana döndü. "Özür-"

"Sakın özür dileme Emre yoksa kendimi tutamam. Senin özürlerini dinlemek için gelmedim." diyerek sertçe sözünü kestim. Son anda doğru adres vermiş olması öfkemi hafifletmiyor hatta daha da arttırıyordu. Emir abi olmasaydı onun verdiği ilk adrese yola çıkacak ve vakit kaybedecektik.

"Haklısın. Ben sadece abime kendimi kabul ettirmek için o kadar odaklanmıştım ki aklım başıma sonra geldi. Hem de çok sonra. Simal'in uyandığını duyunca taburcu olacaktım ama hafızasını kaybettiğini öğrenince kendimi yaralamaktan başka bir çarem kalmamıştı. Çünkü seninle konuşmadan gidemezdim artık." Erdem komiserle aramızda bir bakışma geçerken ikimizde karışmadık çünkü her ne söyleyecekse bir an önce söylesin istiyordum. "Arzu, Barlas'ın kurbanı ya da mağduru değildi. Yani ilk başlarda öyleymiş muhtemelen ama Arzu... Barlas'a aşıktı. O evde Simal'in ölmesini isteyen tek kişiydi çünkü kıskanıyordu. Polislere anlattım ama Simal ve ben dışında kimse bilmediği için inanmadılar. Arzu her ne anlattıysa ve nasıl bir oyun oynadıysa kanıt da bulamadılar söylediklerimi doğrulayacak. Arzu'yu Simal'den uzak tut Alaz. Arzu sanıldığı gibi biri değil, takıntılı biri ve Simal'in yanına yaklaşırsa tek amacı onu öldürmektir. Uzak tut-" derken konuşmasını bitirmesine izin vermeden küfrederek odadan çıktım.

Hiç kimseye açıklama bile yapmadan koştum. Asansörle vakit kaybetmeden merdivenleri uçarcasına çıkıp Simal'in olduğu kata çıktım. Allah'ım n'olur geç kalmamış olayım, lütfen. Koridora girmemle Aslı'yı kapının önünde telefon konuşurken görünce kalbime bir ağrı saplandı. Duraksamadan odaya girmemle korktuğum manzarayı görmüştüm.

Arzu'yu kolundan tuttuğum gibi geri savururken Simal'in yüzündeki yastığı çekip yüzünü ellerim arasına aldım. "Simal! Uyan, n'olur uyan güzelim." Yatak başındaki acil çağrı butonuna kırarcasına basarken dışarıya doğru "Doktor!" diye bağırdım. Parmaklarım boynundan nabzını hissetmesiyle gözyaşlarım süzüldü. Koridordaki sesler yükselirken kimin ne yaptığı umurumda bile değildi. Tek odak noktam Simal'di. Baygındı, nabzı vardı ama başka bir şey olmuş olmasından korkuyordum. "Doktor nerede?!"

"Simal. Kendine gel n'olur. Uyan, aç gözlerini. Bak yanındayım. Yalvarırım uyan." dediğim sırada beni geri çekmeye çalışırlarken doktoru görmemle direnmeyi bıraktım. "Doktor ona bir şey olmasına izin verme. Simal!" Hemşire beni dışarı çıkarıp kapıyı kapatmasıyla yumruğumu ısırdım bağırmamak için. Arzu'nun koridorda yankılanan bağırışlarını duyarken başımı çevirip ona baktım. Polisler onu götürmeye çalışırken o ruh hastası gibi kahkaha atıyordu ve şarkı söyler gibi bağırınıyordu. "Simal artık öldü! Alaz'a kavuşamadan öldü! Ben öldürdüm, ben! Artık kimse onu sevemeyecek sevemeyek. Barlas'ı öldürdü o pislik! Ama bende onu öldürdüm işte. Barlas beni sevecek onu değil. Alaz da onu sevemeyecek. Artık kimse Simal'i sevemeyecek! Çünkü öldü!"

Sesi giderek uzaklaşırken yankılanan sesinden neler dediği anlaşılmamaya başladı. Gözlerim baygın Ezgi'yle ilgilenenlere kayınca kaşlarım yeniden çatıldı. Odaya girdiğimde gözüm başka hiçbir şey görmediği için çok üzerinde duramamıştım ama koltukta onun da baygın olduğunu görmüştüm.

"Ezgi iyi mi?" diyerek yanlarına yaklaştığımda Koray amca Hemşire Hanım'a yer açmak için geri çekildi ve bana baktı. "İyi. Bayılmış sadece." dedi bir kapıya bir Ezgi'ye bakıp dururken.

"Koray amca otur şuraya. Sakinleş önce." dediğimde etrafına bakındı ve endişeyle sandalyeye oturdu. Koray amcanın sesini duymuş, yanımda olduğunu da hissetmiştim ama o an dönüp bakamamıştım bile. Bizimkiler önce Koray amcayı çıkarmıştı odadan.

Ama çok geçmeden yeniden ayağa kalkıp Ezgi'nin yanına geçti. "İyi demi?" diye sorduğu sırada Ezgi kendine gelmeye başlamıştı. Hemşire diz çöktüğü yerden kalkarken Koray amcaya baktı. "İyi. Bayıltıcı spreye maruz kaldığı için baygınmış."

"Mira. İyi misin? Bak bana, buradayız." Emrah endişeyle konuşurken Ezgi gözlerini tamamen açtı ve birkaç saniye öylece baktıktan sonra "Simal!" diye bağırarak hızla doğruldu. İyi olduğu için derin bir nefes vererek yanlarından biraz uzaklaştım. Çok geçmeden doktor da içeriden çıkınca bu sefer herkes o tarafa döndü.

"Kızım nasıl? İyi mi? İyi demi?"

"İyi, bayılmış sadece. Tam zamanında yetişmişsiniz biraz daha boğmaya devam edilseymiş kaybedebilirdik. Ama şu an gayet iyi. Sadece baygın, birazdan kendine gelir." Rahat bir nefes verirken omuzlarımdan kalkan ağırlıkla gerileyerek duvarın dibine bıraktım kendimi. Aklım başımdan gitmişti resmen. Kaç defa söylememe rağmen Simal'i o kız yüzünden kaybetseydik ne olacaktı? Düşüncesi bile korkunç olduğu için ellerimle yüzümü kapatıp bir nefes daha verdim. Allah'a şükür iyiydi.

Omzuma dokunulan elle ellerimi yüzümden çekip kim olduğuna baktım. "Yanında beklemek ister misin?"

"Sen gir Koray amca içeri ben buradayım."

"Teşekkür ederim bir kez daha. Zamanında yetiştiğin için."

Konuşmak çok zor geldiği için gülümsemeye çalıştım ama o da halimin farkında olduğu için beni zorlamadan odaya girdi. Derin bir nefes alarak yerden kalktığımda ağlayan Aslı'yı gördüm ama hiçbir tepki vermedim. Demiştim, defalarca demiştim ona. Yetişemeseydik ne olacaktı? Ağlamasının ya da özür dilemesinin Simal'e yararı olacak mıydı? Olmayacaktı. Vicdan azabı çekecekti hayatı boyunca. Arzu'yu Simal gibi gördüğü için bugüne kadar Arzu'dan şüphe etmemişti ama benim sözüme de mi hiç güveni yoktu? Sadece bende değil çoğumuz onlara söylemiştik ama Arzu'yu Simal gibi görmekten bizi dinlememişlerdi bile.

Ezgi başındakilere iyi olduğunu ikna ederek ayaklanmasıyla yanıma geldi. "Enişte... Sen yetişmişsin. Ben... Yani... Bana da kızgınsındır biliyorum ama gerçekten bir anda oldu. Sprey gibi bir şey sıktı yüzüme ve sesimi bile çıkaramadım. Ben-"

"Ezgi... Kızgın falan değilim sana. Hem sen daha ilk günden bir şeyleri fark etmesen de bizim sözlerimize inandın. Sen de Simal de iyisiniz şimdi. Gerisinin önemi yok."

Emrah'ın varlığını yanında hissedince ona yaslanarak kolları arasına girdi. Kapının hemen yanındaki sandalyeye oturdum. "Alaz." diyerek yanıma gelen Aslı'yla gözlerimi yumdum. Gelme işte kızım ya gelme yanıma. Kalbin kırılmasın işte, git.

"Alaz ben gerçekten özür dilerim. Bağır istersen, içinden ne geliyorsa söyle. Ben kendimi çok kötü hissediyorum. Yeter ki susma." Ağlamaktan sesi çatallaşmıştı ama hâlâ ağlıyordu. Derin bir nefes alarak ayağa kalktım sakince. "Ben ilk geldiği günün sabahında seni kenara çekip uyarmadım mı Aslı? Arzu, Simal değil vicdan yapmayı bırak demedim mi?"

"Dedin." diyerek hıçkırdı.

"Sen ne yaptın? 'Abartıyorsun Alaz' dedin gittin. Arzu, Simal'e yaklaşmasın diye defalarca dedim. Daha dün akşam söyledim Aslı. Sen ise Arzu odada olmasına rağmen dışarı çıkmış telefon konuşuyordun."

"Alaz tamam. Çok üzgün zaten. Gitme üzerine daha fazla." diyerek araya girdi Ediz. Bende biliyordum üzgün olduğunu ama hiçbir şey söylemezsem kendini daha da perişan edecekti. Kalbini kırmamak için ses tonuma, sözlerime özellikle dikkat ediyor ve sadece olanları yüzüne vuruyordum o kadar. "Bende bundan anlıyorum ki benim sözümün sende hiç kıymeti yokmuş Aslı." Aslı hıçkırarak ağlarken onu arkamda bırakıp oradan uzaklaştım.

Bahçeye çıkmamla soğuk havayı içime çektim. Simal de Ezgi de iyiydi çok şükür. Bunu kendime hatırlatarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama Arzu'yu Simal'i boğarken gördüğüm an gözümün önünden gitmiyordu. Emre'nin odasından çıkıp nasıl Simal'in odasına gittim hatırlamıyordum bile.

Simal kendine gelince Koray amca hemen nakil işlemlerini başlatmıştı. Hastanenin suçu olmadığını biliyordu ama Simal'in daha fazla burada kalmasını istememişti. Bu konuda herkes hem fikirdi zaten. Simal kendini güvende hissetmeyebilirdi bu olaydan sonra. En iyisi bizim hastaneye gitmekti. Koray amca nakil işlemlerini yaparken babam da direkt hastaneye gelmiş ve Simal'in doktoru Faruk Bey'e iş teklifinde bulunmuştu. Bizim hastanede de çok iyi beyin cerrahları vardı ama Simal'in ameliyatını yapan kişi tarafından durumunun kontrol edilmesi daha önemliydi.

Simal'i ambulansa aldıklarında Koray amca da onun yanına binmişti. Herkes ambulansın peşinden yola çıkarken geride sadece ben kalmıştım. Arzu belasından kurtulmuştuk evet ama benim Emre'yle konuşmam gereken başka konuda vardı.

Hastaneye geri girip Emre'nin olduğu kata çıktım. Şanslıysam onu polisler götürmeden önce yakalardım. Koridora girmemle önde Erdem komiser arkasından da Emre'nin iki koluna da girmiş polisleri gördüm. Erdem komiser beni görünce duraksarken kaşları çatıldı. Kendisi gelip Koray amcadan özür dilemiş ve Arzu' hakkında işlem başlattığı için Simal'in nakil olacağını falan biliyordu. Yanında durdum.

"Alaz-"

"Erdem abi sadece birkaç soru soracağım. Hemen burada sorup gideceğim gerçekten." dediğimde derin bir nefes vererek Emre'nin önünden çekilerek yanıma geçti. "Sadece 2 dakika."

"Simal iyi mi? Erdem komiser iyi dedi ama emin değilim hâlâ."

"İyi." dedim kısaca ve direkt konuya girdim. "Benim ismimle ilgili bir şeyler oldu mu orada? Ya da Simal nasıl işkencelere maruz kaldı?"

Benim ismimi unutup durmasının başka bir açıklama bulamamıştım. Doktora göre bunlar geçiciydi o yüzden merak edilecek bir şey yoktu ama bana göre o evde yaşadığı bir şeyler yüzündendi.

Başıyla onaylayınca afalladım kısa bir an. Haklı çıkmayı beklemiyordum çünkü. Boğazım düğümlenirken Emre konuşmaya başladı. "Barlas senin ismini duymaya bile tahammül edemiyordu. 'Alaz' ismini duyduğunda Simal söylememiş bile olsa ağır işkencelere maruz kaldı. Anladığın üzere de Simal söylemese bile Arzu söylerdi. Yani şöyle; Arzu Simal'e su ya da yemek götürürdü ve geldiğinde 'Alaz diye sayıklıyor.' derdi. Barlas da saniye geçirmeden Simal'in yanına giderdi. İlk günler Simal hiç vazgeçmedi senin ismini söylemekten ama gücü tükendikçe susmak zorunda kaldı. O zamanlar da Arzu başlardı."

Kalbime çöken ağırlıkla Simal'i o halde düşündüm ve yutkunamadım bile. Bu yüzdendi miydi beni unutması? Simal'in bize anlatmadığı bir şeyler daha var mıydı acaba? "Başka? Başka neler yaşadı?"

"Neler yaşadığını tam anlamıyla bilmiyorum. Simal'i kaçırıldığının ertesi günü bodrum kattaki bir odaya kapattı Barlas. Söylediğine göre diğer kurbanlarından en fazla orada kalan 3 gün kalmış. Simal orada neler yaşadı bilmiyorum."

"Simal kaç gün kaldı?"

Yutkundu ve "8 gün." dedi sesi kısılırken. "Ama oda da bir kamera olduğunu biliyorum. Simal'in neler yaşadığı bir hard diskte falan kayıtlı olmalı. Polislere de söyledim ben yerini bilmiyorum. Barlas her yere koymuş olabilir ama Simal biliyor olmalı."

Dengemi sağlayamazken bir adım geriledim. 8 gün? Neler yaşatmışlardı benim Simal'ime? İlk zamanlar bileklerinde gördüğüm kan ve morlukları hatırladım. Onu bulmamızı kim bilir ne çok istemişti. Bense bulamamıştım onu. Simal orada eziyet görürken ben sağa sola saldırmakla mı meşguldüm? Kendimi bırakmayarak sesimi kontrol ederek başka soru sordum.

"Bir de... Elinde kesik izleri vardı. Doktor cam gibi bir yere yumruk atmış olduğunu söyledi. Barlas ne yaptı da cama yumruk attı Simal?"

"İlk geldiği günün akşamı oldu. Simal'i odasına kapattı. Engel olmak istedim ama işe yaramadı. Sonra odadan çıkıp Arzu'ya 'Simal'e pansuman yap' dedi. Pencerenin camına yumruk atmış. Ondan sonra biz aşağıdayken kaçmış. Karanlık olduğu için yolunu bulamamış tabii. Barlas onu bulup eve getirdi sonrada."

Kaçmıştı. İçimdeki parçalanmaları bile anlatacak kelimem yoktu. Ne düşünmem gerektiğini de bilmiyordum ama güzelimin neler yaşadığını bilmek istiyordum. "O yüzden bodruma kapattı Simal'i?"

"Aslında tam olarak değil. Simal'i aramaya çıkarken çok keyifliydi. Sonra Barlas Simal'i öpmüş. Simal ondan kurtulamayınca da Barlas'ın belindeki silahla bacağına ateş etmiş. Silahı tehdit olarak kullanıp gitmeye çalışmadı çünkü gidemeyeceğini biliyordu. Simal de sadece kendisine dokunmamasını istedi. Kurşunu Simal çıkardı hatta. Sonra da bodruma kapattı onu."

Alacağım cevaptan korksam da sordum. "Simal mi çıkardı kurşunu? Niye?"

"Arzu ve ben çok korkmuştum ama Simal'in umurunda olmadığı için rahattı. Barlas da onunla anlaşma yaptı. Eğer kurşunu çıkarırsa 3 gün boyunca kendisini taciz etmeyeceğini söyledi. Simal de onun... Neyse anladın zaten. Şunu bil ki hiçbir zaman vazgeçmedi beklemekten, Barlas'a kafa tutmaktan..."

Onlar gittikten sonra bir süre o koridorda oturdum kaldım. Bu kalbimdeki ağrıyla Simal'e bir şey belli etmeden nasıl yanında kalacaktım?

*

Simal'in Deniz abisiyle ismimle alakalı olanları onunla paylaştım öncelikle. O da beynin savunma mekanizması gibi şeylerden bahsetmiş ve kısacası benim gibi düşünüyordu. Bu konuyla ilgili Simal'le konuşacağını söylemişti. Hastane değiştirdiğimiz için Simal'in psikoloğu değişmişti ve Koray amca Deniz abinin de ilgilenebileceğini söylemişti. Faruk Bey babamın teklifini kabul ettiği için birkaç güne burada olacaktı.

"Ne oldu?" diyerek yanıma oturdu Cenk. "Eğer anlatırsan Simal kankimin geldiğimizden beri seni sorduğunu söyleyebilirim."

Gülmek bile gelmedi içimden. Emre'nin anlattıkları çıkmıyordu aklımdan. Kendimi toparlayamadığım için Simal'in yanına gidememiştim. Sadece o da değil bizimkilerden kimseyle görüşmemiştim. "Söylemiş kadar oldun. Sağ ol."

"Senin şimdi koşarak Simal'in yanına gitmen gerekiyordu. Ne oldu da buradasın hâlâ?"

Derin bir nefes alarak başımı kaldırdım. "Emre'yle konuştum. Simal neler yaşadı diye..." Yutkunuşunu duydum. Gözlerini benden çekmediğinin farkındaydım ve sessiz kalarak devam etmemi bekliyordu. "Dedi ki; Alaz ismi evde her duyulduğunda Barlas Simal'e işkence ediyordu, dövüyordu. Simal bir zaman sonra ismimi söylememeye başlamış ama bu sefer de Arzu söyleyip duruyormuş. Simal acı çeksin diye"

"Ne? Bu doğru mu gerçekten?" diyen Ezgi'nin sesiyle yanımıza gelenleri yeni fark ettim. Başımla onayladım sadece. "Barlas'ı bacağından vurmuş. Kendisine..." Titrek bir nefes alarak sustum ama Cenk üsteledi. "Kendisine ne? Ne olmuş?"

"3 gün kendisine yaklaşmayacağını söyleyince, kurşunu çıkarmış bir de Simal. O 3 gün içinde tecavüze uğramayacağı için, bizim onu bulmamızı umarak kabul etti muhtemelen. Bulamadım... Kaç 3 gün geçti hem de." Sol gözümden bir damla yaş aktı. "Simal tahmin edilenden çok daha fazla şey yaşamış o evde." Simal'e bu saatten sonra hiç söyleyemezdim sevgili olduğumuzu. Yaşadığı onca şeyden sonra beni affeder miydi bilmiyorum. Oturduğum yerden kalkıp yanlarından uzaklaştım ama arkamdan gelen adım sesiyle durdum. O da benimle birlikte durunca kim olduğunu tahmin ederek arkamı dönmemle Aslı'nın yaşlı gözleriyle göz göze geldim. "Haklıydın. Arzu, Simal değil derken hep haklıydın. Ama vicdanımı susturamadım. Hem de Simal'i öyle gördükçe Arzu'ya daha çok acıdım. Özür dilerim."

Dışından tüm cadılara taş çıkarırdı ama kalbi bir pamuk kadar yumuşaktı. Yakından olmayan kimse inanmazdı Aslı'nın bu kadar yumuşak kalpli olduğuna ama değişmez bir gerçekti bu. "Gel buraya." diyerek kollarımı açınca gözyaşları yeniden akmaya başlarken kollarımın arasına girdi. Ah bir de ben kızmaya kıyabilseydim keşke.

"Ağlama artık. Geçti bitti. Simal iyi. Arzu yok, Barlas yok. Hiçbiri yok." Hıçkırıkları bittiğinde ondan ayrıldım. "Sabah onları söylemeseydim kendini hiç toparlayamazdın biliyorum, o yüzden söyledim. Toparla kendini. Git eve dinlen ama sabah buraya yüzünde gerçek bir gülümsemeyle gel tamam mı? Simal'in buna ihtiyacı var."

Başıyla onaylarken arkasında konuşmamızın bitmesini tebessümle izleyen Ediz'i gördüm. Bana gülümserken Aslı'nın omzunu sıvazladım ve onları yalnız bırakarak yanlarından ayrıldım.

SİMAL'DEN

Babamdan istediğim küçük defteri doldururken herkesin birden nereye kaybolduğunu anlayamamıştım. Deniz Bey'le görüşmemiz yeni bittiği için babamın nerede olduğunu çok iyi biliyordum ama diğerleri neredeydi? Alaz'ı bu hastaneye geldiğimizden beri hiç görmemiştim hem. Akşam oluyordu ve evlerine gitmiş olabilirlerdi belki ama bana söylemeden hiç gitmezlerdi ki. Kapı tıklatılınca "Gel" dedim defterimi kapatırken. Kapı açılınca Alaz ve babam içeri girince gülümsedim. "Neredeydiniz ya? Hele sen hiç gelmedin yanıma."

Alaz yorgun bir şekilde gülerken "Özür dilerim. Kendimi nasıl affettirebilirim?" diye sordu. Babam bana gülerek yatağın yanındaki koltuğa otururken bende abartıyla düşünüyor gibi yaptım. "Buldum. Çocukken en sevdiğim tatlı neyse onu alır mısın?"

"Çocukken ki mi?"

"Evet. Bebeklik arkadaşınım demeseydin sende. Hatırlamıyorum diye başka bir şey alıp gelme babama sorarım."

Güldü. "Tamam kabul. Ama son kararın mı çocukken sevdiğin tatlıyı almamda? Şimdiki sevdiğin tatlıyı da alabilirim."

"Hatırlamıyorsan hatırlamıyorum de şimdiden. Kıvırma yani."

"Sen bilirsin ben sordum. Ayrıca gayet iyi hatırlıyorum sevdiğin tatlıyı." deyip güldü. Neydi ki benim sevdiğim tatlı? Meraklansam da belli etmedim. Kapı tekrar tıklatılıp açılırken Ezgilerle birlikte ilk kez gördüğüm kişilerde gelince gülümsedim hafifçe.

Reşat amca, Can abi ve Kemal amcaydı gelenler. Öğrenmiştim ama polislerle bu kadar yakın olmamızı anlamamıştım. Konu bugün olanlara gelince canım sıkılmıştı. Arzu'nun güvenilmez olduğunu Pamir'le bahçe de konuşurken sayesinde çözmüştüm zaten ama beni boğmaya çalışması bambaşka bir konuydu.

"Şaşırmış görünmüyorsun?" diyen Reşat amcayla düşüncelerden sıyrılıp ona baktım.

"Ne konuda?"

"Arzu konusunda."

"Güvenilmez biri olduğunu anlamıştım zaten ama bu derece ileri gidebileceğini de bilmiyordum." dedim normal tutmaya çalıştığım sesimle. Üzgün olduğumu görünce herkesin canı sıkılıyor ve o saatler herkese zehir oluyordu. Hem gelmiş geçmişti işte.

"Güvenilmez olduğunu nereden biliyordun?" diye sordu babam merakla.

Pamir konusunu babamla nasıl konuşacağımı bir an kestiremesem de omuz silkip anlatmaya başladım. "Dün Pamir'in sevgilim olduğunu ve sizlerin onu istemediğiniz için bana söylemediğinizi söylemişti. Pamir ise bugün öyle bir şey olmadığını anlattı bana. Arzu'nun söylediklerini o da bilmiyordu ama en baştan söylemek istedi sanırım."

"Ama dün Arzu, biz odaya girdiğimizde 'Pamir ne tatlı çocuk diyordu Simal' dedi sende onayladın." dedi Ediz kaşlarını çatıp merakla.

"Şaşkın olduğum için Arzu'nun size ne dediğini bile anlamamıştım ki."

"Sen dün o yüzden 'Pamir kalsın, sen git' dedin yani? Öyle mi?" diye soran Alaz'a tek kaşımı kaldırıp bilmiş bir ifadeyle baktım. "Sen de ona rağmen Pamir'le burada kaldın yani? Öyle mi?" Bakışları direkt babama kayarken babam 'Bilmiyorum' der gibi bir hareket yaptığında devam ettim. "Bakma babama boşuna, o söylemedi. Ben hafızamı kaybettim salak değilim."

Herkes giderken bende yorgun olduğum için babamın gelmesini bile beklemeden uyumuştum. Uykuya dalmak üzereyken elimde hissettiğim sıcaklıkla uyanmak istedim ama öyle tatlı bir uykum vardı ki gözlerimi açamadım. Elimdeki sıcaklığın sahibi gayet iyi biliyordum çünkü.

Ben yeniden uykuma kaldığım yerden dalacakken elimi bırakıp gidiyordu ki elini tuttum ve gözlerimi zorla açtım. Alaz'ın şaşkınlıkla bana dönmüş kahvelerini görünce "Nereye?" dedim.

"Uyandırdım mı?"

"Uyumuyordum." diye yalan söyledim. Başını sağ tarafına doğru yatırırken yan bir şekilde yatağa oturdu elimi bırakmadan.

"Uyumasaydın bilirdim."

"Bilemedin işte." diyerek omuz silktim. Güldü ve tartışmayı sürdürmedi.

"Sen nereden anladın dün gitmediğimi?"

"Kıyafetlerini değiştirmemiştin bir de saçların nemli değildi. Evden çıkmadan önce duş alıyordun sanırım ama bugün sabah saçların kuruydu. Yani salak değilim."

"Hiçbir zaman salak olduğunu düşünmedim."

Aklıma gelen şeyle doğrulup oturdum. Bir anlık yakınlığımızla yutkunduğunu fark etsem de üzerinde durmadım. "Söz vermiştin bana. Annemin fotoğrafını verir misin bana?"

Elimi bırakıp deri ceketinin iç cebinden bir fotoğraf çıkarıp bana uzattı. "Dün eve gitmediğim için annenin başka fotoğraflarını getiremedim. Albümde de bunun gibi fotoğraflar vardı." Fotoğraftaki bir bebeği gösterip "Bu sensin. Diğeri de ben." Dedi.

Fotoğrafı alıp baktığımda burukça gülümsedim. Ben 2 yaşında ya vardım ya yoktum. Küçüktüm baya ve yanımda Alaz vardı. Bebeklik arkadaşım olduğu kesinleşmişti yani. Güneş teyze ve annemde yanımızda oturuyordu. Parmaklarım annemin yüzüne giderken onu hatırlamıyor olmak kalbime ağır gelmeye başlamıştı. Çok güzel gülümsemişti ve çok güzeldi. Alaz'ın dediği gibi gözleri masmaviydi.

"Bu bende kalabilir mi?" diyerek gözlerine baktım.

"Tabii."

Fotoğrafı yastığımın altına koyarak ona döndüm. "Sıkılmıyor musun hiç? Yani hep benimle olmaktan."

"Hayır, seninle olmaktan çok mutluyum... Ben de sana bir soru sorayım mı?" Genelde soruları soran ben olduğum için heyecan yaparak dikleştim ve soracağı soruyu bekledim. "Bugün sabah Pamir'le bahçedeyken ne konuştunuz? Seni eğlendirebiliyor gibi görünüyordu."

Alaz da mı bahçedeydi? Ben niye görmemiştim? O anları hatırlarken bazı detayları atlayarak anlatmaya başladım bir yandan.

Hatırladığı an

Pamir tedirgin bir nefes vererek bana döndü. "Simal, ben senin sevgilin değildim. Hatta bana aşık bile değildin sen. Yani böyle bir şüpheye düştüysen diye söylemek istedim."

Arzu'nun söylediklerini hatırlayınca kaşlarım çatılır gibi kıvrılsa da kaşlarımı düzelttim hemen. Arzu yalan mı söylemişti bana? İyi de niye? "Aşık bile olmadığımı nereden biliyorsun? Belki de aşıktım."

Dudaklarında buruk bir gülümseme oluşuverdi. "Biliyorum çünkü sen başkasına aşıktın. O da sana tabi. Şu an kimse sana söylemiyor çünkü yeni uyandın ve kendini bir şeylere zorlamanı istemiyorlar. Biraz zaman geçsin diye bekliyorlar."

Alaz olabilir miydi gerçekten? Bu ihtimal kalbimi hızlandırırken kendimi hemen umutlandırmamak için heyecanımı yok ettim. "Ya onlar bana söyleyinceye kadar başkasından hoşlanırsam? O zaman ne olacak?"

"Bana fikrimi sorarsan bir başkasına aşık olmayacaksın. Yine gidip onu seversin ama için rahat etsin ve bunu kafaya takma diye söylüyorum; Eğer senin ondan başka birine bir şeyler hissettiğini anlarsam o an sana söylerim." Gözlerindeki buğunun sebebi neydi? Hiçbir anlam veremiyordum ama söyledikleri karşısında neşeyle gülümsedim. "Gerçekten bunu yapar mısın?"

"Evet. Ama istersen akşamları burada kalmaya devam edebilirim. Bazı kişileri sinir etmek hoşuma gidiyor."

Güldüm. Sinir ettiği kişinin kim olduğunu bilmesem de tahmin etmek zor olmazdı. Dün gece git dediğim halde burada kalan, Alaz.

"Uyu hadi sen. Günlerin yoğun geçiyor, yoruluyorsun." diyerek ayağa kalktığında "Teşekkür ederim." dedim.

"Ne için?"

"Arzu'dan sen kurtarmışsın."

"En başından uzak tutmam gerekirdi."

Continue Reading

You'll Also Like

3.1M 158K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
91.1K 7.7K 61
İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun...
1.7M 88.4K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
367K 27.2K 44
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...