REVOLVER

By S-Mare

539K 56.9K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

1.31✴En Güzel Zayıflık

8.1K 1.1K 5.5K
By S-Mare

Multimedya: Ruelle - Live Like Legends

Keyifli Okumalar...

Bol AA'lı... Bol bol yorum isterem 😈
(750 oy 5000 yorum)

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare (Alıntılar sosyal medya hesaplarından)


O en güzel zayıflığıydı.

Zayıflığından nefret etti,
ondan nefret etti.

Diyardan geçip Ryder'ın Kyle dediği çocuğun attığı adresin yakınlarındaki bir ara sokağa çıktılar. Saat gece yarısını geçse de ve sokaklar hemen hemen boş olsa da herhangi bir insanın görebilme ihtimaline karşı öylece ortaya çıkamayacakları için bu yolu seçmişlerdi ama Arya aklındaki soruları almadan onunla ilerlemeyecekti.

Ryder hızla ilerlemeye başlamıştı ki ona yetişip önüne geçti, adeta burnundan soluyordu. Kardeşinin o resimde gördüğü halini hatırladıkça içinde bir ateş alevleniyordu. Hızla karşısındaki genç adamın yakasını kavradığında Ryder sadece kaşlarını çatmakla yetinmişti.

"Neden..." dedi üzerine basarak. "Neden kardeşimi kaçırdı? Ondan ne istiyor?"

"Uzun mesele," dedi Ryder ve yakasındaki elleri iterek, "Şu an buna vaktimiz yok!" diye devam etti. Eğer niyeti Arya'yı delirtmekse bunu başarmak üzereydi. Ve bir Arya'dan daha tehlikeli biri varsa o da deliye dönmüş bir Arya'ydı. Hayır, o da kardeşi psikopat bir adamın elinde olan bir Arya'ydı.

Öylece geçip gitmesine izin vermedi, aksine göğsüne dayadığı elleriyle onu şiddetli bir şekilde geriye itti. "Sana neden dedim! Kahrolası örgütüne katıldım, evet ama bu senin köpeğin olduğum anlamına gelmiyor ve sen, şu an bana bir açıklama yapacaksın Ryder!"

"Şöyle yapalım," dedi Ryder aralarındaki mesafeyi yavaş yavaş kapatarak. "Burada öylece durup ben sana tüm hikayeyi baştan anlatayım, o sırada Kyle kardeşine biraz daha işkence etsin ama bunun pek bir önemi yok değil mi? Öncelik senin cevaplara ulaşman."

Öylece karşısındaki adama bakarken öfkeden titriyordu adeta. Arven onun can alıcı noktasıydı. Söz konusu kardeşiyse karşısında kim olursa olsun düşünmeden ruhunu söker alırdı. "Kahretsin!" diye tıslarcasına konuştu. Ryder haklıydı, bir konuşmaya bile vakit ayıramazdı. "Bana onu koruyacağını söyledin! Onu koruyacaktın!"

"Yapmak istediğim tam olarak bu!" dedi Ryder dişlerinin arasından. "Ve bana bir daha bağırırsan hiç hoş şeyler olmayacak."

Arya ona hayretle bakmaktan kendini alamadı. "Şu an dert ettiğin tek şey sana bağırmam mı?"

Ryder başını hafifçe iki yana salladı ve başka bir şey söylemeden yanından geçti. Arya ardından bir küfür savurdu ama daha fazla oyalanmadan onu takip etti. Ara sokaktan tam çıkacaklardı ki gözüne takılan kişiyle hızla Ryder'ın kolunu kavradı ve onu geriye çekti. Bir şey söylemesine izin vermeden işaret parmağını dudaklarının üzerine getirip susmasını belirtti ama zaten Ryder'ın da konuşacağı yok gibiydi. Sadece kısık gözlerle ona bakıyordu.

Arya başını hafifçe arkasına sindikleri binadan çıkarıp trafik ışıklarının altındaki genç adama baktı. Yanında Tarikat'tan iki asker vardı ve birine emirler veriyordu. Sokakta ise sadece birkaç kişi vardı. Bir de karşı duvarın dibinde kendi kendine bir şeyler mırıldanıp elindeki şişeden ara ara büyük yudumlar alan bir evsiz.

Tekrar genç adama baktı. Onu görmeyeli hayli uzun zaman olmuştu ama o zaman zarfında görünüşünde hiçbir değişim olmamıştı. Saçları bile uzamamıştı, hala kısacıktı. Zaten uzamalarına izin vermezdi. Gözlerinin aynı keskinlikle parladığını bu mesafeden bile görebiliyordu. Koyu kahve tonları her zamanki gibi soğuktu.

Dikkatli bakınca boynundaki dövmeyi fark etti. Eskiden adem elmasının hemen altında tıpkı Arya'nın boynundaki gibi iç içe geçmiş iki harf vardı. A ve L... Ama L daha büyüktü. Adı Lucius'tu, L harfi oradan geliyordu ama A harfinin nereden geldiğini Lucius hiç söylememişti, Arya bir ara kendi isminin baş harfi olduğunu bile düşünmüştü ama Lucius, romantik biri sayılmazdı. Aralarındaki ilişkiye de pek romantik denmezdi. Belki de A, Tarikat ona yeni bir isim vermeden önceki ismindendi ama şimdi boynundaki dövme değişmiş, yerini başka bir şey almıştı.

Aralarındaki mesafeden ne olduğunu seçmek zordu. Elini kaldırıp karşısındaki askerin omzuna koyduğunda parmaklarındaki dövmelerinde değiştiğini fark etti. Belli ki her ne olmuşsa ruhları silip süpürmüş ve vücudundaki her iz böylelikle silinmişti. Bir gölgeyle beslenmek ruhu besler ve vücuttaki her hasarı tamir ederdi. Bunu Lucius'tan dolayı biliyordu çünkü asil kanlar ruhlarla beslenemezdi. Bu sadece üstün asil kanlara lütfedilmiş hem muhteşem bir güç hem de işkenceydi.

Lucius ise Tarikat'ın elindeki tek Üstün'dü.

Lucius her ne söylediyse asker başını salladı ve diğeriyle birlikte yan sokağa saptı. O ise, tam aksi yöne ilerlemeye başladı. Gözden kaybolduğunda Arya derin bir nefes verdi ve Ryder'a döndü. Onun dikkatle kendisine baktığı fark edince kaşları hafiften çatıldı. "Ne?"

"Bana birini hatırlatıyorsun," dedi Ryder donuk bir sesle. Ardından silkelenir gibi oldu ve başıyla sokağı işaret eder gibi yaptı. "Tarikat mı?"

Arya ilk söylediğini yok sayarak başını salladı. "Lucius," dedi. "Tarikat'ın göz bebeğidir. Bir Üstün Asil Kan." Sıkıntılı bir nefes verdi. "Buralardaysa öylece ortaya çıkıp kahrolası herifin verdiği konuma gidemeyiz. Ben onu bir şekilde oyalayıp dikkati kendime çekeceğim. Sen ise..." Dilini dişlerinde dolaştırdı. "Kardeşime bir şey olmadan onu bulsan iyi olur. Yoksa kendine güzel bir mezar yeri bakmaya başla!"

Ryder'ın ifadesi değişmedi. Hala o donuk herifin tekiydi. Öyle ki Lucius bile soğuklukta onun yanına yaklaşamazdı. "İyi," dedi sadece.

İyi mi? Bu adamın sorunu neydi böyle?

Göz devirmekten kendini alamadı. Tekrar sokağı kontrol etti. Lucius görünmüyordu ama varlığı sanki her bir yerdeydi. Gölgeleri varken onları sezmesi de zor olmazdı ama Arya onu bir şekilde oyalayabilirdi. Yapmadığı şey değildi neticede. Tabii her zamanki oyalama şekli şu an için pek uygun değildi ama onda oyalama şekilleri bitmezdi.

İç çekmekten kendini alamadı. Lucius'u özlemişti ama buna odaklanmamaya çalıştı. Zaten istese de odaklanamazdı. Şu an odak noktasını tamamen Arven dolduruyordu.

Sokağa doğru tam bir adım atmıştı ki, "Arya!" dedi Ryder. Başını ona doğru çevirdi. Hala en ciddi yüzüyle kendisine bakıyordu. "Kulaklığını tak ve benimle iletişim halinde ol!"

Arya dudak büzdü ama söylediğini yapıp kulaklıklarını kulağına iliştirdi. "Dikkatli ol!" demesiyle tekrar Ryder'a baktı. "Sen bana lazımsın."

"İnan bana Ryder," dedi samimiyetsiz bir gülümsemeyle. "Şu an ihtiyacım olan şey gaz verici cümleler değil. O adam beni kolaylıkla öldürebilecek tek kişi çünkü."

Axel, Arya'nın gidişinin ardından sırtını duvara yasladı. Başını bir kez sert betona vurdu ve gözlerini kısa bir an kapattı. Lucius... Ona Tarikatta verilen isim buydu ama o gerçek adını biliyordu. Aden Walker... Jared'ın bir elma uğruna kaybettiği ve kardeşi gibi gördüğü; Axel'ın ise birkaç arkadaşından biriydi ama asıl önemli olan bunların hiçbiri değildi.

Aden onun can alıcı tek rakibiydi.

"Arya!" diye seslendi ama geri dönüt alamadı. En son dikkati kendi üzerine çektiğini söylediğinden bu yana birkaç dakika geçmişti. Kulaklığında bir sorun oluşmuş olabilirdi ya da bizzat kendisi bir sorunun içindeydi. Aden'ın, onun tanımıyla Lucius'un, onu öldürebilecek tek kişi olduğunu söylemişti. Bu cümle canını sıkmıştı. O ve Arya... Bu düşünceden hoşlanmamıştı. Hem de hiç hoşlanmamıştı.

Derin bir nefes alıp tekrar Arya'ya sesledi ama yine bir dönüt alamadı. Sokağı kontrol etti. Ayyaş evsiz sızmıştı. İki kişi sallana sallana kaldırımda yürüyordu ve bir araba yavaşça diğer sokağa geçiyordu. Kyle'ın attığı adresteki elektronik mağaza ise yaslandığı binanın sonundaydı. Gölgeleri herhangi bir tehlike sinyali vermeyince Arya'dan bir haber beklemeye son verdi. Kulaklık fark edibilir düşüncesiyle onu cebine attı. Yine de bu tamamen Yuva ile iletişimde olmayacağı anlamına gelmiyordu.

Cassie ile kısa bir görüşme yapıp üzerinde kuzgun sembolü olan kolyeyi boynuna iliştirdi ve ara sokaktan çıktı. Temkinli bir şekilde ilerlemeye başladı. Aynı anda gölgelerinin fısıldadığı her sese de dikkat kesilmişti.

Mağazanın önüne geldiğinde birkaç basamak olan merdivenleri çıktı ve yan kapının kupunu kavradı. Tahmin ettiği gibi kapı itmesiyle açıldı. Ne herhangi bir alarm çaldı ne de dikkat çekici bir şey oldu. Öylece yürüyüp içeriye girdi.

Elektronik eşyalar arasında dolaşırken etrafına bakındı. Kyle burada değildi, doğal olarak Arven de. Bunu zaten biliyordu. Kyle ona bir şey göstermek istiyordu, o yüzden herhangi bir tuzak olduğunu da düşünmüyordu. Asıl tuzak bizzat onun dilinden dökülecekti, bildiği tek şey buydu.

Düşündüğü gibi televizyonların olduğu tarafa geçtiğinde yan yana duran üç televizyonun ekranının da açık olduğunu gördü. Ekranda herhangi bir görüntü yerine sadece sinyal olmadığını belirten bir yazı vardı. Gözlerini televizyonlardan çekip mağazanın kameralarına çevirdi. "Buradayım!" dedi. "Başla!"

Sağ ekranda bir görüntü belirdi. Burası dönüştürücüde bir hücreydi. Eve yerde bilinçsizce yatan Bars'ın kanayan yarasına baskı uyguluyordu. Dişlerini sıktı ve gıcırdayan sesi kulaklarında yankılandı. Bunu zaten bekliyordu ama yine de görmek bambaşka bir öfkeyle dolmasına neden oldu.

Sol ekranda da çok geçmeden başka bir görüntü belirdi. Kamera muhtemelen bir elektrik direğine montelenmişti çünkü görüntü üstendi. Gölgeler her bir yerdeydi ve ortalarında kapana kısılmış iki kişi vardı. Shawn ve Jared... Motorlardan biri birkaç metre ilerlerinde yan bir şekilde devrilmişti. Jared ve Shawn ellerindeki silahlarla sırt sırta vermiş, ağır ağır, kendi etraflarında bir yuvarlak çizerek, hareket ediyorlardı. Karen görüntüde yoktu. Dişlerinin gıcırdayan sesi arttı. Kan damarlarında kaynamaya başladı sanki.

En son ise ortadaki televizyonun görüntüsü açıldı. Koca ekranda birden Kyle'ın sırıtan yüzü belirdi. Önce sağa, sonra sola kaydı gözbebekleri. Sanki yandaki ekranlara bakıyordu. "Eski dostum!" dedi neşeyle. Sesinin yüksekliği ile Axel neredeyse yüzünü buruşturacaktı çünkü eko yapan bir odada gibi gölgeleri aynı kelimeleri tekrarlamaya başlamıştı. Kyle da sanki bunu anlamış gibi, "Ups!" dedi ve elini dudaklarına bastırdı. "Yüksek ses takıntın vardı değil mi senin?" Elini çekti ve "Eski dostum!" diye bağırarak cümlesini tamamladı.

"Kız nerede Kyle?" dedi Axel herhangi ekstra cümle kurmaya gerek duymadan.

Kyle alınmış gibi dudaklarını büzdü. "Kırıyorsun ama. Önce bir nasılsın diye sorsaydın bari. Nezaketen yani."

"Kyle!" dedi Axel dişlerinin arasından. "Sadede gel!"

"Sadede mi?" dedi Kyle kaşlarını kaldırarak. "Zaten oradayız ya Ax..." Yine elini dudaklarına bastırdı. "Ah, hayır! Lilian'ın şu an keyfimizi bozmasını istemiyorum. Sana Safir diye seslensem nasıl olur?"

"Nerede?" diye yineledi Axel. Yumruk olan elleri ile sağ elindeki yara acıyla yandı. Gözleri yan ekranlara kaydı, yine dişlerini sıktı.

Kyle memnuniyetsiz bir ifadeyle yüzünü buruşturdu ve "Huysuz!" diyerek kameranın önünden çekildi. Şimdi kamera bir sandalyeye bağlı olan Arven'i gösteriyordu. Saçları ve üzerindeki kıyafetler dağılmıştı, boynunda ise bir kısıtlayıcı vardı. Tenindeki buz yanıkları net seçilmese de belli oluyordu. Sadece yere bakıyordu. Yerdeki oyuncaklara...

Sandalyenin arkasında Lilian vardı. Kendi etrafında dönüp duruyordu ama sonunda durup o da kameraya baktı. Kurumuş ve çatlamış dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı. Küçük elini kaldırıp havada hafifçe oynattı. "Selam katilim!"

Elini indirdi ve Arven'in saçlarına yavaşça dokunmaya başladı. Parmakları bir an kızın yüzüne değince Arven'in yüzü acıyla buruştu. Sonunda başını kaldırdı ve o da gözlerini karşısına çevirdi ama tam olarak kameraya bakmıyordu. Muhtemelen baktığı yer Axel'ı gösteren bir ekrandı. Gözleri kısıldı ve dudaklarını yavaşça ıslattı. Axel bir şey söylemesini bekledi ama Arven tek ses bile çıkarmadan sadece baktı.

"Arven," dedi bu kez. Sesi istemsizce kısık çıkmıştı. Bir şey söylemesini istiyordu, her ne olursa. Sadece sesini duymalıydı.

Kız soğuk bir şekilde gülümsedi. "Sana bir tercih yapmanı söylememi istedi," dedi ifadesi gibi soğuk bir sesle. Axel, bulunduğu duruma göre zaten normal bir ifade beklememişti ondan ama bu halini de kesinlikle beklemiyordu. Başka bir gariplik vardı. "Ekibin ikiye bölündü," diye devam etti Arven. "Bars yaralı ve Eve ile birlikte dönüştürücüde. Shawn, Jared ve Karen ise..." Kısa bir an sustu ve yutkundu. Sonunda yüzünde bir acı emaresi belirmişti. "Tuzağa düştüler. Yüzlerce gölge ile etrafları sarılmış durumda."

"Bir dakika tatlım!" diyen Kyle hızla kameranın önüne atıldı. "Bundan sonrasına ben devam etmek istiyorum." Yüzünü kameraya döndü ve yine sırıtmaya başladı. "Tercih demiştik en başından. Evet, şimdi bir tercih yapman gerekecek. Sonuçta hepsini aynı anda kurtaramazsın değil mi?"

Yumruk yaptığı elinin başparmağıyla sağ tarafı gösterdi. "Bars ve Eve mi?" Parmağı bu kez sol tarafı gösterdi. "Diğerleri mi?" En son ise arkasındaki kızı işaret etti. "Yoksa seni seviyorum dediğin kız mı?"

"Seni seviyormuş," dedi Lilian'ın sesi ve ardından Arven'in inleyişi kulaklarına çalındı. Kalbi sıkıştı, kahrolası kalbi sanki Kyle'ın avuçları arasında kalmış gibiydi. Bu histen nefret ediyordu.

"Onu durdur!" dedi yine de sabit bir sesle. Onu... Lilian'ı...

"Vay canına!" dedi Kyle gözlerini şaşkın bir ifadeyle büyüterek. "Önce kızın başına Lilian'ı sal, sonra onu durdurmamı iste. Neye şaşıracağımı bilemedim doğrusu."

Kameranın önünden yine çekilirken görüntü Arven'i buldu. Gözleri bu kez kameradaydı, sanki gerçekten ona bakıyordu ama yüzünde duyduklarından dolayı şaşırmış bir ifade yoktu. Demek ki Kyle ona bir şeyler ötmüştü. İfadesinin nedeni şimdi anlam kazanmıştı, ona inanmıştı. Buna içten içe sinirlenmeden edemedi.

Sessizliğini koruyunca, "Sormayacak mısın?" dedi Axel. En azından ona sormalıydı.

"Sorsam cevap verir miydin ki?" dedi Arven sonunda ve "Yalansız!" diye ekledi.

Axel onun arkasındaki kıza baktı. Hala elleri Arven'in saçlarında dolaşıyordu, o yüzden dürüst oldu. "Hayır."

Arven gülümsedi ama bu da zerre sıcaklık içermeyen bir mimikti. "Şaşırmadım. Zaten bana söyledikleri çok mantıklı geldi. Sen de bu yüzden sürekli laf oyunlarıyla beni oyalamadın mı?"

Doğruydu, onu oyalamıştı ama onun nedenleriyle Kyle'ın anlattıklarının aynı olduğunu düşünmüyordu. İçten içe sinirlenmeden edemedi ama sakinliğini korudu. Onun devam edeceğini hissederek sessizce bekledi.

"Biliyor musun?" diye devam etti kız. "Bugün ben de bazı şeyler hatırladım. Şu zaman makinesi mevzusu da anlam kazandı. Seni daha önce gördüm." Axel kalbinin teklediğine o an yemin edebilirdi ama yine sustu. "O gün sadece seni değil, ruhları da gördüm ben. O da senin sayendeymiş." Axel'ın kalbi bir kez daha tekledi. "Halbuki ilk hatırladığım anın beni mutlu etmişti. Hatırla Safir! Kapıma bir lavanta buketi bırakmıştın. Onu gördüğümde kalbimin nasıl attığını bile anımsıyordum, tıpkı bir hız treninde gibi... Babam aldı sanmıştım, aslında bugüne kadar hep öyle sanıyordum ama bugün onu senin bıraktığını anladım. Ne içindi? Af dilemek için falan mı?"

Axel söylediklerine içten içe keyiflenirken yüzü aksine öfkeli bir ifade kazandı. "Sadece babandan umutsuzca istediğin bir şeyi gerçekleştirmek istemiştim."

Arven yine güldü. "Bu da söylediğin onlarca yalandan biri."

"Hey gençler! Gençler!" diye Kyle araya girdi Kyle. Ellerini kaldırmış ve yine kameranın görüşünü kesmişti. Sanki bir kavgayı ayırır gibiydi. "Şu an dert etmeniz gereken şey geçmiş mi? Tanrı aşkına! Arkadaşlarınız ölüyor!"

Son bağırışıyla Axel yüzünü ekşitti ve Kyle yüzünü kameraya döndü yine. "Evet, seçim diyorduk en son! Bir seçim yap Safir dostum. Sadece bir tarafı kurtarabilirsin." Dudaklarını büzdü. "Ha unutmadan! Şu pizzacı kız... Eğer işe karıştığını anlarsam bir taraf kesin ölür." Telefonunu çıkarıp birkaç tuşlama yaptı ve Axel'ın telefonu cebinde titredi. Telefonu çıkarıp gelen mesaja bakarken bunun Kyle'dan gelen yeni bir adres olduğunu gördü. "Ve ben sana bir iyilik yapıp yerimizin konumunu da atıyorum," dedi Kyle.

Axel başını kaldırıp ekrana baktığında Kyle ona gülümsedi ve ekranın önünden çekilip son kez Arven'i görmesini sağladı. Arven ona yine o soğuk bakışlarıyla baktı. Soğuk, hissiz ve... Ayık!

Ekranlarda yine sinyalin olmadığı belirten yazı belirdiğinde Axel çıkışa yürüdü ve sokağa tekrar ayak bastı. İlerleyip ara sokağa girdi ve sırtını dakikalar önce olduğu gibi duvara yasladı. Karşı binanın duvarına yaşlanmış ve sızmış adama bakarken aklında artık tek bir düşünce vardı. Arven'i en son bıraktığı o sızmış hali... Ya Kyle onu o halinden sıyıracak birkaç müdahalede bulunmuştu ya da... Dudakları yukarı kıvrıldı.

"Numara yapmış!" dedi gülerken. Vakit kaybetmeden kulaklığını çıkardı ve kulağına yerleştirdi, Yuva ile bağlantıyı kurarken istemsizce yine tekrarladı. "Bana numara yapmış."

"Ne?" dedi kulaklıktan Cassie.

"Hiç," dedi Axel hala yüzünde bir gülümsemeyle.

"Tamam," dedi Cassie uzatarak. Anlamamıştı ama üstelememişti de. "Hurdalık bende. Ekibin diğer kısmı ise Atlas'ın kontrolünde. En azından sadece benim varlığımı bilmesi işimize yarayacak." Sesi sıkıntılı geliyordu ki şüphesiz Kai'ın gidişi ve yerine Kyle'ı bırakması onun da fazlasıyla canını sıkıyordu. "Yerini tespit edemedik, karmaşık bir sisteme aktarmış. Çözmek için Benjamin uğraşıyor. Sana gönderdiği adrese güvenip gitmeli misin, bilmiyorum."

"Hayır," dedi Axel. "O adres sadece Kyle'ın yeni oyun yeri."

"Emin gibisin," dedi Cassie.

"Eminim çünkü. Kyle en başından beri kimi seçeceğimi biliyor, asıl amacı çırpınışlarımı izlemek sadece. Zaten bulunduğu adresi çekinmeden bana gönderen biri, konumu tespit edilmesin diye uğraşmaz."

"Peki, kim ona böyle bir konuda yardım edebilir?" dedi Cassie. "Yani, sinyali böylesine karmaşık bir hala getirmek için birinin yardımına ihtiyacı var. Kendi bilgisi olmadığı açık, yıllardır uyuyan birinden bahsediyoruz."

"Cassie," dedi Axel bıkkın bir tavırla, biraz da sinirlenerek. "Biz gizli bir birliğiz, olası bir ters durumda yerimizin tespit edilememesi için hepimizin telefonunda böyle bir sistem kurulu. Tek bir tuşa bakıyor ve sen bunu biliyorsun."

Cassie ofladı. "Bir an aklımdan çıkmış."

"Kafanı topla!" diye uyardı onu. "Bu işin sonunda herkesi sağ istiyorum."

Cassie'nin sıkıntılı nefesi kulaklıktan yansıdı. "O nasıl olacak? Diğerlerini biz hallederiz ama Arven..."

"Lavanta," dedi Axel sözünü keserek. Lafın uzamasını oldum olası tahammül edemezdi ama şimdi daha da tahammül edilemez olmuştu onun için.

"Lavanta mı?" dedi Cassie.

Kapıma bir lavanta bırakmıştın. Onu gördüğümde kalbimin nasıl attığını bile anımsıyordum, tıpkı bir hız trene binmişim gibi...

Axel istemsizce yine gülümsedi. Arven'in zekası her dakika onu daha da kendine hayran bırakıyordu. "Yakınlarında muhtemelen lavanta tarlası ya da lavanta satan bir yer olan bir lunapark arıyoruz."

Gök gürültüsü tüm şiddetiyle kulaklarında yankılanırken Axel ara sokakta ileri geri yürümeye devam etti. Yaklaşık on dakikadır Benjamin tarif ettiği yeri bulmaya çalışıyordu. Aslında Cassie olsa daha kısa sürerdi çünkü onun iz sürme, takip, yön bulma becerileri daha kuvvetliydi ama aynı zamanda tehlikeli işlerde de mahareti fazlaydı. O yüzden Hurdalık kısmına onun öncülük etmesi en doğrusuydu. Yine de şüphesiz Axel, Benjamin'in bu işi bu kadar uzatacağını bilseydi Cassie'i göndermezdi.

Arya hala geri gelmemişti, yakalanmış olma ihtimali zaman geçtikçe artıyordu ama şu an onu arayacak durumu yoktu. "Benjamin!" dedi sertçe. "Öfkelenmeye başlıyorum!"

"Halletmeye çalışıyorum," dedi Benjamin hızla.

Öfkeyle nefesini dışarı verdi. "Cassie! Atlas! Durum raporu verin?"

"Sokaktaki kameraları manipüle ettik. Şu an Hurdalık'ın girişindeyim!" dedi Cassie. "İçerideki kameraya ulaşamadık. O yüzden giriş için emrini bekliyorum."

"Hayır," dedi Axel. Hoşuna gitmese de ortak hareket etmeleri gerekiyordu. Aksi bir durumda olay içinden çıkılamaz bir duruma gelebilirdi. "Bekle!"

"Onları görebiliyorum," dedi Atlas da. "Sadece..."

"Sadece?" diye sorguladı Axel. "Ağzında gevelemek yerine tek seferde söylemek zor olmasa gerek!"

"Karen'ı göremiyorum," dedi Atlas hemen. "Görüş açımda sadece Shawn ve Jared var. Gölgeler saldırmadığı için onlar da sadece tetikte bekliyorlar. Ne olduğun anlam veremiyorlar şüphesiz. Ben de emrini bekliyorum."

"Tamam," dedi Axel sıkıntılı bir sesle. Karen... Atlas'ın görüşünde değilse yaralanmış, hatta bir yerlerde ölmüş olmasını umdu. "Benjamin Kyle'ın konumunu bulduğu an hep beraber harekete geçiyoruz." Üzerine basarak, "Ve eğer Benjamin o kahrolası konumu beş saniye içinde bulmazsa..." dedi, "onu öldürmek için Yuva'ya doğru harekete geçiyoruz."

"Ne?" dedi Benjamin'in şaşkın sesi.

"Üç..." dedi Axel. "İki..."

"Tamam, tamam!" dedi çocuk hızla. "Buldum. Lokasyonu telefonuna gönderdim."

Axel hızla telefonunu çıkardı ve Benjamin'in gönderdiği adrese girdi. Şehrin güneyinde kalan eski bir yerleşim yerini işaret ediyordu. Oralarda işlek bir lunapark olması pek muhtemel değildi ki zaten Kyle da işlek bir mekan zaten seçmezdi. Kölelerini çoktan toplamış olmalıydı ve bu işlek bir mekanda Diyar hakkında bilgisi olan birileri tarafından dikkat çekebilirdi. Özellikle de Tarikat tarafından...

"Ekip istemediğine emin misin?" dedi Cassie defalarca sorduğu gibi.

"Ekibin bana yararı olmaz," dedi. Zaten Lilian oraya ayak basar basmaz bunu anlar ve Kyle'a haber verecekti. Gizlenme gibi bir düşüncesi yoktu, böyle bir durumda yanında bir ekip götürmezdi. Kyle'ın da yanında birkaç kişi bulmasına sıcak bakmayacağı açıktı. Bu Arven'e zarar vermesine sebep olurdu ama tek olduğunu anlarsa daha rahat davranırdı. Onun istediği de rahat hissetmesiydi. Rahat ve kontrolün onda olduğunu hissederse Revolver'ın durumunu sorgulamazdı.

"Pekala," dedi ve telefonu cebine attı. "Bana ulaşamasanız bile, Revolver'ı kurtarma işine devam edeceksiniz."

"Ulaşamazsak?" diye sordu Cassie.

"Tekrarlatma Cassie. Dikkatimi dağıtma riskinize giremem. İkinize de güveniyorum ve ekibimi canlı istiyorum. Eğer Arya size ulaşırsa peşimden gönderin."

"Ekip istemiyorsun ama daha yeni Yuva'ya dahil ettiğin bir kızı peşinden göndermemizi istiyorsun, doğru mu anlamışım?" dedi Cassie öfkeli bir sesle.

"İşime yarayabilir." Hayır, kesinlikle işine yarardı.

"Biz de..." demişti ki Cassie, "Siz söylediğimi yapıyorsunuz!" dedi Axel üzerine basarak. "Şimdi gidin ve Revolver'ı Yuva'ya dahil edin!"

Herhangi bir cevap beklemeden kulaklığını çıkardı ve cebine attı. Eli göğsüne gitti ve kendini Diyar'a itti. Ne üzerlerinde dolaşan gölgelere, ne korkutucu virane evrene ne de ayaklarının altındaki buzlu zemine baktı. Diyar'a fazlasıyla aşinaydı. Bu evrende bir gölge olarak bile dolaşmıştı.

Bedenini soyutlaştırdı, tıpkı bir gölge gibi, ve sadece birkaç saniye sonra Benjamin'in attığı konumdaydı. Diyar'dan lunapark daha da korkutucu görünüyordu. Çürümeye yüz tutmuş metal yığınları gibiydi her şey. Ve o metal yığını devasa oyuncakların arasında gölgeler süzülüyordu. Bu görüntüyü daha da korkutucu kılıyordu. Normal bir insan olsaydı şüphesiz şu an korkudan titriyor olurdu ama ne bedenen ne de içsel tek tepki göstermemişti.

Derin bir nefes aldı, en zor kısımdaydı artık. Aklında birkaç plan vardı ve duruma göre hangisini işleve sokacağını seçecekti. Tabii Arven söz konusuysa o planların hepsinin elinde patlama riski de vardı. Kız aklına girip çalışan her bir hücresinin fişini teker teker çekebiliyordu.

Elini göğsüne bastırdı ve ruhunu hissetti, ardından kendini Diyar'dan dışarıya itti. Boğuk hava dağılmış virane yapılar biraz daha düzelmişti ama yine de aynı ıssızlık devam ediyordu. Bu lunapark muhtemelen yıllardır zaten kullanılmıyordu. Giriş kapılarından biri yere devrilmişti. İçeriyi aydınlatan sadece arada bir bulutların arasından çıkıp yüzünü gösteren aydı. Yağmurun başlamasıyla o da artık çok etkili değildi.

Havaya yükselen toprak kokusuyla yerdeki metal giriş kapısının üzerinden geçti. Aynı zamanda etrafı kolaçan ediyor ve gölgelerin çıkardığı sesleri dinliyordu. O seslerin arasında sadece Kyle'a ya da Arven'e ait bir cümle bulmayı umuyordu çünkü gölgeler duydukları şeyleri bazen saatlerce tekrarlayabilirlerdi.

"Bak bak bak!" diye aynı şeyi tekrarlayan gölgelerle Kyle ona o an ulaştı. İç içe geçen onlarca gölgenin aynı şeyi tekrarlamasıyla lunaparkın birkaç ışığı aynı anda yanmaya başladı. İçerisi daha net göründü. "Demek tercihini yaptın eski dostum. Eh, o zaman ekibine dönüşte bir cenaze töreni ayarlamışsındır."

"Hileli oynuyorsun!" dedi Axel. Aynı zamanda etraftaki hareketliliği tartıyordu. Kyle'ın nereden çıkacağını bulmaya çalışıyordu. Kölelerine ise çoktan alanı tarama talimatını vermişti. Elbette bu Kyle'ın gölgelerinden, daha çok da Lilian'dan ne kadar mümkün olursa...

"Ah," dedi Kyle yine gölgelerinin vasıtasıyla. "Yanlış adres gönderdim değil mi? Kusura bakmadın ya. Malum uzun süredir içerideydim, bazı şeyleri hala yanlış yapabiliyorum."

"Uyuduğunu sanıyordum," dedi Axel gölgelerin arasında ilerlemeye başlarken. Hiçbirini ona saldırmıyordu, hatta dokunmuyordu bile. "Ne zamandan beri Kai'nın gözünden bizi izliyorsun?"

"Birkaç yıl sanırım," dedi gölgelerin ağzından Kyle. "Ama her zaman izleyici sayılmazdım. Kyle'ın zayıf olduğu anlarda bu daha kolay oluyordu. Yine de kahrolası öylesine güçlüydü ki kontrolü bana bir türlü vermedi." Gölgeler hep bir ağızdan ürkütücü bir şekilde gülme sesi çıkardı. Bu Kyle'ın onlara yansıyan gülüşüydü. "Ama görüyorsun ya, buradayım. Lilian'ın sayesinde intikam için artık buradayım."

"Benden intikam almak istiyorsun," dedi Axel dudaklarını büzerek. "Anlaşılır, kabul de edilebilir. Peki ya Franklin'le işbirliği yapman, bu intikam isteyen yanının tam olarak hangi kısmına hitap ediyordu?"

"Ah, yapma ama!" dedi Kyle gölgelerin ağzından hayıflanır gibi bir sesle. "Franklin bana bir ekip teklif ederek beni yine köpeği yapabileceğini sandı, ben de ona uygun oynadım. Aslında onu öldürmeni umuyordum ama Lilian acı haberi maalesef verdi. Bu arada yanında bir kız varmış. Kim olduğunu oldukça merak ettim."

"Lilian'dan görüntüsüne bürünmesini isteyebilirdin," dedi Axel. Birkaç saniye ses gelmeyince Axel gülümsedi. "Yoksa sana göstermeyi ret mi etti? Şüpheli bir durum gibi geldi bana." Axel atlı karıncanın yanına geldiğinde makine çalışmaya başladı. Müzik sesi ise ürkütücüydü. "Ama ben cevaplar konusunda cömertim Kyle. Karşıma çıkıp sormayı dene, sana kim olduğunu söylerim," dedi etrafına göz atmaya devam ederek. Cevap gelmemesi üzerine güldü. "Yoksa hala benden korkuyor musun?"

Gölgeler yine gülmeye başladı. "Bekle! Korkmak mı? Senden hiç korkmadım."

Axel dudaklarını alayla büzdü. Her nerede gizleniyorsa gölgeleri hala onu bulamamıştı ama onu bir şekilde izlediğine neredeyse emindi. "Lilian'ı vurduğumda da mı?"

Kısa bir an her gölge sustu. Etrafta sadece hızlanan yağmurun sesi duyuldu. "Eşitlenelim o halde?" dedi sonunda Kyle'ın gerçek sesi. Tam karşısındaki atış kulübesinin arkasından çıkarken Arven'i de önünde sürüklüyordu. Elindeki silahın parıltısı kısa bir an Axel'ın gözüne çarptı. "Ama ondan önce... Cevaplar konusunda cömertim dedin değil mi? Ne büyük incelik, tam da kraliçenin sana sormak istediği sorular varken..."

Axel öne doğru bir adım atmıştı ki Lilian Arven'in hemen önünde kendini belli etti. Onu görünce hafifçe yerinde zıpladı. "Merhaba Ax-"

"Lilian!" diye uyardı Kyle. "Henüz değil. Önce kraliçe sorularının cevabını alsın, sonra zaten ikisinin de canını yakacağız."

Lilian ona karşı çıkmasına sinirlense de Kyle'ın son söylediğiyle ellerini çırptı. On yaşında bir çocuktan çok daha küçük bir çocuğun hareketlerini sergilemesi kesinlikle kararan ruhundandı. İstediği kişinin şekline bürünebiliyor, istediği karaktere hızla girebiliyordu. Ölmeden önce de güçlüydü ama öldükten sonra yapabilecekleri sınırı hayli geçmişti.

Axel'a doğru yürüyüp etrafında ağır adımlarla dönmeye başlarken Axel onu umursamamayı seçti ve Arven'e baktı. Konuşmuyordu, o da sadece ona bakıyordu. Sonra Lilian'ın etrafında dönen adımlarını izlemeye başladı. Kyle kulağına eğilene kadar da tek ses çıkarmadı. "Hadi kraliçe! Akşama kadar seni bekleyemeyiz. Alacağın cevaplardan mı korkuyorsun, yoksa cevapları tahmin etmenden mi?"

"Ne fark eder ki?" dedi Arven. "Sonunda bizi zaten öldürmeyecek misiniz? Ölmeden önce aldığım cevaplar benim ne işime yarayacak?"

"Belki de ölmen gerekmiyordur," dedi Kyle. Hala yüzü Arven'in yüzüne yakınken gözleri Axel'ı buldu. "Sevgili Safir'in sana doğruları söylerse seni serbest bırakırım. Söz veriyorum."

"Pek güven vermiyorsun," dedi Arven korkusuzca. Axel onun şarjörde ilk uyanışındaki halini hatırladı. Üçüncü kattan düşüşünü ve onu tutan gölgeyle nasıl korktuğunu... Şimdi etrafında onlarca gölge olmasına rağmen titremiyordu bile. Boynunda ve yüzündeki yaralara rağmen acı çeken en ufak bir mimik bile sergilememişti. Arya'nın sözlerini hatırladı.

'Arven bir şeyleri kabullenene kadar ölesiye inkâr eder. Sürekli mantıklı bir açıklama bulmaya çalışır kendi kendine, bulamadıkça da inkârı seçer. Kabullenmez ama kabullendiğinde benden bile güçlü olur. Şaşırırsın, hatta karşındakinin o olup olmadığını bile sorgulamaya başlarsın.'

Ama Axel sorgulamıyordu, şaşırmıyordu da çünkü onu tanıyordu. Onun hakkında Arya'nın bile bilmediği şeyleri biliyordu.

"Benim derdim seninle değil," dedi Kyle. "Zaten onunla bir anlaşma yaptık. O da ekibinin yerine seni seçti. Yani doğruları söylerse ben de seni bırakırım."

Arven güldü. "Anlaşmaya göre zaten bırakman gerekiyordu ama sen yeni bir şart daha öne sürdün değil mi?"

Kyle alayla kaşlarını çattı. "Tanrı aşkına! Nasıl da her lafa bir cevabı var bu kızın böyle?" Tekrar Arven'in kulağına yaklaştı ve "Hayır canım," dedi. "Anlaşmaya göre onun sadece bir tarafı kurtarma hakkı vardı ve işte seni kurtarmanın yolu da bu. Şimdi ya soruları sor ya da bu işi kısa tutalım çünkü Lilian sıkıldı."

Lilian kısa bir an duraksadı. "Evet, çok sıkıldım!" dedi memnuniyetsiz sesiyle. "Çok, çok, çok..."

"Arven," dedi Axel sonunda. "Ne istiyorsa yap! Ne sorman gerekiyorsa sor!"

Arven sessizce onun gözlerine baktı. Kısa bir an gözlerini kapatıp başını onaylarcasına salladı. "Bana ilk etkilendiğin kızın ben olduğumu söylemiştin," dedi ve gözleri tekrar açılıp Axel'ı buldu. Axel gelecek olan soruyu biliyordu, nitekim Arven'in toprak rengine bürünen gözlerinin kısa bir an Lilian'a kayması da bunu tasdikledi. "İlk etkilendiğin kız ben miydim, Lilian mıydı?"

Lilian durdu ve tamamen Axel'a döndü. Başını ürkütücü bir şekilde omzuna doğru eğdi. Axel gözlerini Arven'den ona çevirdi. "Lilian hayatımdayken ben sadece bir çocuktum," dedi.

Lilian ayağını yere vurdu ve tıslarcasına bir ses çıkardı.

Kyle cık cıkladı. "Hayır, hayır! Laf oyunları yok! Sadece isim ver. Lilian mı Arven mi?"

Axel gözlerinin odağına Kyle'ı aldı. "Lilian," dedi sadece.

Lilian bu kez sevinçle eteklerini tutup kendi etrafında dönmeye başladı. Üzerindeki çiçekli elbise... ona Axel almıştı.

"Yani bana yalan söyledin," dedi Arven ama sesinde ne şaşkınlık ne de kırgınlık vardı. "Tahmin etmiştim."

"Diğer soruyu sor Arven," dedi Axel vakit kaybetmeden.

Gözleri tekrar buluştuğunda Arven ona soğuk bir şekilde gülümsedi. "Bolderline kişilik bozukluğun varmış," dediğinde Axel başını salladı. "On yaşımda öyle bir şeyler söylemişlerdi."

"Saplantılı olup olmadığını da merak ediyor," dedi Kyle araya girerek.

"Öyleyim," dedi Axel kısaca. "Başka soru?"

Arven yavaşça yutkundu ve ilk defa acı çektiğini belli edercesine yüzü buruştu. Bu Axel'ın da hayali bir acı hissetmesine neden olsa da sadece gelecek soruyu bekledi. "Kyle'a işkence ettin mi?"

Axel Kyle'a baktı, Kyle artık gülmüyordu. "Ettim," dedi tereddütsüzce.

"Bu bana söylediğin şeyle uyuşmuyor," dedi Arven hemen. "Onu korumak istediğini..."

"Söyledim," dedi Axel. "Uyuşmayan..."

"Laf oyunlarını kes!" dedi Kyle sesini yükselterek. "Bana işkence ederken zevk alıp almadığından bahset bana."

Axel yine başını salladı. "Evet, aldım. Hoşuma gitti, bunu da inkar etmeyeceğim. Hiç etmedim."

"İşte böyle," dedi Kyle başını sallayarak. "Devam et!" dedi Arven'e.

Arven'in nefesleri hızlandı, göğsü hızla yükselip alçalmaya başlamıştı. "Revolver," dedi zorlanır gibi. "Liderleri Kyle mıydı?"

"Evet," dedi Axel. "Asıl kişiliği bastırılınca bana devredildi."

"Asıl planının bu olmadığı söyleme bana," dedi Kyle öfkeyle gülerek. "En başından benim olan ne varsa almak istedin sen. İtiraf et kahrolası!"

Axel dudak büktü. "Haklısın, saplantılı olduğumu sen söylemedin mi zaten?"

"Saplantılı bir piç kurusuydun!" diye bağırdı Kyle.

Axel gözleri dolmaya başlayan Arven'e baktı ve sessiz bir nefes aldı. Ağlamasından nefret ediyordu. Daha çok da başkalarının yanında ağlamasından nefret ediyordu. Sebebi her ne olursa olsun... "Başka soru?" dedi ona bakmaya devam ederek.

"Ruhları görmemi sağlayan sen miydin?"

Axel isterik bir şekilde güldü. "Cevabı biliyorsun Arven."

"Biliyorum," dedi Arven, gözyaşları yüzünü ıslatmaya başlamıştı artık ama o hiçbir zaman böyle kolay ağlayan biri olmamıştı. Rol yapmadığı zamanlar haricinde elbette. "Onunla konuşacak da soracak da tek kelimem yok artık!"

Axel'ın gözleri Kyle'ı buldu. "Bırak gitsin şimdi."

Kyle eğildi ve Arven'in ellerindeki kelepçeyi açtı. Ardından bir adım geriye çekildi ve bu kez de ellerini havaya kaldırdı. Kelepçe yere düşerken omuz silkti. "Anlaşma anlaşmadır."

"Ne?" dedi Lilian. Hızla kayboldu ve Kyle'ın yanında belirdi. "Hayır! Onu bırakamazsın!"

"Ama bıraktım," dedi Kyle umursamaz bir sesle. "Tabii ben bıraktım. Sözü veren de tutan da bendim. Senin için bir şey söylemedim."

"Koş!" dedi Axel, Arven'e ve hızla gölgelerine saldırı emri verdi.

Arven koşmaya başlarken Lilian önüne çıktı ama Axel silahını çekip hızla ona doğru ateşledi. Lilian kaybolurken, o da Arven'e doğru hızla ilerlemeye başladı. Kyle'ın gülen sesi gölgelerin sesiyle harlandı. Axel her ne kadar ondan çok daha güçlü olsa da onun korkusu Kyle'ın avantajıydı. Kyle da bunun fazlasıyla farkındaydı. Şu an ise ona kısa bir avans tanıyordu. Kendince intikam oyununu daha eğlenceli kılıyor, uzatıyordu.

Axel'ın gölgelerinin saldırısını, Kyle kendi gölgeleriyle bertaraf etmeye başladı ama arada ona yaklaşanlar da onun silahındaki kurşunların hedefi oluyordu. Axel, Arven'e yaklaştığında elini uzattı, Arven hızla elini kavradığında onu arkasına çekti ve "Gerçekten en büyük zayıflığını biliyorken bana karşı şansın olabileceğini düşünüyor musun?" dedi Kyle. "Axel," diye ekledi.

Axel yine gerildi ama tamamen kilitlenmeden Arven'in diğer elini kavrayıp silahı avucuna bıraktı. En büyük şansı şu an elini tutuyordu. "Ceketimin cebindeki şişeyi al ve üzerine boşalt! Asil kan... Gölgeler sana dokunamaz!" Kelimeleri düzensizleşirken zorlukla ekledi. "Sıra sende... Kraliçem!"

Annesi birkaç metre önünde belirdiğinde yutkunamadı bile ama ondan önce Arven'in gülümseyişini görmüştü. Ceketinin cebinden şişeyi hızla alırken "Sonrasında havamı atarım ama," dedi ve hızla silahı ateşledi.

Kurşun annesine değmemişti bile, o hala kendisine gülümseyerek bakıyordu. Bir an, içindeki korkudan ıskalamış olabileceğini düşündü ama küfreden başka bir sesle annesinin başı hızla arkaya döndü, görüntüsü hızla dağıldı ve Lilian küçük bedeniyle yerinde belirdi. "Kyle!" dedi çığlık atar gibi.

Arven'in onu sarsan elleriyle kendine gelirdiğinde Kyle'ın omzunu tuttuğunu gördü. Lilian onun yanında belirirken Arven elini Axel'ın yüzüne yasladı. "Kendine gelmen için seni yumruklayabilirim," dedi sitemle. Artık üzeri kanla kaplıydı ve sanki az önce gözleri dolan ve Axel'ın her sözüyle yıkılan kız o değildi. "Ama onu vurmamı hevesle bekleyen birinin bu ancak hoşuna gider."

Axel sessiz bir nefes aldı önce, sonra güldü. "İtiraf etmeyeceğim bunu."

"Etmesen de ben anlarım," dedi Arven kibirli bir sesle. Silahı bir gölgeye doğru ateşledi. Gölge tiz bir çığlıkla dağıldı. "Ben her şeyi anlarım."

"Ama anlamamış gibi rol yaparsın," dedi Axel sırıtarak. "Buradan çıktığımızda hatırlat da sana bir Oscar heykelciği hediye edeyim."

Arven de sırıttı. "Güzel oynadım ama."

"Güzel yedim, kabul," dedi Axel da. "İkinci oyununda ise Peri'yi Öp yazısının yanına bir çeltik daha attım."

"Demek bir öpücük listen..." Kyle'ın silahının hedefini fark ettiğinde, silah ateşlenmeden Arven'in belini hızla kavradı ve yere atıldı. Arven sırtını yere sürtünce acı bir inilti çıkardı ve küfretti.

"Yapma!" dedi Axel. "Hiç sırası değil Arven!"

"Ne?" dedi kız altında yüzü acıyla buruşmuş halde.

Elini onun göğsüne bastırdı ve "Küfretmenin," dedi. "Dikkatimi dağıtıyorsun!"

Onu Diyar'a itmeye çalışsa da sadece elinin göğsüne fazla bastırılmasıyla, "Ne yapıyorsun?" diye bağıran kızı duydu.

Onu Diyar'a itemiyordu. Kahretsin! Çünkü boynunda bir kısıtlayıcı vardı ve belli ki bu Teşkilat'ın yeni imalatlarından biriydi çünkü eskileri Diyar'a geçişi engelleyemiyordu. Arven'in boynundakinin onlardan farklı olduğu aslında ilk bakışta da anlaşılıyordu. Daha parlak ve pürüzlüydü. Kısıtlayıcı ölüm ağacının metalin içine karıştırılmasıyla imal ediliyordu, buna rağmen Diyar'a giriş başka biri tarafından sağlanabiliyordu.

Peki, yeni sürüme nasıl bir şey eklemişlerdi de, Diyar'a geçişi imkansız hala getirebilmişlerdi? Kafasına yeni bir soru yazıldı ama cevabı düşünmenin şu an hiç sırası değildi çünkü tehlike boyutu artmıştı.

"Safir!" dedi Arven, Axel elini ancak o an onun göğsünden çekti.

"Kısıtlayıcıdan dolayı asil kanın işe yaramıyor."

"Onu anladık," dedi Arven. "Kaburgalarımı kırmadan sen de anlayabilirdin."

Haklı bir isyandı. Beyni daha şimdiden hatalı çalışmaya başlamıştı. Hele de ona böylesine yakınken. "Diyar'da geçemiyorsun Arven."

Arven yüzünü buruşturdu. "Yani boku yedik!"

"Küfretmemeni..."

Lilian yanlarında belirdiğinde cümlesini tamamlayacak fırsatı bulamadı ve kız onu bir bez bebek gibi havaya fırlattı. Lilian Arven'e doğru elini uzatmıştı ki asil kanın varlığıyla tıslarcasına bir ses çıkardı ve Arven bundan faydalanarak onun ince boynunu hızla kavradı, Lilian acı dolu devasa bir çığlık atarken Arven kafasını yüzüne gömdü. Fiziksel olarak bu bir ruha zarar vermenin yakınından bile geçemezdi ama Lilian'ı yakan zaten Arven'in ellerindeki asil kandı. Bu hamlesi de onu daha da afallatmıştı.

Arven yanındaki silahı hızla kavrarken çevik bir hareketle ayağa fırladı ve aynı anda silahı ateşledi. Lilian tekrar kaybolurken Axel'la gözleri birleşti.
"Bir ruha kafa mı attın sen?" dedi Axel doğrulurken.

"Ne?" dedi Arven kaşlarını kaldırarak. "Ruh yasalarına mı aykırı?"

Axel kemerinden çektiği bıçağı sol eline bastırırken, "Hayır," dedi. Elinden akan kan toprağa ve yağan yağmura karışmaya başladı. Diğer avucundaki yara zaten avucunu sıkmasıyla açılmıştı. Arven buna karşı yüzünü ekşitirken, "Sadece çok seksi bulduğumu söyleyecektim," dedi Axel. "Al bir çentik daha..."

"Yapma!" dedi Arven de. Silahını ateşleyerek ona doğru gerilemeye başladı. Kyle ise Axel'ın yoğun gölge saldırısıyla uğraşıyordu. Aralarındaki mesafe biraz daha açılmıştı. "Dikkati dağılma meselesi sadece senin için geçerli değil."

Yan yana geldiklerinde kısa bir an birbirlerine gülümsediler. Bir gölgenin önlerinde beliren silueti gözlerini birbirlerinden ayırmalarına neden oldu. Arven art arda silahı ateşlerken, "Lilian neden yok olmadı?" diye sordu. "Boynunu tutarken ellerimde asil kan vardı."

"Üstün asil kanlar için bu sadece asit gibi bir etki bırakır," dedi Axel. "Yok olması için isabetli bir saldırı daha gerek. Yine de bu onu kısa da olsa bir süre bizden uzak tutar. Diğer gölgeler için... Eh, onlar bizi biraz zorlayacak."

Arven ofladı. "Silahın nerede?"

"Sende ya!" dedi Axel.

"Tanrı aşkına! Tek silahla buraya gelirken aklından ne geçiyordu senin?"

"Sen," dedi Axel fısıldar gibi.

Arven sert bir nefes verdi. "Akıl edememiş olmayasın!"

"Onun sebebi de sendin." Sırıttı ve avuçlarını sıkarak kanın akışını hızlandırdı. "Ne o? Beni koruyamaz mısın yoksa?"

"Daha çok hava atarım ama!" dedi Arven de sırıtarak.

"Yine de fazla dillendirmezsen sevinirim," dedi Axel ve ellerini havaya kaldırmasıyla avuçlarından damlayan kanın değdiği her kum ve yağmur tanesi havalandı ve etraflarında dönmeye başladı. Artık gölgelerin onlara yaklaşması çok daha zordu ama onlar da bir yere gidemiyorlardı. Arven'in boynunda kısıtlayıcı olmasa Diyar'a geçip hızla uzaklaşabilirlerdi ama o kısıtlayıcı varken Arven'in Diyar'a geçmesi pek mümkün değildi. Bir şekilde Kyle'ı etkisiz hale getirmeliydi. Bunu yapması için...

"Vay canına!" dedi Arven hayran olunası bir ifadeyle.

...Arven'in dikkatini dağıtmaması gerekiyordu.

Kız kirli yağmur damlalarının havada dönüşünü izlerken yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Ona sorsan şu an ıslak bir sıçana benzediğini söylerdi ama Axel için bu dünyada gördüğü en güzel manzaraydı.

"Bunu ben de yapabilir miyim?" dedi heyecanlı bir sesle.

"Elbette," dedi. "Nasıl yaptığımı bir ara öğretirim, tabii bir çentik karşılığında..."

"Yine dikkatimi dağıtıyorsun," dedi Arven silahı bir gölgeye ateşlerken. Kurşun gölgenin içinden geçti ve gölge tiz bir sesle patlar gibi dağıldı. "Neden sürekli dikkatimi dağıtıyorsun? Böyle yaparsan seni nasıl koruyabilirim?"

"Her zaman prenses mi prensi zorlayacak?" dedi Axel. "Biraz da prens prensesi zorlasın."

"Ben kraliçeyim," dedi Arven huysuz bir sesle. "Unuttun mu?"

Unutması mümkün değildi.

Aniden belini kavradığı kızı bir platformun arkasına çekti. Ellerini yakaladı ve silahın yön değiştirmesini sağlayarak parmağını tetiğin üzerindeki Arven'in parmağının üzerine bastırdı. Kurşun bir gölgeyi daha yok ederken kızın boynundan süzülen hafif bir ter kokusuyla karışık gül kokusunu soludu. "Sen perilerin kraliçesisin..."dedi derin bir nefes daha içine çekerken. "Ve kokun..."

"Terledim biraz, yadırgayamazsın," dedi hemen Arven. Halbuki Axel mest edici olduğunu söyleyecekti, kızın düşünce anlayışı bazen içler acısı olabiliyordu.

"Tam bir romantiksin," dedi sitemle.

"Romantik mi?" dedi Arven sinirli bir gülüşle. "Dayak yedim ben, romantikmiş. Sürekli dayak yiyorum ben." Başını hafifçe yana çevirince Axel'ın dudakları yağmurdan ıslanan yanağına sürttü. "Senin sayende," dedi Arven iğneleyici bir sesle. "Bir daha sana aşık küçük kızları öldürme o yüzden."

Axel hafifçe gülümsedi. "Nasıl anladın?"

"Ben aptal değilim," dedi Arven tek kaşını kaldırarak. "Gölgesi bile sana takıntılı. Kyle bunu onu öldürmene bağlıyor ama gerçek şu ki, o seni sevmiş ama onu da aksine inandırmış. Yaşarken bile Lilian'ın sağlıklı bir çocuk olduğunu düşünmüyorum."

Axel burnunu hafifçe onun boynuna yaklaştırdı ve tekrar kokusunu soludu. "Hiçbirimiz sağlıklı değildik. Hala da değiliz."

"Ben kötü biriyim, benden uzak dur ayakları yapmayacaksın değil mi?" dedi Arven alaycı bir tınıyla ama yakınlıkları yine de gözlerini hafifçe kapamasına neden olmuştu.

Axel'ın dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı, kızın kısılı gözleri ise bu hareketi takip etti. "Asıl kötüler benden uzak dur demez Arven, aksine uzaklaşmana izin vermez. Seni daha yakınına çeker. Sana şu an yaptığım gibi."

"Sen tamamen kötü biri değilsin," dedi Arven kısık sesle. "Kyle buna inanıyor, hatta sen de buna inanıyorsun belki ama ben inanmıyorum."

İşte onunla ilgili bildiği diğer şeylerden biri de buydu. Arven şüpheciydi ama şüpheci yanı susarsa da fazla güvenirdi.

Gülümsedi. "Ne kadar kötü biri olduğumu bilmiyorsun."

Arven onun dudaklarına bakarken, "Göster," dedi kışkırtıcı bir sesle.

Dudakları dudaklarına yaklaşırken "Axel!" diye bağırdı Kyle. Axel kasıldı ve geriye çekildi. Sırtı platformun eskimiş ve çürümeye yüz tutmuş tahtalarına çarptı.

"Siktir ama ya!" dedi Arven.

Kum taneleri yavaşça yere serilmeye başladı.

"Buradan sağ çıkamayacaksın Axel Ryder!"

"Tanrı aşkına!" dedi Arven bu kez. "Bu pek hoşuna gitmeyecek ama katlanmak zorundasın." Küfretti yine. "Ve sonrasında dalga geçmek de yok!"

Bağırarak şarkı söylemeye başlamasıyla gölgeler sesini tekrarlamaya başladı. Sesler gittikçe arttı, Axel birden kendini bir konser salonunda ve sesi berbat ötesi birini dinlermiş gibi hissetmeye başlamıştı. Buna rağmen kasları gevşedi ve gülmeye başladı.

Zeki biriydi ama Arven'in zekâsına o an şapka çıkarmak istedi. Yıllardır isminin söylenmesiyle annesinin sesi zihninde yankılanıp durmuştu ama bunu engellemek için gölgelerden faydalanmak bir an aklına gelmemişti.

"Bu hayatımda duyduğun en kötü ses!" dedi hala gülerken ama kum ve yağmur taneleri yine yükselmeye başlamıştı.

Arven ona kısa bir an kısılan gözleriyle kınayan bir bakış atsa da şarkıyı söylemeye devam etti. Tabii şarkının sözlerini artık, ona bir cevap niteliğinde, kendince değiştirmeye başlamıştı. "Ben olsam," diye bağırırken melodili bir şekilde bunu yapıyordu. "Hayatımı kurtaran insana sesin kötü demezdim."

Silahın mermisi bitince sırıttı. Axel yine ona yaklaştı, elini yakaladı ve çıkardığı şarjörün yerine hızla kemerinden alıp yenisini taktı ama silahı ondan almadı. Silah kullanmasını izlemeyi seviyordu. "Ben olsam," dedi şarkıya eşlik eder gibi. "Erkenden bu kadar hava atmazdım."

"Ben olsam," diye bağırdı Arven de melodili bir sesle ama sesinde öfke de vardı artık. "Bir sır küpü olup olayların bombok bir hal almasına sebep olmazdım!"

Axel dudak bükerken, "Ben olsam," diye devam etti. "Beni affederdim."

"Sen olsan," dedi bu kez Arven. "Ben olsam etmezdim."

"Ben olsam," dedi Axel. "En azından dinlerdim."

"Ben olsam," dedi Arven. "Dinlerdim ama sen olsan anlatmazdın."

"Anlatacağım," dedi Axel bu kez. "İlk olarak... Gölgeleri görmeni..."

"Sen sağlamadın," dedi Arven sözünü keserek. Göz devirdi. "Asil kanım ben, bunu sağlayan kanımdı. Sen değil ama beni denedin değil mi?"

"Evet," dedi Axel gözlerini kaçırarak.

"Ama beni açığa vermedin, Lilian'ın ilgisini çeken de bu davranışın oldu. Onu bir üstün asil olduğu için öldürürken, beni koruman... Bana da bu yüzden anlatamadın."

Axel gözlerini yine ona çevirdi ve kaşları havalandı. "Sen... Tanrım! Sen kesinlikle benim için yaratıldın."

"Bu lafların seni yine de affettirmiyor ama..."

"Ama?" dedi Axel da.

Arven sonunda ona doğru döndü ve hafifçe yaklaştı. "Şu an başka bir sorunum var." Yüzüne doğru eğilirken Axel sertçe nefeslendi. Arven dudaklarına baktı yine. "Mermim bitti."

Axel da onun dudaklarına baktı. "Yedek şarjörüm kalmadı."

"Ne yapacağız?" dedi Arven mırıldanır gibi.

"Öpüşebiliriz bence." Başını hafifçe yana eğerken dudaklarını büzdü. "Affetme meselesini sonraya bırakalım. Önce şu borç meselesini halledelim."

"Borç meselesi," dedi Arven anlamamış gibi ama Axel anladığına bahse girerdi.

"Ben borçlu kalmayı sevmem demiştin. Bir zaman makinesi bulduğunda hatırlat da borcumu ödeyeyim diye de eklemiştin."

"Hatırladım," dedi Arven, elindeki silahı yere bıraktı ve ellerini Axel'in yüzünün iki yanına yasladı. "Artık bir zaman makinen de olduğuna göre..."

"Seni öpebilirim," dedi Axel kolunu onun beline dolarken.

"Gereken buysa..." dedi Arven yavaşça.

"Sonuçta bir anlaşma yaptık."

Kalp atışlarının hızlandığını hissediyordu ve artık kulaklarında da sadece başka bir kalp atış hızı yankılanıyordu. Arven'in toprak rengi gibi görünen gözlerine bakarken hep ölümün soğukluğunu anımsamıştı ama şimdi... Gözleri büyüleyiciydi, beyninin sürekli çalışan kısmı sarhoş olmuştu sanki.

Axel yüzünü ona yaklaştırırken, "Evet," dedi Arven. "Anlaşma anlaşmadır. Öp beni!"

İşte bu reddedemeyeceği bir teklifti.

Dudakları dudaklarına değmişti ki Arven acı bir inilti çıkardı ve hafifçe geri çekildi. Axel'ın kaşları onun bu hareketiyle çatıldı ama Arven gözlerini yavaşça aşağıya indirirken gözleriyle onu takip etti. Göğsünü delen metal parçasını Axel da onunla aynı anda gördü. Gözleri tekrar birleşti. Arven hafif ama kesik bir nefes alırken Axel sarsıldı.

Ve Arven kollarına yığıldı.

Axel kollarındaki kızla hızla yere oturdu. Lilian tiz bir sesle gülüp yerinde zıplamaya başlarken kaskatı bir şekilde ona baktı. "Sen... Ne..."

"Onu seviyordun!" diye bağırdı Lilian. "Ben de onu öldürdüm! Onu öldürdüm!"

Arven güler gibi bir ses çıkarırken acıyla inledi. Axel bir robot gibi gözlerini ona çevirdiğinde kızın elini kaldırdığını gördü. Lilian ise o kadar keyifliydi ki buna dikkat bile etmedi. Ve Arven tekrar kavradığı silahın tetiğine bastı, kurşun Lilian'ın bedenini delip ilerledi. "Ben de... Seni!"

Lilian yüksek bir çığlık attı, gök gürültüsü gibi gelmişti sesi. Her gölge yok oluşunda feryat ederdi belki ama Lilian'ın feryadı geceyi doldurmuştu adeta.

Bedeni dağılarak yok oldu. Lilian ebediyen kayboldu.

"Lilian!" diye kükredi Kyle bir yerlerden ama Axel nerede olduğuna bile bakmadı.

Gözlerini kızın göğsünden hafifçe çıkmış metalden zorlukla çekip yüzüne çevirdi. Arven artık yarı kapalı gözlerle ona baktı. Eli zorlukla kalkıp Arven'in yüzüne yaslandı. Titriyordu ve uzun süre sonra ilk defa gerçekten üşüdüğünü hissediyordu. "Namluda bir kurşun..." dedi Arven ve yutkundu. "Daha vardı. İşe yaradı ha!"

Axel tek kelime edemedi. Tek korkusu saniyeler önce yok olmuştu belki ama o fark ettiği gerçekle tek kelime edemedi. Tek korkusu annesinin görüntüsüyle karşısına dikilen o gölgeyse şu an hissettiği neydi?

"Safir!" dedi Arven onun konuşamadığını görerek. Yüzü acıyla buruştu. Gözleri kapanıp açıldı. "Sana bir şey söylemek... İstiyorum."

"Hayır!" dedi Axel birden sertçe. "Şimdi değil, şimdi değil."

Şimdi olmazdı, şimdi olmayacaktı.

Başını iki yana salladı. Elini havaya kaldırdı ve bir gölge avuçlarının arasına süzüldü. Axel onun soyun varlığını somut bir madde gibi kavradı ve Arven'in göğsüne bastırdı. Gölge ruhuna erişmedi, bu sadece kızın daha da acı bir inilti çıkarmasına neden oldu.

"Kısıtlayıcı," dedi Arven zorlukla. "İşe yaramıyor." Axel şüphesiz o söylemese bunu bile idrak edemeyecekti. Dehşete kapıldı. "Lilian yok... oldu mu?"

Axel başını aşağı yukarı salladı ama bunu bile kontrollü yapmamıştı. Başını kaldırdı ve gözlerini hızla etrafta dolaştırdı. Kyle hiçbir yerde yoktu. "Kyle!" diye bağırdı. "Kyle!"

Sonunda onu gördü. Yüz metre ilerisinde yıkılmış bir oyuncak heykel arkasından çıktı ve orada durdu. Onlara baktı. Yağmurdan sırılsıklamdı ve gözlerinde acı vardı. Aynı zamanda ise sadistçe bir zevk... Lilian'ın yok oluşunun ama Axel'ın da birazdan aynı acıyı tadacağının karmaşık hisleri yüzüne yansımıştı.

"Kyle!" dedi Axel yine. Nefes nefese kalmış gibiydi. "Kısıtlayıcı... Çıkar onu!"

Kyle isterik bir şekilde güldü. Acı ve zevk içerek isterik bir gülüş... "En azından senin vedalaşacak zamanın olacak. Bana o hakkı bile tanımadın sen. Hem de iki kez!"

"Kyle!" diye kükrercesine bağırdı. "Yemin ederim... Yemin ederim seni ölmekten beter ederim!"

"Ettin zaten," dedi Kyle. Arven'e kısa bir bakış attı. "Yoksa unuttun mu Tek Kurşun?"

"Yapma!" dedi Arven, Axel ona çevirdi hızla gözlerini. "İşe yaramayacak!"

"Hayır," dedi Axel sertçe. "Hayır!"

"Artık gelemeyecek," dediğinde Axel ilk başta neden bahsettiğini anlamadı. Devam etmesi ile Lilian'ı kast ettiğini anladı. "Gele-meyecek! O yüzden ismini söylemek istiyorum."

"Arven yapma!" dedi neredeyse bağırarak. Vedalaşır gibi konuşması onu deliye çevirmek üzereydi. Başını tekrar Kyle'a çevirdi. "Çıkar şunu! Çıkar! Hemen!"

Arven elini yüzüne yaslayınca acı çeker gibi bir nefes aldı. "Bana bak!" dedi kız. "Sadece bana... bak Safir..." Gülümser gibi oldu. "Axel..."

Axel başını iki yana salladı. "Sus! Tamam mı? Arven..." Art arda nefeslendi çünkü nefesinin yetmediğini hissediyordu. "Lütfen sus..."

Sus çünkü düşünemiyorum!

Sus çünkü düşünemediğimden bu haldesin!

"Şu öpücük..." dedi Arven onu duymamış gibi. "Artık..." İnledi. "Alabilir miyim?"

"Esin perisi..." Yutkunmaya çalıştı, nefes almaya... Ama başaramadı. Neden düşünemiyordu? Sürekli çalışan kahrolası beynine ne olmuştu?

Nasıl bu denli tedbirsiz olabilmişti? Etraflarındaki tehlikeyi nasıl göz ardı edip onu bu hale getirebilmişti?

Biz birbirimizin zayıflığıyız...

Arven'in gözleri bir kez daha kapandı ve zorlukla açıldı. "Öp hadi!"

O en güzel zayıflığıydı.

Zayıflığından nefret etti, ondan nefret etti.

Hayır, ona aşıktı. Kendinden nefret etti.

Yavaşça eğildi, Arven'in gözleri kapanırken dudaklarını dudaklarına bastırdı. Yüzündeki el yavaşça kaydı ve kucağına düştü. Axel onu öptü ama Arven hissedemedi.

'İlk öpüşmemizi kendinde değilken gerçekleştirmek istemezdim.'

Onu ilk kez öpmüştü ama Arven kendinde değildi artık.

Şey... Merhabalar Kurşunlarım...

Keyifler nasıl?

Kötü mü? O zaman daha kötüsü geliyor...

Bundan sonraki bölüm muhtemelen final.

Öpüştür şunları artık diyenleri ben uyarmıştım 🙂

Arven yeri...

Axel yeri...

Arya yeri...

Kyle yeri...

Lilian yeri...

Lucius (Aden) yeri... (Gerçi onu gördük sayılmaz ama)

Arya, Arven kavuşması öteki dünyaya kaldı der miyiz? 😳🙄

Arya. Arya bir Lucius'un peşinden gittin, değdi mi der miyiz?

Axel'ı beyin hücreleri Arven'i görünce şöyle...

Tamam, tamam kızmayın! Espri de yapamıyoruz ya

Şu da siz mood:

Bu da ben:

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

4.5K 211 23
Ne pasına olursa olsun asker olmayı başaran bir Yüzbaşı' nın hikayesi Ailesinin gerçek olmadığını öğrenen, bu dünyada güçlü olmak zorunda bırakılan...
46.8K 5.8K 12
🏀 Sayın sen, ben Deva. Deva Çetinceviz. Adımdan da anlayacağın üzere ben kolay lokma biri değilim. Evet, babam beni erkek gibi büyüttü ama öyle olma...
82.5K 4.9K 30
"Her insan kendi kaderini yazar kim bilirdi ki aynı kaderi yaşayacaklarını"
508K 27.3K 34
Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız lütfen bayım :) 0535*: Karşılığında bana...