rideau

By hindistanfili

273K 25.2K 33.1K

birkaç saniye öylece buğra'yı izledi. mecnun, buğra'nın düşündüğü kadar basit biri değildi. belki de ikisi de... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
elli iki
elli üç
elli dört
elli beş
elli altı
elli yedi
elli sekiz
elli dokuz
altmış
altmış bir
altmış iki
altmış üç
altmış dört
altmış beş
altmış altı
altmış yedi

otuz yedi

4.3K 406 368
By hindistanfili






*
cumartesi
20.57
mecnun
buğra

tezgâhın üzerindeki bardağı alıp çeşmenin altında ıslattıktan sonra bulaşık makinesine son bulaşığı da attı ve makinenin kapağını kapattı. elini hafifçe durulayıp kuruladıktan sonra telefonunda çalan müziği susturdu, masanın üstündeki sigarasını da alıp mutfak sandalyesine oturdu. evde yalnız başınaydı.

sınıf grubuna atılan son pdf dosyalarına bakarken kül tablasını kendine çekmiş ve gözlerini kısmıştı. o an bunlarla uğraşacak kadar iyi hissetmiyordu kendini. birkaç satır, atılan dosyanın önemli olup olmadığını anlayacak kadar okuyup geri çıktığında sigarasını dudaklarına götürmüştü.

gözü telefondayken yerinden hafifçe kalkıp mutfak penceresini açtı. içeriye giren soğuk havayla beraber el bileklerinin üşüdüğünü hissetti. içinde tuhaf, yabancı bir duygu vardı.

içinde yakın arkadaşlarının olduğu gruba girip mesajları okurken bu his hâlâ geçmemişti. bildirim panelini indirip çalan şarkıyı devam ettirirken sesi iki dişe kadar kıstı. derin bir iç çekip sırtını sandalyeye yasladığında mecnun, tahmin edemeyeceği kadar yabancı hissediyordu.

aradan dakikalar geçti, bu his midesinin bulanmasına ve parmak uçlarının soğumasına neden olacak kadar ağır basana dek telefonu öylece açık, aynı ekranı göstererek tavana bakıyordu. mecnun geriye yaslanıp gözlerini kapattı, mutsuz değildi ancak mutlu da değildi. hissiz değildi, ani herhangi bir gelişmede ağlayabilecek kadar hassastı ancak bu kadar güçsüz de değildi. sadece, aşamadığı şeyler vardı.

böyle zamanlarda genelde sigarası bitene kadar bu duygu geçmez, kül tablasını boşaltınca zihni birkaç saniye dinlenir ve eski hâline tam olarak dönemese de az çok rahatlardı ancak artık kaçıncı sigarasını içtiğini bilmiyordu ve bu histen kurtulamamıştı. içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor, bazen öyle ağırlaşıyordu ki hiç doğmamış ve bu arada kalmışlığı hissetmemiş olmak istiyordu. sigarasının külü tablaya düşene kadar bekledi ve iki parmağının arasındaki filtreyi izledi, yorgundu.

uzun zamandır olan her şeye buğra'nın açısından bakmaya çalıştığı için kendini görmezden gelmişti. atladığı noktada ise mecnun, kendini anlamıyordu ve bunun nasıl geçeceğini bilmiyordu; daha önce hiç kendini teselli edecek kadar yalnız olmamıştı.

aklındaki buğra'yı çok özlemişti.

derin bir nefes verip parmak uçlarını şakağına bastırdı. aradan o kadar zaman geçmişti ki artık içi soğumuştu ancak içindeki kalıplaşmış his buğra'yı affedemeyecek kadar ağırdı. onun yüzüne bakabilecek kadar normale dönmüştü ancak hâlâ onunla konuşmak, ona dokunmasına izin vermek istemiyordu. içi ne kadar soğursa soğusun aşamadığı bu travma mecnun'a yabancı hissettiriyordu, hayatının hiçbir evresinde bu kadar bitik olmamıştı.

uzun süredir dokunmadığı için ekranı kararmış telefonunun kilidini açtı. sohbetler arasında ezbere bildiği o numaraya gittiğinde artık alıştığı bu kişiyi engellediniz yazısına bastı ve engeli kaldırdı. bunu yaparken herhangi bir amacı yoktu, zaten buğra'nın kendisine yazacağını düşünmüyordu. yani, belki yazardı ve o da cevap vermezdi.

zaten yaklaşık yarım saat içinde de öyle oldu. bildirim panelinden buğra'nın numarasına basıp arasam açar mısın? yazdığı mesajı okuduktan sonra geri çıktı. cevap verme gereği duymamıştı. cevabını zaten aradığında net bir şekilde alabilirdi.

buğra da cevap almak için aramıştı zaten. ne yapacağını ezbere bilen mecnun yalnızca yüzünü avucuna yasladı ve ekrandaki aramaya baktı. aslında açmak gibi bir düşüncesi yoktu ancak kendini o kadar kötü hissediyordu ki telefonu eline almaktan kendini alıkoyamadı. bu her ne kadar bencilce olsa da mecnun'un, kendinden başka birinin daha kötü hissettiğini duymaya ihtiyacı vardı.

telefonu açıp kulağına götürürken eli yavaştı. herhangi bir şeyi duymakta acele etmiyor, söyleyeceği şeyleri pek de umursamıyordu. belki de mecnun'un sadece aklındaki buğra ile konuşmaya ihtiyacı vardı, onunla değil.

buğra ilk birkaç saniye konuşmadı. o geçen kısa zamanın ardından da ne diyeceğini bilmiyormuş gibi kararsız bir ses tonuyla "şey," dedi. "...açacağını düşünmemiştim."

mecnun cevap vermek yerine ne zaman söndürdüğünü bile bilmediği sigarasının ardından tekrar pakete uzandı. "uyuyor muydun?"

sigarayı dudağının arasına koyup çakmağı masanın üzerinden alırken "hayır." dedi.

"anladım." ses tonu yumuşaktı. "uyumayı düşünüyor musun?"

sigarasını dumanı içine çekerek yaktığında çakmağı masaya geri koydu ve filtreyi iki parmağının arasına getirdi. "bilmiyorum."

"peki." sakinliği mecnun'a kötü hissettiriyordu. bu, ona en yakını olan buğra'yı hatırlatıyordu. "ne yapıyorsun diye sorabilir miyim?"

derin bir nefes verdi. içinde herhangi bir iğneleme olmayan, sadece merak içeren bir sesle "buğra," dedi. "...neden aradın?"

karşı taraftan buğra'nın nefesini duyduğunda baş ağrısı artmıştı. "bilmiyorum," diye itiraf etti buğra. "...sadece, pek iyi hissetmiyorum."

yutkundu. "yapabileceğim bir şey var mı?" derken sesi anlayışlı çıkmıştı.

"bilmiyorum," telefonun öbür tarafında sessizce ofladı. "...gelsem, kapıyı açar mısın?"

"hayır." dedi sakince. "açamam."

"tamam." diye kabullendi. onu bu konuda zorlamadı. "telefonu ne zaman kapatacaksın?" derken bunu gerçekten yanıt almak için sormuştu, telefonu kapatmasını istemiyordu.

"söylemek istediğin bir şey var mı?"

"hayır, sadece," sesinde belirsiz bir telaş vardı ancak cümlesinin sonundaki sessizlik bunu gizlemişti. "...sesini duymak istiyorum."

bunun üzerine bir şey demedi mecnun, verecek bir cevabı yoktu. sadece yüzünü eline yasladı ve gözlerini kapadı. "üzgünüm," sesi tuhaf hissettiriyordu. "...kapatmak istiyorsan, kapatabilirsin." ses tonu o kadar isteksizdi ki mecnun onu duymakta zorlanmıştı.

buğra onu göremese de başını salladı mecnun. "kapatacağım." derken onu yanıtlar gibi değil, ileride olacak bir şeyi haber veriyor, en sonunda kapatacağım der gibi konuşmuştu.

buğra yeniden sıkıntıyla ofladı. ne diyeceğini, telefonu kapatmaması ve onunla konuşması için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. en sonunda sanki bu dünyadaki en önemli sorunmuş gibi "yarın okula gelecek misin?" diye sordu.

kaşlarını çattı mecnun. "yarın pazar değil mi?"

"öyle miymiş?" derken sesi masum çıkmıştı. "özür dilerim." salak gibi hissediyordu. "yani, gelmeyeceksin, değil mi?" diye devam ettiğinde telefonu kapattığı zaman aptal gibi davrandığı için bir kâğıda 58 kez ben konuşan bir yarrağım yazacaktı.

"hayır..." diyerek yanıtladı cevabını yoldan geçen herhangi birinin de bilebileceği bu soruyu.

"evet." türkçe'yi bilip bilmediğinden emin değildi. doğru kelimeleri kullanmak bir yana, kendi söylediğini bile birkaç saniye sonra anlıyordu. konuşacak başka bir şey kalmamış gibi "yemek yedin mi peki?" diye sorduğunda ise mecnun gülüşüne engel olamamıştı.

"evet." doğrusu gülüşünün içinin yumuşamasıyla bir ilgisi yoktu, buğra'yla konuşmak sinirlerine iyi gelmiyordu.

"ne?" derken boş bulunmuştu.

"evet dedim."

telefonu iyice yüzüne yaklaştırdı ve annesinden dondurma ister gibi bastıramadığı bir çocuksulukla "gülüşünü bir daha duymak istiyorum." dedi.

"buğra," dedi yorgun bir sesle. "...kapatacağım."

"özür dilerim," cümlesi dudaklarından hızlı çıkmıştı. "...kapatmaman için ne yapabilirim?" diyerek aklından geçen şeyi ona söyledi.

birkaç saniye sessizlik oldu. yıllardır, sırf anlatacak daha fazla şeyi olduğu için sözlerini basit bir telefon konuşmasına sığdırmak yerine evinin önüne gelen buğra'yla arasındaki bu küçük, önemsiz sessizlik bile o kadar yabancıydı ki mecnun aradan uzun zaman geçmesine rağmen bunu idrak edemiyor, her şeyi kendi çapında bitirmiş olmasına rağmen içindeki boşluğu dolduramıyordu. "bilmiyorum."

buğra sustu. üç ya da dört saniyenin ardından "anladım." dedi. "uyuyacak mısın?"

"sanırım." diye yanıtladı onu.

"tamam," kelimelerinin arasına boşluklar koyarak konuşuyordu, sanki ekrandaki dakika hanesi ilerlediğinde onun sesini daha fazla duyabilirmiş gibi. "...anladım, o zaman," sesindeki tereddüte engel olamıyordu. "...iyi geceler?" taşıdığı soru vurgusu söylenecek başka bir kelime arıyor gibi belirsizdi.

telefon konuşmalarında hissettiği zorunlu cevap verme dürtüsüyle "iyi geceler." dediğinde sesi kısıktı. çok zaman geçmeden telefonu kapattığında ise kötü hissetmişti. bu his suçluluk ya da özlemle ilgili değildi, sadece kötü hissetmişti.

telefonu masaya geri koyduğunda telefonda en son çalan şarkı aynı kısık sesle devam etmeye başlamış ve mecnun, elini masanın üzerinde uzatarak alnını kolunun üzerine yaslamıştı.

buğra'nın her zaman tanıdığı biri gibi kalmasını istemişti ancak şimdi, bunun bir önemi yoktu. artık, buğra'yı hep önceki hâliyle bilmek istiyordu; eğer o günden öncesine dönebilseydi, işler ne kadar boka sararsa sarsın mecnun'a eskisi gibi davrandığı sürece her şeyi halledebilirlerdi. onu tanımak ve tanımayı reddetmek arasındaki bu küçük fark ise kendine yabancılaşacak kadar gurursuz hissettiriyordu mecnun'a. neyse ki artık bunun da bir anlamı yoktu, düzelecek bir şey kalmamıştı.

kül tablasına ne zaman koyduğunu hatırlamadığı sigarası filtresine kadar çekilip kabın içine düştüğünde bir sonraki şarkı çalmaya başlamıştı. birkaç saat sonra uyandığında boynundaki ağrı yüzünden bildiği tüm ağrı kesicilere söveceğini bile bile kendinde yatağa gidecek gücü bulamadığı için mecnun, müziği bile kısmadan gözlerini kapattı.

*

Continue Reading

You'll Also Like

237K 19.6K 41
gerçek olmadığını bilsem yanına gelirdim texting/boyxboy dobro vecher 2. kitap
76.7K 5K 19
Beklemeyi sevmem ben, beklemem de. Ama beklerim seni. •Veca'nın yan kitabıdır. İlk önce onu okumanızı öneriyorum, yoksa ağır spoi yersiniz.• 13.05.20
34.1K 4.1K 23
Eşcinsel bir kurgudur.
ANKA By ㅤ

Short Story

126K 9.6K 15
❝Fakat anladım ki ben aslında seninle değil, kendimle bir savaş içindeymişim. Çünkü sevgilim, ben sana zaten seni ilk gördüğüm gün yenilmişim.❞