AY VE GÜNEŞ

By YereDusenBulut

6.9M 274K 63.5K

"Kimseye güvenim kalmadı benim." dedi kuru bir sesle. "Yanından gitmem için mi söylüyorsun bunu bana?" Sesimi... More

TANITIM
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
DUYURU
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
EYZAR
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
1. Yıl
42. Bölüm
YILBAŞI ÖZEL
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
AÇIKLAMA
FİNAL
Hasret

24. Bölüm

129K 5.4K 979
By YereDusenBulut

Merhabalar (: multimedyada kişi analizi var. (Doğu, Maya, Gülce, Samet.) Hikayede karakter yok ama böyle hayal edebilirsiniz. Bu arada attığınız yorumlar için çok teşekkür ederim, tüm hafta boyunca ilaçlarla ayakta durabildim zorda olsa bölüm yazdım benim içime pek sinmedi ama gelecek bölüm telafisi olur :) keyifli okumalar.

Doğu keskin...

Pislik, dengesiz, piç kurusu ve aptalın tekiydi kendisine o kadar sinirliydim ki tüm öfkemi ondan çıkarmak ve suratına kusmak istiyordum. Şerefsiz.

O gece ne mi oldu? Annem odaya girdiğinde hiç acele etmeden yaslandığı masadan doğruldu anneme iyi geceler dedi ve yine hiç acele etmeden yavaş adımlarla çıktı gitti. Evet yanlış duymadınız çıktı gitti! Piç kurusu.

Ben mi? Tabiiki annemin gazabından kurtulamamış sabah 3 saat çektiği nutukta boğulmuştum. Ailemle iyi olan aramı iyice güzel bir hale sokmuştu piç. Anneme 'arkadaşım bana ulaşamayıp geçmiş olsun dilemeye gelmiş' dediğimde iyice sıvamıştım.

Sinirlerim öğlene doğru yatıştığında Doğu'nun attığı mesajla tekrar köpürmüştü attığı mesajda aynen şuydu;

"Kusura bakma güzelim, babanın çiftesiyle seksi kıçımı çizdiremezdim."

Dengesiz.

Huysuzu dışarı çıkartmıştım. Galatanın apartman dolu sokaklarında ilerlerken köşedeki parktan içeri girdim. Ayağım kaldırıma takıldığında az kalsın yeri boyluyordum, etrafa bakındım. Tamam kimse yok. Kendime güldüm. Park sessizdi etrafta tek bir çocuk bile gözükmüyordu huysuzuda kucağıma çekerek köşedeki banka oturdum. Gövdesinden tutarak havaya kaldırıp oynamaya başladım yüzünü yüzüme yaklaştırarak başının üstüne bir öpücük kondurdum.

Ve bu kaç saat sürdü bilemiyordum. Hava soğuktu üşümüştüm ama o eve dönmek istemiyordum, duvarlar üzerime geliyoruş gibi hissettiriyordu. Karşı bankta bir hareketlilik sezerek bakışlarımı oraya çevirdim. Genç bir çocuk bankın üzerine oturarak bacaklarını aralayıp başını geriye yatırdı, eliyle yüzünü sıvazlamaya başladı.

Tekrar huysuza baktım, yumuşak tüylerini okşarken elimde olmadan gülümsemiştim. Elimi kaşınan yanağıma götürdüğümde, gülümsememden dolayı belirginleşen gamzemi hissettim ah! Gerçekten olmak zorundalar mıydı? Tekrar huysuzu severken başımı kaldırıp ona baktım. Üzerinde gri bir eşofman altı beyaz bir tişört ve siyah bir hırka vardı. Bu havada böyle çıktıysa kesinlikle sıyırmış olmalıydı.

Yaslandığı yerden başını kaldırınca gözlerimiz buluştu. Ah siktir be. Bakışlarımı kaçırarak huysuzla ilgilenmeye başladım, tüylerini okşadığımdan dolayı mayışmıştı. Hey tüy yumağı kalk çabuk başının arkasındaki tüyleri çektiğimde bana hırladı. Uyuşuk. Çaktırmadan karşıdaki çocuğa baktım, ve onu bana bakarken yakaladım. Gözlerimi kaçırmadan yüzüne bakmaya devam ettim.

Esmer-kumral karışımı birşeydi, saçları hafiften sarıya kaçıyordu. Saçlarını rampa şeklinde kaldırmıştı. Bakışlarımı ondan alarak huysuza yönlendirdim. Sıkıldım ama! O sırada karşı bankta bir hareketlilik sezdim ama bakmaya cesaret edemezdim. Huysuzu rahat bırakmayarak yattığı yerden kaldırdım yanımda bir silüet hissedince başımı kaldırdım. Rampa saç yanıma oturdu. Gel sende gel, bir sen eksiktin zaten.

Huysuzla ilgilenmeye devam ederken gözlerinin odağında olduğumu anlamam uzun sürmedi, çok geçmeden sesini duydum.

"Bu köpek mi?" Diye sorunca kaşlarım benden izinsiz çatıldı. Huysuzu havaya kaldırıp inceledim.

"Oradan bakılınca neye benziyor?"

"Ayıya." Kısık sesli gülüşünü duyduğumda rampa saça baktım. Dalga geçiyor piç.

"Ben pek sana benzetemedim ama sen öyle diyorsan."

Homurdandı. Beğenmedi galiba. Elimi boynuma attığımda elime çarpan soğuk metalle başımı eğerek kolyeye baktım. Ay ve Güneş. Hayır düşünme düşünmek yok. Elimi hızla boynumdan çektim.

Huysuzun tasmasını taktım ama uyuşukluğundan kucağımdan inmeyeceğini biliyordum, ağır hareketlerle banktan kalkarak huysuzu yere bıraktım. Beni şaşırtarak yürümeye başladı ağır adımlarla yürürken rampa saçın arkamdan bağırdığını duydum.

"Bu arada gamzeli kız!" Olduğum yerde durdum ve arkamı döndüm, gamzeli olduğumu da hangi ara görmüştü? "Benim adım Samet."

"Adın sende kalabilir, lazım olacağını sanmıyorum."

*

Pazar günü okula gelmiştim sonunda yarın okullar açılıyordu. Kıyafetlerimi dolaba yerleştirirken makyaj malzemelerini dikkatlice yerleştiren Ada'ya gözlerimi devirdim. Gelmeden önce lazım olan kitapları kırtasiyeye uğrayıp almıştım onlarıda dolaba yerleştirerek kendimi yatağın üstüne attım. Ada titizlikle rujlarını bir tarafa allıklarını bir tarafa diye ayırırken sırıttım. Hasta.

İkinci dönem staja gitmeyecektik, derslerimizin pek değişmediğini duydum fakat staja gitmediğimiz için gireceğim dersler kalabalık sınıflarda olacaktı. Normal üniversite düzenine geçtiğimiz için sevinmeli miydim? Bilmiyorum.

Yatakhanenin kapısı açıldığında elinde bavuluyla Gülce içeriye girdi. Onu ilk defa böyle gördüğüm için şaşkınlığımı ne yazıkki saklayamadım. Resmen evrim geçirmişti. Siyah uzun saçlarını kısaltmış hatta kahkül bırakmıştı, ilk dönem asklı ve etek giyen Gülce gitmiş yerine ispanyol paça kot onun üzerine de uzun krem rengi mont giymiş bir Gülce gelmişti. Bakışları beni bulduğunda yerimde huzursuzca kıpırdandım, bakışlar aynıydı. Serin kanlı ve soğuk. Yeşil yuvarlak gözlerini benden çekerek yatağına doğru ilerledi, ne olduğunu bilmiyordum ama bu kızda beni huzursuz eden bir şeyler vardı.

Ertesi gün İlk dersim erkendendi Ada'nın iki derside öğleden sonraydı, üç dersim vardı ilki sabah diğer ikisi öğleden sonraydı. Tuvaletteki rutin işlerimi halledip yatakhaneye girerek kıyafet bakındım. Siyah kotumu üzerime zorla giyindim uzun parçalarına gözlerimi devirerek baktım. Paçaları bileğimde bitmeyen kotlarımın hiç birini sevmiyordum ve bunu daha yeni almıştım, eğilip paçalarını bileğimin oraya kadar katladım çok kabarık değilde tatlı durmuşlardı.

Kot gömleğimi üzerime geçirerek yatakhanedeki aynanın karşısına geçip düğmelerini iliklemeye başladım, içime siyah çıtçıtlı bir badi giymiştim. Saçlarım düzdü sadece biraz karışmıştı elimle tarayarak düzelttim, tarak kullandığımda saçlarım kabarıyordu. Yüzüm solgun görünüyordu sadece bir eyeliener çektim. Yanıma küçük bir çanta alıp içine ilaçlarımı attım ve bir kaç kalem, elime bir ajanda alarak dersliğe doğru yol aldım.

Bölümümün olduğu kampüs büyüktü, diğerlerine hiç gitmemiştim. Kahverengi kapısı olan sınıftan içeri girdim. Evet fazla büyüktü -ilk döneme göre- en az yüz kişilik bir sınıftı. Boş yer umuduyla orta sıralara doğru ilerledim. Neredeyse sınıfın yarısı ayaktaydı, bazıları oturuyor. Kitap okuyan, müzik dinleyen, telefonuyla uğraşan, defter karalayan her neyse diyerek önüme döndüm. Ümit ve Berk'i merak etmiştim en son onları hastaneye geldiklerinde görmüştüm.

Sınıfın kapısından Doğu girdi ah hadi canım! Ona baktığımı anlamış gibi gözleri otomatikman benimkileri buldu. O geceden sonra konuşamamıştık, gerçi konuşmuşta sayılmazdık. Kaşında bir yara vardı yeni açılmış gibiydi. Allah aşkına ne yapıyordu bu çocuk her gün bir yeri yaralanıyordu? Üzerinde siyah kotu ve lacivert V yaka kazağı vardı. Saçları yeni duş aldığını belli edermişçesine parıldıyordu. Elleri ceplerinde yanımdan geçerek arka sırada çaprazıma oturdu. Hoca sınıfa girdiğinde tüm sınıf yerlerine geçti.

Adam derse başladığı sırada kapı açıldığında ders bölünmüş oldu, bakışlar kapıyı açan kişiye çevrilince bende baktım. Lisede, dersin ortasında sınıfa giren nöbetçi olayına dönmüştü. O sırada bir çocuk hiç acele etmeden sınıfa girdi, koyu gri pantolonunun üzerine gri bir tişört ve üzerine buz mavisi bir gömlek giymişti. Bu oydu. Rampa saçlı çocuk, neydi adı? Samet?

Merdivenlerden yukarıya çıkarken beni gördü ve sırıttı, başımda dikilince mecburen yana kaymak zorunda kalmıştım. Yanıma oturdu. Başımı rampa saça çevirdiğimde sağ çaprazımda oturan Doğu'yu gördüm yüzü kaskatı kesilmişti ve gözleri kararmıştı. Tanışıyorlar mıydı? Samet'e baktığımda bana sırıtarak bakıyordu. "Ne haber gamzeli kız." Cevap verecek değildim elbette. Derse odaklanmaya çalıştım. Ah nasıl geçecekti şu bir buçuk saat!

Ve geçti. Nasıl olduğunu bende anlamamıştım ama ders bittiğinde kendimi kağıdı imzalarken bulmuştum. Millet yavaşça sınıftan çıkarken dersin ilk dakikalarından beri uyuyan rampa saça baktım ardından bende kalabalığa karışarak sınıftan çıkmaya çalıştım. Sınıfta son gördüğüm ise Doğu'nun hâla yerinde oturuyor oluşuydu.

Doğu'dan;

Gözümü üzerinden ayırmadığım Maya'da sonunda sınıftan çıkarken bir kaç kişi haricinde sınıf tamamen boşalmıştı. Yarın ne yapacaklarını tartışan kızlara baktım, sonunda onlarda çıktıklarında merdivenlerden uçarcasına inip kapıyı kapattım. Ardından yavaş hareketlerle Samet'in yanına geldim. Ayağımla bacağını dürttüm tepki alamayınca sert bir şekilde tekrar dürttüm bir homurtu çıkardı pezevenk, ardından gözlerini aralayarak bana baktı ve başını sıradan kaldırıp gözlerini ovuşturdu.

"Vay Doğu sende mi buradaydın?" Sesi alaycıydı.

"Ne işin var lan senin burada?" Sakin kalmaya çalışıyordum. Onunla kavga edemezdim.

"Senin için geldim." Kollarını açıp sınıfı gösterdi. Hâla dalga geçmeye devam ediyordu.

Sinirlenmeyeceğim. Sinirlenmeyeceğim. Sinirleniyorum. Sinirliyim.

"Bırak lan dalgayı," Diye uyardığımda sonunda ciddileşerek oturduğu yerden kalktı. "Maya'yı nereden tanıyorsun sen ibne?"

Kaşlarını çattı anlamamış gibi bakıyordu. Derin bir nefesi içime çekerek ellerimi belime koydum. "Yanına oturduğun kız."

"Demek gamzeli kızın adı Maya." Sırıttı. O an kafayı gömmemek için dişlerimi sıktım, kırılmazlarsa iyiydi. Kaşlarımı kaldırarak baktım.

"Merak etme onu tanımıyorum," diye sözüne başladığında içime su serpti. "Buraya senin için geldim." Söylediğinde ciddiydi. "Karşında eski Samet yok. Ayağını yorganına göre uzatmayı öğreneceksin artık."

"Sen mi öğreteceksin?" Diyerek çarpık bir gülüş yapıştırdım yüzüme. "Bak bu komikti."

"Göreceğiz." Dediğinde sırıtıyordu.

"Görelim bakalım." Dedim sırıtarak ve sınıftan dışarı çıktım. Yüzümdeki gülüş silinirken yüzümü buruşturdum, onca işin arasında birde bununla uğraşacaktım.

Ama her şeyden önce gönlünü almam gereken küçük huysuz bir kız vardı.

Maya'dan devam;

Ada ve Anıl'la birlikte büyük kafede kahvaltımızı yapmıştık. Doğu ortalarda gözükmüyordu, onu umursamamam gerekirdi ama elimde olan bir şey değildi. Kalbim söz dinlemiyordu. Dilim, bir şey dese onaylamıyor. Beynim, konuşsa dinlemiyordu. Kendi kafasına göre yaşıyordu.

Onu önemsemiyorum dersem bu büyük bir yalan olurdu. Onu fazlasıyla önemsiyordum, önemsemesem bana bağırmasına bu kadar kırılmazdım. Eski Maya olsa o da bağırır gerekirse orayı onun başına yıkardı. Ama şimdi neden yapamıyordum? Neden onun karşısında kalbimi parçalara ayırıyorlar gibi hissediyordum? İşte bunun cevabı vardı ama korkuyordum. Söylemeye, açıklamaya anlatmaya korkuyordum.

Sınıftan içeriye adımımı attığımda bir önceki amfiye göre daha az kalabalıktı, bu fırsattan yararlanarak arka sıralara doğru ilerleyip ceviz ağacından yapılan kahverengi sıraya oturdum çantamı sıranın üzerine bıraktığımda ajandadan bir sayfa açıp rastgele bir şeyler karalamaya başladım.

Bu kokuyu nerede olsa tanırdım. Sabun ve baharat. Yoğun ve ferahlatıcı koku o kadar güzeldiki. Başımı kaldırmadan gözlerimi kaldırıp Doğu'ya baktım elindeki su dolu pet şişeyle oynayarak arka sırama geçti, tamam anlaşılan pazartesi günü tüm derslerimiz aynıydı. Hoca derse girdiği anda bütün dikkatimi ona verdim.

Turizm ile ilgili notları tutarken sıcak basmaya başlamıştı saçlarımı sol omuzuma aldım. Terlemeye başlamıştım, hocanın anlattıklarını anlamıyordum. O sırada kalbimin teklemesiyle gözlerimi yumdum, ah lütfen hayır! Kalbimin atış şeklinin değiştiğini göğüs kafesimde hissedebiliyordum. Derin bir nefes almaya çalışsamda aldığım nefesler vücuduma batıyordu, bugün ilaçlarımı içmemiştim! Bilinçaltım bana gözlerini devirerek baktı. Titreyen ellerimle çantama uzandım ilaçlardan kalp ritmini düzene sokma işini üstleneni çıkardım. Ancak su yoktu. Aldığımı hatırlamıyordum.

Elimdeki ilacı alıp çantayı kapattım, susuz içemezdim. Suyla bile boğazımdan zor geçen bu ilacı susuz içmem mümkün değildi, su almak için dersten çıkamazdım da çünkü bu halde yürüyemeyeceğimi biliyordum. Kahretsin. Kalbimin çarpıntısıyla gözlerimi yumdum elimde ilaçla duruyordum ama içemiyordum. O sırada arka sıradan uzanılıp benim sırama konulan pet şişeye baktım. Başımı arkaya çevirerek Doğu'ya baktım.

Su şişesini bana vermişti başıyla şişeyi işaret ederek "İç." Dedi. Maalesef itiraz edecek durumda değildim, titreyen ellerimi pet şişeye uzatıp kapağını açtım elimdeki ilacı kabından çıkartıp ağızıma attım suyuda üzerine içtikten sonra bir süre öksürmek zorunda kalmıştım. Bir kez daha nefret ettim şu hastalıktan.

Bugün için son dersimden çıktıktan sonra yatakhaneye dönüp akşam yemeğine kadar dinlenmiştim, Ada'da dersten çıktıktan sonra yanıma gelmişti. Şimdi yemekhanede Ada, Anıl, Berk ve Ümit'le birlikte oturmuş yemeklerimizi yiyorduk. Onların sohbetlerini özlemiştim Berk ve Ümit'in iğrenç espirileride buna dahil. İki haftalık tatilde kesinlikle kafayı sıyırmış olmalıydım, o ev o geçmiş beni boğuyordu.

Yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım, Doğu tepsisini yanıma bırakarak bana baktı bakışlarımı kaçırdım. Yemeğini yemeye başladığında bende Ümit'in anlattığı kızlar meselesine geri döndüm. İlk dönemde dayak yediği kızla şu an çıkıyormuş. Masanın dolu olmasına rağmen yanıma bir sandalyenin çekilmesiyle başımı yemeğimden kaldırıp yanımdaki kişiye baktım. Rampa saç!

"Afiyet olsun." Dedi ve bir şey dememize fırsat vermeden yemeğini yemeye başladı. Doğu elindeki kaşığı sertçe tepsisine bıraktığında bakışlarımın odağını ona çevirdim. Dişlerini sıktığı için elmacık kemikleri içe çökmüştü. Sert bakışlarla rampaya bakıyordu. Bakışlarım Anıl'ı bulduğunda sarı kaşları şaşkınlıktan havaya kalkmıştı, ne oluyor size Allah aşkına?

"Orası dolu." Doğu'nun soğuk sesi kanımın donmasına yetecek cinstendi.

"Ya hiç fark etmemişim." Samet'in sesi ise alaycıydı başını yemeğinden kaldırmadan konuşmuştu.

"Kalk lan oradan!" Doğu'nun bağırmasıyla yerimden sıçramamak için büyük çaba sarf ettim. Bağırması bende güzel anılar çağrıştırmıyordu.

Samet yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle arkasına yaslanarak "Gelde kaldır."

Kimseden çıt çıkmıyordu, gerginlik bir gülle gibi masanın ortasına düşmüştü.

Doğu tam yerinden kalkacak gibi oldu ama Anıl devreye girdi. "Doğu, sakın!" Diye bağırdı. Ve ilk defa bu kadar şaşırdığım bir şey oldu Doğu hiç bir şey yapmadan arkasına yaslanıp yumruklarını sıktı. Kaşlarımı çattım neydi bunların olayı? "Samet," Anıl derin bir nefes alarak Samet'e baktı. "Beni uğraştırma, kalk siktir git."

Samet'in gülümsemesi yüzüne iyice yayılırken yavaş hareketlerle yerinden kalkarken "Bugünlük böyle olsun." Dedi ve kalktı gitti.

Bir süre kimseden ses çıkmadı herkes yemeğine geri döndüğünde ben elimdeki çatalla oynamaya devam ettim. Görünüşe göre Doğu ve Anıl, Samet'i tanıyorlardı peki ya bu Samet kimdi?

"Yemeğini ye." Doğu sadece benim duyabileceğim bir şekilde beni uyarırken gözlerimi devirmek istedim, neden karışıyordu belki yemeyeceğim? Jartiyerli, sürtük iç sesim 'seni önemsiyor işte.' Diye bir öneri sunduğunda yerimde huzursuzca kıpırdandım. Böyle bir şey mümkün değildi, diğer iç seslerime kulak verdim fakat rahibe teressa ve polayana benimle ilgilenmek yerine birbirlerine saç baş dalmakla meşguldüler. Gerçekten tuhaf iç seslerim vardı.

"Bu kadar yeter," Ümit ayağı kalkarak bütün dikkatleri üzerine topladı. "Lanet olasıca problemleriniz var, yürü Berk gidiyoruz."

Ve masada çok tuhaf şeyler oldu, Berk ağızı açık bir şekilde Ümit'e bakarken, Ada gülme krizine girmişti. Anıl ikisine birden iğrenerek bakarken. Ben kıkırdadım, Doğu ise sol eliyle gözlerini kapatıp başını sağa sola sallamakla yetinmişti.

*

Bordo yünlü pijamalarımı üzerime giydikten sonra yatağımın içine gireceğim zaman telefonumdan mesaj sesi yükseldi, telefonu elime alıp yatağın üzerine oturdum. İki gün önce 'Asık Surat' diye kaydettiğim Doğu'dan mesaj gelmişti

'Çatı katına çıkan merdivenlerin oraya gel.'

Cümledeki gizli emiri bulunuz. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya bıraktım, yine ne istiyordu bu herif.

'Gelemem. Uyuyorum.'

Diye bir mesaj attığımda ellerim terlemeye başlamıştı.

'Maya tepemin tasını attırma benim. Sen gelmezsen ben gelirim.'

Başımı yastığa gömerek sessiz bir çığlık attım, nasıl oluyor bende bilmiyorum ama sesim yastığa gömülmüştü.

'Bekle beni.'

Mesajı attıktan sonra dolaba ilerleyip beyaz Vanslarımı ayağıma geçirdim. Yatakhanenin kapısını sessizce açarak dışarı adımımı attım ışık gözlerimi acıttığında bir kaç kez kırpıştırdım. Çatı katına çıkan merdivenleri çıkarken Doğu'yu korkuluğa yaslanırken buldum. Buradan koridor gözükmüyordu, Doğu'nun karşısına geçerek duvara yaslandım ve kollarımı çaprazladım.

Beni baştan aşağıya süzdüğünde kızarmamak için çabaladım, yiyecekmiş gibi bakıyordu! "Güzel pijama." Sırıttı.

Gözlerimi devirdim. "Ne konuşacaksın?"

"Şu idda meselesi," dedi ciddileşerek. Evet bende bu konuyu merak ediyordum. "Yarın seni bir yere götüreceğim, orada sana yapılması istenilenleri yapacaksın. Yaparsan idda senindir."

"Kimin yanına gideceğiz?"

"Hocamın yanına. Dövüş antrenörü."

"Senin hocan mı var?" Dedim şaşırarak.

Dediğim şeyi es geçerek "Benim sana öğrettiğim hareketler dışında senden pek bir şey istemez, eğer yapamazsan idda benimdir." Yaslandığı yerden doğrularak bana doğru yaklaştı. Tamam adamım sakin, hayır bu kadar yakınlık fazla. Hey sana diyorum geri bas.

"Ama hepsinden önce yapmam gereken bir şey var."

"Ne?" Diye sordum tereddütle.

"Bu." Dedi ve beni gafil avlayarak yumuşak dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Continue Reading

You'll Also Like

327K 28.3K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

423K 20.7K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
2.2M 135K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
1M 60.9K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...