OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

By Limaei

4.5M 383K 529K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... More

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 16• GÜN 11''
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 23• GÜN 27
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 57• GÜN 90
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 64• GÜN 92
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 67• GÜN 93''
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 81• GÜN 102
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN

46.3K 4.2K 4.2K
By Limaei

Herkese selam!

(SİZİ ÇOK ÖZLEDİM SARILALIM ÇABUKÇABUK)

⊂(◉‿◉)つ⊂(◉‿◉)つ

VE OYUNBAZ'IN 2. KISMI OYUNBOZAN BAŞLIYOR!

Buraya bir ton şey yazmamak için kavuşma sarılmaları ve muhabbetlerini bölüm sonuna bırakıyorum. Sizi de Ölüm'ün gözünden başladığımız ikinci kitabımız Oyunbozan'ın ilk bölümüne emanet ediyorum. Ve Oyunbozan'ı da sizin güzel desteğinize emanet ediyorum.

O zaman tekrar başlayalım, hep beraber! Onlar için en iyisi olacağını umarak...

🎵Shinitai Chan- miss wanna die (Karakterleri yansıttığını düşündüğünüz yerlere yazmayı unutmayın ♥)

[Farkında olmamı sağlıyor

Her yara izi, bütün bu kan... Daha fazlası, daha fazlası, asla bitmedi, yeterli değil, yeterli değil.

Ah, ölmek istiyorum, ölmek istiyorum ama gerçekten ölmek istemiyor gibiyim

Nedenini bilmiyorum ama ölürsem ağlarsın

Seni unuttuğum an yalnızım, başka gidecek yerim yok

Sanki gösterideymiş gibi aynayla oynadım

Rüyayı anlayabilmek için geçmişimi kullandım

Yaşamak istiyorum, yaşamak istiyorum

Her zaman dibe batıyorum

Bir el için uzanıyorum, bu yüzden bunun son olmasına izin verme

Kafamda büyüyen mantarlar, o zamanı hatırla

Ben öldüğümde neredesin?

Ah, ölmek istiyorum, ölmek istiyorum ama gerçekten ölmek istemiyor gibiyim

Oradaydın. Umurunda mıydı?

Bunun gerçekten adil olmadığını biliyorsun

Her unuttuğumda, düşüncelerimin içinde kalıyorsun

Ah, ölmek istiyorum, ölmek istiyorum, ölmek istiyorum ama yine de ölmedim, yanımda sen varken...

Korkarak yalnız geçirdiğim günlerin ardından,

Şimdi kalmak için buradasın, yanımdasın

Ve yaralar asla solmayacak

Tekrar eden anılar

O gün hissettiğimiz acıya bir kez daha sarıl]

Uzun zaman sonra sonra okumalar!

• • •

Ölüm

?? Temmuz 2021

??.??

Her insan en az bir kere kaybeder.

Ölümün küf kokan esintisi yakındaydı ama henüz gelmemişti.

Bir hastane koridoru değildi fakat koridorda bekleyen biri vardı. Saçları her zamanki gibi düzgünce şekil almıştı fakat her an bozulacakmış gibi narin duruyordu. Yeterince iyi aydınlatılmamış koridorun ışığı bembeyaz maskesinde gölgeler oluşuyordu. Maskesi koridorda dolananlardan, tam karşısında beklediği odanın içinde duran doktorlardan farklıydı.

Bembeyaz değildi.

Onun maskesinde gözlerin olması gereken o boşluğun hemen köşesinde, göz pınarında, simsiyah bir kadın figürü oturuyordu. Bacaklarını sarkıtmış, bir kolunu maskenin kenarından geçen simsiyah kelebeğe doğru kaldırmıştı.

Bu tuhaf maskenin sahibinin birden fazla ismi vardı. Çünkü annesi onun kim olduğuna karar verirken epey zorlanmıştı.

Adam bir zamanlar kendisine Kıyı diyordu. Çünkü annesi doğduğunda kulağına denizle karayı birleştirsin diye bu ismi fısıldamıştı.

Şimdi ise kendine Ölüm diyordu. Çünkü annesi onun hiçbir zaman Kıyı olmadığına karar vermişti.

Ölüm, Deniz'in aynada gördüğü canavardı. Ölüm onun hayatını mahveden bir hayaletti. Ölüm onun asla doğurmak istemediği, Kıyı sandığı oğluyla birlikte gelen yaratıktı. İnsanlara zarar verirdi. En çok da onun varlığını ortaya çıkaran kadına. Onunla konuşurdu. Aynaların içinde ortaya çıkardı. Ona kötü şeyler yapmasını söylerdi. Bunu yapmak için bir nedene ihtiyaç duymazdı çünkü o şeytandı. Deniz'in hayatını mahvetme isteğiyle beslenen bir canavar.

Ölüm'ün maskesinin ardında saklanmış, uykusuzluktan sızlayan gözleri yavaşça kendi ellerine çevrildi. Canavar, diye tekrarladı zihninde. Yaratık. İnsan olmayan herhangi bir şey.

Ses çıkarmamak için özen gösterilen tedirgin ayak seslerinin yaklaştığını duyduğunda hiçbir şey hissetmeksizin ağır ağır gözlerini ellerinden çekti ve bakışlarını koridordaki harekete dikti.

Bembeyaz maske takmış ayaktakımı eğilerek, titreyerek önünden geçti.

Her zamankinden daha tedirgindiler ve tüm ekipler işlerini her zamankinden daha hızlı hallediyordu. Sıradan, bembeyaz maske takan köleleri bugünlerin diğerlerinden farklı olduğunu biliyorlardı. 13 numarada işlerin karıştığını, Ölüm'ün, Dokuz dışında diğerlerine daha çok göründüğünü ve daha sessiz olduğunu... Üstelik tek farklılık bu değildi.

Bazıları Ölüm'den yeterince uzaklaştığında şaşkınlıkla durup dimdik bir şekilde oturan adamın üzerindekilere bakıyordu. Ölüm ise onların bakışlarına tepki vermeyecek kadar umursamazdı. Çoğunlukla.

Siyah takım elbise, beyaz gömlek. Onu her zaman gördükleri kıyafetler buydu fakat şimdi üzerinde onun tarzı olmayan kıyafetler vardı.

Paçaları uzun gelen siyah bir kot pantolon ve mor bir sweatshirt.

Ölüm koridoru dönmeden durup ona bakan maskeli kadına gözlerini çevirdi. Maskenin altında duran gözleri soğuk ve umursamazdı. Metrelerce öteden bile bakışlarındaki o keskinlikle kadının yüzündeki maskeyi paramparça edebilirdi. Kadın da bunu fark etmiş gibi gergin bir şekilde kafasını eğip koridorun köşesini döndü.

Koridor boşaldığında bile Ölüm kıpırdamadan oturmaya devam etti. Gözlerini ileriye, tam karşısında duran odanın içini gösteren cama çevirdi. Bakıyor ama göremiyormuş gibi hissediyordu.

Tutsak 7 banyonun içinde sendeleyip gözyaşlarıyla ıslanmış yüzüyle gülerek cam parçasını bileğine dayadığında da bunun geldiğini, yaklaşmakta olduğunu görememişti. Sadece bakmıştı. Onu anlamasına yarayan parçayı ona verdiği görevde kaybetmiş gibi izlemişti. Anlayamamıştı.

Gözetlediği oda bir hastane odası değildi ama içinde ölmeye yüz tutmuş biri vardı.

Afra Ahsen Çakmak.

Teni normalden daha beyazdı ve bilinçsiz bir şekilde, yaşayıp yaşayamayacağı belli değilken yaşından daha da küçük gösteriyordu. Ölmeye çalışan ama ölmekten korkan bir çocukmuş gibi. Ölüm'ün, hayır hayır, Kıyı'nın onu tanıdığı günkü gibi gözüküyordu.

Yüzünde gözlüğü yokken daha küçük gözüken gözleri kapalıydı. Kahverengi ve yoğun kirpikleri gözlerinde bir karaltı oluşmasına neden oluyordu. Gözkapağının üzerindeki kılcal damarlar solmuş teni üzerinde belirginleşmişti. Bir gagayı andıran bir şekilde yüzünde çıkıntı yapan maskenin altındaki dudakları çatlaklarla dolu ve bembeyazdı. Kahverengi, dalgaları sönmüş saçları basit birer ipmiş gibi kafasının tepesinde toplanmış ve cerrahi bonenin altında kaybolmuştu.

Ölüm onun kollarına bakamadı.

Zayıf kalp atışlarını gösteren, nefes almasını sağlayan, beslenmesini sağlayan cihazlar vardı. Başında uyanması için dil döken kimse yoktu.

Odanın içinde, ayakta duran diğer beden hareketlendiğinde Ölüm onun hareketlerini dikkatle takip etti. Biraz sonra kapı açıldı ve doktorun bedeni kapının aralığından sessizce süzüldü. Ellerindeki eldivenler ve ağzını kapatan maske çıkmıştı. Şimdi yüzünde bembeyaz bir maske vardı.

Ölüm ayağa kalktığında gözleri hafifçe karardı. Gözlerini yumup birkaç derin nefes aldıktan sonra gözlerini tekrar araladı ve karşısındaki kadına baktı.

Doktor kısa boylu ve kiloluydu. Maskenin altından belli belirsiz gözüken gözlerinde acıyı hissetmiş birinin sahip olabileceği türden derin bir bakış vardı. Senem Alaca. Ölüm, onu bulmadan önce organ nakline ihtiyacı olan insanlar için organ kaçakçılığı yapan bir çetenin içindeydi. Kendi doğruları için yanlış şeyler yapmayı göze alan biriydi.

Bu yüzden Ölüm'ün eline düştüğünde bile soğukkanlı davranmıştı.

Doktor pürüzlü ve duygusuz sesiyle, "Durumunda bir değişiklik yok," dedi Ölüm konuşmadan. İlk onun konuşmayacağını biliyordu.

Ölüm dudaklarını birbirine bastırdı. "Ve senden bu durumun değişmesini istemiştim."

"Ben tanrı değilim," dedi Doktor.

"Ama Tanrı'n benim," dedi Ölüm onun üzerine doğru hafifçe eğilirken. "Onu yaşatacaksın dediysem bunu yapacaksın."

"İnsanlar diğer insanlara sadece ölüm verebilir. Birine hayat vermek tanrıya mahsustur. O yaratır, biz yok ederiz." Doktor gözlerini onun gözlerine sabitledi. "Tanrı sensen ona yeni bir hayat ver."

Ölüm onu dikkatle süzdü. Doktor onunla dalga geçiyor gibiydi. Ölüm kendi adını biliyordu. İnsanlara ne verdiğini de biliyordu. Ve karşısındaki kadın, ona tanrı olmadığını, insan olduğunu söylemeye çalışıyordu. Çünkü bir insan sadece ölüm yaratabilirdi. Yarattığı tek şey, yıkan bir şey olurdu. Parçalayan. Onarılamaz hale getiren.

Neyse ki Ölüm, insan olmadığını uzun zaman önce öğrenmişti.

Hafif bir kahkaha atarken omuzları zarafetle kıpırdadı. "Ben de-" dedi kahkahası arasından. "Ben de kızının hayatını yeterince seviyorsun sanmıştım, Doktor. Onun organlarını baştan dizmek için bu kadar emek harcamandan sonra-"

Kadın neredeyse ayaklarına kapanacaktı. Saniyesinde. Belini bükmüş, öne doğru eğilmişti. "Elimden gelenden de fazlasını yapacağım."

"Elinden geleni ya da elinden gelenin fazlasını istemiyorum," dedi Ölüm yüzündeki kahkahanın izleri aniden solarken. Kafasını yana yatırıp donuk gözlerle doktora baktı. "Onu yaşatacaksın."

Kadın doğrulurken bunu kabullenir gibi kafasını aşağı yukarı salladı. Gözlerini yavaşça ona kaldırdı. "Parçaladığın her şeyi geri birleştiremezsin genç adam," dedi uyarırcasına. Gözlerinde tuhaf bir ışık belirdi. "Deriye dikiş attığında eskisi gibi durmaz. Ve eskinin yerine yenisi koyduğunda sonuç çoğunlukla hüsran olur."

"Henüz hayatını kaybetmedi." Ölüm'ün zihninde cılız bir ses fısıldadı: Hiçbir zaman hayatı olmamıştı.

"Ama hayatı benim uzanabileceğim bir yerde de değil." Doktor, maskeli yüzünü özür dilercesine eğdi. "Bu kritik durumundan kurtulduğunda bana değil, ona teşekkür edin. Bunu kendi başarmış olacak."

"Sana teşekkür etmeyi düşündüğümü kim söyledi?" Ölüm'ün sesi soğuktu ve aklından doktora karşı dile getirmemeyi tercih ettiği hakaretler geçiyordu. Bir caniydi. Kızını yaşatmak için insanların canına kıymıştı ve şimdi de kızını yaşatmak için bir insanı yaşatmaya çalışıyordu. Katil. Evet, katildi.

Doktor, "İzninizle," demekle yetindi. "Özür dilerim." Tekrar eğilirken Ölüm tek kelime etmedi. Doktor ona sırtını dönüp tekrar odanın kapısını açtığında kısa bir an duraksadı. Omzunun üzerinden Ölüm'e bakarken Ölüm onu donuk bakışlarla karşıladı.

"Birkaç gün önceki önerimi tekrar düşünmenizi öneririm, efendim. Sevdiği birinin sesini duymak ona iyi gelecektir. Konuşulanları duyabilir. Ona hayallerden, umuttan, iyi şeylerden bahsetmek işe yarayabilir. Bir insanı hayata bağlayan şeyler bunlardır."

Ölüm cevap vermedi.

Kadın içeri girdi.

Ölüm cebindeki telefonlardan birini çıkarıp yerine geri döndü. Oturup kafasını kaldırdı. Ölü gibi yatan kızın bedenine bir bakış attıktan sonra parmaklarını ekranda gezdirdi.

Ölüm: Rapor ver.

Saniye geçmeden cevap geldi.

Dokuz: Kavgadan sonra istediğiniz gibi onları oda hapsine aldım.

Dokuz: Gün sorunsuz geçti. Tutsaklar bir gündür yemek yemediler.

Dokuz: Hepsi için ayrı ayrı beslenme listesi çıkarılmasıyla ilgilenmeye devam ediyorum. Mutfaklar ve yemek gereçleri çoktan hazırlandı. Tek bir sorun var.

Dokuz: Sarp'ın yemek listesi diğerlerinden biraz farklı olabilir. Ne olmasını istersiniz efendim?

Ölüm: Bu onu zorlayacak mı?

Dokuz: Doyabileceğini sanmıyorum.

Ölüm: Diğerleri için ortak hazırlanacak menünün aynısına onu dahil et.

Dokuz: İletiyorum. Benden istediğiniz bir şey var mı?

Ölüm cevap vermeden telefonu cebine attı. Fakat birkaç saniye sonra telefon tekrar titrediğinde dudağına dişlerini geçirerek öfkeyle telefonu geri çıkarttı.

Dokuz: Banyo hâlâ temizlenmedi. Ne zaman banyoya gitmeyi düşünüyorsunuz?

Ölüm: Kafan mı ağrıyor?

Dokuz: Anlamadım efendim ama beni düşündüğünüz için teşekkür ederim.

Ölüm: Evet, seni düşünüyorum.

Ölüm: Gerekmedikçe mesaj atmaya devam edersen korkarım ki kafan daha fazla boynunun üzerinde duramayacak. Taşımak için ağırlık yapıyorsa çözüm olur.

Telefonu mor cebine sıkıştırdıktan sonra bir daha mesaj gelmedi. Böylece Ölüm, yaptığını yapmaya devam etti. Gözlerini bir zamanlar bir çocuğun Ahsen olarak tanıdığı Afra'nın üzerine sabitledi. Onun ölüp ölmeyeceğini düşünürken buldu kendini.

Doktora ne söylemiş olursa olsun, tehditlerin ve paranın bir insanı ölümün ellerinden alamayacağını biliyordu. Onun yaşayacağına inanmak istiyor fakat yaşayıp yaşamayacağından emin olamıyordu.

Yaşarsa ne olurdu?

Ölürse ne olurdu?

Ölüm buna cevap ararken zorlanıyordu. Zorlanmasının nedeninden emin değildi. Başı ağrımaya başlıyor, uykusuzluktan nasibini almış gözleri sızlamaya başlıyordu. Bir şekilde... Çok fazla düşünüyordu. Bu seçeneği, onun ölebileceği seçeneğini düşündüğünde aklına onlarca şey geliyordu. Kendine ne olacağı, Ahsen'i tanıyan o çocuğa ne olacağı, diğer tutsaklara ne olacağı... Afra'nın annesi ağlardı mesela. Babası ağlar mıydı? Sınıf arkadaşları mezuniyet günlüklerine bakarken onun eksikliğini hisseder miydi?

Ölüm, oyunu devam ettirir miydi?

Kafasını hafifçe sağa sola sallarken derin bir nefes aldı. Oyuncuları eksik bir oyun, oyun olmazdı. Her şeyin başlangıcı olarak Tutsak 7 eksikken diğerleriyle bir sona ulaşamazdı.

Peki o zaman tüm bunlar ne uğruna yapılmış olurdu?

İşler bu noktaya nasıl gelmişti? Tutsağının katlanabileceklerinin sınırını nasıl fark etmemişti? Ya da fark etmiş ve yeteri kadar umursamamış mıydı? Ölüm, o günlerde kendisinin ne düşündüğünü bilmiyordu. Sanki hafızasında boşluklar vardı. Sanki Afra'nın o boşlukları Ölüm'ün kendisini de ele geçirmişti.

Ölürse ruhu bir kelebeğe dönüşür müydü? Dünyada bir yerlerde var olmaya devam eder miydi?

Ruh var mıydı?

Tanrı var mıydı?

Her şey bu noktaya nasıl gelmişti?

Bir insanı iki kere nasıl kaybedebilirdi?

Ölüm gözlerini yumdu. Eli göğsünün üzerine gitti ve kalbinin tam üstüne duran, yaza uygun olmayan kalınlıktaki mor kumaşı kavradı. Aklında başka birinin anılarını dinlerken öylece bekledi.

Hastanenin o çatı katında, içinde delilik olan o duvarların üstünde iki kişi oturuyordu. Çatıya yeni çıkmaya başladıkları günlerden biriydi. Burayı keşfeden Ahsen, evine bir yabancıyı sokar gibi çekingen bir şekilde Kıyı'nın yanına oturmasına izin verdiğinde Kıyı bunu garipsemişti. Sonuçta buraya çıkmadan önce Kıyı annesini beklerken Ahsen neredeyse her gün onun yanına geliyor ve gevezelik ediyordu.

Kıyı'nın bunu garipsemeyi bırakması uzun sürmemişti. Çünkü bu sıcakkanlı kızın sanki ikisine ait bir evmişçesine esintili çatıyı, sıcak bir yuva gibi benimsemesi uzun sürmemişti.

"Bu çok tuhaf," dedi Ahsen ayağa kalkarak. Bir konferans sunuyormuş gibi bir ileri, bir geri yürürken ellerini kalçasında birleştirmişti. Bugün çatı her zamankinden daha rüzgârlıydı ve bu Ahsen'in dalgalı saçlarının savrulup durmasına neden oluyordu. Kıyı'ya göre basit ama bakması güzel bir görüntüydü. Doğaldı. "Zenginsin ve bu yetmiyormuş gibi zekisin. Zeki olabilirsin ama bu zengin olduğun ve çalışmana gerek kalmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Ama zeki olduğundan çalışıyorsun ve-"

Kıyı hafifçe yüzünü buruşturdu. "Ailesinin parasını kullanmak için kullanan tuhaf tiplerden değilim," diye homurdandı araya girerek.

"Yine çok naziksin," dedi Ahsen göz devirirken. "Ona 'baba parası yiyen tipler' diyoruz halk arasında."

"Ben de halk arasında-"

"Sen elitsin," dedi Ahsen gözleri parıldayarak ona dönerken. Kıyı sırtını duvardan çekmeden gözlerini kaçırdı ve rahatsız olmuş bir ifade takındı. "Zenginsin ama aptal değilsin."

"Zenginler zengin olmuşsa teknik olarak soylarında oldukça zeki ve çalışkan biri olmalı. Katılsa-"

"Zekisin, çalışkansın."

"Zeki biri neden çalışması gerektiğini iyi bilir."

"İyi eğitilmişsin."

Kıyı kızarmaya başlarken boğazını temizledi. Bu sözleri daha önce defalarca kez duymuştu fakat bir şekilde karşısındaki kız söylediğinde, "Evet, öyleyim," diyemiyordu. Utana sıkıla, "Teşekkürler," diye geveledi.

"-ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi yakışıklısın."

Kıyı utandığını belli etmemek için Ahsen'in gözünün içine bakarken Ahsen ne dediğini farkına varıp, "Eh," dedi geçiştirmeye çalışır gibi. Parmaklarıyla oynarken dudaklarını yaladı. "Aman, doğru söze ne denir? Bakma öyle. Daha önce de duymuşsundur birilerinden."

"Duymadım." En azından içten bir şekilde söyleyeni, diye ekledi Kıyı zihninden.

Ahsen gözlerini kırpıştırdı. Sonra Kıyı verdiği cevapla onunla alay ediyormuş gibi gözlerini devirdi. "Neyse, ben bugünün konusunu buldum. Gel oturalım."

Kıyı hoşnutsuz bir şekilde zemine baktı. Kirli zemini düşündükçe utancının yatışması işine geliyordu.

Ahsen o sırada çantasını karıştırıp içinden bir bez çıkardı ve Kıyı'ya uzattı. "Sofra bezi," diye açıkladı çocuğun soru işareti dolu bakışlarına cevap vererek. "Takım elbisene dikkat et."

Kıyı afallamış bir şekilde ona uzatılan örtüyü kavradı. Bunu sırf onun için mi getirmişti? Ahsen'in böyle jestlerine hâlâ şaşırıyordu. Daha önce koridorda otururken ona sürekli bir şeyler getirmesine rağmen hem de.

"Tanıyorum seni," diye homurdandı Ahsen, Kıyı'nın bakışlarına alınmış gibi.

Kıyı, şaşkınlığını üstünden atamadan sofra bezini yere serip ceketinin altını geriye atarak oturdu. Beli dimdik, sopa yutmuş gibi otururken kambur duran Ahsen ona bakarak hafifçe iç geçirip kendi belini de dikleştirdi. "Bugünkü konumuz," dedi büyük bir duyuru yaparcasına. "Neden çalıştığın."

Kıyı gözlerini yavaşça kırptı.

"Yani..." dedi Ahsen daha iyi açıklamak için düşünceli bir şekilde ona bakarken. "Daha fazla para kazanmak mı istiyorsun? İnsanlığa hizmet etmek mi istiyorsun? Neden bu kadar çalışıyorsun? Bir amacın olmalı, değil mi? Öğretmenler hep amacı olanların deli gibi çalıştığını söylerler." Duraksadı. "Ne sormak istediğimi anladın mı?"

Kıyı çenesini eğip onu onaylayan bir jest yapmakla yetindi. Kafasını hafifçe geriye yatırıp göğe baktı. Gözleri kısılmış, kirpikleri hafifçe birbirine girmişti. Kıyı düşünürken aralarında bir sessizlik oluşmuştu fakat bu rahatsız edici bir sessizlik değildi. Huzurlu bir sessizlikti. Değer verdiğin bir insanın yanında sussan bile anlam dolu olan bir sessizlikti.

En sonunda, "Kaybetmek istemiyorum," dedi Kıyı yavaşça.

"Kaybetmek istemiyorsun," diye tekrarladı Ahsen. Sesinde tatlı bir merak vardı.

Kıyı gözlerini gökyüzünden ayırıp kafasını salladı. "Hiçbir şeyi kaybetmek istemiyorum." Ahsen'in gözlerinin içine baktı. Seni de, diye düşündü sersemlemiş bir şekilde. "Ne bir oyunu, ne bir tahmini, ne değer verdiğim insanları... Hiçbirini kaybetmek istemiyorum. Annemi, babamı, ailemi, sahip oldukları şirketi. Hepsini korumak istiyorum. Her insan en az bir kere kaybeder. Büyüttüğü hayalini, günlerce çalıştığı sınavı, zar zor elde ettiği işini, en yakın arkadaşının ona verdiği bilekliği, yuvam dediği evini, dikkat ettiği sağlığını... Her şeyden çok sevdiği insanı."

"Sen hiç kaybettin mi?"

"Hayır," dedi Kıyı. "Ama hep kaybetmekten korktum."

"Ya sonra?" diye sordu Ahsen.

Kıyı cevap veremedi. Asla kazanamadığım birini kaybetmekten korktuğumu fark ettim, diyemedi. Annesini da babasını da kazanamamıştı fakat onları kaybetmekten korkuyordu.

"Liste böylece uzar gider," dedi Kıyı, Ahsen'in sorusuna cevap vermemeyi tercih ederken. "İnsan, insan olduğunda kaybedecek çok şeyi vardır. Bir kere kaybeder ve tekrar dokunamaz kaybettiklerine. Hayalleri tekrar yeşertemez. O soruların sorulduğu sınava tekrar giremez. İşini geri alamaz. Biri tarafından verildiği için özel olan o bilekliği bulamaz. Yuvanın yaşadığı çatı olmadığını anlayınca evi hissettiğine dair inancını geri alamaz. Ve sağlık..." Annesinin şu an birkaç kat aşağıda olduğunu hatırladı. "Bazen para bile sağlığı satın alamaz."

Ahsen kafasını sallayarak onu onayladı. Kendisi de parasıyla akıl sağlını satın almaya çalışıyordu. Ve bunun işe yaramadığını çok iyi biliyordu.

"En kötüsü de her şeyim dediğin insanı kaybetmektir," diye devam etti Kıyı kendine engel olamadan. "Daha önce her türlü acıyı tatmış biri için bile zordur bu. Yağmuru çok seven birini hayal et. Her gün her saat yağmur yağarken o yağmura adım atıp her damlasıyla ıslandığını hayal et. Şimdi de o yağmur damlalarının kurşun olduğunu düşün. Tüm o damlalar bir kurşun yarası gibi acıtsa bile her şeyim dediğini kaybetmenin acısı kadar etmez."

"Her şeyim dediğin biri oldu mu?" Ahsen, konuşmalarında farklı bir kapı açılmış gibi dikkatle ona baktı.

"Annem," dedi Kıyı hiç düşünmeden.

"Onu kaybetmedin," dedi Ahsen gülümseyerek. Uzanıp Kıyı'nın elini destek olmaya çalışırcasına sıktı. "Sadece o, kendini bulmaya çalışıyor. Biz, buraya gelmeye ihtiyacı olanlar henüz kaybolmadık. Sadece insanlar kaybolmamızı istiyor. Bize deli deyip bizi ötekileştiriyorlar fakat bunu yaparken kendileri deliriyor."

Kıyı bu teselliye ihtiyaç duyduğunu o ana kadar bilmiyordu bile. Kendini Ahsen'in el sıkışına karşılık verirken ve gülümsemeye çalışırken buldu. Bu çocuk karşısında bazen kendini ondan daha da küçükmüş gibi hissediyordu.

Ahsen onu teselli etmeye çalışırken konuşamadı. Annem bana artık oğlum demiyor, diyemedi. Annesi Kıyı'nın öldüğünü düşünüyordu. Onun bedenini yıllardır konuştuğu Ölüm denilen bir hayali varlığın ele geçirdiğini söylüyordu.

Adı Ölüm'dü. Kötülük kelimesinden oluşuyordu.

Belki annemi kaybetmedim ama onun gözünde Kıyı kaybolup gitti, diyemedi Kıyı. Ahsen'in elini tutarken dudaklarına gelen kelimeleri yutsa da kendini hafiflemiş gibi hissetti.

Elini ilk çeken Ahsen oldu. Fakat ondan uzaklaşmadı. "Sevimli," dedi gülümseyerek kafasını geriye yatırırken. Bir şey görebiliyormuş gibi gökyüzüne baktı.

"Ciddi bir konuda sevimli bulduğun tam olarak nedir?" diye sordu Kıyı ifadesiz bir sesle.

"Kaybetmemek için her şeyi yapabilecek birisin," dedi Ahsen kendini geriye bırakırken. Kollarını saçlarının altına sıkıştırıp yere uzanırken kendine bir yastık yaptı. "Kazanmak için her şeyi yapmaktan iyidir. Ama Kıyı..."

"Efendim?"

"Ölüm karşısında bir şansın olmayacak." Kıyı, annesinin sık sık kullandığı o kelimeyi duyduğunda ürperdi. Kelimeye hayali bir varlık değil, soyut bir anlamla bakmaya çalıştı.

Ahsen aniden doğrulup dizleri üzerinde Kıyı'ya yanaştı. "Ellili yaşlarımda ölürsem beni koruyamadığın için kötü hissetme, olur mu?" derken dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı.

"Ellili yaşlarında seni hatırlıyor olur muyum?" dedi Kıyı kaşlarını kaldırarak.

Ahsen ona bakarken tebessüm etti. Çatlamış dudakları gülümserken acıyormuş gibi hafifçe kaşlarını çatmıştı. "Umarım hatırlamazsın, Kıyı," dedi yumuşak bir sesle. "Koruyamadığın biri olmak istemem."

"Geleceği düşünmene gerek yok," dedi Kıyı. "Yanında olduğum sürece seni koruyacağım."

Ahsen hafifçe gülümsemekle yetindi. Gülümsemesinin arkasında yatanları saklamak istercesine gözlerini önce göğe, sonra da çatının kenarına çevirdi.

"O zaman beni yalnız bırakmazsan iyi edersin."

Ölüm kafasını kaldırdığında kendini ölmekte olan o kızın, Afra'nın başında buldu. Bir an nerede olduğunu idrak edemeyerek duraksadı. Gözlerini etrafta gezdirdi ve kendini camın ardındaki koridora bakarken buldu. Doktor, camın diğer kenarında bembeyaz maskesiyle oturuyordu ve odanın içine bakmıyordu. Ölüm ne ara içeriye girmiş ve onun dışarı çıkmasını emretmişti?

Uykuya ihtiyacı olduğuna karar verdi.

Aslında bu kararı vereli çok oluyordu fakat biraz daha dayanmalıydı.

Kızın uyandığını kendi gözleriyle görmeliydi.

Gözlerini yavaşça aşağıya doğru indirdi. Afra'nın güçsüz düşmüş kollarına sarılmış bembeyaz bandajlara baktı. Hiç umursamıyormuş gibi o kesikleri açarken ki bakışları aklındaydı. Yaşamayı umursamayacak hale gelmişti. Yaşayacak gücü kalmamıştı.

Ölüm'ün en başından beri istediği şey bu değil miydi?

Kaybetmemek için her şeyi yapabilecek birisiydi. Şimdi neden karşısında kaybetmiş olduğu kızı hayata döndürmek için her şeyi yapabilecekmiş gibi hissediyordu? Böyle olmamalıydı. Kazanmak için uğraşmamalıydı.

Kaskatı kesilmiş hareketlerle elini maskesinin yanından kulağının içini kaplayan cihaza doğru hareket ettirdi. Ses değiştiricinin açık olduğundan emin olduktan sonra ellerini yatağın kenarına dayadı ve uzanıp nabzını hissetmemek için kendini zorladı. Bunun yerine onun kalp atışlarını gösteren cihaza dikti gözlerini.

"Sana hayallerden, umutlardan, sevdiğin şeylerden bahsedemem," dedi Ölüm soğuk bir sesle. Ses değiştirici sesini mekanik bir hale getirmişti. "Hayallerinden geriye bir zerrenin kalmaması gerekiyor çünkü sen, benimkileri yerle bir ettin. Umut etmeni ve sonra hayal kırıklığına uğramanı istiyorum çünkü bana bunu yaşattın. Sana sevdiğin şeylerden bahsedemem çünkü bir zamanlar tanıdığım birinin tanıdığı o kız değilsin."

Sır verir gibi yatağa doğru eğildi. "O gün yalan söyledin," dedi yavaşça. "Kaybetmemek için her şeyi yapacak olan ben değildim, sendin. Kaybedene kadar çabalayıp son anda yenilgiyi kabulleniyorsun." Öfkeli bir şekilde kesik nefesler soludu. "Benim kaybedecek kimsem yoktu, Afra Çakmak. Kaybedecek kadar kazandığım tek bir kız dışında. Ve onu benden aldın." Sesi titrediğinde duraksadı. "Kazanmak için hayatımı verdiğim annemi de benden aldın. Her şeyimi benden aldın."

Kıyı annesini kaybetmişti.

Ölüm'ün kaybedecek kimsesi yoktu.

Ölüm bir hareket bekledi. Filmlerdeki ve dizilerdeki gibi, aptal bir konuşma sahnesinde komada olan o kişinin serçe parmağının hafifçe hareket etmesine benzer bir hareket bekledi. Fakat tıpkı bir ölü gibi yatan kız hiçbir tepki vermedi. Kalp atışları aynı güçsüzlükte ve aynı düzendeydi. Cihazdan çıkan düzenli, küçük biplemeler kulağına ulaşıyordu.

"Ben kazanmak için her şeyi yapacak olandım," diye devam etti Ölüm. Tekrar doğruldu ve kızın kapalı gözlerine baktı. "Şimdi ise kazanabileceğim kimse kalmadı. Sadece bu oyun var. Ve bunu da kazanacağım."

Bip, bir nefes alışı kadar geçen süre, bip.

"Ölmeyi yeterince isteseydin, o gece ölürdün. Ama ölmedin, kelebeğim. Ve ölmeyeceksin." Kendi kendine yemin eder gibi mırıldanmıştı bu sözleri. "Çok kan kaybettin. Kana ihtiyacın vardı ve seni hayatta tutabilmek için kendi kanımı sana verdim. Sen ölmek istesen de ben seni yaşatacağım."

Bip, bip, bip.

"Çünkü sen kaybedersen, ben kazanamam."

Hiçbir tepki almadı. Ve bir süre sonra, artık bu cansız gibi duran bedenden tepki beklemeyi de bırakmıştı. Ölüm, sırtını onu hayatta tutmaya çalışan tüm o cihazlara döndü. Uzun adımlar atarak odadan çıkarken hastanenin o kendine has kokusu burnunu dolduruyordu.

Odadan çıkar çıkmaz başındaki boneyi, maskesinin üzerindeki maskeyi, kıyafetlerini saran tulumu çıkarıp koltukların üzerine attı ve doktor ayağa kalkıp karşısına gelene kadar onu bakışları altında esir etti.

"Sevdiği birinin sesine ihtiyacı var," dedi doktor gözlerini ona çevirmeden. "Ses değiştirmeyi bırakabilirsen ona ulaşabilirsin."

"Sesimi seveceğini mi düşünüyorsun?" dedi Ölüm alayla, tehditkâr bir sesle. Bu düşünce göğsünde bir ağrının belirmesine neden olmuştu. "Beni tanımıyor. Tanışmıyoruz."

Doktor ona yan gözle, 'emin misin' dercesine bakmakla yetindi. Ölüm insanın kanını donduran bir bakışla ona karşılık verdi. Doktor kafasını eğerek Ölüm'ü selamladı ve başka bir şey demeden odanın içine girdi.

Ölüm gidip sandalyesinde yerine oturdu. Ellerini mor sweatshirtinin ceplerinin içine soktu ve gözlerini cama sabitledi. Yaşayacaksın, diye tekrarlıyordu zihninin içinde. Yaşayacaksın. Yaşayacaksın. Yaşayacaksın.

"Tekrar," diye mırıldandı Ölüm kendine kendine.

Kazanmak için Afra'nın ve diğer tutsakların pes etmemesine ihtiyacı vardı.

Ölmelerine izin vermeyecekti.

Onlara verebileceği tek şey, ölüm olsa da.

• • •

• • •

Tekrardan herkese selam!

Aşırı aşırı heyecanlayım. Sizi çok özledim, Oyunbaz evrenini çok özledim, çok güzel büyüyoruz... (Yakında bunun için bir kutlama ve çekiliş yapacağız hehehe) Kalbim kıpır kıpır böyle.

Öncelikle kitabı başkalarına öneren, güzel editler yapan, oy sınırı geçsin diye ekstra çabalayanlar başta olmak üzere oy/ yorum atan, kitabı okuma listelerine ekleyen, sabırla yeni bölümün gelmesini bekleyen ve panomu aktifliğiyle güzelleştiren herkese çok teşekkür ederim. Sınır geçilmesini beklerken bile o kadar iletişim halindeydik ki hiç uzak kalmışım gibi hissetmedim ve bu harika bir histi. ♥

Bu süreçte tanıtım bölümleri paylaştım, onları görmediyseniz bölümden sonra ya da önce gidip bakabilirsiniz. Aynı zamanda üniversiteye gittim ve şu an tamamen farklı bir atmosferde, Oyunbaz yazmak garip hissettiriyor.

Bir de bu süreçte yukarıda da belirttiğim gibi büyüdük. Aramızda yeni, çok güzel insanlar katıldı. Hepiniz hoş geldiniz, iyi ki geldiniz! VE 500K'MIZ KUTLU OLSUN! (Balkon konuşmasına panomdan ulaşabilirsiniz sflkmesklf)

Bölüm biraz kısaydı. Sınav haftam geldiği için ikiye bölmek zorunda kaldım bölümü ama çok güzel bir bölünme olmuş olacak, emin olun. Tahminime göre Ölüm'ün ağzından son bir bölüm okuyacağız başlangıç için.

Görüşlerini çok merak ettiğim için bölüm sonu sorularına geliyorum hemen...

Bölümü nasıl buldunuz?

Ölüm'ün kafasını ve ruh halini nasıl buldunuz?

Mor sweat ve kot pantolon detayını fark edenler oldu mu?

Kıyı&Ahsen anısı hakkındaki düşünceleriniz neler?

Ölüm'ün Afra ile yaptığı konuşma...

Görüşlerinizi benimle paylaşın lütfen.

NOT: Ya bu isimlerinde neden günler yazmıyor diyenlere. Birkaç bölüm ismi gün sayısı olmadan olacak çünkü günler belirsiz.

Hepinizi çok seviyorum ♥ Bir sonraki bölümde görüşmek üzere :*

İnstagram hesaplarım:

Kişisel: Merisiej
Blog: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: ilimaei

Tiktok: i.limae

Continue Reading

You'll Also Like

11.6K 891 15
ASKER&DOKTOR 🍂 (Muşlu bir asker adam ile Mardinli bir doktor kadının hikâyesi!!!) 🍂 Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir...
2.4K 1.1K 22
Kapak tasarımı için @hayalliruzgarlar çok teşekkür ederim Senaryo yazmayı merak edenler için ders niteliğinde paylaşmak istedim. Not: İçindeki bilgil...
TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

76.9K 2.7K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
162K 4.2K 1
Tanıtım bölümüne göz atınız... Kaçak Prenses 1'in devam kitabıdır.