Ev Arkadaşım | bxb

By starrystygian

420K 30.2K 21.7K

"Herif beni evden atacak. Yarına kadar nereden bir ev bulabilirim ki?" Kulak misafiri olduğum konuşmayla bera... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3 - Geçmişten Kesitler
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
Karakterler Tanıtımı Gibi Bir Şeyler
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9 - Geçmişten Kesitler
3.0
3.1
3.3.1- Geçmişten Kesitler
3.3.2 - Geçmişten Kesitler
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3.1 - Geçmişten Kesitler
4.3.2 - Geçmişten Kesitler
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0

3.2

8K 538 296
By starrystygian

Mete, Gökalp'ler uzaklaştığında Batu'yu daha sıkı tutup içeri çekti. Ama yine beklediği şey olmuştu. Batu ayakta bile duramıyordu. Her zamanki gibi.

Onu kendine çekip kucağına aldığında Batu kafasını Mete'nin boynuna gömüp kollarını sarmıştı. "Alkol kokuyorsun," dedi uykulu bir sesle.

"Alkol kokan sensin," demişti Mete merdivenlerden çıkarken. "Neden o kadar içersin ki?" Mete'nin doğru düzgün hali yoktu. Başı çok kötü ağrıyordu ve içtiği içinde kendine sövüp duruyordu.

Yukarı çıkarken binanın tamamen sessiz olduğunu düşünüyordu. Normaldi. Çünkü gece yarısıydı. Ama unuttuğu biri vardı.

Alt katta yaşayan ve işi gücü yukarıdaki arkadaşına çıkıp çekirdek çıtlayıp camdan önüne gelene saydırıp gençlerin burnundan getiren teyzeydi. Bu teyzeler bazen tek başına, bazense grupça dolaşabilirlerdi. (Çoğunlukla grupça. Dedikodu yapacak biri lazım.) Genellikle camlarda ve parklardaki banklarda görülürler. Eğer onları fark ederseniz asla göz teması kurmayın. Kurtuluşunuz olmaz. Uyarı: Dikkatli olun, ısırabilirler.

Mete daireye geldiğinde cebindeki anahtarı çıkarırken üst kattanda en gıcık oldukları teyze gecenin bir yarısı arkadaşından elinde örgü hırkayla aşağı iniyordu.

Mete göz teması bile kurmadı. Şu anki tek derdi Batu'yu tutup kapıyı açabilmekti. "Şu hale bak. Aileniz sizi okuyun diye gönderiyor. Siz ise içip bir taraflarda sürtüyorsunuz." Alışmıştı Mete bu teyzeye. Şu ana kadar ne desede ağzını açıp tek kelime bile etmemişti. Ama şu an Batu kendinde olsa saydıracağını da biliyordu. Mete teyzeye kısa bir bakış atıp onu görmezden geldi. Kapıyı kapatırkende teyze dışarda hala söyleniyordu. Mete sadece derin bir nefes vermekle yetindi.

Batu'nun odasına girdiğinde onu yatağına yatırdı. Ama o kadar yorgundu ki daha fazla ayakta kalamayıp o da yatağın kenarına oturdu. Ellerini başının arasına alırken bir süre Batu'yu izledi. Sonra da Batu'nun ceketi ile botlarını çıkarıp üstünü örttü. Odadan ayrılmayı düşünüyordu ama yorganı örttüğü gibi Batu onun elinden tutup kendine çekmişti. Aşırı yorgundu ve ayakta duracak hali bile yoktu. Bu yüzden kolaylıkla dengesini kaybetmişti. Yatağa otururken Batu'nun üstüne düşmemek için yan tarafa tutunmuştu.

"Gitme," dedi Batu. Mete'nin başı yorgunlukla Batu'nun göğsüne düşmüştü. Bunu tasdikler bir şekilde, "Çok yorgunum," demişti Mete. Batu'un gözleri bile açılmıyordu. "Benimle uyu," dedi Batu fısıltıyla. "Korkuyorum."

Mete yerinde doğrulurken yatağa baktı. Batu ise o sırada, "Annemi rüyamda görmek istemiyorum," demişti. Mete'nin elini tutup sıktı. "Annen ne alaka?" dedi Mete.

"O kötü," dedi Batu yerinde büzülürken. "Beni öldürmek istiyor." Mete'nin bununla beraber gözleri açılmıştı. Ama bunun gerçek olma ihtimali bile yoktu. Kafası fena güzel, diye düşündü Mete.

Önceden olsa kalkar odasına giderdi. Ama gerçekten çok yorgundu. Ve o an dibindeki yatak cazip gelmişti. Ayrıca onunla yatmasını isteyen de Batu'ydu. Kendini yatağın bir kenarına bırakırken Batu beklenmedik bir şekilde Mete'nin arkasından sarılmıştı. Mete ayık olsa sanırım çıldırırdı ve asla yatakta durmazdı. Ama şu an kafası güzeldi ve düzgün düşünemiyordu. Batu'nun nefesi onun boynuna değerken uyku yavaşça onu ele geçiriyordu. Batu ona daha çok sarıldığında arkasından kulağına fısıldadı. "Seni seviyorum." Mete ise bundan sonra uyuyakalmıştı.

Batu sabah uyandığında sarıldığı şeyi daha fazla sarmaladı. Sonra ise bir an, ne zamandan beri yastığım bu kadar sert diye, düşündü. Acıyan gözlerini zorlukla açtığında Mete'nin sırtıyla karşılaşmayı beklemiyordu. İlkten şaşırsa da Mete'nin düzenli nefes alış verişleriyle hafif doğrulup yüzüne baktı. Deliksiz uyuyordu.

Biraz bekledikten sonra hafifçe yerinde doğrulup yavaşça yataktan indi. Mete uyanmamıştı bile. Odadan çıktığında gözlerini ovuşturarak mutfağa gitti. O sırada da Mete'yle neden aynı yatakta yattığını düşünüyordu.

Aslında beklenmedik değildi. Batu önceden de kafası güzel olduğunda Mete'in onunla uyumasını istediği olmuştu. Ve bu zamanlarda beraber uyanırlardı. Ama şu aralar ilişkileri biraz garip olduğu için Mete'nin bunu kabul etmesini beklememişti. Ama olsun. Şikayetçi değildi.

Dolabı açtığında yiyecek hiçbir şey göremeyince bir küfür savurdu. Dolapta yumurta bile yoktu. Sabahın köründe ne yiyecekti acaba?

Odasına geri girdiğinde sandalyede asılı olan Mete'nin ceketini ve telefonuyla cüzdanını alıp evden çıktı. Marketten birkaç şey alıp geri dönerken kapının önünde o şeytan teyzeyi görmeyi beklemiyordu.

"Bak bak. Kafan yerine geldi mi bari?"

"Hiç seninle uğraşıcak gücüm yok teyzecim," dedi Batu merdivenlerden çıkarken. "Her otu boku yersen uğraşıcak gücün kalmaz tabi."

"Ben her otu boku yiyensem sen de her ota boka karışansın. Git kendi işine bak ya."

"Aaaa terbiyesiz. En azından diğer çocuk efendiydi. Sen iyice yoldan çıkmışsın."

Batu derin bir nefes verdiğinde, vallahi efendi çocuk, diye düşündü. Mete'nin bu teyzeye bir kere bile ağzını açtığını görmemişti. Ama Batu'nun o kadar sabrı yoktu.

"Bu yoldan çıkmaksa teyze. Allah tekrardan yola sokmasın. Ne diyeyim yani?"

"Manyağa bak sen. Annen baban seni bunun için mi buralara gönderdi?"

"Sana ne teyze? Sen benim hayatıma laf edeceğine git oğlunun nasıl içip kimlerle sürttüğünü soruştur."

"Oğluma laf ettirmem ben. O zamane gençleri gibi değil."

"İğlimi lif ittirmim bin. Kulüplerden çıkmayan da bendim zaten. Millete laf edeceğine git kendi ailene bak."

Kapıya geldiğinde cebinden anahtarını çıkarırken de teyze cıklamıştı. "Terbiyesiz. Zamane gençleri işte." Tanrım sen sabır ver, diye düşündü Batu içeri girerken.

Poşetleri mutfağa bıraktığında odasına geri girmişti. Mete hala bıraktığı gibi uyuyordu. Çok yorulmuş, diye düşündü Batu. Üstünden ceketi çıkarıp sandalyeye asarkende hala Mete'yi izliyordu. Nedense bir anda uyku bastırmıştı üstüne. Yavaşça yatakta eski yerini alıp arkadan Mete'ye sarılmıştı. Bir süre öyle kalsalarda Mete bir yerden sonra hareket edip diğer tarafa dönmüştü. Bu sefer o sarılmıştı Batu'ya. Eski alışkanlıklardı bunlar. Önceden Batu Mete'yle her zaman abi diye dalga geçtiği için ve zaten çok yakın oldukları için böyle sarılmaları garip karşılamıyordu. Ama şimdi... Başı Mete'nin göğsündeyken ona sokulmuştu ve kalbi deli gibi çarpıyordu. Yüzünün kızardığını tahmin edebiliyordu. Ondan gerçekten hoşlanıyorum, diye düşündü utanırken. Şimdi Mete'nin ne hissettiğini anlayabiliyordu. Onunla her uğraştığında ve yakınlaştığında böyle duygular içerisine giriyordu demek. Ama sakindi de. Mete'nin kollarında olmak onu rahatlatıyordu. Bir yerden sonra tekrardan uyuyakalmıştı.

Bu sefer uyanan Mete'ydi. İstemsizce kalkma saatine yakın uyanmıştı. Ama beklemediği şey yanındaki Batu'ydu. Yan döndüğü yerden sırt üstü şekle geçerken hala nasıl bu yatakta olabildiğini düşünüyordu. Gerçekten gece o yorgunlukla Batu'nun yatağına mı yatmıştı? Kafayı mı yemişti? Belki...

Batu'nun eli göğsünde biraz daha yukarı çıktında Mete'ye biraz daha sokuldu. Başı hemen göğsündeydi. Mete Batu'nun saçlarını geriye doğru çekerken aniden alarmın çalmasıyla şaşkınlıkla masaya dönmüştü. Ne yapacağını bilemese de Batu çoktan uyanmıştı zaten.

Zil sesinin sinir bozuculuğu yüzünden suratını buruşturmuştu. Yerinde hafif doğrulup Mete'nin üstünden masaya uzandı ve telefonu kapattı. Mete ise yüzleri aşırı yakınken Batu'nun ne yaptığını izliyordu. Şaşkındı ama kendine gelip, "Okul alarmıydı o," dedi telefonu kapatmasına karşılık. "Boşver," dedi Batu. Uykudan gözleri bile açılmıyordu. Yerinde doğrulmaya çalışan Mete'nin göğsüne bastırıp, "Uyuyalım," demişti. Mete'nin göğsünde eski pozisyonunu alıp kolunu sararken Mete ise... biliyorsunuz işte.

Sanırım buraya 'şimdi biz neyiz' sorusu yakışırdı. Mete ise bu sorunun cevabını bilmiyordu. Öyle mi kalmalıydı yoksa kalkmalı mıydı? Onun için okulu ekmesinde bir sorun yoktu. Bu yüzden bir an bu ortamı bozmayıp uyumaya devam etmeyi düşünmüştü. Ama aklına Batu'nun devamsızlıkları gelmişti. "Benim için sorun yok ama senin devamsızlıkların pek buna izin vermez."

Batu ise kısa bir süre sonra homurdanmaya başlamıştı. "Kahretsin." Mete'nin kalkmasını beklememişti. Direkt üzerinden kendini yataktan atmıştı. Biraz sendelesede ayağa kalkıp tuvaletin yolunu tutmuştu. Mete ise yerinde kalmış Batu'nun hareketlerini anlamaya çalışıyordu. Manyak bu çocuk, diye düşünmeden edemedi. Sanırım hala sarhoş.

O da yataktan kalkıp mutfağa girdiğinde sehpadaki poşetlere baktı. Bunları Batu almış olmalıydı. O zaman ondan önce uyandı ve tekrar onun yanına mı yatmıştı? O uyanamayacak kadar yorgundu belki ama Batu... Sanırım eski hallerine dönmeye çalışıyordu. Mete'de bunu istemiyor muydu zaten? O zaman sorun yoktu.

Poşettekileri çıkarırken bir de kahvaltı hazırlamıştı. Batu'da başlarında gelip ona yardım etmişti. Sonra da ne kadar istemeselerde evden ayrılmışlardı.

*

Merve ise sabahın ilk ışıklarına gözlerini Gökalp'in odasında açmıştı. Bir süre sırt üstü sersemliğinin geçmesini beklerken odayı incelemişti. En sonunda ayaklarını yataktan sarkıtıp ayağa kalkmıştı.

Üstünü düzeltip sandalyede olan Gökalp'in hırkasını alıp üstüne geçirdi. Hafif başı ağrıyordu. Ayrıca bu soğukta ince giyindiği içinde küfrediyordu.

Odadan çıktığında karşısında kapısı açık olan Çağlar'ın odasına başını uzattı. Cem ve Burak'ı sarmaş dolaş bulduğunda yüzünde bir sırıtma belirdi. Salondan telefonunu almaya gittiğindede koltukta uyuyakalmış bir çift bulmuştu. "Size sonra geleceğim," dedi fısıltıyla ve Çağlar'ın odasına geri döndü.

Yatakta Burak aşırı derecede üşürmüş gibi Cem'e olabildiğince sokulmuş ve sarılmıştı, Cem ise sıcakladığı belli bir şekilde olabildiğince yayılmış ve Burak'tan kaçmaya çalışmıştı. Ama boşuna, Burak ona koala gibi yapışmıştı. Merve telefonunu kaldırdığında, "Şantaj," diyip resimlerini çekti. Sonrada salona döndü. Burada ise Çağlar Gökalp'in bacakları arasında başı göğsüne gelecek şekilde uyuyakalmıştı. "Çok tatlısınız," dedi Merve ve onlarında fotoğraflarını çekti.

Telefonuna baktığında eve gidemeyeceklerini biliyordu. Saat eve geçip oradan okula gitmeye yetmezdi. Burak'larla burada kahvaltı edip geçmek zorundaydılar. Eşyaları ise arkadaşlarından cepleyebilirlerdi.

Hırkaya biraz daha sarınıp Gökalp'i omzundan dürttü hafifçe. "Gökalp." Gözlerini ovaladığında, "Efendim," demişti. "Saat bizim eve dönmemiz için geç. Kahvaltıyı burada yapmamız lazım. Gidip dışarıdan bir şeyler alayım mı?"

"Fark etmez. Nasıl istersen?"

"Tamam. Ben markete gidiyorum o zaman."

Gökalp onaylarcasına mırıltılar çıkardığında Merve cüzdanını alıp evden çıkmıştı. Gökalp bir süre yerinde kalsada yavaşça gözlerini ovuşturup göğsündeki Çağlar'a baktı. Elleri saçlarına gittiğinde, "Çağlar," dedi fısıltıyla. "Hm."

"Uyanmalısın."

"İstemiyorum." Yerinde biraz hareket edip Gökalp'e daha sıkı sarıldı. "Çok tatlısın." Gökalp Çağlar'a sarılıp onu çocuk gibi sıktığında, "Evet tatlıyım," dedi Çağlar. "Sev beni."

"Uvvvv yerim." Çağlar yanakları sıkıldığında yüzünü buruşturmuştu. Başını kaldırıp Gökalp'e baktı. "Öpücük istiyorum." Gökalp ellerini yanaklarına koyup birkaç kez dudaklarından öpmüştü onu. Çağlar bununla beraber başını tekrardan Gökalp'in göğsüne koyup, "Uyumaya devam," dedi. "Hayır. Okula geç kalacağız."

"Boşver okulu. Ben şu an çok rahatım." Gökalp Çağlar'ın saçlarını okşarken, "Peki," dedi. "Biraz daha uyuyabiliriz."

O sıradada Cem yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Ona yapışmış olan Burak'a baktığında iç çekip o da bir bacağıyla kolunu onun üstüne attı. "Burak," dedi onu hafiften dürterken. Burak uyandığını belli eden bir şekilde hareket ettiğinde, "Kalk üstümden," demişti bütün gece üzerine çullanması aklına gelirken. Burak'ın eli üstünde olan Cem'in bacağında gezindiğinde, "Üstümde olan sensin," dedi gözleri açılmaz, uykulu bir halde. Eli bir süre daha bacağında gezindiğinde Cem, ne yapıyor bu mal, bakışı atmıştı. Burak, "Cem?" dediğinde, "Efendim," diye karşılık aldı. "Bacağın neden üstümde?"

"Böyle rahat çünkü."

"Bacağını çeker misin?"

"Hayır." Burak bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Peki," diyip kolunu tekrardan Cem'in beline sarmıştı. Ama sonradan bir şeyler dank etmeye başlamıştı ki gözlerini açtı. Başını biraz yukarı kaldırdığında Cem'le yüz yüze gelmeyi elbetteki beklemiyordu. Bu yüzden tepki olarak Cem'i itip kendini geri çekmeye çalıştı. Yaptığı hataydı çünkü yeri boylaması da bir olmuştu. "İyi misin?" dedi Cem yataktan sarkıp ona bakarken. "Manyak mısın sen? Neden kendini yere atıyorsun?"

"Korktum," dedi Burak kafasını tutarken. "O kadar yaklaşılır mı?" Cem buna dudağını sarkıtmıştı. "Önceden yapmadığımız şey mi?" Sonuçta küçüklükten beri birlikte uyuyarak büyümüşlerdi. Bu garip olmamalıydı.

Burak kendini yukarı çekip yatağa oturduğunda, "Saat kaç?" dedi. "Bilmiyorum," dedi Cem. O sırada da Merve içeri dalmıştı. "Ne güzel uyanmışsınız. Dışarıdan aldım yemeği. Okula yetişemeyiz yoksa. Kalkın hadi."

Merve geri içeri girerken Cem ve Burak'ta onun arkasından gitmişlerdi. Gökalp sonunda doğrulmanın bir yolunu bulmuş olmalı ki oturmuş bir şekilde gözlerini ovalıyordu. Çağlar ise başı Gökalp'in omzunda hala uyuma peşindeydi.

Merve yanlarından geçerken Çağlar'ın kafasına vurdu. "Uyan lan artık." Çağlar'ın ise başını kaldırmaktan başka şansı yoktu. "Sana acıyorum," dedi Burak onu dürterken. "Boşuna uğraşma," dedi Çağlar. "Hiç kavga edesim yok."

"Tüh." Burak kendini koltuğa bıraktığında Cem'de yanına oturmuştu. Kahvaltının ortasında Çağlar'a yeni dank etmiş ve Merve'ye dönmüştü. "Neden Gökalp'in hırkasını giyiyorsun?"

Gökalp'te yeni fark etmiş bir şekilde Merve'ye dönmüştü. "Sabah üşümüştüm. Ayrıca çok rahat. Bugünlük ben alabilir miyim?" Gökalp'e dudaklarını büzüp, yavru köpek bakışlarını attığında, "Olur," dedi Gökalp. Sonrada hepsi kahvaltı edip okulun yolunu tutmuştular.

*

Okul dönüşü tek gergin kişi Burak'tı. Ablası bugün işten erken çıkacaktı. Yani şu an evdeydi. Ve onunla karşılaşmaktan hayvan gibi çekiniyordu. Konuyu tekrardan açıcak mıydı? Onun tarafını mı tutacak yoksa reddedicek miydi?

Cem kendi evine girdiğinde Burak'ta anahtarı çevirmişti. Kapıyı arkasından yavaşça kapatıp parmak uçlarında odasına ilerlemeye başlamıştı. Ama boşuna.

"Buraya gel."

Bittim ben, diye düşündü Burak. Yönünü salona çevirdiğinde yavaşça içeri adımlayıp masadaki ablasına baktı. Gözleri bilgisayar ve kağıt aralarında giderken, "Otur," demişti.

Burak koltuğa gidip annesinden azar yemeye hazır küçük çocuklar gibi yerine oturdu. "Biraz kırıldım," dedi ablası kağıtları masaya vurup düzeltirken. Bilgisayarı kapatıp masadan kalktı. "Liseden beri diyorsun. Bana anlatmanı isterdim." O da kendini koltuğa Burak'ın yanına bıraktı. "Ama sen bunu kendine bile itiraf edemeyecek kadar aptal olduğun için sana kızmayacağım." Burak bununla beraber derin bir nefes vermişti. "Beni gömmeye bayılıyorsun değil mi?"

"Ben senin ablanım. Elbette ki seni gömmeye bayılıyorum." Esma gülerek ona baktı. Yüzünde, başka bir ihtimal olabilir mi, dermiş gibi bir ifade vardı.

"Bütün gün için içini yedi mi bari ne tepki vereceğimi bilmediğin için?"

"Evet," dedi Burak. Sesinin çatlamasını beklememişti. Sanırım akşam yaklaştıkça kendini o kadar germişti ki şu an ki rahatlama onu ağlatmaya yeterdi. Çünkü kesin olarak onu reddedeceklerini düşünmüştü. İlk kez bazı duygular hissetmeye başladığında hep bunları araştırmıştı. Hayatta ne kadar güzel ve sevindirici olaylarda olsa onun aklında her zaman kötü olaylar kalırdı. Belki de kendine bir şeyleri kabul ettirememesinin sebebi buydu. İster anneniz olsun, ister babanız, isterseniz de kardeşiniz. Onlar insandı. Ve siz ne kadar onları tanıdığınızı söylerseniz söyleyin. İnsanlar olaylarda sizin beklemediğiniz tepkiler verebilirdi. Gençlerde hep bu yüzden ailelerinden çekinmez miydi?

"Gel buraya," dedi Esma kollarını açıp onu kendine çekerken. "Ağlama. Ağlayınca çok çirkin oluyorsun." Burak başını ablasının omzuna gömerken, "Sus," demişti. Bu Esma'yı güldürmüştü.

"Üzgünüm," dedi Burak. "Daha önceden söylemeliydim."

"Hayır," dedi ablası. "Eğer sana söyleyebilecek güveni veremediysem bu benim suçumdur. Belki de seninle daha fazla ilgilenmeliydim."

"Ben çocuk değilim."

"Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Yine de benim küçük kardeşimsin."

"Seni seviyorum."

"Aman tanrım," dedi Esma Burak'ın yüzünü kendinden uzaklaştırırken. "Kulaklarım bunlarıda mı duyacaktı? Tekrar söyle."

"Olmaz," dedi Burak burnunu çekerken. "Bir kerelik bir şeydi o."

"O cümleyi duymayalı yıllar olmuştu. Kalbi kırık bir abla olarak gözyaşı döküyorum." Esma dudaklarını büzdüğünde, "Ağlayan benim salak," demişti Burak. Esma Burak'ın yanaklarını sıktı. "Hala çirkinsin." Burak ablasının elini ittirdiğinde Esma güldü. "Ama ben de seni seviyorum velet."

*

Mete odasına girdiğinde çantasını bir tarafa fırlatıp kendini yatağa bıraktı. Dün gece yüzünden başı çok kötü ağrıyordu. Ayrıca Batu yine bir yerlere gitmişti.

Eve tek mi dönmüştü? Evet. Batu gece yarılarına kadar dönmeyecek miydi? Evet. O ise çıldırıp kendini mi yiyecekti? Evet. Ama yine de aramayacaktı. Son zamanlarda Batu'yu aramayı reddediyordu.

Şu an tek istediği uyumaktı. Uyumuştu da. Gözlerini yatakta açtığında güneş çoktan batmıştı. Saat yediyi geçmişti. Yataktan kalkıp içeri geçti. Uykusu biraz açılmaya başlayınca da diğer işleri halletti. O sıralarda saat dokuza geliyordu. Bu da Batu'nun gece yarılarına kadar gelmeyeceğini kanıtlardı. Mete derin bir nefes verip içeriden sigarasını aldı. Çok nadir içsede asla evde içmezdi. Ya da arkadaşlarının göreceği bir yerde. Çünkü onlar sigaradan nefret ederdi. Batu ise kokusundan tiksinirdi. Ama sorun yoktu. Gece yarılarına kadar evde olmayacaktı zaten. Terasa çıktığında paketten bir tane çıkarıp ağzına götürdü. Yaktıktan sonra ağzından çıkan dumanlar etrafını sarıyordu.

Batu ise o sırada eve gelmişti. Bu sefer gerçekten çalışmak için gitmişti arkadaşlarına. Eve ise elinde rulo hale getirilmiş kağıtlarla dönmüştü. Salondaki ışıkların kapalı olmasıyla odaya girmişti. Mete saatte ışıkları kapatmazdı. Kağıtları koltuğa atarken, "Mete," dedi. Terasta olan Mete ise yerinde sıçramıştı. Çok erken, diye düşündü.

Sigarayı kenarda söndürüp tam aşağılarında olan çöp kutusuna attı. O sırada da Batu terasa çıkmıştı. "Bu soğukta burada ne yapıyorsun?"

"Öylesine çıkmıştım," dedi Mete. Batu ona dik dik bakarken Mete, ne var, dermişçesine başını salladı. Batu Mete'ye yaklaştığında Mete bir adım gerilemek zorunda kalmıştı. Üstünü kokladığında Batu'nun kaşları çatılmıştı. "Sigara mı içtin sen?"

"Hayır," dedi aniden. Onu ele verende buydu. Bu kadar hızlı hayır denir mi salak? Soruyu anlasaydın bari.

"Paket nerede?" dedi Batu Mete'nin üstünü aramaya başlarken. Mete'nin, "Ne yapıyorsun?" demesine kalmadan Batu arka cebe uzanıp paketi almıştı. "Bıraktığını söylemiştin."

"Bırakmıştım."

"Eeee."

"Geri başladım," dedi bakışlarını kaçırırken. "Neden böyle bir şeye geri başlarsın ki?"

"Neden soruyorsun ki? Canım istedi başladım. Şimdi paketi geri ver."

Mete ileri doğru bir adım attığında Batu gerilemişti. Paketi arkasına sakladığında, "Hayır," dedi. "Çocukluk yapma. Ver şunu."

Batu Mete'ye bakarken paketi çıkardı. Mete kendisine vermesini beklerken Batu paketin içinden bir sigara alıp paketi Mete'ye attı. Paketi yakalasada anlamsızca Batu'ya bakıyordu. Kenarda Mete'nin koyduğu çakmağı aldı Batu. "Saçmalama," dedi Mete. "Eğer sen bırakmazsan ben başlarım."

"Sen kokusuna bile tahammül edemiyorsun."

"Alışırım. Tutmasını da bilmiyorum ama öğrenebilirim."

Mete ona izin verircesine ellerini kaldırdı. Artık Batu'ya karışmayacağını söylemişti. Ayrıca Batu'nun yapmayacağını biliyordu. O asla sigaraya başlamazdı.

Yanıldı. Batu sigarayı yakıp ağzına götürmesini Mete şaşkınlıkla izledi. İlk içişte Batu öksürmeye başlamıştı. Mete ne kadar tedirginde olsa, bu kadar, diye düşündü. Devamı gelmeyecekti. "Çok kötü," dedi Batu. "Ama alışılır."

İkinciye yeltendiğinde Mete daha fazla dayanamamış, "Ver şunu," diyip elinden zorla almıştı. Kenarda söndürüp aşağı çöpe bırakırken Batu, "İçiyordum," demişti. "İçme," dedi Mete. "Sana mı soracağım?"

"Bırakacağım," dedi Mete en sonunda. "Yeter ki içme." Gözleri pakete kaydığında onu da alıp aşağı bıraktı. "Oldu mu?" dedi Mete. "Bir daha böyle bir şeyi denemeyeceksin." Batu dudaklarını büzüp, "Peki," dedi. "İğrençti zaten."

Batu iğrenir gibi yüzünü buruşturduğunda Mete yumuşamıştı. Küçücük bir hareketi bile etkiliyordu onu. "Geç geldin," dedi. "Hadi bir şeyler yiyelim."

Mete içeri girerken Batu'da arkasından ilerlemişti. Batu tedirgince Mete'nin tişörtünü tuttu. "Aç değilim," dedi. Mete arkasına dönüp ona baktı. "Orada mı yedin? O zaman odama gideceğim."

"Gitme," dedi Batu. "Ben... konuşmak istiyorum."

"Ne hakkında?" dedi Mete. Sonradan aklına gelenlerle içinden bir küfür savurdu. Bu Batu'nun evden ayrılacağını söyleyeceği an mıydı?

"Gel şöyle," dedi Batu onu boş koltuğa oturturken. O da Mete'nin yanına geçti. Batu huzursuzca elleriyle oynarken tam ağzını açmıştı ki Mete girdi araya. "Evden gitmeni istemiyorum."

Batu şaşırarak ona baktı. "Evden gitmeyeceğim ki. Sen beni yanlış anladın. Ben..."

"O zaman ne konuşacaksın?"

Batu aniden Mete'nin ellerini tuttu. "Ben... Ben senden hoşlanıyorum." Mete'nin gözleri büyürken Batu ise başını eğmişti. "Bunu bayadır düşünüyorum. Mete ben senin arkadaşın olmak istemiyorum." Bakışları Mete'ninkileri buldu. "Senin sevgilin olmak istiyorum." Bir süre birbirlerine baktıktan sonra Batu tekrardan utançla gözlerini kaçırdı. Kızardı, diye düşündü Mete. "Şey, yani... eğer sen de istersen?" Mete Batu'nun ellerini daha sıkı kavrayıp öperken Batu şaşırarak ona baktı. "Çok tatlısın," dedi Batu'nun utangaç haline ithafen. Batu yüzünü Mete'nin omzuna gömerken, "Böyle şeyleri aniden söylememelisin," dedi.

Mete ona sarılırken aklında da bazı sinir bozucu düşünceler vardı. Elbette ki bunlar Batu'nun hissettikleriyli ilgiliydi. Biraz endişeliydi çünkü Batu her zaman çılgın ve düşünmeden duygulara kapılan biri olmuştu. Bu yüzden kendisine karşı hissettiklerinin sadece bir heves mi yoksa gerçek mi olduğu konusunda endişeliydi. Ama yine de düşüncelerini geriye attı. Gökalp haklıydı. Mete sonu kötü bile bitse hiçbir şey yaşamamak yerine bir ilişkiyi denemek isterdi. Sonu ne olursa olsun sonuçta Batu onun kollarındaydı. Gerisi önemli değildi.

*

Evin sokağına girdiğimde çantamı düzelttim. Tek dönmüştüm çünkü Çağlar bir şeyler almak için arkadaşının yanına gitmesi gerekmişti.

Apartmanın önüne geldiğimde duvarın kenarındaki iki kedi dikkatimi çekti. Çantamı kapıya bırakıp yanlarına çömeldim. Kaçmamışlardı ve çok uysaldılar. Kucağıma da geliyorlardı. Evet, onları eve almak istiyordum. Çünkü çok tatlıydılar.

Ama ilk önce gidip kedi maması almıştım. Geri döndüğümde ise çoktan beni takip etmeye başlamışlardı. Çantamı yerden alıp kapıyı açtığımda apartmana girmişlerdi. Birlikte asansöre binip bizim kata çıktık. En sonunda onları eve sokabilmiştim. Mutfaktan kaplar alıp mamaları önlerine koymuştum. Tüyleri yumoş yumoştu. İnsanın mıncırası geliyordu. Ayrıca umarım Çağlar eve kedileri aldığım için kızmazdı.

Kedileri salonda bırakıp üstümü değiştirmeye gittim. Sonra ise evdeki işlere ve kedilere odaklanmıştım. Akşam yemeğiyle uğraşmaya başlayınca da Çağlar dönmüştü.

Kapı kapanırken bende salona çıktım. Kollarını açıp bana sarılmaya gelirken köşeden çıkan iki kediye baktı. "Bu gece kalabilirler mi?" dediğimde, "Ama onlar sokak kedisi," demişti. Yanıma gelirken, "Lütfen," demiştim. Ellerimi birleştirip dudağımı sarkıttım ve en mükemmel yavru köpek bakışlarımı attım.

"Bana öyle bakma," dedi. İfademi bozmadım. En sonunda pes etmiş olmalı ki derin bir nefes verip, "Bakımlarıyla ben uğraşmam," dedi. "Tamam," dedim ellerimi beline sarıp sarılırken. "Sana bayılıyorum." Parmak uçlarıma yükselip dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. O da kollarını etrafıma sarıp başını omzuma koydu. "Seni yerim," dedim ona daha sıkı sarılırken. "Ye beni." Başımı yan tarafa çevirip yanağını ısırdığımda, "Ciddi değildim," dedi. Kendini geri çekmiş, eli yanağına gitmişti. "Ya kızarırsa."

"Bir şey olmaz." Ona birkaç adım attığımda geriye doğru gitmişti. "Benden kaçıyor musun?"

"Isırıyorsun." Kollarımı açıp 'gel gel' yaptım. "Isırmayacağım gel."

"Hayır," dedi salona doğru ilerlerken. "Gel buraya," dedim. "Hayır." Bacakları arasında dolanan kediyi kucağına alıp birkaç adım daha geriye gitti. "Isırır," dedi kediyi gösterirken. Buna göz devirmekle yetindim. "Sen eninde sonunda elime düşeceksin."

"Kolaysa düşür," dedi. Koridora doğru giderken gözlerini benden ayırmamıştı. Sonra da üstünü değiştirmek için odasına girmişti. Daha demin dağ gibi yunan heykeli kocamı ısırdığım için kaçırmıştım ya. Bir süre koridora baktıktan sonra omuzlarımı silkip mutfağa ilerledim. Daha sonra da ısırabilirdim.

Yemekten sonra koltuğa kurulduğumuzda ona döndüm. "Karakter tasarımı için olan yarışmayı biliyor musun?" Kedilerden biri benim kucağıma gelirken diğeri ona gitmişti. "Evet."

"Katılmayı düşünüyor musun?"

"Hayır."

"Neden?" Saçlarını geriye atarken göğsüne tırmanmaya çalışan kediyi sevdi. "Çünkü hiç şansım yok. Geçen yıl birkaç arkadaşım katılmıştı. O kadar kişi arasından derece bile alamam."

"Çok kesin konuşuyorsun. Ben birinci olacağını söylüyorum"

"Oha," dedi bana dönerken. "Kuş olmuşsun uçuyorsun."

"Sende yeteneğini fark etmeyen mal olmuş gidiyorsun."

"Ayıp oluyor ama," dedi bana bakarken. "Boşver ayıbı. Denesen ne olucak? Bende bir portre yarışmasına katılacağım. Beraber deneyelim işte."

Tekrardan kucağındaki kediye dönerken düşünür bir hal aldı. Biliyorsunuz, ben bir şeyden eminsem vardır bir şey. Çağlar'ın çizimlerini görmüştüm. Hem kendi yaptıkları hem de okuldaki sergilerdekileri. Doğuştan üstün bir yetenek ve hayal gücü. Ama şu ana kadar hiçbir yarışmaya katılmamıştı. Çok üşengeçti. Ve buna sebep olarak kazanamayacağını söyleyip duruyordu. Potansiyel vardı ama kullanmıyordu.

"Kazanmakta sıkıntılı. Anlaşmalar için bir şirkette staja başlamam gerekicek. Ben bunu mezun olunca hayal etmiştim."

"Erkenden iş hayatını öğrenmek daha iyi değil mi?" dediğimde dudaklarını büzdü. "Çalışmaktan nefret ediyorum. Ne kadar geç o kadar iyi." En sonunda omuzlarını silkti. "Sonuçta kazanamayacağım. En azından kendimi dener ve bir şeyler yaptım derim."

"Hayatımda gördüğüm en hevessiz insansın." Tekrardan omuzlarını silkti. Bakışları kucağındaki kediye dönerken aklında başka şeyler olduğununda farkındaydım.

"Eğer istemiyorsan katılmak zorunda değilsin," dedim. Modu çok düşüktü. Yanlış bir şey mi söylemiştim? Belki de ısrar etmemeliydim.

"Öyle değil," dedi. "Sadece..." Gözleri kısılırken kedinin başını okşadı. "Yarışmalara liseden beri katılmıyorum. Katılmaktan hoşlanmıyorum."

"Neden?" Ona bakarken sessiz kalmıştı. "Bana anlatabilirsin," dedim. Bende kucağımdaki kediye döndüğümde ailesi hakkında olduğunu tahmin edebiliyordum. Ki tahminlerimde doğru çıkmıştı. "Ailem yüzünden."

Benim kucağımdaki kedi üstümden kalkıp karşı koltuğa gittiğinde diğeride onu takip etti. "Kazansamda kaybetsemde hiçbir şey değişmiyor. Her türlü kaybeden oluyorum."

Elini tuttuğumda başını omzuma koydu. "Abim başarılı biri. Her konuda. Her zaman onun gibi olabilmek istedim. Bir şeyleri başarmak istedim. Ailemin... beni övmesini istedim." Eli sıkılaştığında başı eğilmişti. "Sanırım ikinci çocuk için bu çok mümkün değil. Bir şeyleri başardığımda abim her zaman yaptığı için sanki yapmam gerekiyormuş gibi davranıyorlar. Zorundaymışım gibi. Tebrik etmek yerine bunu beklediğim için bana kızıyorlar. Beceremesemde aynı şekilde işe yaramaz sayılıyorum. İnsanın hevesini kırmakta üstlerine yok. Sonradan zaten bir şeylere katılmayı istemedim. Sonuç aynı olacağı için neden uğraşayım ki? Şimdi bile bir şeyler yapmak istediğimde birilerine kaybedersem gelip yüzüme vuracaklarmış gibi hissediyorum. Bu yüzden yarışmalara katılmak yerine hocalara yardım edip yarışmaları düzenliyen kişi oluyorum. Bu daha sakin ve rahat."

Kolunu belime sardığında ben hafif yatar bir pozisyona gelmiştim. O da başını göğsüme koydu. "Ama eğer denememi istersen katılırım. Böyle şeylerle uğraşmayalı uzun bir zaman oldu. Eğlenceli olabilir."

Kollarımı ona sardığımda en sevdiği şeyi yapıp saçlarıyla oynadım. "Bir şeyler yapmak eğlenceli olur diye düşündüm. Ayrıca abin gibi olmak zorunda değilsin. İkiniz farklı alanlara ilgilisiniz. Ve sen yaptığın her şeyde başarılı ve iyisin. Bu yüzden ne dedikleri önemli değil. Bir yerden sonra tek yapacakları başarılarını izlemek olucak."

Yüzünde bir gülümseme belirirken, "Gerçekten iyi miyim?" dedi. "Mükemmelsin," dedim. Dudaklarıma uzandığında ellerimi boynuna götürdüm. Birkaç tatlı öpücükten sonra benden ayrılmış ve başını boynuma gömmüştü. Bir süre sonra, "Gökalp," dedi. "Hm."

"Sanırım artık kedi çişi olan bir saksımız var."

"Ne?" Arkama döndüğümde kedinin büyük saksının kenarına tuvaletini yaptığını gördüm. "Sesini duymadım ama."

"Duysak ne olucaktı ki? Yaparken onu rahatsız edemezdik."

Derin bir nefes verip yerimde doğruldum. "Tahmin etmiştim. Allah'tan halıya işemedi."

"Bizi düşündü," dedi Çağlar gülerek. Ben bez almaya giderken kedide ona doğru ilerlemişti. "Benim evimde benden daha rahatsın," dedi. "Bazı kuralları öğrenmen lazım."

Kedileri normalde karşı binadaki bir kadın bakıyordu. Kapıda her zaman yemek oluyordu ve oranın bahçesinde dolanıp duruyorlardı. O yüzden evde durmalarına gerek yoktu. Ama en azından bu gece onları sevebilirim diye düşünmüştüm." Siz niye böyle yapıyorsunuz?" dedim içeri geçerken. Çağlar kediyi bana çevirdi. "İsteyerek olmadı," dedi patisini oynatırken. "Seni yerim," dedim.

"Onu değil, beni ye," dedi Çağlar. "En son kaçıyordun," dedim. "Isırıyorsun," dedi. "Seni ısırmadan nasıl yiyebilirim?" dedim. "Isırma, öp," dedi o da. Derin bir nefes verdim. "Bu nasıl bir tartışma," dedim ona bakarken. O da bana öpücük atmıştı.

Pisliği temizledikten sonra Çağlar odasına gitmişti. Bende mutfakta yeni tarif denemeye başlamıştım. Süsü püsü derken geçe kaldığımı fark ettim. Ellerimi temizleyip Çağlar'ın odasına gittiğimde onu yatakta uyumuş şekilde bulmuştum. Kedilerde iki yanında yatıyordu. Bu yüzümde bi tebessüm oluşturmuştu. Çok tatlı gözüküyorlardı.

Ama Çağlar'ın dedikleri aklıma gelirken yüzüm solmuştu. Çağlar ailesi ve akrabaları hakkında pek konuşmazdı. Onlardan bir telefonda bir de şimdi bahsetmişti. Ve anlayabiliyordu ki ailesi akademik eğitime takmış, dogmatik insanlardı. Ama Çağlar'ı bu kadar baskılayamazlardı. Bu yüzden işe akrabaları da giriyordu. Oğuz akademik olarak başarılı olduğu için her zaman karşılaştırılmışlardı. Ama bir yere kadar. Çoğu aile çocukları dersleri yapamazsa ve yeteneği varsa resim veya müzik öğretmeni olmasını isterdi. Ama Çağlar'ın ailesinde bu yoktu. Bu akrabaları yüzündendi. Çağlar bir çok şeyde yetenekliydi. Biri spordu. Basketbola düşkündü ve başarılı olabilirdi. Ama ailesi top peşinde koşturmasını istemediği için buna son vermişlerdi. Çağlar müzik alanında da yetenikliydi. Müzik kulağı vardı ve enstürmanları kısa sürede öğrenebiliyordu. Bundan Merve bahsetmişti bana. Ama bir süre sonra buna da ilgisini kaybetmişti. Yine ailesi yüzündendi. Geriye de resim kalıyordu. Büyük ihtimalle ailesini zorla ikna etmişti. Hepsinin etkeni de akrabalarıydı. Büyük ihtimalle kıskançtılar. Kendi çocukları da Çağlar gibi başarılı olmadığı için. Bu yüzden aileyi sıkıştırıp diğer şeylerde başarılı olamayacağını söyleyip akademik eğitimi dayayıp durmuş olmalıydılar. Ailede onların kafasındaysa Çağlar'ın tek gördüğü baskıydı. Ve en kötüsü ise ne kadar kendine yeni bir hayat kurup hiçbir şeyi önemsemediğini söylesede ailesi her bir şey yaptığında tekrar ve tekrar kırılıyordu. Bu yüzden ailesinide akrabalarınıda cayır cayır yakmak istiyordum. Hepsini yerin dibine sokmak istiyordum.

Derin bir nefes verip üstlerini örttüm. Sonra da kendi odama gittim.

Resimler hoşuma gitti koyayım dedim. Ayrıca Çağlar'ın önceki resmi denildiği için şimdilik o kalsın. Bölümü geç attığım içinde özür dilerim. Berbat bir zaman kavramım var.

Yine boş yaptım. İyi günler dilerim.

Continue Reading

You'll Also Like

81.2K 3.6K 22
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...
680K 45.2K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.3M 51.4K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
517K 17.1K 11
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...