GÜNDÜZ GÜNCELERİ

By SumeyyeDemirkan

490K 79.8K 105K

More

GÜNDÜZ GÜNCELERİ
1.Bölüm: ''Kim Bu Gündüzler?''
2.Bölüm: "Ateş Hattı"
3.Bölüm: ''Mor Işıklı Kafası Karışık''
4.Bölüm: ''Halı Yıkama Günlüğü''
5.Bölüm: ''Yağmurdan Kaçıp Doluya Tutulmak''
6.Bölüm: ''İçler Dışlar Çarpımı''
7.Bölüm: ''Ortadaki Sıçanlar''
8.Bölüm: ''Zafer ve Ödül''
9.Bölüm: ''Yağmurun Altında''
11.Bölüm: ''Yanlış Anlaşılmalar Doğru Hisler''
12.Bölüm: ''Ufak Tefek Kalp Çarpıntıları"
13.Bölüm: ''Karanlıktaki Işık''
14.Bölüm: ''Ya Şimdi Ya Hiç"
15.Bölüm: ''Bazı Güzel Anlar"
16.Bölüm: ''Pencere Önü Hayaller"
17.Bölüm: "En Aydınlık Yer"
18.Bölüm: ''Güzel Başlangıçlar''
19.Bölüm: ''Aşk Basılması"
20.Bölüm: ''Kar Tanesi Tozu"
21.Bölüm: "Kafada Kurmalar"
22.Bölüm: ''Ani Gidişler ve Gelişler"
23.Bölüm: Bir De Bayıldı"
24.Bölüm: ''Kaçarken Yakalanmak''
25.Bölüm: ''Neşe Biletleri''
26.Bölüm: "Bir Tatil Meselesi"
27.Bölüm: "Başka Hayatların Ritmi"
28.Bölüm: "İki Kalp Arasında"
29.Bölüm: "Hedefe Ulaşmak"
30.Bölüm: ''Final''

10.Bölüm: ''Üzümlü Kek''

15.1K 2.7K 4.3K
By SumeyyeDemirkan

Keyifli okumalar. 🤜🏻


10.Bölüm: ''Üzümlü Kek.''

''Gonca,'' diye baktı yüzüme Yekta. ''O gün neden öyle söyledin?''

Kaşlarımı çattığımda gözlerimi gözlerine sabitledim. Durakta oturmuş otobüsün gelmesini bekliyorduk ve hava soğuktu. Boynumdaki atkıya doğru iyice sarıldığımda, ''Buse konusunda mı?'' diye sordum emin olmak için ama hangi soruyu sorduğunu elbette biliyordum.

''Hıhım,'' dedi gözlerini kapatıp açtığında.

Bu hareketinle beni etkileyebileceğini düşünüyorsan çok doğru düşünüyorsun Yekta Efendi.

Dudaklarımı ıslatarak gözlerimi uzaklara götürdüm yani karşı kaldırımdaki çöp kovasına. ''Hiç yakışmıyordunuz çünkü,'' deyiverdim.

Güldü. ''Ne?''

Devam ettim. Açtım vallahi itiraf vanalarını ve sonuna kadar aktı gibi içim, yani gidecekti. ''Öyle tabii. Benim gözüm güzel görür bir kere ama siz hiç olmadınız üstelik Buse ve sen uzak karakterlerdesiniz. Hem sen cool bir çocuksun ama onunla çıkmaya başladıktan sonra içindeki liseli arka sıralardan oturan ve saçlarını jöleleyen ruhun ortaya çıktı.'' Güldüm. ''Kısaca Bekir gibi.''

''Bekir mi?''

Gözlerimi kısarak Yekta'ya baktığımda gülerken yakaladım. Bozuntuya verme Gonca, sakın seni düşürmesine izin verme! Kızım önce bir ayağa kalk da sonra düşmemek için çaba sarf edersin. Peki iç sesim hemen yapıyorum. ''Çok soru soruyorsun ama sen,'' dedim gülümserken.

Aynı şekilde karşılık verdi. ''Merak ediyorum çünkü. Hem sen neden böyle düşündün ki? Buse ile beraberken dışarı farklı mıydım?''

''Hayır onu kast etmedim ama Buse'nin paylaşımlarına denk geldiğimde ya da senin tuhaftı işte... Hiç senlik şeyler değildi.'' Daraldım ve bunu ziyadesiyle belli ettim. ''Ne çok açıklama yaptırdın ama sen de Yekta! Şu metinleri Ayşe hocanın sınav kâğıdına yazsam direkt rektör diye atar beni yemin ederim.''

Daha çok güldü. Zibidi her halta gülüp durma karnımdaki kelebeklere yer kalmadı senin yüzünden. Karında kelebek mi olur kardeşim iç organdır o yeni yeni adet çıkarmayın başımıza.

Yekta, ''Seni kızdırmak istemedim,'' dedi. ''Sadece...'' Elini şakağına götürdü ve kaşıyarak gözlerini kıstı. Yeter lan insafsız yeter, ben kendimle kavga etmekten yoruldum. ''Ne bileyim sen öyle bir söyledin ki o gün sanki...''

''Sanki ne?''

''Sanki bu ilişkiden hiçbir zaman hoşlanmamışsın gibi?''

Zeki ama salak rolüne girenlerden biri bu, anladım artık net.

''Öyle,'' diye itiraf ettim. ''Yakışmıyordunuz, göz zevkimle oynamaya ne hakkınız var kardeşim?''

''Kardeşim mi?''

Gonca Gündüz ile sıvama işleri, sıvama makinesini ayağınıza geldi.

''Lafın gelişi,'' dedim sevimli sırıtmaya çalışıp ama asla öyle görünmediğimi bilirken. İç geçirdim ve omzumu silktim. ''Bu arada şaka yapıyorum Yekta, takılıyorum yani... Kiminle ne yaptığın beni zerre kadar alakadar etmez.''

Öyle çok eder ki fake hesap açtırır, her gün bela yağdırır cinsten çünkü ben de kendi salaklığımın kraliçesiyim.

''Anladım,'' demekle yetindiğinde aslında bunun böyle olmadığını kaçırdığını bakışlarından anlamıştım.

Ağzımı atkıma doğru götürdüğümde, ''O gün de hasta olmadıysak eğer,'' dedim. ''Bu kış hiç hasta olmayız.''

''Büyük konuştun ya kesin oluruz,'' dedi Yekta.

''Finalleri geçtikten sonra olalım o zaman,'' dedim.

''Hemen yetkililere bildirelim,'' dediğinde gülmeye başladım. Hiç komik değildi ama maalesef âşık olduğunuz çocuk seneye görüşürüz esprisi yapsa bile ağzınız yırtılana kadar gülersiniz çünkü âşıksınız.

Otobüsün daha gelmeye niyeti yokken telefonuma bildirim geldi. Bu mesaj Gülbade'dendi.

Bacım: Biraz yorgun hissediyorum bugün gelemiyorum.

Bacım: Güçlü olmalısın

Bacım: Sana güveniyorum Gonca kızım, güçlü ol!

Gonca: Salak grthyjnggrfegfg

Gonca: İyisin değil mi?

Bacım: Baş ağrım var, ilaç içtim ama halsizim de.

Gonca: Tamam sen dinlen, notları dert etme.

Bacım: Hiçbir zaman etmedim biliyorsun.

Gonca: 😋

Telefonu cebime koyduğumda geçirdiğim iç Yekta'nın dikkatini çekmiş olacaktı ki ben de dikkat çekmek için yapmıştım zaten tuzağıma düştü manyak, yüzüme bakarak endişeyle, ''Bir şey mi oldu?'' diye sordu.

''Gülbade,'' dedim sessizce. ''Biraz halsizmiş de gelmeyecekmiş.''

''Geçmiş olsun.''

''Sağ ol.''

''Ödev peki?'' diye sordu ardından.

Gözlerimi irileştirdim. ''Hasiktir lan!''

Afalladığında gülmesi uzun sürmedi ben de utanmadım ama fuzuli bir kibarlıkla kendimi düzelttim. ''Şey kusura bakma bazen ağzım kendine sansür koymayı unutuyor.''

''Hiç sıkıntı değil.''

''Ödev teslimi cuma günü değil miydi?''

''Evet.''

''O zaman niye bana heyecan yaptırdın?''

''Heyecan mı yaptırdım? Sadece ödevi sordum Gonca.''

Sırıttım. ''Ödev deyince bile yüreğime inme iniyor bünye bağışıklık kazandı şey etme.''

''Etmem,'' dedi gülümserken. Bana her baktığında gülümsüyordu ama komik biri değildim ya da onu güldürmüyordum. Suratımda bir şey mi vardı? Hayır cildim kaymak gibiydi. Yoksa... Yoksa... İnanmıyorum.

Yoksa Yekta da...

Kendimi salak gibi hissetmeyeyim diye mi gülüyordu bana?

Şaka yapıyorum, sadece onun da olmayan duygularından emin olmam için kendimi bir süre daha kandırmam ve oyalamam gerek, belki böylece ileride daha az üzülürüm.

Akıllı kızsın ha. (Aynaya karşı)

Otobüs geldiğinde bindik ve tüm yolculuğu ayakta geçirdikten sonra okula doğru yürüdük. ''Akşam için heyecanlı mısın?'' diye sordum nabız yoklaması yaparken. Bu akşam Yekta ve ailesi bize yemeğe geliyordu. ''Kalabalık bir aileyiz ya, uzun zaman olmuştur böyle kalabalık sofralarda oturmayalı belki.''

''Evet,'' dedi yürümeye devam ederken. ''Heyecanlıyım ama ne anne ne de baba tarafım çok kalabalık değildir zaten.''

''Hiçbir zaman o tayfadan olmadım.''

''Şikayetçi misin?''

''Kısmen.''

''Bence büyük aileler güzel bir şeydir.''

''Yani, baba tarafını komple yok sayarsak tamam diyebilirim.''

Güldü. ''Anne tarafı düşkünlüğün var sanırım.''

''Aslında akraba sevmem ama ikisi arasında bir seçim yapacak olursam anne tarafı tabii ki.''

''Ben biraz baba tarafına yakınım,'' dedi Yekta.

Ya biraz romantik konuşsak ya artık, ne bileyim iki iltifat etsene arkadaşım. Tamam kalbin yaralı olabilir ki asla inanmıyorum, zil takıp oynamadıysan adım Gonca değil ama gözlerime olmasa bile kekime falan bir övgü yağdır kurudum la burada! Bu bünye sevgiye aç kardeşim aç.

''Kek de yaptın mı?'' diye sordu sonra sol gözünü kısarak bana baktığında. İçimi okudu zibidi. ''Yok yani hani genelde yapıyorsun ya o yüzden sordum.''

''Yok ama eve gidince yapacağım, taze taze yiyelim diye.''

''Sevindim.''

''Sen seviyorsun ya bayağı üzümlü kekimi.''

''Güzel yapıyorsun çünkü sürekli yiyesim geliyor.''

''O zaman rüşvet karşılığı sana sürekli kek yaparım.''

Küçük çaplı bir kahkaha attı. Sana âşık olduğumu anladın ve zaaflarıma oynuyorsun artık anladım ya da beni kendine âşık etmeye çalışıyorsun ama sana bir haberim var Yekta ben çoktan sana vuruldum. ''Ne gibi rüşvet mesela?''

''Mesela sen bana kraker al ben de sana üzümlü kek yapayım.''

''Çok basitmiş.''

''Sen ne bekledin ki?'' Dudaklarını sarkıttığında konuşan yine ben oldum. ''Yine şaka yaptım, sen canın istediği zaman söyle ben sana üzümlü kek yaparım ama bizim ailedeki herkes Arka Sokaklar Garip Kont'un varisi olduğundan biraz tehlikeli bir durum olabilir benim için yani haliyle senin için de tehlikeli olabilir, az yersin.''

Yekta sanki beleş talk show programına katılmış gibi gülmeye başladığında, ''Gonca sen çok komik bir kızsın bunu biliyorsun değil mi?'' diye sordu.

''Beni komik mi buluyorsun?'' Sırf başka bir şey söylettirmek için kendimi ne kadar salakça olmaya zorlayabilirdim, ağzından kerpetenle iltifat almaya çalışıyorum resmen. Ettiği iltifata bak; komik bir kızmışım... Sağ ol ya, çıkışta internet kafeye de gidelim istersen.

Gözlerini kapatıp açtığında, ''Sadece komik bulmuyorum,'' dedi sonra.

Evet geliyor hissediyorum.

''Güzel de buluyorum.''

Ve zafer inananlarındır.

''Sağ ol,'' dedim tebessümle. ''Çirkin değilim zaten.''

Aşık olmanın bilmem kaçıncı kuralı aşkınız kişisi size iltifat ettiği zaman yüzünüzdeki çiçekleri değil dikenleri göstermelisiniz çünkü bu kendinizi kolayca ifşa etmekten korur ve aşkınız kişisinin dikkatinizi çekmezsiniz. Durumu fazla naz aşık usandırıra getirmeden orta ayarda tutmalısınız aksi takdirde tutulan tek şey ocaktaki kalbinizin dibi olur.

Üçüncü sınıf bilgilerimle kişisel gelişim kitabı yazmanın vakti geldi artık, son üç kişi kaldık zaten ülkede.

Yekta daha çok gülümsediğinde beraber sınıfa doğru ilerledik. Genelde hep arka taraflarda oturduğumdan yine boş bir yer bularak ilerledim fakat Yekta çekimser bir ifadeyle bana bakmadan, ''Eğer ki sorun olmazsa bugün yanında oturabilir miyim?'' diye sordu.

''Tabii,'' dedim hızla. Nikah memuruna evet demişim gibi az daha istekli ol, anlamaz belki.

Sıraya ilerledik ve duvar kenarına ben geçtim. Yekta montlarımızı askılığa astıktan sonra yanıma geldiğinde çantamdan çıkardığım kitaplarımı ve ajandamı sıranın üzerine bırakıp hemen çantamın küçük bölmesinden tuzlu kraker paketimin ağzını açarak ağzıma bir tane attım ve Yekta'ya uzattım. Yekta uzattığım krakerden bir tane alıp, ''Teşekkür ederim,'' dedi.

''Ne demek,'' dediğimde krakeri sıranın üzerine koydum.

Yekta da çıkardığı ajandasını açarken siyah uçlu kalemini yanına koydu. Renkli kalem olarak sadece kırmızı pilotumu elime aldım. Kaküllerime üflerken saçlarımı düzeltip, ''Dersin ortasında sıkıntıdan patlayacak olursam bomba imha ekiplerine haber ver,'' dedim.

''Numarası kaç ki?''

Gülmeye başladım ve ona misilleme yaptım. ''Yekta sen çok komik birisin biliyor musun?''

Gözlerini kısarak yüzüme tümüyle döndü. ''Beni komik mi buluyorsun?''

Acaba pislik mi yapsam? Yok ya o kadar da değil, biraz iltifattan kimse ölmez.

''Yakışıklı da buluyorum.''

Bu onu fazlasıyla memnun ettiğinde dudağımın kenarını kıvırdım çünkü dişime krakerin tuzu sıkışmıştı.

''Sağ ol,'' dedi. ''Tipsiz değilim zaten.''

Birbirimize bakıp güldüğümüzde kalemini elinde çevirmeye başladı. Telefonumu sessize alarak saate baktıktan sonra dudaklarımı ıslattım. Az sonra Ayşe Hoca dersimize girdiğinde direkt bir yoklama kâğıdını ön sıradan başlattı. Yoklama kâğıdına imzamızı attıktan sonra sıkıcı ve iki blok dersi an itibariyle başlatmış olduk. Dersin ilk yarısını evimde oynarken maalesef ikinci yarısında deplasmana geçtim fakat gözlerim ağrımıştı. Kafamı kollarımın üzerine koyduğumda uzandığım yerden baktım. Ayşe Hoca bana bakmadan, ''Uyuyacakları dışarı alabilirim,'' dedi.

Kafamı koyduğum yerden usulca kaldırdığımda çaktırmadan sağıma ve soluma bakındım. Yekta kulağıma yaklaşarak, ''Sana söylemedi,'' dediğinde çaprazımdaki Murat'ın esnediğini gördüm ve gülümsedim.

Bedenim uyuşmuş bir halde iki saatlik dersin ardından dudaklarımı büktüm. Diğer arasına bir saat vardı. Yemekhaneye inmem gerekiyordu ama en sevdiğim bacım tarafından bugün yalnız bırakıldığım için güçlü olmak zorundaydım.

Yekta ayağa kalktığında elini ensesine attı ve gözlerini kısarak... Ah şu bitirici hamlelerin yok mu... Tamam oğlum en çok sana âşığım bak, valla billa en çok sana la! ''Yemekhaneye inecek misin?'' diye sordu.

Kafamı aşağı yukarı salladım. ''Evet.''

''Birlikte yiyelim mi?''

''Ben ısmarlarım ama?'' diye kaldırdım kaşlarımı.

Elini ensesinden çekerken güldü. ''Saçmalama.''

''Geçen gün kahve almıştın ya bana ben hemen kabul etmiştim... Ayrıca biz arkadaşız aramızda kibarlığın sorun olmayacağını bilmen gerekir yani kaba olmanı söylemiyorum Yekta...'' Ay sürekli açıklama yaptırıyor bu çocuk bana! Çantamdan cüzdanımı aldım ve onu ardımda bıraktım. ''Aç kalmak istemiyorsan gelirsin.''

Yekta aç kalmak istemediği için benimle beraber geldi.

Birlikte yemekhaneye indik ve ana baba günü gibi olan sıranın en arkasına yürüdük. Yemekte ne olduğunu merak ettiğimde telefonumdan haftalık yemek listesine baktım. Yemekleri görünce yüzüm güldü. ''Köfte, yayla çorbası, pirinç pilavı ve triliçe varmış yemekte,'' dedim telefonumu kapattığımda.

Yekta, ''Triliçeyi hiç sevmem,'' dedi.

''Ben severim.''

''Benim hakkımı da sana vereyim mi çok seviyorsan?''

''Yok o kadarını yiyemem.'' Bana tebessümle baktığında gözlerimi kıstım ve ben de ona tebessüm ettim. ''Tamam olur yerim.''

Yekta gülümsemeye devam ettiğinde dakikada bir ilerleyen sırada iki adım gidebilmenin haklı sevinciyle ben de gülümsedim. ''Ben seni çok yemekhanede görmüyorum,'' dedim sonra.

''Çok sık inmiyorum,'' dedi Yekta.

Sessiz kalmayı tercih ettiğimde sıranın ön tarafında olan ve arkasını dönünce yüzüyle karşılaştığım Buse önce bana sonra da Yekta'ya baktı. Onu görmezlikten geldiğimde yanındaki arkadaşına bir şey söyledi ve yanımıza geldi. Bana bakmadan Yekta'ya, ''Sana aldığım saati geri verir misin?'' diye söylendi.

Yekta, ''Yarın getiririm,'' dedi, sesi mesafeliydi.

''Unutma,'' dedi sonra Buse. ''Ben de bana aldığın elbiseyi getireceğim.''

''Gerek yok,'' dedi Yekta. ''Sende kalabilir.''

''İstemiyorum,'' dedi bu kez Buse. Gözleri beni bulduğunda gülümsedi. ''Belki Gonca giymek isteyebilir.'' Geri çekildi ve bedenimi süzerek dudaklarını büzdü. ''Ama biraz kalça ve omuz gerekli taşımak için.'' Omzumu sıvazladığında kolumu çektim. ''Neyse seneye giyersin.''

''Buse!'' dedi Yekta sesinin çizgisini koruduğunda. ''Saçmalamayı bırak!''

Onu ciddiye bile almadım.

Buse çok uzatmadan Yekta'ya gözlerini devirip yerine geçtiğinde Yekta direkt kendini bana çevirdi. ''Gonca ben...''

''Senin suçun değil,'' dedim gülerek. ''Emin ol ciddiye bile almıyorum, komik biri.''

Yekta'nın mahcubiyetini gözlerindeki ifadeden anladığımda, ''Bu arada hediye isteme olayı leş bir olay,'' dedim. ''Utandım.''

''Sıkıntı yok,'' dedi Yekta. ''O saati bir kez takmıştım ve bir daha takmayacaktım, geri veririm.''

''Elbiseyi ne yapacaksın?''

''İhtiyacı olan birine verebilirim,'' dedi bu kez. ''Çöpe gitmesinden iyidir.''

''Haklısın.''

On beş dakika sonra şükür dualarıyla beraber yemeğimizi aldık ve imkânsızı başarıp boş bir yer bulduk. Çok konuşmadan yemeğimizi yedikten sonra ekstra bir olay yaşamadan okul günümü bitirdim. Yekta ile vedalaştıktan sonra fareli köyün kavalcısı gibi türküler söyleyerek eve girdiğimde annem şaşkın şaşkın, ''Tok musun yoksa?'' diye sordu.

''Eh,'' dedim ve boynumdaki atkıyı çıkarmaya başladım. ''Anne hemen mutfağı boşaltın çünkü kek yapacağım.''

Güldü. ''O niyeymiş? Koca mutfak sığarsın bir yere.''

''Anneciğim ben stres olurum sen bilmiyor musun?''

''Ne kekiymiş bu?'' diye sordu elini beline koyduğunda. ''Abin akşam tatlı getirecek, kuruyemişimiz de var.''

''Yekta üzümlü keki çok sever,'' deyiverdiğimde annemin ellerini belinden indi ve bana bakakaldı. Kendimi düzeltmek yerini onun bana soru sormasını bekledim.

''Arkadaşını da pek düşünüyorsun bakıyorum da.''

''Aman anne,'' dedim gülerek. ''Arkadaş arkadaşı düşünmeyecek de kimi düşünecek? Hem o kadar halı yıkadık beraber biliyorsun, üzümlü kekin lafı mı olur mu hiç canım?''

Annem dudaklarını sarkıttığında, ''Neyse oyalama beni kadın,'' dedim merdivenlere yönelerek. ''Akşam olmadan kekimi yapayım.''

Arkamdan bağırdı. ''Evde üzüm yok!''

''Ne?!'' diye feryat ettim olduğum basamakta durup aşağı baktığımda. ''Ne demek yok? Üzümlü kek adı üzerinde üzümsüz olmaz ki.''

''Tamam babanı ararım getirir şimdi,'' dedi sonra.

''Ara bak anne hemen çok önemli, hayat memat meselesi.''

''Deliye bak, komşunun oğluna kek yapacakmış da hayat memat meseleymiş...'' Söylenerek oturma odasına gittiğinde telefonunu çoktan eline almıştı.

Ben de çekirge gibi zıplayarak odama girdiğimde acele ederek üzerimi çıkardım ve eşofmanlarımı giydim. Telefonumun şarjının azaldığını gördüğümde, ''Kardeşim cips yemek isteseydim alırdım,'' dedim. ''Bu kadar çabuk bitmekten vazgeç artık!''

Telefonum alınıp, gücendikten sonra onu şarja taktım.

Aşağı indiğimde ablamın mutfakta ocak başında olduğunu gördüm. Kapının arkasından mutfak önlüğümü alırken, ''Abla keşke sen de düğün yemekçisi falan olsaydın,'' dedim gülerek. ''Eniştem saz çalar sen de yemek dağıtırdın.''

''Geldi yine şakamatik,'' diye eğlendi ablam tencereyi karıştırırken. ''Sen de köçek olurdun Gonca ekibi tamamlardık.''

''Düşünülür ama o Bekir'e iyi giderdi.'' Önlüğümün askılarını belimden bağladıktan sonra dolabın kapağını açtım. Birkaç yumurtayı tezgâha koyarken ablam kaşlarını çatarak, ''Ne yapacaksın?'' diye sordu.

''Üzümlü kek.''

''Üzüm yok.''

''Babam alacak ama ne zaman?'' Derince iç geçirdiğimde evin kapısı çaldı. Tazı görmüş tilki kapıya koştuğumda babamın elindeki üzüm kutusuna baktım ve aldım. ''Hoş geldin babacığım ne iyi ettin de geldin biliyor musun?''

Babam hayretle yüzüme baktığında, ''Görüyorum görüyorum,'' dedi. ''Maşallah ne sevgi dolusun öyle.''

''Öyleyimdir babacığım beni biliyorsun,'' deyip ayaklarına terlik uzattım. ''Yani evlatların içinde adeta bir güneş, kurtarıcı ve yıldızım. Tek başıma ortalamayı yükseltiyorum.''

Babam gülmeye başladığında kapıyı kapattım. Annem merdivenlerden aşağı indiğinde bana ve elimdeki poşete bakıp, ''Hah kavuşmuş sonunda üzümüne,'' dedi. Beni taklit etti. ''Üzüm Allah üzüm!''

''O niyeymiş?'' diye sordu babam kaşları kalktığında. ''Cevizli kek yapsaydın ya kızım, şart mı üzüm olması?''

''Şartmış,'' dedi annem sabrımı sınarken. Canım ya pek tatlı kadın, en sevdiğim annem benim. ''Nilüfer Hanımların oğlu çok seviyormuş.''

E pes artık ya pes!

Babamın bu kez kaşları çatıldı. ''Yekta'dan mı bahsediyor?''

''Evet,'' dedim sesim bile titremeden. Çocuk muyum canım? Aa! Sevdiğimiz bir insana üzümlü kek de yapamayacaksak oho... ''Yanlış anlaşılacak bir durum yok yani baba, Yekta üzümlü keki sever benim de içimden geldi kötü bir şey mi yani?''

''Hayır tabii ki kötü bir şey değil,'' dedi babam. ''Annen öyle bir konuşuyor ki sanki...''

''Aman sen bırak annemi,'' diye geçiştirdim. ''Bayılır o imalara.''

Annem açık ağzını eliyle kapattı. ''Gonca sen var ya az değilsin.''

''Ay benim çok işim var ebeveyn olarak beni meşgul etmeyin,'' diyerek bulunduğum ortamdan hızla uzaklaştım ve mutfağa gidip kekimi hazırlamaya başladım.

Kekimi fırına verdikten sonra havanın iyice karardığını gördüm. Ablam, ''Yalnız öyle kek pişirmekle sıyrılamazsın,'' dedi.

''Biliyorum, pilav da yapacağım şimdi!''

İkbal ablam gülmeye başladığında beklenen oyuncumuz Bekir bir heyecanla içeri girdi ve elindeki telefonu bana gösterdi. ''Lan! Lan Gonca gördün mü bunu?''

''Lan Bekir görmedim onu.''

Bir video açtığında gözlerim de aynı video gibi açıldı. Mayıs'ın geçen gün çekip internete yüklediği bir videoydu. Yol kenarında Ankara Havası oynadığımız. Bekir krize girmiş gibi güldüğünde, ''Gitti tüm karizman,'' dedi.

''Sen kendine bak mal çocuk,'' dedim. ''İşemiş gibi oynuyorsun aynı.''

''Bu videodan sonra kaç tane kız istek attı, mesaj yazdı bilmiyorsun sen!''

''Lan,'' dedim korkuyla. ''İsimlerimizi nereden biliyorlar?''

''Biri yorumlara yazmış.''

Mayıs saçlarını savurarak içe girdiğinde telefonunu kaldırdı. ''Sayemde ünlü oldunuz ve takipçim on bini geçti. Artık link verebileceğim.''

''Aptal!'' diye baktım yüzüne Firdevs Yöreoğlu gibi. ''Acil kendine bir beyin linki bırak, indirime girmiştir belki.''

''Çok komik,'' dedi Mayıs yüzünü ekşitip. ''Seninkini nereden aldıysan söyle ben de bir bakayım.''

Bekir eğlenerek, ''Mayıs, Gonca'ya bir yumruk at hadi abisi,'' dedi. ''Ama Gonca seni Allah'ına kavuşturur orası ayrı abim.''

''Bekir istersen seni de kavuşturabilirim,'' dedim ve arkamı dönerek fırın eldivenimi giyerek kapağı açtım. Kekimin kabardığını gördüğümde kalıbı kendi etrafında çevirdim. Bekir eğilerek keke baktı. ''Kek mi yaptın?''

''Kör müsün Bekir, kuzu çevirme bu!''

''Üzümlü mü o?'' diye sordu. ''Ben üzümlü sevmem ki.''

''Zaten senin için değil,'' diyerek fırını kapağını kapattım. Ablamın ısladığı pirinçleri yıkarken Bekir peşimden gelerek yanımda durdu ve uzun boyuyla palmiye ağacı gibi gölge etti. ''Yekta ile aranız nasıl? Sanki son zamanlarda daha bir yakınsınız gibi geldi?''

''Arkadaşız işte.''

''Sadece arkadaş?''

''Başka ne olabiliriz?'' dedim pirinçleri yıkmaya devam ederken.

Üzerime eğildi. ''Az sonra gelecekler ve gözüm üzerinde olacak, tek bir bakışına bakar her şey. Sen anlamazsın kızım erkekleri, ben bir bakışta zaten sezmiştim de sevgilisi var diye susmuştum...''

''Daha yeni ayrıldılar be ayıp.''

''Ya bir aylık ilişkiymiş zaten,'' diye ekşitti yüzünü geriye çekildiğinde. ''Arkasından ağıtlar yakmadı herhalde.''

''Sen onunla konuşuyor musun?''

Dudağının kenarını kıvırdığında yanağımdan bir makas aldı. ''Her şey senin iyiliğin için canım kardeşim.''

''Bekir!'' diye sıktım dişlerimi. ''Sen var ya...''

Bıkkınlıkla iç geçirdi. ''Biliyorum harika bir insanım, mükemmelim ama egomu yeterince besliyorsun güzelim, ben senin için uğraşıyorum burada. Bana güven.''

''Yekta'yla konuşurum ben nasılsa.''

''Ne diyeceksin?'' diye sorduğunda kaşları büzüldü. ''Bekir'le ne konuştunuz bana da anlat mı? Belki erkek mevzuları belki manita durumları falan... Bir şeye de girme be.''

''Sen bir kere Yekta'yı sevmiyorsun ki,'' dedim musluğu kapatıp.

Sessizce kulağıma yaklaştı ve fısıldadı. ''Belki de senin için sevmem gerekiyordur ha?''

Kaşlarımı çatıp neyi ima ettiğini sormak istediğimde hızla yanağımdan öptü ve el sallayarak uzaklaştı. Salak bu çocuk!

Bir saat sonra sofrayı hazırladığımızda Yekta'lar gelmeden direkt yukarı çıktım ve güzel bir şeyler giyindim. Saçlarımı düzeltirken eniştem bıyıklarının altından dürbünle bakıldığında görebildiğim dudaklarını bükerek, ''Fıstık gibi olmuşsun Gonca Hanım,'' dedi.

''Sağ ol enişteciğim her zamanki halim işte.''

''Yok yok,'' dedi Hale ablam sol kaşı kalkarken. ''Bugün bir ayrı güzel ve özenli. Hani sanırsın istemeye geliyorlar.''

Ablama sevimli sevimli baktığımda, ''Canım ablam benim ya,'' dedim. ''Pek bir üzüldün, içerledin sen sanki.'' Gidip yanağına bir kez yumuşak bir şekilde vurdum. ''Korkma korkma evde kalmayacaksın."

Hale ablam bana dik dik bakarken omzumu silkerek mutfağa girdim. Pilav tenceremi kontrol ettikten sonra dışarıdaki bahçe kapısında bir hareketlilik sezdim ve parmak uçlarımda perdeye doğru yaklaşarak usulca sıyırdım. İşte geliyorlardı. Ay sahiden sanki istemeye geliyorlardı! Üzerime başıma çeki düzen verdikten sonra sırıtarak perdeyi kapattığımda arkamı döndüğüm sıra beni izleyen Bekir'i gördüm. ''Niye sırıtıyorsun canımın içi?'' diye sordu tatlı tatlı.

''Ulan ağlasak suç gülsek suç,'' dedim bozuntuya vermeden. ''Hem sen bu ara bana fazla iltifat ediyorsun, bir çıkarın mı var?''

''Haklısın sana fazla,'' dedi gülerek. ''Sen koca bir salaksın Gonca. Mal!''

O sırada kapı çaldı. Gürbüz, ''Ben açarım,'' diye koştu. Ellerimi bir araya getirip derin bir nefes aldıktan sonra mutfak kapısının kenarında dikildim. Gürbüz kapıyı açtığında annem ve babam onları karşılamaya çoktan gitmişti. Burhan Bey ve Nilüfer Hanım tüm pozitifliğiyle kapıda belirdiklerinde oraya pek bakmamaya çalıştım. ''Hoş geldiniz,'' dedi babam direkt.

Burhan Bey, ''Hoş bulduk,'' diyerek içeri geçtiğinde annelerimiz de selamlaştı. Evimize ilk gelişleri değildi ama ben ilk kez gelmişler gibi çok heyecanlanmıştım çünkü ilk geldiklerinde hislerim bu kadar yoğun değildi. Aman neyse işte ondan.

Nilüfer Hanım ve Burhan Bey'e hoş geldin dedikten sonra Yekta da arkalarından içeri girdi fakat benimle konuşmadı, usulca tebessüm ederek kafasını eğdi. Ay utanmasam seni yiyeceğim... Ah Yekta beni bu kadar tatlı bir iç sesle yüz göz ettiğin için seni dövmem gerek ama gerçeklerden kaçamam.

Annem, ''İsterseniz sofraya geçelim,'' dedi. ''Lütfen şöyle buyurun.''

Onlar sofraya geçtiklerinde ben de arkamı döndüm ve hızla tabakları çıkardım. İkbal ablam ve Hale ablamla mutfakta kaldığımızda Hale ablam yanıma gelerek gülümsedi. ''Yekta'ya kalpli kalıpta koy pilavı.''

''Aman ne komik,'' dedim yüzümü buruşturup. ''Ayrıca da bir sussana abla, hiçbir fırsatı kaçırmazsın şimdi.''

''Aynı durumda ben olsam senin kaçırmayacağını biliyorum ama merak etme bulaşmayacağım.''

''İnşallah ya.''

İkbal ablam çorba tenceresinin başından, ''Hale yardım et de servisi yapalım,'' diye seslendi. ''Gonca ekmekleri dilimlemiştin değil mi?''

''Evet abla,'' dedim.

''Tamam,'' diye kafasını salladığında sofradaki eksikleri tamamladık ve İkbal ablam çorba servisini yaptığında sofradaki yerimizi aldık. Babam çorbasını yudumlayıp bir bardak suyun yarısını karnına indirdikten sonra, ''Nasıl gidiyor iş güç?'' diye sordu Burhan Bey'e.

Burhan Bey memnuniyetle, ''İyi şükürler olsun,'' dedi. ''Sizin?''

''Hamdolsun,'' dedi babam ağır bir sesle. ''Uğraşıyoruz işte.''

Yekta karşımda oturuyordu ve ayağına vurmamak için kendimi zor tutuyordum. Aman ne bileyim işte vurasım gelmişti, neyse vakti gelirse vururum inşallah çok içimde kaldı valla.

Annemler kendi aralarında sohbet ederken rutin mevzulara giriş yaptılar biz de o sırada diğer tabakları servis etmeye başladık. Yemek devam ederken Nilüfer Hanım sıcacık bir gülüşle, ''Her şey çok lezzetli olmuş,'' dedi.

''Afiyet olsun,'' dedi annem ve bize gururla baktı. ''Kızlarım yaptı.''

Nilüfer Hanımın gözlerindeki o alıcı ifadeden nasiplenen bendim. ''Ellerinize sağlık kızlar,'' deyip bende duraksadı. ''Gonca zaten maharetli olduğunu yaptığı helvadan bir kez daha göstermişti.''

Gülmemek için kendimi zor tuttuğumda, ''Ne demek,'' dedim. ''Afiyet olsun.''

Annem masadaki sessizliği içinden, ''Öyledir,'' dedi. ''Pek de düşüncelidir üstelik. Sırf Yekta oğlum için üzümlü kek yaptı, çok seviyormuş sanırım.''

Yekta ile göz göze geldiğimizde herkesin gözünün bizim üzerimizde olması da fenalık üstüne fenalıktı. Yekta yutkunarak dudağının kenarını selpakla sildiğinde kendini ifade etme gereği duydu ve anneme baktı. ''Gonca düşüncelidir böyle konularda.''

Sağ ol canım.

Bekir derin bir nefes alıp Yekta'nın omzuna dokundu ve gülümsedi, ay ne tatlı bir gülümseme ama! ''İşte benim canım kardeşim böyledir Yekta, çok düşüncelidir.''

Yekta, ''Öyle,'' dedi. Bana bakmadan yemeğine döndü, aferin bak hiç zor duruma sokmuyorsun beni.

Aptal Bekir ile kaşlarımızı kaldırıp birbirimize dik dik bakarken Burhan Bey Ferdi abime doğru, ''Sen aşçıydın değil mi?'' diye sordu. ''O gün iş yerinden bir arkadaşımın oğlunun sözü var da pasta yaptırmak istiyor, müsaitseniz çalıştığın yerin numarasını vermek isterim.''

Ferdi abim, ''Tabii,'' dedi olumlu bir yanıtla. ''Ben daha çok şerbetli tatlılara bakıyorum ama pastacımız da var.''

''Tamam yemekten sonra konuşuruz,'' dedi Burhan Bey.

Abim kafasını salladığında Nilüfer Hanım gıptayla bizi süzerek, ''Ne güzel evlat yetiştirmişsiniz,'' dedi. ''Maşallah hepsi pırıl pırıl.''

Rabbim bana bu dünyada bir kaynana nasip edeceksen bu Nilüfer Hanım olsun aksini yaşamak istemiyorum, çok amin.

Babam bu sözler üzerine derin bir iç çektiğinde annem, ''Sağ olun,'' dedi. ''Siz de öyle. Yekta oğlumuz da öyle maşallah.''

Kendimi otobüste cam kenarına oturmuş geleceğime ağlarken, yanımdaki yaşlı teyzenin sözleriyle uyanmışım gibi hissetmiştim. Herkes yaşamıştır bunu, yaşadınız biliyorum, yaşadınız kardeşim uzatmayın tamam.

Sofrada ilgimi çeken hiçbir konu olmadığında üst tabaka içeri geçtiklerinde biz de ablamlarla ortalığı topladık ve çayı demledik. ''Dışarısı çok soğuk mu?'' diye sordu Bekir. ''Bahçede içelim çaylarımızı, şimdi annemlerin yanında olmaz.''

''Niye olmaz?'' diye sordu Hale ablam. ''Utanıyor musun?''

''Hayır ama utanacak birileri olabilir,'' dediğinde imasına karşılık bile vermedim.

Mayıs ellerini kuruladıktan sonra, ''Ben odama çıkıyorum,'' dedi. ''Ödevlerim var.''

''Çok bile durdun valla güle güle,'' dedim arkasından.

Mayıs bana bakıp sırıttı. ''Ha bu arada, dün biri özelden yazdı da numaranı istedi... Verebilirim yani istersen.''

''Saçmalama sakın!'' diye kızdığımda Yekta mutfağın kapısında belirdi.

Mayıs omzunu silkip odasına çıktığında içerideki anlık sessizlik sonrası İkbal ablam çay bardaklarını dizerken Yekta, ''Bir bardak su rica edebilir miyim?'' diye sordu.

''Tabii,'' dedim ve Yekta'ya bir bardak su uzattım. Kenara geçip suyunu içtiğinde bardağı elinden aldım. ''Teşekkür ederim,'' dedi.

Birbirimize bakıp gülümsediğimizde Bekir, ''Bahçeye çıkalım ya biz,'' dedi. ''Üşür müsün Yekta?''

''Benlik bir sıkıntı yok ama siz üşür...''

''Yok yok anamız sağ olsun bize hep yünlü iç çamaşırı diker,'' diye konuştu Bekir. Bana döndü. ''Bahçeye çıkalım Gonca, sen de üzümlü kekini dilimle kardeşim.''

Allah'ın delisi, bir haltlar yapmaya çalışıyor ama elinde patlayacak.

Annemlere çay ve kek servisi yaptıktan sonra ben, Bekir, Ferdi abim ve Yekta bahçeye çıktık. Çok soğuk değildi ama üzerime kalın bir hırka giymek zorunda kalmıştım. Çaylarımızı yudumlarken Ferdi abim keki yerken, ''Ellerine sağlık güzelim,'' dedi. ''Çok güzel olmuş.''

''Ne demek canım,'' dedim son harfi uzatırken. ''Sana bal şeker olsun.''

Ferdi abim ağzındakini keyifle yerken bana göz kırptığında Bekir ise inadına ters giderek, ''Fena olmamış,'' dedi.

Yekta, ''Çok güzel olmuş,'' dedi hemen arkasından bana bakıp. ''Teşekkür ederim... Yani bildiğiniz gibi ben üzümlü kek çok severim de.''

''Afiyet olsun,'' dediğimde Ferdi abim dudaklarını ıslatıp çay bardağına uzandığında, ''Yekta sen biraz soğuk bir tip misin?'' diye sordu. ''Aslında öyle değilsin ama çekimsersin sanırım biraz. Çekinme koçum bizden yetişkin insanlarız.''

''Yok abi öyle değilim,'' dedi Yekta. ''Ama çok muhabbetimiz olmadığından biraz soğuk duruyor olabilirim.''

Bekir arkasına yaslandı ve saçlarıyla oynayarak güldü. ''Yekta iyidir ya, bakma abi sen onun böyle soğuk durduğuna.''

Ferdi abim Bekir'e ters bir bakış attığında, ''Abiciğim senin yanında kimse soğuk kalamaz zaten,'' dedi. ''Ama Yekta senden büyük haberin olsun.''

''O ne alaka ya?''

''Üslubun diyorum abim!''

''Biz iyiyiz ya,'' dedi Bekir rahatlıkla. ''Öyle değil mi Yekta? Son zamanlarda çok sık zaman geçirmeye başladık hatta. Bak bunca zamandır komşuyuz ama hiç sohbetimiz olmadı. Sahi Gonca okulda nasıl anlatsana sen bir! Lisedeyken tam bir ergendi var ya... Üf görsen koşarak kaçardın.''

Yekta düz bir suratla, ''Neden kaçayım?'' diye sordu. ''Gonca gayet aklı başında ve güzel biri.''

Lan oğlum abimin ve kardeşimin yanında yürek mi yedin? Kardeşimden korktuğumdan değil ama çocuk zaten açık arıyor ne halta yarayacaksa? Ayrıca şaka yaptım, kimseden korkacak değilsin yürü böyle bana doğru!

''Yani güzel bir insan,'' diye toparladı Bekir'in antilop görmüş aslan bakışlarına karşılık. ''Onunla anlaşabiliyorum ve beni anlıyor en azından.''

Kalbim çok hızlı atıyor ve bu sadece senin için, Bekir falan umurumda değil.

Ferdi abim, ''Gonca'm,'' dedi içimi okşayan bir sesle. ''Bakma sen Bekir'in salladığına o herkese böyledir Yekta.''

Bekir, ''La iki dakikada adım hayırsıza çıktı,'' diye isyan etti.

Kendimi tutamadım. ''Hayırsız olan sen değilsin!''

Hay...

Hepsi bana baktı.

Ben de onlara baktım.

İşte tam bu sırada o gıy gıy müziğin girmesi gerekiyordu ama maalesef etrafımızda set ekibi olmadığından gülümseyerek abimin çay bardağına baktım. ''Tazeleyeyim mi abi?''

''Yok,'' dedi abim gülümseyerek. Ayaklandı. ''Ben de içeri geçecektim zaten ama hava soğuk siz de içeri geçin artık.''

''Olur abi.''

Abim bizi yalnız bıraktığında kollarımı göğsümde topladım. Bekir çayını bitirdiğinde müthiş bir keyifle, ''Nasıldı pideler?'' diye sordu. ''Rüstem abi iyi pidecidir değil mi? Doydunuz mu?''

Kollarımı masaya koydum ve Bekir'e alık alık baktım. ''Ya biz senin bu otuz yaşında, evin işsiz ve belalı abi triplerini ne yapacağız acaba?''

Yekta güldüğünde Bekir'in bozulduğunu ama bunu belli etmemeye çalıştığını gördüm. Bekir burnumun ucunu iki parmağı arasına sıkıştırdığında kafamı geri çektim. ''Sen çok biliyorsun.''

''Biliyorum,'' dedim. ''Boş yapmıyorum senin gibi.''

Yekta kafasını eğmiş Bekir ile benimle seviyeli ve minnoş sohbetimizi dinlemekle meşguldü. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra ikisi futbol muhabbetine girdi. Bekir yenilmeye doyamıyordu. ''Bu arada,'' dedi sonra Bekir aklına gelmiş gibi. ''Yarın halı saha yapacağız, sen de gelsene.''

''Bu havada mı?'' diye soruverdim dahil olarak.

Bekir, ''Ne var kızım havada?'' diye sordu. ''Kar falan yağmadı daha.''

Yekta, ''Saat kaçta?'' dediğinde Bekir, ''Okul çıkışı,'' cevabını verdi. ''Tabii sizin derslerinizi bilemem.''

Yekta ile göz göze geldiğimizde anlık planı yaptım. ''Öğleden sonra tek bir dersimi var ama o da Arif Hocanın dersi boş ver.''

Yekta pek zorlanmadan, ''Olur o zaman,'' dedi Bekir'e. ''Yarın ayarlarız.''

''Ayarlayalım,'' dedi Bekir arkasına tekrar yaslanıp bana baktığında. Kafamı iki yana salladığımda yarın olacak maçta neler yaşanacağını düşünmeye başladım. Aman çok da kafa yormaya gerek yoktu, Bekir'in içinde olduğu hiçbir durum beynimi kullanmaya değmezdi. Canım kardeşim benim.

Yekta'lar bir saat sonra kalktıklarında ben de odama gittim. Üzerimi değiştirip yarınki ders planını çıkardıktan sonra dişlerimi fırçalayıp yeniden odama geldim. Yüzüme krem sürerken yatağımın üzerinde duran telefonum titredi. Bu saatte indirim mesajı olmayacağını bildiğimden gereksiz bir heyecana kapılarak ekrana baktım.

Hayırsız Yekta: Herkesin içinde seni utandırmak istemedim.

Hayırsız Yekta: Kek çok güzeldi teşekkür ederim.

''Ya,'' dedim kedi gibi. ''Geri zekâlı.''

Dudaklarımı ıslatarak perdemin önüne gittiğimde perdeyi usulca sıyırdım ve odasına baktım lakin her zamanki gibi kapalıydı. Bana bakıyormuşçasına sırıttığımda mesajına döndüm.

Gonca: Rica ederim, afiyet olsun.

Hayırsız Yekta: Sabah evden çıkmadan bana mesaj atarsın değil mi? Beraber gideriz okula.

''Ulan sen iste şafak operasyonu düzenlerim senin için.''

Gonca: Atarım tabii.

Hayırsız Yekta: Tamam o zaman. İyi geceler.

Gonca: Sana da.

Telefonum ve kalbim alev aldığında arkamı döndüm ve telefonumu masamın üzerine bıraktım fakat kalbim bir kez daha perdenin önüne gitmemi ve odasına bakmam gerektiğini haykırmıştı. Yalan ya, haykıran falan yok aşığız ya işte iki romantizm falan.

Perdenin kenarından küçücük baktığımda kaşlarımı çattım çünkü Yekta'nın elini ve hareket eden perdesini görmüştüm.

📝

Bölüm sonu.

Biraz uzak kaldık ama doğru zamanda geri döndük. Enerjim yerinde ve Gündüzlere sımsıkı sarıldım. O yüzden yarın yine aynı saatte yeni bölümde buluşalım. İnanın çok eğleneceğiz. 🥳

❤️

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 70.5K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.1M 15.7K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
155K 9.5K 24
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...