REVOLVER

By S-Mare

535K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)

13.8K 1.1K 3.4K
By S-Mare

Multimedya: CRMNL - A Little Bit Dangerious

Keyifli Okumalar...

Neden bölüm arası uzadı? Bunu Instagram'dan açıkladığım için o kısmı eş geçiyorum. Uppppuzun bir bölüm oldu (Sezon finali) yorumsuz paragraf görmeyeyim. Finale yakışır bir performans bekliyorum sizden 🥰

Uyarı: Uyarımı da yapayım, kalp ilaçlarınızı alıp okuyun 😈

Ve not: Silip silip tekrar yazdım bu bölümü, içime hala tam manasıyla sinmiş değil ama sizi daha fazla bekletmemek için geri dönüp kontrol edemedim, hatalar varsa affola 😘

(Görsel için Zelihaninkutuphanesi'ne bol teşekkürler ❤️)

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare


"Şimdi en büyük sırrımı öğrenmek ister misin?"

Hayat onun için yedinci yaş gününden sonra hiç kolay geçmemişti. Çocukların masum olduğu ve öldüklerinde cennete gittiğine inanılırdı. O da ölene kadar böyle düşünmüştü.

Ama bir gece son nefesini verdiğinde gözlerini tekrar açtığı yer cennet değildi. Dünya da değildi. Diyarda onun gibi onlarcasıyla karşılaşmıştı. Bir ruh korkar mıydı?

Arya delice korktuğunu hatırlıyordu.

Sonra bir şekilde geri gelmişti. Gözlerini tekrar dünyaya açmıştı ama bu da artık onun bildiği o masum dünya değildi. Bu itildiği bir cehennemdi.

Gölgelerle işkence etmişlerdi, canını her gün daha fazla yakmışlardı. Güçlü olması için onlara göre bu gerekliydi, haklılardı. Bunu hiç inkar etmemişti ama ona sorsalardı...

Güçlü olmayı değil, mutlu olmayı isterdi.

Şimdi kapısı yere devrilmiş bir lunaparkın girişindeydi. Bir şey olmuştu sanki, olduğu yerde kaskatı kesilmesine neden olan bir şey... Dakikalar önce Lucius'un söyledikleriyle de nefesi kesilmişti, kasları gerginleşmiş öylece ona bakmıştı ama şimdiki his daha başkaydı. Daha derindi.

Çalış dedi beynine, çalış ve bedenime hareket etmesini emret.

Lunaparkın tepesinde dolaşan gölgelere baktı. Sanki bir komut almış gibi dönmeye başlamışlardı. Öyle ki bir kasırgayı andırıyorlardı. Birden teker teker alçalmaya başladılar. Tekrar yükselmediler, onların yerini yenileri aldı.

Hareket et!

Bir adım attı, bir adım daha.

Yere devrilmiş kapının üzerinden geçti. Her adımında bedenindeki buzlar çözüldü ve hızlandı. Sonunda koşmaya başladı. Etrafta kimse yoktu, hareketlerini gölgelerin yoğunlaştığı yere çevirdi. Atlıkarıncanın yanından son hızla geçti, yağmur daha da hızlandı.

Ve o gördüğü manzarayla durdu.

Ryder ayaktaydı. Saçları bembeyazdı ve tenindeki kızıl çizgiler Lunaparkın loş ışığında net olarak belli oluyordu. Neredeyse yüz metre ilerisinde telefonundaki resimde Arven'in yanında duran genç adam vardı. İkisi de yağmurdan sırılsıklam olmuştu, tıpkı Arya gibi... Ama kıpırdamadan birbirlerine bakıyorlardı sadece. Peki, kardeşi neredeydi?

Arven neredeydi?

Gözleri etrafı tararken sarışın çocuk sonunda onu fark etti. Önce gözleri kısıldı, sonra aynı anda açıldı. Dudakları aralandı. Şoka uğramış gibiydi. Arya bunu anlamadı ama anlamaya da çalışmadı. Önce Arven'i bulacak sonra onu zaten öldürecekti. Kardeşine dokunmuştu, kimse kardeşine dokunamazdı. Kimse!

Gözlerini hızla Ryder'a çevirdi. O da artık ona bakıyordu, iki çift buzu andıran gözleriyle ama konuşmuyordu. Ona Arven'i sormak için dudaklarını aralamıştı ki Ryder sanki anlamış gibi başını karşısında bir yöne çevirdi. Arya bakışlarını takip etti. Bir platforma bakıyordu, muhtemelen buradaki devasa oyuncakların birine çıkan bir platformdu bu. Artık o oyuncağın yerinde yeller esiyordu.

Gözleri yavaşça aşağıya indi, platformun dibindeki karartıya dikkat kesildi. Görüşü netleşti ve o gördüğü manzarayla nefes alamadığını hissetti. Başını iki yana salladı, güldü. "Hayır!" dedi sessizce. "Hayır!"

Gözleri yine buz tutmuş gözleri buldu. "Hayır," dedi tekrar. Ryder sadece ona baktı, kıpırdamadı bile. "Arven..." dedi ve yutkundu. Tekrar ismini söylediğinde ise adı dudaklarından bir yakarış gibi çıkmıştı. "Arven!"

Beyni ona koşmasını emretti. Koştu. Kardeşine doğru tüm gücüyle koştu ama birden biri ona "Dur!" diye bağırdı. Sesi tanımıyordu ama durmadı. Arven'e ulaşmalıydı, yaşadığına emin olmalıydı.

Birden bir şeye çarpmış gibi durdu ve aynı anda göğsünde şiddetli bir acı baş gösterdi. Yerden yükseldiğini hissetti. Ruhu çekiliyordu sanki. Biri ruhunu sıkıştırıyordu. Kendini saniyeler içinde acıyla kıvranır halde Ryder'ın önünde buldu. Neler olduğunu anlamıyordu ve bunu ona neden yaptığını da. Düşünme yetisini kaybetmiş gibiydi. Arven ölmüşse... Hiçbir şey söylemedi, zaten dudaklarını aralasa acıdan sesi çıkar mıydı bilmiyordu. Neden ona saldırdığını umursamadığını fark etti, Arven ölmüşse zaten yaşamasının anlamı yoktu.

"Axel!" diye bağırdı aynı ses panikle. Axel... Bu ismi ilk kez duyuyordu ama bağıran sesin ismini hatırlamıştı. Kyle...

Ryder başını hafifçe omzuna doğru eğip ona baktı. Adı Axel'dı. "Kyle?" Gülümsedi, gülümseyişi karanlığın yansımasıydı. "Ne o? Artık elinde bana karşı kullanacağın bir koz kalmadı mı?"

"Dinle! Dinle!" dedi Kyle art arda. Arya gittikçe şiddetlenen acıyla nefes bile zorlukla alsa da onun sesindeki paniği hissetmişti. "Yaşıyor, tamam mı? O yaşıyor. Kalp atışlarını duyuyorum..."

Yaşıyor muydu? Kardeşi yaşıyor muydu?

Kyle tekrar konuştuğunda ıslak zeminde ayak sesleri yankılandı. "Hala şansı var," dedi. "Kısıtlayıcıyı çıkaracağım." Arya sonunda onu gördü. Birkaç adım ötesindeydi artık. Ona bakıyordu. "Onu..." dedi Arya'ya bakan gözleriyle. "Sadece kızı bırak!"

Onu tanımıyordu, onu ilk defa o telefondaki resimde görmüştü ama korkusu gözlerinden okunuyordu. Arya kendisi için neden korktuğunu da anlamadı. Sadece söylediklerinin doğru olmasını diledi. Arven yaşamalıydı.

Axel, Arya'nın acıyla çarpılan yüzüne baktı. "Neden?" dedi onun yüzünü ruhsuzca süzerek. Onda farklı bir şeyler vardı, bunu hissediyordu. "Birden bire ne değişti? Üstelik onu tanımıyorsun bile?"

"O..." dedi Kyle.

"O..." dedi Axel da. Dilini şaklattı. "Lilian'a benziyor değil mi? Çok benziyor. Yine de o Lilian değil."

Lilian kimdi, bilmiyordu ama sonunda dayanamayarak acı bir çığlık attı. "Tamam!" diye bağırdı Kyle. "Bırak kısıtlayıcıyı çıkarayım! Çok geç olmadan, izin ver yanına gideyim!"

Axel başını tekrar Arven'in yerdeki bedenine çevirdi. Gözleri tekrar Arya'yı bulduğunda başıyla Kyle'a işaret verdi. "Hızlı ol Kyle! Çok hızlı!"

Kyle koşarak aralarındaki mesafeyi aştı ve neredeyse yerde kayarak Arven'in yanına çöktü. Başparmağı kısıtlayıcının üzerinde dolaştı ve kısıtlayıcı iki yana açıldı. "Çekil!" dedi Axel ona bakarak. "Uzaklaş ondan!"

Kyle ikiletmeden geriye kaydı ve kızdan uzaklaşarak ayağa kalktı. Arya'ya bakarken geriye doğru yürümeye başladı. Arya sonunda yere serildi, öksürmeye başladı. Göğsündeki şiddetli acı her nefesinde canını yakıyordu ama yine de gözlerini Arven'e çevirebilmişti. Axel'ın önce kısıtlayıcıyı ayağıyla kırdığını sonra Arven'in yanına eğildiğini gördü. "İyi misin?" diyen ses bile derinlerden geliyordu sanki. Cevap veremedi, zaten cevap verebilecek duruma geldiğinde sesin sahibinin nefesini kesecekti.

Axel'ın Arven'in göğsüne elini uzattığını zorlukla seçebildi ve göğsünden bir şeyi çekip çıkardı. Arya bu sanki kendi canını yakmış gibi sarsıldı. Axel elini sertçe onun göğsüne üzerine bastırırken gözleri dolmaya başladı. "Ya-şıyor mu?" dedi ama kendi sesini kendi bile zar zor duymuştu.

Axel başını yukarı kaldırdı ve aynı anda gölgeler hızla Arven'e doğru süzülmeye başladı. Art arda göğsünden içeri süzüldü. Axel onun ruhunu besliyordu. Evet, bu onu iyileştirirdi. Ruhun beslenmesi çoğu zaman iyi sonuçlar getirmezdi ama Arven için bu gerekliydi. İyileşmesi için gerekliydi.

"Hızlan!" dedi bağırdı birden Axel. Eli Arven'in kalbindeydi artık. "Hızlan!" Gölgeleri dinlese onun kalp atışlarını Arya da duyardı ama öylesine tükenmiş hissediyordu ki bırak onları duymayı kulaklarında hala yüksek bir uğultu vardı. Yine de hevesle Arven'in yaşadığına dair bir emare bekliyordu. Axel oldukça derin bir nefes alıp kızı kendine doğru çekince acısına rağmen güldü, gözyaşları hızlandı. Yaşıyordu, kardeşi yaşıyordu.

Axel elini yüzüne yaslarken, "Uyan!" dedi sertçe. "Kahretsin! Uyan artık!" Aniden elini havaya kaldırdı ve yine bir gölgeyi kavrayıp onun bedeninden içeri itti. "Arven!" diye bağırdı sonunda. "Gözlerini aç!"

Arya da bunu bekliyordu, onun güzel gözlerini açmasını istediği kadar daha fazla istediği bir şey olmamıştı. Birden koluna bir el dokundu ve yine aynı ses, "İyi misin?" diye sordu. Bu dokunuş sonunda onu kendine getirmişti. İçindeki öfke aniden alevlendi. Yüzünü yana çevirdiğinde Kyle'ı gördü. Arven'in bu hale gelmesine sebep olan kişiyi...

Kolundaki eli aniden kavradı ve çevirdi. Kyle'ı yere devirip üzerine çıktı. Öfkeden yanan gözlerle ona baktı. Kyle da ona bakıyordu ama kurtulmak için hiçbir çaba sarf etmiyordu. Kıpırdamıyordu bile. Onu öldürecekti ama önce bir şeyden emib olmalıydı. Başını kısa bir an Axel'a çevirdi, kardeşine baktı ve yine Axel'a... Az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi, Axel onu öldürmeye yeltenmemiş gibi, "Yaşıyor mu?" diye sordu. Gözyaşları yine yüzünü ıslatmaya başladı. "Bana yaşadığını söyle!"

Axel Arven'deki gözlerini hızla ona çevirdi ve beklemediği bir şekilde, "Kapa çeneni!" diye kükredi. Ruhlar bağırışıyla aynı şeyi aynı ses tonuyla tekrarlamaya başlarken Arya da artık kendini tamamıyla toparlamıştı ve onları duyabiliyordu. "Kapayın çenenizi!" diye onlara da gürledi Axel. Etrafta süzülen o andan sonra hem sessizliğe gömüldü, hem de onun emrine girerek onun kölesi oldu.

Arya onların sesinde Arven'in kalp atışlarına dair bir tını aradı ama bulamadı. Pes etti ve "Ryder!" diye bağırdı. Sesi titriyordu. "Söyle, yaşıyor mu?"

"Ölmesini isteyen sen değil miydin?" dedi Axel karanlık bakışlarla. "Bana onu öldürmemi söyleyen sen değil miydin? Onu öldürmeye çalışan sen değil miydin? Gördüklerin hoşuna gitti mi?"

Arya bunu duymayı beklemiyordu, sarsıldı. O bugüne tanıdığı adama benzemiyordu artık. Bambaşka birine bakıyor gibiydi ama buna takılmadı. Axel'ın değişiminin nedeninden çok kardeşinin yaşayıp yaşamadığını öğrenmek istiyordu. Birkaç saniye hiçbir şey söyleyemedi. Gözyaşları hızlandı, dudağına akan yaşları diliyle temizledi. "Yaşıyor mu?" diye tekrarladı sonunda. Sesi yalvarır gibiydi. Kimseye yalvarmazdı ama şimdi onun yaşadığını duymak için tekrar ve tekrar ona yalvarabilirdi.

Ama bu hali Axel'i zerre etkilememişti.

"Yaşıyor," dedi üzerinde olduğu genç adam. Hala hareketsizce yerde yatan ve ona bakan Kyle'a çevirdi gözlerini. Gözlerindeki acının yanına yine öfke yığıldı. Kemerinden çıkardığı bıçağını Kyle'ın boynuna dayadığında, "Yaşıyor," dedi Kyle tekrar. Onu engellemek için hiçbir çaba sarf etmiyordu, sadece yüzüne bakıyordu. İstese az önce kolaylıkla ellerinden kaybolup kaçabilirdi ama yapmamıştı. "Ve sen birazdan onun en yakın arkadaşını öldüreceksin!"

"Sen..." dedi Arya isterik bir gülüşle, "bana öldürmeye çalıştığın kardeşimin en yakın arkadaşın olduğunu mu söyledin az önce?"

"Açıklaması uzun," dedi Kyle, ona gecesine aydınlatan bir güneş gibi bakıyordu artık. Lilian denen kız her kimse Arya şu an onun gözünde Lilian olduğunu biliyordu. Bu adam o kıza aşıktı belli ki ama neden ona benzeyen birine de aynı hislerle bakıyordu, sebebi umurunda değildi. "Ama beni öldürürsen kardeşin seni asla affetmez!"

"Kapa çeneni!" diye öfkeyle bağırdı Arya. Bıçağı biraz daha bastırdı. "Sen kardeşimin hiçbir şeyi değilsin! Sen nefes almayı bile hak etmiyorsun!"

Kyle güldü. "Pekala," dedi hala gülerken. "Sana onu göndereyim, kardeşinin arkadaşını ama geri geleceğim. Senin için..." Gözlerini kapattı ama bu çok kısa sürdü. Hızla açılan gözleri karşısındaki kızı bulduğunda kaşları çatıldı. Ardından yüzü kusacakmış gibi bir hal aldı.

Onu dinledi, dinlerken öfkesi katlanarak arttık. Boğazını kesmek ve onu sonsuza kadar susturmak için hamle yapmıştı ki adam ilk defa bir tepki göstererek elini kavradı. Gözleri onun yüzünden başlayarak üzerinde gezindi. Tekrar yüzüne baktığında, "Çok garip bir soru olacak ama..." dedi ve sırıttı. "Üzerimde tam olarak ne yapıyorsun kızım?"

"Ruh hastası!" diye bağırdı Arya.

"Bırak onu!" dedi sonunda Axel.

Kyle'ın gözleri yana kaydı ve aynı anda büyüdü. Bir küfür savurdu. "Hayır, hayır!" dedi art arda. "Bunu yapmadı, bunu yapmadı!"

Arya bıçağı biraz daha bastırınca inledi ve başını yere yasladı. "Bırak!" dedi Axel tekrar.

Arya onu dinlemedi. Bu ruh hastasının ölme zamanı geldi de geçiyordu. Arven'in göğsünden çıkan metali görmüştü. Bıçağı daha sıkı kavradı, tam boynunu kesecekti ki duyduğu sesle durdu.

"Safir..."

İçinde bir heyecan dalgası patlak verdi, öfkesine tırmanıp kalbine ulaştı. Gözleri tekrar sola doğru kaydı. Arven'in sessiz ama derin bir nefes aldığını gördü, göğsü yükselip alçalmıştı. "Safir..."

Yaşıyordu. Sanki o an gerçek manada hava ciğerlerine ulaştı.

"Buradayım," dedi Axel, Arven'in yüzündeki eli yanağını okşadı. "Buradayım Arven."

Arven gözlerini açtığında Arya ne yaptığını bile anlamadı ama artık Kyle'ın üzerinde değildi. Ayakları ona sormaya gerek kalmadan rotasını kardeşine çevirmişti.

Arven birkaç kez göz kapakları kapanıp açıldı. Sonunda hafifçe gülümsedi. Arya uzun zamandır nefesini tutmuş gibi nefesini dışarı verdi. "Vay be," dedi Arven oldukça kısık sesle. "Beni öperek mi uyandırdın yoksa?"

Axel gülmedi. Yüzünü yaklaştırıp dudağının altındaki kalbe dudaklarını bastırdı. "Seni bundan sonra hep öperek uyandıracağım."

Arya olduğu yerde donakaldı. Kardeşi ve Ryder... Bu yeni bilgiyi hazmetmesi zaman alacaktı. Dahası bu canını sıkmıştı ama aynı zamanda... Bu iyi bir şey de olabilirdi. İyi mi, kötü mü karar veremedi. İyi olabilirdi, kötü olabilirdi, çok daha kötü olabilirdi.

"Tanrıya şükür!" diye mırıldandı Kyle. Arya yüzünü ekşitirken başını çevirdi ve ona baktı. Çocuk başını yere bıraktı ve tekrarladı. "Tanrıya şükür!"

Bunları ona yaşatan bizzat o olmasaydı, Arya onun gerçekten sevindiğini sanırdı. Ya çok iyi rol yapıyordu ya da başka bir olayı vardı. Rol yaptığını düşünürse bu neden bu zamana kadar kaçmadığını açıklamıyordu, diğer ihtimali düşündü. Belki de adam çift karakterliydi. Yine de nasıl oldu da onu öldürmeden öylece bıraktığına anlayamadı, Arven'in sesi onu öylesine afallatmış ve mutlu etmişti ki o an Kyle'ı bırakmış olduğu aklına bile gelmemiş sadece kardeşine ulaşmak istemişti.

"Arya..." dedi Arven birden. Arya titredi. "Onun sesini duydum."

"A-Arven," dedi Arya sonunda sesini bulmuş gibi. Axel geriye çekildiğinde Arya, Arven'in kaşlarının yavaşça çatılışını izledi. Gözleri tereddütle yana kaydı. Onu gördüğü an göz bebeklerinin titrediğine yemin edebilirdi Arya. Bedeninin de.

Yavaşça doğrulurken Axel onu bırakmadı. "Lilian..." dedi Arven çatlak sesiyle. Gözleri hızla Axel'ı buldu. "Lilian öldü demiştin." Gözleri hızla aşağıya indi ve elleri karnındaki yarayı yokladı. Yüzünden bocaladığı belli oluyordu. "Ben... Ne..."

Axel, "Şşş!" dedi ve onun yüzünü kavradı. "Sakin ol. Ruhunu besledim, şu an iyisin."

"Ama Lilian..." Gözleri hızla döndü ve Arya'dan sekip arkasındaki adamı buldu. "Kyle..."

"Kai..." dedi Kyle denen adam. "Benim Kalpli Kraliçe."

Kai... Bu ismi duymuştu. Tanrı aşkına! O Revolver'daki askerlerden biri değil miydi? Yuva da isimleri ona tek tek saymıştı Cassie. Öyleyse bu adam gerçekten çift karakterliydi. Kyle onun tehlikeli kişiliği olmalıydı.

"Ne?" dedi Arven şaşkınlıkla. Arya sonunda yine kendinde hareket edecek gücü buldu. Ona doğru birkaç adım attı, Arven adımlarını izlerken elleri Axel'ın ıslak tişörtünü sıkıca kavradı. "O... O gerçek mi?"

"Benim..." dedi Arya, gözleri yine dolmuştu. Arven ondan korkuyordu, kardeşi ondan korkuyordu. Onu yargılayabilir miydi?

Onu daha fazla korkutmamak için olduğu yerde durdu. Titreyen ellerini görmesin diye arkasına gizledi. "Arven benim," dedi tekrar. "Ben... Özür dilerim! Özür dilerim!"

"Arya..." dedi Arven mırıldanır gibi. Axel herhangi bir şey söylemedi ama Arven tekrar, "Arya!" deyip akabinde ayağa kalkmaya çalıştığında tutuşunu sıkılaştırdı. Arya'nın kaşları çatıldı.

Arven yüzünü ekşitirken başını ona çevirdi. "Arya," dedi tekrar. "Safir! O Arya... Benim kardeşim."

Axel bakışlarını tekrar ona çevirdi. Gözleri yine duygudan yoksundu. "Seni öldürmeye çalışırken de kardeşindi."

Arya sonunda dayamayarak, "Kes şunu artık!" dedi. Evet, suçluydu ama bunu telafi etmeye çalışıyordu. Bunu en iyi bilen de oydu. O halde ona nasıl böyle davranabiliyordu?

"Safir!" dedi Arven yine. "Ben... Ben onu affettim. Benim için yaptığını biliyorum." Axel bakışlarını öfkeli gözlerden yine içinde kaybolduğu gözlere çevirdiğinde Arven ellerini onun yüzünün iki yanına yasladı. "Bana zarar vermez, öyle düşünseydin sen de onu bulmazdın zaten," dedi. Nasıl onu Axel'ın bulduğundan bu kadar emindi? Onu bu kadar iyi mi tanıyordu.

Sözleri Axel'ı tatmin etmiş gibi durmuyordu. Yine de adam kollarını çözdü ve onu serbest bıraktı. "Sana, en çok güvendiklerin zarar verir, kimseye hak ettiğinden fazla güvenme! Hiç kimseye..."

Arven anlamayan gözlerle ona baktı ama daha fazla onu anlamak için de uğraşmadı. Tıpkı Arya'nın da yaptığı gibi... Bu herifin derdinin ne olduğunu sonra anlayacaktı.

Arven ayağa kalkmaya çalıştı, Axel ona destek oldu. Adımlarını yere sağlam bastığına emin olunca Axel geri çekildi. Arven, Arya'ya baktı. Arya ise ona... Aynı anda birbirlerine atıldılar. Arven kollarını kardeşinin boynuna dolarken, Arya da aynısını tekrarladı.

Yıllardır yarımdı ama şimdi tamamlanmıştı. "Özür dilerim," dedi tekrar. Öyle pişmandı ki... Belki onu korumak için, kendisiyle aynı yaşamaması için yapmıştı bunu ama yine de bu hep en büyük pişmanlığı olarak kalacaktı. "Özür dilerim."

Arven geri çekilirken elleri hemen kardeşinin yüzünü kavradı ve başını şiddetle iki yana salladı. "Sorun değil, sorun değil. Buradasın. Sana... Sana tekrar dokunabiliyorum." Coşkulu bir sesle güldü ama hala karşısında kardeşi olduğuna inanmıyor gibiydi. "Arya sen buradasın."

"Buradayım," dedi Arya ağlayarak gülümserken. "Artık yanındayım. Her şeyi telafi edeceğim, yemin ederim her şeyi telafi edeceğim."

Arven ona tekrar sıkıca sarıldığında, Arya kardeşini büyük bir sevinçle kucakladı ama duyduğu hafif gülme sesiyle gözleri karşısındaki adamı buldu. Axel ona bakarken dudaklarında hala bir gülümseme vardı. Bu yine kaşlarının çatılmasına neden oldu. Gözlerindeki gözler başka yöne çevrildiğinde Axel'ın gülümseyişinin yerini karanlık bir ifade aldı.

Arven, "Kai!" dedi geri çekilirken. "Geri döndün."

Arya arkasındaki hareketliliği hissetmişti. Arven elini kavrarken o da arkasını döndü. Kyle, ya da Kai ona mahcup gözlerle onlara bakıyordu. "Sana zarar verdi değil mi?" diye sordu. Arya yüzünü buruşturdu, gerçekten hastaydı bu herif?

Arven ona doğru bir adım atmıştı ki Arya tuttuğu elinden onu durmaya zorladı. Arven ona baktı ve elinin üzerini yavaşça okşadı. "O arkadaşım Arya. Sorun yok."

"Seni öldürmeye çalıştı," dedi Arya yoğun bir öfkeyle. "Neredeyse başarıyordu da."

"O ben değildim," dedi Kai.

"O sendin," diye bağırdı Arya. "Hasta piç!"

Kai ileri doğru adımlarken başını iki yana salladı. Artık sadece Arven'e bakıyordu. "Kalpli kraliçe... Ben gerçekten..."

Ona yaklaşmıştı ki Arya içinde biriken öfkeyle ileri atıldı ve eli soyutlaşarak oğlanın göğsünden içeri süzüldü. Ruhunu kavradı. "Ona..." dedi dişlerinin arasından. "Sakın bir daha yaklaşma!"

"Arya hayır!" dedi Arven. Onlara doğru atılmıştı ki Axel onu geri çekti. Arven ona şaşkınlıkla baktı. "Safir ne yapıyorsun? Onu öldürecek."

"Çoktan ölmesi gerekiyordu zaten," dedi Arya bağırarak. Arven'in sesi dikkatini dağıtmasaydı bunu çoktan yapmıştı. "Seni onun yüzünden kaybediyordum."

"Hayır, hayır!" dedi Arven elini kurtarmaya çalışarak. "O... O, o değildi. O Kyle'dı. Anlamıyorsun Arya, çoklu kişilik bozukluğu var."

Arya, Axel'a baktı. Sonra ise gözünü bile kırpmadan nefesini kestiği çocuğa. "Yani kesinlikle ölmesi gerekiyor."

Doğru olan buydu, bu adamın ölmesi gerekiyordu. Kardeşine zarar veren hiç kimsenin yaşamaya hakkı yoktu. Üstelik hastalığı onu daha da tehlikeli kılıyordu. Bir daha Arven'e zarar vermeyeceğinin garantisi yoktu.

Kai acı bir inilti çıkardığında, "Yeter!" dedi Axel. Arya kavranan koluyla şiddetle geri çekildi. Kai yere serilirken Arven hızla onun yanına koşup eğildi. Onun için o kadar endişeli görünüyordu ki... Bu Arya'yı daha da öfkelendirdi. Kardeşinin ona yaklaşmasını, dokunmasını bile istemiyordu.

İleri doğru öfkeyle atıldığında Axel önüne çıktı. "Çekil!" dedi Arya dişlerinin arasından.

"Dinle!" dedi Axel ona doğru bir adım atarak. Arya onu itmek istediğinde adam sıkıca kollarını kavradı ve "Dinle!" diye sertçe tekrarladı. Kısa bir an birkaç adım ilerisinde kalan kardeşine ve Kai'a baktı. Gözleri onu bulduğunda, "Ona dokunursan Arven'i yine kaybedersin," dedi, "ama beni dinlersen ondan Arven'in nefretini kazanmadan kurtulmanın yolunu sana söylerim."

"Beni öldürmeye çalışman şerefine sana elbette güvenirim," dedi Arya öfkeli alaycı bir tınıyla. Bunu unutacak değildi ve bedelini de ödetecekti. "Seni ruh hastası!" diye tamamladı sözlerini.

"Ama öldürmedim!" dedi Axel. "Sadece seni kullandım, öldürmek isteseydim saniyeler içinde ruhun Diyar'a geçmiş olurdu. Bunu sen de biliyorsun."

Haklıydı, o yüzden tepkisiz kaldı. Ona tam manasıyla güvenmesi de ne söyleyeceğini merak ediyordu. "Aklındaki ne?"

Axel yavaşça gülümsedi. Tehlike içeren bir gülümsemeydi. "Sabırlı ol Arya. Şu an için sadece kardeşinle geçirdiğin anların keyfini çıkarmaya bak!"

Bunu söylerken gözleri Arven'in üzerindeydi.

Arven Yuva'yı öğreneli sadece yarım saat olmuştu. Axel'ın gizliden gizliye yeni bir yapılanmanın başında olduğunu da... Yaşadığına bile hala inanamıyorken şimdi iki katlı eski bir motelin alt katında yayları yer yer çıkmış bir kanepede oturuyordu.

Otelin dış ışıkları yanmıyordu, tabelası ise yerde ters dönmüş bir şekilde duruyordu. O yüzden ismini okuyamamıştı içeri girerken. Burası ıssız bir yol kenarında terk edilmiş bir binaydı. Yuva'nın sahiplenmesine şaşmaması gerekiyordu.

Alt katın ilk odasından içeri girdiklerinde içerisinin düşündüğünden daha geniş olduğunu gördü. Birkaç odanın duvarlarını yıkmış olmalılardı. Ortak alan olarak burayı kullanıyorlardı. Duvar dibinde birkaç sandalye vardı. Odanın ortasında ise eski bir oturma grubu. Şimdi o oturma grubundaki kanepenin üzerinde etrafı inceliyordu. Sıvası dökülmüş duvarları, ayaklarının altındaki kirli dokuma halıyı ve sağ duvardaki bilgisayarı ve duvara yan yana montelenmiş birkaç ekranı... Odadaki en yeni şey şüphesiz o bilgisayar ve ekranlardı.

Benjamin denen çocuk sadece onları içeri almış ve bilgisayarının başına geri dönmüştü. Ufak tepek, ince yapılı bir çocuktu. En fazla 18 yaşındaydı. İnce ama kulaklarının altına uzanan saçları vardı. Bir de çenesinde hafif bir sakalı... Sıcakkanlı biri olduğunu onlara olan tavrından anlamıştı Arven ama aynı zamanda aceleciydi de. Acelesinin nedenini de bilgisayardan kafasını kaldırmadan dillendirmişti. Axel'ın gizli birliği Yuva, Revolver'ı kurtarma görevindeydi. Axel da onları buraya bıraktıktan sonra onlara katılmak için gitmişti zaten.

En azından Bars'ın hala yaşadığını öğrenmişti. Bunu da moteldeki diğer kişi Lea diye bir kızdan öğrenmişti. O da incecik Benjamin'in yaşlarında kumral bir kızdı. Yüzü çillerle kaplıydı ve bu onu daha da tatlı gösteriyordu. Zaten burada ikisinden başka kimse yoktu, diğerleri görev için çıkmışlardı.

Lea, Yuva'nın iki gruba ayrıldığını söylemişti. Bir grup Bars ve Eve için, diğer grup Shawn, Jared ve Karen için... Eve iyiydi, Bars için ilk müdahale yapılmıştı. Shawn, Jared ve Karen için ise ikinci grup uğraşıyordu ama onların da iyi olduğunu söylemişti Lea.

Arven'in içi en azından eskisinden biraz daha rahattı artık. Lea onlara sıcak bir şeyler yapmak için mutfak olarak kullanılan odadan içeri girerken gözlerini yanında oturan Kai'a çevirdi. Yakın olmalarının Arya'yı öfkelendirdiğini biliyordu ama en azından kardeşi artık en yakın arkadaşını öldürmeye çalışmıyordu. Karşısındaki koltukta oturmuş sadece ona öldürücü bakışlar atıyordu. Zaman geçtikçe ona alışacaktı, Arven ikisinin iyi anlaşması için de uğaraşacaktı.

"Bunu biliyor muydun?" dedi Kai'a.

Kai başını iki yana salladı. Biraz daha toparlanmıştı. Arven ona bakarken yine istemeden gülümsedi. Geri gelmesine o kadar sevinmişti ki... Yaşanan hiçbir şey artık umurunda değildi. Kai geri gelmişti, Lilian yok olmuştu; Axel artık özgürdü. Ve en önemlisi... Arya yanındaydı artık.

Gözlerini karşısındaki ikizine çevirdi. "Peki ya sen?"

Arya öldürücü bakışlarını Kai'dan çekti. Dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını kaşırmış gibi yaptı. Saniyeler içinde mahcup bir ifadeye bürünmüştü. "Aralarına katılalı çok olmadı."

"Ve benim yanıma gelmek için ölmek üzere olmamı bekledin," dedi sitemle. Buna gerçekten alınmıştı.

"Sadece..." dedi Arya ve sesli bir nefes verdi. "Bilmiyorum, korktum işte. Olanlardan sonra beni istemezsin sandım. Ryder'dan bana biraz zaman vermesini istedim ama... Gelecektim Arven. Sadece biraz daha cesaret toplamaya ihtiyaç duyuyordum"

Arven yerinden kalktı ve onun yanına oturdu. Kollarını yine ona doladı ve saçlarına art arda öpücükler bıraktı. "Aptal!" diye çıkıştı. Geri çekilip yüzüne baktı. "Seni nasıl istemem. Beni öldürmeye çalıştın diye seni silecek değildim ya, üstelik yeniden nefes aldığını bilirken."

Arya'nın yüzü düşünce yanağına sulu bir öpücük bıraktı. "Şaka yapıyorum, görmeyeli ne kadar alıngan oldun sen böyle?"

Arya ona burukça gülümserken, "Çok korktum Arven," dedi. "Sen de benim yaşadıklarımı yaşayacaksın diye..." Bu kez Arven'in yüzü düşerken Arya cümlesini tamamlamadı. "Boş verelim bunları, hepsi geçmişte kaldı. Artık önümüzde yeni bir başlangıç var. Yuva bize o başlangıcı sağlayacak."

"Çok canını yaktılar değil mi?" dedi Arven kısık sesle.

"Arven!" dedi yapma bir kızgınlıkla Arya. "Şu an yan yanayız, birlikteyiz. Önemli olan da bu. Geçmişe sokayım kızım. Sen yanımdasın ya artık!"

"Kesinlikle," dedi Kai. "Önemli olan birlikte..."

"Sen kapa çeneni!" dedi Arya sertçe. Ona bakarken gözlerine yine ölümcül bir ifade yerleşti. "Benimle konuşma, kardeşimle de konuşma. Ona yaklaş-"

"Arya," diye böldü onu Arven. "O benim arkadaşım. Lütfen!"

"İyi," dedi Arya Kai'a kötü bakışlar atarken ama yüzü birden ekşi bir şey yemiş gibi buruştu. "İyi ne be! Ryder virüsünü bana da bulaştırmış."

"Virüs mü?" dedi Arven gülerek.

"Tek kelimeyle konuşma virüsü, umarım mendeburluğundan da almamışımdır."

"Sahi," dedi Arven. "Seni nasıl buldu?"

Arya'nın yüzünden tereddütlü bir ifade geçti. Gözlerini kaçırdı. "Yasadışı bir barda kıstırdı diyelim." Burnunu kırıştırdı. "Sonra da Yuva'dan bahsetti. Ben de ayağıma gelen fırsatı tepmedim. Aslında sana ulaşacağım fırsatı diyelim."

"Çok fazla ayrıntı verdin," diye hayıflandı Arven. "Ama böyle kurtulamayacaksın. Bana her şeyi anlatacaksın." Arya dudağını ısırırken Kai'a döndü. Sessizce önüne bakıyordu artık ve sanki onları hiç dinlemiyordu. "Ve sen..." dedi Arven.

"Ne?" dedi Kai birden kendine gelerek. "Ben... Ben ne?"

"Surat asmayı kes! Toparlanman ve eski haline dönmen için sana sadece bir gün veriyorum."

Kai buruk bir şekilde gülümsedi. "Denerim."

Kapı birden açıldığında ilk önce içeri insan yağmaya başladı. Arven hızla ayağa kalkarken Kai ve Arya da aynısını tekrarladı. En önde Cassie denen kızı gördü. Yorgun görünüyordu, diğerlerini ise ilk kez görüyordu. İki kişi bir sedye üzerinde birini taşıyordu. Bars'ı...

Eve'in müdahalesi olmasa çoktan ölmüştü. Çok kan kaybetmiş olsa da yaşayacak demişti ona Lea. Arven ancak o zaman rahatlayabilmişti. Kai da öyle... Ama onları gördüğünde yanında gerildi. Sert yutkunuşu Arven'in kulaklarına doldu. Arven onun yanına yürüdü ve ellerini kavradı. "Sorun yok, o iyi olacak."

Kai bu kez yalandan da olsa ona gülümseyemedi bile. Tekrar onlara baktı, Cassi denen kızla gözleri buluştu. Cassie ona sadece bir an baktı, sonra henüz işlevinin ne olduğunu bilmediği bir odaya girdi. Kai derin bir nefes aldı ve bir nefes daha...

"Kai," dedi Arven avuçlarının arasındaki elleri hafifçe okşayarak. "Her şey düzelecek. Güven ba-"

Eve'in kükreyen sesi ve onun üzerine atılması konuşmasını şiddetle böldü. Art arda yumruklarını Kai'ın yüzüne indirirken Arven şaşkınlığını çabuk atlattı ve onu geri çekmeye çalıştı ama bu sadece Eve'in kaburgalarına bir dirsek darbesi indirmesi olarak ona geri döndü. Arya o zamana kadar keyifle izlese de Arven'e dokunmasıyla Eve'i çekip sertçe geri itti.

Eve buna rağmen onları görmüyordu bile. Art arda küfürler ederken yine Kai'ın üzerine atılmıştı ki Axel birden önünde belirip onu geri itti. "Yeter!" diye uyardı onu. "Gidip temizlen ve dinlen! Bars gözlerini açtığında ekip olarak konuşacağız!"

Eve'in Kai'a bakan gözleri onu buldu. Öfkeli nefesini burnundan dışarı verdi. Shawn ve Jared iki yanında belirdi, onların da gözleri yerdeki Kai'ın üzerindeydi ve o gözlerde en az Eve'inki kadar saf bir öfke vardı. Hayati bir yara almış gibi görünmüyorlardı ama hırpalanmışlardı. Kıyafetlerinin çoğu yeri yırtılmıştı ve görünen tenlerinden sıyrıklar belli oluyordu. Öfkeli gözlerinden bile yorgunluk akıyordu.

"Ekip olarak mı?" dedi Jared. "Hangi ekip?" Etrafına hızla baktı ve gözleri yine Axel'ı buldu. "Yine ve yine her şeyi gizlediğin bir ekip mi?"

"Konuşacağız," dedi Axel üzerine basarak. "Ama şimdi değil."

Arven yere eğilip Kai'ın doğrulmasına yardım ederken onun gözleri Jared, Shawn ve Eve'in üzerinde dolaşıyordu. "Karen?" diye sordu tereddütle. Arven ancak o an Karen'ın yokluğunun farkına vardı.

"Karen!" diyerek yoğun bir öfkeyle güldü Shawn. "Kardeşini düşünmeye şimdi mi başladın?"

"Shawn," dedi Arven araya girerek. "Yapma! Bilmediğin şeyler var."

"Bilmediğimiz şeyler mi?" diyerek güldü Jared. "Biz zaten hiçbir bok bilmiyormuşuz ki. Biz..." dedi ve öfkeli gözleri yine Kai'ı buldu. "Daha aramızdaki kişileri bile doğru düzgün tanımıyormuşuz."

"Bakın," dedi Kai, gözlerini kaçırdı. "Ben... Üzgünüm tamam mı? Daha başka ne söylesem bile-"

"Kapa çeneni!" diye gürledi Eve. Arven onun titrediğini o an fark etti. "O kahrolası çeneni kapa artık! Yoksa yemin ederim seni öldürürüm."

"Sakinleş!" diye uyardı onu yine Axel.

"Sadece Karen..." dedi Kai kısık sesiyle. "Onun iyi olup olmadığını söyleyin."

"İyi merak etme," dedi Shawn. Arven onun gözlerindeki bu ifadeyi sadece bir kez görmüştü. Ona silah doğrultmadan hemen önce... "Kardeşin de senin gibi..."

"Yeter!" dedi Axel yine. "Biriniz daha tek kelime ederse bu son kelimesi olur." Herkes susarken o etrafa baktı. "Benjamin..." dediğinde ufak tefek çocuk başını bilgisayardan çekip ona çevirdi. "Revolver'a odalarını göster."

"Odamız da var ha!" dedi Jared alayla.

Axel ona yaklaştı ve aniden yakasını sertçe kavradı. "Beni sınama! Sonuçları hoşuna gitmez! Öfkeni sakla ve sonra kullan! Şimdi değil!"

"Yalan mı?" diye bağırdı Eve. "Şu duruma bak!"

Axel bir an gözlerini kapatırken Arya aniden ileri atıldı ve kızı geri itti. Ona bakarken, "Seni öldürmeden toz ol kızım!" dedi.

Eve karşılık olarak onu şiddetle itince Arya yalpaladı. "Sen kimsin?" diye bağırdı Eve. "Aramızda her ne bok olursa olsun, sana buna karışabileceğini kim söyledi?"

Axel gözlerini kapatıp burun kemerini sıktı. O da fazla yorgun görünüyordu. Arven, Arya'nın yüzünde oluşan saldırmaya meyilli ifade üzerine hızla doğruldu ve ikisinin arasına girip ellerini havaya kaldırdı. "Öfkelisin, anlıyorum. Sana hak da veriyorum ama..."

"Anlıyor musun?" diye sözünü kesti Eve şiddetle. "Neyi anlıyorsun tam olarak? Sana bir şey söyleyeyim mi? Sen hiçbir bok anlamıyorsun kızım. Bu kız..." derken gözleriyle Arya'yı işaret etti. "Seni öldürmeye çalışmadı mı? Sense burada durmuş hala onu savunmaya çalışıyorsun. Aptal mısın sen?"

Arven, Arya'nın yüzüne bakmadı, daha çok da bakamadı. Yaptığından ne kadar pişman olduğunu görmüştü ve Arven'in her şeyi Eve'e anlattığını bilmek onu şüphesiz kırmıştı. Birden öfkeyle yanmaya başladı. Kardeşini yeni yeni bulmuşken Eve yüzünden aralarına herhangi bir soğukluk girme ihtimali katlanılamazdı. Hem asıl Eve kim oluyordu ki?

"Sen kardeşlikten ne anlarsın ki?" dedi öfke dolu bir sesle. Eve'in aynı öfkeyle cevap vermesini bekledi ama öyle olmadı. Kızın rengi birden solarken istemsizce bir adım geri gitti. Gözleri ondan Arya'ya, Arya'dan ona kaydı. Arven onun bu halinin nedenini geç olsa da kavradı ama içinde en ufak bir vicdan azabı oluşmadı. Öfkesi buna izin vermedi. Aksine daha da üstüne gitmek için yoğun bir istekle doldu.

Eve başını iki yana hafifçe salladı. Bir an öylesine yalnız göründü ki... "Doğru, anlamam," dedi arkasını dönüp ağır adımlarla kapıya yöneldi.

Gözleri Axel'ın gözleriyle buluştu. Axel'ın tel kaşı yavaşça havalandı, sonra dudağının kenarı usulca yukarı kıvrıldı. Arven de ona istemsizce gülümsedi. Arya elini kavraya kadar... "Biraz dinlenmen gerekiyor," dedi kardeşi. "Biz benim odamdayız."

Axel başını salladı. "İyi."

Arven istemsizce gülerken Arya'nın yüzü iğrenir gibi buruştu. Onu çekiştirdiğinde Arven kısa bir an onu durdurdu ve elini elinden kurtardı. Doğrulmuş ve sessizce onları izleyen Kai'a baktı ve aniden boynuna sarıldı. Kai buna şaşırsa da birkaç saniye tepkisizliğinden sonra o da ona sarıldı. "Biraz uyu," dedi ona Arven. "Dinlen ve suratındaki şu ifadeyi silerek uyan." Sesine muzip bir tını ekledi. "Kardeşini bulacaklardır." Gözlerini Axel'a çevirdi ve uyarır gibi konuştu. "Bulacaklar değil mi?"

"Endişen olmasın," dedi Axel sadece.

Gülümsedi. Geri çekildiğinde Kai da ona gülümsedi. "Hem şu yönünden bak, artık pizzacı kıza fazlasıyla yakınsın."

"İlgisini çekmiyordum pek," dedi Kai muzip tutmaya çalıştığı bir sesle ama çok da başarılı olamamıştı. "Olanlardan sonra da pek bir şansım olacağını sanmıyorum artık."

Arven onun koluna hafifçe vururken, Arya arkasından homurdandı. "Sana bir şey diyeyim mi? Bence o zaten tehlikeli tiplerden hoşlanıyor. Şansını dene."

Kai sonunda sıcak bir şekilde gülümsedi ona ve bu kez de o aniden Arven'e sarıldı. "Özür dilerim kraliçe, özür dilerim. Sen..." Derin bir nefes aldı. "Muhteşemsin."

"Yeterli!" dedi Axel uyarır gibi bir sesle. Arven ona baktığında kaşları çatılmıştı. Axel'ın da yüzü katıydı. Arya'ya işaret verirken, "Götür onu," dedi. "Dinlenmeli artık!"

Arven ilk defa ona çıkışamadı, sadece sözleri garip gelmişti. Onu düşündüğünü biliyordu ama yine de ifade ediş biçimi can sıkıcıydı. Kai ile olan ileşimini kesmesi de cabasıydı. Arya yine elini kavrayıp çekince kafası karışık bir şekilde onu takip etti ama dış kapıdan çıkmadan başını yine arkaya çevirdi. Axel artık ona değil, Kai'a bakıyordu ve bakışları hiç de hoş değildi. "Safir!" diye seslenirken buldu kendini. Axel'ın bakışları yine onu buldu ve gözleri yavaşça kısıldı. "Eğer..." dedi Arven. "İçinizden herhangi biri, buna sen de dahilsin, onun canını yakarsa... Fiziksel ya da sözlerle, fark etmez, ben de onun canını yakarım."

Axel başını hafifçe omzuna doğru eğdi ve gözleri saniyelik Kai'ı bulup tekrar ona çevrildi. "Nasıl istersen," dedi itaatkâr bir sesle.

"İyi," dedi Arven kötücül bir ifadeyle gülümseyerek.

"İyi," dedi Axel da, onun da gülümsemesi Arven'den farklı değildi.

"Tanrım!" dedi Arya isyan ederek ve Arven'i çekip peşinden yürümeye teşvik etti. Dışarı çıktıklarında ise söylenmeyi ihmal etmedi. "Manyak herif, kardeşimi de kendine benzetmiş."

Arven güldü. Motelin köşesindeki merdivenlere ulaşıp yukarı kata çıkarken parmaklarının dolandığı parmakları izleyerek onu takip etmeye devam etti. Aniden parlayan öfkesi geldiği gibi gitmişti, şimdi sanki emin olmak ister gibi kardeşinin sıkıca tuttuğu elini izliyordu. Hala onun yanındaki varlığının gerçekliğini sorguluyordu ve elindeki soğukluğu iştahla kabul eden parmakları onu biraz daha o gerçeğe ikna ediyordu.

Arya bir odanın kapısını açtığında nereye girdiklerine bile bakmamıştı. Hala gözleri birleşmiş ellerindeydi. "Bu boktan yer benim odam işte," dedi Arya. "Artık senin de..." Arven'in kendisine bakmadığını fark etmiş olacak ki eli çenesini buldu ve hafifçe kaldırdı. "Hey!" dedi gülümsemeye çalışarak. "Buradayım Perim işte, yanındayım."

"Arya..." dedi Arven. Elleri kardeşinin yüzüne gitti ve avuçları yüzünün iki yanına yerleşti. Onun yeşil gözlerine baktı. "Buradasın değil mi?" diye emin olmak ister gibi sordu.

Arya başını sallarken aniden gözleri dolmaya başladı. Arya güçlüydü ama güvendiği insanların yanında kendini kolaylıkla bırakabilirdi. Şimdi de öyle olmuştu. Onun da elleri Arven'in yüzünün iki yanına yerleşti. "Buradayım. Artık hep yanındayım. Bundan sonra sadece senin için yaşayacağım, gerekirse senin için öleceğim."

Arven, "Hayır," diye şiddetle atıldı. "Bir daha... Bir daha ölümden bahsetme! Lütfen Arya, ölümden bahsetme. Onun acısı altında uzun süre ezildim ben, şimdi seni bulmuşken bir daha buna dayanamam. Biz..." dedi ve buruk bir şekilde gülümsedi. "Birbirimiz için yaşayalım."

"Birbirimiz için..." diye tekrarladı Arya. Gözünden bir damla süzüldü ve Arven'in parmaklarına ulaştı. Arven kardeşinin gözyaşlarını silerken neredeyse kendisi de ağlayacaktı ama kendine mani oldu. Gülümsemesini sürdürdü.

"Bu gece birbirimize sarılarak uyuyacağız," dedi neşeli sesiyle.

Arya hemen başını salladı. Hızla yüzünü kuruladı. Kaşlarını kaldırırken sanki bir abla edasıyla konuştu. "Ama önce duş alacağız. Bombok görünüyoruz." Odadaki eskimiz dolaba yöneldi hızla. Birkaç parça kıyafeti yatağa atarken, "Önce sen gir," dedi Arven'e bakmadan. "Aşağıdaki banyoda birden fazla duş alanı var ama şu an herkes oradadır. Her bir yerden çıkan çükler görmeni istemem. Çığlık atarsan hepsini keserim çünkü."

Arven gülerken Arya da ona bakıp güldü. "Burası bir motel değil mi?" dedi Arven. Odadaki diğer kapıya baktı. "Her odada bir banyo var zaten."

"Çoğunda tesisat eski olduğu için borular tıkalı. Yan odadaki idare ediyor işte. Su biraz az aksa da iş görüyor."

"Boş bir odaysa orada neden kalmıyordun?" diye sordu Arven.

"Çünkü orası senin," dedi Arya. Omuz silkti. "Bir gün gelirsin diye sana ayırdım." Arven'in gülümsemesi genişledi. Arya omuz silkti. "Gerçi Ryder sana başka bir oda ayırmıştı. Kendi odasının hemen yanında." Tek kaşı sorgular gibi havalandı. "Nedenini de bugün anladım."

Arven dudağını ısırdı. "Aramızda bir şey yok," dedi hemen.

"Ama ara ara öpüşüyoruz, hatta belki yiyi-"

"Arya!" diye bağırdı Arven. "Öyle bir şey olmadı."

Arya tek kaşını sorgularcasına kaldırdı. "Nasıl bir şey oldu peki?"

"Yani..." dedi Arven ama ne diyeceğini bir türlü bilemedi. "Bizim durumumuz biraz karışık." Gidip yatağa oturduğunda Arya da hemen yanına çöktü. Arven ona baktı. "Beni sevdiğini söyledi," dediğinde kardeşinin iki kaşı da havalandı. Kısa bir an düşüncelere daldı.

"Sen ne cevap verdin peki?" dedi dalgın halinden sıyrılmadan.

"Hiç," dedi Arven. Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hiçbir şey söylemedim."

"Neden?"

"Söylememe izin vermedi çünkü," dedi Arven. "Söyledi ve çekip gitti."

"Daha sonra hiç konuşmadığınızı söyleme bana."

"Konuştuk... Daha doğrusu konuşmaya çalıştık." İç geçirdi. "Ama sen de gördün, o pek normal biri sayılmaz. Doğal olarak normal bir konuşma yapmamız imkansız."

"Yani ona hala karşılık verdin sayılmaz," dedi Arya sorgulayıcı bir sesle.

"Evet," dedi Arven. Arya'ya döndü ve ellerini avuçları arasına aldı. "Ama... Bilmiyorum Arya. Onu seviyorum diyemiyorum belki ama aramızda bir şeyler olduğunu da inkar edemiyorum. Sürekli ona karşı çekiliyorum, tek hareketiyle hatta mimiğiyle bile dağılıyorum. Ama yine de..."

"Yine de?"

"O beni uzun süredir tanıyormuş ama ben onu tanımıyorum. Tanımama izin de vermiyor."

"Uzun süre derken?" dedi Arya gözleri kısılırken. Sadece bu kısma takılmış gibiydi.

"Sen öldükten..." Kısa bir an sustu ve gözlerini kaçırdı. "Yani gittikten sonra, Teşkilat'tan biri bizi kontrol etmeye geldi. Asil kan olup olmadığımızı anlamak için... O da onunlaydı. Beni orada görmüş, sonra kapıma bir gül fidanı bırakmış. Senin mezarına dikmem için babama yalvardığımı görmüş..." İstemsizce gülümsedi. "Ve kapıma bir fidan bırakmış."

Arya'nın gözleri yine dalgınlaştı. "Dolaylı da olsa mezarına bir çiçek dikmişliğim bile var," dedi mırıltıyla. Hayret eder gibi dudakları aralandı. "Laf cambazı herif!"

"Ne?" dedi Arven anlamayarak.

Arya kirpiklerini kırpıştırdı ve "Boş ver," dedi. "Şöyle yapalım." Arven ilgiyle ona bakarken, "Hislerinden emin olana kadar ondan uzak durman en mantıklısı," diye cümlesini tamamladı Arya.

"Mantıklı?" diye sorguladı Arven. Bu ona pek mantıklı gelmemişti, hem o Axel'dan uzak durmak istemiyordu ki... İstese de duramazmış gibi geliyorken üstelik...

"Senin de söylediğin gibi Arven, onu gördüm. Karakterini az çok çözdüm. Adam konuşmuyor belki ama konuştuğunda da çok iyi kafanı karıştırabiliyor. Ondan uzak durursan en azından kendini dinleme fırsatın olur. Hislerinden de emin olursun bu arada."

Arven kardeşinin söylediklerini düşündü. Şimdi bu düşünce mantıklı gelmeye başlamıştı ama yine de hala hoşuna gitmiyordu. "Ona sormak istediklerim var ama? Henüz doğru düzgün bana geçmişteki bağını anlatmadı bi-"

"Arven," dedi Arya ellerini hafifçe sıkarak. "Güven bana kardeşim, ondan uzak durup kendini dinlemen sorularından daha önemli."

Arven derin bir nefes aldı ve başını salladı. Bahane uydurmaya çalıştığının farkındaydı ama kendini dinlemesi gerçekten önemliydi. Ona karşı hissettiklerinden önce kendisi emin olmalıydı. "Haklısın sanırım."

"Elbette," dedi Arya muzip bir gülümsemeyle. "Ben hep haklıyımdır. Şimdi kaldır o güzel kıçını da yıkan kızım, yatağımı daha fazla mahvetmeyeceksin." Ayağa kalkarken oturdukları için kirlenen örtüye tiksintiyle baktı. "Şimdiden mahvolmuş bile. Sen yıkan, o sırada ben de bunu değiştireyim."

Arven gülerek başını salladı. Kıyafetleri ve havluları yataktan alıp odadan çıkmadan önce Arya'nın yanağına sulu bir öpücük bıraktı. "Seni seviyorum benim güzel melodim."

Arya gülümsedi. "Ben de seni güzel perim."

Eve, Bars'ın odasından çıktığında artık fazlasıyla ertelenen konuşmayı yapmak için Axel'ın odasına doğru yöneldi. Yuvada da onun odası en sondaki odaydı. U şeklinde inşa edilen bu eski motelde o kısımdaki diğer odalar boştu. Sessizlik takıntısı olan biri için bu normaldi de. Balkonu adımlayıp sağa döndü ve kısa mesafenin sonundaki tek kapıya kararlı adımlarla ilerlemeye başladı. Kendine hakim olmayı umuyordu, kendine hakim olmayı ve onu karanlık planından vazgeçirmeyi...

Odanın kapısına geldiğinde sadece kısa bir an nefeslenmek için duraksadı ve kapı koluna uzanıp hızla açtı. Elbette karşılaştığı manzarayı asla beklemediği için şiddetle çatılan kaşlarıyla önündeki çifte baktı. Axel sırtı kapıya, yüzü karşısına dönük bir şekilde tam karşısındayken ilk bakışta önündeki kişi görünmüyordu ama başını arkaya çevirdiğinde sarı uzun saçlarıyla beklemediği bir yüz onu hemen karşılamıştı.

Arya'nın da onu görünce kaşları çatıldı ama Axel'ın ifadesi sabitti. Sanki bulundukları pozisyon normalmiş gibi her zamanki o kahrolası sakin ifadesiyle ona bakıyordu. "Eve?" dedi, sanki neden burada olduğunu sorgular gibi.

Eve hala kendisine bakan kızı o andan itibaren yok sayarken bakışları artık sadece Axel'a odaklıydı. Öfke damarlarında çağlamaya başlamıştı adeta. "Konuşacağız!" dedi ve uyarır gibi Arya'ya baktı. "Yalnız!"

Arya'nın dudaklarını büzdüğünü göz ucuyla gördü. "Gidip kardeşime bir baksam iyi olur. Banyodan çıkmış olmalı."

Bu Eve'i daha da sinirlendirdi ama bir şey söylemedi. Tanrı şahidiydi ki bu hayatı boyunca en zorlandığı konulardan biriydi. Bu kızdan ilk başta hiç haz etmemişti ama şimdi, ondan tiksiniyordu. Axel ne şarjörde ne de Yuva'da odasının yakınlarına bile kimseyi yaklaştırmazken bu kızın bu odada olmasının tek bir açıklaması olabilirdi çünkü.

Arya Axel'ın yanından sıyrılıp Eve'e doğru yürüdü. Tam yanından geçiyordu ki Eve'in söylediği şeyle kısa bir an duraksadı. "Ondan uzak dur!"

Arya alaycı bir ifadeyle ona bakarken güldü ama Eve buna rağmen kızın yüzüne bakmadı. Baksa kalan sakinliğinin de kaybolacağını hissediyordu. "Güzelim," dedi alayla Arya. "İnan bana, ben senin boyunu aşarım. Bana bulaşmak istemezsin."

Tekrar gülüp ilerledi ve kapıdan çıktı. Eve yoğun bir öfkeyle kısa bir an gözlerini kapattı. Onu bugün değilse bile bir gün öldüreceğini hissediyordu, tabii bu durumda Arven'in nefretini de tamamen kazanmış olurdu. Bu eskiden umursamadığı, sonrasında ise umursamamış gibi yaptığı bir düşünceydi zaten ama şimdi... Şimdi her bok değişmişti işte.

Gözlerini açtığında Axel'ı kendisine bakarken buldu. Dudağının içini kemirmeye başlarken yüzünü süzdü. Bu hayatta belki de güvendiği tek adamı aslında hiç tanımadığını fark edeli çok olmamıştı ama yine de... Tanrı aşkına, nasıl bu kadar yanlış tanımış olabilirdi onu?

Hem delice öfkeli hem de aynı oranda acı içindeydi.

"Demek kızı bir odaya tıkıp burada kardeşiyle işi pişiriyorsun," dedi sonunda kendine hakim olamayarak.

Axel'ın kaşları çatıldı, başını önce sağ sonra sol omzuna doğru eğdi ve dudaklarını ağır ağır ıslattı. "Eve şu an beni sinirlendirmen hiç akıllıca değil, güven bana."

"Bana şunu söyle," dedi Eve onu dikkate almayarak. "Biliyor mu?"

"Neyi biliyor mu?" dedi Axel bıkkın bir tonda.

"Kardeşini öldüreceğini biliyor mu?" diye dişlerinin arasından konuştu. Bağırmamak için kendisini öylesine tutuyordu ki gözleri yaşarmıştı. "Kardeşinin sana aşık olduğunu, buna rağmen senin onu öldüreceğini bile bile mi seninle? Buna rağmen mi kahrolası yatağına giriyor?"

Axel'ın yüzü yavaş yavaş katılaştı. Çene kemikleri dişlerini sıktığını belirtircesine belirginleşti. Nadiren öfkesini gözler önüne seren o adam şimdi o öfkenin yüzüne, dahası gözlerine yansımasına izin vermişti. "Çık Eve! Çok geç olmadan..."

"Hayır, konuşacağız!" dedi Eve üzerine basarak. "Bugün konuşacağız!"

"Pekala," dedi Axel pes eder gibi. Yüzündeki öfke yine maskelenmişti. Bir sandalye çekti ve oturdu. Eve hala ayakta ona bakarken eliyle konuşmasını belirtir gibi bir hareket yaptı. "Madem diretiyorsun, yapalım şu boktan konuşmayı!"

İşte bir farklılık daha... Axel küfür etmezdi. Yani en kötü durumlarda elbette ağzından küfür dökülürdü ama sadece bir konuşmada böyle bir dile başvurmazdı.

Başını dikleştirdi. "Yuva'yı toplamaya başladığında bana söz vermiştin. Teşkilat ve Tarikat yok olacak demiştin."

"Yalan söylemedim," dedi Axel sakince. "İkisini de bitireceğim."

"Evet," dedi Eve ağlamakla gülmek arası bir sesle. "O zaman da böyle demiştin. İkisini de bitireceğim. Sana güvendim ve nasıl yapacağını hiç sorgulamadım çünkü sen bir söz verdiysen tutardın." Eliyle yüzünü ovuşturdu. "Keşke sorgulasaydım. Keşke! Güçlüydün ve elinde Yuva vardı. Revolver vardı. Yine de bu onlara karşı durmana yetmenin yakınından bile geçmezdi."

İleri geri adımlamaya başladı. Kendini delirecek gibi hissediyordu. "Sen o kızı getirdiğinde ne amaçladığını anlamadım ama onun bir üstün olduğunu anladığımda bir şeyler yerine oturmaya başladı. Sen ona aşık olduğundan yanında tutmuyordun, sen ona gerçekten aşık bile değilsin. Amaçladığın şey onun ruhu almak."

"Onu seviyorum," dedi Axel hala o kahrolası sakinliğiyle.

"O senin ruhunun diğer yarısı!" dedi Eve hayret eder gibi. "Aranızdaki şey gerçek bile değil. Hepsi sahte. Hepsi! Bana ruh bağını sen anlattın. Koruyucu ruhlar görevlerini devrederken ruhlarını ikiye böldüler dedin."

"Evet," dedi Axel ve arkasına yaslandı. "Çünkü ruhlarını tek bir kişiye vermek aynı zamanda o kişiyi büyük bir güç vermek demekti. Perdeyi yok etmek, dünyadaki her bir insanın gözlerini açmak, onları korku içinde bırakarak kontrol etmek ve daha nicesi..."

"Bir erkek ve bir dişi," diye devam etti Eve. "Ve onlara aynı zamanda kutsal bir duygu da verdiler dedin. Biri diğerinin ruhunu alıp kendi ruhunu tamamlamasın diye. Sahte bir aşk..." Buz gibi bir gülüş sergiledi. "Senin ve Arven'in arasındaki şey tam olarak bu. Sahte bir aşk!"

"Tüm bu söylediklerin..." dedi Axel. "Yine de ona aşık olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Bu durumda onun ruhunu alamam değil mi? Onu seviyorum."

Eve kısa bir süre sustu ve sadece ona baktı. "Alacaksın," dedi sonunda. "Bir yolunu bulduğuna eminim ama şunu bil ki buna izin vermeyeceğim."

Axel'ın dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı. "Ne yapacaksın? Tüm bunları ona mı anlatacaksın? Planın bu mu?"

Neden bu kadar rahattı?

Anladı ve anladığında dehşete kapıldı. "O yüzden bekliyorsun. Tanrım! Onun güçlerini keşfetmesini ve aynı zamanda sana daha da bağlanmasını... Sen onun hislerini de güçlerini de kuvvetlendiriyorsun." Ellerini saçlarından koparırcasına geçirdi. Delirmek üzereydi artık. "Lanet olsun! Sen... Hiçbir zaman açıkça bir şeyleri ifade eden biri değildin ama onun yanında öylesine yalındın ki..."

"Ona hiç yalan söylemedim."

"Doğruları da söylemedin!" diye bağırdı Eve.

Axel ilk defa kendisine bağırılmasından rahatsız olmuş gibi durmadı. "Doğrular her zaman mutlu etmez çünkü."

"Sen beni sınıyorsun," dedi Eve. "Kız sana hissettiklerini anlamadı bile ama aptala döndüğü her halinden belli oluyordu. Buna rağmen her zaman sorgulayıcıydı. Bu yüzden açık oynadın. Onun duygularını öyle bir noktaya getirecektin ki her şey açığa çıktığında..." Boğazındaki kurulukla yutkundu. "Aranızdaki bu bağ kopacaktı. Planın buydu. Bağ koptuğunda duygular da gidecek ve senin onun ruhunu alman için önünde hiçbir engel kalmayacak."

Axel güldü. Ruhsuz bir şekilde gerçekten güldü ve bir alkış tutturdu. "Büyük oyunu görmüşsün. Tekrar soruyorum o halde, ne yapacaksın?"

Eve yine yutkundu. Ne yapacaktı? Ne yapabilirdi ki? Ona anlatamazdı. Anlatırsa bağı koparan kendi olurdu. Arven'in ölümüne neden olan da. "Neden?" dedi gözleri uzun süre sonra ilk kez dolarken.

"Ne neden?" diye sordu Axel.

"Elenor kollarında ölmüştü. Neler yaşadığımı sen gördün. Arven'i kollarında öylece gördüğümde o güne döndüğümü anladın ve bunu bana karşı kullandın." Yaşlar yüzünü ıslatmaya başladı. Kardeşinin acı içindeki hali gözlerinin önünde belirdi. Axel'ın kollarındaki minik bedeninin çırpınışları, sonra ise sonsuz sakinliğe ulaşması... Bir şeyler göğüs kafesini parçalıyor gibi hissediyordu yine. Arven'i ilk gördüğünde de tıpkı bu acıyı hissetmişti. O da ölecek diye, yine aynı acıyı hissedecek diye nasıl korktuğunu şimdi bile anımsıyordu.

"Sana o da ölecek dedim," dedi ağlayarak. "Bana ölmesine gerek olmadığını sen söyledin. Direnmeme rağmen ona yaklaşmamı, onunla bağ kurmamı sağladın. Bunu bana neden yaptın? Neden beni tekrar yıktın?"

"Bana istemiyorum diyen sendin Eve," dedi Axel. "İstemedin, umurunda olmadığını söyledin. Yaşadığımız hayat bize merhametli davranmadı. Ona porselen bir bebekmiş gibi davranamayız, diyen de sendin."

"Bu bizim de başkalarına merhametsiz davranmamızı mı gerektirir, diyen de sendin!" diye bağırdı Eve.

"Ona merhametsiz davrandığımı gördün mü?"

"Tanrı aşkına!" diye neredeyse inledi. "Kızın ruhunu alacaksın! Onu öldüreceksin!"

"Onu seviyorum," dedi Axel aynı şeyi tekrarlayan bir robot gibi.

"Bu sahte sevgin onun sonu olacak!" Derin derin nefes almaya başladı. Odadaki hava sanki onu boğmaya başlamıştı. "Ama..." dedi dakikalarca koşmuş gibi nefes nefese. "Buna izin vermeyeceğim." Üzerine basarak, "Ben," dedi. "Onu senden kurtaracağım. Bir şekilde bunu... Bunu başaracağım."

"Şu birbirimize aşığız oyunu gibi ucuz oyunlarla mı?" dedi Axel tek kaşını kaldırarak.

Eve bir an kalakaldı. Şaşkınlıkla birkaç saniye öylece ona baktı. "Nasıl..."

"Karen konuşmalarınızı kaydetmiş, Hurdalık'tan çıkmadan bana gönderdi. Gizli bir kulak misafiriniz varmış yani. Söylediklerini kelimesi kelimesine duydum. Arven'in sana zerre inanmadığını da... Biliyor musun? Kyle da ona benimle ilgili bir şeyler anlatmış. Lilian'ı sevdiğimi, hasta olduğumu, hatta saplantılı derecede hasta olduğumu falan... Onlara da inanmadı."

"Bunlar..." dedi Eve, tek kelime bile onu öylesine zorlamıştı ki. "Doğru değil zaten."

"Hayır," dedi Axel. "Hepsi doğruydu." Eve şaşkına uğrarken o ayağa kalktı. "Her sırrımı bildiğini sanıyordun öyle değil mi?" diyerek ona doğru yürümeye başladı. "Sırlarımı Arven'e öterken de bundan emindin."

Eve suçluluk duygusuyla yutkundu ama Axel'dan duydukları o suçluluk duygusunu bile tam anlamıyla hissetmesine izin vermiyordu. Artık ne söyleyeceğini de bilemiyordu. Az önce duydukları öylesine şeyler değildi. Axel şu an hiç de sağlıklı biri olmadığını anlatıyordu ona.

Axel tam önünde durduğunda başını iki yana salladı. "Aslında sen sadece gerektiği kadarını biliyordun. Önemsiz olanları..." Ona korkutucu bir gülümseme sundu ve Eve'in tüyleri diken diken olurken kulağına doğru eğilip fısıldadı. "Şimdi en büyük sırrımı öğrenmek ister misin?"

Eve kasıldı ama Axel bunu hissetse de sözlerine ölümcül bir tınıyla devam etti. "Ben annemi öldürdüm Eve. Annemi! Emin ol, gözümde hiç kimse vazgeçilemez değil."

Eve'in gözleri dehşet dolu bir ifadeyle irileşti. "Ne?"

Axel geri çekilirken gülümseyişini yavaşça silindi. "İşte sana bana karşı kullanacağın büyük ve önemli bir sır, sakın boşa harcama!"

Eve serbest kalmasından mı yoksa duyduklarından mı bilmediği bir şekilde sendeledi. Axel annesini severdi, ona annesinden bahsederken bile sevdiğini ses tonu belli ederdi. "Yalan söylüyorsun."

Hâlbuki yalan söylemediğini en iyi bilenlerden biri de oydu. "Sana bir melek gibi mi göründüm? Güzel, bu ben öyle görmeni istediğim içindi. Ben bir melek değilim, hiç olmadım."

"Hayır," dedi Eve şiddetle başını iki yana sallayarak. "İnanmıyorum, hayır."

Axel onu duymamış gibi devam etti. "Bu zamana kadar yaşamışsam bunun sadece tek bir nedeni vardı ve o neden hiç değişmedi. Bu uğurda bir şeytana dönüştüm."

Nedeni Tarikat ve Teşkilatı yok etmekti ve karşısına kim çıkarsa çıksın harcamaktan çekinmeyecekti, bunun farkındalığı Eve'i nefessiz bıraktı.

Ve Axel onu boğan sözlerine devam etti.

"Şunu da sakın unutma!" Sessizce konuşuyordu ama o kısık ton bile en güçlü bağırtıdan ürperticiydi. "Seni bir çöplükte buldum ve güven bana Eve, Arven'i benden uzaklaştıracak tek hamlede daha bulunursan kendini o çöplükteki halini ararken bulursun!"

Bir adım geri çekildiğinde Eve rahatlayamadı bile. Neredeyse olduğu yere yığılacaktı.

Şu an yaşadığı şeylere inanamıyordu. Karşısındaki bu adamın onu kurtaran adam olduğuna inanamıyordu. Aslında ona tam manasıyla hiçbir zaman güvenmemişti ve şimdi de haklı çıkmıştı. Kim onun kendisine yaptıklarını yapabilecek kadar iyi olabilirdi ki zaten? Herkesin gizlediği bir yüzü vardı. Axel'ın da olduğunu hep bilmişti, şimdi ise onun gerçek benliğiyle karşı karşıyaydı.

Ve o benlik tahmin ettiğinden bile daha karanlıktı.

"Sen... Sen böyle biri değilsin," dedi Eve yine de bir umut.

"İnanmadığın şeyleri bana söyleme," dedi Axel, umursamazca kapıyı işaret etti. "Şimdi odamdan defol!"

Arven gözlerini açtığında kardeşini kendisine sıkı sıkıya sarılmış olarak buldu. Bu uzun süre sonra böylesine mutlu uyandığı ilk andı. Yüzüne derin bir gülümseme yayıldı. Yana dönüp Arya'nın uyuyan yüzünü izledi bir süre. Dudakları biraz soluktu, saçlarına göre oldukça koyu olan uzun kirpikleri ise ara ara titreşiyordu. Belki de rüya görüyordu. Ne gördüğünü delice merak etti. Yüzünün sağ tarafına dökülen saçlarını elini uzatıp kenara çekerken Arya kıpırdandı. Gözleri yavaşça aralandı. Arven dünyasının onun gözleriyle yeşillendiğini hissetti.

"Günaydın," dedi gülümseyerek. "Uyandırdım mı?"

Arya gözlerini kapatıp bir kedi gibi yüzünü unun eline sürttü. "Bu hayatım boyunca gördüğüm en tatlı uyandırış olabilir," dedi uyku mahmuru bir sesle. "Uzun süredir hiç böyle güzel uyumamıştım."

"Ben de," dedi Arven. "Ama uzun süredir yapamadığım bir şey daha var aklımda."

Arya tekrar gözlerini açıp ona baktı. Kaşları havalandı. "Merak ettim."

Yüzüne yayılan sinsi sırıtışla Arven yataktan kalktı. Arya onu ilgiyle izlerken neşeli bir şekilde tekrar yatağa atladı ve Arya'nın üzerine çıktı. Arya gülmeye başlarken, "Askerlerim!" diye bağırdı Arven. "Düşman uykuda ve savunmasız! Saldırın!"

Arya daha çok gülmeye başladı ama gülüşü birden durdu. Hızla Arven'i yakaladığı belinden yana devirdi ve bu kez o üzerine çıktı. "Düşman uyumaz!" diye yapma bir sertlikle bağırdı. "Uyuyormuş gibi yapar ve Arven Krallığını pusuya düşürür!"

Ellerini kaldırdığında Arven onun hayali kılıç darbesini bekledi ama Arya'nın elleri hızla kalbini buldu. Atışlarını hissetmek ister gibi kalbinin üzerinde durdu ve eğilip kardeşinin yanağına uzun bir öpücük bıraktı. "Yaşasın Kraliçe Arven!" dedi neredeyse fısıltıyla.

Arven burnunda bir sızı hissetti. Yutkundu ama gülümsemeyi de başardı. "Ah," dedi mutlulukla. "Arya Krallığı beni mağlup etti ama artık onunla yaşayacağım. Ruhlarımız huzur bulsun!"

"Beraber," dedi Arya.

"Beraber," dedi Arven.

Arya kendini yana atıp onu sıkıca sardı ve kendine çekti. Arven kardeşinin sıcaklığını memnuniyetle kabul etti. Tekrar ayrılmalarına sebep olan Arven'in karnının devasa gurultusuydu. "Aman Tanrım!" dedi Arya dehşet dolu bir sesle. "O da neydi? İçinde nasıl bir yaratık var senin böyle?"

Arven kardeşinin omzuna hafifçe vurdu. "Dalga geçme, en son ne zaman yemek yediğimi bile hatırlamıyorum ben."

Arya yataktan neredeyse zıplayarak ayaklandı ve Arven'i de kaldırdı. "O halde ablan olarak seni doyurmalıyım."

"Biz ikiziz Arya," dedi Arven göz devirerek.

"Ama ben senden tam tamına 12 dakika önce doğdum. Bu da beni senden sorumlu bir birey yapıyor."

Arven omuzlarını kaldırıp indirdi. "Öyle diyorsan... Ama mükemmel bir kahvaltı beklerim."

"Hay hay!" dedi Arya sırıtarak. Aşağı indiklerinde ortak kullanılan alana girdiler önce, çok kişi yoktu. Olanlar ise susmuş artık onlara bakıyorlardı. Arya hiçbirini umursamadan onu mutfak kısmına sürükledi.

Yuva'nın mutfağı oldukça genişti ama o da eskiydi. Ahşap dolaplar neredeyse dökülecek gibiydi. Duvarlarında yer yer sıvası atmıştı. Tepede yanmasa da eski bir ampul vardı. Bir de eski iki buzdolabı. Küçük masalar etrafa yayılmıştı ve birçok kişi yemek yiyordu. Tabii onlar içeri girene kadar... Artık tüm gözler üzerlerindeydi. Buradaki yeni yüzler onlar olduğu için onları yargılamadı ama yine de rahatsız hissetmişti kendini.

Benjamin ve Lea dışında diğerlerini tanımıyordu Arven ama tanıma işini bugün yapmayacaktı. Bugün kardeşiyle vakit geçirecekti sadece. Yine de gözleri ister istemez tanıdık başka bir yüz arıyordu. Revolver'dan... Ya da bizzat liderleri... Ama hiçbiri yoktu.

Arya onu çekiştirerek mutfak tezgahına yönlendirmeseydi uzun bir süre daha etrafa bakabilirdi. Arya iki tabağa kahvaltılık bir şeyler dizerken, "Safir nerede acaba?" diye sordu Arven.

Arya kısa bir an yaptığı işte duraksadı, sonra tabakları doldurmaya devam etti. "Burada değil."

Arven'in ona bakan gözleri yavaşça kısıldı. "Beraber uyuduk ve beraber uyandık. Burada olmadığını nereden bilebilirsin ki?"

"Arven," dedi inler gibi Arya. "Burada..." Etrafına bakındı. "Burada değil yani. Kim bilir nerededir? Adam kimseye hesap vermiyor neticede. Hem senin şu uzak durma durumuna ne oldu? Daha uyanır uyanmaz adamı soruyorsun kızım."

Manasız bir şüphecilik yaptığını fark ederken, "Sadece... Merak ettim işte," dedi Arven.

Arya tabaklardan birini onun önüne doğru itti ve dolaptan çıkardığı bir meyve suyu kutusunu önündeki iki bardaktan birine dökmeye çalıştı. Kutu boş çıkınca arkasını dönüp bağırdı. "Hangi salak bu boş kutuyu dolaba koydu?"

"Ben," dedi ön masalardan iri yarı bir çocuk. Üç numaraya vurulmuş saçları vardı. Oldukça belirgin kol kasları ve kilosuyla bir sumo güreşçisinin Amerikan versiyonu gibiydi. Arya'ya küçümsercesine bakarken ağır ağır ayağa kalktı. "Bir sorun mu var Fedai?"

Arya öfkeyle gülümsedi. "Sorun senin o koca boş kafan!" dedi ve kutuyu odanın diğer köşesindeki büyük çöp kutusuna fırlattı. "Bak, onun yeri orası Jo."

"Arya..." dedi Arven uyarır gibi. Tatsızlık istemiyordu, daha geldiği ilk günden olay çıkaran taraf olmak da...

"Senin dilin fazla uzun kızım," dedi Jo dediği iri yarı oğlan. "Seni beslediğimize şükredeceğine bir de patronluk mu taslıyorsun?"

"Seni..." dedi Arya ve gülümsemesi daha da genişledi. "Öldürürüm Küçük Jo!"

Jo sandalyesini hızla itip onlara doğru gelirken Arya da ileri atıldı ama Arven hızla kolunu yakaladı. "Jonathan!" diye mutfak kapısından gelen ses tanıdıktı. Arven kalbinin hızlandığını hissetti. Axel çatılmış kaşlarıyla Jo'ya baksa da o gözlerinin onun üzerinden alamıyordu. Halbuki onu son görüşünden bu yana bir gün bile geçmemişti. "Sesin çıkarsa..." dedi Axel. "Sesini keserim!"

Jonathan, Arya'ya öfkeyle baktı. Neredeyse Axel'ın iki katı olmasına rağmen itaatkar bir şekilde geri dönüp yerine oturdu. Ancak o an Axel'ın gözleri de Arven'i buldu. Ona gülümsediğinde Arven dudaklarının ondan izinsiz hareket ettiğini hissetti. "Günaydın," dedi gülümseyerek.

"Evet," dedi Axel da. "Az önce fark ettim."

Onlara doğru yürümek için öne bir adım atmıştı ki Cassie denen kızın ona seslendiğini duydu. Axel'ın kaşları çatılsa da başını çevirip arkasına baktı. Tekrar önüne döndüğünde gözlerini kısa bir an kapattı. Dişlerini sıktı, çene kemikleri belirginleşti. Gözleri açıldı ve Arven'e çok kısa bir an baktı, arkasını dönüp dışarı çıktı.

Arven onun öfkesinin üzerine düşünemedi bile çünkü o da neredeyse arkalarından gidip Cassie denen kızın boğazına sarılacak bir öfkeyle dolmuştu. Ani ve öylesine keskindi ki bu duygu, kendisini bile şaşırtmıştı. Belki de önemli bir şey olmuştu ve Cassie onu bu yüzden çağırmıştı ama bunun Arven için hiçbir önemi yoktu. Sadece Axel'ı ondan uzaklaştırdığı için onu belki de öldürebilirdi.

Eline tutuşturulan tabakla gözlerini kardeşine çevirdi. Arya ona gülümsedi. "Miden bir yerleri yıkmadan şu işi halledelim."

Onun ardından yakınlarındaki boş bir masaya ilerledi. Tabağı masaya bırakıp oturduğunda Arya yemeğine çoktan başlamıştı. Üzerlerindeki gözler bile umurunda değildi ama Arven o gözlerin arasında Jonathan denen iri yarı çocuğun kardeşine attığı öldürücü bakışları fark etmişti. "Sen..." dedi sertçe. Çocuğun bakışları ona dönerken Arya'nın da kendisine baktığını fark etmişti ama umursamadı. "Gözlerini..." dedi üzerine basarak. "Bir daha kardeşimin üzerinde görürsem ruhunu sökerim."

Etraflarından birkaç şaşkınlık nidası yükseldi. Jo'nun da yüzünde afallamış bir ifade belirmişti. Arven hala kendisine bakan çocuğa kötücül bir gülümseme sundu. "Anladın mı?" Jo gözlerini kaçırırken Arven bu kez etrafa göz gezdirdi. "Sizler için de geçerli."

Üzerlerindeki her bir göz artık kendine yeni odaklar belirlerken Arven masadan çatalını sertçe aldı. Ancak o an Arya'nın ona açık kalan ağzıyla baktığını fark edebildi. Tek kaşı sorgularcasına havalandı. "Ne?"

"Sen kimsin?" dedi Arya şaşkın sesiyle. "Ve benim tatlı küçük kardeşime ne yaptın?"

Arven üzerindeki gerginliğinde içindeki yoğun öfkenin de çekildiğini hissetti. Sonunda güldü. "Gölgeler gibi onu da yedim."

"Şşş!" dedi Arya hızla etrafına göz atarak. "Sessiz olsana kızım."

Arven tepkisini anlamadı. "Neden sessiz olmam gereksin ki? Bunu zaten herkes yapıyor."

Arya başını iki yana salladı hızla. "Hayır, herkes değil. Bunu sadece..." Yine etrafına bakındı, kimsenin onları dinlemediğini düşünse de yine masanın üzerine doğru eğilip kısık sesle konuştu. "Bunu Üstün Asil'ler yapar."

Bu kez şaşkınlıkla kaşları havalanan o olmuştu. Bu bilgiyi ilk kez alıyordu. "Sen..." dedi Arya'ya. "Yani sen yapamıyor musun?"

"Hayır," dedi Arya. "Bizler ruhu sadece köleleştirebiliriz. Bunu bile sizden çok daha zor başarırız."

"Anlıyorum," dedi ama bir şeylerin içini kemirdiğini hissetmişti. Ne olduğuna bir türlü anlam veremedi. Zaten Arya'nın yemesini söyleyen sesi de onu daha fazla düşünmekten alıkoymuştu. İlk lokmadan sonra da dikkati tamamen yemeğe odaklanmıştı. Öylesine aç hissediyordu ki tabağını tamamen bitirmesi sadece dakikalar içinde olmuştu. Arya onun bu haline gülerken tabağından geri kalanları da ona vermişti. Arven onları da güzelce midesine indirmişti. Yediği yemeğe rağmen, ki bu, bugüne kadar yediği en fazla yemek olabilirdi, hala tok hissetmiyordu.

Günün geri kalan saatlerinde Arya ona binayı dolaştırdı ve onu birkaç kişiyle tanıştırdı. Bir ara Bars'ı görmeye bile gittiler. Revolver ekipleriyle ise hiç karşılaşmadılar. Cassie denen kız fazlasıyla yorulduklarını ve hala uyanmadıklarını söylemişti onlara. Buna Kai da dahildi. Arven yine de kendini bir okla vuran birine güvenecek değildi, o yüzden ilk Kai'a bakmıştı. Ona verilen odada adam gerçekten derin bir uykudaydı. Kapısında ise biri bekliyordu, bu Arven'i sinirlendirse de mantıklı düşünen yanı onlara da hak vermişti. Yine de bunu Axel'ı bulduğu an onunla konuşacaktı.

Bulduğu an...

Adam yine ortadan kaybolmuştu. Arven her ne kadar Arya'ya ondan bir süre uzak duracağını söylese de onun tuvalete gittiği bir an birkaç kişiye onu sormuş ve sonunda birinden odasını öğrenmişti. Elbette onu odasında bulamamıştı. Daha fazla oyalanmadan geri dönse de aklı o safir gözlerdeydi.

Shawn ve Jared günün ilerleyen saatlerinde sadece bir kez gözüne çalınmıştı. O da tuvalet sırası beklerkendi. Eve ise... Onu da bir ara Bars'ın yattığı odadan çıkarken görmüştü. Kız ona sadece bir an bakmış ve hızla gözlerini kaçırmıştı. Benjamin'i durdurup Karen'ı da sormuştu ama Benjamin kısa bir an kararsızlık yaşadıktan sonra hala bulamadıklarını söylemişti. Onun için endişeleniyordu, eğer ona bir şey olmuşsa en çok Kai'ın hissedeceklerinden endişelenmişti. Şimdi bile suçluluk duygusundan onlara bakamazken kardeşinin ölümüne sebep olması ruh halini daha da kötüleştirirdi.

Hava karardığında Arven yine mutfakta bir şeyler atıştırıyordu. Arya onu izlerken gülüyordu çünkü bu onun altıncı öğünü olmalıydı. Midesi bir türlü doymak bilmiyordu. Sürekli bir şeyler yemesi için onu teşvik ediyordu adeta.

Sonunda Arya onu çekiştirerek odalarına götürmek zorunda kalmıştı. Üzerlerini değiştikten sonra yatağa oturduklarında Arven ona yaşadıklarını sormak istemişti. Arya ise yine onu geçiştirmişti. Uykusu olduğunu söyleyerek kollarını ona sararak yatağa çekmişti. Arven onun göğsüne yayılmış saçlarını okşamaya başlarken üzerine gitmemeye karar vermişti. Zor şeyler yaşadığını tahmin ediyordu, anlatması da kolay olmazdı şüphesiz. Ona biraz daha zaman verecekti.

"Arya..." diye mırıldandı bir süre sonra. Hala parmakları kardeşinin yumuşak saçlarında dolaşıyordu.

"Hmm!" dedi Arya uykulu bir sesle.

Ona babasını soracaktı. Babasının hiç onu görmeye gidip gitmediğini ya da onun hiç onları görmek için gelip gelmediğini... Ama sonra vazgeçti. Cevaplar belki de canını yakacaktı. Daha çok da Arya'nın canını yakacaktı. Ve o kardeşinin daha fazla canının yanmasını istemiyordu.

Garipti. Uzun yıllar boyunca Lilian kardeşi gibi görünüp hayatını cehenneme çevirmişti ama şimdi Arya'nın hafif nefesleri göğsüne yayılıyordu. Onu gördüğünde sırf Lilian yüzünden korkacağını bile düşünmüştü ama öyle olmamıştı. Arven onun gerçek olduğunu anladığında zihnindeki tüm acı görüntüler silinmiş sadece kardeşine sarılmak istemişti. Şimdi ise artık bir nefes kadar yakınındaydı.

"Arven?" dedi Arya konuşmadığını görerek.

"Ben..." dedi Arven ve eğilip kardeşinin saçlarına ufak bir öpücük bıraktı. "Sadece seni çok sevdiğimi söyleyecektim."

Arya ona daha sıkı sarıldı. Başını göğsünde kaydırdı ve yarı kapalı gözlerle yüzüne baktı. Dudaklarında mutluluk dolu bir gülümseme vardı. "Ne kadar çok?" diye sordu ilgi bekleyen bir çocuk gibi.

"Kelimelere sığmayacak kadar..."

Arya yine gözlerini kapattı. İç çekti. "Arven..." dedi. "Ben seni evrene bile sığmayacak kadar seviyorum kardeşim."

Arven de gülümsedi. Onu gördüğü ilk andan beri gözüne takılan boynundaki dövmeye baktı. Garip bir örümceğe benziyordu. Parmakları saçlarından kardeşinin boynuna ulaştı. "Bunun anlamı ne?"

"İç içe geçmiş iki A," dedi Arya, gözleri açılıp yine kardeşinin gözlerini buldu. "Sen ve ben..."

Arven içine çöken hüzünle yutkundu ve Arya tişörtünün yakasını aşağıya çekti. Kalbinin üzerdeki peri kızı dövmesi ve kanatlarındaki nota işaretleri gözleri önüne serildi. Gözleri doldu. "Bu..." dediğinde neredeyse hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı.

"Bu da biziz," dedi Arya. Elini kardeşinin yanağına yaslandı. "Sen hep benimle ol diye yaptığım saçma bir şey işte."

"Saçma mı?" dedi Arven ve gözünden akan bir damla Arya'nın yüzündeki parmaklarına ulaştı. "Arya bu... Bu o kadar güzel ki."

"Senle ilgili olan her şey güzel Arven," dedi Arya. Sonra o hüzünden sıyrılmak istercesine güldü ve kardeşinin yüzündeki ıslaklığı temizledi. "Uykumu kaçırma," dedi sitem eder gibi. Başını çevirdi ve Arven'in eline uzanıp onu saçlarının üzerine bıraktı. Sev beni der gibi...

"Koca bir bebeksin," dedi Arven de ona ayak uydurarak.

"Çok konuşma kızım, saçlarımı okşamaya başla hemen!"

Arven onu geri çevirmedi, zaten nasıl yapabilirdi ki... Usul usul yine kardeşinin saçlarını okşamaya başladı. Kardeşini bir bebek gibi uyuttu. Nefeslerini dinlerken huzur buldu adeta. Keşke anneleri de yanlarında olabilseydi.

Gözleri yine dolmaya başladı ama hızla kapatıp açtı. Annesi yoktu artık belki ama kardeşi yanındaydı. Artık her şey daha güzel olacaktı.

Arya'nın sakin nefesleri uyuduğunu ele verirken Arven'in uykusu falan yoktu. Daha çok... Açtı. Midesinin sorunu tam olarak neydi bilmiyordu ama tıka basa dolu olduğu halde hala onu yemek yemeye teşvik etmesi hayret edilesiydi. Üstüne üstlük emindi ki bir parça daha yerse kusacaktı.

Arya'nın başını göğsünden kaldırdı ve yavaşça yatağa bıraktı. Üzerini düzeltti. Yataktan çıkıp ayakkabılarını sessizce ayağına geçirdi. Odadan yine sessizce çıktı ve merdivenlerden indi. Alt katın kapısından girdi. Etrafta dolaşan birkaç kişi vardı ama ona sadece bir an bakıp gözlerini kaçırdılar hemen. Sebebi muhtemelen kahvaltıda söylediği sözlerdi, en ufak bir pişmanlık ya da çekince hissetmedi. Kardeşine kötü gözle bakan ya da geçmişiyle ilgili ufacık bir kötü imada bulanan herkese karşı tavrı değişecek değildi.

Adımları yine mutfağı buldu. Kusacaktı belki ama yine de yemek yemek istiyordu. Kapıdan girdiği an içeride sadece bir kişi buldu. Elindeki su bardağıyla mutfak tezgahına eğilmiş Eve... Düşüncelere dalmış görünüyordu, öyle ki onu bile fark etmemişti.

İlerleyip buzdolabını açarken, "Bars nasıl?" diye sordu.

Bir an kızın kendisini duymadığını bile düşünmüştü ki, "İyileşiyor," dedi Eve. Sesinde rahatsız edici bir tını vardı. Yüksek değildi, her zamanki gibi aşağılayıcı da değildi ama yine de en az onlar kadar rahatsız ediciydi.

Arven dolaptan bir şey almaktan vazgeçip -üstelik sürekli bir şeyler isteyen midesine rağmen- dolabı kapattı. Ona baktığında Eve'i de kendisine bakarken buldu. Ona doğru yürüdü. Yanında durduğunda, "Peki, sen?" diye sordu. "Sen iyi misin?"

Eve onu uzun uzun süzdü. Sanki bir şeyin kararsızlığını yaşıyor gibiydi. Yüzü sonunda ona has o küçümseyici ifadeye bulandı. "Neden kendinden başka herkesi düşünüp duruyorsun?"

Arven'in gözleri kısıldı. "Çünkü kendimi düşünecek bir durumda değilim."

Eve isterik bir şekilde güldü. "Doğru, birazcık şu kafanı kullanıyor olsaydın en çok kendini düşünürdün ama sen..." Yüzünü buruşturdu. "Boş versene! Ne söylesem söyleyeyim anlamayacaksın."

Son sözleri bunlar olurken yanından gitmek için hareketlendi. Tam yanından geçiyordu ki Arven bileğini yakaladı. Eve'in başı ona döndü ve kahverengi gözleri gözlerini buldu. "Neden ağzında gevelemek yerine söyleyip kurtulmuyorsun Eve," dedi. "Belli ki ben aptalım ve kendi başıma bir şeyleri çözemiyorum. O halde beni bu zahmetten kurtar ha! Ne dersin?"

Eve sustu, bir an bakışlarını yere çevirdi. Sonra gözleri onu buldu ama bu kez o gözlerde safi bir öfke vardı. "Kardeşin nerede?"

"Odada," dedi Arven neden Arya'yı sorduğunu anlamayarak. "Uyuyor, neden soruyorsun?"

"Neden soruyorum?" diye gülerek tekrarladı Eve. Dudaklarını büzdü. "Sadece yine Ryder'ın odasında mı merak ettim."

"Anlamadım," dedi Arven, kötü bir his içine çökmüştü. Damağına hayali acı bir tat yayıldı.

"Senin sorunun da bu," dedi Eve. "Anlamıyorsun. İkisi... Kardeşim dediğin o kız ve Ryder... Onları dün gece Ryder'ın odasında gördüm."

"Saçmalama!" dedi Arven içini şiddetle dolduran öfkeyle. "Arya benimleydi."

"Çok eminsin," dedi Eve. "Ama ben de gördüklerimden eminim. İkisi..." Kaşları havalandı. "Fazla yakındı."

Arven ne yaptığının bile farkında olmadan Eve'in boynunu kavradı. Onu sürüklercesine itip sırtını buzdolabına yapıştırdı. Eve'in acıyla çarpılan yüzüne bakarken öfkesi daha da harlandı. "Yalanların..." dedi dişlerinin arasından. "Artık can sıkıcı olmaya başladı."

"O kıza..." dedi Eve zorlukla. "Güvenme! Kimseye... Güvenme! Kardeşim dediğin o kız sürtü-"

"Sakın!" diye böldü Arven parmaklarının baskısını artırarak. Buna rağmen Eve en ufak bir karşı koyma belirtisi göstermedi. "Beni kışkırtma Eve! Beni sakın kardeşimle kışkırtma! Ve sakın... Sakın ona bir daha hakaret etme! Yoksa seni öldürürüm. Anladın mı? Seni öldürürüm."

Eve bir şey söyleyecek gibi oldu ama vazgeçtiğini hemen belli etti. Ve ilk defa gözleri doldu. Bu Arven'in ona verdiği acıdan değildi, yüzündeki içsel bir acının yansımasıydı. "Özür dilerim," dedi sessiz ve boğukça. Bir an az önceki sözlerin özrü sanmıştı bunu ama nedense öyle olmadığını hissediyordu. "Ama... Yemin ederim, yemin ederim bir yolunu bulacağım."

Arven elini geri çekti, içindeki dinmeyen öfkeyle, "Şimdi ne saçmalıyorsun?" diye sordu.

"Bir yolunu bulacağım," diye tekrarladı kız onu duymamış gibi ve yanından geçip hızla kapıdan çıktı.

Arven kısık gözlerle arkasından baktı. Sözlerinden bir anlam çıkarmaya çalıştı ama ona duyduğu öfkeden bu mümkün olmadı. Belki de yanlış çıkarım yapmıştı. Onun kendini korumaya çalıştığına dair kendini kandırmıştı çünkü Eve'in hareketleri artık ona hiç normal gelmiyordu. Sürekli yalan söylemesi de cabasıydı. Üstüne üstlük buna kardeşini de dahil etmesi artık Arven için son noktaydı. Onu artık zihninde aklamayacaktı.

Mutfaktan çıktı, midesi hala bir şeyler isterken bunu göz ardı etmek zor olmuştu ama başarmıştı. Alt katta dolaşanlar odalarına çekilmişlerdi, sadece tek ekranın başında Benjamin denen çocuk oturuyordu. Onu görünce gülümsedi ama Arven onun gülümseyişine karşılık veremedi. Gözlerini çevirip dışarı çıktı ve merdivenlere yöneldi. Üst katta kısa bir an durdu ve gecenin derin karanlığına göz gezdirdi. İç geçirdi. İçi de gece kadar kararmaya başlamıştı sanki.

Odasına doğru adımlamaya başladı ama kapısının önünde durdu. Başını koridorun sağına çevirdi. Aklını kemiren şeyler kendine bir cevap bulduğunda yönü de değişmişti.

Balkonu adımladı, oradan sağa döndü. Karşısındaki kapıya bakarken adımlarının hızını kesmedi. Sonunda onun kapısının önündeydi. Axel'ın...

Arya ile konuşmaları yine kulaklarında yankılandı ama aynı hızla silindi. Onu görmek istiyordu. Onu görmezse ölecekmiş gibi hissediyordu. "Tanrı aşkına!" dedi kısık sesle. Ne ara ona karşı duyguları bu denli artmıştı? Buna da anlam veremiyordu ama artık üzerine de düşünmek istemiyordu. Sadece...

Onu görmeliydi.

Onunla konuşmalıydı.

Kapıyı usulca çaldı ve içeriden gelen onay içeren ses ile araladı. Yine de ne kapı kolunu bıraktı ne de kapıyı tamamen açtı. Araladığı mesafeden içeriye baktı. Görüşüne sadece gri örtüleriyle eski bir yatak girdi. Yanında ise üzerinde içeriye loş sarı bir ışık yayan bir abajur olan bir komedin... Tam kapıyı biraz daha aralıyordu ki bileğinin kavranmasıyla kendisini artık odanın ortasında buldu. Nefesi bu ani hareketle hızlanırken açık saçlarının bir kısmı yüzüne serilmişti. Gözleri safir mavisi gözlerle buluşurken onun eli yüzündeki saçları yavaşça kenara çekip avuç içi yanağına yaslandı. "Neden bu kadar geç kaldın Esin Perisi?"

"Beni mi bekliyordun?" dedi kısık sesle Arven. Elinde değildi, onun büyüsüne kapılmamak mümkün olmuyordu.

"Kendimi bildim bileli..." dedi Axel, Yanağındaki elinin başparmağı yüzünü okşadı, "seni bekliyorum ben."

"Beklemek yerine..." dedi Arven, mayışmak üzereymiş gibi çıkmıştı sesi. "Sen gelseydin o halde."

"Neden gelmediğimi biliyorsun," dedi Axel.

"Seni suçlayacağımdan mı korktun?" Başını hafifçe iki yana salladı. "Zeki olduğunu iddia etmiştin. Söylesene, nasıl oluyor da seni suçlayacağımı düşündün?"

"Zeki olduğumu iddia etmedim," dedi Axel. "İddia etmek bir konuda diretmektir. Ben zeki olduğumu defalarca gözler önüne serdim. Hesap etmediğim şey senin de benim kadar zeki olmandı."

Arven istemsizce gülümsedi ama buna aynı hızla son vardi. Önce kafasındaki soruların cevabını alacaktı. "Bana o günü anlatmanı istiyorum," dedi. "Sonra seni öpeceğim zaten."

İşte bunu söyleyeceğini hesap etmemişti ama yine de pişman değildi. Onu öpmek istiyordu ve öpecekti.

Axel'ın dudakları vahşi bir ifadeyle yukarı kıvrıldı. Elini onun yüzünden indirdi ve elini kavradı. Onu yavaşça yatağa yönlendirdi ve Arven'in oturmasıyla yanına oturdu. "Teşkilat ikiz çocukların listesini tutar," diye başladı Axel söze. "Bu sadece Amerika için geçerli değil. Dünya çapında bir listeden bahsediyordum."

"Bu imkansız," dedi Arven yüzünü buruşturarak.

"Teşkilat'ın uzantısının sadece gördüğün ya da duyduğun kadarla sınırlı olduğunu sanıyorsan evet imkansız ama Gündönümü Teşkilatı'nın her ülkede birlikleri vardır. Elbette tamamen tüm ikiz çocukları bulamazlar. Kayıtlı olmayanlar ya da kaçırılanlar gibi değişkenler var ama çoğunun bilgisine sahipler."

"Eğer ikizlerden biri ortadan kaybolur ya da ölürse diğer çocuğu ve aileyi gözetim altına alırlar," diye onu devam ettirdi Arven.

Axel başını salladı. "Kyle sana bir şeyler anlatmış. Evet, aile kontrol edilir ve asil kan olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. O gün Franklin seni kontrole gelirken yanında ben vardım. Baban seni dışarı çıkardıktan sonra kölelerimle önce onu kontrol ettim."

"Gölgeleri görüp görmediğini deniyordun."

"Evet ama baban onları görmedi."

"Ya da seni kandırdı çünkü babamın bir asil kan olduğunu bana en başında sen söyledin."

"Hayır, Arven," dedi Axel. "Baban gölgeleri gerçekten görmedi."

"Anlamıyorum," dedi Arven kafa karışıklığıyla. "Bunu engellemesi mümkün mü?"

"Sence?" diye sordu Axel. "Yıllarca bir ilaçla engellemedin mi?"

Arven'in kaşları şaşkınlıkla aralandı. "İlaçlar... Onları çoktan imal etmiş miydi yani? Ama Arya..." İçinde yine yoğun bir öfke başgösterdi. "Neden Arya'yı korumadı o halde? Neden onu o kahrolası örgüte feda etti?"

"İki ihtimal var," dedi Axel. "İlki kardeşinin ruhları görebildiğini gizlemesi ve babanın bu yüzden onun normal olduğunu sanması. İkincisi ise ilacın imalatını ve testini ancak Arya gittikten sonra tamamlamış olması. Muhtemelen ikincisi çünkü ilacın imalatını tamamlamış olsaydı hanginizin asil kan olduğunu beklemez ve bunu ikinize de kullandırırdı."

Gözleri dalgınlaştı. "Onu yine de affetmeyeceğim," dedi burum buram öfke kokan bir sesle.

"Layık olmayan birini affetmek aptallıktır zaten," dedi Axel.

Arven yine ona baktı, kaşları çatıldı. Sözüne sinirlenmemişti, daha çok babasına öfkesi artmıştı. "Sence babam affedilmeye layık biri değil mi?"

"Arven," dedi Axel ve elini avucunun arasına aldı. "Baban da dahil canının yanmasına her kim sebep olmuşsa bence değil affedilmek yaşamaya bile layık değil."

Söyledikleri ürperticiydi. Arven onun bu tür sözlerine daha önce de maruz kalmıştı ve o zaman bunun onu ürküttüğünü biliyordu ama şimdi... Şimdi bu sözleri onu delice etkiliyordu. Hoşuna gidiyordu.

"Haklısın," dedi ona istemsizce yaklaşırken. Axel Ryder bir mıknatıstı ve onu kendine çekiyordu. "Sonra peki?" dedi. "Babamı kontrol ettikten sonra ne oldu?"

"Franklin onun normal olduğuna kanaat getirdi ama yine de beni senin peşinden gönderdi. Seni de kontrol etmeliydi. İşini sağlama almak ister."

"Peşimden mi geldin?"

"Peşinden geldim," diye onayladı Axel. "Uzun süre yürüdün, sonunda bir evin bahçesinden girdin." Rastgele yürümüştü, şimdi bile o evin kime ait olduğunu bilmiyordu. Sadece oturacak bir yer aramış ve evin bahçesindeki banka oturana kadar durmamıştı. "Ben de bahçe duvarının arkasından seni izledim."

"Duvarın aralığından falan herhalde."

Axel başını iki yana salladı. "Gölgeni yani ruhunu izledim."

Yüzü şaşkın bir ifade kazandı. "Yaşayanların ruhlarını da görebilir miyiz?"

"İstersek elbette," dedi Axel. "Zor değil."

Arven'in şaşkın ifadesi aynı hızla kayboldu. Şimdi ondan gizlediği bir gereceği daha öğreneceği andı. "Peki, Arya mesela... Ya da herhangi bir asil kan da bunu yapabilir mi?"

Axel kısa bir an sustu ve onun yüz ifadesini süzdü. Dudağının sağ kıvrımı yukarı hareketlendi. "Biliyorsun," dedi bir tespitte bulunur gibi.

"Üstün Asil olduğunu mu?" dedi Arven öfkeli sesiyle. "Biraz geç kavradım, düşündüğün kadar zeki değilim ha, ne dersin?"

Ruh emiciler insanların duygularıyla beslenir, biz ise ruhlarla...

Ona günler önce böyle demişti. Biz demişti. Sen değil. Ve sadece Üstün Asil'ler ruhlarla beslenirdi.

"Düşündüğümden daha zekisin," dedi Axel gülümseyişini bozmadan. "Sadece eksik parçalara geç sahip oldun."

Arven bu kez sözlerinden etkilenmedi. Bir belirip bir kaybolan öfkesi yine belirme evresindeydi. "Revolver bilmiyor," dedi bir tespitte bulunarak. "O yüzden gözlerini bir kumaşla gizliyordun."

"Fiziksel değişimi kontrol edebiliyorum," dedi Axel. "Ama yoğun güç kullanımında gözlerin değişimine engel olamıyorum."

Arven de başını salladı. "Peki, Yuva biliyor mu?"

"Hayır," dedi Axel. Kısa bir an sustu ve "Arya..." dedi sonra. "Arya biliyor, beni gördü."

"Diğerlerinden neden gizliyorsun peki?" Dudaklarını büzdü. "Ya da gizliyoruz mu demeliydim?"

"Üstün Asillerden korkuyorlar çünkü," dedi Axel.

"Neden?" dedi Arven, yüzü ekşi bir şey yemiş gibi buruştu.

"Çok güçlüyüz Arven. Sahip olduğumuz güç saniyeler içinde hepsini öldürmemizi bile sağlayabilir. Bu da onları korkutuyor, tabii bir de Teşkilat'ın etrafa yaydığı Üstün'ler canavardır imajı var. Yuva'daki her bir kişi eski teşkilat üyesi. Ya öldü sanılan ya da öldürülmesi emredilen... Ben onlara yeni bir yol çizmeseydim eninde sonunda Teşkilat ya da Tarikat tarafından avlanacaklardı. Yine de bunu söyleseydim bana katılmak yerine kaçmanın yolunu ararlardı."

"Ekibinden bunu gizleme nedenin neydi peki? Yani Yuva'yı... Onlara ailem demiştin ama onlardan böylesine önemli bir bilgiyi bile gizledin. Aslında..." Kaşları çatıldı. "Sen onlardan her şeyi gizledin. Kyle meselesi mesela... Neredeyse ölüyorlardı."

"Eğer onlara Kyle'ın hastalığını anlatsaydım, o ekibi de kaybederdim. Kyle zaten bastırılmıştı ve Franklin'le yaptığım anlaşma Kai içindi. Eğer ekibe herhangi bir şey söyleseydim..."

"Beni bile gizlediler," diye sözünü keserek itiraz etti. "Bunu da gizlerlerdi. Dahası bunu bilmeye hakları vardı."

"Peki, Karen?" diye sordu Axel. "Kai diye bir kardeşi olduğunu sanıyor ama Kai sadece bir kişilik."

Arven unuttuğu bir gerçekle tekrar yüzleşti. Net olarak Kyle'ın gerçek Kai'ın ise kişilik olduğuna o an emin oldu. "Yani kardeş değiller..."

"Kardeş olduklarını sanıyorlar," dedi Axel. "Hem Karen, hem de Kai. İkisine de böyle bir sahte bir bilgi empoze edildi."

"Ama neden?" dedi Arven.

"Karen Revolver'daki çürük yumurta Arven," dedi Axel. "Benim seçmek zorunda bırakıldığım tek kişiydi. Franklin Kai'ı almamı ancak böyle bir durumda kabul etti. Eğer gerçek ortaya çıkarsa Karen bu yalanı hazmedemezdi ve Kyle'ın varlığının açığa çıkmasına neden olurdu. Franklin'in böyle bir şeye yeltenmesinin nedeni de buydu. Bu da ikisi, hatta belki ekibi de ölüme götürürdü. Diğerlerine söyleme konusuna gelince... Böylesine bir bilgi aynı binanın içinde yaşayanlar her bir kişinin eline verilmiş fitili ateşlenmiş bir bomba demekti."

"Onu hala bulamadılar," dedi Arven yine düşünceli bir sesle. Endişesi yine gün yüzüne çıktı.

Axel, "Aramıyorlar," dediğinde gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Ne?"

"Sana söyledim, Karen çürük yumurtaydı. Etrafları sarıldığında Shawn ve Jared'ı bırakıp kaçtı. Kurtuluşları olmadığını düşündü şüphesiz, Yuva olmasaydı öylesine bir saldırıdan da kurtulamazlardı zaten. O da buna güvendi şüphesiz."

Arven Shawn'ın yüzündeki öfkeyi hatırladı. Şimdi her şey yerli yerine oturmuştu. Gerçekten onları bırakıp kaçmıştı. Endişesinin yerini nefretin alması sadece saniyeler içinde oldu. "Bunu nasıl yapabildi? Nasıl?"

Axel, "Bu ilk ihaneti değil," derken sesinde korkutucu bir tını vardı artık. "Daha önce de bunu yaptı, sadece ekip içimizden herhangi birinden böyle bir şey beklemediği için göz ardı etti. Zaten eğer söz konusu bir ihanetin düşüncesi bile olsaydı liderleri anlardı."

"Ve sen anladın," dedi Arven. "O halde neden sessiz kaldın?" Axel cevap vermeden Arven cevabı kendisi buldu. "Çünkü onu ekipten atamazdın, uyaramazdın bile."

"Franklin'le yaptığım anlaşmadan dolayı onu atamazdım," diye onayladı Axel. "Uyardığımda ise sorgulamaya başlamasına neden olurdum, neden uyarmakla yetindiğimi sorgulardı çünkü böyle bir şeyin düşüncesine bile izin vermem ben."

"Sen de anlamamış gibi yaptın," dedi Arven. Axel başını sallayınca Arven iç geçirdi. "Shawn ve Jared... Bu onları fazlasıyla yaraladı, Kai öğrenirse..."

"Toparlanırlar," dedi Axel. Sesinde umursamaz bir tını vardı. "Bars iyileştiğinde, en azından biraz daha toparlandığında hepsiyle konuşacağım. Yeni düzene adapte olurken Karen'ı geri plana atmaları zor olmaz."

Kimse aile olarak sahiplendiği birinin ihanetini geri plana atamazdı. Arya ona ihanet etmemişti belki ama ona yaptığı şeyi atlatması bile Arven için kolay olmamıştı. Hele ki ihanet... Bu atlatılmazdı, hep bir yara olarak kalırdı. "Kai peki? O nasıl toparlanacak?"

"Toparlanmak zorunda," dedi Axel keskin bir sesle. Arven'in Kai için duyduğu endişe daha da arttı.

"Ona benim söylemem izin ver," dedi sadece. Axel başını sallayınca, "Karen'a ne olacak?" diye sordu.

"Diyelim ki onu bulduk... Sormak istediğin bu mu?" Arven başını salladığında Axel gülümser gibi oldu ama bu buz gibi bir ifadeydi. "Sen ne olmasını isterdin?" Arven ister istemez dişlerini sıktı. Zihninden geçenleri dillendirmeye korktu, gözlerini kaçırdı. "Söyle," diye teşvik etti Axel. "Düşündüklerini söylemekten çekineceğin son kişi benim."

Arven tekrar ona baktı. Öfkesini görmesine izin verdi. "Ölmesini istiyorum ve..." Öfke dolu sıkıntılı bir nefes verdi. "Bu beni korkutuyor. İhanet evet korkunç bir şey ama sırf bu yüzden ölmesini istemek... Bu beni de en az onun kadar korkunç biri yapıyor. Üstelik Kai... Karen'ın ihaneti zaten canını feci yakacak. Ölmesi ise onu mahveder. Buna rağmen..." Sesli bir nefes verdi. "Bu hisse engel olamıyorum."

Tüm bu öfkesinin, korkunç düşüncelerinin nedeni onu iyileştirmek için kullandığı gölgelerdi. Bunu biliyordu ama dillendirmemişti. Bunu dile dökmek onu en ufak bir ihtimal de olsa suçlamak demekti. Axel bunu onun için yapmıştı, hala nefes alıyorsa bunu ona borçluydu.

Axel'ın bir şey söylemesine izin vermeden, "Beni izleme meselesine dönelim," dedi. Bu tatsız konudan ne kadar çabuk uzaklaşırsa o kadar rahatlayacaktı. "Beni izledin ve sonunda denedin. Nelere sebep olduğunu görecek kadar bekledin mi merak ediyorum sadece."

Axel başını ağır ağır salladı. "Çığlık atmaya başladın. Öylesine çığlık attın ki gölgeler çılgına döndü. Onları zapt etmek benim için bile zor oldu. En azından o yaştaki gücüme ağır geldi."

"Ve kendimden geçtim," dedi Arven dişlerinin arasından. "İlk kez onları görmüştüm ve Arya'nın hastalığının bana da geçtiğini sanmıştım. Öylesine korkmuştum ki..." Çenesiyle onu işaret etti. "Sen ne yaptın peki? Beni denedin ve gölgeleri gördüğümü anladın. Beni o halde gördükten sonra ne yaptın?"

"Bayıldın ve etrafına insanlar birikmeye başladı," dedi Axel her zamanki sabit sesiyle. Onun öfkesini görmemiş gibi davranıyordu. "Babanın laboratuvarının yakınlarında olsaydın eğer, Franklin zaten her şeyi anlardı. Senin şansın oradan fazlasıyla uzaklaşmış olmak oldu ama yine de insanlardan birinin seni tanıması ve babana ulaşma ihtimali hala vardı. O yüzden hızlı hareket edip geri döndüm. Franklin'e normal olduğunu söyledim. Zaten babanın da gölgeleri görmemesi artık orada kalmasını gerek olmadığını gösteriyordu." Hafif bir nefes alırken kısa bir an sustu. "Arabaya binip gittik."

Arven dudağının içini kemirmeye başladı. "Ama sonrasında beni izledin."

"Her zaman değil," dedi Axel. "Franklin'in gözü çoğu kez üzerimde olurdu, o yoksa bile bunu askerleri yapardı ama fırsat buldukça... Evet, seni izledim."

"Senin gibi olduğum için mi? Beni bu yüzden mi ifşa etmedin?"

"Sana çekildiğim için, hayatımı sana bağladığım için," dedi Axel. Elini kaldırıp onun göğsüne bastırdı. "Seninle tamamlanacağımı bildiğim için..."

Eli yanağını hafifçe yine okşadı ama parmakları her zaman yaptığı gibi bu kez dudağının altındaki o lekeye ulaşmadı. Yüzünü ona yaklaştırırken nedenini de anlamıştı. Soluklanmak için kalbine ulaşmak istemişti.

Yumuşak dudaklar dudaklarına dokunana kadar en azından o öyle sanıyordu.

Axel onu öpmüştü.

Beklenmedik bir şekilde gerçekleştirdiği bu eylem Arven'i kısa süre hareketsiz kıldı. Dudaklarındaki dudaklar hareket ettiğinde ise elleri birden onun ensesindeki saçları kavradı. Onu öptü, hatta sanki hissettiği o yoğun açlık sanki onaymış gibi açlıkla öptü.

Axel da öyleydi şüphesiz. O ilk dokunuşundaki yumuşaklıktan eser yoktu. Onun bu sert ve yırtıcı halini yadırgamalı mıydı, bilmiyordu ama şu an sanki istediği tek şey buydu. Bu onu ilk öpüşüydü ve yıkıcıydı. Arven damarlarındaki kanın bu kez öfkeden değil onun dudaklarından yayıldığını hissediyordu. Dudakları acıyla yanıyordu belki ama dursun da istemiyordu. Damağında kan tadı hissettiğinde de, o kanın kendi kanı olduğunda da istememişti.

Sonunda nefes nefese durdular. Ancak o an ne kadar dağıldığını fark edebildi. Saçları karışmış, dudakları şişmişti. Hızlı aldığı nefeslerle gözlerini açtığında sanki karşılaştığı safir gözler daha da gölgelenmişti. Axel elini yüzüne yasladı, başparmağı dudağının altında bir şerit çizdi. Yine kısa bir an kalbinin gölgesine dokunduğunu düşündü ama başparmağındaki kan amacının başka olduğunu gösteriyordu. Dudağındaki sızı o an kendini daha belirgin kıldı.

Axel kana baktı ve sonra elini çekip kanlı parmağını yaladı.

Arven buna nasıl bir tepki vereceğini bilemedi. Aslında yaptığı bu şey onu ürkütmeliydi belki ama aksine hoşuna gitmişti. Böyle bir şey nasıl bir insanın hoşuna giderdi ki?

Axel gözlerini ona çevirdiğinde Arven hala ilk söylemesi gereken şeyin ne olduğunu düşünüyordu ama Axel onu bu yükten de kurtardı. Dudaklarının sağ köşesi serseri bir ifadeyle yukarı kıvrıldı. "Konuştuktan sonra beni öpeceğini söylemiştin, verdiğin sözlerin arkasında durmalısın."

"Doğru," dedi Arven. "Ve ben hala sözümü tutmuş sayılmam."

Dudağındaki acıya aldırmadan dudaklarının tekrar buluşmasını sağladı. Bu öncekinden de feciydi. İçindeki duygular bir araya toplanmış ve büyük bir patlamaya sebep olmuştu adeta. Bir an oturuyordu, bir an kendini yatakta yatarken buldu ama dudaklarını ondan bir saniye ayırmadı. Üzerindeki tişörtünün eteklerinden süzülen soğuk eller teninde gezinmeye başladı. Ürperdi ama bu onu sanki daha da vahşileştirdi.

Nefesi yetmemeye başlamıştı belki ama boğulmayı bile göze alırcasına geri çekilmedi. Öylesine vahşi bir arzuydu ki bu, hayatı boyunca sadece bir parçasını bile hissetmemişti. Eğer yoğun açlığı yine kendini belli etmeydi, sonuna kadar giderdi. Onu istiyordu çünkü. Axel'ın da onu istediğini biliyordu, iliklerine kadar hissediyordu.

Ama şu kahrolası midesi...

Ellerini Axel'ın göğsüne dayadığında Axel dudaklarını zorlukla ondan kopardı. Çatılan kaşları onu durdurmasının memnuniyetsizliğini yansıtırken hislerini gizlemeye bile uğraşmamıştı. Arven nefes nefese ona bakarken, "Bu çok güzeldi," dedi sonunda. "Gerçekten çok... Tanrım! Muhteşemdi ama..."

"Ama?" diye sorguladı Axel, sesi sertti.

Arven gözlerini kaçırdı, az önceki halleri, hatta şu an bulundukları hal bile onu utandırmamışken onu durdurmasının nedenini söylemekten utanmıştı. "Sorun ne?" dedi Axel yanağını hafifçe okşayarak. Sesi yumuşamıştı.

Arven iç geçirdi ve kaçırdığı gözlerini sonunda ona çevirdi. "Ben..." dedi ve derin bir nefes alıp itiraf etti. "Açım."

"Anlamadım," dedi Axel. Gözleri hafifçe kısılmış mavi gözlerini gölgelemişti.

"Doymuyorum," diye homurdandı Arven. "Kendimi sürekli aç hissediyorum. Seni hala öpmek istiyorum ama açlığım... Beni rahat bırakmıyor işte. Bir de..."

"Bir de?" diye sorguladı Axel, dudakları artık hafifçe yukarı kıvrılmıştı.

"Dünden sonra biraz farklı hissediyorum işte."

"Nasıl farklı?"

"Öfkeliyim," dedi Arven ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Sürekli birilerine saldırma eğilimim var." Göz devirdi. "Hatta saldırmış bile olabilirim."

"Olabilirsin?" diye sorguladı Axel tek kaşı havalanırken.

"Eve'in boynunu sıktım." Dudağının içini dişlerken Axel'ın vereceği tepkiye dikkat kesildi ama ondan beklediği gibi bir tepki alamadı. Hatta belirgin dudak kıvrımları daha da yukarıya yol aldı. Sanki bu hoşuna gitmiş gibiydi. Saçmalıyordu, böyle bir şey kimsenin hoşuna gitmezdi.

"Neden peki?" dedi sonunda.

Arven hala yattığı yerde omuz silkti. "Nedeni önemli değil. Ben..." Yine sıkıntılı bir nefes aldı. "Bu öfkeden ne zaman kurtulacağım? Yani gölgelerin üzerimde bıraktığı etki... Ne zaman geçer? Sürekli birilerine saldırmak istemek, kendimi dizginlemeye çalışmak... Çok yorucu."

Axel başını hafifçe omzuna doğru eğdi ve gözlerini onun gözlerinde dolaştırdı. "Arven..." dedi büyüleyici sesiyle. "Kendini dizginlemek zorunda değilsin."

"Beni dinlemiyor musun?" dedi Arven. İşte yine oluyordu, o öfke en ufak açıkça içine yayılıyordu. "Sana saldırganım diyorum."

"Dinliyorum," dedi Axel. "Ve anlıyorum da ama saldırgan olmak düşündüğün kadar kötü bir şey değil." Arven'in kaşları daha da çatılırken devam etti. "Kötü olan şey kontrolsüz bir saldırganlık."

"Az önce söylediklerimden saldırganlığı kontrol edebildiğim sonucunu mu çıkardın?" diye çıkıştı Arven. "Eğer ölseydi, bahse varım boynuna biraz alçı dökerek parmak izlerimi bile çıkarabilirlerdi."

Tanrı aşkına! Ölüm düşüncesi neden onu ürkütmek yerine kanını kaynatmıştı? Tıpkı Karen'da olduğu gibi...

"Saldırganlığın," dedi yavaşça. "Açlığından."

Arven normal bir tepki verdi. Sonunda beklediği utanç hissi geldi. Sahi az önceki hali de neydi öyle? Gerçekten Axel onun iştahla beklediği bir yemekmiş gibi davranmıştı. Gerçi sonuca bakılırsa, karşısındaki bu genç adam da onu öyle görmüştü. Hatta dudağındaki yara onun daha aç olduğunu kanıtlar gibiydi.

Yine de utancı gözlerini kaçırmasına neden olacaktı ki Axel çenesini hafifçe kavrayıp ona izin vermedi. "Hayır Arven," dedi. "Bana olan açlığından bahsetmiyorum. Gerçek açlığından bahsediyorum."

"Midem tamamen dolu," dedi Arven konunun değişmesinden, aslında asıl yere geri dönmesinden memnun olarak. "Bugün en az altı öğün yemek yedim."

"Aç olan miden değil zaten."

Arven anlamayarak kaşlarını çattığında Axel geriye kaydı ve doğruldu. Elini ona uzatırken, "Gel," dedi.

Arven bunu da anlamadı. Nereye gidiyorlardı şimdi? Yine de parmakları onun soğuk parmaklarını kavradı ve Axel yataktan kalkıp kapıya ilerledi. Saat geç olduğu için dışarıda kimse yoktu. Gecenin karanlığı ve bözeklerin çıkardığı ürkütücü ses hariç...

Axel merdivenlerden inip Arven'i motelin bahçe kapısına yönelerdirdi ve dışarı çıkardı. Arkalarındaki kapı yavaşça kapanırken Axel bozuk yolu geçerek karşıdaki boş araziye ilerledi. Sonunda durup başını yukarı kaldırdı. Kuzgunlar o an göç eden bir kuş sürüsü gibi tepelerinin üzerinde süzülmeye başladı. Arven ürkmeyi bekledi ama içinde en ufak bir korku bile oluşmamıştı. Belki geçen sürede onları görmeye biraz daha alışmıştı ama onları gördüğü an hiç bu kadar tepkisiz olduğu bir an da olmamıştı.

Axel safir gözlerini ona çevirdiğinde o da ona baktı. "Neden buradayız?"

"Açsın," dedi Axel ve gözleriyle kuzgunları işaret etti. "Onlara..."

"Anlamadım," dedi Arven yanlış duymuş gibi.

"Ruhun aç," dedi Axel neredeyse hissiz sayılabilecek bir sesle.

Arven'in kaşları çatıldı. Burada yanlış bir şeyler vardı ama aynı zamanda cezbedici bir şekilde doğru geliyordu.

Midesi burkuldu. Açlığı gerçekten gölgelere miydi? "Öyle olsa bile onlarla beslenemeyeceğimi kendin söylemiştin."

"Yanlış," dedi Axel. "Sana onlarla beslenmenin tehlikeli olduğunu söylemiştim."

"Bu benim açıklamamdan daha kabul edilebilir bir açıklama değil," dedi Arven yüzünü ekşiterek.

Axel ona doğru döndü ve ellerini aniden beline sarıp onu kendine çekti. Bedenleri birleşti, Arven onun büyülü etkisi altında ezilirken önce dudaklarına sonra gözlerine baktı. "Onlarla beslenmen tehlikeli Arven," dedi Axel, "ama artık sen de tehlikelisin. Biz tehlikeliyiz."

Arven kalbinin ritminin mantıklı yanıyla yine kanlı bir savaşa girdiğini hissetti. Gözleri yine onun dudaklarında gezmeye başladı. Nefesi hızlandı. Arsız bir arzu aldığı sesli nefesle ciğerlerine doldu sanki. "Yine de..." dedi zorlukla. "Bu kulağa güzel bir şey gibi gelmiyor. Onları yemek istemiyorum."

"Hayır istiyorsun," dedi Axel. "Kendini dinle! İsteklerine kulak ver!"

Kahretsin! Evet, istiyordu.

Hissettiği yoğun açlık içinde bir şeyler kıvranmaya başlamasına neden oldu. Kuzgunlara çevirdiği gözleri sanki iştah açıcı bir yemeğe bakarmış gibiydi. Dudaklarını yaladı. Dudağındaki kurumaya başlamış kanın metalik tadı yine damağına yayıldı ve sanki bu onu biraz daha kışkırttı.

Başını hızla iki yana salladı. "Bu yanlış."

"Kime göre?" dedi Axel. Neden böyle konuşuyordu?

"Neyin var senin?" dedi kendini toparlamaya çalışır gibi. Yanlış ya da doğru... Yanlış ya da doğru... "Yanlış..." dedi, "Bu yanlış. Neden beni engellemek yerine teşvik ediyorsun?"

"Sana benim kraliçem olduğunu söyledim," dedi Axel. Boynundaki saçların bir tutamını parmaklarına alıp hafifçe okşadı. "Kraliçem her sözü emirdir dedim ama istekleri... Eğer kraliçem isteklerini dile dökemiyorsa ben dile dökerim ve o istekleri karşılamasını sağlarım."

Arven onun sözlerinden etkilenmemek istedi ama yine her zamanki gibi başarısız oldu. "Bu istek normal değil," dedi sadece.

"Arven daha önce de beslendin," dedi Axel. Onu kurtardığı andan bahsediyordu.

"Ve Eve'in boğazına sarıldım," dedi Arven. "Onu öldürebilirdim."

"Ama öldürmedin. Gölgelerle beslenmek tehlikelidir ama nerede duracağı bilirsen bu senin için bir tehlikeden çok ödül olur."

"Nerede duracağım konusunda en ufak bir fikrim dahi yok," diye itiraf etti Arven. "Öncekinde de yoktu, beni sen durdurmuştun."

"Eve'i öldürmeni engelleyen kimdi o halde?" diye sordu Axel. Arven cevap vermeyince, "Sendin," dedi. "Kendini kontrol edebiliyorsun. Bana ihtiyacın yok. Ne kadar güçlü olduğunu biliyorsun. Artık kendine bir şeyleri kanıtlamalısın. Kendinden korkmadığını, onlardan korkmadığını... Daha çok da..."

Yüzünü ona yaklaştırdı ve yine dudakları dudaklarını buldu. Konuşurken hafifçe dudakları dudaklarını okşadı. "Ruhunu besle..." diye fısıldarken, nefesi de dudaklarının sızlamasına neden oldu. "Ya ruhunu besle ya da birine saldırmamak için kendini durdurmaya çalışmaya devam et ama şunu bil ki açlığın artmaya devam edecek ve seni daha çok zorlamaya başlayacak."

"Bu..." dedi Arven ne ara kapattığını bilmediği gözlerini açarak. Kalbi yine ezici bir üstünlükle mantığını arkada bırakmıştı. "İşe yarayacak mı?"

"Açlığın dinerse öfken de diner," dedi Axel.

Arven onun gözlerine bakarken derinlere çekiliyor gibiydi artık. Gözleri her zamankinden bile güzeldi sanki. Yıldızların parlak ışıkları harelerinin içinde dans ediyor gibiydi. Büyülenmişti. Sesli bir nefes verirken, "Tamam," dedi. Sarhoş biri gibi tek kelime yuvarlanarak çıkmıştı dudaklarından. "Ama duramazsam..."

Başını hafifçe iki yana salladı. Beni durdur diyecekti ama zaten Axel'a bunu söylemesine gerek yoktu. Önceki gibi onu durdururdu. Onu tehlikeli bir şeye sürükleyebilecek en son kişi oydu. Sadece öfkesini bastırmasını istiyordu, ruhunun biraz doyup onu rahat bırakmasını istiyordu.

Bunu onun için istiyordu.

"Eğer yine de yapmak istemiyorsan..." dedi Axel yumuşakça. "Öfkeni dizginlemenin başka yollarını da bulmaya çalı-"

"Hayır," diye böldü onu. Öfkesini dizginlemenin bir yolunu bulur muydu, evet. Ona güveniyordu ama bu ruhundaki açlığı gidermezdi. Belki de daha yoğun bir şekilde geri getirirdi. "Yapacağım."

Axel ona gülümsedi ve kollarını belinden çözüp bir adım geriledi. Arven derin bir nefes alıp başını yukarı kaldırdı. Gözlerini kapatırken yavaşça dudaklarını ıslattı. Burnundan derin bir nefes daha aldı ve ruhunun açlığını serbest bıraktı. Onları kendine çekmesine bile gerek yoktu, zaten bunu nasıl yapacağını da bilmiyordu ama ruhu biliyordu. Ruhu onları istiyordu.

Sadece saniyeler içinde bir gölgenin bedenine gömüldüğünü hissetti. Zevkle inlemekten kendini alamadı. O kadar lezzetliydi ki...

"Lezzetli!" diye mırıldandı. Hayır, lezzetli kesinlikle hissettiği yoğunluğu tanımlayacak bir kelime değildi. Bu şekeri düşen birinin damağındaki ilk çikolata parçası gibiydi.

Ve bir tane daha...

Tanrı aşkına! Zevkten ölebilirdi.

Bir gölge daha ruhunun derin açlığına yem olurken gözlerini açtı. Üç gölge... Doymuş muydu peki?

Sanmıyordu.

Gözleri Axel'ı bulurken onun gözlerindeki tutku gülümsemesine neden oldu. "Bir tane daha?" dedi mızmız bir çocuk gibi. İtiraz edecek olma ihtimali bile onu hem delice korkup hem de öfkelendirmişti.

Axel ona yaklaştı ve dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı. Tek kolu tekrar beline dolanırken düşündüğü gibi olmadı. Axel onu engellemedi ya da herhangi bir itiraz cümlesi kurmadı. Aksine elini havaya kaldırdı ve bir kuzgunu kavradı. Arven onun avucunda çırpınan kuzguna aç gözlerle baktı. Dudağını ısırdı ve yutkundu.

"Onu istiyorsun," dedi Axel tehlikeli ama cezbeden bir tınıyla.

Arven başını salladı. "İstiyorum."

Mantığı bu kez kalbinin değil açlığının esiri oldu ve çığlık attı ama Arven artık mantığının sesine sağırdı.

Axel onun tamamen kendi bedenine yaslarken kuş, gölge, avuçlarının içinde çırpınıyordu. Bir ruhun amansız ve vasıfsız çırpınışlarıydı bunlar.

"O halde kraliçemin ruhunu doyuralım," dedi Axel. Dudakları sertçe yine dudaklarını bulduğunda gölgeyi Arven'in göğsünden içeri itip ruhuna bir kurban daha verdi.

Selamlar kurşunlarım...

Upuzun bir bölüm... Sezon finalimiz

O yüzden fikirlerinizi merak mı merak ediyorum?

Arven'i öldürmedik 😬

Bu bölümde bir çok sır öğrendik, sizi en çok şaşırtan hangisi oldu?

Kai geri geldi 🥺 üzgün çocuğumuz

Bars'ı da öldürmedik, bütçemiz yeni karakterlere yetmediği için kesinlikle değil...

Karen hain çıktı 😒

Eve... Ona ne desem bilemiyorum...

Ve son olarak Axel... Söyledikleri ve yaptıkları sizi nasıl etkiledi?

Axel yeri...

Arven yeri...

Arya yeri...

Kai yeri...

Eve yeri...

Bars yeri...

Shawn yeri...

Jared yeri...

Karen yeri...

Yuva yeri...

Toplu Revolver yeri...

2. Kitaba yine buradan devam edeceğim.

Sizler... Revolver'da hep yanımda olan okuyucularım. O kadar seviyorum ki sizi ❤️ İyi ki varsınız!

Şurası da S.Mare yeri olsun mu? 🙃

Şimdi kamera arkası görüntüleri...

Bars ölmediği için sevinç gösterileri yapıyorkene..

İlk işi Revolver'ı toplayıp dans etmek oldu...

Şu Eve'in Arven'i uyandırmak için aklına gelen ilk plandı, uyandırma meselesini yanlış anladığı için pek tutmadı.

Axel'la röportaj yapmak istedik ama şekil a'da tepkisini görüyorsunuz. (Defolun yanımdan dedi😒 Çok alındık)

Arven'le yapalım bari röportaj dedik. Sen ne yaptın kızım dedik ama der demez o da şekil b'de...

Lilian hikayeden giderken size de öpücük atıyor...

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

814K 56.8K 78
[TAMAMLANDI] Dağa kaçırılmasıyla başlamıştı onların hikayesi... Onlar herkes gibi normal tanışmamışlardı. Hatta onlarınki çok zalimce bir tanışmaydı...
GÖRKE By .

Adventure

33.9K 1.6K 21
Ya ailesi sandığı kişi gerçek ailesi değilse
484K 26.3K 34
Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız lütfen bayım :) 0535*: Karşılığında bana...
49.6K 3.9K 42
"Daha dünün yorgunluğunu atamadan bugün oluyor, ve emin olun endişemiz yarın... Oysaki zamanı yaratanı, imtihanlar verip, nasipler göndereni hiç zikr...