REENKARNASYON

Από alper_kaya

19.6K 180 25

Babasının ani ölümü üzerine üvey annesi tarafından Ankara'da bir yatılı liseye gönderilen gencin hem babasını... Περισσότερα

1. Bölüm | "SİRENLER ÇALARKEN"
2. Bölüm | "TELEKULAK"
3. Bölüm | "PLAKAYI KODLA"
4. Bölüm | "KIZIL AY"
5. Bölüm | "TAM ON İKİDEN"
6. Bölüm | "ONLINE"
8. Bölüm | "SADECE BİR DELİ"
9. Bölüm | "EN İYİ KARŞILAMA"

7. Bölüm | "YENİ BİR TEMAS"

2K 12 1
Από alper_kaya

7. Bölüm | "Yeni Bir Temas"

Ankara'nın, bir tek sabah kalktığımda iliklerime kadar üşüten ayazı hariç hemen hemen her şeyine alışıvermiştim. Üstelik, yeni hayatım o kadar hızlı ilerliyordu ki; geldiğim gün mesaj attığım Orçun'un iki gün sonra bana yolladığı mesaja halen cevap atamamıştım...

Günlerim temel olarak sabah kalkıp okula gitmek, akşamüstü ya etüt çalışması ya da sınıfta edindiğim arkadaşlarımla bir yerlerde oturup sohbet etmek ve akşam yurda dönmekle geçiyordu... Tabii, odaya girer girmez açtığım bilgisayarda iki güne bir denk geldiğim İnci'yle sohbet ediyordum.

Sırf ona kendimi açık etmemek adına, kendi kendime verdiğim "Kitap bitince kim olduğumu açıklayacağım" sözüme istinaden esasında çok sürükleyici olan romanı beş gündür elimde süründürüyordum... Neyse ki cuma günü gelmişti de, İnci'nin hafta sonu Kızılay'a gelme ihtimali belirmişti.

Bu düşüncelere kapılmışken omzuma dokunan bir elle irkildim. Dönüp baktığımda Uygar'ın bakışlarına maruz kaldım. Gülerek laf attı:

- Okulu çok sevdin herhalde!

Ne dediğini anlamamıştım ki, etrafıma  baktığımda sınıftaki herkesin toparlanmaya başladığını gördüm. Zil çalmış olmalıydı! Son ders o kadar sıkıcıydı ki, resmen hayal aleminde geçirmiştim koca kırk beş dakikayı...

Apar topar toplanmıştım ki, herkes dışarı akın etti. Okulun ne kadar kalabalık olduğunu ilk kez okul çıkışında fark etmiştim! Kalabalıkta peşimsıra gelen Uygar, Hami, Efsun ve Nimet ile birlikte ilerleyerek bahçeye çıkabilmiştim. Tanışalı kısa bir süre olmasına ve sınıftaki hemen hemen herkesle az çok muhabbet kurmama rağmen bir arkadaş grubu olarak kendimi beş kişilik grubumuza ait hissediyordum...

Sebebini açıklayamasam da, daha samimi ve daha eğlenceli geldikleri için bu çocuklarla zaman geçirmeyi tercih ediyordum. Hami'nin delikanlıca tavırları ona çoğu şartta sırtımı yaslayabileceğimi, Uygar'ın olgun ve dostane yaklaşımları başım sıkıştığında mantıklı önermeler getirebileceğini, Nimet'in ketum ve samimi hali onunla konuşabileceğim sorunlarımın sadece onda kalacağını, Efsun'un saf ve temiz hareketleri ise ondan hiç zarar görmeyeceğimi işaret ediyordu bana...

Yepyeni bir şehirde, sıfırdan bir hayata atılacaksanız yanınıza alacağınız dört kişi gibiydiler sözün özü!

Kalabalığın itiş kakışından, okulun dış kapısındaki huzura ulaşınca derin bir nefes alarak arkamdan gelen küçük arkadaş grubuma göz attım. Uygar eliyle karşıdaki dolmuş durağını işaret edince de duraksamadan devam ettim.

Dolmuşa ilk binen biz olmuştuk. İstikamet gene Kızılay olacağa benziyordu. Efsun benim yanıma, Nimet de Uygar'ın yanına oturmuştu. Hami ise, her seferinde olduğu gibi sürücü koltuğunun yanındaki tek kişilik koltuğa kuruluvermiş; derslerde nasıl olup da hiç kurcalamadığını merak ettiğim telefonunu bir çırpıda cebinden çıkarıp her zaman oynadığı futbol oyununu açmış ve içine çoktan gömülmüştü. 

- Hafta sonu ailemin yanına gideyim diyorum, sence bir şeyler yapar mıyız yoksa gideyim mi?

Efsun'un sorusunu ilk başta anlamamıştım, anladığım anda da Uygar'ın omzuna dokundum.

- Sizin takımın maçına gidiyor muyuz bu hafta Uygi?

Uygar başını olumsuz anlamda sallayıp benim anlam veremediğim bir gerekçe sundu:

- Bu hafta Çinçin deplasmanına gidiyorlar, mümkün değil gidemeyiz...

Benim anlam veremediğimi görünce de bir kahkaha patlattı. O saniye arkasını dönen Hami neye güldüğünü sorunca da aramızda geçen diyaloğu ve benim şaşkınlığımı anlattı. Hami de gülünce ben biraz sinirlenmiştim.

"Neye gülüyorsunuz yahu?" diye sorarken istemsizce ayağa kalktığımı fark ettim ve sessiz sedasız geri oturdum. Neyse ki Uygar'ın gülmesi biraz olsun kesilmişti de açıklama yaptı.

- Dostum, Çinçin dediğimiz yerde maç izlenmez. Adamlar zaten geleni geçeni dövüyorlar, dayak yemek için maça mı gideceğiz?

Başımı, anladığımı ifade ederek salladıktan sonra kocaman gözleriyle bana bakan Efsun'a döndüm.

- Valla gidemiyormuşuz maça... Sen git istersen ailenin yanına.

Efsun yutkunup başını önüne eğdi. Kırgınlık içeren gözlerine anlam veremesem de dolmuş hareket edince aklım dağılmıştı. Ne kadar da çabuk bir arkadaş grubu edinmiş ve hatta bazı ritüellere sahip olmuştum! Bugün cuma günüydü; daha önceden anlaştığımız üzere ben de bizimkilerin gittiği ve şimdilik konuk öğrenci olarak aralarına dahil olduğum etüt merkezine gidecektik. Dolmuş durunca nereye gideceğimizi bildiğim için ilk inenlerden birisi oldum.

Salı gününden beri haftada üç kez gelmeye karar verdiğimiz etüt merkezinde, birbirinden karmaşık gibi görünen yabancı dil konularını imece usülüyle çalışmaya başlamıştık. Kim hangi konuda iyiyse o konuyu anlatıyordu. Hami hariç hepimizin hayali İstanbul'da bir okula gitmekken, Hami doğduğu yere dönmek için bir bahanesi olsun diye Trabzon'da okumak istiyordu. 

İki saate yakın süren çalışmamız, Efsun'un ve Uygar'ın anlattığı konularla geçip gitmişti. Çıktığımızda hava hafiften kararmış, biz dolmuş durağına varana kadar da iyice soğumuştu. Önce Uygar'ın, sonra da Nimet ve Hami'nin bineceği dolmuşlar çabucak gelmişse de Efsun ve benim binmemiz gereken, yurdun önüne giden, dolmuş halen gelmemişti. Neden sonra birisine sormayı akıl ettiğimizde bizim bineceğimiz dolmuşun yarım saat sonra geleceğini öğrenmiştik.

Omzum çökmüş bir halde dururken, Efsun koluma dokunup kafasıyla bir yeri işaret etti ve konuştu:

- Gel, Gençlik Parkı'nda oturalım azıcık. 

Yapacak daha iyi bir şey yoktu; ilk kez göreceğim yerlerden birisi daha belirmişti önümde. Birkaç dakika sonra Gençlik Parkı'na girmiş, hemen önümüzdeki banklardan birine oturmuştuk. Ben hayran hayran ilerideki, ışıklandırılmış lunaparkın göletteki yansımasına bakarken Efsun dalgınca bir bana bir de havaya bakıyordu. 

- Zor bir şey, değil mi?

Tanrım, bu kız niye sürekli hislerimle ilgili muammalara dair konuşuyordu? Başımı ona çevirdiğimde, doğrudan gözlerimin içine bakan gözleriyle karşılaştım. Birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra "Ne?" diyebilmiştim.

- Baban... Bir kazada hayatını kaybetmişti, değil mi? Bir anda öylece gidivermesi, zor değil mi?

Dudaklarımın ucu kıvrıldı. Muzipliğim üzerimdeydi, o eksende bir cevap döküldü dudaklarımdan:

- Valla, onun için kolay oldu sanırım...

Verdiğim cevap, hiç beklemediği yerden geldiği için Efsun biraz bocalamıştı. Sonrasında, dudağını büküp "Öf" diye bir ses çıkardı.

- Niye dalga geçiyorsun ya?

Yarı sitem yarı alınganlık içeren çıkışına karşı gülümsedim. Dalgınca başımı salladım.

- Zor tabii ki... Ancak garip gelecek ama içimde farklı bir his var...

Kaşının birisi havaya kalkmıştı Efsun'un. Meraklı bakışlarına karşı koyamadım, kısa sürede açıklama yaptım:

- Sanki bir kaza değil de, cinayetmiş gibi geliyor!

Hafiften titredi Efsun. Üşümüş olduğunu düşünüyordum ki, bir eliyle diğer kolunu hafifçe sıkıp bıraktı.

- Ürpertici! Nasıl yani? Cinayet...

Başımı salladım. Ellerimi, avuç içim havaya dönük şekilde iki yana açtım.

- Hiçbir kanıtım yok, o doğrultuda hiçbir kanı da yok... Sadece öyle hissediyorum! Üstelik, dosyası hala kapanmadı. Belki diyorum bazen, belki doğru hissediyorum...

- İyi de, cinayet çok ciddi bir olay değil mi? Yani tamam, sokakta yürürken bile öldürülebildiğimiz bir ülkedeyiz ama...

Duraksadım. Henüz hiç tanımadığım birisine bu kadar samimi olmam doğru olur muydu? O an, kardeşim Sena'yı ne kadar özlediğimi anladım. Onunla hiç bitmeyecek gibi görünen, sabaha kadar süren sohbetlerimizde neler neler konuşurduk! Hiç zararının dokunmayacağını bildiği birilerine ihtiyacı oluyordu insanın...

Daldığım düşüncelerden sıyrıldığımda gözlerim tekrar Efsun'un gözlerine dokundu. Güven hissi, gözlerde doğardı. O an, Efsun'a nedensiz yere çok güvenebileceğimi hissettim. Bu hissin verdiği cesaretle, öksürdükten sonra peşi sıra dizdim cümlelerimi:

- Babamın şirketi, üst düzey bir şirketti. Son dönemlerde pek konuşamıyorduk ama bazı devlet yetkilileriyle bile çeşitli görüşmeler yaptığını düşünüyorum. Gittikçe büyüyen bir pastası vardı şirketin, eh, babam ölünce tüm şirket de bazı yasal prosedürler nedeniyle doğrudan üvey anneme kaldı...

Efsun'un şaşkınlığı iyice artmıştı. "E sen?" diye sorabildi sadece.

- Dedim ya, yasal prosedürler var. Ben on sekiz yaşıma dek şirkette söz sahibi değilim. On sekiz yaşına girdiğimde, şirkette yüzde yirmi beş hissem olacak. İki yıl sonrasında kız kardeşim de on sekiz olacak ve onun da yüzde yirmi beşi olacak. Yine de...

- Sizin paylarınızla üvey annenin payı eşit olacak. Kimse daha çok söz sahibi olamayacak.

Efsun tamamlayıvermişti anlatmak istediklerimi. Başımı sallayıp onayladım. Susuvermiştik bir anda. Uzanıp hala havaya dönük olan avuç içimden tuttu elimi. Şaşırıp ona baktığımda, gözlerini gene tam gözlerimin içine bakarken gördüm.

- Baksana, ne diyeceğim. Babam polis. Üstelik İstanbul'da, cinayet masasında çalışıyor!

Birkaç saniye ne söylediğini anlayamadım. En sonunda kafam basmıştı. Bir yandan yeni bir temasın sıcaklığı; öte yandan söylediği şeyin önümde çizdiği yeni yol heyecanlandırmıştı beni. Ben öylece dururken, o heyecanlı heyecanlı konuşmayı sürdürüyordu:

- Ben bu hafta sonu gideyim, onunla bir konuşayım... Babam çok yardımsever birisidir, senin sorununa da yardımcı olmaya çalışacaktır!

Sonra ayağa fırladı. Tabii, tuttuğu elimle birlikte ben de fırlamak zorunda kalmıştım. Gecikmememiz için durağa gitmemiz gerektiğini mırıldanan Efsun, nedense elimi de bırakmadan beni adeta sürüklercesine Gençlik Parkı'ndan çıkartmıştı. 

Kafam iyiden iyiye karışmıştı. Efsun gerçekten hoş bir kızdı ama dolmuşun gecikeceğini öğrendiğimde yaşadığım tek üzüntü, internette İnci'yle konuşamayacak olmam iken; olaylar nasıl gelişebilirdi?

Durağa vardığımızda, dolmuş da yeni gelmişti. Biz bindik, kısa sürede doldu ve harekete geçti. İşlerin daha çok sarpa saramayacağını düşündüğünüz her saniye, işler daha çok sarpa sarardı. Dolmuşta çalan parçayı* duyunca Efsun gözlerimi daha da delmek istercesine bana baktı, elimi daha sıkı tutarak başını omzuma yasladı.

Derin bir nefes aldım.  Cumartesi akşamı Yavuz'la buluşup bir yemek yiyecek olmanın gerginliğinin yanı sıra, Efsun ile gelişen bu durum da kafamı çok uzun süre meşgul edeceğe benziyordu...

7.  Bölümün Sonu

* dolmuşa bindiklerinde çalan şarkıyı, multimedyada dinleyebilirsiniz.

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

Seçim~B3Xb Age-play Από Musluk

Μυστήριο / Τρόμου/ Θρίλερ

9.3K 247 4
‼️Elkoyulma ,Tutsaklık ,mide bulantıcı ögeler bulunur‼️
90.2K 489 10
Narsist kişilik bozukluğu; hiçbir zaman beni bulmayacak diyenler, yanılır! Dünyanın dönüşü; ben üstünlüğüyle geçmiştir, tarihler boyu... Lakin; sen s...
Cehenneminden Alacaklıyım +18 Από ▪︎A_GSEVGİ

Μυστήριο / Τρόμου/ Θρίλερ

671K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
-DENEK 016- BkDk Από Zoe_xy

Μυστήριο / Τρόμου/ Θρίλερ

14.8K 1.5K 28
"Bu çocuk niye konuşmuyor?" Diye sordum adam kemerini düzeltmekle uğraşırken. Yamuk durduğunu yeni fark etmiş olmalıydı. "Üzerinde denediğimiz ilaçl...