Boruto: Fedakarlıklar

By mirage-05

1.7K 70 883

Konoha'ya düzenlenen bir saldırı barış dönemini tehlikeye atar. Soruşturmaların hedef gösterdiği kişi, Mitsuk... More

Bölüm O. Tanıtım
Bölüm 1. Saldırı
Bölüm 2. Saldırının Ardından
Bölüm 3. Naruto'nun Kararı
Bölüm 4. İstenmeyen
Bölüm 5. Mitsuki'nin Kararı
Bölüm 6. Fırtına Bulutları
Bölüm 7. Yabancı
Bölüm 8. Değerli Birini Kurtarmak
Bölüm 9. Zamana Karşı Yarış
Bölüm 10. En Zor Mücadele
Bölüm 11. Kayıp Umutlar
Bölüm 13. En Önemli Olan
Bölüm 14. Pişmanlık Gözyaşları
Bölüm 15. Acıyla Başa Çıkmak
Bölüm 16. Saudade
Bölüm 17. Kuzenlerin Hikayesi

Bölüm 12. Sessizliğin Peşinde

66 5 48
By mirage-05

Uzun bir süre sessizlik oldu.

"Ses mi?" dedi alçak, duygulardan yoksun... bir çoğunun tanımadığı bir ses.

Naruto odadaki herkesin bakışlarının Orochimaru'ya döndüğünü fark etmemişti bile, zihni bir kelimede takılıp kalmıştı. "Kadın mı...?"

"Çocuğa saldırıda aktif bir rol üstlenmemiş ama... çok daha kötüsünü yapmış." Genç Yamanaka bir an için durdu, yutkundu ve devam etti. "Çocuğu neden duyamadığımızı sormuştunuz. Nedeni o kadındı."

Odada o kadar belirgin bir gerginlik vardı ki, neredeyse elle tutulabilir düzeydeydi. "Açıkla." dedi Hokage sadece, birden bire boğazı kurumuştu.

"Yoshida Suzume, ses köyünün Yoshida klanından geliyor... Bu klanın çok tehlikeli bir kan limiti yeteneği var. Güçlü ses bariyerleri oluşturabiliyorlar ve en zorlu durumlarda karşılarındakinin sesini bile çalabiliyorlar."

"Yani şimdi...?" Parçaları birleştirmekte zorluk çekmeyen Konohamaru'nun gözleri büyümüştü.

"Aynen öyle. Mitsuki'yi bir ses bariyeri içine hapsetmiş. Takeru'nun patlamayı ve alevleri saklayan genjutsu'sunu da hesaba katarsak... bu kadar yakın olmalarına ve gürültü çıkarmalarına rağmen onun yaşamı için savaş verdiğini duyamadık."

Sessizliği sadece alçak tonda mırıldanan sesler bölüyordu - bu haber gerçekten şok edici ve acımasızcaydı. Naruto düşüncelere boğulmuştu...

Orada oldukları süre boyunca bir kadın görmediğine emindi, kendisi özellikle başka kaçak ninja kalmadığından emin olmuştu, hem Konohamaru da oradaydı... Ama şimdi Ryu önünde durmuş, Mitsuki'ye zamanında ulaşmalarına engel olan bir kadının varlığından bahsediyordu...

"Shikamaru." dedi net bir ses tonuyla, mırıldanmaları keserek.

Danışmanı hemen yanına gelmişti. "Dinliyorum."

"Ses Ülkesiyle irtibata geç, en az üç takipçi takımı da hemen hazır olsun. O kadını ne pahasına olursa olsun getireceksiniz."

"Elbette."

Hokage'yi duyan ninjalardan altı tanesi hemen ayağa kalktı.

"Yedinci Lord..." diye başladı Kakashi ona resmi unvanıyla hitap ederek. "En iyi takipçi ninjalardan biri olarak bu görevde lider rolü üstlenmek istiyorum."

Kiba da ayağa kalkmıştı. "Ben ve köpeklerim daha önce kokularını almıştık. Ben de ekip liderlerinden biri olmak istiyorum."

Konohamaru'nun da kalktığını gören Naruto çok şaşırmamıştı.

"Affedersiniz, Yedinci Lord," dedi genç jounin, bakışlarında sert bir kararlılık ifadesi vardı. "Bu benim için kişisel bir sorun. İzninizi rica ediyorum."

Shikamaru öne doğru bir adım atacak oldu ama Naruto'yla göz göze gelince düşündüklerini söylemekten vazgeçti.

"Yedinci Lord..." Şimdi konuşan Ryu'ydu. "Kadının çakrasını hissedebilirim, yüzünü de gördüm. İzniniz olursa ben de takipçilere katılmak istiyorum."

Hokage bunu bir an düşündükten sonra başını salladı. Sai ve İbiki sorgulara devam edebilirdi ve bu kadını yakalamak önemliydi.

Takımlar çabuk oluşturulmuştu, odadaki herkes bu işi bir an önce bitirmek istiyordu. Onlar dışarı çıkarken Shikamaru Naruto'ya yaklaştı.

"Burada durumu kontrol altına aldık. Git de biraz dinlen..."

Sarışın adam keyifsiz bir şekilde güldü. "Sanki dinlenebilecekmişim gibi..." Tuttuğu nefesini bıraktı, yorulmaktan da öte... danışmanına yan gözle baktı. "Sana söylemem gereken bir şey var."

Shikamaru neredeyse sormaya çekinmişti. "Nedir?"

"Shikadai... ameliyat sırasında ve sonrasında o da hastanedeydi." 

Nara'nın gözleri hafifçe büyüdü, Naruto'nun eline sarıldı. "Peki o... tam olarak ne kadarını gördü...?"

Naruto korkularını, "Korkarım hepsini." diye doğruladı üzgün bir sesle. "Ino şimdi çocukların yanında tabii ama..."

İç çeken Shikamaru elini saçlarının arasından geçirdi. "Evet, ben... ben Temari'yle de konuşayım. Şimdi izin verirsen..."

Hızlı adımlarla kapıya yürüyüp dışarı çıktı.

...

Bütün takımlar tamamlanmıştı. Kendisinde takipçi olmak için gerekli bütün özellikler yoktu ama Konohamaru, bu akşam şansın ondan yana olacağını hissediyordu. Bu önemli bir konuydu. Başarısız olmayı göze alamazdı...

Silahlarını kontrol ederken kapının açıldığını duymamıştı bile. Hokage'nin sesini duyana kadar da başını kaldırıp bakmadı. "Konohamaru..."

Şöyle bir başını kaldırıp bakan jounin danışmanının da orada olduğunu gördü, sonra işine döndü. "Zamanı geldi mi?"

"Konohamaru, sen..." Sanki Hokage sözlerini dikkatle seçiyormuş gibiydi. "Neden bir dakika durmuyorsun?"

"Saygısızlık etmek istemem Yedinci Lord ama bir dakikam yok. Takımlar harekete geçmek üzere ve-"

"Biz de seninle bunu konuşmak istiyorduk." İşte... o temkinli ses tonu yine oradaydı, ama Shikamaru'nun sesinde Naruto'ya göre daha resmi bir hava vardı. Sonunda jounin, hafifçe kaşlarını çatarak onlara baktı.

Daha yumuşak bir ses tonu kullanıyor olsa da Naruto'nun bakışları da aynı ölçüde ciddiydi. "Bu görev için yeterince uygun olmadığından endişeleniyoruz."

"Hayır." Genç adam dediklerinin yarısını dinlememişti bile, ama buna gerek yoktu. İma ettikleri şey apaçık belli ve korkutucuydu. "Hayır, bana bunu yapmayın."

"Bu gece yaşadığın şeyler..." Naruto bir an duraksadıktan sonra devam etti. "Bu kadar önemli bir görevde duygularına yenik düşmene izin veremeyiz."

"Bu sorun olmayacak." Genç adam tekrar onlara arkasını döndü, ama bunu daha çok, gözlerine bakmak istemediği için yapmıştı.

"Olacak. O kadar belli ki..." dedi Shikamaru. "Bak, ne hissettiğini anlayabiliyorum-"

"Hayır. Anlayamazsın." diye sözünü kesti Konohamaru, içindeki fırtınayı ele veren tek şey sesindeki hafif titremeydi. Onun haricinde sesi neredeyse... buz gibi çıkmıştı.

"Öyle mi?" Odaya girdiğinden bu yana Nara tereddüt ediyordu. "Asuma-sensei gözlerimin önünde öldürülürken seyretmekten başka bir şey yapamadım... Öç duygusu nasıl bir şeydir iyi bilirim, ama yolu bu değil."

Amcasının lafı geçince genç adam bir anda kaskatı kesildi... bugün gerçekten zamanlama olarak iyi değildi. Kafasını kaldırdı, ama arkasına dönmedi.

"Ama Asuma amcam son dakikalarında senin ona katlanamadığına inanmıyordu, değil mi?"

Büyük bir sessizlik oldu, Naruto ve Shikamaru'nun duymayı beklediği şey bu değildi. "Bu... doğru değil..." diye başladı Hokage tereddütle.

İşini tamamlamış olan Konohamaru onlara döndü ama yine de göz teması kurmamaya çalışıyordu. "Evet doğru. Bu son iki gün benim için çok zorlayıcı geçti, yarısını hatırlamıyorum bile... ama bunun acısını takımımdan... özellikle de ondan çıkardığımı fark etmemiştim... Bilerek yapmış olmasam da bu bir mazeret değil."

"Bu, gitmemen için daha fazla sebep." dedi Shikamaru yavaşça, onu mantığa davet etmeye çalışıyormuş gibi. "Aklın başında değil senin. Bu durumda daha fazla ayak bağı olursun."

"Shikamaru," diye araya girdi Naruto uyaran bir ses tonuyla. "Yavaş ol."

"Olmam. Bakın bu... her şey kafamda çok net. Bunu yaparsam, yani bu göreve gidersem... içim rahat edecek, kafamı toparlayabileceğim. Yaptığım yanlışlarla yaşamayı öğreneceğim. Ama... bu şansı benden alırsanız..."

Konohamaru cümlesinin sonunu getirememişti ama aslında buna gerek de yoktu. 

İç geçiren Naruto, "Böyle davranarak seni cezalandırmaya çalışmıyoruz," dedi. "Ben daha çok senin için endişeleniyorum. Ama," diye devam etti kararını vererek. "Sana güvenim de tam, bu işin üstesinden geleceğine inanıyorum. Bunu kendin için bir test olarak kabul et ve sadece göreve odaklan."

Hokage'nin söyledikleri için minnettar olan Konohamaru boğazına bir yumru oturduğunu hissetti. Çabucak resmi bir selam verdi. "Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım Yedinci Lord."

Diyecek başka bir şey kalmamıştı. Naruto onaylar şekilde başını sallayınca Konohamaru hemen odadan çıktı.

...

Kimse binadan çıktığını görmemişti. Bu beş para etmez insanlarla uğraşmaktan gına gelmişti.

Bu yüzden sanin yavaş yavaş, oğlunun yaşadığını bildiği evlere doğru yürüyordu.

Yeni bir başlangıç... olduğundan daha fazlası olabilmek için bir şans... arkadaş edinmek... Konoha'ya gelmeden önce Mitsuki'nin tek istediği buydu. Aynen kendisine ikinci bir şans verildiği gibi...

Çok basit olurdu... Mitsuki'yi iyileştirsin diye Karin'i buraya getirebilse her şey yoluna girerdi. İşe yarayacağını biliyordu, sonuç olarak kadın bir Uzumaki'ydi, inanılmaz bir çakra kaynağı vardı, ve iyileştirme yeteneği... Ama kadın oğluna yardımcı olmak için yalvarsa bile (ki böyle yapacağını biliyordu), şu anki durumu göz önüne alındığında diğer iki yardımcısının buna izin vermeyeceğini de biliyordu.

Keskin, sert bir ses bir anda onu düşüncelerinden sıyırdı. "Dur!"

Sesi tanıyan Orochimaru, biraz da alışkanlıktan dolayı arkasına döndü... ve direk eski öğrencisi Anko'nun gözlerine baktı. Gözlerinin hafifçe büyümesinden, kadının onu kılık değiştirmiş olmasına rağmen tanıdığını anlamıştı... eh tabii, eski öğrencisinden de bunu beklerdi.

"Ne istiyorsun Anko?"

"Ne mi istiyorum?!" diye sordu kadın hayretle, gözleri ateş saçıyordu. "Sen ne halt yemeye geldin buraya?!"

Sanin bir an için cevap verme tenezzülünde bile bulunmadı. "Oyun oynayacak zamanım ya da sabrım yok. Beni yalnız bırak."

"Biraz zor bırakırım!" diye bağırdı kadın, hafifçe öne eğilip saldırı pozisyonu alarak. "Dövüş benimle! Konoha'ya saldırmanın bedelini ödeyeceksin!"

Yılanları andıran gözlerine tehlikeli bir bakış yerleşti. "Üstüme yıkmaya pek bir meraklı olduğunuz suçu ben işlemedim."

"Buna inanmamı mı bekliyorsun?!"

"Ben ne zaman sebep olduğum bir şeyi inkar ettim?"

Anko bir hışım, "Umarım buraya küçük yılanını almaya gelmişsindir!" dedi tükürür gibi. "Onun buraya ait olmadığını anlama..."

Daha lafını tamamlayamadan, göz açıp kapayacak kadar bir süre içinde Orochimaru önünde belirdi, yakasından tutarak onu kaldırdı ve sert bir şekilde duvara fırlattı.

"Hayır." dedi sıktığı dişlerinin arasından tıslar gibi, ve bir an için Anko hayatı için endişe etti. "Sen ve senin işe yaramaz köyünden dolayı Mitsuki belki de sonsuza dek Konoha'da kalacak."

Bir eli boğazında doğrulmaya çalışan eski öğrencisi ona bakakaldı. "N... ne?"

"Ah, bana bilmediğini mi söylüyorsun?" Saninin sesi alaycılık kokuyordu.

"Sen neden bahsediyorsun?!"

Adam arkasını dönmeden önce ona şöyle bir baktı. "Hayatına değer veriyorsan peşimden geleyim deme."

Bunu söyledikten sonra çekip gitmişti.

...

Sınırlarının hemen dışındaki ormanın kararmış ve çorak hali takımlar üzerinde bir şok etkisi yaratmıştı. Bu kadar kıran kırana bir kavganın burunlarının hemen dibinde yaşanmasına rağmen hiç fark edilmemesi gerçek dışı – kan dondurucu – gelmişti.

Sanki hiç ses çıkarmadan bir anlaşmaya varmış gibi saygı dolu bir huşu içinde yollarına devam ettiler.

Konohamaru buranın, Mitsuki'nin son savunmasını yaptığı yer olduğunun acı bir şekilde farkındaydı. Ama Ses köyüne gidip öğrencisinin neredeyse hayatına mal olmuş olan kadını bulmaya o kadar odaklanmıştı ki ufacık detaylara bile dikkat edebileceğini hiç düşünememişti. Belki de dikkati dağılmasın diye ekstra çaba sarf ediyordu. Ama sonuç olarak bir ninja, bir jounindi.

Bu dehşete düşüren manzarayı arkalarında bırakmak üzereyken göz ucuyla hafif bir ışıltı gördü. 

Belli etmeden gruptan ayrılıp ışıltıyı takip etti, bir şey onu mıknatıs gibi oraya çekiyordu sanki...

...

İlk çadırları görmek için beklememişti bile - şimdi rahat rahat uyumanın vakti değildi.

Gecenin karanlığını, neredeyse gündüz gibi görünmesini sağlayan parlak bir ışık aydınlattı ve bunu büyük, titreşimli bir ses dalgası takip etti - ama bu bir patlama değildi. Yoshida Suzume'yi tanıyan herkes, bunu ikaz için yaptığını bilirdi.

"Uyanın! Hareket edin! Kıpırdayın! GİTMEMİZ gerekiyor!"

Başlarda yavaş yavaş da olsa insanlar dışarı çıkmaya başlamıştı. Suzume bazı çadırlara kendisi girip insanları dışarı sürükledi, kimsenin içerde kalmadığından emin oldu.

"Neler oluyor...?"

"Ne zaman döndünüz?!"

"Takeru ve Hideyoshi nerede?"

"Onlar gelmeyecek! Açıklamaya zaman yok! Harekete geçmeliyiz, hemen ŞİMDİ!" diye bağırdı kollarında bir çocukla dışarı çıkan kadın. Bir anda etraftaki yüzlerce insan aynı anda mırıldanmaya başladı.

Güçlü bir kadın sesi, "Açıklamanı duymadan hiçbir yere gitmiyoruz," dedi ve uzun, turuncu renk saçları ve sert bakışlı kahverengi gözleri olan bir kadın öne çıktı. Koyu kızıl renkli saçları dağınık durumda olan küçük bir çocuk boynuna sarılmış, uykulu gözlerle etrafına bakınıyordu. "Neden gitmemiz gerekiyor? Kocam ve Takeru nerede?"

"O öldürüldü!" diye bağırdı kadın sonunda ve insanlar nefesini tuttu. "Takeru da ya aynı sonla karşılaştı ya da yakalandı!"

"N... ne...?" diye mırıldandı turuncu saçlı kadın uyuşmuş bir vaziyette.

"Daha göreve başlayamadan bir çocuk bize saldırdı! Kendimizi savunmak ve çocuğu sonsuza kadar susturmak zorunda kaldık - ama eğer gördüğüm şey doğruysa o çocuğun bir şekilde Orochimaru'yla bir ilişkisi var!"

Sözleri, kalabalığın üzerine sessizlik çökmesine neden oldu. Bazılarının korktuğu açıkça belli oluyordu ama diğerleri birbirine baktı, yüzlerinde bir ifade ön plana çıkıyordu; şok. "Siz... bir çocuğa mı saldırdınız?" diye sordu biri sonunda.

"Başka şansımız yoktu!" diye çıkıştı kadın. "O veledi öldürmeseydik görev başarısız olacaktı!"

"Çoktan başarısız olmuş gibi görünüyor," dedi kalabalığın içindeki başka biri.

"Bu görev başından beri yanlıştı..." diye mırıldandı Hideyoshi'nin karısı. Çocuklardan bazıları ağlamaya başlamıştı.

"Ne olmuş yani? Başka ne yapacaktık ki?! Bu kararı hep birlikte verdik! Sağır mısınız siz - Orochimaru canımızı almaya geliyor!"

Kucağındaki çocuğu yere bırakan kadın, "Hideyoshi bir çocuğa asla saldırmazdı!" dedi diğerine doğru yürürken.

"Saldırdı!" dedi diğer kadın tükürür gibi, kadının kahverengi gözlerine dik dik bakıyordu. "Bize çocuğun yerini kim gösterdi dersin? Kim onu kaçırmayalım diye takip ettiği yolu işaretledi? Kim..."

ŞAK!

Başı diğer yana savrulan Suzume'nin gözleri kocaman olmuştu.

"Onu benim önümde daha fazla aşağılayamayacaksın." dedi turuncu saçlı kadın tehlikeli bir ses tonuyla.

"Olup bitmiş bir olay üzerine daha fazla tartışmanın anlamı yok," dedi en sonunda daha olgun bir ses ve yaşlı bir kadın öne çıktı. Onu gören Suzume hemen yanına koştu ve önünde dizlerinin üzerine çöktü.

"Kotone-sama, lütfen... Yemin ederim tek mantıklı çıkar yolu buydu... Bize hep aklımızı duygularımızın önünde tutmamız gerektiğini söylediniz ve ben sadece Yoshida kaidelerine uydum... Ben..."

"Bu kadarı yeterli, Suzume." Kotone sonra başını çevirip eli hala havada olan, yerdeki kadına tiksintiyle karışık bir ifadeyle bakan kadını süzdü. "Sasame, Fuma klanının bu göreve çıkmasına engel olmuş olabilirsin ama Shiin, Yoshida ve Oberatsu'nun onay verdiğini hatırlatmama gerek var mı? Hatta hafızam beni yanıltmıyorsa kocan bu göreve çıkacağı için epey gurur duyuyordu. Bize nutuk çekmeye hakkın yok."

Sasame dişlerini sıkmıştı, bakışları yaşlı kadından Suzume'ye kaydı.

"Gitmemiz gerekiyorsa gidelim," dedi en sonunda, sesi kaskatı çıkıyordu. "Ama izimizi yok etmek için birinin arkada kalması gerekiyor." Gözlerinde merhametten eser yoktu.

"Kotone-sama..." diye fısıldadı Suzume, gözlerinde yalvarır gibi bir ifade vardı.

Yaşlı kadın bunu bir an için düşündü.

"Yoshida kurallarına uymuş olsan da çocuğum... bir çocuğa saldırmak yine de kitabımızda yer almaz." Siyah saçlı kadının gözleri büyüdü, ama bu konuyu daha fazla tartışamayacağını biliyordu. "Cezanı çekeceksin... Ama tabii ki işin bittikten sonra bize yine katılabilirsin."

Suzume başını eğdi, gözlerini ormanlık zemine dikti. "Elbette, Kotone-sama."

Yaşlı kadın sonra dönerek klanına baktı. "Ona eşlik etmek isteyen olursa izin veriyorum. Geri kalanlar çabucak hazırlıklarını tamamlasın. Buradan gidiyoruz."

...

Bunlar... da neydi böyle...?

Oğlunun evinin kapısında, Hokage'nin 'çocukça şakalar' olarak tanımladığı şeylere bakarken sanin kanının kaynadığını hissetti.

Adil olmak gerekirse çok büyük hakaret sayılmazlardı, yetmiş yıllık hayatı boyunca bundan çok, çok daha kötülerini görmüşlüğü vardı. Ama sözüm ona barışçıl yönüyle nam salmış bir köy için...

Bu damlanın nasıl büyük bir sele yol açacağını bilmiyorlardı bile.

Çizilen resimlere, yazılan kelimelere tek tek bakarken ellerini daha da sıkı yumruk yaptı, dişlerini sıktı...

Bir de Konoha'nın gerçekten de daha iyi bir yere dönüştüğüne inanmıştı.

Mitsuki'yi en başta eski köyüne göndermesinin nedeni de buydu - bu ve çocuğun sürekli baskı yapması. Hayatında bir kerecik olsun - aptalca, safça - şimdi Hokage olan genç adama ve hatta eski takım arkadaşı Tsunade'ye inanmıştı. Mitsuki'nin kimliği gizli kaldığı sürece her zaman istediği... hak ettiği güvenli ve normal yaşama kavuşacağını düşünmüştü.

'Ateş'in kırmızı rengi, düşünceleriyle alay ediyormuş gibi gözüne batıyordu.

Ve oğlu yine de onları savunmaya kalkışmıştı.

Mitsuki'nin ağır yaralarla dolu bedeninin görüntüsü tekrar gözlerinin önüne geldiğinde, sanki grafitileri görmek istemiyormuş gibi bir an için gözlerini kapattı.

Konoha'nın öfkesinin ağırlığı altında ezildiğini göreceği günü sabırsızlıkla bekliyordu.

Elleri titriyordu, öldürme, sokakları kana bulama güdüsü içinde yükseliyordu. Bunu onlara ödetecekti...

'Lütfen... köye... dokunma...'

"Bakalım bu sözü ne kadar tutabileceğim, çocuğum." diye mırıldandı Orochimaru sıktığı dişlerinin arasından ve kapıyı denedi. Tabii ki kilitliydi ama bu onu durduracak değildi.

Daire karanlık, soğuk ve boştu... Şimdi oğlu da olmadığı için daha da boş görünüyordu.

'Hadi bakalım Mitsuki...'

Aniden duyduğu ses saninin irkilmesine yol açtı. Ses nereden gelmişti?

'Benden sonra tekrar et tatlım... Ba-ba. Ba-ba. B... a... b... a...'

Bu sesi tanıyordu... Karin'di bu... Ama bu nasıl mümkün olabilirdi - bilmem kaç yıl öncesinden nasıl onun sesini duyuyor olabilirdi...?

'B... ba... ba...' Şimdi duyduğu çocuksu ses, basit kelime üzerinde bocalıyordu.

'Aynen böyle, devam et. Baba... seslen ona.'

Bu ses nereden geliyordu?!

Karanlık evde odadan odaya dolaşmaya başladı, çocuksu cıvıltıyı takip ediyordu.

Yatak odasına girdiği anda...

Küçük bir figür, hemen hemen bir buçuk yaşında bir çocuk badi badi yürüyüp tökezlediğinde, neredeyse dengesini kaybedip neredeyse yere düştüğünde şoke olduğunu söylemek az kalırdı. Birkaç adım daha attıktan sonra çocuk öne doğru sendeledi ve son dakikada adamın bacaklarına tutunmayı başardı. Ama... o hiçbir ağırlık hissetmiyordu.

Sonra küçük Mitsuki ona baktı ve bir düzine inci beyazı dişini gösterecek şekilde kocaman sırıttı.

'Ba-ba!' dedi neşeyle ve heyecan içinde, sonra da yavaşça havaya karıştı.

Sanin bir an için gözlerini kapattı...

[Flashback]

Sinirinden çıldırmak üzereydi!

Bu işe yaramıyordu. Ters giden bir şeyler vardı, oysa o işlerin iyi gittiğini düşünmüştü, 'donör' fazlasıyla uyumluydu. Ceninin tüpte olduğu dokuz ay boyunca hiçbir hata olmamıştı - şimdi ters giden neydi?!

Bir anlık öfkeyle - ve nelere yol açabileceğini durup düşünmeden... sanin öfkesinin patlamasına izin verdi.

Kısa bir süre içinde laboratuvardaki her şey tuzla buz olmuştu... Kırılmış camlar, kesik kablolar... ortalık tam bir savaş alanına dönmüştü...

Demek... her şey bitmişti...

O anda güçlü bir ses duydu ve bir an, onun için dünyadaki her şey durdu.

Ağlama sesi... bir çocuk ağlaması... Daha da doğrusu, yeni doğan bir çocuğun ciğerlerini yırtar gibi ağlaması...

Afallamış bir şekilde bir an durduktan sonra yürümeye başladı ve kırılmış tüplerin arasından, sıranın en sonunda durana doğru yürüdü...

İşte oradaydı - bütün bu zaman boyunca büyümesini izlediği mavi saçlı çocuk... o kadar yüksek sesle ağlıyordu ki adamın neredeyse kulakları kanayacaktı... Her şeyden çok onu susturmak için Orochimaru bebeği kollarına aldı...

Hafif hafif burnunu çeken bebek, yavaşça sakinleşti.

[Flashback sonu]

Tekrar gözlerini açan sanin kendi kendine mırıldanmadan önce iç geçirdi.

"Buraya gelmene asla izin vermemeliydim..."

...

Bir el uzanıp çalmakta olan telefonu alırken karanlık odada yumuşak, turuncu bir ışık parladı. Bakır tenli, sarışın bir adam gözlerini kısıp telefonun ekranına bakarken yanında yatan kumral bir kadın hafifçe dönerek ona baktı.

"Sorun ne bebeğim?"

"Naruto...?" diye mırıldandı Darui uykulu uykulu ve eliyle yüzünü sıvazlarken telefonu cevapladı. "Beni bu kadar erken bir saatte uyandırmak için umarım geçerli bir nedenin vardır..."

Dinlemeye devam ederken genç Raikage'nin gözleri büyüdü.

"Goro ve Hiraku mu?" Bunu duyunca karısı doğrularak oturdu ve bir elini onun omzuna koyarak öne doğru eğildi. "Kaybedecek zamanımız yok. İlk trenle oraya geliyorum."

Hemen aramayı sonlandırarak yataktan kalktı ve hazırlanmaya başladı. Kadın da ayağa kalktı, onu izliyordu.

"Darui, neler oluyor?"

Darui onun önünde durdu ve kadının kollarını kavradı. "Hitomi, Konoha'ya gitmem gerekiyor. Ben yokken Kumo'ya iyi bak."

...

Ormanın göbeğindeki geniş açıklığa bakarken Konohamaru, canı sıkılmış gibi görünüyordu.

"Onları kaçırdık mı...?" diye mırıldandı gözleri büyüyerek.

Gözleriyle her tarafı tarayan Kiba, "Gideli uzun zaman olmamış." dedi hırlar gibi. "Hala takip edebiliriz..."

"Buna gerek yok."

Önden gözcülük etmeye gitmiş olan Ryu ve iki diğer ninja geri dönmüştü, heyecanlandıkları belliydi.

"Kadın hala burada..." diye başladı biri.

"Görebildiğimiz kadarıyla izlerini kaybettirmeye çalışıyor. Yanında iki kişi daha var, ikisi de kunoichi."

"Siz onlarla ilgilenin." dedi Konohamaru kararlı bir ses tonuyla. "O kadını bana bırakın."

Bir an sessizlik oldu.

"Konohamaru..." diye başlayacak oldu Kakashi.

"Altıncı Lord, lütfen. Hepiniz. Gerçekten de müdahil olmanız gerekirse sadece onun kaçmayacağından emin olun. Diğer türlü önüme çıkmayın, çünkü muhtemelen kavganın en kızıştığı anda sizi tanıyamam, bu yüzden güvenli olacağına da söz veremem."

Kakashi iç geçirdi ama o başını sallayınca, kimse başka bir şey demedi. Ryu'nun yönlendirmesiyle bütün Konoha ninjaları yerini aldı ve gözden kayboldu. Genç jounin'in gözlerindeki ifade sertleşti.

"Bu benim kavgam."

...

Tekrar merhaba sevgili okurlar ^^ Bir süreliğine tatile gideceğim için sizi bölümsüz bırakmayayım dedim. 

Kurguyu açmaya devam ediyorum. Ses köyü klanları ile ilgili de ilk izleniminizi edinmiş oldunuz. Bu ve devam edecek projeler için Ses köyünü tamamen kendim yapılandırdığımı söyleyebilirim. Bilmeniz gereken toplamda dört klan olduğu; Fuma, Shiin (bu iki klan animede de yer alıyor), Oberatsu ve Yoshida (bu son iki klanı kendim oluşturdum). Bölümde adı geçen Sasame Fuma, orijinal animede olan bir filler karakter. Bu görev için üç klan temsilci göndermişti; Hideyoshi bir Oberatsu'ydu, Takeru bir Shiin ve burada öğrendiğiniz gibi, Suzume bir Yoshida.

Okuduğunuz için teşekkürler, yorumlarınızı merakla bekliyorum :)







Continue Reading

You'll Also Like

22.5K 1.4K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
75.1K 5.7K 31
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
44.8K 3.8K 13
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
29.8K 1.7K 16
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..