rideau

By hindistanfili

273K 25.2K 33.1K

birkaç saniye öylece buğra'yı izledi. mecnun, buğra'nın düşündüğü kadar basit biri değildi. belki de ikisi de... More

bir
iki
üç
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
elli iki
elli üç
elli dört
elli beş
elli altı
elli yedi
elli sekiz
elli dokuz
altmış
altmış bir
altmış iki
altmış üç
altmış dört
altmış beş
altmış altı
altmış yedi

dört

5.7K 508 1.2K
By hindistanfili

ruyamda cok korkunc seyler gordum cok kodkunctu

*
cuma
21.12
mecnun
buğra




"zaten çok yüksek beklemiyordum," kül tablasını parmak uçlarıyla belli belirsiz itti ve sigarasını kenardaki küçük boşluğa yasladı. "...üzülmedim yani dersten kaldığıma."

buğra sırtını balkon duvarına yaslarken mecnun'un elini izliyordu. parmaklarının kahverengi şişe üzerinde çıkardığı ritmin arasından "sınıfta seni sinir eden bir çocuk vardı," dedi. "...ona ne oldu?" gözleri tekrar mecnun'un gözlerine çıkmıştı.

mecnun gülerek buğra'nın elindeki şişeye uzandığında buğra elini çekerek şişeyi mecnun'dan uzaklaştırmıştı. "bırak şunu." derken yüzünde belli belirsiz bir sinir vardı. "üçüncü kez soruyorsun bunu."

"e cevap vermiyorsun ki."

"duymuyorsun amına koyayım."

"cevapla yine."

"buğra," dedi kaşlarını çatarak buğra'ya bakıp. "...dalga mı geçiyorsun abi?"

mecnun şişeyi almak üzere onun üzerine eğildiği için buğra sırtını biraz daha geriye yaslayıp yüzünü ondan uzaklaştırdı. yorgunlukla gözlerini kapatırken çocuk gibi "anlatmadın ki hiç." demiş, konuşurken sesinin bitkin çıkmasına engel olamamıştı.

"şu birayı bırakır mısın?" derken mecnun geri çekilmişti.

"bitsin," dedi kaşlarını kaldırarak. "...söz."

"o biterse seninle bir daha konuşmayız."

"tamam, bitmesin."

"bırak o zaman."

"elimde dursun."

"buğra, sikinden mi bahsediyoruz abi? bırakır mısın şu şişeyi artık?"

"tamam." buğra şişeyi yere bıraktı. gözlerini mecnun'a dikip sahte bir sinirle "mutlu musun şu an?" dediğinde kollarını kucağında birleştirmiş ve dizlerini kendine çekmişti.

"mutluyum."

"bu gece sizde kalayım mı?"

mecnun buğra'nın az önceki sinirli hâlinden bu masum ricaya dönüşüne istemsizce güldü. "salon dopdolu."

"bize ne salondan?"

"taksi çağırayım senin için, evine git."

"eskiden beraber uyurduk."

"eskiden."

"şimdi de uyuyabiliriz."

sinirle gülen mecnun gözlerini kaçırmıştı. "üstümü çıkarmayacağından emin misin?" onun aksine buğra, keyifli bir ifadeyle başını duvara yasladı ve güldü. başını iki yana sallarken sessizce cıklamış ve gözlerini kapatmıştı.

engel olamadığı bir sıkıntıyla iç çeken mecnun yutkundu. "biraz ayıl, taksi çağırayım." dedi konuyu değiştirerek. "bu şekilde gidersen şoförü katil edersin."

derin bir nefes verip gözlerini açtığında ilk odağı balkona vuran sokak lambalarında olmuştu. gözünün belirsiz bir noktasını kamaştıran sarı ışıkla beraber mecnun'a dönerken çenesini dizine yaslamış ve kollarını bacaklarına sarmıştı. "en iyi arkadaşlar birlikte uyurlar."

elini geriye verip sakince buğra'yı izledi. ona herhangi bir tepki vermeden gözlerini başka bir yöne çevirdiğinde onunla nasıl uğraşacağını hesap edemiyordu. buğra tek başına çekilmezken sarhoş hâli daha can sıkıcıydı ve bunun buğra'nın sarhoşken yaptığı şeylerle ilgisi yoktu. mecnun'un açısından tek sorun, buğra'nın ayıldıktan sonra kendini suçlamasıydı. onun dışında mecnun, buğra'nın sarhoşluğunu seviyordu. o her içtiğinde buğra sıkılmadan onu topladığı için buğra'yla bu zamanlarda yan yana olmak mecnun'a iyi hissettiriyordu.

"ya mecnun," ayağıyla mecnun'u dürttüğünde mecnun güldü. son zamanlarda sarhoşluğuyla alakalı en sevdiği kısım, gerçekten buğra'ya benziyor oluşuydu. "...senin bir arkadaşın vardı ya sinir olmuştun hani..."

"ee?"

"ne oldu ona, barıştınız mı?"

"barıştık."

"mekanın cennet olsun."

"ne?"

buğra kaşlarını çatarak birkaç saniye mecnun'a baktı. "neydi ya?" dedi bir şeyler hesap ederek. "afiyet mi oluyordu? hayırlısı mı?"

"aynen kanka, afiyet oluyor."

"sence ozan'ın siki gerçekten yamuk mu?"

"değildir."

"ama ali yamuk dedi."

"ali ozan'ın sikini nereden görsün?"

"anaokulunda."

"ozan da anaokulunun önünde dal taşak dolaşıyordu zaten amına koyayım, bakın benimki yamuk diye." dedi mecnun sinirle.

"hayal etsene." derken gülmüştü.

mecnun da istemsizce güldü. "yapmış olabilir bu arada."

"sence benim en rezil anım ne?"

"böyle sorarsan hatırlamam."

buğra anlamsız bir heyecanla kollarını ayırdı ve bacaklarını uzatıp bağdaş kurarak mecnun'a yaklaştı. "anlatsana."

"neyi anlatacağım?" derken başını kaldırarak buğra'nın çok içmekten kızarmış yanaklarına bakmıştı.

"benden en çok ne zaman nefret ettin?" mecnun kaşlarını çatınca buğra devam etti. "böyle hani dersin ya," cümleyi kurmak için birkaç saniye mecnun'a baktı. "şey dersin, buğra yine yaptı bunu amına koyayım. ne var böyle düşündüğün?"

mecnun sessizce güldü. "nerede öğrendin sen türkçe'yi?"

"söylesene."

"bir sik anlamadım ki."

"ya," dedi dizine hafifçe vurup mecnun'a biraz daha yaklaşırken. "...hani en çok sinir olduğun yer ne zamandı?"

gülmemek için kendini tutan mecnun gözlerini kaçırdı. "yer ne zamandı?" diye alay ettiğinde buğra mecnun'un dizine bir kez daha vurmuş ancak bu, onun daha çok gülmesine sebep olmuştu.

"tamam, hadi, söyle şimdi."

"bilmiyorum abi."

"biliyorsun."

"dur o zaman," kolunu nazikçe itip buğra'nın elini kendi dizinden uzaklaştırdı. "...düşüneyim."

"ama böyle en çok sinir olduğun şeyi söyle."

"tamam," dedi buğra'ya dönüp. "...ne zaman biliyor musun?"

"ne zaman?"

"yunus emre'yi hatırlıyor musun? hani ali'yle kavga etmişti."

"puşt yunus emre."

"sen bana demiştin ki bu gece yunus'larda kalıyorum sen de gel."

"ee?"

"hatırlamıyor musun şu an?"

"hayır."

"sonra ben yunus'lara gelmiştim. ikiniz de yunus'un sevgilisinin evine gitmiştiniz. kızın kuzeni varmış, yunus sana ayarlamak için seni de çağırmış."

"ee?"

"yunus'un annesi içecek bir şeyler almaya gittiler diye iki üç saat sizi beklemiştim yunus'larda, sonra siz gelmeyince eve gitmiştim. sonra sen bana sabah mesaj atmıştın milli oldum diye."

"aa, sevil miydi o?"

"gerçekten o gün o kadar sinir oldum ki."

"ama bir şey diyebilir miyim?" dedi kaşlarını kaldırarak. "valla sarhoştum ya."

mecnun sinirle buğra'nın omuzuna vurdu. "ya siktir git artık."

"ya bak yemin ederim-"

"geldin bana bir de ertesi gün dedin ki," dedi mecnun yeni hatırlamış gibi. "...gel istersen kız çok iyiymiş."

"yardımlaşma..." mecnun bir kez daha buğra'nın omuzuna vurdu.

"abi sorun sevil'le yatman değil gerçekten ama b-"

"sevil'le yatmam niye sorun olsun ki zaten?"

"sorun değil dedim."

"tamam."

"bana neden en sinir olduğum şeyi sordun ki?" dedi kaşlarını çatarak. "şimdi de sinirlendim."

"tamam o zaman en güzel şeyi düşün."

gülerek "çocuk mu kandırıyorsun?" dedi.

"ya hayır," dedi buğra suçlu gibi elini kaldırarak. "...en güzel şeyi de söylesene."

"seninle ilgili mi?"

"evet."

"önce sana ve sevil'e olan kızgınlığımın geçmesini bekle."

"bekliyorum."

"yavşak herif."

"geçti mi kızgınlığın?"

"hayır."

"olsun," dedi heyecanla. "...sen düşün en güzel şeyi."

derin bir nefes verdi mecnun. dudağını ısırıp gözlerini balkon demirlerinde gezdirirken "düşünüyorum." dedi.

"şeyi düşünsene mesela sizin yazlıkta beraber uyumuştuk."

"biz her zaman beraber uyuduk."

"yine uyuyalım mı?"

"hayır."

"tamam."

mecnun'un gözleri hâlâ dalgın bir şekilde aynı noktayı izleyip en güzel anıyı önüne getirmeye çalışırken buğra sıkılarak bir dizini kendine çekti. "abinin düğününde düğün salonunda sarılarak uyumuştuk."

"evet."

"tamam o olsun mu en güzel anımız?"

mecnun kaşlarını çattı. "daha güzelleri var."

"ne gibi?"

"düşünüyorum."

"ama benim dediğim de çok tatlıydı."

yüzünü buruşturdu. "tüm gece kusmuştum."

"temizlemiştim ben de."

"bence en güzel anımız ilk tanıştığımız gündü."

"ekstra bir özelliği yoktu ki." dedi buğra anlamayarak.

"sonuçta tanışmıştık."

"ha manevi olarak."

"yani."

"bence ozan'ın siki yamuk."

bir an kahkaha atan mecnun gülmesini durduramayarak başını buğra'nın omuzuna yasladı. "yapma şunu."

"ama öyle."

"kalk kahve içelim hadi."

"ayılmak zorunda mıyım?"

"öylesin."

"eve gitmeyeceğim ki."

"abi," dedi mecnun başını kaldırarak. "...gerçekten salonda uyuyamam."

"beraber uyuyalım işte."

"beni sikecekmiş gibi davranıyorsun."

"sen üstte olursun."

"yapmaz mısın şunu?"

"tamam," dedi buğra yorgunlukla. "...söz, hiçbir şey yapmayacağım."

"buğra," tamamen geri çekildi mecnun. "...emin misin bundan?"

"eminim."

gerginlikle elini ensesine çıkardı mecnun. doğrusu buğra'yı sarhoş bir şekilde evine göndermek istemiyordu ama burada kalması da onu rahatsız ediyordu. gerçekten, buğra'ya herkesten daha çok değer veriyordu ancak buğra için aynı şey geçerli değildi ve buğra onun evinde kaldığını hiçbir dakika ertesi günü düşünmeyecekti.

yine de buğra'ya güvenen kısmı ağır bastı. "iyi," dedi mecnun dizini kendine çekerek. "...kalk kahve içelim o zaman." balkon demirlerinden destek alarak ayağa kalktığında buğra boş gözlerle ona bakıyordu.

"sizde mi kalacağım?"

"ne istiyorsun?"

"kahve neden içiyoruz?"

"sarhoşken seni yanımda yatırmam."

buğra yanaklarını şişirerek önüne döndü. kaşları çatık bir şekilde boş boş karşıya bakarken mecnun buğra'yı gerisinde bırakmış yavaş adımlarla kapıya yönelmişti.

arkasından buğra'nın kalktığını ancak bira şişesini hâlâ elinde tuttuğunu duyduğu seslerden algıladığında gözlerini devirdi. "bırakır mısın şunu?" dedi elini kapı koluna koyup sinirle.

gözleri aynı asabi yüz ifadesiyle buğra'ya döndüğünde buğra'nın şişeyi kafasına diktiğini görmüş ve şaşkınlıkla birkaç saniye onu izlemişti. en sonunda onun yanına gidip şişeyi buğra'nın dudaklarından ayırdığında yüzünde kızgınlığı andıran ağır bir duygu vardı.

"ver şunu." diyerek buğra'nın elinden şişeyi aldığında buğra gülmüştü.

elindeki şişeyi yere bırakıp sinirli adımlarla kapıya yürüyen mecnun'un arkasından gelen buğra alaylı bir sesle "bitti ki zaten." demişti.

onu takmadan kapı kolunu tuttu mecnun. sakin kalmaya çalışarak kapıyı açıp içeri, odasına girdiğinde buğra'nın geride tökezlediğini fark etmiş ve arkasına dönmüştü. yorgunlukla geriye dönüp buğra'ya belinden sarıldı ve kolunu omuzuna atmasını sağladı. onu odasına taşırken tenindeki tanıdık sıcaklığı parmak uçlarında hissediyordu.

onu içeri tamamen taşıdıktan sonra balkon kapısını kapatmak üzere buğra'yı duvarın yanına bıraktı. dengesini duvara yaslanarak sağlayan buğra sakince mecnun'un balkon kapısını kapatmasını izledi. onu böyle izlemek, buğra'ya iyi gelmiyordu.

nitekim buğra da o an kendisine en iyi gelecek şeyi yapabilmek için mecnun'un kapıyı örtmesini bile beklemeden aralarındaki mesafeyi kapatmış ve dudaklarını mecnun'un dudaklarının üzerine kapatmıştı. eli mecnun'un beline çıkıp onu hiçbir zorlama olmadan kendine nazikçe çektiğinde mecnun eli balkon kapısında, öylece durmuştu.

kendine engel olamayarak elini buğra'nın boynuna çıkarıp ona karşılık vermesi ise tamamen kendi hastasıydı ve mecnun bunun sonuna kadar farkındaydı. sırtı balkon kapısına çarpana kadar buğra'nın kendisini öpmesine izin vermek kendi açısından hiç de affedilir bir durum değildi. yalnızca bir kez karşı koysa, buğra onu bir daha asla öpmezdi.

bunu düşünmek mecnun'u daha fazla korkuttu.

buğra ondan ayrılana kadar bu ürküntüyü düşünmeyi erteledi. en sonunda buğra dudaklarını mecnun'un yanağına bastırdığında mecnun gözlerini kapatarak derin bir nefes almıştı. "keşke," buğra'nın kesik sesi kalbindeki hızlandırmayı azaltmaya biraz bile olsun yetmemişti. "...biraz daha içseydim."

başını aşağı eğip elini onun saçlarına karıştırdı mecnun. nefesi hâlâ düzene girmemiş ve beyni bulunduğu an hakkında tutarlı kararlar vermek konusunda hâlâ pek ileri gidememişti. "buğra," dedi kısık bir sesle. "...en iyisi, kahveni evde iç."

saçları onun omuzuna batan buğra ise başını yavaşça sallarken mecnun'un yanağını son bir kez daha öpmüştü.





*

Continue Reading

You'll Also Like

35.6K 3K 12
Devrimciler her zaman ölür, korkaklar yaşardı. Ve onlar devrimciydi. 18.02.2022
ANKA By ㅤ

Short Story

126K 9.6K 15
❝Fakat anladım ki ben aslında seninle değil, kendimle bir savaş içindeymişim. Çünkü sevgilim, ben sana zaten seni ilk gördüğüm gün yenilmişim.❞
691 92 4
istikbal, yalnız kalpte duyulan aşktadır romancı. Benim istikbalim, senin kalbin benimkiyle bir olup atmaya başladığı vakit, vuku bulacaktır.
yirmi By ilayda

Short Story

629K 47.6K 62
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting