Ferhat: Bu gün hiç yazmadın
Oğuz: Canım istemedi
Ferhat: Nie
Oğuz: Hep ben yazıyorum
Ferhat: Ne fark ederki
Konuşuyoz sonuçta
Oğuz: Etmiş ki yazmamışım
Ferhat: Triplisin
Oğuz: Evet
Ferhat: Nie
Oğuz: Sana verdiğim değeri bana vermiyor gibisin
Ferhat: O nerden çıktı
Oğuz: Öyle hissettirdiğin için çıktı
Ferhat: ...
Oğuz: Söylemek istedim
Ferhat: Tm
Telefonu kilitleyip yatağa bıraktım. Güne çok tripli başlamıştım zaten. Sonra tam Ferhata yazacağım sırada 'neden hep ben yazıyorum' diyerek yazmaktan vazgeçmiş ve sürekli yavşayan taraf olmaktan yorulduğumu fark etmiştim.
Öpmeye gelince şapır şupur öpüyordu ama onun dışında odun gibiydi aynı. Yani böyle olmasını seviyorum ama sıkıldım artık. Sevgilim olup da odun olmaya devam edebilir.
Önce sevgilim olması lazım ama.
Odamdan çıkıp ablamın kapısının önüne gittim. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde onu yatağında uzanırken bulmuştum. Kucağında bilgisayarı vardı. Film falan izliyordu muhtemelen.
"Konuşalım mı?" diye sorduğumda yatakta toplanıp bilgisayarı kenara bıraktı.
"Gel." Yanını patpatladığında hızlıca yanına oturdum.
"Ne oldu?" diye sordu, ayaklarını kendine çekerek. Kollarını dizlerinin etrafına sardı.
"Şu keko var ya." dedim, yastığı kucağıma alarak. "Çok büyük dert oldu bana."
"Neden?" dedi merakla.
"Aramızda kalacağına söz ver."
"Asla kimseye söylemem."
"Ben bundan çok hoşlanıyorum." diye mırıldandım. "Ve böyle... Nasıl desem... Hani homofobik demiştim ya?"
"Evet."
"O da benden hoşlanıyor ama kabul etmek istemiyor. Arkadaşız ayağına öpüşüp duruyoruz."
"Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Nasıl lan, anlamadım."
"Öyle işte. İkimiz de birbirimizi salak yerine koyuyoruz anlayacağın. Bir süredir böyleyiz biz ama benim içime dert oldu bu durum artık. Ne ben senden hoşlanıyorum diyor ne de artık öpüşmeyelim diyor. Zaten buna sürekli ben yazıyorum. Bugün kızdım işte."
"Seviştiniz mi hiç?"
"Yiyiştik sadece." dediğimde kafasını salladı. "Sikini bile görmedim daha." dediğimde güldü.
"Yani şimdi o çocuk zaten odun. Senin düşündüğün bu mesaj atma mevzunu bile fark etmemiştir. Ama benim kardeşimi löpür löpür yiyip 'sadece arkadaşız' demek karaktersizlik."
"Yani şimdi onu da anlıyorum ama sevdiğim insana sevgilim diyebilmek istiyorum, anlatabildim mi?"
"Anlatabildin aşkım." diye onayladı kafasını sallayarak. "Yani, tek çözüm önyargılarıyla kendin arasında seçenek sunman gibi gözüküyor. Ben sevgili olmak istiyorum, istemiyorsan sen yoluna ben yoluma muhabbeti."
"O kadar kolay değil işte." dedim üfleyerek. "Çok hoşlanıyorum diyorum."
"Ben sana mantıklı olanı söylüyorum. Sen ister kalbini ister götünü dinle."
"Götüm dile gelse söyleyeceği çok şey var da..." dediğimde gülerek yanağımı sıktı.
"Öp beni, yala beni." diye sesini tizleştirerek dalga geçti.
"Terbiyesiz." dedim elinin üstüne vurarak. "Ben senin götün hakkında yorum yapıyor muyum?"
"Yap da ağzına sıçayım senin." Gülerek bana baktıktan sonra ciddileşti. "Canım, sana dediğim şey en mantıklısı. Dürüst, sağlam bir ilişki istiyorsan bir seçim yaptırmak zorundasın maalesef."
"Galiba." dedim dudak büzerek. "Kadın bakış açısı ne kadar farklı. Bu aklıma gelmezdi benim."
"Yani çoğunlukla iyi anlaşmıyoruz falan ama ne olursa olsun kardeşiz ve birbirimize destek olmayacaksak neden varız ki?" Saçlarımı okşadı.
"Evet." diye onayladım onu. "Gidip konuşayım." diyerek ayağa kalktığımda kafasını sallayarak onayladı beni.
Odasından çıktığımda aşağıya indim. Babam salonda televizyondan açtığı bir film izliyordu. "Mutfaktan bir şeyler istiyor musun?" diye sordum yanına ilerleyerek. Yaklaştığımda onun kendine bir şeyler hazırladığını görmüştüm zaten. İçkisini ve çerezini ayarlamış keyif çatıyordu.
"Oh, keyfimiz yerinde." dedim bardağına uzanarak.
"Uyudunuz sanıyordum." dedi mayışmış bir şekilde. Viskiden bir yudum alıp bardağı önüne bıraktım geri. Bira harici hiçbir alkolü keyif amaçlı içmeyi sevmezdim.
"Uyumadık da sen de burada uyumazsın umarım."
"Geçerim birazdan yatağa."
"Tamam. İyi geceler şimdiden." diyerek mutfağa ilerledim. Bir bardak kola doldurduktan sonra yukarı çıkıp odama girdim.
Odamın ortasında dikilen bir beden görmeyi beklemediğimden korkuyla irkildim ve elimdeki bardak yere düştü. Ablamın odasının kapısı anında açılırken babamsa aşağıdan, "Oğuz?" diye seslendi.
"Bardak düşürdüm. Özür dilerim!" diye seslendim babama. Odasının kapısında duran ablam, "Kırıldı mı? Yardım edeyim mi?" diye sorduğunda, "Hayır, hallederim." diye mırıldandım. Bir şey demeden yeniden odasına girdi.
Sonra gözlerimi odamdaki Ferhat'a çevirdim. "Bekle." diyerek hızlıca aşağı indim ve bez alıp dökülen kolayı temizledim. Şans eseri bardak kırılmamıştı. Bezi ve bardağı mutfağa bıraktıktan sonra ellerimi yıkayıp odama girdim.
"İnsan haber verir." dedim, kapıyı arkamdan kapatırken.
"Aradım." Yatağımın üstündeki telefonu işaret etti.
"Odada değildim. Duymadım."
"Küs olduğun için açmadın sandım."
"Küs değilim." dedim kalçamı masaya yaslayarak. "Sadece seninle hislerimi paylaştım."
"Konuşalım." O da kalçasını pencereme yasladı. "Ne oldu?"
"Bence artık bazı şeylerin üstünden geçmemiz lazım." dedim ve kollarımı göğsümde bağladım.
"Hangi şeylerin?"
"Mesela arkadaş olmayışımızın üzerinden." Sessiz kaldı. "Senden hoşlanıyorum. Bunu biliyorsun. Geçer falan dedik ama geçmedi. Sen de bunun farkındasın."
"Evet."
"Benden hoşlanıyorsun." dedim kendimden emin bir şekilde. "Etkileniyorsun da." Bir şey demedi. "Oynadığımız oyundan sıkıldım. Seni öptüğümde veya başka bir şeyler yapmak istediğimde bahanelerin arkasına sığınmak istemiyorum."
"Ne olsun istiyorsun?"
"Sevgili." dedim gayet net bir şekilde.
Birkaç saniye bana baktıktan sonra eliyle alnını ovaladı. "Olmaz." diye mırıldandığında çok da şaşırmamıştım.
"Arkadaş ayağına birbirimizi siktiğimizde sorun yok ama sevgili olamayız. Tamam." diye onayladım onu.
"Birbirimizi sikmedik." dedi sadece o cümleme takılarak.
"Sanki niyetlenmedin." dedim alayla.
"Hayır, niyetlenmedim." dediğinde yalan söylediğini gözlerinden çok net anlıyordum. Masadan uzaklaşıp ona yaklaştım. Hemen önünde durup perdenin zincirini aşağı indirmeye başladım. Perdeyi indirdikten sonra geri çekilip kapıya ilerledim ve kilidini çevirdim. Ona döndüğümde kısık gözleriyle bana bakıyor olduğunu gördüm.
"Ne yapıyon?" dedi anlamamış bir şekilde.
"İstediğin her an şu kapıdan çıkarak gidebilirsin." dedim tam karşısında durarak. İki yanında duran ellerini tutup belime yerleştirdim. Yutkunarak bana baktı.
"Neden böyle bir şey..."
"Niyetlenmedim diyorsun. Eğer öyleyse sana gitme şansı sunuyorum. Gidebilirsin. Aramam, sormam. Bundan birkaç ay önce nasıl birbirimizi hiç tanımıyorsak, aynı şekilde oluruz. Ya da..." Kollarımı boynuna dolayıp çenemi omzuna yasladım. "Kalırsın ve bana karşı olan hislerini kabullenirsin."
Gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. "Tıpkı böyle sarılırım." Boynuna ve omzuna ufak öpücükler kondurdum. "Böyle öperim." Bir elimi boynuna götürüp teninden ayırmadan göğsüne, karnına ve pantolonunun kemerine kadar indirdim. "Böyle dokunurum."
Hızlanan kalbinin ritmi kulaklarımda yankılanıyordu.
Geri çekildim.
"Seçim senin."