Küllükteki İzmaritler

By uzunluyol

494 114 417

Masallar mutlu sonla biterdi. Değil mi? Ama o çocukların masalları için aynı şey söylenemezdi. O köyde doğula... More

*Karalanan Şık*
*Gri Çakmak*
*Ölü Piyon Şehri*
*Yeminli Oyunlar*

*Hiçler Sokağı*

87 16 83
By uzunluyol

"Geceler sever kimsesizleri. Onların gözyaşlarıyla sulanır çünki...."

"Hiçler Sokağı"
"Bölüm Beş"

Babamdan farkı yoktu bu koca şehrin. Korka korka sığınmaya mecbur kaldığım bir dünyaydı. Her bucağında, her noktasında barındırıyordu korku hissini. Kimilerinin sevaplarla dolu cenneti, kimilerinin ise günahlarla dolu cehennemiydi. Ve bazıları.

Bizdik o bazıları. Sorguya çekilmeden cehennem ateşine atılmış hiçlerdik. Adalet kelimesi uzaktı bedenimize. İçimizdeki yaşanamamış küçük çocuk intikam hırsı ile çığlık atıyordu. Acımadan öldürmüştüler onları doğarken. Acımıştı oysaki. Kimse farketmeye çalışmadı. Acıyordu oysaki. Kimse farketmeye çalışmıyordu. Acıyacaktı. Ve yine kimse farketmeyecekti...

"Leş gibiyiz." Dediğine karşılık başımı salladım. "Öyleyiz çünki." Sinirinin bozulduğunu eliyle boynunu sıvazlamasından anladım. Sabahın soğuk havasını içine çekti. Düne göre daha yeşil baskın olan gözleri tedirgindi. "Şu ölü konusunu kapat artık. Gördüğün üzere yaşıyoruz. Drama yapmayı da, zırlamayı da kes. Meraklı değilim sokaklarda sürünmeye."

Söylediklerini ciddiye bile almadım. Üç yıl ne emeklerle okuduğum üniversitemi kaybetmiştim. Diploma almama bir yıl kala mahvolmuştu hayallerim. Onun belki de bu oyundan kaybedeceği pek bir şeyi yoktu. İstanbul'a kaçmamı sağlayan en büyük sebebim yok olmuştu bir göz kırpımında. Fındık ağacının altında gizlice çalıştığım sınav, arkadaşım Evren dışında herkesten habersiz girdiğim ve kazandığım burs...

Çektiğim zorlukların sonucu. Ölü olarak bilinmek. Çok iç açıcı değil mi? Neden üzüleyim ki? En fazla eğer kahraman olmayı başaramazsak ömrümüzün sonuna kadar sefil hayatı yaşardık.

Cevap verirsem işin daha fazla uzayacağını bildiğimden alttan aldım. Saatlerdir gez gez bir yere varamadığımız sokaklara göz gezdirdim. Beş civarları olduğundan neredeyse birilerini görmek imkansızdı. Güneşin zayıf ışınları gecenin yerini almaya başlamıştı bile. Bacaklarımın sızlamasına rağmen şikayet etmemeye çalışıyordum. Çünki durmamız saçmalık olurdu. Gerçi yürümemiz de öyleydi...

"Parayı nereden buluyordun?" Sorduğu soruyla duraksadım. Anlamadığımı düşündüğünden daha açıklayıcı bir şekilde anlattı. "Kira, yemek, yol parası falan işte." Susuzluktan kabuk tutmuş dudaklarımı yaladım. Ardından çok düşünmeden cevap verdim. "Evren. Tanıyorsundur belki. Levent amcanın kızı. Babasının verdiği paranın bir kısmını bana gönderiyordu borç olarak. Onunla idare ediyordum. Babamın arkadaşlarından birini çalıştığım kafede gördükten sonra ayrıldım. Fazla ortalıkta gözükmemek için evden okula, okuldan eve geliyordum uzun süredir."

Kaşlarını çattı. "Evren mi? Ciddi olmadığını söyle." Durduğu için arkamda kalan bedenine çevirdim gövdemi. Alay, biraz da sinir içeren bir şekilde güldüğünde dayanamayıp ona yakınlaştım. "Evet, Evren. Sorun mu var?" Soruma karşılık başını aşağı yukarı salladı. "Sen kaçtıktan sonra arkadandan atmadığı iftira kalmadı be. Güya altın takı setini çalmışsın da, İstanbul'a kaçma amacın eskortluk yapmakmış da. Baban sırf bu yüzden tek tek gelip barları gezdi. Bir şey bulamayınca da geri döndü."

Söylediği şeyleri hazmedemeyen yüreğimin sıkıştığını hissettim. Üst üste yaşadığım şokların üstüne bunun da eklenmesinin acısıyla gözyaşlarımdan bir tanesini serbest bıraktım. Evren...
Söylemediğim, anlatmadığım sırrımın olmadığı, on altı yıllık kardeşim. Sırtıma vurulan zarbenin acısı esir aldı yorgunluktan bitkin düşmüş vücudumu.

"Bugüne kadar seni satmadığına şükret, yarım akıllı. Dibini göremeyecek kadar körsün, gelmiş uzakları görmeye çalışıyorsun. Kendini kurnaz sanıyorsun, Mihri. Ama sanmakla yetin bence. Çünki değilsin." Sabrımı zorlamaya çalışıyordu. Üzerime gelmesine daha fazla tahammül edemeyip tek bir kelime bağırdım. "Sus!"

"Dibimdeki Melek kostümü giymiş bir Şeytan ise benim suçum ne?"
Sinirden, hayal kırıklığından titreyen bedenime hakim olmaya çalışıyordum. Bir adım yaklaştı. Tam önümde durduğunda fazla yakınlıktan rahatsız olup geri çekilmeye çalıştım. Kolumdan tuttu. Kuruluktan çatlamış dudaklarını araladı. "Dibindeki Şeytan kostümü giymiş bir Melek'de olabilir." Devam etti konuşmasına. "Suçunsa ikisini ayırt edemeyecek kadar aptal olman."

Gözüme takılı gözlerini bir saniye bile kırpmadı. Koluma kilitli parmaklarını daha da sıkılaştırdı. Garip olansa acı hissetmiyordum. Sadece baskı. Her yerim uyuşmuş gibiydi. Alnıma vuran ılık nefesiyle birlikte sakalları tenime batıyordu. Şu an onu itmem, bağırıp çağırmam gerekiyordu belki de. Yapmamı beklediğinin bu olduğuna emindim. Yapmadım. Beklediği kursağında kalsın diye inatla daha da yakınlaştım.

"Bunu bana aptal dediği kızı korumak için kendi hayatını boka batıran, sözde kendine zeki diyen kişi mi söylüyor?"
Sinirine dokunmak için hafifce gülümsedim. Dudaklarını öne atarak gözlerini kıstı. Tam bir şey diyecekken sessizliği bozan korna sesleri ikimizi de ayırdı. Bir an içimde ne yaptığımı sorguladım.

"Çekilin yoldan, be kardeşim! Gidin kenarda yiyişin. Yolun ortasında-" Alt dudağını ısırdı. "Tövbe Tövbe..." Devamını getirmeden gözlerini devirip pencereyi kapattı, yaşlı amca. Bir şey demeden sessizce kenara çekildiğimizde hızlıca geçip gitti.

"Kenara geçtiğimize göre yiyişmeye devam ede biliriz, ha?" Gülümseyip göz kırptı. Kasıtlı omzuna çarparak yürümeye başladım. "Çocukca hareketlerini başkalarıyla devam ettir. Şu hâlde çekecek değilim." Hızlıca soluma geçtiğinde uzaklaştım. İnat yapmayıp uzakta kaldı bu sefer. "Kötü, asi ve acımasız kız. Hmm, sevmem hiç ya. Düşündüm de, seninle zaman geçmez be. Uzun süre sana dayanacağımı düşünmek çıldırtıyor beni." Her ne kadar kendimi kötü hissetsem de dediğine dayanamayıp tebessüm ettim. "Beni de, maalesef..."

Son konuşmamızdan sonra tamamen sustuk. Tek bir kelime bile çıkmadı ağzımızdan. Sebebini anlamasam da işime geldiğinden konu açmadım. Düşünmeye vakit bulamadığımdan allak bullak olmuş zihnimi toparlamaya çalışıyordum. Zordu. Bir gecede öğrendiğim, yaşadığım her şeyin kırıntıları delirtiyordu beni. Cevaplanmayı bekleyen yüzlerce soru boğazımı kitliyordu...

Kalabalıklaşmaya başlayan sokaklara göz gezdirdim. Üç yıldır her gün gördüğüm insanlardan çok farklı geldiler gözüme. Daha güçsüzdü çoğu sîmâ. Belki de güçlü olmak kavramının ne olduğunu bilmiyordum. Fakat o şey her neyse, o duyguyu kendi ruhumda hissediyordum.

Elime sıkıştırılan maske ve şapkayla daldığım sokaktan gözlerimi ayırdım. "Al tak bunları. Tanınmayalım." Yine ilk gördüğüm gibiydi. Sadece gözlerini görüyordum. Bir an bu hâlini daha çok beğendiğimi geçirdim aklımdan. Parlayan gözleri usta bir ressamın eseri gibiydi.

Bir şey demeden elinden alıp maskeyi yüzüme, şapkayı iyice başıma yerleştirdim. Oturduğumuz kaldırım kenarından önümüzdeki sokağı inceliyordum. Belki de artık hiçbir zaman onlar gibi olamayacaktık. Hep saklambaç oynayacaktık. Üzmeye yetiyordu beni. Kaçak hayat sürmek. Sadece babamdan değil, devletten de aynı şekilde. Düşüncesi bile midemi bulandırıyordu...

"Paran var mı?" dedim, en ufak bir çekinme hissetmeden. Gurur şu hâlde yapacağım en son şeydi. "İçerde kaldı cüzdan." Sakince söylediği şeyle gergin bir nefes verdim. "Çantam üniversite de kaldı. İçinde vardı bi miktar." Anlarcasına başını salladı. Yorgun gözüküyordu. Ben de ondan farklı sayılmazdım. Açlıktan tırnaklarımı kemirmeye başladığımı farkettim. Dünden beri yemek yemediğimden bayılacak durumdaydım.

"Oturup ecelin bizi bulmasını falan mı bekliyeceğiz, ne yapacağız? Ha?" Bitkin şekilde sorduğum soruya omuzlarını çekti. Sinirim bozulduğundan ufak çaplı bir kahkaha fırladı dudaklarım arasından. "Bizi bu hâllere sokan sensin. Ne demek bilmiyorum? Bana aptal demekle olmuyor işte. Kendini sorgula bence." Dediklerim umrunda bile değildi sanki. Sıkıntılı bir nefes verip arkama yaslandım. Kirli, yırtık kiyafetlerimize baktım göz ucuyla. Resmen bitmiş gözüküyorduk ve öyleydik de.

Uykuya dalacakken orta yaşlarda bir teyzenin önümüze attığı para ile gözlerim hızlıca açıldı. Yüzümüze bile bakmadan yoluna devam etti kendisi. Şaşkınlıkla bir paraya, bir Kural'a bakarken sinirden hem gülüp, hem ağlamaya başladığını farkettim. "Şaka mı bu? Bizi dilenci sandı resmen, Mihri! Bizi dilenci sandı, kadın!"

Elini delirmişcesine saçlarına daldırıp çıkardı. Yerden parayı alıp ayağa kalkmaya çalıştığında kolunu tutarak engel oldum. "Ne farkımız var onlardan? Açlıktan ölmek üzereyiz! İhtiyacımız var, anlıyor musun? Geri verme. Gurur yapmanın sırası değil, Kural. Ben canımı önemsiyorum. Ölmek istemiyorum. Tamam, kendine yakıştırmıyorsun. Ama sen değilmiydin, 'Koşarken düşmeyi, düşerken yaralanmayı öğreneceğiz,' diyen? Koşmaya çalıştık. Gördüğün gibi düştük. Birinin elini tutup seni kaldırması ne zamandan beri ayıp bir şey oldu? Şimdi saçmalamayı bırak ve yaşamaya çalış. Annen, kardeşin için en azından."

Hırsla gözlerine odaklı gözlerim titredi. Ben ne zamandan beri böyle olmuştum? Gurursuzluk, arsızlık ne zaman hakim olmuştu ruhuma? Neden en ufak utanma hissi geçirmiyordum? Normal olmadığı kesindi...

Parayı elime sıkıştırıp kendini kaldırım kenarına attı. "Git ve ne alıyorsan al. Çabuk ol." Cevap vermeden önümüzde duran markete doğru yürümeye başladım. İnsanların garip bakışları üstümdeydi. Nedenini anlamak için zeki olmaya gerek yoktu. Kiyafetlerim, benzin kokan tenim ve yüzümü gizleme çabam.

Markete girdiğimde hemen çalışanların dikkatini çekmiştim. Aralarında fısıltıyla konuştuktan sonra içlerinden biri yanıma doğru yaklaştı. "Merhaba, Efendim. Size nasıl yardım ede bilirim?" Kızın zorla güldüğü belliydi. Üstümü delip geçen bakışlarından rahatsız olsam da boğazımı temizleyerek cevap verdim. "Şey, ben atıştırmalık bir şeyler alıcaktım," dedim ve parayı gösterdim. Kız korumaya başıyla onay verdikten sonra eliyle içeri davet etti. "Buyrun."

Gülümseyerek içeri girdim. Sıcak hava bedenimi gevşetirken gelen rahatlamayla ekmek reyonuna doğru gittim. Hatrı sayılır paraya ne alacağımı hesapladıktan sonra gerekli şeyleri sebete doldurmaya başladım. Etrafıma göz attığımda çalışanların ilgilenmiyormuş gibi davransa da gözlerinin üstümde olduğunu farkettim. "Sakin ol, sakin ol..." Diye geçirdim içimden.

Marketin duvarına asılı televizyondan gelen spiker sesiyle donup kaldım.

"Gece saatlerinde yanarak kül olan evin görüntüleri karşınızda. Araştırmalar sonucu evin benzinle yakıldığı ve içinde iki kişi olduğu tesbit edildi. Üç katlı, komşuların söylediğine göre sadece bir katı kullanılan ev kullanılamaz durumda. İçindeki tanınamaz hâldeki cesetlerin kimlere ait olduğu araştırılıyor. Evin Kural Soykan isimli vatandaşın olduğu söyleniyor. Gelişmelerle karşınızda olacağız..."

Herkese merhabaaa ♥︎ Nihayet bölüm yaza bildim.

Nasılsınız? (Ben iyiyim :)

Bölümü nasıl buldunuz? <3

Sizce akıllı olan Kural mı, Mihri mi?

Beğendiyseniz alttaki yıldız tuşunu turuncuya boyar mısınız? Sizleri seviyorum <3 Görüşürüz...

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.1M 68.6K 6
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
245K 15.9K 43
Ölen masa lideri ve katilinin peşine düşen veliahtı... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcin...
855K 51K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

31.7K 1.5K 13
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...